27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 1994 CUMA 14 KULTUR Fikir ve sanat eserlerine 'sıkı' koruma... ANKARA (Cumhuriyet Büro- su) - Fikir ve Sanat Eserleri Kanu- nu'nda (FSEK) değisiklik yapan ya- sa tasansı TBMM Adalet Komisyo- nu'nda yapılan degişikliklerle kabul edildi. Tasarı ile bilgisayar prog- ramlan ve veri tabanlan ilk kez fi- kir ve sanat eseri kapsamına alınır- ken, eserlerin koruma süreleri de ar- tınhyor. TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen tasan ile FSEK'te 50 yıl olan fikir ve sanat eserlerinın koruma süreleri 70 yıla çıkanlıyor. Bu düzenlemede, Gümrük Birli- ği'ne üye ülkelerdeki eserlerin ko- ruma süreleri dikkate alındı. Bilgi- sayar programlan ve veri tabanlan- nın da bu kapsama alınması ile ilk kez bu sektörde üretim yapanların hakları da koruma altına alınmış oluyor. Tasannın yasalaşması duru- munda, diğer fikir ve sanat eseri sa- hipleri gibi bilgisayar programlan- nın izinsiz çoğaltımı, satılması ya- saklanacak. Açık yerlerde veya rad- yo ve televizyon aracılıgı ile verilen İconferans ve temsillerde belirli za- manlarda bir esenn sahıbi olarak ta- mtılan kişinin de eser sahibi kabul edilmesi öngörülürken, eser niteli- ğindeki mimari yapılarda, yazılı is- tem üzerine eserin görülen bir yeri- ne silinmeyecek biçimde sahibinin ismi yazılabilecek. tzinsiz bestdeme yasak Tasan ile şair ve söz yazarlannın eser sahipliği haklan da koruma al- tına alınıyor. Buna göre, söz yazan- nın istegi olmadan beste yapılama- yacak. Herhangı bir müzik eserinde kullanılan her türden güfte, libretto ve benzeri eserler bestelendiğinde ortak eser, kayıt, tescilli ve ticari dolaşıma konulmadan önce, sahi- binden yazılı izin alınacak. Tasanya göre, eser sahipleri, aynı anda bir- den fazla meslek bırligi kurabile- cekler, her birlik gereksinimler dog- rultusunda şubeler açabilecek ve meslek birlikleri, Kültür Bakanlı- gı'nca hazırlanarak, Bakanlar Kuru- lu'nca onaylanan statüye uygun ola- rak 'üst birlik' kurabilecekler. Tasa- n ile öngörülen diğer düzenlemeler özetle şöyle: Zarann en çok üç kaü istenecek •Eser sahibinin maddi ve manevi haklannı korumak koşuluyla, fikir ve sanat eserlerini özgür bir biçim- de seslendiren, yorumlayan sanatçı- larla bu icrayı ya da sesleri ilk kez kaydeden ses taşıyıcısı yapımcılan ve radyo televizyon kuruluşlannın eser sahiplerinin haklanna komşu haklan bulunduğu kabul edildi. •Yasada öngörülen hükümkrin ihlali durumunda mevcut yasada 50 bin liradan başlayan para cezalan- nın taban limiti 300 milyon, üst li- miti ise 600 milyon liraya çıkanldı. • Eser sahipleri, ikamet ettiği yer- de de tecavüzün ref'i ve men davası açabilecek. •Eser, hak sahibinin izni olmadan çevrilmiş, sözleşme dışı veya söz- leşmede belirtilen sayıdan fazla ba- sılmış, diğer bir biçimde işlenmiş ya da radyo ve televizyon ile yayın- lanmış, temsil edilmissse, eser sahi- bi, uğradığı zarann en çok 3 katını isteyebilecek. Icracüara da hak tanındı •Tasanda aynca, eser sahibinin maddi ve manevi haklanna halel ge- tirmemek şartıyla, fikir ve sanat eserlerini özgün bir biçimde icra eden, yorumlayan, icracı sanatçılar- la bir icrayı ya da sesleri ilk defa tesbit eden ses taşıyıcısı yapımcılan ve radyo televizyon kuruluşlannın eser sahiplerinin haklanna komşu haklan bulunduğu kabul edildi. Ya- pımcılan ile radyo-televizyon kuru- luşlanna komşu haklan tanındı. Bu- na göre, komşu hak sahipleri de eser sahipleri gibi tecavüzün ref'i, tecavüzün men'i ve tazminat hakla- nndan faydalanabılecek. Bir komşu hak sahibinin haklanna tecavüz edenler de cezalandınlacaklar. Fikir ve sanat eseri sahiplerinin. hak sahiplerinin veya komşu hakla- nnın hak sahibi dışındaki kişiler ta- rafından izinsiz olarak kullanılması halinde. eser ve mali hak sahipleri- nin ya da yetkili hak izleme kuru- luşnun başvurması üzerine, tecavü- zün gerçekleştiği veya sonuçlannın meydana geldiği yerin Cumhuriyet başsavcılıği, yetkili yargıcın usulsüz çoğaltılmış ya da temsil edilmiş eser nüshalannın toplatılmasmı ve bu konuda kullanılan teknik araçla- » rın mühürlenmesini talep edebile- cek. Gecitonesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Başsavcısı, 3 gün içinde yetkili yargıcın onayına sunulmak üzere toplatma ve mühür- leme karannı resen verebilecek. Cezalar artünldı • Tasan ile cezalar da artınldı. Ya- sada öngörülen hükümlerin ihlali durumunda mevcut yasada 50 bin liradan başlayan para cezalannın ta- ban limiti 300 milyon, üst limiti ise 600 milyon liraya çıkanldı. Mevcut kanunda 50 bin liradan başlayan para cezalannın alt sının 300 milyon, üst smın ise 600 mil- yon liraya çıkanldı. Buna göre, Fi- kir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda öngörülen hükümlere aykın hareket edenlere 3 aydan bir yıla kadar ha- pis ve 300 milyon liradan 600 mil- yon liraya kadar agır para cezası ve- rilecek. Tasanda, öngörülen "Bu kanuna göre verilen hapis cezalan, para cezasına çevrilemez ve tecil edile- mez" hükrnü ise çok ağır bulunarak oy çokluğu ile tasandan çıkanldı. Zeki Faik îzer'in sergileri Yapı Kredi Kâzım Taşkent ve Beyoğlu galerilerinde yer alıyor Sanata saygısızkğı asla affettnezdi CANANBEYKAL "Bir Çinli hükümdar bir ressam- dan kurbağa resmi yapmasını istemiş. Ressam, hükümdardan 20 yıl mühlet istemiş, resmi ancak bu süre sonunda getireceğine söz vermiş. Aradan 20 yıl geçmiş, ressam eli boş çıkagelmiş. Hfi- kümdar sormuş. 'Bunca zanıan ne yaptın, nerde resim?'diye. Ressam, bir kağıt ve firça istemiş, 20 yıl uğraşısının sonucunu bir çırpıda kağıda döküver- miş. 20 yıl bir ideal uğnına çahşmış Çinli ressam. Hokusai 80 yaşımda şu- nu. 90 yaşımda şunu ve 100 yaşımda da kendimi bir çizgi ve bir noktayla ifade edeceğim diye yazmıştır. 100 yaşına geiemeden ölmüş, an- cak îdeali kendini bir çizgi ve bir noktayla ifade etmeye ulaşmaktı. Bu bir Japonun ifade edişi, benimki bundan farklı olabilir; ancak hepi- miz bir ideal ifadeye ulaşmayı düş- lüyoruz ve umuyonız." Bu sözler; 1984'ün bir Ekım günü, Zeki Faik Îzer'in Fransa'dan 13 yıl sonra döndüğü Türkiye'de son oturdu- ğu Bebek'teki evinde benimle yaptığı bir görüşme sırasında, onun tarafın- dan söylenmiştir. Yaşamının son gün- lerine kadar resim yapmayı sürdürmüş olan bu renk ustası ressamın kafasm- daki ideale ulaşıp ulaşamadıgını bıle- miyorum. Ama Zeki Faik îzer'in ide- alleri olduğuna kuşku yoktur. Cihangir'de benim yatak odamın penceresinden görülen Akdeniz Apartmanrnın bu en üst kat sakinini, 1966 yılından Fransa'ya gidene ka- darki döneminde, Fındıklı'ya inip Akademi'ye gidiş gelişlerimde aynı merdivenlen kullanırken hep bir adım arkasından izlerdim. Zıplar gibi yürü- yen, bir Fransız gibi giyinip konuşan, hayli ılginç bulduğum bu ressam-ho- canın, henüz pek genç bir öğrenciy- ken hakkında efsane gibi söylenenleri biliyordum. Bir hayli disiplinli oldu- ğu, atölyesinin yabancılan sevmediği. sigara içilmeyen bir atölye olduğu ve öğrencileri hizaya getirme yöntemleri- nin hayli sert olduğu kulaktan kulağa yayılıyor, eski öykülerle pekıştiriliyor- du. Yine de ben kaçamak olarak ders vereceği günler Zeki Faik Îzer'in atöl- yesine sızmaktan geri kalmıyor ve bir köşede o ilginç konuşma tonlamala- nyla, bazen yukandaki gibi öykülerle ömeklediği yoğun kültürel derslerini dinliyordum. Atölyesine o girdıkten sonra gırmek, o çıkmadan çıkmak olanaksız bir şeydi. Bu son derece dikkatli ve bellegi güçlü hocarun, ka- çamak olarak dersini izleyen bu ya- bancı öğrenciye bir gün merdivende karşılaşıldığı sırada hangi atölyeden olduğunu sormak bahanesiyle atölye- sinde sigara içilmedigini, ancak ders- lerine ilgi gösterdigi için rahatlıkla ge- lip izleyebilecegi iznini verirken siga- ra içtiğimin gözünden kaçmadığını nazikçe belirtmiş oluyordu. Aslında kulagım bükölüyordu, ama bunu son derece nezaketle yapmaktaydı. Bu iz- ni kopartmama her ne kadar sigara içişim neden olmuşsa da derslerini ne- fesimi tutup izledigimi hiç unutmam, her ders sonrasmda açıkça belirtmeli- •Zeki Faik îzer sanata ve kendisine yapılan saygısızlığı asla affetmezdi. Onun akademi müdürlüğü sırasında estirdiği terör, neredeyse sanatını yargılayacak boyuttaydı. Ancak bana göre onun kafasındaki terör ise bir rengin ve biçimin soyut olarak resim düzleminde ifade edilebilme idealine ulaşmak üzere strateji saptamakla ilgiliydi. yım ki atölyedeki arkadaşlanma uka- İalık yapma fırsatını buluyordum. Örneğin hocamız modle üzerinde ıSrarla dururken bu ukala genç öğren- cinın "modülasyondan farkı nedir" sorusu. her ne kadar yapılan kaça- makları ele venyorsa da kurulan üs- tünlüğün hazzı her şeye degerdi. So- nunda biz de atölye olarak modülas- yona girmiş oluyorduk. Çünkü hoca- lara bir soruyla ivme verildiğmde dur- durak bilmeden mesleklerinin ınceligi üzerine şölen gibi ders verebilıyorlar- dı. Şimdi hâlâ akademi hoca ve öğ- rencilen böyle bir durumdalar mı bi- lemıyorum. Zeki Faik tzer'ı 1968 yılında Aka- demi'de gerçekleştirilen büyük toplu sergisinde gördüğümde. ressam olma idealindeki bir genç öğrenciyi ne den- li çarpmış olduğunu anlatamam. Onun yanına yaklaşan acemi bir gaze- teciyi, kendisinin biyografisini sordu- ğu sırada nazikçe terslediğinı de unu- tamam. Olağanüstü renk bilgisi ve coşkusuyla gerçekleştirmiş olduğu re- simleri yanında, bu hocanın hayli di- siplinli ve özsaygısına düşkün biri ol- duğu efsaneleri böylece kanıtlanmış oluyordu. 1960 yılında bilinçli olarak soyut sanata yönelen Zeki Faik Izer, soyut sanatı şöyle tarıf edıyordu: "Bfitün büyük yapıtlarda var oldu- ğu halde gözün görmediğidir soyut olan. Sanatçının yaratıcı mantiğının resimsel elemanlarla ritim. renk. \alör. kompozisyon. form ile gercekleştirdiği- dir. Soyut ya da soyutiama dogadakine benzetme tasasından önce. sanat tasa- sının gerektirdiği ana sorunlara do- kunmaktır. Gerçekte her sanat yapı- tında bir soyutiama yaratısı bulunu- yor. Ancak soyut ya da soyutiama sa- natçının duygulanyla da ilgili bir şey- dir." Bir yanda coşkulu renkçi, kurallan yadsıyan yenilikçi bir sanatçı, öte yanda disiplinli, bağışlamaz bir hoca. Bir yanda bilgili, kültürlü, gelenekçi, öte yanda sabırsız, içsel potansiyeli patlamaya hazır bir yenilikçi... Ona göre doğaçtan çalışma resmin yönelimlerinden bin olmakla birlikte bilgiyle donanmadıkça asla yapılamaz bir şeydı. Alaturka musıkiyle bu an- lamda ilişki kuruyor ve diyor ki. "Ör- neğin alaturka musikimizdeki peşrev, doğaçlamaya denktir ancak makam bilmeyen bunu yapamaz." Çunku do- ğaçlama bir seçmeyı gerektiriyordu. Delacroix1 da görülen bir doğaçtanlık- tan yanaydı Zeki Faik tzer. bir yanda renk üzerine bilgiyle donanmış olan Delacroix, öte yanda gerektığınde bıl- giye tekme vuran coşkulu ressam De- lacroıx. Zeki Faik Izer yaşamının sonuna kadar sürdürdügü resim çalışmalan sı- rasında yeniden Doğu'ya ilgı duyma- ya başlamış ve özellıkle Tibetlı res- samların yaptıkları soyutiama türü çizgisel biçimlendirmeyi gerçekçi re- simlere uygulamalarından hayli etki- lenmıştı. Onun Paris'te bir yıl boyun- ca sadece kolaj yapımıyla ilgilenmesi- nin nedeni de bu usta ressamın kendi- siyte yetinmemesini açıklaması bakı- mından hayli ilginçti. Zekı Faik Izer kendı desenini zayıf bulduğundan do- layı kolaj yapmayı yegledıgını belirtı- yordu ve beni hayretler içinde bırakı- yordu. Hayli kişisel. özgün bir desene sahıp olan ressamımızın, bunca usta- laşmasına karşın alçakgönüllü ve ger- çek bir ressam tavnyla söylediği bu itiraf, sizi hizaya sokmak için yeterliy- di. Ona göre "dizgi çiziyordum. ancak bu cizgilerin bürünü biçimi ifade etme- ye yetmiyordu. Kolaj yaptığım zaman ise biçimi daha net görebiliyordum. Bi- çimlerin birbiriyle bağlannı daha iyi kurabiliyordum. Kolajda kaçamak yoktur. çünkü kolaj yaparken biçimi doğnıdan tecrit ediyorsunuz ve sadece biçimin sağlamlıgına, gfizelliğine. pür olarak algılanmasına odaklanıyorsu- nuz. Kolajda her şeyi ressam denetle- yipyönetir"di. Zeki Faik tzer bu yüzden kolajın ruhuna varan, anlamını ortaya koyan ressam Matisse'e hayranlıgını dıle ge- tirıyordu. Her an yeni araştırmaya odaklanan bu olağanüstü kültürlü. bil- gili ve yetkın ressamımız bütün bilgi- lerine karşın resmin geçerlı kurallar dışına taşma kapasıtesinı elbette bılı- yordu. Ve bu yüzden, "Önce bilinme- İidir ki y^dsınabilsin" dıyordu. Yaptığı soyut resimlerindekı espası renk ve tuşla gerçekleştinyor ve bunun hıç de Michelangelo'nun "Son Yargı" adlı yapıtında yerçekımıni bile yok eden bir derınlık yaratma ıdealınden daha şaşırtıcı olmadığını ilerı sürüyordu. Aceleci notlar gibi kondurulan tuşlar ve renk noktaları ile oluşturulan yü- zey titreşimleri. onu, Bonnard'ın, renksel espasına olduğu kadar Paris'te 1946 yılında Manessier. Bissier, Des- noyer gibi soyut empresyonıstlere de yaİdaştırıyordu. Zekı Faik Izer disipli- ni ressamcı coşkuyla ve ıçsel potansi- yelle bırleştirdigi gibi kültürü ve bilgi- yı yenı araştırma ve denemelerle de bırleştirmekteydi. Işte o yüzden onun resimlerinde ve kişiliğinde ıkılemleri nasıl dengeleyebildığine hep şaşmı- şımdır. Bu aslında o dönem sanatçıla- rının sentezcı tavnnın yansımasıydı. Ikılemler arasında hassas dengeler üzerine kurulmuş bir denklemdi onlar için sanat. yaşam ve kişilik. Ama so- nuçta tümünün ıdealı: ressam olarak "ideal ifade"yı düşlemek ve ulaşmayı ummaktı. Tabloların oluşturduğu bale: ÇelişldKültür Servisi - Bir ressamın tab- lolanndan yola çıkılarak bir bale ger- çekleştirilebilir mi? Bu sorunun yanı- tını, lstanbul Devlet Opera ve Balesi sanatçısı Sibel Kasapoğlu "Balede Ye- ni Renkler" kapsamında sahneye koy- duğu "Çefişld" ile veriyor. '•Çeüşki", Fıkret Muaüa ve Osman Hamdi Bey'in yaşamlanndan, yapıtla- rından esinlenerek sahnelenmiş. iki koreografik çalışmadan oluşan tek perdelik bir bale. Geçen yıl Cem Çat- baş'ın yorumladığı Fikret Mualla'yı şimdi Haldun Yedkan, Murat Akaog- lu'ndan izkdiğimiz Osman Hamdi Bey'i ise Öykü Önal canlandırıyor. Kostüm düzenlemesini Osman Şenge- zer'in gerçekleştirdiği balede aynca Bahar Vıdinfioglu, Süha Özler, Canan Şadalak. Ayşin Küçükücerter, Çiğdem İezcür, Verda Sayman, Nursel Sön- mez ve Tülay Yalçınkaya rol alıyor. Sıbel Kasapoğlu, böyle bir bale ha- zırlamaya Osman Hamdi Bey'in "Mi- mozab Kadın" ve "Mihrap" adlı tab- lolarını görünce karar vermiş ve ilk önce bir 'Osman Hamdi Balesi' ger- çekleştirmiş. Bu, 1993 yılında Cem Ertekin'in düzenlediği "Koreograflar Gecesi"nde sergilenmiş ve çok ilgi görmüş. Bundan cesaret alarak bir üç- leme yapmaya karar vermiş Kasapoğ- lu. Osman Hamdi Bey'in yanı sıra, il- ginç yaşamöyküsü ile Fikret Mual- la'yı, tutkuları ve kişiligi ile Aliye Berger'i eklemek istemiş çalışmasına. Ancak şimdilik Aliye Berger'e sıra gelmemiş. Osman Hamdi Bey balesi ile düşlediğinden biraz daha smırlı bir Fikret Mualla'dan oluşuyor "Çelişld''. Koregrafısini Sibei Kasapoğlu'nun yaptığı Osman Hamdi Bey Balesi'nden 'Dönemden İnsan Manzaralan.' var. Çarşaflı kadınlann yer aldığı bu man Hamdi'nin oryantalizminde sa- sahnenin "çarşafln o döneme ait oldu- dece onların görmek istediği şey yok. ğunu belirttiğinr dıle getiriyor Sibel gerçekler var. Fotograf gibi. Once fo- Kasapoğlu. Osman Hamdi Bey, daha çok Türk sanatına katkıları ile yerini buluyor balede. "Ben bugün bale yapıyorsam bunu ona borçluvum" diyen Kasapoğ- lu, Güzel Sanatlar Akademisi'nin ku- rucusunu anıyor bu koreografisiyle. Osman Hamdi Bey'in kimi tablolannı yapma sürecini ve tabloların bitmiş halini sahnede canlandıran balede bir de "Dönemden İnsan Manzaraları" Kendi döneminde çok önemli adım- lar atan Osman Hamdi'nin Doğu'nun sanat ve kültür değerleriyle Batılıya hitap ettiğini de ekliyor: "Oryanta- lizm, Avrupalının Doğu'yu görmek is- tediği şekilde resmetmesi. Fakat Os- toğrafını çekip milinıetrik olarak ay- nen yapmış. Çinilerimiz var, sanat eseıierimiz var, kadınlanmızın günlük yaşamı içinden görüntüler var." Os- man Hamdi'nin hemen ardından. bu kez Fikret Mualla ile karşılaşıyor izle- yici. O da yapıtlan. yaşamına giren kadınlar, duyguları. korkuları ile yer alıyor "ÇeUs.ki"nin içinde. Ancak bu baleyı daha genişletmeyı dü^ünüyor Kasapoğlu: "Genişletebiİirsem, Bakır- köy Akıl Hastanesi'nde tedavi gördü- ğü dönemle başlayacak. Orada erken yaşta kayberriği anne motifi ve yaşa- mındaki diğer insanları göstereceğiz. Ardından şimdi oynadığımız böliimle devam edecek. Paris'te bir barda bite- cek." Aliye Berger ise yaşamıyla eskiden ben Kasapoglu'nun ilgisini çeken bir sanatçı Özellikle yaşadıgı büyük aşk. onu kaybettikten sonra düştüğü ümit- sizük ve ardından sanatla teselli bulu- şu çok ilgilendiriyor onu. Gerçekleştı- rebilirse onu daha dans tiyatrosuna benzer şekilde sahnelevip sonunda Alıye Berger'i konuşturmayı planlı- yor. Bütün bu planlar aslında Europa- lia'ya dönük. Sibel Kasapoğlu'nun bu proje için en büyük hayali. bir dosya hazırlayıp Europaha'nın seçmelenne katılmak ve üç koreografiyı genış bir biçimde orada sunmak. Böylece Türk balesi ile birlikte üç Türk ressamı da tanıtılmış olacak. Gösterı sırasında sanatçıların yapıt- larını izleyicilere sunmak mümkün değıl mi? Kasapoğlu bu soruya üzüle- rek 'Hayır' yanıtını veriyor: "Operada projeksiyon makinemiz ofmadığı için maalesef tabloları gösteremiyoruz. Hatta Fikret Mualla'nın tabiotanndan birini arka perdeye yansıtabilseydik dekor gibi olurdu. Ama bu tekniğimiz yok. Yapmak istediklerinizle yapabil- dikleriniz arasında çok fark oluyor." SIYAD ödülleri renkli bir törenle verildiKültür Servisi - Yavuz Özkan'm bu yıl Ankara, lstanbul ve Adana film festivallerinde hemen hemen tüm ödülleri silip süpüren olaylı fıl- mi 'Bir Sonbahar Hikayesi'nin gala- sı, Alkazar Sineması'nda kalabalık bir davetli topluluğu ile gerçekleşti- rildi. Filmin gösteriminden önce ise Sinema Yazarlan Derneği'nin 1993- 94 sinema sezonu ödülleri sahipleri- ni buldu. Sunuculuğunu TÜRSAK Yöne- tim Kurulu'ndan Rekin Teksoy'un üstlendiği gece, oldukça renkli geç- ti. Ödüllerin verilmesinden önce Teksoy, Kültür Bakanı Timurçin Sa- vaş'ın bir telgraf gönderdiğini bildi- rerek "Ancak, o kadar silik ki oku- yamıyorum. Zaten çok da uzun. sab- nnızı taşırabilirim. Geceye başanlar dikdiğini zannediyorum" dedi. Ödül törenini ise SlYAD'ın baş- kanı Atilla Dorsay sundu. Böylesine canlı bir toplulukla yüz yüze gelme- nin ve bir Türk filminin gösterildiği salonda bu kadar çok izleyici gör- menin kendisini çok heyecanlandır- dığını dile getiren Dorsay, ilk olarak Jane Campion'ın "Piyano"filmini getiren Fılm-Pop'un sahibi İsmet Kazancıoğluna ödülünü vermek üzere Tunca Arslan'ı sahneye çağır- dı. StYAD, en iyi yerli film ödülüne 'Mavi Sürgün'ü. yönetmen ödülüne bu filmle Erden Kjral'ı, senaryo ya- zan ödülüne "Gece, Melek ve Bizim Çocuklar" ile Yıldırım Türker'i, görüntü yönetmeni ödülüne "Mavi Sürgün" ile Kenan Ormanlar'ı, öz- gün müzik ödülüne "Mavi Sürgün" ile Timur Selçuku. kadın oyuncu ödülüne "Çözülmeler" ile Nurseli İdiz'i, erkek oyuncu ödülüne "Mavi Sürgün" ile Can Togay'ı layık gör- müştü. En iyi yardımcı kadın oyuncu ödülünü Özay Fecht (Mavi Sürgün) ile Ayten Uncuoğlu (Çıplak) payla- şırken. yardımcı erkek oyuncu ödü- lünü de "Zıkkımın Kökü" ile Men- deres Samancılar aldı. Yıldırım Türker ödülünü Tunca Arslan'dan; Yıldınm Türker Osman Okan'dan: Ayten Uncuoğlu Klaus Eder'den; Timur Selçuk'un yerine Kenan Ormanlar Feride Çiçekoğ- lu'ndan; Menderes Samancılar Saim Yavuz'dan; Nurseli ldiz ise Atilla Dorsay'dan aldı. Nurseli ldiz aynca Kenan Orman- lar'a ödül vermek üzere de davet edildi. Sahnede hemen arkasında duran Ormanlar'ı dışanda araması, salonu kahkahalara boğdu. Törende bulunamayan Özay Fecht'in ve Can Togay'ın ödüllerini de alan Erden Kıral, kendi ödülünü yönetmen Yavuz Özkan'ın elinden alırken, son günlerde gündeme ge- len 'opera ve balenin ne işe yaradığT tartışmasına değinerek "Koyunlar da operaya gitmez ve hayatlanndan memnundurlar" dedi. Kıral aynca bu ödülü böyle bir dönemde almak- tan da çok heyecanlıydı: "Tarihi bir dönem, çünkü biz son sosyalist dev- letmişiz ve yıkılmıştz". Törenin ardından 'Bir Sonbahar Hikayesi'nde görev alan sanatçılar sahneye davet edildiler. Atilla Dor- say, ödül almadığı halde filminin gala gecesinde bu törene izin veren Ozkan'a teşekkür etti: "Ödül alma- ması doğal, çünkü bu yıl hiçbir Tılmi gösterime girmemişti. İnanıvorum ki, gelecek yıl pek çok ödül alacak" veekledi: "Bunu hissedivonım". Anburnu Ödülleri 6 yaşında Kültür Servisi- Orhon Murat Anburnu anısına düzenlenen ya- rışmalarda bu yıl da şiir kitabı, yayımlanmamış şiir kitabı, kısa metrajlı film, uzun metrajlı film öyküsü, kısa metrajlı film senar- yosu ve fotoğraf olmak üzere altı dalda ödül verilecek. Anbumu Ödülleri'ne şiir kitabı dalında 10 Nisan 1994 tarihinden sonra yayımlanan kıtaplarla, ya- yımlanmamlış şiir kitabı dalında kitap bütünlüğü taşıyan dosyalar- la. kısa metrajlı film dalında 30 dakikadan uzun olmayacak film- lerle uzun metrajlı film öyküsü dalında 15 sayfayı. kısa metrajlı film senaryosu dalında 5 sayfayı geçmeyecek öykü ve senaryolarla, fotoğraf dalında 18x24 cm. ölçü- lerinden küçük olmayacak siyah- beyaz baskı çalışmalarla başvuru- da bulunulabılecek. Sonuçlar 11 nisanda açıklanacak Sonuçlan 11 Nisan 1995 günü açıklanacak olan Anburnu Odül- leri'nin seçici kurullan, şiir kitabı dalında Oktay Akbal, Hulki Ak- tunç, Turgav Fişekçi, Kemal Özer ve Hilmi Yavuz, yayımlanmamış şiir kitabı alında Oğuzhan Akay, Sunay Akın, Hüseyin Alemdar, Enver Ercan ve Küçük Iskender, kısa metrajlı film dalında Tank Akan, Tunç Başaran, Cevat Ça- pan, Fikret Kuşkan, Şerif Sezer ve Atıf Yılmaz, uzun metrajlı film öyküsü dalında Mine Çayıroğlu, Meral Oğuz, Zuhal Olca>, Yavuz Özkan ve Zeki Öktem, kısa met- rajlı film senaryosu dalında Serap Aksoy, Ertem Göreç, Macit Koper, Yusuf Kurçenli ve Orhan Oğuz, fotoğraf dalında Tunç Atayön, Cem Çetin, Sabit Kalfagil, Yaşar Şenyüz ve Cülnur Sözmen'den oluşuyor. Anburnu Ödülleri'ne katılmak isteyenlerin, yapıtlarını bir fotoğ- raf ve yaşamöyküleriyle birlikte 7 kopya (kısa metrajlı film ve fo- toğraf dallannda birer kopya) ola- rak 1 Mart 1995 gününe kadar "Anburnu Ödüüeri, Ahududu So- kak, No: 27, Daire: 7 Beyoğlu 80060, İstanburadresine elden bı- rakmalan ya da postayla gönder- meleri, bilgi almak isteyenlerin (0-212) 249 75 91 no'lu telefona başvurmalan gerekiyor. ABD Ulusal Kitap Ödülü Gaddis'ln • NEVV YORK (LBA) - ABD 1994 Ulusa! Kitap Ödülleri sahiplerinı buldu. Bu yılki ödülü, roman dalında "A Frolic of His Ovvn" adh romanıyla William Gaddis kazandı. ABD Ulusal Kitap Ödülü'nü geçen yıllarda da yapıtlanyla ödül almış yazarlar kazandı. Roman dalında, William Gaddis "A Frolic of His Ovvn" adlı eseriyle ödüle layık görülürken, şiir dalında da "\Vorshipful Company of Fletchers" adlı kitabıyla James Tate ödül aldı. Romanında ABD adalet sistemini alaycı ve neşeli bir dille anlatan William Gaddis, 1976 yılında da "JR" adlı romanı ile Ulusal Kitap Ödülü'nü kazanmıştı. Massachusetts Üniversitesi'nde öğretim üyesi olan James Tate de 1991 yılında Pulitzer Ödülü almıştı. ffSAK'ın aralık ayı fotoğraf yarışması • Kültür Servisi - lstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) tarafından siyah-beyaz ve saydam daltnda düzenlenen "Ayın Fotoğraf Yanşması" sonuçlan açıklandı. Seçiciliğini fotoğraf sanatçısı Aclan Uraz'ın yaptığı "Portre" konulu yanşmada, siyah-beyaz baskı dalında Emine Önal birinci, Fuat Hüdaverdi ikinci, Y. Ali Öner de üçüncü oldu. Saydam dalında ise Ali Öner birinciliği, Muzaffer Tmaz ikinciliği. Salime Yılmaz da üçüncülüğü aldılar. Yatıudi filmleri festivali • MONTPELLİER(AA)- Fransa'nın güneyindeki Montpellier kentinde yapılan Yahudi film festivali, Alman yapımcı Jan Schutte'nin başansı • ile tamamlandı. Schutte'nin filmi beş ödülden dördünü aldı. 37 yaşındaki yapımcı Schutte'nin "Elveda Amerika" (Auf Wiedersehen America) adlı filminde, ince ve mizahi bir anlatımla, Nevv York'ta yaşayan üç Yahudi'nin doğduklan ülke olan ve çocukluk anıTanna göre çok değişen Polonya'ya gidişleri anlatılıyor. Festival Dostluk Ödülü, Danimarka'da bu yüzyılın basında yaşayan Yahudi bir genç kızın hayatının anlatıldığı "Sofıe'" filmindeki rolü ile aktris Liv Ullman'a verildi. Bu yıl on ikincisi düzenlenen festivale sekiz film katılmıştı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle