27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6ARALJK1994SALI CUMHURİYET —rv~ — SAYFA KULTUR 15 4 Cadı Kazanı'ınn düşündürdükleri DİKMEN GÜRÜN UÇARER 1692 'de yaşanan 'Salem Duruşmalan', Amerikan tarihinin kara sayfalanndan bı- rini oluşturur. Puritan Salem kasabasında biravuç kızm başlattığı cadılık suçlama- lanyla 19 kişinin asılarak öldürüldüğü bu olay, dinsel tutuculuğun yobazlığa ödün verdiği bir düzende korkunun isteriye, is- terinin acımasızlığa, acımasızlıgm karala- ma ve yalanlardan oluşan bir toplutnsal infaz makinesine dönüşünü belgeler. Çığ gıbı büyûyen suçlamalar zınciri, önüne geçilemez boyutlara ulaşarak tüm kasaba- yı adeta yutacak ve küçük bir olay, hızla yerini güçlü bir baskı mekanızmasına bı- rakacaktır. Abigail ve arkadaşlan, bu sıs- temde bırer araçtır. Karalamalann yeni kurbanlar yaratması, 'suç ve ceza' çarkı- nın yönetimin dilediği dogrultuda işleme- si kaçınılmazdır. Geçmışte ve günümüz- de toplumlan yöneten güçlerin insanlan birbirme düşürdüğü, terörü bu yöntemle uyguladıği vb. ömekleri sıralamak müm- kün. 1950'lenn Amerikasf nda McCarth- yism'le birlikte iyice güçlenen 'Amerikan Karşıb Eytemleri Ldeme Komitesi' de çtk- tığı 'komünist avı'nda tıpkı Salem'dekı 'cadı avı'nda olduğu gibi toplumsal iste- rinin boyutlannı zorlamış ve suçlamalar, sorgulamalar. karalamalar. intiharlar, ölûmler birbirini izlemişti. Mcdanm sesini dinliypr Miller, 'Cadı Kazanı'nda bu iki olayın ortak paydalannı temel hareket noktası olarak alır. 'Cadı avTnın da 'komünist avı'nm da gelişim çizgisi ve sonuçlan bır- bınnden farklı değildir. Yazar, her ıkı olayda da suçlayanlardan çok. suçlanan- larla ılgilidir; özellikle de işlemedıklen bir suçu itiraf edenlerle. 'Cadı Kazanı'nda bunun nedenlerini irdeler ve yanıtını 'te- rör vesuç' olgusuna bağlar. Bir yanda yö- netıci güçler elıyle uygulanan terör, öte yanda ise bıreyin vıcdan özgürlüğü ve ikı- si arasındaki çatışma üzerinde durur. Gü- cü elinde tutanlann işletmeye başladıkla- n baskı mekanizmasınm, insanlan nasıl kolayca dişlıleri arasına sıkıştırdığını be- lirler. Sindirilmiştoplumlann, yönetımle- rin güç gösterisine ne denli el vereceğinı inceler. Aynı bağlamda. toplum içınde bireyin konumunu sorgularken olaya bu açılar- dan yaklaşır: Kişinin vicdanıyla hesap- laşması ve kişinin baskı yönteminın bir parçası haline gelmesi, oyundaki ana te- malardır. Yazann, üzerinde önemle dur- dugu noktalardan bin, bastınlmış toplum •Arthur Miller, 'Cadı Kazanı'nda bu iki olayın ortak paydalannı temel hareket noktası olarak alır. 'Cadı Avı'nın da 'komünist avı'nm da gelişim çizgisi ve sonuçlan birbirinden farklı değildir. Yazar, her iki olayda da suçlayanlardan çok, suçlananlarla ılgilidir; özellikle de işlemedıklen bir suçu itiraf edenlerle. 'Cadı Kazanı'nda bunun nedenlerini irdeler ve yanıtını 'terör ve suç' olgusuna bağlar. Zafer Ergin etküeyici yonımunda John Proctor, Deniz Gökçer de Elizabeth Proctor, Haluk Kurdoğlu Rahip Hale rolünde. psikolojısi ile terör, korku ve suç unsurla- nnın etkileşimıdir. Bu etkileşimin boyutlan dün insanlan meydanlarda asmaya, bugiin otel odala- nnda yakmaya dek uzanacaktır. 'Cadı Ka- zanı'nda Mary VVarren'ın kendinı yalan ve karalamaçarkının içine atması, bu psı- kolojmın bir başka boyutudur. Mary, sor- gulamada önce Proctor'un yanında yer alacak, ama ezık, sınık bır toplumun bı- reyi olarak baskı mekanizmasınm gücü, onu da ters yönde etkileyecektir. Funda Eskmğlu'nun yorumunda genç kızın ya- şadığı bu çelişkıler algılanır. Ne var kı, MUIer'ın her şeye karşın yı- ne de 'insan'a, ınsan onuruna ınancı son- suzdur. Oyunun eksen kışısı John Prortor, bu inancın sımgesidır. Zafer Ergin'ın et- kıleyicı yorumunda Proctor karşımıza sı- radan bir insan olarak çıkar. Sıradandır, ama duygularıyla tutkulanyla karmaşık bir yapıya sahıptir. Onu, diğerlerinden farklı kılan da budur. Olaylann gelişim çizgisi ıçinde gerektığınde kendısiyle ve karşısındakılerle hesaplaşabılecektır. Bu hesaplaşmada Abıgaıl ıle işledığı suçu örtmeye çalışırken karısını kurtarmakta belkı geç kalacak, giderek çe\ resinden so- yutlanacak, ama sonuçta daralan çembe- rı kırarak 'doğnı'ya yöneltecektır. Mil- ler'a göre Proctor'un trajik bır kahraman olarak yorumlanmasına neden olan da onun yaşadığı çelişkilerve ıç hesaplaşma sonunda tercihını vicdanın sesini dınle- yen onurlu bır ınsan olarak yapmasıdır. İnsanhk onuru adına ablmış doğru adım Elizabeth Proctor'un kocasını kurtar- mak adına mahkemede yalan söylemesı, farklı düzlemde bır kışısel hesaplaşma- dır. Elizabeth, Rebecca Nurse gıbı. Giles Corey gibı basıt bır ınsandır. Kocası den- li karmaşık bır yapıya sahip değildir, bel- kı de bu nedenle ıstekleri, yaşamdan bek- lentileri belli sınırlandırmalar içinde sü- rüp gıtmektedır. Böylesı bir insanın mah- kemede yalan beyanda bulunması \e ko- casına kendi suçunu itiraf etmesi, insan- lık onuru adına atılmış bır doğru adımdır. DenizGökçer'ın. Elizabeth Proctor'un so- ğuk ve durgun kişılığini yansıtan ve duy- gulara yer vermeyen yorumunda, Purıtan ınançlarıyla yaşamın gerçekleri arasında bocalayışını gözleriz. Geç kahnmış sorgulama Oyunda doğru ile yanlışı sorgulayan bır dığer kişi de Rahıp Hale'dir. Tipık bir 'ca- dı avcısf mıdır Hale? Hayır... Tersine ış- leyen adalet mekanizmasınm çürümüşlü- ğü karşısında inançlannı yitiren, yazılan- larla uygulananlar arasındaki çelişkilen görerek ölüm fermanlan altına attıgı im- zalan sorgulayan bır kışidir. Geç kahn- mış bir sorgulamadır bu. Hale'in Yargıç Hathorne ve Danforth'la birlikte onayla- dıgı kararlar, onu aynı mekanızmanın bır parçası durumuna getırirken her iki ke- sımde de tek başına bırakacaktır. Haluk Kurdoğlu'nun Hale'in değişimini vurgu- layan yorumu, onun şaşkınlığını, acıları- nı, yalnızlığını öne çikarması yönünden dikkat çeker. Yazann tartışmaya açtığı bu olaylar zin- cırinde Valı Danforth, baskı mekanizma- sınm sımgesidır. AlpÖyken. Danforth'un katı. bağnaz, acımasız. dogmatik kışılığı- nin altını çizerken bu mekanızmanın en- gel tanımazlığını da vurgular. Dan- forth'un kışiliğınde. onun ateşın körükle- yicisi Parris ve Putnam'a bile tepeden ba- kışında, Yargıç Hathorne'u bastınşında bağnazlığın ve önyargının besledığı yö- netsel gücün yıkıcı olmaya koşullu oldu- ğu gerçegını öneçıkarır Miller. Buaçıdan bakıldığında "Danforth'un çağnşardık- lan gerçeğin kendisidir" yargısına katıl- mamak olanaksız. 'Cadı Kazanı'nın özellikle Latin Ame- rika ülkelerınde, eski Sovyetler Bırli- ği'nde, Çin'de, Gürcistan'da pek çok ke- reler oynandığını ve bızde de üç kez (1958, 1970. I994)sahnelendiğınidüşü- nürsek oyunun altını çizdigı gerçeklenn bugün de tüm çıpiaklıgıyla yaşanmakta oldugunu söylemek yanlış olmaz. 'Cadı Kazanı'1692'lerden, 1950'lerdengeçerek ülkemıze gelıyor ve bır kez daha sorgulu- yorbızleri. Bu nedenle de Istanbul Dev- let Tiyatrosu'nun \e yapıtı üçüncü kez sahneyekoyan CüneytC-ökçer'in seçımı- ne katılmamak olanaksiz Bedri Baykam 'ın 'Maymunlann Resim Yapma Hakkı 'adlı kitabı Ingilizce olarakyayımlandı Yanşıııadığnıız yarışta kaybedemezsmiz! MEHMETAĞAR Dahi çocuk, Boyanın Beyni ad- lı kitabınm uzantısı olan "May- munlann Resim Yapma Hakkı" ki- tabıyla Batfnın zavallılığına seve- cen bır sempatıyle akıyor. Bedri Baykam'ın "Modern sa- nat tarihi Baû'nın bir oldu bittisi" makalesıyle başladığı ve 10 yıllık süreç ıçmde buna ekledığı konuş- malar, konferanslar, araştırmalar, tanhselreferanslar,yazılardan alın- tılar ve deneyimleriy le oluşturdugu "Maymunlann Resim Yapma Hak- kı" adlı kitabı Literatür Yayıncılık tarafından Ingilizce olarak piyasa- ya çıktı. Kitap Türkiye dışında Or- tadogu, tngıltere, Amerika ve Fran- sa'da da satışa sunulacak. 1984 yılında tohumu atılan ve gelişe gelişe Batı'ya bir tokat hali- ne dönüşen Maymunlann Sanat Yapma Hakkı adlı kıtap, çeşitli aşa- malarda Baykam'ın Batı sanat dün- yasma olan radikal bakışına destek vermiş olan Amerika'nın önemli sanat tarihçisi PeterSefe'e ithafedil- miş. Batı'nın ürettıği modern sanat tarı- hini reddeden bu kitap üzerine Baykam şöyle diyon Batı'nın ürettiği tarih 5 ülke- nin müzeleri, galericileri ve tarihçilennin birbirleriyle olan ilişkileri, arkadaşlıklan, dostluklan neticesinde ürettikleri bir ta- rih. Yani Nevv York Müzesi, Paris Müze- sı'ne bir sanatçı yolluyor. Onlar Berlın Müzesi'ne on sanatçı yolluyor. Berlin Londra'ya yolluyor. Bırbirlerinin sanatçı- lannı sergiliyorlar. Koleksıyonerler, tabıi "Ne olur ne olmaz bu sanatçılar tarih olu- yorlar"diye bize ilgi duyuyorlar. Fiyatlar başlıyor 3.00-5.000-100.000 dolar diye çıkmaya. Kitaplar, makaleler onlar hak- kında çıkıyor; sanat dergilerinin yüzde 90'ında yalnız onlar oluyoriar. Bir bakı- yorsun bironyıl daha geçmiş 1970-80-90.. yine bu dört, beş Batı ülkesinin üçer sanat- çısı, beşer sanatçısı yine o on yıla damga- smı vurmuş. Bunda bir tesadüf yok. Çünkü bir olimpiyat düşünün ki beş ül- ke koşuyor, ama bürün dünyanın koştuğu iddia ediliyor. Araştırma yalnızca bu beş ülke üzerinden yapılıyor, ama bütün dün- yaya aitbir yanş olduğu iddiaediliyor. Sa- nat dünyasınm durumu aynen bu. Bütün kararlarbu 5 ülkenin yaranna alı- nıyor. Onun için Batı'nın yanm bir tarih ürettigini, önce kendi izleyicisıni aldattı- ğını, dığer ülkelen de tamamen haksız bır başarısızlığa mahkûm edermiş gibi bir ha- va yarattığını görüyoruz. Çünkü onlar ka- nunlan koyuyor, onlar tarihi yazıyorlar. Halbuki olayı deşifre ettikten sonra tarihin nasıl komik bir sekılde üretildiğinın farkı- na vanyoruz. Yanşmadığınız bir yanşta zaten kaybetmediniz ki! Öncelikle Afnka'nın, Güney Ameri- ka'nın, Avustralya'nın Asya'nın hatta di- ğer Avrupa ülkelennin bunu anlaması la- zım. !şte kitap bu yanşın yaşanmadığını, tarihe global bakışın atılmadığını, herke- sin gereken oranda gereken gerçekçi ba- kış açısıyla değerlendırmeye alınıp hak et- tiğı kadar santimetre ışgal edip objektifbir tarihin yazılmadığını açığa çıkanyor. - Khabmda, görsel örneklerle aynca dü- şünsel yazılaria fikir exportundan söz edi- yorsun. Şimdi, modern sanatın ve çağdaş sana- tın bütün kökenlerirun Güney'den ve Do- ğu'dan geldiğini kanıtlamamıza rağmen, Batı bunlara o kadar para akıtmış, bunla- n o kadar kurumsallaştırmış, o kadar kav- ramsallaştırmış ki bu pastanın tamamen kendisine ait oldugunu, bu yüzyıl boyun- •Olayın gerçeğini göz öniinde bulundurduğumuzda onlar tamamen bizim sahamızda top koşturuyorlar, biz onlara müsamaha gösteriyoruz. Çünkü Batı tüm sıkıcı. dar, gerçekçi, realist, objektif kalıplarını tüm o Doğu'dan getirdiği esnekJikJe bu mistisizmle. bu gerçeküstü havayla kırabilmiş ve modern sanatın bu tüm alryapısını oluşturabilmiş. ca çığneye çığneye. de\ müze.ler ınşa ede ede kendini inandırmış, dünyanın gen ka- lan kısmını da inandırmış. O kadar ınan- dımıış ki bugün bız kalkıp bır düz çizgı çizdığimızde Mondrian. bir fırça koydu- ğumuzda ekspresyonistler, bir düz satıh koyduğumuzda kavramsallar dıyorlar. Abartmadan söylüyorum, neredeyse her şey onlann pasaport tekelinın ıçinde, par- sellenmış bır hava yaratıyorlar. Sankı sanatın tüm'copyright'lannı te- kelini almışlar. Olayin gerçegını göz önün- de bulundurduğumuzda onlar tamamen bızim sahamızdatop koşturuyorlar, bız on- Herkesin bildiği veya bildiğini sandığı geçmiş sanatlara dair görüntüleri, hangi Batılı sanatçının nereden esinlendiğine dair, Batı'nın da bildiği ve hatta kitaplaştırdığı verileri, çağdaş sanatta bugün üretilen hayatı ve bunun sosyal hayatla karşılaştınlmasıyla oluşan bir kitap. lara müsamaha gösteriyoruz. Çünkü Batı kendi Yunan heykelinden klasık resme. rö- nesansa gelen çizgide, tüm sıkıcı, dar. ger- çekçi, realist, objektif kalıplarını tüm o Doğu'dan getirdiği esneklıkle bu misti- sizmle, bu gerçeküstü havayla kırabilmiş ve modem sanatın bu tüm altyapısını oluş- turabilmiş. Aksı takdirde Batı. bıldığimiz gibi gördüğünü çizen, iki kere iki dört di- yen rasyonel bilimlere dayalı bir toplum ve bır mantık yapısı. Ama daha sonra kendi o rasyonel. bılım- sel mantıgını para, kavram ve kuram ola- rak öyle iyi akıtmış ki.. bu ıthal ettiği böl- genın içine, obölgeyı altın kafese alıp ken- disi ve dünyayı bu bölgenin toptan kendi- sine ait olduğuna inandırmış. Batı, kendi- sine ait olduğuna inandırdığı bu sıstemde benim kitapta 'Mucos Syndrome' olarak adlandırdığım. yani çok kültürlülüğün. kendi kaynağına eğilme mecburiyetı send- romu dediğım olayda Batı ne zaman bır Türk veya bır Perulunun veya bır Afnka- lınm ışme baksa. onda hemen bu sanatçı- nın ait olduğu pasaportun geçmiş kültürel çizgılenni bulmak istiyor. Postmodernizm havuzunun tüm düşün- sel ve görsel verileri değişık kültürlerin yüzyıllar boyunca ürettiklen, düşünce. kavTam ve birikimlerin beraber yüzdüğü bir saha. Burda kalkıp Fransız en çok Zen'den etkilenebilır, Alman en çok pira- mitlerden etkilenebilir, Türk en çok Çın'deki mabetlerden etkilenebilir veya Osmanh'dan etkilenebilir Bu, herkesin kendi özgürlüğü, bu. ın- sanlann kendi seçimi. Böyle birolaylahâ- lâ "Kendi kulvannda kal" diye birine zor- lama yapmaya çalışmak ve yalnız bunu Batılı olmayan ülkelere zorlama yapmaya çalışmak, Batı'nın kendine has hâlâ ken- dini çözümleyememesinin, bu olaylar hak- kmda hıç düşünce üretememesınin, bir za- vallılığın kabızlığından başka bir şey de- ğil. Ve kaldı ki bu kompleksi, Batılı olma- yan ülkelerin de birçok açıdan yenmesı la- zım. Tarih yanm üretilmiş. O sahanın ve- nleri zaten bızım, aynca da Amerikan kül- türünün esmy iz falan diye de bır sendrom vardünyada. Alakası yok. Biz McDonalds yiyoruz, Amenkalılar da emin olun şış ke- bap yiyor, döner yiyor, Çın yemeği yiyor. Bunun adı kültürel değiş tokuş, başka bir şey degıl. Komplekse gerek yok. - Senin bir de protesto eylemlerin var Dünya Sihirbazian sergisi için. 1989'da Pans'te dünya sıhırbazları ser- gısınde Batılı küratörler benim sergıden önce onlan ikaz etmeme rağmen, 'Mucos Syndrome' dedığim hastalığın tam içine düşüyorlardı. Seçtikleri bu uluslararası sergıde Batı ilk defa yıllardır onlan suçla- mak ıçın kullandığım tezlen kabul edip ılk defa gerçek anlamda tek uluslararası serginin üretildiğini kabul ediyordu. Ama Yanda Henri Matisse, Madam Matisse'in portresi, 1913 (sokla), Mask, Shira- Punu / üstte, Sengai (1750-1838) Daire, üçgen, kare (solda), Robert Mothen^ell, 'İsimsiz', 1987) onlar daşuhatayiyapmışlardı: Batılı olan sanatçılardan evrensel dili olan ışleri al- mak, Batılı olmayan sanatçılardan da folk- lonk küçük maskeler, statüler, elişleri gi- bi sankı sanat yaptığını bilmeden sanat üreten kişilerin çalışmalannı seçmek gibı. O yüzden de serginin adı 'DünyaSihirbaz- ian' ıdi. Batılı sanatçılar gibi tarihi bılen, felse- feyi bilen ve ne yaptığını bılen adamlan pasaporru yüzünden toptan dışlayıp "Sen Batı sanab yapıyorsun" diye tamamen ger- çeğeaykırı vehaksızbıreleştiri ile olay dı- şı bıraktığında sergiye de ve bu ülkeye de ihanet ediyorsun dedım ve bu konuda bir protesto gazetesı çıkardım. - Bu kitabında biranlamda Ban'ya mey- dan okuyorsun. Kaybedecek bırşeyi olmayanlardevnm yapar. Onun gıbı bır şey. ben o bağımsız- lığı Batılı olmayan ülkelerin yaşaması ge- rektığinı söylüyorum ve söylediğım ba- ğımsızlığı önce kendım yaşıyorum ve üret- tiğim ışe bakıyorum. Onlar akıllannı baş- lanna alıp kendılenne, aynaya bakıp yüz yıl boyunca biz ne yaptık diye özeleştırı yapacak profesyonel bir dürüstlüğe gele- ne kadar onlann zavallılıklanna ancak se- vecen brrsempatı ıle bakabılırım.. o kadar. Batılı olmayan sanatçılann yine Batı'da sergı açıyor olmalan. katalog çıkartıyor olmalan, Batılı eleştırmen ve galerıcıler- le diyalogda olmalan "A_ hani sen bağım- sızdın, niye kendini Batı'ya ispat etmeve çalışıyorsun". lafı çok aptalca gelıyor. Aynca bu kitabı bu tavn da çok Kema- listbuluyorum. Yani bağımsızlığını vurgu- lamak. eylem yapmak, mantıkla üstüne gitmek, savaşını vermek, ödünsüz olmak. Buna rağmen sonuçta banşçı olmak. Ve çağdaş muasır medeniyetler seviyesine ulaşırken, konunun Batı'yı taklıt etmek değil çağdaş dünya standardında, ev rensel dünya kültürü ıçinde. çağdaş görüntülen- ni v e sözlüğünü ve düşüncelerinı üreten bır toplum yapısına sahip olmak. Mustafa Ke- mal'in de idaelı buydu. - Kitabın adı nasıl olustu? Bir gün oturup şunu düşündüm: bir maymunun sanat yapıyor olması bir Batı- lı ıçm ınanılmaz bır şey, nasıl olur da bır maymun sanat yapar şeklinde bir şoktur.. bır sürpnzdır. AmabirCezayirli'ninbirTürk'ün sanat yapması bir maymunun resim yapması ka- dar inanılmazonlar ıçın. Yani folklorik ol- mayan bir çağdaş sanat üretmeleri, bir maymunun sanat yapması kadar ınanıl- maz. Ama şu farkla ki, maymunun sanat yap- ması Batı'da haber olur, ama Cezayirlının sanat yapması haber olmaz. O yüzden bi- zim iyı veya kötü, yaratıcı veya durağan. güzel veya çırkm bır sanat üretıp üretme- diğimıze karar vermeden önce bizim çağ- daş sanat üretmeye hakkımız olup olma- dığının saptanması lazım. ışte bu kitap bıze bu haklan venyor. Ben bu kitabı daha mütevazı bır düzeyde. sa- nat dalında Das Kapital'e benzetiyo- rum.Tüm bu bılgıler yan yana gelince or- taya bambaşka bır gerçek çıkıyor. Batı'yı köşeye sıkıştıran. belki yanıtsız bırakan, XX. yüzyıl sanat tanhıni baştan sor- gulayan, polemikçı, savaşçı, ba^.ımsı/lık- çı çok ıddialı evrensel yenı bir gerçek. ALINTILAR TAHSİN YÜCEL Yaşamımın Kitabı Böyle bir şey hiç gelmemişti başıma. Kaç haftadır, ki- minle karşılaşsam, aynı soruyu soruyor: "Ne zaman çıka- cak şu senin kitap?" Ne diyeceğimi bilemıyorum. Kitapla- rım, yayımlandıktan sonra, dar bir çevrede iyi kötü bir yan- kı uyandtrırdı, ama yayımlanmalarına birkaç ay kala büyük bir ilgi odağı olabilecekleri usuma bile gelmezdi. Kitabımın sonuna yaklaştığını bilenlerin sayısı da beşi, altıyı geçmez- di. Irfan Külyutmaz'ın uzun dili mi girdi işin içine, Reşit Imrahor'un uzun kolu mu, ne olduysa oldu, bir renkli ba- sına düşmediğimiz kaldı: Herkes yeni kıtabımı soruyor, herkes kitabımı sabırsızlıkla bekliyor. Bu da, neden saklamalı, birbirinden güzel düşlemlereyö- nettiyor beni; bu kez yaşamımın kitabını yazdığımı, bu ki- tapla yıldızımın parlayacağını düşünüyorum. Biraz geç mi diyorsunuz? Olabilir, ama anlı şanlı bir imza gününe ran- devu verilemeyecek kadar da değil. Ancak, özellikle ön- celikle şu son günlerde, biraz çelişkin bir tutuma yöneldim: Utkunun bunca gecikmiş olmasına karşın ya da bu yüz- den, işi bayağı ağırdan almaya başladım. Büyük utku kü- çücük bir yanlışlık yüzünden tehlikeye düşsün istemiyo- rum. Ama, kimse üzülmesin, çalışmalarımın birbölümü so- nuna yaklaştı, bir bölümü ds kesinlikle sonuçlandı. Örne- ğin yavru kitabı bitirdim; sağolsun, Ferruh Doğan da re- simledi; sekiz formalık, pırıl pınl bir mini-kitap oluyor. Açıklayayım: Çağı ulusça yakalayabilmemiz için, yazar ve yayıncılann da renkli basınımızın yolundan gitmesinin zorunlu olduğuna inandığımdan, okura büyük kitabın ya- nında armağan olarak bir de küçük kitap (romanın yanın- da bir de öykü) sunmayı görev bildim, yayıncımı da bu gö- revin kutsallığına inandırdım. Çekilişsiz kurasız vereceğiz yavru kitabı. Ama, hemen söyleyeyim, bunun bır kitap ala- na bir de bedava kitap verme yöntemiyle ilgısi yok. O yön- temi ayrıca uygulayacağız: Yayıncımla (artık ona hep ya- yıncım diyeceğim) kararlaştırdık, yeni kitapla yavrusunun oluşturdugu setin parasmı ödeyen her okura üç dört yıl ön- ce yayımlanıp da üç bin barajını bir türlü aşamamış olan iki öykü kitabımdan biri parasız verilecek; öykü kıtapları- nın en sonunda tükenmesı durumundaysa, sıra onlarla aynı yazgıyı paylaşmış olan çevirilerime, örneğın Fla- ubert'ın Bilirbilmezler'me, Oueneau'nın Zazıe Metroda's\- na, Saint-Exupery'nin Insanlann Dünyası 'na gelecek, ya- yıncım da deponun lanetli bölümünde en sonunda bir ha- va akımı başladığı için bayram edecek. Ancak, Toktamış Ateş'in gözde sözcüğüyle söyleye- yim, çok önemli bır husus var ki, bir türlü anlaşamıyoruz üzerinde. O, romanın bittiği kanısında. "Bitmiş işte, güzel de oimuş, eksiği fazlası yok, tek bir dil yanlışı, tek bir tüm- ce düşüklüğü yok. Verelim şunu baskıya! Nasıl bir kusur- s'uztuk anyorsun, anlamıyorum /c/.'"dıyor. Doğru. anlamıyor, çağdışı birkusursuzluk anlayışına bağlanmış. Bense, çağ- daş kusursuzluğa ulaşmak için romanımı baştan başa dü- zeltmek, yani ilk atılımla gelmiş doğru yapıları, yerindesöz- cükleri en az yüzde yirmi beş oranında değiştirıp bozmak. bu arada, özellikle önemli bölümlen ıçerıklerinden boşal- tarak gız dolu bır "atmosfer havası" yaratmak ıstiyorum. Buna bağlı bır başka tasanm da kitabın sonuna içındeki yanlışlara ilişkın, yüz soruluk bır çoktan seçmeli test ekle- mek ve bu testi yüzde yüz doğru çözenlere yayınevinın ya- yımladığı kitapların tümünden, yüzde yetmiş doğru çö- zenlere yansından, yüzde elli doğru çözenlere dörtte bi- rinden oluşan birer set armağan etmek. Yayıncım cömert adamdır, tasarının ikinci bölümune bir şey demiyor, ancak birincı bölümune kesinlikle karş 1 çıkı- yor, hem de, deneyimi daha önce de yaşamış bır yayıncı olarak, girişımin başarıyla sonuçlanacağını bile bile karşı çıkıyor, "Bunu yapacak olursan, yazılısıyla, gömeliyle, renk- lisiyle, renksıziyle tüm medya kendini görür sende, dola- yısıyla tüm gücüyle destekler, okura kitap yetıştiremeyiz. Ama benim başka yazarianm da var, ben bu yayınevinı yal- nız senin kitaplannı satmak için kurmadım * dıyor. Testimi- zi başaran okurlara verilecek kitaplar arasında onların ki- taplarının da yer alacağını belirtiyorum, gerekçemı yeterli bulmuyor; bu durumda testimin ne olacağını soruyorum; doğrulara dayandırmamı söylüyor. Eski kafa, eski kafa! Bu toz duman içinde doğruyu arayan mı var ki! Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (11) Ayhanım A\ car, Serhat Akın. Metin Belgin, LaleSezgin. Me- tin Bozcaada, Burhan Yılmaz. M.Hakan Üste. Cökhan Demi- ray. Altın Naska. Atilla Şendil. Gamze Yapar Şendil. Be>han Başar, Gül Beşkök. OrhanTo- puçoglu. Erol Akalın. Aydemir Mete, Ali llhan Ünal. Kenan Aydm. Füsun Çağlayan. Ful\t a Ozberk, Dikmen Seymen. A>- şin Küçüküeerler, Aydın Karlı- bel. Murat DoğuduyaL Ege Ka- lafat. Turgut Aktar. Esın Ba- kışkan. Sezgin Unan. Hasan Er- te, Levent Çoker. Muzaffer Başbaşa. Mücahit Akyunak. Mehmet Günaydm, Ersin Pa- mukçu. Elif Yılmaz. N.Rana Evcim. Mine Alli. Altuğ> ücel. Oktay Keresteci, Paris Dülger- >an, Acun Günay, Kaan Yaz- gan, Murat Ürügen, Natık Ve- ral, Süha Özler. Yasemin Cail- le. Canan Şadalak. Serap Ko- nuk, Canan Kabaner. AlevBa>- mur. Ebru Keskin. Nurver Er- türk. Fethi Kutman. Sevinç tnan, Nurcan Yüksekbulut. Se- mahat Yanılmaz. GürkutGür- soy, Bülent Gürses. Onur Işı- koğlu. Banş Gürses. Ilka> Ada- u, Gülsün Akbulut, Kutlû Ada- lu Simce Akbulut, Seuna Ruz, Belkıs Ibrahimiye, Şehnazİb- rahimiye, Atıl Durutürk. Itır Turgul, Ayşem Seval, Nisan Turgul. Sevilay Yavuz. Hami- yet Ankan, S.Çınar, Kezban Tan. Deniz Dilan Karaman, Si- bel\arar. K.aan Sayınlı, Evşen Hattatoğlu, Ebru Yordam. Hak- kı Çebi. Aybige Tek. Ayşe Gök- çin, Zuhal Daban. Derya Coş- kun, Ahmet Balin, Ercan Gö- nençer. Ramazan Türkaslan. Özlem Özalp. A> şen Kasapoğ- lu, Fethiye Ozgüleç. Ramazan Özgüleç. Şule Cepcepoğlu. Sevgi Tuna. Serap Ovalı, Dr.Tülin Yazgaç, Behice Gül Tonın, Ayşe Seyhan, Canan Savaşkan. Ayşe Aksoğan, Ebru Demirkol, Hande Savaş, Deniz Aksen, Mehtap Sevılir, Merih Sevilir, Melıha Güvenli, Emi- neÖzhan Ozsm. Rüya Sertde- mir. \e\in Sertdemir. Beril Re- îs. V'olkan Reis. Gülçin Göngü- ler. Oya Akka>a, Yeşim Gırav. •\aseminTanba>. BülentÇank- ç\. Handan Güngör. Gürkan Ozanoğlu. Mehtap Fidan. Işık Düzen. Av.Mehmet Altınbaş, Nasır Hacızade. Av.Belgin Kes- ti. A\.Yaşar Turan. Nedim So- ner. A\.Turan Araç. Müzejyen Biber. Engin Ertem. Süheyla Demirci. Türkan Demirci. Nur- can KaragüUe. Ali Aktaş. Dr.Ö,Y.Aktaş. İlhan Avşar. Ay- şe AJtun. Nurten Bü> ükışık. Şi- vezat TulparFüsun Onur. Mes- rure Keçecioğlu. Demet Eren. Sülevman Eren. Şener Özler, Metin Karadağ. Yasemin Sön- mez, Musa Aslan. Mustafa Ya- vuz, V.Koç. T.Soner Yılmaz- türk, Haluk Yılmaztürk, Fılız Çetin, Metin Karakuş. Ilkut Uluğtuğ. Murat Daşdemir. Ha- yati Aktuna. Emine Güner, Gözde Mirzo, O/an Erdem, Saruhan Seymen. Cemal ^'araş, Yücel Gündür. ElifÖner, Emi- ne Günen. Atilla Gündoğan, Selahattin May. ,\li Budak. Em- re Bilen. Erdinç Güner. Murat Aslan, Bülent Aslan. Yıldız Ar- da. Rüştü Arda. Zeynep Bay- kal. Şükran Arda. Âyten Dra- man. Özcan Draman. Ayşem Göktürk, Özlem Yüzak. Seda Ergüder, SabaGenç. Ufuk Çe- lebi, Berna Karadoğan. Esin Kasapoğlu, Olgun Kale, Hale Ayşe Bulut. Gülay Ceviz. Mü- ne\"ver Çalış. Mine Budak. Bar- baros Sağdıç. Dr.Hüseyin Ya- nar, Oğuz Özen. Gülşen Gül- mez, Doç.Nursel Onat, Nisan- gül Kertler. Meltem Ince. Er- san Congar. Yrd.Doç.Dr.Gül- deren Işanlar Avcısoy. B.Köse. ProfAV.Onat, Prof.Haluk Sez- gin, Yrd.Doç.Dr.Gülsen Özay- dın, Sibel Demirtaş, Dr.İştar B.Gözaydın. Aslı Selçuk, Meh- met Güler. Muzaffer Arabul, Burhan Günel. Bilal Kayabay, SÜRECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle