Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6MAYIS1994CUMA
12 DIZIYAZI
ÇelişkileryumağıBeyoğlu
Zaman zaman keder. gülen
gözlerinin içinde incecik bir
dalgaydı.
Tabeladaki yazıda, ma-
salann üzerinde, sandalyele-
rin arkalıklannda gjzliydi
anılan.
Yanm yûzyıla yaklaşıyor-
du Beyoğlu'ndaki meyhane-
ciliği.
Kim bilir neler görmüştü?
Nevizade Sokağı'nın başı-
na gelenlere de "Bu da geçer
elbet, bir şey olmaz" olgunlu-
ğuyla bakıyordu. Yaklaşımı-
nda, dencyimlerinden süzü-
ien "ya deve ölür ya deveci
ölür ya da volcu ölür" anlayışı
vardı.
Arada bir bakışlan, üzenn-
de, "Krepen'deki İmroz"
yaalı tabelava takılıyordu.
Tanaş Yalyas'la Spiro Havtı-
ços'un Krepen Pasajı'nda
Imroz Meyhanesi'ni açması-
ndan bu yana elli yılı aşkın
süre geçmişti.
Yorgi Okumuş. neredeyse
kırk yıl önce çarson olarak
girmiş İmroz"a. Yıllar sonra
Tanaş'ın hisselerjni satın
almış diğer garson Irfan Kara
ile. Spiro da hisselerini devre-
dince, Mustafa Yıldırun
üçüncü ortak olmuş. Krepen
Pasajı yıkılınca da İmroz, Ne-
vizade Sokağı'na taşınmış.
Şirrfdi iki Tiirk ortağı ile bir-
likte işletiyor İmroz'u; Be-
yoğlu'nun son Rum meyha-
nesi olarak...
Rumlardan söz ederken
"Biz bittik zaten" diyor Yor-
gi-
Sonra bakışlan Nevizade
Sokağı'nın boş parke taşlan-
nda donup kalıyor.
Önce Ncvizade'nin ışıklan
söndü; ama. tüm Beyoğlu'-
ndaki barlarda. cafelerde,
meyhanelerde aynı tedirgin
bekleyiş var.
Meyzen'in sahibi Süha
Tuğtepe olabileceklere ilişkin
bir ufuk çiziyor:
"Öncelikle y asalara uyu-
yorfarmış gibi görünecek, ama
gizliden gi/liye Allah'ın yasa-
larını dayatacaklar. Yasalan
kendi yaşama biçimlerini da-
yatmak için kuUanacaklar.
Onlara göre böyle yerler 'şey-
tan yuvalan'dır. Bu mantıkla
gidilirse karşımıza şöyle bir sonuç çıkar: İçki iç-
mek kâfirliktir. Kâfir de nerede cle geçse öldiirii-
le... Adam buralarda günah işlendiğini düşünü-
yor. Bundan geri adım atması münıkün değil.
*Şeytan yuvalan'nı tasfıye ederek sevaba gjre-
cekler."
W F A H
A D A
BİYOG'İT
C i iİPWFffl A N 0 1 C
Y
A. aklaşık 260 bin nüfuslu Beyoğlu,
İstiklal Caddesi'nin pınltılan
arkasmda, İstanbul'un en sorunlu
ilçelerinden birini saklar. Kentin
merkezidir ancak orada kentin
unuttuğu insanlar yaşar. Hem bir iş
merkezi hem bir varoştur.
İstiklal Caddesi'nin ışıltısıyla, kenar semtlerin yoksulluğu bir arada yaşar BeyoğlıTnda. Beyoğlu Türkiye'nin en pahalı ve en iyi eği-
rimini veren ilk ve ortaöğretim kunımlarının bulunduğu ilçedir. 25 bin nüfuslu Ferihtepe'de ise bir tane ilkokul yoktur. İstanbul'un
en büyük turistik tcsisleri, otelleri Beyoğlu sınırlan içindedir. Beyoğlu'nda bir tane meslek okulu, el sanatları kursu yoktur.
Değişen Beyoğlu
Tuğtepe'ye göre RP'li yerel yönetimin amacı-
na hizmet edecek yasal yapılanma şöyle:
'1940'lann Belediye Zabıta Yasası var. Örae-
ğin masaların örtüleri beyaz olacak, beyaz bez
peçete kullanılacak, tuvaietlerde beyaz havlu
olacak. Bu yasa çıktığında ne kağıt peçete vardı
ne de tuvalet kağıdı. Yasa 'kapaklı çöp kutusu'
Lstiyor. O zamanlar elbette çöpler için naylon
kullanılmıyordu. Şimdi torbanın ağzını da kapat-
san yasanın gereğini yerine getirmiş olmuyorsun.
Elbette tuvaleti ve mutfağı temiz olmavan varsa
kapansın. Ama aslında hıfzıssıhha kontrolünü
zaten müşteri artık yeterince vapıyor. Mutfağı,
tuvaleti pis olan yere gitmiyor. Beyoğlu'nda o
kadar çok seçeneği var ki müşterinin. Ama Re-
fah'ın esas amacı o değil."
1970'lerin, 1980'lerin, köşe başında kadın
satıcılannın beklediği. hesap ödemeyen müşte-
rinin bir güzel dövüldüğü Beyoğlu gitmişü. Ye-
rine 1990'larda yeni bir Beyoğlu gelmişti. Tuğ-
tepe, "Bir geleneği yaratmaya çalışıyorduk" di-
yor, "Beyoğlu'nu bir festivaj, bir şenlik, bir kül-
tür ve eğience merkezi haline gerirecektik, maa-
lesef biçildi."
Işin önemli yanlanndan biri de "Neden biçü-
di" sorusuna yaıut bulmaktı. Bunun da yanıtla-
nnı araştınyor Tuğtepe:
'Birincisi son beş yüda Beyoğlu'nun talihsiz
bir kişi tarafından yönetilmesi. Halkın müthiş
tepkisine neden oldu. Rüşvet yaygınlaştı. Bu tep-
kinin cezasını tüm sosyal demokratlar ödedi.
Daha önceki ANAP'lı belediye başkanı döne-
minde de halkın canı yanmıştı. Ne sosyal demok-
ratlar seçenekti bu nedenle ne de ANÂP. Birinci
neden bu. İkincisi, Refah seçim kazanamayacaği
bölgelerden oy kaydırdı Beyoğlu'na. Seçmen kii-
tükleri yazılırken yığma yaptüar. Bir de seçim-
lerde çok sayıda sandık kayboldu."
Çözümün birkaç yolu var Tuğtepe'ye göre:
"Birincisi Cihangir, Taksim, Karaköy, Tünel
yöreleri ayrı belediye olmalı. İkincisi Batı'da uy-
gulanan yöntemler gûndeme gclmeli ve belii bir
süre o beldede orurmayan kişi yerel yönetimler
için oy kullanmamalı. Üçüncüsü de bir soru. İki
dereceli seçim sistemini kabul ermediği için aca-
ba Erdal İnönü şimdi rahat uyuyor mudur?"
Seçimler sonrasında herkes "Refah Beyoğlu'-
nda nasıl kazandı" diye sorarken daha seçimler
öncesinde SHP adayı Halil Ergün Refahın Be-
yoğlu'nda kazanabileceğini kestirmişti. Bu ne-
denle de tüm gücüyle seçimi almaya çalıştı.
Ama her nedense gönderilmesı gereken bayram
tebrikleri açılmamış paketler halinde mezarlı-
kta bulundu, binbir olanaksızlıkla bastınlan
afişleri merdiven altlanndan çıktı.
Halil Ergün seçim kampanyası sırasında, "Be-
yoğlu nedir" sorusuna şu karşılığı vcriyordu:
"Yaklaşık 260 bin nüfuslu Beyoğlu, İstiklal
Caddesi'nin pınltılan arkasmda. İstanbul'un en
sorunlu ilçelerinden birini saklar. Kentin merke-
zidir ve orada kentin unuttuğu insanlar yaşar.
Hem bir iş merkezi hem bir v aroştur.
Beyoğlu Tarlabaşı Bulvan'nın yıkımında geç-
mişinin önemli bir kıs/nını; Pıj alepaşa, Örnekte-
dir. Galata'nın parlak zamanlarında, İtalya'dan
mimarlar getirilerek yaptınlan paha biçilmez
apartmanlar bugün yok pahasma el değiştirmek-
tedir. Taksim İstanbul'un su taksimatınm
yapıldığı yerdir, susuzluk Beyoğlu'nu kavurmak-
tadır. Bevoğlu özlemle hatırîanan bir geçmiş, en
teme! hizmetlerin bile yerine getirilemediği bir
bugündür."
Rakibi kahve. ekmek. peynir. zeytin, gömlek
dağıtırken Halil Ergün siyasal anlayışının gere-
ği Insan Haklan Bildirgesi, Kadın Haklan Bil-
dirgesi ve hatta Hayvan Haklan Bildirgesi
dağıttı.
Seçimleri kazanamadı: ama, Beyoğlu'nda
beşinciliğe kadar düşen SHP'yi Refah'ın ardı-
ndan ikinci parti yaptı.
yaklaşım yakalanmış. L'nutul-
muş, itibniş insanlann yaşadığı
bir yer haline gelmiş. Yoksulluk
var, işsizlik var. Çaresizler. Gel-
dikleri yerden kopmamak gibi
bir örgütlenmeye yöneunişler.
Siyasi olarak bölgecilik, etnik
sorun hâkim olmuş. Beyoğlu'nu
kültür ve sanat merkezi olarak
gündemlerinde tulmuvorlar. Ço-
cuklannın eğitimleri , sağlıklan
peşindeler. Zaten ben de beledi-
ye başkanı olsaydım, pencereyi
buradan oraya doğru acmayı
düşünüyordum.
O pencereden üretilen çözüm-
lerle bir sentez sağlanabileceğine
inanıyorum. Anladım ki Beyoğ-
lu'nu savunmak. sadece burada-
ki sinemaları, tiy atroları, barları
savunmak değil. Gerçekten bu-
rada yaşayan ve üretime katılan
insanîarın sahipolmasıyla ancak
korunabilir Beyoğlu."
Halil Ergün'ün seçimlerdeki
sloganı "Beyoğlu kararmasın"-
dı. Ancak çizilen tablodan za-
ten Beyoğlu'nun büyük bölü-
münün karanlık olduğu ortaya
çıkıyor. Acaba bu slogan bir
şey anlaüyor muydu zaten ka-
ranlıkta olan insanlara?
"Zaten sadece anri-Refah bir
tavırda olmak çözüm değil" di-
vor Halil Ergün "Ben hayatısa-
vundum, umudu savundum.
av dınlığı ve geleceği kendi clleri-
mizle kurabiliıiri savundum.
Örgütlenmeyi savundum. Anti-
demokrat yaklaşımlann bir ka-
ranlık olduğunu söyleyince çok
geçerli oldu. Hem Beyoğlu'nun
kültür ve sanat anlamında ka-
rarmasına karşı, hem de hayatın
kafes arkasına konarak yaşam-
larının karartılmasma karşı dur-
dum. Demokrasinin ounadığı bir
toplum karanlıktır. İnsanlara
demokrasi bilincini, yerel yöne-
Hmlerin demokrasinin ilk adımı
ulduğunu anlatmak gerekiyor-
du. Demokrasinin nimetlerinden
yararlanarak iktidara gelenler,
insanlara başka bir yaşam biçi-
mini dayatmaya kalkıyorlar.
Kararma budur."
Bir yandan düşünce özgürlü-
ğünü savunurken diğer yandan
şeriatçılığa ka.^şı çok çetin bir
savaşımdan yana olan Halil Er-
gün'ün bundan sonraki sürece
ilişkin karan "Sanatçı olarak,
hem Türkiye hem de Beyoğlu
kararmasuı diye politikaya de-
vam."
pe ve benzeri mahallelerin ruhsatsız ama i/inü
yapılarında, Haliç'in karanlık sulannda gelece-
ğini yitirmiştir.
Beyoğlu Türkiye'nin en pahalı ve en iyi eğiti-
mini veren ilk ve ortaöğretim kunımlarının bu-
lunduğu ilçedir. 25 bin nüfuslu Fetihtepe'de ise
bir tane ilkokul yoktur. Fetihtepe Bevoğlu'nun
mahallesidir... Beyoğlu, İstanbul'un önemli iş
merkezlerinden birisidir. Piyalepaşa Mahallesi'-
nde postane binası yoktur. İstiklal Caddesi,
İstanbul'un en tşıklı caddesinden birisidir. Be-
voğlu'nun karanlık sokakiarı. kentin şidderinin
en çok dışarıya vurulduğu bölgelerdir.
İstanbul'un en büyük turistik tesisleri, otelleri
Beyoğlu ilçesinin sınırlan içindedir. Beyoğlu'nda
bir tane meslek okulu, el sanatları kursu yoktur.
Galata, İstanbul'un tarihi merkezlerinden birisi-
HP Beyoğlu Belediye başkan
adayı Halil Ergün'e göre,
Beyoğlu özlemle hatırîanan bir
geçmiş, en temel hizmetlerin bile
yerine getirilemediği bir
bugündür. Beyoğlu, İstanbul'un
önemli iş merkezlerinden
birisidir. Piyalepaşa
Mahallesi'nde postane binası
yoktur. Taksim İstanbul'un su
taksimatınm yapıldığı yerdir.
susuzluk Beyoğlu'nu
kavurmaktadır.
Öğrencilik yıllannda sinemalannı, sine-
macılık yıllannda Beyoğlu'nu tanıyan Halil Er-
gün. "Anlamıyorum" diyor. "İstanbul'da yaşa-
maya karar verenlerin neden Beyoğlu'nda değil
de örneğin Bağdat Caddesi'nde oturduğunu."
Halil Ergün için Beyoğlu "uygarlığın hareket
noktası." Ancak aday olduktan sonra, Beyoğ-
lu'nu yönetecekmiş gibi bir belediye başkanı
gözüyle baktığı zaman rastlantı sonucu geçtiği.
ama derinlemesine tanımadığı bir başka Be-
yoğju'yla karşılaşıyor:
"İstanbul'un bir gecekondu bölgesi Beyoğlu.
Birden bire karşuna ayrı coğrafyalar çıktı. Bir
yanda Cihangir, Ayaspaşa, diğer yanda Haliç
kıyüannda gecekondular çıktı karşuna. Geldik-
leri yörenin dünyasını kurmuşlar. Sadece gece-
kondulaşma,ranttan pay alma konusunda kentli
Tüm Türkiye genelinde öyle de hele Beyoğ-
lu'nda tek başına bir anti-Refah tavır doğru de-
ğildi. Hele Refah'ın karşısına sadece içki ve fu-
huşu koymak da ciddi bir hataydı. Seçimler sü-
resince bol bol yapıldı bu hatalar bazı özel tele-
viyon kanallannda. Refah adaylanna "meyha-
neleri kapatacak ırusınız, geoelevi kapatacak
mısınız" diye bol bol soruldu. Oysa doğru olan
Refah anlayışının karşısına kültürü koymak,
sanaü koymak gerekiyordu ve Refah arüayışı-
na karşı savunulması gereken yaşamdı, umut-
tu, çağdaşlıktı, çokseslilik, çokrenklilikti. Hele
bu unsurlar Beyoğlu'nda daha bir önem ka-
zaruyordu. Çünkü tarihsel süreç içerisinde olu-
şan mozaiğin zaten elde kınntılan kalmış küçü-
cük bir parçasmı yitirmek bile yaşama, dünya-
ya, çağa insanın arkasını dönmesi anlamına ge-
liyordu.
İmroz'un sahibi Yorgi, zengin bir mozaiğin
son kınntılanndan biriydi.
Mozaiğin taşian dökülüyor
Akşam oldu mu. gözü gibi baktığı eski müş-
terilerinin yolunu koüardı. Hava karanrken
Yorgi, Nevizade SokağVndaki dükkanından
daha çok bakardı dışanya.
Biraz ijerde Babkpazan var. Sokağın içinden
Ermeni Üçhoran Kilisesi'ne geçiüyor. Burada
da küçük küçük kınntılar yaşar: zengin bir mo-
zaikten arta kalan. Kilisenin arkasındaki bö-
lümde Ermenice Marmara Gazetesi hazırlanır
ve basılır. Hem de Ermeni alfabesiyle.
Gazetenin Sahibi ve Başyazan Rober Hadde-
ler. "Ne kadar hızlı değişiyor Beyoğlu" diyor:
"Dükkanlar değişiyor, insanlar değişiyor. Türki-
ye'de her şey iyiye doğru değişmediğine göre
buna da pek iyi bir değişim diyemeyiz."
Marmara Gazetesi haftanın altı günü
çıkıyor. Tirajı iki bin. On yıl önce üç bin tirajı
varmış. Haddeler. on yıllık süreçteki düşüşü,
"çok yavaş" diye niteliyor. Bunu da sayısal ola-
rak azalmaya, geriye kalanlar arasında Erme-
nice okuyabilerüerin çok az olmasına baglıyor.
Gazetenin ön yüzünde Türkiye ile ilgili bir-
kaç haber var.
Geri kalanı büyük çoğunluğu İstanbul'da ya-
şayan Ermenilerle ilgili haberler. Haddeler. "As-
lında gazetemiz arka sayfasından okunmaya
başlamr" deyip elindeki Marmara Gazetesi'nin
arka sayfasını çe\iriyor. Tüm sayfa ölüm ilan-
lanyla dolu.
Tıpkı bir mozaiğin göçebe hoyratlığa daya-
namayıp dökülmesi gibi...
SÜRECEK
ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL
Yaş haddinden emekli oldum
Soru 1954 yılında TC Emekli Sandığı'na bağlı memur olarak çalışma-
ya başladun.
Çalışmay a başlamadan önce ve 1947 yılında, 1927 v ılı olan doğum tari-
himi, 1929 olarak düzelttirdim ve mahkeme ilamını da aynı yıl aldım.
1994 yılında >cni doğum tarihim olan 1929'a göre. 65 >aşımı doldur-
dun ve yaş haddinden emekli oldum.
Ancak yaş <İÜ7eltmesini 18 yaşımı loldıırdukîan sonra \aptığım için
aneklilik işlemicrinde, yeni doğum tarihim olan ! '•*2° Ş ılmın değil, eski
*e düzeltilmi^ doğum tarihim olan, 1927 \ liının geçerli olacaûın! söyie-
diler ve benim iki y ıl önce emekli olmam gerekriğini de eklediler.
Sormak istediğim, emeklilik işlemlerinde düzeltilmiş doğum tarihim
obn 1929 yılı mı yoksa eski doğum tarihim 1927 yılı mı esas almacak?
(YE.)
YANIT: 5434 sayıb TC Emekli Sandığı Yasası'nm 105. maddesin-
de yaş ile ilgili hükümlere yer verilmiştir.
Yasanın ıştiri. cçılere ait çeşıtli hükümv
:rinin uyguljnnıasında.
"emeklilik hakkı tanınan bir vazifeye ilk defa tayin sırasında kunımla-
ra gösterilen nüfus hüvivet cüzdanİarında vazılı doğum tarihleri, eğer
18 yaşuıı tamamladıktan sonra yaş düzeltilmesi yapılmtş ise 18 yaşın
doldunılması tarihindeki doğum tarihleri" geçerlidir.
1947 yılında ve 18 yaşmdan sonra (20 yaşında) yaş düzeltmesi
>aplığınıza göre, emeklilik işlemlerinde düzeltilmemiş doğum tarihi
olan. 1927 \ıü geçerli olacaktır.
Konuyla ilgil; Emckü Sandığı Yönetim Kurulu karannı akta-
rahm.
' 1) "(...) \- İşîirakci'i'ri'i emeklilik hakkı tanınan bir göreve ilk defa
atanmalnn uruMnda, kurumlara ibraz ettikleri nüfus hüvivet cüzdan-
İarında va/ılı doğum tarihieri, haklarmda bu kanuna göre yapılacak
işlemlerde esas aluıacaktır.
2- Eğer, 18 yaşuıı tamamladıktan sonra yaş düzeltilmesi yapıljnts ise
18 yaşmın doldunılması tarihindeki doğum tarihleri esastır. Buna göre
18 yaşın dolumundan sonra yapılan yaş düzeltmeleri nazara alınmaya-
caktır.
(Yönetim Kuru!u01.02.!984tarih. 3745 karar ve 24.10.1985 tarih.
Konuyla ilgili Danıştay karan ise şöyledir:
(2) "(.'..) 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanumı'nun yaş hadlen'ni dü-
zenleyen 41. maddesine göre, iştirakçüerin vazifelerivle ilgilerinin ke-
silmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurduklan tarihn'r. Buna
göre 65 yaşını dolduran bir iştirakçinin emekli edilmesi bu tarih iti-
barıvla zorunlu olmaktadır. Dav acının yaş tashihi 18 v aşını doldurduk-
tan sonra yapıldığı için 5434 sayılı yasanın 105. maddesi uyannca
emekli edilmeye esas olarak da»acının 65 \aşını doldurduğu 15.10.
1984 tarihinin almması zonınludur. Bu yasal zorunluluk karşısında da-
\ acının 4 vıl daha çalıştıktan sonra 1988 tarihinde durumun fark edilip
emekli edilmesinde emekliliğe başlangıç tarihinin 15.10.1984 tarttii
olarak saptanması da yasa gereğidir. Davacı 1984>ılından I988yılına
kadar görevde çaltştığı sürece aylık aldığından geç emekli edilmesi ne-
deniyfe zarara uğradığından söz edilemez, aynca dav acının yaş haddi
konusunda idareyi uyarma yükümlülüğü de bulunmaktadır. (...)"
(Danıştay Onuncu Da'ire 09.05.1990 tarih 1990 629 esas ve
1990 992 karar) Kaynak (1) İsmail Akcomak, Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanunu. 1989. sayfa 420.
(2) Danıştay Dergisi. sayı 1991,81, sayfa 336.
ANKARA... ANKA
MÜŞERREF HEKİMOCLU
Yaşam Biçimi
önce içten teşekkürler okurlarıma. Mesleğimde 44.
yıla ulaşmamı kutladılar 30 Nisan'da. Ben de belleklerini
kutluyorum. Yıllar boyunca sıcak bir diyalog oluşmuş
aramızda. Kimi zaman tartışırız; eleştirir, uyarırlar beni.
Bir mektup, bir sesleniş, bir selam, birkaç sözcükle diri-
lirim birden. Üzüntüyü aşarım, dünyaya yeniden gülüm-
serim.
1 Mayıs akşamı telefon çaldı, Bursa'dan Adem Ger-
çek:
- Biliyorum, canın sıkılıyor, üzülüyorsun; seni biraz
avutayım, diye konuştu bir solukta. Darbuka seslerini
duyuyor musun? Eski bir sokaktan sesleniyorum sana.
44. yılı kutluyorum, armağanları alırsın bugünlerde. Ke-
dili çoraplar yolluyorum, çocuklara verirsin sevinirler.
Kedileri de, çocukları da seversin sen. Sonra dört piyan-
go bileti, 44. yılın uğurlu olsun! iki de şiir kitabı, ozana
imzalattım. Lisede edebiyat öğretmeni, Cumhuriyet
okuru. Dur, bir de şiir okuyacağım sana...
Biraz önce 1 Mayıs yürüyüşünde yaşanan olayları,
coplanan gençleri, SHP Ankara Milletvekili Salman
Kaya'yı izledim ekranda. Adem Gerçek de şiir söylüyor
telefonda! Bursalı piyango biletçisini okurlarımız tanır
sanırım. Oktay Akbal da birkaç kez yazdı onu. llhan Sel-
çuk'tan llhan Abı diye sözeder, gazetedeki değişiklikleri
ilgiyle izler, yorumlar yapar. Sanata büyük tutkusu var,
bu köşede ve Dergi'de sanatçılara geniş yer vermem-
den çok hoşlanır; çocuklarını alır ören'e gelir, çadır ku-
rar. Tahtakuşlar'a gider. Dahası da var; okuyamamış,
piyango bileti satarak kazanıyor ekmek parasını. Ama
çocuklarını okutuyor, ayrıca müzik dersi aldırıyor. Kızı-
nın Suna Kan gibi bir kemancı olmasını düşlüyor. Böyle
bir Adem, böyle bir Gerçek işte!
Başkentimizin yaşamı bir siyah-beyaz tabloya dönü-
şüyor giderek. Kimi olaylarla karalar basıyor. Umutsuz-
luk derinleşiyor; örselendiğini, kirlendiğini hissediyor
insan. Havada çürük kokusu. Bizans türü oyunların ayak
izleri... Herkes bir arayış içinde; taze kandan söz ediyor,
ama taze kana açık değil hiç kimse! Her kafadan bir ses
çıkıyor, gereksiz konuşmalarla ortam dalgalanıyor, her
gün, hatta her saat yeni boyutlar eklenen haberler, söy-
lentiler, yorumlar, varsayımlarla kamuoyu bulanıyor,
kamuoyu oluşturanlar da güvenilirliğini yitirmiş bulunu-
yor...
Mesleğimin 44. yılında mutlu muyum, diye soranlara
yanıt verebildim mi acaba? Yazarlık da bir yaşam biçimi
kuşkusuz. Sevgiyle oluşuyor; dünyaya bakış açımızla,
inandığımız değerlerle, o değerler için verdiğimiz sa-
vaşla, özveriyle. Âncak siz de biliyorsunuz sevgili okur-
larım, mutluluk bireysel bir olay değil...
Şimdi size güzel bir olaydan söz edeceğim. Anadolu
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileri hafta
başında bir sergi açtı başkentimizde. Eskişehir'den An-
kara'ya bir selam. Sergi nedeniyle fakülte dekanı Prof.
Engin Ataç, bölüm başkanları, öğretim üyeleri, öğrenci-
ler de geldi, Zafer Çarşısı'ndaki Güzel Sanatlar Gale-
risi'nde bir şenlik yaşandı neredeyse. Prof. Yılmaz
Büyükerşen'in kulakları nasıl çınladı kimbilir! Tohumlar
boyveriyor, Eskişehir'de güzel şeyler yaşanıyor. Sergi-
yi, ressam dostlarım Berna Türemen ve İsmail Türe-
men ile birlikte gezdim. Düzenleyenleri kutluyorum.
Güzel Sanatlar Galerisi'nin de yüzü gülmüş bu sergiyle.
Eskiliğini, baktmsızlığını gidermek için birkaç kutu boya
yetermiş demek! Güzel Sanatlar Fakültesi'nin tüm bö-
lümlerinde üretkenlik var. Yetenekleri kanıtlayan çalış-
malaryanındasıradançabalardagözeçarpıyor. Osıra-
danlık temel eğitimden kaynaklanıyor kuşkusuz. öğre-
tim programları, kimi derslerin kaldırılması, din eğitimi-
ne öncelik verilmesi, sıradan öğretmenler çocukların
yeteneğini, yaratıcı gücünü geliştiremiyor. Oysa biraz il-
gi ve destekle ne güzel ürünler oluşabiliyor. örneklerini
gördümsergide. "Bilgisayarlaüçboyutlucanlandırma"
dalında ulusal ve uluslararası ödül alanlar var! İsmail
Türemen gözleri parlayarak tanıttı onları. Resim bölü-
münde usta-çırak ilişkilerinin güzel örneklerini seyret-
tim. öğretim üyeliği de bir sanat bence. Heykel bölü-
münde de taşı konuşturan genç kızların ellerini okşa-
dım. Aytaç Taçkın'ın öğrencileri; taşı, bronzu, tahtayı
biçimlendiren, yeni bir özlük veren kızöğrencilerinyont-
tuğu bu heykeller ülkemizde hangi alanlarda, parklarda,
yapılarda yer alacak kimbilir. Elbet yeret yöneticileri Re-
fah Partili kentlerde, ilçelerde değil. RP'li Anakent Baş-
kanı Melih Gökçek'in, gazetemizden Ece Temelkuran'a
söylediklerini okudunuz mu? İkinci bölümdeyayımlandı.
'Kültür benim görevim değil' diyor. Sayın Gökçek in-
sansız bir kentin başkanı mı acaba? Kültür, insan yaşa-
mının bir boyutu değil mi? Sanat ve kültür etkinliklerine
önem vermeyen, desteğini esirgeyen yerel yönetimler o
kentin halkına yaşama sevinci verebilir mı? Yerel yöne-
tim de bir yaşam biçimi kuşkusuz. Kimi yöneticiler yaşa-
mı yeşertir, kimi de soldurur. Onları iyi tanımalıyız.
Tanımalı ve görevden de geri kalmamalıyız. Başkent-
lilerin görevi de sanat ve kültür çalışmalannı hızlandır-
mak, parasal olanaksızlıkları aşmak için özveride bu-
lunmak bence. Küçük özverilerle belli bir.kimler oluşa-
bilir. Başkentimiz çağdaş yaşamını sürdürebilir.
Görevimizi başarmak umuduyla...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Antil Adalan'na özgü
halk şarkısı. 2/ Gemide
sancağı, yelkeni ya da se-
reni direkten aşağı al-
ma... Temeli taklide da-
yanan sözsüz oyun. 3/
Pencere y a da kapının üst
yanında bulunan ve ha-
vanın değiştirilmesine
yarayan. açılır kapanır
bölüm. 4/ Yabancı... Taş
ya da maden çıkanlan
yer. 5/ Sahip... Afrika'da
yaşayan. zarif görünümü
ve güçlü sıçrayışıyla tanınan anti-
lop. 6/ Tahılın tanesini yabancı
nesnelerden ayırmaya yarayan dö-
ner kalburlu araç... Notada durak
işareti. 7/ Bir nota... Tabut. 8/
Oyunculann ellerinde kalın bir
değnek ve kalkan gibi kullandıkla-
n bir yastıkla yaptıklan bir tür rit-
mik dövüş... Su. 9/ Bir dınin öğre-
nilmesi gereken inançlannın ve
tapınma kurallannın tümü... Mey-
ve kurusu.
YUKARIDAN AŞAĞI YA
1/ Halk arasında fitığa verifen ad... Fas'ın plaka işareti. 2/ Me-
safe... İçine ok konulan torba ya da kılıf. 3/ Bir öğretim kuru-
mu... Tatlı sularda yaşayan, bir tür gelincik balığı. 4/ Karşılık
beklenilmeden yapılan yardım... Endonezya'nın plaka işareti.
5/ Kimi top oyunlannda oynnculardan birinin topu başkasına
geçirmesi... Bıçak bilemeye yarayan çubukbiçimindeçelik araç.
6/ "Aslına kanşıp olunca Çiçek olur mezanmı süslerim"
(Aşık Veysel). 7/ Asma kütüğü. 8/ Akıtma, dokme... Bir soru
eki. 9/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Pamuk ipliğini ya da bezini
bol \c .soğuk suyla yıkayarak ağartma işi.