25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6MAYIS1994CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Çıkarsızbilgilenme, ama... MELİH CEVDET ANDAY Ç ocuğu ortaokulda imiş. karnesi birkaç dersten kınk gelmiş; baba doğ- ru bulmadığmı söylü- yordu bu derslerden not kırmayı, ilerde çocuğun ne işine yarayacakmış jeoloji. taş adlannı öğrenmenin, Gü- ney Amerika coğrafyasını bilmenin ne yaran olurmuş... Eski bir yakınmadır bu; ana-baba- lar liselerde okutulan dersleri, çocuk kınk not getirdiğinde yarar ölçüsüne vururlar; içlerinde, "Tarih okuduk da ne oldu saniki" diyenlerle sık sık karşı- laşılır. Gerçekten de. bu ölçü ile değer- lendirildığinde bilimlerin yaran sadece sarsıntıya uğramakla kalmaz, giderek sıfıra iner. Şaşırtıa gelecek ama, bilim adamla- n da bu kanıdadırlar; "Bilim 'utilitai- re' degiMir" sözü. bilim adamlannın sözüdür. Bu tümcedeki Fransızca söz- cük, "yararcılığa değğin" anlamına ge- lir. Demek bilımin >ararcılıkla hiç bir bağı yoktur. Böyle ise. bilim adam- lannın bunca çalışıp didinmelennin gereği nedır? Bu sorunun yanıtını biraz sonra araştımıak üzere, şimdi biz gene ana- baba'lara dönelim. Çocuğunun lunk not aldığı derslen yararsız. gereksiz bulan ana-baba'ya şunu söyleyebiliriz: - Öyle ise çocuğunuzu lisede okut- mayın, onu belli bir uğraşa hazırlaya- cak. belli bir işi amaç alarak yetiştire- cek okullar da var. o okullan neden yeğlemediniz? Evet, böyle diyebiliriz. ama bu soru onlann hiç de hoşlanna gitmeyecek. li- se öğreniminde dıreneceklerdir. İşte bunu anJamanın olanağı yoktur. Nedir lise? Lise, genel kültür vermenin yanı sı- ra, yüksek öğrenime öğrend yetiştiren öğretim kurumu demektir. Sozcük Yunancadır ve Aristoteles'in Atina'da kurduğu okulun adıdır: Lykeion. Bu okulda hem çeşitli bilgiler verilir, hem de araştırmalar yapılırdı. Aristoteles bütün bilgilerin bilgini bir fılozoftu. Gerçekte felsefe' demek, o zaman, tümbilgi demekti. Çok sonra bilgiler birer birer felsefeden koptu ve her bıri. konu sının kesin olarak çizilmiş belli bilimler durumuna geldi. Böylece uz- manlık alanlan ortaya çıkmış oldu. Öyle ki bunlardan birinde uzman olan, öteki uzmanlık alanlannın bilgi- lerinden anlamıyordu. Artık her ko- nuyu bilen fılosof ortadan çekilmişti, yeni bilim adamlan ise buna hiç heves- lenmiyor. tam tersine, sadece kendi alanlannın bılgisini bilmekle övünü- yorlardı. Bilim ise, amacı bilme olan bir de- ney ve usavurma alanıdır. Bilmek için bileceğiz. Bu ise bilimin 'çıkar' ka\gısı ile bır alış verişi olmadığını gösterir. Şimdi dönelim gene ana-baba"- lara... Onlara diyeceğiz ki: Siz çocuğu- nuzu genel bilgi veren bir öğretim ku- rumuna gönderiyorsunuz, bilin ki ora- da öğrendikleri ona hiç bir çıkar sağla- mayacaktır, ama çocuğunuz bu ya- rarsız bilgileri edinmekle insan ola- caktır. Öyle ise. "İlerde çocuğumun ne işine yarayacak bu bilgiler?" sorusu- nun yanıtı şudur: "Hiç işine varama- yacak, ama çocuğunuz bu işe yarama- yan bilgileri bilmeyenlerden üstün ola- caktır." Az bır kazanç mıdır bu? "Ne işe yarar?" mantığı, güzel sa- natlara karşı kullanıldığında ise konu- muz daha şaşırtıa bir durum alacak- tır. Şö>le bir gözden geçirelim... Ancak daha önce şunu belirtmemiz yerinde olacaktır: Çıkar kaygısı ile ilintisiz olduğunu sö>lediğimiz bilim- sel bilgilere karşı herkeste saygı vardır; ama bu saygının bilimsel bilgilerden değil de, onlann uygulanma biçimin- den kaynaklandığını pek düşünmeyiz, bilimsel bilimlerle uygulama bilimleri genellikle birbirine kanştınlır. İşte gü- zel sanatlan ele aldığımızda böyle bir kanştırma sözkonusu olmadığı için durum daha da açık bir yadsıma\ı or- taya çıkanr. Örneğin şiir hiç bir işe ya- ramadığı gibi, onun bir uygulama alanı da yoktur. Edebiyat dersinden kınk not alan öğrencinin ana-babası, bu kez çok daha rahatlıkla "Benim ço- cuğum şair olacak değil va" diyebilir; dahası, çocuğun şiırle uğraşmasına en- gel olabilir. Bunun gibi müzik dinlemek iyidir, hoştur, ama kendini kaptırmaya gel- mez, önce derslerini yapsın, sonra din- lesin müziği. Görüyor musunuz, jeoloji idi. biyo- loji idi, coğrafya idi... derken şiirle mü- zik de, resim de çocuğun ilgi alanından çıkanldı. Gerçekte güzel sanatlann gerekliliği konusu düşünürleri de uğraştıran bir konu olagelmiştir. Bunu şöyle de anla- tabiliriz: Güzel sanatlar olmasa olmaz .mı? Sanatın işlevi nedir? Bugüne değin en çok araştınlan so- runlardan biridir bu ve açıklamalann hiç bin. çocuğunun bir an önce diplo- ma almasını isteyen ana-baba'yı do- yurrnaz, kandırmaz. Örnekler üzennde duralım: Sanatın işlevlerinden biri 'hoşlanma dtıygusu'nu işlemesidir. Ama bu duy- gunun doğasal olduğunu söyleyerek, bu işlevi pek güzel değerden düşürebi- lirsiniz. Sanatın işlevlerinden biri, duygula- nn aktanlmasına hizmettir deseniz. bunun gereksiz olduğunu söyleyen çı- kabilir. Sanat ruhu anndınr deseniz, size, "Benim çocuğumun ruhu temizdir" di- yen çıkabilir. Sanatın işlevlerinden biri olarak. özellikle Freud'un üzerinde çok dur- duğu, ahlâk yönünden töre oluşturan işleve gelince... Bunun biraz etkıli ola- cağını söyleyebiliriz. Çünkü Freud bu işlev için, "Aşı yerine geçer" diyor: İç- sel baskılarca bastınlan duygulan ya- bancılaşmış bir bıçimde canlandırarak insanı sinirsel hastahklardan koruma. Konuyu belki de fazla uzattık. Beni yadırgatan şudur: Bilimler \e güzel sa- natlar karşısında neden böyle çıkarcı bir davranışa giriyoruz? Her şe>de ne- den çıkanmızı anyoruz? Yaşamanın çıkarcılıktan başka bir şey olmadığını neden çocuklanmıza aşılıyoruz? An- cak çıkarsız düşünce ve eylemin kişivi insan edeceğine neden inanamıyoruz? Okul kitaplanndan girdık, bilgileri işe yarar ve işe varamaz diye ikiye bö- len davranışı eleştirdikten sonra sanat- lann gerekli olup olmadığına değın geldik. Çocuklanmızın. derslerine ça- lışırlarken, "Bu benim ilerde ne işime yarar?" diye düşünmelerini yanlış bul- duğumu belirttim. Ama geçen haftaki Bilim-Teknik ekimizde Prof. Dr. A. Nihat Bozcuk'un 'Biyoloji Eğitimi >e Çağdışılık' başlıklı yazısını okuyunca sarsıldım. Sayın Bozcuk, liselerde okutulan biyoloji kitabındaki amaçlı geridliği sergiliyordu o yazısında. Ben. "Evrim göriişii yanlıştır" diyerek genç- lerimizi yanıltmak isteyen bu kitabı. çıkarsız bilme açısından nasıl savuna- biljrim? Örümcekli kafaya Mılli Eğıtim Ba- kanlığı nasıl yardımcı oluyor? TARTIŞMA Resim sanatında düşünsel boyut S anatı, insanın kendisine\edoğa>a biranlamverme çabası diye tanımlayınca, yalnızca nesnel çevreden yola çıkarak bir yerlere ulaşılamayacağını da dilegetirmişoluyoruz. İşte bilinçaltının içe dönük birikiminde çoğalttığımız kavramlar, sanatı alışılagelmiş öykünmeci, benzetmeci (mimesis) yaklaşımından alıp çağdaş arayışın içinde bir ünlem gibi beliren insanın var olma serüvenine sürüklemiştir. Artık görülebilenin dışında, kişinin kendisine daha önce önerilmiş kavramsal yapının ötesine ulaşabildiğj; algılama ve adlandırma etkinliğinin sürekliliği içerisinde soyutlamalann çeşitlendiği. özgün, "sezgüere" dayalı bır dünyada sonsuz yürüyüşün yolu açılmıştır. Sanat yaratımının anlamlandırma girişimleri. böylelikle gereksinme duyduğu dil yapısına da kavuşmaktadır. Aynı yazında olduğu gıbı, plastık bir dil yapısının da özgün sonuçlara varmak için olanaklannı zorlayarak örgüsünü varsıllaştırması gerekiyor. Resim, yontu, çevre-mekan düzenlemeleri bu 1 Mayıs dayağı I Mayıs günü polis gene polisliğini yaptı ve özellikle bayan mitingcileri hedef alarak copunu kullanmak için tereddüt göstermedi. Starekranlannda alnına cop yemış bulunan bayan, umanm serebral hemorajdan uful eylemez. Polis ne hikmettir bilınmez memur ve işçilere her zaman hor davranmayı çok seviyor. Mehmet Ali Birand'ın 32. Gün programında gösterdiği polisin bayan memura yumruk atışı her gösterilişinde içimı sızlatır. Geçenlerde Taksim Meydanı'nda Star ile TGRT televizyonlannın yaptığı basiretsiz yayıncılık sonucu "galeyana getirilen"dini bütün yoğun anlam ve değer verme çabasının plastik dilidir. Örnek olarak. şiirdilinin deyüzyazı dilinden apa\ n bir dil olduğunu; müzik dilinin kendine özgü kurallan içinde durmadan gelişen bir başka vatandaşlann Bosna olavlannı unutup şeriat provalan >aptıklan sırada. işçi ve memura cop kullanma>ı marifet sayan polisimiz ne hikmetse bu kezcoplannı kınlannda tutmav ı münasip görmüşlerdir. Rejim degişikliği. yani çağdışı şeriat rejimi normal de hakkını savunma hem de polisin hakkını savunmak anormal! İster sanat dili olduğunu burada belirtmek yerinde olur. Belkı bu gerçeği sıklıkla anımsamadığımız için ressamı ve ozanı çok kalabalık bir toplumuz. Ressam Ali Guven Zevrek'in ınanın ister inanmayın ama gerçek bu. Rıplev bile bu işe şaşınr. Bayan Başbakanımız daha geçenlerde bu ola.v lar bir daha olmayacak dememiş miydi? Hanımlara koca dayağı. polis dayağı. Ne biçim bayan başbakan bu? Mete Apak / Kızıltoprak-İstanbul Söke'de bizlere sunduğu serginin konusu. insan... Sanatçı hiçbır sözel açıklamaya gerek kalmadan. arkaik dönemin oluşumunu tamamlamamış taş dokulanndan, yaşam ile ölüm çelişkisinin ortasındakı ınsana ulaşıyor. Resmin bır düşünsel yaratım olduğunun. estetik yapı içinde plastik dil kullanılarak açıklanmasına tanık oluyoruz. însanın sonu gelmeyen oluşum sürecınin. hem gerekçesi hem de sonucu sa> abileceğimiz yok olmaya karşı dırencin. ancak sanat yaratımıyla sağlanabileceğinin. biçimsel (formel) ve zihinsel belirginleşmenin de\ ınim dolu. ama erinçli kanıtlandır, Hocam AliGmenZeyrek'in yapıtlan... Ziya Gürel PENCERE "Okur'un Canına Okunuyor... Gazeteye geldim, yukarı çıktım, daha 'merhaba' de- meden soru çıkageldi: - Cumhuriyet 2' ekinin yayınına birsüre ara verilecek- mişdiyorlar... -Olabilir.. Neden olmasın ki!.. Ekonomik bunalım öyle bir bindir- di ki çok satışlı gazeteler yaklaşık 2000 kişinin işine son verdi; Cumhuriyet'te ise böyle şey yok.. - Yazık değil mi! 'Cumhuriyet 2' beğeniliyordu, okurlar öfkelenecekler.. -Durbakalım!.. Bizim gazetede herkes her şeyle ilgilenir, herkes her şeyi kendisine dert edinir, Cumhuriyet şeffaf'X\r, böyle olunca, herkes kendi işini yapacağı yerde üstüne vazife olmayan işlerle uğraşmaya bayılıyor... Sordum; meğer iki sayfa kültür, iki sayfa televizyon, eskisi gibi 'Cumhuriyet 1 'e alınıyormuş... Biz de şaşırdık. İkinci Cumhuriyet'] elimizi çabuk tu- tup Cumhuriyet'te kuralım demiştik; ama, ekonomik bunalım patlamaya dönüşünceelden ne gelir?.. • Medyada telaş... "Sen çoksattın, ben çok sattım" kavgası sürüyorsa da görünüşealdanmayın; 'se/rtör'kanağlıyor. 'Kr/z'vurdu, kırdı, parçaladı, reklam pastası yakında Sarıyer börekçi- sinin yağsız kurabiyesine dönüşecek; Amerikan Doları şahlandı. dövize bağlı borçlar katlandı, yerli kâğıda ya- pılan zam bile yaklaşık yüzde 100... Kimi gazetenin arkasında banka var; ama, bu sıcağa banka bile dayanmaz... Okurlarda ne hal kaldı.. Ne mecal . Okur artık okumuyor, siyasal iktidarlar okurun canına okuyor Eskiden hükümetler kâğıda yüzde 10 zam yap- salar ortalık birbirine girer. kıyamet kopardı: - Kültür yaşamı baltalanıyor!.. Ogünler geride kaldı.. Kimsedetısyok.. Okumaktan yazmaktan çoktan vazgeçtik, kitapçının, yayıncının, yazarın canı cehenneme!.. Herkes bir renkli televizyon alıp evinde otursun!.. Türkiye 'sözlü uygarlık'- tan 'yazılı ı/ygarWc'dönemine geçmeye çabalarken 'bi- limsel-teknolojik devrim', ayağımızın altına televizyonla 'görsel uygarlık medyası'm sermesin mi!.. Artık kim okumak zahmetine katlanır?.. Promosyon, lotarya derken gazetelerin satışları da yarı yarıya düştü. Bir gazete 10.000 lirayken belediyele- rin ucuz ekmek büfelerinin önünde kuyruğa giren yurt- taş, bir ayda 300.000 lirayı gazeteye nasıl versin?.. • Medyayı arayın tarayın, ne bir radyoda, ne birteleviz- yonda, ne de bir gazetede sendika bulabilirsiniz... Medyada sendika yok!.. Cumhuriyet'te var. Medyada binlerce kişinin işine son verildi, toplam 2000 kişi sokakta... Peki, Cumhuriyet ne yapıyor?.. Hiçbır şey.. 'Hiçbir şey' derken bu laf 'tensikatyok' anlamına geli- yor; 'tasarruf tedbirleri' almak kaçınılmaz bir zorunlu- UArkası /5. Sayfada yeni bir yaşa m a taşının $ A N K A R A EMLAK BANKASI KONUTLARI p e ş i n a l ı m l a r d a % 1 0 ' d a n % 1 6 ' y a k a d a r i n d i r i m l e Bugüne kadar, yüzbinlerce aile Emlak Bankası'nın kendilerine sundugu çagdaş kentlerde yerlerini aldı. Kendilerine yakışan modern, sağlıkh ve uygar bir çevrede; temelden çatıya, inceden inceye her şeyi dûşünülmûş konforlu evlerin sahibi oldular. Mükemmel sosyal tesislerden ya- rarlanıyorlar. Seçkin komşuları var... Ûrnegin, Emlak Bankası Ankara BİLKENT II, K O N U T K E N T I ı KONUTKENT II, ELVANKENT ve ETLİK Konutları...Ankara'nın çağdaş gelişim süreci içinde yer alan bu konutlar, dört bir yanı yemyeşil ağaçlarla çevrili, huzur dolu, seçkin bir ortamda, her ayrıntısıyla konforlu yepyeni bir dünya... Emlak Bankası Konutları'nda siz de yerinizi alın. Dilerseniz, taksitle... uygun vadede alın; dilerseniz peşin alın, % 16'ya varan indirimle alın. Ş i m d i s ı r a s i z d e . . . Emlak Bankası Konutları 2 Mayıs Pazartesi gününden itibaren satışa sunulmuştur. E L V A N K E N T EMLAK BANKASI" D a h a U y g a r B i r Y a ş a ç i n EMLAK BANKASI PAZARLAMA GRUP MÜDÜRLÜĞÜ Istanbul Paıariama MudüriUgü Tel: 0(212) 276 58 34 - 285 04 12 Ankara Pazarlaına Müdüriügü Tel: 0ı 3 ' 2) 426 04 06 - 427 52 22 - 427 58 50 / 33 -34 - 35 lımir Pazariama Müdürlügü Tel: 0(232) 441 90 66 -336 07 54 251 36 64 25 ı 36 0^ Galeria Show - Room Tel: 0(212) 559 68 72 559 46 72 - 560 45 43 P E Ş İ N A L I M L A R D A % 1 0 ' D A N % 1 6 ' Y A K A D A R İ N D İ R İ M L E
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle