23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
11 ARALIK 1994 PAZAR CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 15 GUNDEMDE OLMAYAN SANATÇI: ONATKUTLAR Sabah güneşı, bır kısmı heniiz dallann- dan düşmemış kuru asma yapraklanndan sûzülerek odaya doluyordu. Uzaktan def- ne çağlayanlannm uğultusu gelıyordu. Odanın bir köşesınde büyük. siyah kaya parçalan ve mermer bloklan vardı. Göze çarpan ılk şeyler bunlardı. Ha, bır de saç- lan hafıfçe dökülmüş, ama gene de genç görünüşlü bır adam. Antakya'nın eski adı Daphne (defhe) olan ünlü Harbıye kasa- basında, bır atölyedeydık. Ikı gündür ara- dığımız Şıh AITnın heykel atölyesmde. Şıh Alı yoktu. Karşılaştığımız ınsan ıse oğlu tbrahim Ozalp'tı. Ibrahım Özalp'ı ilk gördüğümüzde, ol- dukça soğuk atölyesınde elektnklı soba- sına eğılmış. pencereden süzülen ışıklara dalgın bakıyordu. Ahmet Ozgentürk, ağabeyı Ali Ozgen- türk'ü ve beni tanıttı. Alı Özalp'i aradıgı- mızı söyledı. Adamın gözlennde bırden bır ışıltı fark ettim. Elımızı sıktı. Bızı ta- nır gibı dostça "Hoş geMiniz" dedi. Tanı- dığını sanmıyorduk. Yaşlı bır Alevı halk sanatçısı olan Şıh Ali'nın evınde nerden tanmacaktık? Ibrahım Özalp, sessızce ye- •nnden kalktı. Taraçaya çıktı. Bır çöp te- nekesmden çıkardığı bır gazete ıle döndü. Cumhunyet'ın bır sayfasıydı. "Tesadüfe bakın" dedı, "bir saat önce sizi düşünü>ürdum_." Sayfayı gösterdı. Alı Özgentürk'le benım yanyana fotoğ- raflanmız. Sınema ıle ılgılı bir konuda de- meç vermışız. Bıze çay ıkram ettı. "Yazdannızı oku- \wrum_." dedı bana, "Sizinletanışmayıda çok istiyordum. Bir de Çetin Aitaıf 1& Ay dınlar banşmalı artık birbiriyle. Siz de dosduğa önem verivorsunuz. Cicero da önem verirdi. Onun dostiukla ilgili kitabı- nı okumuşsunuzdur." Sonra traj ık çağ Yu- Aii ve nan fılozoflarından söz ettı. Herakle- itos'un bazı deyışlerını dıle getırdı. Şaşırmamak mümkün değıldı. Çocukluğumdan bu yana Anado- lu'nun nıce uzak, kuytu. ısımsız yöresınde nıce ay- dın. aydınlık adamlar, kadınlar. gençlerle karşılaştı- gım ıçın şaşırmamam gerekıyordu. Ama gene de şa- şınyordum. Masalann üstünde, yerlerde antik hey- kel kopyalan duruyordu. Onjınalı kadar ustaca yon- tulmuş nefıs parçalar. Büyüklii küçüklü tann, tann- ça başlan, kandıller, antık mühürler... Köşedekı taş bloklan gösterdım. "Bu yörenin taşlan mı?" "Evet" dedı tbrahim, "o siyahlar bu yöreden çı- kar. Beyaz olanlar ise mermerdir. L'zaktan gelir. Her birinin içinde bir heykel yatıyor. Bilirsiniz, Mike- lanj'ın dediği gibi: Her mermer parçasında bir hey- kel gizlidir. Marifet onu bulup çıkarmakta-." Dört kuşak sanatla ılgılıydı Dede Şıh tbrahim. hat sanatı ve şıırle uğraşmıştı. Oğlu Alı ıse yontu ıle. Sonra bu uğraş bir aıle mesleğı halıne gelmıştı. Alı Özalp'ın tüm çocuklan bu ışı yapıyorlardı. Oğulla- n Ibrahım. Abdullah ve kızlan. Sonra da onlann ço- cuklan. Ikı ayn atölyede ınanılmaz güzellıkte antık baş- lar, büstler. tüm gövdeler, lahıtler yontuyorlar; bun- lan, yalnızca Türkıye'nın değıl. dünyanm dört bu- cağına yolluyorlardı. Merak ıçindeydık. Bu ış nası! başlamış acaba? Elbette 'Defiıe' yanı Harbıye, böyle bır uğraş ıçın ıdeal bır yerdı. Kış ortasında ınanılma>acak kadar parlak bır gün ışığında dolaştık orada. Cennette dolaşır gıbı Her yandan sular akıyor, portakal ve mandalına ağaçla- n meyve yüklü dallan ile ortalığı narencıye kokusu- na boğuyorlardı. Ama onlan da bastıran bır koku var- dı: Hafıf acı, çıldırtıcı bır Akdenız kokusu. Ezılen defhe yapraklannın... Dolaştıgımız her köşede Apol- lon'un kovaiadığı ırmak tannsının kızının ince, bü- yüleyıcı, çıplak gövdesını bır an görür gıbı oluyor- duk. O gövde, mermenn süt beyazı, kaygan tenınde bı- çımlenıyordu. Alı Dede'nın ve çocuklannın atölye- sınde. Biz, Ibrahim Özalp'le şıır, felsefe konulanna dal- mışken arada sırada kapıda bır gölge belinyordu. On beş on altı yaşlannda bır oğlan çocuğu ya da bır küçük kız. Usulca "GeJdik" diye tekmıl venyorlar- dı babalanna. O da onlan yukan atölyeye yolluyor- du. Derken farklı bır gölge belirdi. Gene ufak tefek bınydı. Ama arkadan vuran güneş, bembeyaz ve upuzun sakallannı parlatıyordu. Başında bır fotr tar- zı yazlık şapka, sırtmda şık. düğmelı bırpalto ıleyet- mışını geçkın yaşlı bır adamdı bu. Yaklaştı. Tanıştı- Defîıe Jp aKta (Fotoğraflar ALt ÖZGENTÜRK) nldık. Çekıngen, ürkek tavırlarla bır ıskemleye ılış- tı. Mavı gözlennın ıçı her an gülüyor gıbıydı. Adeta düşsel bır ınsan. Başka dünyalardan. Ha- tay'ın Arap Alevılenne özgüo kınk şıve ıle sankı çok eskı bır metnı okur gıbı anlatmaya başladı "Ben, Antakya'mn Harbıye nahiyesinden İbra- himoğhı, 1920te\ellütlü \li. Burada Harbiye'dedoğ- dum. Yetmiş dört yıldır da burada yaşıyorum. Ba- bam, hattat \e şair idi. Ben babamın ve annemin tek çocuğu idim. Bu > üzden beni pek severlerdi. Babam. >aa yazarken bazen kâğıt üstüne at resmi. öküz res- mi çizerdi. Benim için. Çünkü çocuklar resimleri se- verler. O ise bana bu resimteri sevdirmek, biidiğini öğretmek isterdi. Eğlenmek için, Bu bızım resımde- •Dört kuşak sanatla ilgiliydi. Dede Şıh Ibrahim, hat sanatı ve şiirle uğraşmıştı. Oğlu Ali ise yontu ile. Sonra bu uğraş bir aile mesleği haline gelmişti. Ali Özalp'in tüm çocuklan bu işi yapıyorlardı. Oğullan Ibrahim, Abdullah ve kızlan. Sonra da onlann çocuklan. Iki ayn atölyede inanılmaz güzellikte antik başlar, büstler, tüm gövdeler, lahitler yontuyorlar; bunları, yalnızca •Türkiye'nin değil, dünyanın dört bucağma yolluyorlardı. "Ben, Antakya'nın Harbiye nahiyesinden tbrahim oğlu, 1920 tevellütlü Ali. Burada Harbiye'de doğdum. Yetmiş dört yıldır da burada yaşıyorum. Babam, hattat ve şair idi. Ben babamın ve annemin tek çocuğu idim. Bu yüzden beni pek severlerdi. Babam, yazı yazarken bazen kâğıt üstüne at resmi. öküz resmi çizerdi. Benim için. kı öküzlerı. ineklen gezdir oğlum' derdi. Ben de o öküzlerin. inekterin arkasında dolaşırdım. Cebimden bıçak eksikolmazdı. V>lda bulduğum taşlan alırdım. O taşlan bıçakla çizmeye çalışırdım. Ç irilen taşlann üstüne tavuk resmi, başka resimler yapardım. Bırkaç zaman böyle çızmeye devam ettım. O sı- rada Fransızlar burada ıdı. O sırada. yanı 1925-26 yıllarında Beyrut'tan. Şam'dan Fransız subayları Defhe'ye gelırlerdı. Defhe önemlı, tanhı bır yerdı Fransızlar bunu bılırdı. Bızım bahçemızde. mersın \ezeytınağaçları var- dı. Meyvelen toplamaya gırtımızde yolda Fransız subaylanna rastlardık. Meraklı ınsanlardı. üzen ya- zılı ya da resimlı taşlan sorarlar. alırlar. para venr- lerdı. Ben de onlara üstünü çızdığım, re- sım yaptıgım taşlan göstenr. 'Ben yaptım' derdim. Önlar da gülerler. aferin derler, bana armağanlar verirlerdi. O zaman de- dim ki kendi kendime, bunda iş var..." "Bırgün bır leblebı satıcısı gördüm. Ço- cuklara leblebı satarken bır kıtabın yaprak- lanndan külah yapardı. O kıtaba baktım. Bır tanh kıtabı ıdı ve ıçmde resimler var- dı. Umman resmi. kale resmı. ınsan res- mi. Leblebıcıyededım: Bu kıtabı satarmı- sın? Sat bana. Sonra istirahat ettığım za- man açardım kıtabı. Bakardım. Bır kıra- Iın resmi Meşhur, şahlanmış bırzat. O re- simlen önce kâğıt üzerine, sonra taş üze- nne yapmaya başladım. Fransız subaylan o resımlen görürler, o kralı.oşahlanmışzatı tanırlardı. Banada- ha lyı para venp almaya başladılar. Beşe ona sattığım resımlen elliye, yüze, on yü- ze sattım. Orada bır sanat görürler idi. Cıvarda bırçok ören yeri vardı. Fransız subaylaroralan kazdınr, çıkan buluntula- n satın alırlar ıdı. Ben üç dört kere devam ettım. Bu sıyah taşlar çevrede bulunurdu. O taşlara Hıtıtlenn, Asurlulann başlannı yaparsatardım. Sonra zaman geçtı. Hatay, Türkı>e'ye geçtı. Cebımde o taşlardan hep bulundururdum. Bır gün bir hanım geldı. Meğer Hatay Müze Müdürü ımiş. Sühey- la Hanım Taşlan görünce ilgılendı. Nere- den buldun, dedi. Ben yaptım dedım. Na- sıl yaptığımı gösterdım. = Bunun üzerine beni Antakya Müzesı'ne çağırdı. Fılan gün gittım. 'Bak'. dedi mü- dür. 'Burada çift aslan var, yapabifir mi- sin?' Yaparım, dedım. 'Git'. dedı 'aktle- rini getir, bunu yap. Aletlenmı alıp gittım. Yaptım. götürdüm. Çok beğendı. 'Sen sanatkâr bir adamsın'. dedı. 'Artık bana getir bundan. yap yap getir Başka kimse- ye gitme" dedı Sonra bana Asur mührü verdı, Mısır Kırahçesı verdı. 'Bunlanyap' dedı. Işteogünden be- n bunlan yapıyoruz Sonra askerlık sırası geldı Askerlığı yapıp dön- düm. Askerlığe gıtmeden önce bır hanım edındım. Ibrahım'ın anası. Askerden ıkı ay önce. Sonra Ibra- hım doğdu. Ibrahım beş yaşındayken onu kucağıma aldım. okula, öğretmene götürdüm. Öğretmen bey. dedım. bu çocuğu sana venyorum, ona daha okul ya- >ı gelmeden bılım öğret Kucağına aldı. "Peki kabul edîvonım'. dedi. Öğretmene yoğurt, süt götürdüm. Ibrahım'e ı>ı baksın dıye. Öğretmen. gıdip geldıkçe vaptığım ış- len gördü. Bana dedı. 'Benim arkadaşım alçıdan Atatürk heykeü yapıyor, ondan yapahm senink be- raber'. Bır zaman onunla bırlıkte Ataturk heykelı yaptık. Sonra ben kendım taştan Atatürk heykelı yaptım. Çocuk, babasının attığı adım üstüne adım atar Ibra- hım ögrendı bu sanatı. Sonra öbür ogullarım oldu. Abdullah, Süleyman. Onlar da bu sanatı yaptılar. Köy okullannı bıtırdı oğullarım Bu sanatı yapma- ya devam ettıler. Ibrahım beni, Abdullah da Ibra- hım'ı geçtı. Allaha şükür her yanda tanışıklık var. Türkıye'de Fransa'da, Ingiltere'de. Amerıka'da tanışıklıklar var. Dışandan gelıp Defhe'de beni görüyorlar. beni aca- yıp olarak görüp fotoğraflanmı çekıyorlar..." Sustu yaşlı adam. Bır eskı zaman sanatçısı gıbı sü- kûnet ıçındeydı ve adeta zamanın dışındaydı. Ellı yı- lını mermen yontarak geçırmıştı. Bır süre İbrahim Özalpla konu^tuk. O daha çok şifr ve felsefe ı!e ilgiliydi. Bütün klasıklen okumuş- tu Günlük tutuyordu. "Şimdi okuma ile ilgiliyim, ama yazmayı da sürdüreceğim. Bilirsiniz Sartre'ın sözcüklerinde sö>lediklerini_" Antakya'nın bır kasabasında Sartre'dan söz eden bırvazı "Yunanlıbirfilozofsövlemişribirine: Lnünü \ri- nalı olmaya borçlusun. Ama bugün böyleolması ge- rekmiyor. Dağbaşında da entelektüel olunabilir. Bu- rası. yani Antakya. Doğu Akdeniz kültürlerinin önemli merkezkrinden biri." Dogu Akdenız uygarlığının bu seçkın aydını bız- lere şenatçılık egılimı konusunda da unutulmaz bır ders verdı. Dedi kı Ibrahım Özalp "Türkiye'de tam demokrasi olsaydı, şeriatçı bir parti bile olabilirdi. \ma demokrasinin tam olmadı- ğı bir ülkede fanatizm ciddi bir tchlikedir..." Defhelı >ontu ustaları, Alı ve Ibrahım Özalp'ların seslen, tıpkı defiıe kokulan, çaglav an uğultulan gibı yüzümde, kulaklanmda Antakya'dan umutla döndük. Llosa'mn yeni kahramanı Maradona •Latin Amerika Edebiyatının önemli isimlerinden Mario Vargas Llosa, yeni romanının kahramanı olarak Maradona'yı seçti. Kültür Servisi- Pele'ye beraber 'tüm zamanlann en iyi futbol- cusu' kabul cdılen Maradona. yeşıl sahalardan sonra edebiyat dünyasında da bır numara olmaya hazırlanıyor. Dıego Armando Maradona ne anılannı yazacak, ne de duygulannı dızelere akta- racak. Düne kadar edebiyat dünyasında adının geçeceğinden haberi bıleyoktu Latın Amerika Edebiyatının önemli isimlennden Ma- rio Vargas Llosa, yeni romanının kahramanı olarak Maradona'yı seçeceğını açıklayınca hem futbol dünyası hem de edebiyat çev- relen heyecanlı bırbekleyişe girdi. \argas Llosa, düzenlediğı basın toplantısında, Maradona'nın Arjantin'de kapışılan vıde- okaseti 'Diego, Kin ve Aşk Dolu Bir Öykü'den esınlene- rek böyle bir ışe soyunduğu- nu, aynca bugüne dek futbol ılahlannın hiçbırromana ko- nu olmadıklannı fark ettıği- nı açıkladı. Llosa, Maradona'yı seç- mesinde birincil neden ola- rak Arjantinli yıldızın tama- men 'anti-Pele' görüntüsü verdiğını, bir yeteneğin yan- lış ellerde nelere yöneldiğı- nin altını çizmek istediğini vurguladı. Llosa'nın kitabı, ıddia et- tigi gibi, Maradona hakkında hazırlanan ilk çalışma olma- yacak. 1992 yılında Paris'te sür- gün yaşayan Arjantinli yazar AHna, bir takımın 10 numa- raiı oyuncusunu bulmak üze- re Napoli'ye yaptığı yolculu- ğu anlatmıştı. Bu 10 numara da Napoli'nin kaptanı Mara- dona'ydı. 'Ben Maradona 1 adlı roman Arjantin'de ve Napoli'de halk kahramanı olan, kokainman tarafı göste- nlmeyen, Pele'nin dediği gi- bi istendiğinde 50 metrelik düzgün paslarla maça heye- can getiren, tribünleri ateş- Mario Vargas Llosa leyen bir ilahı anlatıyordu. Puşkin'in ötesindeki gizem Yaşamım boyunca iskaıııbil ovnamaclmı. Ama hcpoyıın kağıtlarmı sevdiın. l l >5d yılında Puşkin'in "Maça kı/ı" kitabını okuyunca kiiaptaki gizem beni gerçekten sarsmıştı. "Maça Kı/ı" gi/li bir uğurMi/luktıır di\e başlar Puşkin. Bu bende iskambil kağıtlarına görünenin öıe>inde sihirli ve gi/li bir başka alem yüklemişti. Iki \ ıl önce GircMin'daki Rııs Pazarı'ndan aldığım iskambil kağıtlarmda Slav dııvaılığı çok etkilemi.şti beni. Ama şimdi Semih Balcıoğlu'nun 52 kartını görünee gerçek anlamda bir oyun kartı sevdalısı oldum. giinlerdir elimden diişüremiyorıım \e dcsteyi göğiis cebimde taşiyorum. Çünkü onlar bir o> un kağıclı değil. bir Slav veya Aztek duyarhğı değil. tüm insanlıüa lıitap eden bir karikatür albiimü. O üüzelim vüreûi ile sanki vasamın ve dünyamn sınırsizlığını ei/erek. düşüneelerin güzelliğini belgelivor. Ttırgııt Ozal. Tansıı Çiller çeijiUcmeleıinden >onıa veni bir çe.şitleme getiriyor Senıilı Baleıoğlu. Ama ben bu kağıtlarda bir tehlikeyi de uöriiyorum. İyi bir oyuncıı ve karikatürü ;<even bir insan kaı>ı>ındakı elin ne oltluğıınu hemen anlayabilir. Çünkü Baleıoğlu. değişik gülüşleı dile gelirivor. Vlasa başındaki ovuneuların olıişiurıluûu bovutun hem içinde. hem dişinda. belki üsuintle ama masav ı bir pelerin veya şem.siye gibi örten kartların ikinei boyutunıı yakalamış Baleıoğlu. Bu boyııl aslında kartların >onsuzluk bovııtıı. Miıeklerin \apıştığı kaüıllaıa uzanan bir zamanı çizııiliyor. Ama lıepderin diişünüşün çizgilerinı sunarak. Saygılar Semih Balcıoğlu'nun bilincine... Nijeryalı, Nobel edebiyat ödüllü Wole Soyinka: Yazarlık tehlikeli bir işe dönüşüyor •Yazarlar da ınsan; toplum içinde yaşıyorlar ve mesleklerinin ne derece tehlikede olduğunu görüyorlar. Ölüm tehditleri ahyorlar. Bunlara karşı yapılacak tek şey, geçmişte faşist rejimlere karşı fösterilen tepkinin aynen bugün de rutuculara arşı gösterilmesidir. Kültür Servisi- 1986 yılında Nobel'le ödüllendirilen Nijer- yalı yazar Wole Soyinka birkaç hafta önce ülkesinı gizlıce terk etmek zorunda kaldı. Çünkü as- keri rejim UNESCO'nun ona verdiği onursal elçı belgesine ve pasaportuna el koymuştu... Soyunka, ItaJyan Panorama dergısınde yayımlanan söylesi- de Pans'ten, ülkesindeki dikta- törlere karşı savaşımı sürdüre- ceğim, aynca Nobel ödülüne sa- hip olmasının da bunu gerektır- diğinı belirtıyor Soyinka söyle- şide sık sık bağnazlığın, yazar- lan hedef aldığım bunuengelle- mek için hıç bır önlem alınma- dığını vurguluyor - Tutucu çc> relerin yazarlara sidir. - Bu tip baskılar, yazarlan bi- reysel konulardan politik konu- lara yönetöyor mu? Tabıı yöneltiyor. Tutucular, gerçekten kaçan kitaplan gö- riince çok mutlu oluyorlar. Bu nedenle, kımse başlannın bela- ya gireceğınden korkarak ger- çeklerı yazmaktan kaçmamalı. - Nijerya'ya demokrasiyi geti- rebilmek için çaltşırken yazarb- ğa gerekli zamanı ayırabiliyor musunuz? Polıtık çabalarda diğeretkin- lıklergıbı günümün bellı bırbö- lümünü kapsıyor. Zaten uzun yıllardır bu şekılde yaşıyorum. Aslında Nobel benim üretim rit- mımı daha fazla etkıledı. Şimdı baskısı ne düzeyde? Yazarlann üretımı cıddı şekıl- de tehlikeli bır ış halıne dönüşü- yor. Bence 20 yüzyılın en ürkütü- cüsonuçlarındanbırıbu Insan- lar yüzyılın sonuna doğru su- reklı kötü birşeylenn olmasını beklıyor. Bu evham sonucu ıç- lenne kapanıyorlar. dini yapı güçlenivor - Bu baskılara karşı yazariar nasıl tavır almab? Yazarlar da ınsan. toplum içinde yaşıyorlar \e mesleklen- nın ne derece tehlikede olduğu- nu görüyorlar Ölüm tehdıtfen alıyorlar Necib Mahfuz gibi vahşı saldırılara ugruyorlar. Bunlara kar^ı yapılacak tek şcy. geçmişte faşist rejimlere karşı göstenlen tepkinin aynen bugün de tutuculara karşı göstenlme- okurlann ağırtıgını daha fazla hıssediyorum - Nobel ödiilü yaşamınızı na- sıl değiştirdi? Eskıden de faal bır msandım, tıyatro çalışmalan sırasında de- ğışik yerlere gıttim, semınerle- re katıldım Ancak ödülden son- ra dört kat daha fazla çalışmaya başladım. ' - Size göre, 3.Dünya'dan biri- nin .Nobel aJmasının anhımı ne- dir? 3 Dünya'ya giden odülü, Akademi'nin gözünü değışık adreslereçeviripödülü uluslara- rası hale getırmeve başladığı şeklınde değerlendirmek yanlış olur. 3.Dünya'>a giden ödülün tek anlamı. oradaki yazarların büyük çabalarla edebıyatlannı Akademi'nin ayağına getir- melendır Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nun özerkliği için imza kampanyası (16) Attila llhan. Bedri Baykam, Gönenç. Enver Koçhan, Bur- Nazlı Era>, Ayşe Gürzap, Fü- hanettin Gökalp. Nalan Edis. sun Erbulak, Ludmılla Denı- Aysun Topçu. Cevher Çelıköz. senko, A.Fahri Kaya. Mehmet Ümıtser Ergen. Yükse! Onay. Karaboğa, Sabriye K.Parlak Birsel Sancar. Güntan Mavı- Hüsnü Gülen. Sadi Z-Şpan. gözlü. Aygen Çalışlar. Yavuz Mehmet Ali Dogançay. Bercis Sönmez. Selin Akyol. Tugba Fesçi. Gıray Besen. Azize Er- Karpuz, Elmas Arabul. Behi tür. EmıneÇaşkurlu, TülinBa- Karditan, Serap Müftüoğlu. rutçu. Yıldız Akdoğan. Sezer Özgün Ergun. Perge Akkor. Günkut Zeynep Vural. Meh- Özden Akkor. Rahmi Keçeci. tapMeydan. Barış Erman, Ba- Özlem Ataş. Atalay Ergun. şakCenez. AynurGökçe. Banu Emir Önal. Çağatav Pakkan, Aktop. HavvaM.Sansakal.De- Sinem Göktürk. Özcan Sön- met Türk, Banu Kodaloğlu, mez. Nalan Durakçı. Necla Seçkin Sertdemir. Kumru Tı- Okan. Murat Duman. A.Esra bet.SerhatÖzcan.CevdetNuh- Önür. Neşe Gültekin. Funda rat, Mehmet AJiTokgözlü. Cey- Eryar, Cem Ercıyes. Serhat lan Saltuk, Mert Pekar. Koray Ank. Ebru Bedenlier. Bülent Atış.Aslı Akyürek. Hanıfe Öz- Taş, Aslı Usun. Zejnep Sadı- bay, İsmail Özbay, Lerzan Öz- koğlu. Züleyha Münif. Nur Is- bay, Serdar Tekin, Burak Dü- man. Sabn Kırtıi. Nuşin Alft- rüs, Selçuk Denizligil. Hüsnu Ataklu. S.HüKa Bovtorun. Pe- nakar. Murat Çetın, Hüry^ Ne- li. Çığdem Turhan, Esra lin Özılkız, Sema Levent, Zekı Önür. Daniel Hughes. Nuran Özden, Güler Arslan. Yaşar Yangıncı. Feza Tetık. Ayşegül Masulyalı. Ela Kaçel. Sevilat Ge\ik.Kemal Akyüz,ZaferSa- Genç, Erhan Kotar, Gulnur Ya- dıkoğlu. Birce Arslandoğan. lazer, Gülser Erden. Hande So- Çağlar Arslandoğan. Bayla Al- ner, O.Tugrul Arat, Dıana Ata- tuğ, Sevinç .\ltağ, Hatice Kitap- bey, Hayat Kubilay. Ali Tuğ, çıoğlu. Dünya Yazman. Funda Ayşın EbiL Berran Evren, Nej- Uz, Tolga Özbaki. Ayla Bacak, det Evren. Ümit Güleç, AH Fu- Melisa Akdoğan. M.Şenyığıt. at Ataç, Necatı Giray, Tülin Panan Aydınol. Enel Çoban, Dündar, Didem Çataltepe. FV HHIİS Gür. Hunye Yılmaz, Sı- nar Çataltepe. Beni Eşrefka- dıka Buruncuk. Hanife Kaya- sım. Reyhan Plarin. Hakkı An- oğlu. Hesna Dizdaroflu. Reşat can. Ayşe Gezdir, Zerrin Bay- Yuda. Erol .41tan. Bensıon Le- rakdar. Ayhan Alkış, Songül vı, Ayla Altmtaş. Çigdem Er- Okutur. Elçin Temir. Leyla Er- kal. Âyfer Ülper. Tazegül Öz- koç. Gülen Olut. Ayhan Doğan. çep. Tayfun Kurugül. Ayper Murat YaNaç. Mehmet Özçağ- Öğral, Mehmet Maden, Yük- layan, Perihan Akbulut. Salih seî Dalgıç, Eyal Tarablus, Ha- Zeki Yazanlar. Metin Gönül. lil Özsezgin, Ertuğrul Akkaya. Teoman Tanak, Engin Aker. Özden Ünsal, EmineSavaş, Ke- Armağan Özer, Nurdan Ars- rime Çakır, Hakan Serez. Nes- lan, Cemil Ergün, Aynur San. lıhanTurgul. GAlpaslan. Mah- Sıdıka Ertürk, Serap Sağlık. mut Süral, Devrim Köksal._Yıl- Gülay Melıkoğlu. Yıldız Tun- maz Şenkandaş. FransuaÖzes- cer, Nevin Başaran, Gülay Ak- ki Muharrem Altm, Nurullah kaya, Yeşım Kartaler, Güner AJdanmaz. Hasan Kalkan. Ay- Keklik. Rasım Işık, Taşlan Tur- taç Gönül, Ünal Öztürk, Aziz gan, Ümit Özkan, Murat Tay- Tuncacı, Nurper Tezel, Okşan hava, Nihat Falay, Mehmet Ateşer, Eda Yeğengin, Serhan Genceli, Mükerrem Hiç, Özkn Yapçacak. Hiç. Cahit Canbay, Leyla San- _ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ — _ _ _ h. Şebnem Özbasan, Nurten Di- riker.Sıbel Güler, ŞeydaÖzgül SURECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle