03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6MAYIS1994CUMA 12 DIZIYAZI ÇelişkileryumağıBeyoğlu Zaman zaman keder. gülen gözlerinin içinde incecik bir dalgaydı. Tabeladaki yazıda, ma- salann üzerinde, sandalyele- rin arkalıklannda gjzliydi anılan. Yanm yûzyıla yaklaşıyor- du Beyoğlu'ndaki meyhane- ciliği. Kim bilir neler görmüştü? Nevizade Sokağı'nın başı- na gelenlere de "Bu da geçer elbet, bir şey olmaz" olgunlu- ğuyla bakıyordu. Yaklaşımı- nda, dencyimlerinden süzü- ien "ya deve ölür ya deveci ölür ya da volcu ölür" anlayışı vardı. Arada bir bakışlan, üzenn- de, "Krepen'deki İmroz" yaalı tabelava takılıyordu. Tanaş Yalyas'la Spiro Havtı- ços'un Krepen Pasajı'nda Imroz Meyhanesi'ni açması- ndan bu yana elli yılı aşkın süre geçmişti. Yorgi Okumuş. neredeyse kırk yıl önce çarson olarak girmiş İmroz"a. Yıllar sonra Tanaş'ın hisselerjni satın almış diğer garson Irfan Kara ile. Spiro da hisselerini devre- dince, Mustafa Yıldırun üçüncü ortak olmuş. Krepen Pasajı yıkılınca da İmroz, Ne- vizade Sokağı'na taşınmış. Şirrfdi iki Tiirk ortağı ile bir- likte işletiyor İmroz'u; Be- yoğlu'nun son Rum meyha- nesi olarak... Rumlardan söz ederken "Biz bittik zaten" diyor Yor- gi- Sonra bakışlan Nevizade Sokağı'nın boş parke taşlan- nda donup kalıyor. Önce Ncvizade'nin ışıklan söndü; ama. tüm Beyoğlu'- ndaki barlarda. cafelerde, meyhanelerde aynı tedirgin bekleyiş var. Meyzen'in sahibi Süha Tuğtepe olabileceklere ilişkin bir ufuk çiziyor: "Öncelikle y asalara uyu- yorfarmış gibi görünecek, ama gizliden gi/liye Allah'ın yasa- larını dayatacaklar. Yasalan kendi yaşama biçimlerini da- yatmak için kuUanacaklar. Onlara göre böyle yerler 'şey- tan yuvalan'dır. Bu mantıkla gidilirse karşımıza şöyle bir sonuç çıkar: İçki iç- mek kâfirliktir. Kâfir de nerede cle geçse öldiirii- le... Adam buralarda günah işlendiğini düşünü- yor. Bundan geri adım atması münıkün değil. *Şeytan yuvalan'nı tasfıye ederek sevaba gjre- cekler." W F A H A D A BİYOG'İT C i iİPWFffl A N 0 1 C Y A. aklaşık 260 bin nüfuslu Beyoğlu, İstiklal Caddesi'nin pınltılan arkasmda, İstanbul'un en sorunlu ilçelerinden birini saklar. Kentin merkezidir ancak orada kentin unuttuğu insanlar yaşar. Hem bir iş merkezi hem bir varoştur. İstiklal Caddesi'nin ışıltısıyla, kenar semtlerin yoksulluğu bir arada yaşar BeyoğlıTnda. Beyoğlu Türkiye'nin en pahalı ve en iyi eği- rimini veren ilk ve ortaöğretim kunımlarının bulunduğu ilçedir. 25 bin nüfuslu Ferihtepe'de ise bir tane ilkokul yoktur. İstanbul'un en büyük turistik tcsisleri, otelleri Beyoğlu sınırlan içindedir. Beyoğlu'nda bir tane meslek okulu, el sanatları kursu yoktur. Değişen Beyoğlu Tuğtepe'ye göre RP'li yerel yönetimin amacı- na hizmet edecek yasal yapılanma şöyle: '1940'lann Belediye Zabıta Yasası var. Örae- ğin masaların örtüleri beyaz olacak, beyaz bez peçete kullanılacak, tuvaietlerde beyaz havlu olacak. Bu yasa çıktığında ne kağıt peçete vardı ne de tuvalet kağıdı. Yasa 'kapaklı çöp kutusu' Lstiyor. O zamanlar elbette çöpler için naylon kullanılmıyordu. Şimdi torbanın ağzını da kapat- san yasanın gereğini yerine getirmiş olmuyorsun. Elbette tuvaleti ve mutfağı temiz olmavan varsa kapansın. Ama aslında hıfzıssıhha kontrolünü zaten müşteri artık yeterince vapıyor. Mutfağı, tuvaleti pis olan yere gitmiyor. Beyoğlu'nda o kadar çok seçeneği var ki müşterinin. Ama Re- fah'ın esas amacı o değil." 1970'lerin, 1980'lerin, köşe başında kadın satıcılannın beklediği. hesap ödemeyen müşte- rinin bir güzel dövüldüğü Beyoğlu gitmişü. Ye- rine 1990'larda yeni bir Beyoğlu gelmişti. Tuğ- tepe, "Bir geleneği yaratmaya çalışıyorduk" di- yor, "Beyoğlu'nu bir festivaj, bir şenlik, bir kül- tür ve eğience merkezi haline gerirecektik, maa- lesef biçildi." Işin önemli yanlanndan biri de "Neden biçü- di" sorusuna yaıut bulmaktı. Bunun da yanıtla- nnı araştınyor Tuğtepe: 'Birincisi son beş yüda Beyoğlu'nun talihsiz bir kişi tarafından yönetilmesi. Halkın müthiş tepkisine neden oldu. Rüşvet yaygınlaştı. Bu tep- kinin cezasını tüm sosyal demokratlar ödedi. Daha önceki ANAP'lı belediye başkanı döne- minde de halkın canı yanmıştı. Ne sosyal demok- ratlar seçenekti bu nedenle ne de ANÂP. Birinci neden bu. İkincisi, Refah seçim kazanamayacaği bölgelerden oy kaydırdı Beyoğlu'na. Seçmen kii- tükleri yazılırken yığma yaptüar. Bir de seçim- lerde çok sayıda sandık kayboldu." Çözümün birkaç yolu var Tuğtepe'ye göre: "Birincisi Cihangir, Taksim, Karaköy, Tünel yöreleri ayrı belediye olmalı. İkincisi Batı'da uy- gulanan yöntemler gûndeme gclmeli ve belii bir süre o beldede orurmayan kişi yerel yönetimler için oy kullanmamalı. Üçüncüsü de bir soru. İki dereceli seçim sistemini kabul ermediği için aca- ba Erdal İnönü şimdi rahat uyuyor mudur?" Seçimler sonrasında herkes "Refah Beyoğlu'- nda nasıl kazandı" diye sorarken daha seçimler öncesinde SHP adayı Halil Ergün Refahın Be- yoğlu'nda kazanabileceğini kestirmişti. Bu ne- denle de tüm gücüyle seçimi almaya çalıştı. Ama her nedense gönderilmesı gereken bayram tebrikleri açılmamış paketler halinde mezarlı- kta bulundu, binbir olanaksızlıkla bastınlan afişleri merdiven altlanndan çıktı. Halil Ergün seçim kampanyası sırasında, "Be- yoğlu nedir" sorusuna şu karşılığı vcriyordu: "Yaklaşık 260 bin nüfuslu Beyoğlu, İstiklal Caddesi'nin pınltılan arkasmda. İstanbul'un en sorunlu ilçelerinden birini saklar. Kentin merke- zidir ve orada kentin unuttuğu insanlar yaşar. Hem bir iş merkezi hem bir v aroştur. Beyoğlu Tarlabaşı Bulvan'nın yıkımında geç- mişinin önemli bir kıs/nını; Pıj alepaşa, Örnekte- dir. Galata'nın parlak zamanlarında, İtalya'dan mimarlar getirilerek yaptınlan paha biçilmez apartmanlar bugün yok pahasma el değiştirmek- tedir. Taksim İstanbul'un su taksimatınm yapıldığı yerdir, susuzluk Beyoğlu'nu kavurmak- tadır. Bevoğlu özlemle hatırîanan bir geçmiş, en teme! hizmetlerin bile yerine getirilemediği bir bugündür." Rakibi kahve. ekmek. peynir. zeytin, gömlek dağıtırken Halil Ergün siyasal anlayışının gere- ği Insan Haklan Bildirgesi, Kadın Haklan Bil- dirgesi ve hatta Hayvan Haklan Bildirgesi dağıttı. Seçimleri kazanamadı: ama, Beyoğlu'nda beşinciliğe kadar düşen SHP'yi Refah'ın ardı- ndan ikinci parti yaptı. yaklaşım yakalanmış. L'nutul- muş, itibniş insanlann yaşadığı bir yer haline gelmiş. Yoksulluk var, işsizlik var. Çaresizler. Gel- dikleri yerden kopmamak gibi bir örgütlenmeye yöneunişler. Siyasi olarak bölgecilik, etnik sorun hâkim olmuş. Beyoğlu'nu kültür ve sanat merkezi olarak gündemlerinde tulmuvorlar. Ço- cuklannın eğitimleri , sağlıklan peşindeler. Zaten ben de beledi- ye başkanı olsaydım, pencereyi buradan oraya doğru acmayı düşünüyordum. O pencereden üretilen çözüm- lerle bir sentez sağlanabileceğine inanıyorum. Anladım ki Beyoğ- lu'nu savunmak. sadece burada- ki sinemaları, tiy atroları, barları savunmak değil. Gerçekten bu- rada yaşayan ve üretime katılan insanîarın sahipolmasıyla ancak korunabilir Beyoğlu." Halil Ergün'ün seçimlerdeki sloganı "Beyoğlu kararmasın"- dı. Ancak çizilen tablodan za- ten Beyoğlu'nun büyük bölü- münün karanlık olduğu ortaya çıkıyor. Acaba bu slogan bir şey anlaüyor muydu zaten ka- ranlıkta olan insanlara? "Zaten sadece anri-Refah bir tavırda olmak çözüm değil" di- vor Halil Ergün "Ben hayatısa- vundum, umudu savundum. av dınlığı ve geleceği kendi clleri- mizle kurabiliıiri savundum. Örgütlenmeyi savundum. Anti- demokrat yaklaşımlann bir ka- ranlık olduğunu söyleyince çok geçerli oldu. Hem Beyoğlu'nun kültür ve sanat anlamında ka- rarmasına karşı, hem de hayatın kafes arkasına konarak yaşam- larının karartılmasma karşı dur- dum. Demokrasinin ounadığı bir toplum karanlıktır. İnsanlara demokrasi bilincini, yerel yöne- Hmlerin demokrasinin ilk adımı ulduğunu anlatmak gerekiyor- du. Demokrasinin nimetlerinden yararlanarak iktidara gelenler, insanlara başka bir yaşam biçi- mini dayatmaya kalkıyorlar. Kararma budur." Bir yandan düşünce özgürlü- ğünü savunurken diğer yandan şeriatçılığa ka.^şı çok çetin bir savaşımdan yana olan Halil Er- gün'ün bundan sonraki sürece ilişkin karan "Sanatçı olarak, hem Türkiye hem de Beyoğlu kararmasuı diye politikaya de- vam." pe ve benzeri mahallelerin ruhsatsız ama i/inü yapılarında, Haliç'in karanlık sulannda gelece- ğini yitirmiştir. Beyoğlu Türkiye'nin en pahalı ve en iyi eğiti- mini veren ilk ve ortaöğretim kunımlarının bu- lunduğu ilçedir. 25 bin nüfuslu Fetihtepe'de ise bir tane ilkokul yoktur. Fetihtepe Bevoğlu'nun mahallesidir... Beyoğlu, İstanbul'un önemli iş merkezlerinden birisidir. Piyalepaşa Mahallesi'- nde postane binası yoktur. İstiklal Caddesi, İstanbul'un en tşıklı caddesinden birisidir. Be- voğlu'nun karanlık sokakiarı. kentin şidderinin en çok dışarıya vurulduğu bölgelerdir. İstanbul'un en büyük turistik tesisleri, otelleri Beyoğlu ilçesinin sınırlan içindedir. Beyoğlu'nda bir tane meslek okulu, el sanatları kursu yoktur. Galata, İstanbul'un tarihi merkezlerinden birisi- HP Beyoğlu Belediye başkan adayı Halil Ergün'e göre, Beyoğlu özlemle hatırîanan bir geçmiş, en temel hizmetlerin bile yerine getirilemediği bir bugündür. Beyoğlu, İstanbul'un önemli iş merkezlerinden birisidir. Piyalepaşa Mahallesi'nde postane binası yoktur. Taksim İstanbul'un su taksimatınm yapıldığı yerdir. susuzluk Beyoğlu'nu kavurmaktadır. Öğrencilik yıllannda sinemalannı, sine- macılık yıllannda Beyoğlu'nu tanıyan Halil Er- gün. "Anlamıyorum" diyor. "İstanbul'da yaşa- maya karar verenlerin neden Beyoğlu'nda değil de örneğin Bağdat Caddesi'nde oturduğunu." Halil Ergün için Beyoğlu "uygarlığın hareket noktası." Ancak aday olduktan sonra, Beyoğ- lu'nu yönetecekmiş gibi bir belediye başkanı gözüyle baktığı zaman rastlantı sonucu geçtiği. ama derinlemesine tanımadığı bir başka Be- yoğju'yla karşılaşıyor: "İstanbul'un bir gecekondu bölgesi Beyoğlu. Birden bire karşuna ayrı coğrafyalar çıktı. Bir yanda Cihangir, Ayaspaşa, diğer yanda Haliç kıyüannda gecekondular çıktı karşuna. Geldik- leri yörenin dünyasını kurmuşlar. Sadece gece- kondulaşma,ranttan pay alma konusunda kentli Tüm Türkiye genelinde öyle de hele Beyoğ- lu'nda tek başına bir anti-Refah tavır doğru de- ğildi. Hele Refah'ın karşısına sadece içki ve fu- huşu koymak da ciddi bir hataydı. Seçimler sü- resince bol bol yapıldı bu hatalar bazı özel tele- viyon kanallannda. Refah adaylanna "meyha- neleri kapatacak ırusınız, geoelevi kapatacak mısınız" diye bol bol soruldu. Oysa doğru olan Refah anlayışının karşısına kültürü koymak, sanaü koymak gerekiyordu ve Refah arüayışı- na karşı savunulması gereken yaşamdı, umut- tu, çağdaşlıktı, çokseslilik, çokrenklilikti. Hele bu unsurlar Beyoğlu'nda daha bir önem ka- zaruyordu. Çünkü tarihsel süreç içerisinde olu- şan mozaiğin zaten elde kınntılan kalmış küçü- cük bir parçasmı yitirmek bile yaşama, dünya- ya, çağa insanın arkasını dönmesi anlamına ge- liyordu. İmroz'un sahibi Yorgi, zengin bir mozaiğin son kınntılanndan biriydi. Mozaiğin taşian dökülüyor Akşam oldu mu. gözü gibi baktığı eski müş- terilerinin yolunu koüardı. Hava karanrken Yorgi, Nevizade SokağVndaki dükkanından daha çok bakardı dışanya. Biraz ijerde Babkpazan var. Sokağın içinden Ermeni Üçhoran Kilisesi'ne geçiüyor. Burada da küçük küçük kınntılar yaşar: zengin bir mo- zaikten arta kalan. Kilisenin arkasındaki bö- lümde Ermenice Marmara Gazetesi hazırlanır ve basılır. Hem de Ermeni alfabesiyle. Gazetenin Sahibi ve Başyazan Rober Hadde- ler. "Ne kadar hızlı değişiyor Beyoğlu" diyor: "Dükkanlar değişiyor, insanlar değişiyor. Türki- ye'de her şey iyiye doğru değişmediğine göre buna da pek iyi bir değişim diyemeyiz." Marmara Gazetesi haftanın altı günü çıkıyor. Tirajı iki bin. On yıl önce üç bin tirajı varmış. Haddeler. on yıllık süreçteki düşüşü, "çok yavaş" diye niteliyor. Bunu da sayısal ola- rak azalmaya, geriye kalanlar arasında Erme- nice okuyabilerüerin çok az olmasına baglıyor. Gazetenin ön yüzünde Türkiye ile ilgili bir- kaç haber var. Geri kalanı büyük çoğunluğu İstanbul'da ya- şayan Ermenilerle ilgili haberler. Haddeler. "As- lında gazetemiz arka sayfasından okunmaya başlamr" deyip elindeki Marmara Gazetesi'nin arka sayfasını çe\iriyor. Tüm sayfa ölüm ilan- lanyla dolu. Tıpkı bir mozaiğin göçebe hoyratlığa daya- namayıp dökülmesi gibi... SÜRECEK ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL Yaş haddinden emekli oldum Soru 1954 yılında TC Emekli Sandığı'na bağlı memur olarak çalışma- ya başladun. Çalışmay a başlamadan önce ve 1947 yılında, 1927 v ılı olan doğum tari- himi, 1929 olarak düzelttirdim ve mahkeme ilamını da aynı yıl aldım. 1994 yılında >cni doğum tarihim olan 1929'a göre. 65 >aşımı doldur- dun ve yaş haddinden emekli oldum. Ancak yaş <İÜ7eltmesini 18 yaşımı loldıırdukîan sonra \aptığım için aneklilik işlemicrinde, yeni doğum tarihim olan ! '•*2° Ş ılmın değil, eski *e düzeltilmi^ doğum tarihim olan, 1927 \ liının geçerli olacaûın! söyie- diler ve benim iki y ıl önce emekli olmam gerekriğini de eklediler. Sormak istediğim, emeklilik işlemlerinde düzeltilmiş doğum tarihim obn 1929 yılı mı yoksa eski doğum tarihim 1927 yılı mı esas almacak? (YE.) YANIT: 5434 sayıb TC Emekli Sandığı Yasası'nm 105. maddesin- de yaş ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Yasanın ıştiri. cçılere ait çeşıtli hükümv :rinin uyguljnnıasında. "emeklilik hakkı tanınan bir vazifeye ilk defa tayin sırasında kunımla- ra gösterilen nüfus hüvivet cüzdanİarında vazılı doğum tarihleri, eğer 18 yaşuıı tamamladıktan sonra yaş düzeltilmesi yapılmtş ise 18 yaşın doldunılması tarihindeki doğum tarihleri" geçerlidir. 1947 yılında ve 18 yaşmdan sonra (20 yaşında) yaş düzeltmesi >aplığınıza göre, emeklilik işlemlerinde düzeltilmemiş doğum tarihi olan. 1927 \ıü geçerli olacaktır. Konuyla ilgil; Emckü Sandığı Yönetim Kurulu karannı akta- rahm. ' 1) "(...) \- İşîirakci'i'ri'i emeklilik hakkı tanınan bir göreve ilk defa atanmalnn uruMnda, kurumlara ibraz ettikleri nüfus hüvivet cüzdan- İarında va/ılı doğum tarihieri, haklarmda bu kanuna göre yapılacak işlemlerde esas aluıacaktır. 2- Eğer, 18 yaşuıı tamamladıktan sonra yaş düzeltilmesi yapıljnts ise 18 yaşmın doldunılması tarihindeki doğum tarihleri esastır. Buna göre 18 yaşın dolumundan sonra yapılan yaş düzeltmeleri nazara alınmaya- caktır. (Yönetim Kuru!u01.02.!984tarih. 3745 karar ve 24.10.1985 tarih. Konuyla ilgili Danıştay karan ise şöyledir: (2) "(.'..) 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanumı'nun yaş hadlen'ni dü- zenleyen 41. maddesine göre, iştirakçüerin vazifelerivle ilgilerinin ke- silmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurduklan tarihn'r. Buna göre 65 yaşını dolduran bir iştirakçinin emekli edilmesi bu tarih iti- barıvla zorunlu olmaktadır. Dav acının yaş tashihi 18 v aşını doldurduk- tan sonra yapıldığı için 5434 sayılı yasanın 105. maddesi uyannca emekli edilmeye esas olarak da»acının 65 \aşını doldurduğu 15.10. 1984 tarihinin almması zonınludur. Bu yasal zorunluluk karşısında da- \ acının 4 vıl daha çalıştıktan sonra 1988 tarihinde durumun fark edilip emekli edilmesinde emekliliğe başlangıç tarihinin 15.10.1984 tarttii olarak saptanması da yasa gereğidir. Davacı 1984>ılından I988yılına kadar görevde çaltştığı sürece aylık aldığından geç emekli edilmesi ne- deniyfe zarara uğradığından söz edilemez, aynca dav acının yaş haddi konusunda idareyi uyarma yükümlülüğü de bulunmaktadır. (...)" (Danıştay Onuncu Da'ire 09.05.1990 tarih 1990 629 esas ve 1990 992 karar) Kaynak (1) İsmail Akcomak, Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu. 1989. sayfa 420. (2) Danıştay Dergisi. sayı 1991,81, sayfa 336. ANKARA... ANKA MÜŞERREF HEKİMOCLU Yaşam Biçimi önce içten teşekkürler okurlarıma. Mesleğimde 44. yıla ulaşmamı kutladılar 30 Nisan'da. Ben de belleklerini kutluyorum. Yıllar boyunca sıcak bir diyalog oluşmuş aramızda. Kimi zaman tartışırız; eleştirir, uyarırlar beni. Bir mektup, bir sesleniş, bir selam, birkaç sözcükle diri- lirim birden. Üzüntüyü aşarım, dünyaya yeniden gülüm- serim. 1 Mayıs akşamı telefon çaldı, Bursa'dan Adem Ger- çek: - Biliyorum, canın sıkılıyor, üzülüyorsun; seni biraz avutayım, diye konuştu bir solukta. Darbuka seslerini duyuyor musun? Eski bir sokaktan sesleniyorum sana. 44. yılı kutluyorum, armağanları alırsın bugünlerde. Ke- dili çoraplar yolluyorum, çocuklara verirsin sevinirler. Kedileri de, çocukları da seversin sen. Sonra dört piyan- go bileti, 44. yılın uğurlu olsun! iki de şiir kitabı, ozana imzalattım. Lisede edebiyat öğretmeni, Cumhuriyet okuru. Dur, bir de şiir okuyacağım sana... Biraz önce 1 Mayıs yürüyüşünde yaşanan olayları, coplanan gençleri, SHP Ankara Milletvekili Salman Kaya'yı izledim ekranda. Adem Gerçek de şiir söylüyor telefonda! Bursalı piyango biletçisini okurlarımız tanır sanırım. Oktay Akbal da birkaç kez yazdı onu. llhan Sel- çuk'tan llhan Abı diye sözeder, gazetedeki değişiklikleri ilgiyle izler, yorumlar yapar. Sanata büyük tutkusu var, bu köşede ve Dergi'de sanatçılara geniş yer vermem- den çok hoşlanır; çocuklarını alır ören'e gelir, çadır ku- rar. Tahtakuşlar'a gider. Dahası da var; okuyamamış, piyango bileti satarak kazanıyor ekmek parasını. Ama çocuklarını okutuyor, ayrıca müzik dersi aldırıyor. Kızı- nın Suna Kan gibi bir kemancı olmasını düşlüyor. Böyle bir Adem, böyle bir Gerçek işte! Başkentimizin yaşamı bir siyah-beyaz tabloya dönü- şüyor giderek. Kimi olaylarla karalar basıyor. Umutsuz- luk derinleşiyor; örselendiğini, kirlendiğini hissediyor insan. Havada çürük kokusu. Bizans türü oyunların ayak izleri... Herkes bir arayış içinde; taze kandan söz ediyor, ama taze kana açık değil hiç kimse! Her kafadan bir ses çıkıyor, gereksiz konuşmalarla ortam dalgalanıyor, her gün, hatta her saat yeni boyutlar eklenen haberler, söy- lentiler, yorumlar, varsayımlarla kamuoyu bulanıyor, kamuoyu oluşturanlar da güvenilirliğini yitirmiş bulunu- yor... Mesleğimin 44. yılında mutlu muyum, diye soranlara yanıt verebildim mi acaba? Yazarlık da bir yaşam biçimi kuşkusuz. Sevgiyle oluşuyor; dünyaya bakış açımızla, inandığımız değerlerle, o değerler için verdiğimiz sa- vaşla, özveriyle. Âncak siz de biliyorsunuz sevgili okur- larım, mutluluk bireysel bir olay değil... Şimdi size güzel bir olaydan söz edeceğim. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri hafta başında bir sergi açtı başkentimizde. Eskişehir'den An- kara'ya bir selam. Sergi nedeniyle fakülte dekanı Prof. Engin Ataç, bölüm başkanları, öğretim üyeleri, öğrenci- ler de geldi, Zafer Çarşısı'ndaki Güzel Sanatlar Gale- risi'nde bir şenlik yaşandı neredeyse. Prof. Yılmaz Büyükerşen'in kulakları nasıl çınladı kimbilir! Tohumlar boyveriyor, Eskişehir'de güzel şeyler yaşanıyor. Sergi- yi, ressam dostlarım Berna Türemen ve İsmail Türe- men ile birlikte gezdim. Düzenleyenleri kutluyorum. Güzel Sanatlar Galerisi'nin de yüzü gülmüş bu sergiyle. Eskiliğini, baktmsızlığını gidermek için birkaç kutu boya yetermiş demek! Güzel Sanatlar Fakültesi'nin tüm bö- lümlerinde üretkenlik var. Yetenekleri kanıtlayan çalış- malaryanındasıradançabalardagözeçarpıyor. Osıra- danlık temel eğitimden kaynaklanıyor kuşkusuz. öğre- tim programları, kimi derslerin kaldırılması, din eğitimi- ne öncelik verilmesi, sıradan öğretmenler çocukların yeteneğini, yaratıcı gücünü geliştiremiyor. Oysa biraz il- gi ve destekle ne güzel ürünler oluşabiliyor. örneklerini gördümsergide. "Bilgisayarlaüçboyutlucanlandırma" dalında ulusal ve uluslararası ödül alanlar var! İsmail Türemen gözleri parlayarak tanıttı onları. Resim bölü- münde usta-çırak ilişkilerinin güzel örneklerini seyret- tim. öğretim üyeliği de bir sanat bence. Heykel bölü- münde de taşı konuşturan genç kızların ellerini okşa- dım. Aytaç Taçkın'ın öğrencileri; taşı, bronzu, tahtayı biçimlendiren, yeni bir özlük veren kızöğrencilerinyont- tuğu bu heykeller ülkemizde hangi alanlarda, parklarda, yapılarda yer alacak kimbilir. Elbet yeret yöneticileri Re- fah Partili kentlerde, ilçelerde değil. RP'li Anakent Baş- kanı Melih Gökçek'in, gazetemizden Ece Temelkuran'a söylediklerini okudunuz mu? İkinci bölümdeyayımlandı. 'Kültür benim görevim değil' diyor. Sayın Gökçek in- sansız bir kentin başkanı mı acaba? Kültür, insan yaşa- mının bir boyutu değil mi? Sanat ve kültür etkinliklerine önem vermeyen, desteğini esirgeyen yerel yönetimler o kentin halkına yaşama sevinci verebilir mı? Yerel yöne- tim de bir yaşam biçimi kuşkusuz. Kimi yöneticiler yaşa- mı yeşertir, kimi de soldurur. Onları iyi tanımalıyız. Tanımalı ve görevden de geri kalmamalıyız. Başkent- lilerin görevi de sanat ve kültür çalışmalannı hızlandır- mak, parasal olanaksızlıkları aşmak için özveride bu- lunmak bence. Küçük özverilerle belli bir.kimler oluşa- bilir. Başkentimiz çağdaş yaşamını sürdürebilir. Görevimizi başarmak umuduyla... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Antil Adalan'na özgü halk şarkısı. 2/ Gemide sancağı, yelkeni ya da se- reni direkten aşağı al- ma... Temeli taklide da- yanan sözsüz oyun. 3/ Pencere y a da kapının üst yanında bulunan ve ha- vanın değiştirilmesine yarayan. açılır kapanır bölüm. 4/ Yabancı... Taş ya da maden çıkanlan yer. 5/ Sahip... Afrika'da yaşayan. zarif görünümü ve güçlü sıçrayışıyla tanınan anti- lop. 6/ Tahılın tanesini yabancı nesnelerden ayırmaya yarayan dö- ner kalburlu araç... Notada durak işareti. 7/ Bir nota... Tabut. 8/ Oyunculann ellerinde kalın bir değnek ve kalkan gibi kullandıkla- n bir yastıkla yaptıklan bir tür rit- mik dövüş... Su. 9/ Bir dınin öğre- nilmesi gereken inançlannın ve tapınma kurallannın tümü... Mey- ve kurusu. YUKARIDAN AŞAĞI YA 1/ Halk arasında fitığa verifen ad... Fas'ın plaka işareti. 2/ Me- safe... İçine ok konulan torba ya da kılıf. 3/ Bir öğretim kuru- mu... Tatlı sularda yaşayan, bir tür gelincik balığı. 4/ Karşılık beklenilmeden yapılan yardım... Endonezya'nın plaka işareti. 5/ Kimi top oyunlannda oynnculardan birinin topu başkasına geçirmesi... Bıçak bilemeye yarayan çubukbiçimindeçelik araç. 6/ "Aslına kanşıp olunca Çiçek olur mezanmı süslerim" (Aşık Veysel). 7/ Asma kütüğü. 8/ Akıtma, dokme... Bir soru eki. 9/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Pamuk ipliğini ya da bezini bol \c .soğuk suyla yıkayarak ağartma işi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle