Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 ARALIK 1994 CUMA
14 KULTUR
Fikir ve sanat
eserlerine
'sıkı'
koruma...
ANKARA (Cumhuriyet Büro-
su) - Fikir ve Sanat Eserleri Kanu-
nu'nda (FSEK) değisiklik yapan ya-
sa tasansı TBMM Adalet Komisyo-
nu'nda yapılan degişikliklerle kabul
edildi. Tasarı ile bilgisayar prog-
ramlan ve veri tabanlan ilk kez fi-
kir ve sanat eseri kapsamına alınır-
ken, eserlerin koruma süreleri de ar-
tınhyor.
TBMM Adalet Komisyonu'nda
kabul edilen tasan ile FSEK'te 50
yıl olan fikir ve sanat eserlerinın
koruma süreleri 70 yıla çıkanlıyor.
Bu düzenlemede, Gümrük Birli-
ği'ne üye ülkelerdeki eserlerin ko-
ruma süreleri dikkate alındı. Bilgi-
sayar programlan ve veri tabanlan-
nın da bu kapsama alınması ile ilk
kez bu sektörde üretim yapanların
hakları da koruma altına alınmış
oluyor. Tasannın yasalaşması duru-
munda, diğer fikir ve sanat eseri sa-
hipleri gibi bilgisayar programlan-
nın izinsiz çoğaltımı, satılması ya-
saklanacak. Açık yerlerde veya rad-
yo ve televizyon aracılıgı ile verilen
İconferans ve temsillerde belirli za-
manlarda bir esenn sahıbi olarak ta-
mtılan kişinin de eser sahibi kabul
edilmesi öngörülürken, eser niteli-
ğindeki mimari yapılarda, yazılı is-
tem üzerine eserin görülen bir yeri-
ne silinmeyecek biçimde sahibinin
ismi yazılabilecek.
tzinsiz bestdeme yasak
Tasan ile şair ve söz yazarlannın
eser sahipliği haklan da koruma al-
tına alınıyor. Buna göre, söz yazan-
nın istegi olmadan beste yapılama-
yacak. Herhangı bir müzik eserinde
kullanılan her türden güfte, libretto
ve benzeri eserler bestelendiğinde
ortak eser, kayıt, tescilli ve ticari
dolaşıma konulmadan önce, sahi-
binden yazılı izin alınacak. Tasanya
göre, eser sahipleri, aynı anda bir-
den fazla meslek bırligi kurabile-
cekler, her birlik gereksinimler dog-
rultusunda şubeler açabilecek ve
meslek birlikleri, Kültür Bakanlı-
gı'nca hazırlanarak, Bakanlar Kuru-
lu'nca onaylanan statüye uygun ola-
rak 'üst birlik' kurabilecekler. Tasa-
n ile öngörülen diğer düzenlemeler
özetle şöyle:
Zarann en çok üç kaü
istenecek
•Eser sahibinin maddi ve manevi
haklannı korumak koşuluyla, fikir
ve sanat eserlerini özgür bir biçim-
de seslendiren, yorumlayan sanatçı-
larla bu icrayı ya da sesleri ilk kez
kaydeden ses taşıyıcısı yapımcılan
ve radyo televizyon kuruluşlannın
eser sahiplerinin haklanna komşu
haklan bulunduğu kabul edildi.
•Yasada öngörülen hükümkrin
ihlali durumunda mevcut yasada 50
bin liradan başlayan para cezalan-
nın taban limiti 300 milyon, üst li-
miti ise 600 milyon liraya çıkanldı.
• Eser sahipleri, ikamet ettiği yer-
de de tecavüzün ref'i ve men davası
açabilecek.
•Eser, hak sahibinin izni olmadan
çevrilmiş, sözleşme dışı veya söz-
leşmede belirtilen sayıdan fazla ba-
sılmış, diğer bir biçimde işlenmiş
ya da radyo ve televizyon ile yayın-
lanmış, temsil edilmissse, eser sahi-
bi, uğradığı zarann en çok 3 katını
isteyebilecek.
Icracüara da hak tanındı
•Tasanda aynca, eser sahibinin
maddi ve manevi haklanna halel ge-
tirmemek şartıyla, fikir ve sanat
eserlerini özgün bir biçimde icra
eden, yorumlayan, icracı sanatçılar-
la bir icrayı ya da sesleri ilk defa
tesbit eden ses taşıyıcısı yapımcılan
ve radyo televizyon kuruluşlannın
eser sahiplerinin haklanna komşu
haklan bulunduğu kabul edildi. Ya-
pımcılan ile radyo-televizyon kuru-
luşlanna komşu haklan tanındı. Bu-
na göre, komşu hak sahipleri de
eser sahipleri gibi tecavüzün ref'i,
tecavüzün men'i ve tazminat hakla-
nndan faydalanabılecek. Bir komşu
hak sahibinin haklanna tecavüz
edenler de cezalandınlacaklar.
Fikir ve sanat eseri sahiplerinin.
hak sahiplerinin veya komşu hakla-
nnın hak sahibi dışındaki kişiler ta-
rafından izinsiz olarak kullanılması
halinde. eser ve mali hak sahipleri-
nin ya da yetkili hak izleme kuru-
luşnun başvurması üzerine, tecavü-
zün gerçekleştiği veya sonuçlannın
meydana geldiği yerin Cumhuriyet
başsavcılıği, yetkili yargıcın usulsüz
çoğaltılmış ya da temsil edilmiş
eser nüshalannın toplatılmasmı ve
bu konuda kullanılan teknik araçla-
» rın mühürlenmesini talep edebile-
cek. Gecitonesinde sakınca bulunan
hallerde Cumhuriyet Başsavcısı, 3
gün içinde yetkili yargıcın onayına
sunulmak üzere toplatma ve mühür-
leme karannı resen verebilecek.
Cezalar artünldı
• Tasan ile cezalar da artınldı. Ya-
sada öngörülen hükümlerin ihlali
durumunda mevcut yasada 50 bin
liradan başlayan para cezalannın ta-
ban limiti 300 milyon, üst limiti ise
600 milyon liraya çıkanldı.
Mevcut kanunda 50 bin liradan
başlayan para cezalannın alt sının
300 milyon, üst smın ise 600 mil-
yon liraya çıkanldı. Buna göre, Fi-
kir ve Sanat Eserleri Kanunu'nda
öngörülen hükümlere aykın hareket
edenlere 3 aydan bir yıla kadar ha-
pis ve 300 milyon liradan 600 mil-
yon liraya kadar agır para cezası ve-
rilecek.
Tasanda, öngörülen "Bu kanuna
göre verilen hapis cezalan, para
cezasına çevrilemez ve tecil edile-
mez" hükrnü ise çok ağır bulunarak
oy çokluğu ile tasandan çıkanldı.
Zeki Faik îzer'in sergileri Yapı Kredi Kâzım Taşkent ve Beyoğlu galerilerinde yer alıyor
Sanata saygısızkğı asla affettnezdi
CANANBEYKAL
"Bir Çinli hükümdar bir ressam-
dan kurbağa resmi yapmasını istemiş.
Ressam, hükümdardan 20 yıl mühlet
istemiş, resmi ancak bu süre sonunda
getireceğine söz vermiş. Aradan 20 yıl
geçmiş, ressam eli boş çıkagelmiş. Hfi-
kümdar sormuş. 'Bunca zanıan ne
yaptın, nerde resim?'diye. Ressam, bir
kağıt ve firça istemiş, 20 yıl uğraşısının
sonucunu bir çırpıda kağıda döküver-
miş. 20 yıl bir ideal uğnına çahşmış
Çinli ressam. Hokusai 80 yaşımda şu-
nu. 90 yaşımda şunu ve 100 yaşımda
da kendimi bir çizgi ve bir noktayla
ifade edeceğim diye yazmıştır.
100 yaşına geiemeden ölmüş, an-
cak îdeali kendini bir çizgi ve bir
noktayla ifade etmeye ulaşmaktı.
Bu bir Japonun ifade edişi, benimki
bundan farklı olabilir; ancak hepi-
miz bir ideal ifadeye ulaşmayı düş-
lüyoruz ve umuyonız."
Bu sözler; 1984'ün bir Ekım günü,
Zeki Faik Îzer'in Fransa'dan 13 yıl
sonra döndüğü Türkiye'de son oturdu-
ğu Bebek'teki evinde benimle yaptığı
bir görüşme sırasında, onun tarafın-
dan söylenmiştir. Yaşamının son gün-
lerine kadar resim yapmayı sürdürmüş
olan bu renk ustası ressamın kafasm-
daki ideale ulaşıp ulaşamadıgını bıle-
miyorum. Ama Zeki Faik îzer'in ide-
alleri olduğuna kuşku yoktur.
Cihangir'de benim yatak odamın
penceresinden görülen Akdeniz
Apartmanrnın bu en üst kat sakinini,
1966 yılından Fransa'ya gidene ka-
darki döneminde, Fındıklı'ya inip
Akademi'ye gidiş gelişlerimde aynı
merdivenlen kullanırken hep bir adım
arkasından izlerdim. Zıplar gibi yürü-
yen, bir Fransız gibi giyinip konuşan,
hayli ılginç bulduğum bu ressam-ho-
canın, henüz pek genç bir öğrenciy-
ken hakkında efsane gibi söylenenleri
biliyordum. Bir hayli disiplinli oldu-
ğu, atölyesinin yabancılan sevmediği.
sigara içilmeyen bir atölye olduğu ve
öğrencileri hizaya getirme yöntemleri-
nin hayli sert olduğu kulaktan kulağa
yayılıyor, eski öykülerle pekıştiriliyor-
du.
Yine de ben kaçamak olarak ders
vereceği günler Zeki Faik Îzer'in atöl-
yesine sızmaktan geri kalmıyor ve bir
köşede o ilginç konuşma tonlamala-
nyla, bazen yukandaki gibi öykülerle
ömeklediği yoğun kültürel derslerini
dinliyordum. Atölyesine o girdıkten
sonra gırmek, o çıkmadan çıkmak
olanaksız bir şeydi. Bu son derece
dikkatli ve bellegi güçlü hocarun, ka-
çamak olarak dersini izleyen bu ya-
bancı öğrenciye bir gün merdivende
karşılaşıldığı sırada hangi atölyeden
olduğunu sormak bahanesiyle atölye-
sinde sigara içilmedigini, ancak ders-
lerine ilgi gösterdigi için rahatlıkla ge-
lip izleyebilecegi iznini verirken siga-
ra içtiğimin gözünden kaçmadığını
nazikçe belirtmiş oluyordu. Aslında
kulagım bükölüyordu, ama bunu son
derece nezaketle yapmaktaydı. Bu iz-
ni kopartmama her ne kadar sigara
içişim neden olmuşsa da derslerini ne-
fesimi tutup izledigimi hiç unutmam,
her ders sonrasmda açıkça belirtmeli-
•Zeki Faik îzer sanata ve kendisine yapılan
saygısızlığı asla affetmezdi.
Onun akademi müdürlüğü sırasında estirdiği
terör, neredeyse sanatını yargılayacak boyuttaydı.
Ancak bana göre onun kafasındaki terör ise bir
rengin ve biçimin soyut olarak resim düzleminde
ifade edilebilme idealine ulaşmak üzere strateji
saptamakla ilgiliydi.
yım ki atölyedeki arkadaşlanma uka-
İalık yapma fırsatını buluyordum.
Örneğin hocamız modle üzerinde
ıSrarla dururken bu ukala genç öğren-
cinın "modülasyondan farkı nedir"
sorusu. her ne kadar yapılan kaça-
makları ele venyorsa da kurulan üs-
tünlüğün hazzı her şeye degerdi. So-
nunda biz de atölye olarak modülas-
yona girmiş oluyorduk. Çünkü hoca-
lara bir soruyla ivme verildiğmde dur-
durak bilmeden mesleklerinin ınceligi
üzerine şölen gibi ders verebilıyorlar-
dı. Şimdi hâlâ akademi hoca ve öğ-
rencilen böyle bir durumdalar mı bi-
lemıyorum.
Zeki Faik tzer'ı 1968 yılında Aka-
demi'de gerçekleştirilen büyük toplu
sergisinde gördüğümde. ressam olma
idealindeki bir genç öğrenciyi ne den-
li çarpmış olduğunu anlatamam.
Onun yanına yaklaşan acemi bir gaze-
teciyi, kendisinin biyografisini sordu-
ğu sırada nazikçe terslediğinı de unu-
tamam. Olağanüstü renk bilgisi ve
coşkusuyla gerçekleştirmiş olduğu re-
simleri yanında, bu hocanın hayli di-
siplinli ve özsaygısına düşkün biri ol-
duğu efsaneleri böylece kanıtlanmış
oluyordu.
1960 yılında bilinçli olarak soyut
sanata yönelen Zeki Faik Izer, soyut
sanatı şöyle tarıf edıyordu:
"Bfitün büyük yapıtlarda var oldu-
ğu halde gözün görmediğidir soyut
olan. Sanatçının yaratıcı mantiğının
resimsel elemanlarla ritim. renk. \alör.
kompozisyon. form ile gercekleştirdiği-
dir. Soyut ya da soyutiama dogadakine
benzetme tasasından önce. sanat tasa-
sının gerektirdiği ana sorunlara do-
kunmaktır. Gerçekte her sanat yapı-
tında bir soyutiama yaratısı bulunu-
yor. Ancak soyut ya da soyutiama sa-
natçının duygulanyla da ilgili bir şey-
dir."
Bir yanda coşkulu
renkçi, kurallan
yadsıyan yenilikçi bir
sanatçı, öte yanda
disiplinli, bağışlamaz
bir hoca. Bir yanda
bilgili, kültürlü,
gelenekçi, öte yanda
sabırsız, içsel
potansiyeli patlamaya
hazır bir yenilikçi...
Ona göre doğaçtan çalışma resmin
yönelimlerinden bin olmakla birlikte
bilgiyle donanmadıkça asla yapılamaz
bir şeydı. Alaturka musıkiyle bu an-
lamda ilişki kuruyor ve diyor ki. "Ör-
neğin alaturka musikimizdeki peşrev,
doğaçlamaya denktir ancak makam
bilmeyen bunu yapamaz." Çunku do-
ğaçlama bir seçmeyı gerektiriyordu.
Delacroix1
da görülen bir doğaçtanlık-
tan yanaydı Zeki Faik tzer. bir yanda
renk üzerine bilgiyle donanmış olan
Delacroix, öte yanda gerektığınde bıl-
giye tekme vuran coşkulu ressam De-
lacroıx.
Zeki Faik Izer yaşamının sonuna
kadar sürdürdügü resim çalışmalan sı-
rasında yeniden Doğu'ya ilgı duyma-
ya başlamış ve özellıkle Tibetlı res-
samların yaptıkları soyutiama türü
çizgisel biçimlendirmeyi gerçekçi re-
simlere uygulamalarından hayli etki-
lenmıştı. Onun Paris'te bir yıl boyun-
ca sadece kolaj yapımıyla ilgilenmesi-
nin nedeni de bu usta ressamın kendi-
siyte yetinmemesini açıklaması bakı-
mından hayli ilginçti. Zekı Faik Izer
kendı desenini zayıf bulduğundan do-
layı kolaj yapmayı yegledıgını belirtı-
yordu ve beni hayretler içinde bırakı-
yordu. Hayli kişisel. özgün bir desene
sahıp olan ressamımızın, bunca usta-
laşmasına karşın alçakgönüllü ve ger-
çek bir ressam tavnyla söylediği bu
itiraf, sizi hizaya sokmak için yeterliy-
di. Ona göre "dizgi çiziyordum. ancak
bu cizgilerin bürünü biçimi ifade etme-
ye yetmiyordu. Kolaj yaptığım zaman
ise biçimi daha net görebiliyordum. Bi-
çimlerin birbiriyle bağlannı daha iyi
kurabiliyordum. Kolajda kaçamak
yoktur. çünkü kolaj yaparken biçimi
doğnıdan tecrit ediyorsunuz ve sadece
biçimin sağlamlıgına, gfizelliğine. pür
olarak algılanmasına odaklanıyorsu-
nuz. Kolajda her şeyi ressam denetle-
yipyönetir"di.
Zeki Faik tzer bu yüzden kolajın
ruhuna varan, anlamını ortaya koyan
ressam Matisse'e hayranlıgını dıle ge-
tirıyordu. Her an yeni araştırmaya
odaklanan bu olağanüstü kültürlü. bil-
gili ve yetkın ressamımız bütün bilgi-
lerine karşın resmin geçerlı kurallar
dışına taşma kapasıtesinı elbette bılı-
yordu. Ve bu yüzden, "Önce bilinme-
İidir ki y^dsınabilsin" dıyordu. Yaptığı
soyut resimlerindekı espası renk ve
tuşla gerçekleştinyor ve bunun hıç de
Michelangelo'nun "Son Yargı" adlı
yapıtında yerçekımıni bile yok eden
bir derınlık yaratma ıdealınden daha
şaşırtıcı olmadığını ilerı sürüyordu.
Aceleci notlar gibi kondurulan tuşlar
ve renk noktaları ile oluşturulan yü-
zey titreşimleri. onu, Bonnard'ın,
renksel espasına olduğu kadar Paris'te
1946 yılında Manessier. Bissier, Des-
noyer gibi soyut empresyonıstlere de
yaİdaştırıyordu. Zekı Faik Izer disipli-
ni ressamcı coşkuyla ve ıçsel potansi-
yelle bırleştirdigi gibi kültürü ve bilgi-
yı yenı araştırma ve denemelerle de
bırleştirmekteydi. Işte o yüzden onun
resimlerinde ve kişiliğinde ıkılemleri
nasıl dengeleyebildığine hep şaşmı-
şımdır. Bu aslında o dönem sanatçıla-
rının sentezcı tavnnın yansımasıydı.
Ikılemler arasında hassas dengeler
üzerine kurulmuş bir denklemdi onlar
için sanat. yaşam ve kişilik. Ama so-
nuçta tümünün ıdealı: ressam olarak
"ideal ifade"yı düşlemek ve ulaşmayı
ummaktı.
Tabloların oluşturduğu bale: ÇelişldKültür Servisi - Bir ressamın tab-
lolanndan yola çıkılarak bir bale ger-
çekleştirilebilir mi? Bu sorunun yanı-
tını, lstanbul Devlet Opera ve Balesi
sanatçısı Sibel Kasapoğlu "Balede Ye-
ni Renkler" kapsamında sahneye koy-
duğu "Çefişld" ile veriyor.
'•Çeüşki", Fıkret Muaüa ve Osman
Hamdi Bey'in yaşamlanndan, yapıtla-
rından esinlenerek sahnelenmiş. iki
koreografik çalışmadan oluşan tek
perdelik bir bale. Geçen yıl Cem Çat-
baş'ın yorumladığı Fikret Mualla'yı
şimdi Haldun Yedkan, Murat Akaog-
lu'ndan izkdiğimiz Osman Hamdi
Bey'i ise Öykü Önal canlandırıyor.
Kostüm düzenlemesini Osman Şenge-
zer'in gerçekleştirdiği balede aynca
Bahar Vıdinfioglu, Süha Özler, Canan
Şadalak. Ayşin Küçükücerter, Çiğdem
İezcür, Verda Sayman, Nursel Sön-
mez ve Tülay Yalçınkaya rol alıyor.
Sıbel Kasapoğlu, böyle bir bale ha-
zırlamaya Osman Hamdi Bey'in "Mi-
mozab Kadın" ve "Mihrap" adlı tab-
lolarını görünce karar vermiş ve ilk
önce bir 'Osman Hamdi Balesi' ger-
çekleştirmiş. Bu, 1993 yılında Cem
Ertekin'in düzenlediği "Koreograflar
Gecesi"nde sergilenmiş ve çok ilgi
görmüş. Bundan cesaret alarak bir üç-
leme yapmaya karar vermiş Kasapoğ-
lu. Osman Hamdi Bey'in yanı sıra, il-
ginç yaşamöyküsü ile Fikret Mual-
la'yı, tutkuları ve kişiligi ile Aliye
Berger'i eklemek istemiş çalışmasına.
Ancak şimdilik Aliye Berger'e sıra
gelmemiş. Osman Hamdi Bey balesi
ile düşlediğinden biraz daha smırlı bir
Fikret Mualla'dan oluşuyor "Çelişld''.
Koregrafısini Sibei Kasapoğlu'nun yaptığı Osman Hamdi Bey Balesi'nden 'Dönemden İnsan Manzaralan.'
var. Çarşaflı kadınlann yer aldığı bu man Hamdi'nin oryantalizminde sa-
sahnenin "çarşafln o döneme ait oldu- dece onların görmek istediği şey yok.
ğunu belirttiğinr dıle getiriyor Sibel gerçekler var. Fotograf gibi. Once fo-
Kasapoğlu.
Osman Hamdi Bey, daha çok Türk
sanatına katkıları ile yerini buluyor
balede. "Ben bugün bale yapıyorsam
bunu ona borçluvum" diyen Kasapoğ-
lu, Güzel Sanatlar Akademisi'nin ku-
rucusunu anıyor bu koreografisiyle.
Osman Hamdi Bey'in kimi tablolannı
yapma sürecini ve tabloların bitmiş
halini sahnede canlandıran balede bir
de "Dönemden İnsan Manzaraları"
Kendi döneminde çok önemli adım-
lar atan Osman Hamdi'nin Doğu'nun
sanat ve kültür değerleriyle Batılıya
hitap ettiğini de ekliyor: "Oryanta-
lizm, Avrupalının Doğu'yu görmek is-
tediği şekilde resmetmesi. Fakat Os-
toğrafını çekip milinıetrik olarak ay-
nen yapmış. Çinilerimiz var, sanat
eseıierimiz var, kadınlanmızın günlük
yaşamı içinden görüntüler var." Os-
man Hamdi'nin hemen ardından. bu
kez Fikret Mualla ile karşılaşıyor izle-
yici. O da yapıtlan. yaşamına giren
kadınlar, duyguları. korkuları ile yer
alıyor "ÇeUs.ki"nin içinde. Ancak bu
baleyı daha genişletmeyı dü^ünüyor
Kasapoğlu: "Genişletebiİirsem, Bakır-
köy Akıl Hastanesi'nde tedavi gördü-
ğü dönemle başlayacak. Orada erken
yaşta kayberriği anne motifi ve yaşa-
mındaki diğer insanları göstereceğiz.
Ardından şimdi oynadığımız böliimle
devam edecek. Paris'te bir barda bite-
cek."
Aliye Berger ise yaşamıyla eskiden
ben Kasapoglu'nun ilgisini çeken bir
sanatçı Özellikle yaşadıgı büyük aşk.
onu kaybettikten sonra düştüğü ümit-
sizük ve ardından sanatla teselli bulu-
şu çok ilgilendiriyor onu. Gerçekleştı-
rebilirse onu daha dans tiyatrosuna
benzer şekilde sahnelevip sonunda
Alıye Berger'i konuşturmayı planlı-
yor.
Bütün bu planlar aslında Europa-
lia'ya dönük. Sibel Kasapoğlu'nun bu
proje için en büyük hayali. bir dosya
hazırlayıp Europaha'nın seçmelenne
katılmak ve üç koreografiyı genış bir
biçimde orada sunmak. Böylece Türk
balesi ile birlikte üç Türk ressamı da
tanıtılmış olacak.
Gösterı sırasında sanatçıların yapıt-
larını izleyicilere sunmak mümkün
değıl mi? Kasapoğlu bu soruya üzüle-
rek 'Hayır' yanıtını veriyor: "Operada
projeksiyon makinemiz ofmadığı için
maalesef tabloları gösteremiyoruz.
Hatta Fikret Mualla'nın tabiotanndan
birini arka perdeye yansıtabilseydik
dekor gibi olurdu. Ama bu tekniğimiz
yok. Yapmak istediklerinizle yapabil-
dikleriniz arasında çok fark oluyor."
SIYAD ödülleri renkli bir törenle verildiKültür Servisi - Yavuz Özkan'm
bu yıl Ankara, lstanbul ve Adana
film festivallerinde hemen hemen
tüm ödülleri silip süpüren olaylı fıl-
mi 'Bir Sonbahar Hikayesi'nin gala-
sı, Alkazar Sineması'nda kalabalık
bir davetli topluluğu ile gerçekleşti-
rildi. Filmin gösteriminden önce ise
Sinema Yazarlan Derneği'nin 1993-
94 sinema sezonu ödülleri sahipleri-
ni buldu.
Sunuculuğunu TÜRSAK Yöne-
tim Kurulu'ndan Rekin Teksoy'un
üstlendiği gece, oldukça renkli geç-
ti.
Ödüllerin verilmesinden önce
Teksoy, Kültür Bakanı Timurçin Sa-
vaş'ın bir telgraf gönderdiğini bildi-
rerek "Ancak, o kadar silik ki oku-
yamıyorum. Zaten çok da uzun. sab-
nnızı taşırabilirim. Geceye başanlar
dikdiğini zannediyorum" dedi.
Ödül törenini ise SlYAD'ın baş-
kanı Atilla Dorsay sundu. Böylesine
canlı bir toplulukla yüz yüze gelme-
nin ve bir Türk filminin gösterildiği
salonda bu kadar çok izleyici gör-
menin kendisini çok heyecanlandır-
dığını dile getiren Dorsay, ilk olarak
Jane Campion'ın "Piyano"filmini
getiren Fılm-Pop'un sahibi İsmet
Kazancıoğluna ödülünü vermek
üzere Tunca Arslan'ı sahneye çağır-
dı.
StYAD, en iyi yerli film ödülüne
'Mavi Sürgün'ü. yönetmen ödülüne
bu filmle Erden Kjral'ı, senaryo ya-
zan ödülüne "Gece, Melek ve Bizim
Çocuklar" ile Yıldırım Türker'i,
görüntü yönetmeni ödülüne "Mavi
Sürgün" ile Kenan Ormanlar'ı, öz-
gün müzik ödülüne "Mavi Sürgün"
ile Timur Selçuku. kadın oyuncu
ödülüne "Çözülmeler" ile Nurseli
İdiz'i, erkek oyuncu ödülüne "Mavi
Sürgün" ile Can Togay'ı layık gör-
müştü.
En iyi yardımcı kadın oyuncu
ödülünü Özay Fecht (Mavi Sürgün)
ile Ayten Uncuoğlu (Çıplak) payla-
şırken. yardımcı erkek oyuncu ödü-
lünü de "Zıkkımın Kökü" ile Men-
deres Samancılar aldı.
Yıldırım Türker ödülünü Tunca
Arslan'dan; Yıldınm Türker Osman
Okan'dan: Ayten Uncuoğlu Klaus
Eder'den; Timur Selçuk'un yerine
Kenan Ormanlar Feride Çiçekoğ-
lu'ndan; Menderes Samancılar Saim
Yavuz'dan; Nurseli ldiz ise Atilla
Dorsay'dan aldı.
Nurseli ldiz aynca Kenan Orman-
lar'a ödül vermek üzere de davet
edildi.
Sahnede hemen arkasında duran
Ormanlar'ı dışanda araması, salonu
kahkahalara boğdu.
Törende bulunamayan Özay
Fecht'in ve Can Togay'ın ödüllerini
de alan Erden Kıral, kendi ödülünü
yönetmen Yavuz Özkan'ın elinden
alırken, son günlerde gündeme ge-
len 'opera ve balenin ne işe yaradığT
tartışmasına değinerek "Koyunlar
da operaya gitmez ve hayatlanndan
memnundurlar" dedi. Kıral aynca
bu ödülü böyle bir dönemde almak-
tan da çok heyecanlıydı: "Tarihi bir
dönem, çünkü biz son sosyalist dev-
letmişiz ve yıkılmıştz".
Törenin ardından 'Bir Sonbahar
Hikayesi'nde görev alan sanatçılar
sahneye davet edildiler. Atilla Dor-
say, ödül almadığı halde filminin
gala gecesinde bu törene izin veren
Ozkan'a teşekkür etti: "Ödül alma-
ması doğal, çünkü bu yıl hiçbir Tılmi
gösterime girmemişti. İnanıvorum
ki, gelecek yıl pek çok ödül alacak"
veekledi: "Bunu hissedivonım".
Anburnu
Ödülleri
6 yaşında
Kültür Servisi- Orhon Murat
Anburnu anısına düzenlenen ya-
rışmalarda bu yıl da şiir kitabı,
yayımlanmamış şiir kitabı, kısa
metrajlı film, uzun metrajlı film
öyküsü, kısa metrajlı film senar-
yosu ve fotoğraf olmak üzere altı
dalda ödül verilecek.
Anbumu Ödülleri'ne şiir kitabı
dalında 10 Nisan 1994 tarihinden
sonra yayımlanan kıtaplarla, ya-
yımlanmamlış şiir kitabı dalında
kitap bütünlüğü taşıyan dosyalar-
la. kısa metrajlı film dalında 30
dakikadan uzun olmayacak film-
lerle uzun metrajlı film öyküsü
dalında 15 sayfayı. kısa metrajlı
film senaryosu dalında 5 sayfayı
geçmeyecek öykü ve senaryolarla,
fotoğraf dalında 18x24 cm. ölçü-
lerinden küçük olmayacak siyah-
beyaz baskı çalışmalarla başvuru-
da bulunulabılecek.
Sonuçlar 11 nisanda
açıklanacak
Sonuçlan 11 Nisan 1995 günü
açıklanacak olan Anburnu Odül-
leri'nin seçici kurullan, şiir kitabı
dalında Oktay Akbal, Hulki Ak-
tunç, Turgav Fişekçi, Kemal Özer
ve Hilmi Yavuz, yayımlanmamış
şiir kitabı alında Oğuzhan Akay,
Sunay Akın, Hüseyin Alemdar,
Enver Ercan ve Küçük Iskender,
kısa metrajlı film dalında Tank
Akan, Tunç Başaran, Cevat Ça-
pan, Fikret Kuşkan, Şerif Sezer ve
Atıf Yılmaz, uzun metrajlı film
öyküsü dalında Mine Çayıroğlu,
Meral Oğuz, Zuhal Olca>, Yavuz
Özkan ve Zeki Öktem, kısa met-
rajlı film senaryosu dalında Serap
Aksoy, Ertem Göreç, Macit Koper,
Yusuf Kurçenli ve Orhan Oğuz,
fotoğraf dalında Tunç Atayön,
Cem Çetin, Sabit Kalfagil, Yaşar
Şenyüz ve Cülnur Sözmen'den
oluşuyor.
Anburnu Ödülleri'ne katılmak
isteyenlerin, yapıtlarını bir fotoğ-
raf ve yaşamöyküleriyle birlikte 7
kopya (kısa metrajlı film ve fo-
toğraf dallannda birer kopya) ola-
rak 1 Mart 1995 gününe kadar
"Anburnu Ödüüeri, Ahududu So-
kak, No: 27, Daire: 7 Beyoğlu
80060, İstanburadresine elden bı-
rakmalan ya da postayla gönder-
meleri, bilgi almak isteyenlerin
(0-212) 249 75 91 no'lu telefona
başvurmalan gerekiyor.
ABD Ulusal Kitap
Ödülü Gaddis'ln
• NEVV YORK (LBA) - ABD
1994 Ulusa! Kitap Ödülleri
sahiplerinı buldu. Bu yılki ödülü,
roman dalında "A Frolic of His
Ovvn" adh romanıyla William
Gaddis kazandı. ABD Ulusal
Kitap Ödülü'nü geçen yıllarda da
yapıtlanyla ödül almış yazarlar
kazandı. Roman dalında, William
Gaddis "A Frolic of His Ovvn"
adlı eseriyle ödüle layık
görülürken, şiir dalında da
"\Vorshipful Company of
Fletchers" adlı kitabıyla James
Tate ödül aldı. Romanında ABD
adalet sistemini alaycı ve neşeli
bir dille anlatan William Gaddis,
1976 yılında da "JR" adlı romanı
ile Ulusal Kitap Ödülü'nü
kazanmıştı. Massachusetts
Üniversitesi'nde öğretim üyesi
olan James Tate de 1991 yılında
Pulitzer Ödülü almıştı.
ffSAK'ın aralık ayı
fotoğraf yarışması
• Kültür Servisi - lstanbul
Fotoğraf ve Sinema Amatörleri
Derneği (İFSAK) tarafından
siyah-beyaz ve saydam daltnda
düzenlenen "Ayın Fotoğraf
Yanşması" sonuçlan açıklandı.
Seçiciliğini fotoğraf sanatçısı
Aclan Uraz'ın yaptığı "Portre"
konulu yanşmada, siyah-beyaz
baskı dalında Emine Önal birinci,
Fuat Hüdaverdi ikinci, Y. Ali
Öner de üçüncü oldu. Saydam
dalında ise Ali Öner birinciliği,
Muzaffer Tmaz ikinciliği. Salime
Yılmaz da üçüncülüğü aldılar.
Yatıudi filmleri
festivali
• MONTPELLİER(AA)-
Fransa'nın güneyindeki
Montpellier kentinde yapılan
Yahudi film festivali, Alman
yapımcı Jan Schutte'nin başansı •
ile tamamlandı. Schutte'nin filmi
beş ödülden dördünü aldı. 37
yaşındaki yapımcı Schutte'nin
"Elveda Amerika" (Auf
Wiedersehen America) adlı
filminde, ince ve mizahi bir
anlatımla, Nevv York'ta yaşayan
üç Yahudi'nin doğduklan ülke
olan ve çocukluk anıTanna göre
çok değişen Polonya'ya gidişleri
anlatılıyor. Festival Dostluk
Ödülü, Danimarka'da bu yüzyılın
basında yaşayan Yahudi bir genç
kızın hayatının anlatıldığı
"Sofıe'" filmindeki rolü ile aktris
Liv Ullman'a verildi. Bu yıl on
ikincisi düzenlenen festivale sekiz
film katılmıştı.