Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ARALIK 1994 PAZAR CUMHURİYET
KÜLTÜR
SAYFA
15
GUNDEMDE OLMAYAN SANATÇI:
ONATKUTLAR
Sabah güneşı, bır kısmı heniiz dallann-
dan düşmemış kuru asma yapraklanndan
sûzülerek odaya doluyordu. Uzaktan def-
ne çağlayanlannm uğultusu gelıyordu.
Odanın bir köşesınde büyük. siyah kaya
parçalan ve mermer bloklan vardı. Göze
çarpan ılk şeyler bunlardı. Ha, bır de saç-
lan hafıfçe dökülmüş, ama gene de genç
görünüşlü bır adam. Antakya'nın eski adı
Daphne (defhe) olan ünlü Harbıye kasa-
basında, bır atölyedeydık. Ikı gündür ara-
dığımız Şıh AITnın heykel atölyesmde. Şıh
Alı yoktu. Karşılaştığımız ınsan ıse oğlu
tbrahim Ozalp'tı.
Ibrahım Özalp'ı ilk gördüğümüzde, ol-
dukça soğuk atölyesınde elektnklı soba-
sına eğılmış. pencereden süzülen ışıklara
dalgın bakıyordu.
Ahmet Ozgentürk, ağabeyı Ali Ozgen-
türk'ü ve beni tanıttı. Alı Özalp'i aradıgı-
mızı söyledı. Adamın gözlennde bırden
bır ışıltı fark ettim. Elımızı sıktı. Bızı ta-
nır gibı dostça "Hoş geMiniz" dedi. Tanı-
dığını sanmıyorduk. Yaşlı bır Alevı halk
sanatçısı olan Şıh Ali'nın evınde nerden
tanmacaktık? Ibrahım Özalp, sessızce ye-
•nnden kalktı. Taraçaya çıktı. Bır çöp te-
nekesmden çıkardığı bır gazete ıle döndü.
Cumhunyet'ın bır sayfasıydı.
"Tesadüfe bakın" dedı, "bir saat önce
sizi düşünü>ürdum_." Sayfayı gösterdı.
Alı Özgentürk'le benım yanyana fotoğ-
raflanmız. Sınema ıle ılgılı bir konuda de-
meç vermışız.
Bıze çay ıkram ettı. "Yazdannızı oku-
\wrum_." dedı bana, "Sizinletanışmayıda
çok istiyordum. Bir de Çetin Aitaıf 1& Ay
dınlar banşmalı artık birbiriyle. Siz de
dosduğa önem verivorsunuz. Cicero da
önem verirdi. Onun dostiukla ilgili kitabı-
nı okumuşsunuzdur." Sonra traj ık çağ Yu- Aii ve
nan fılozoflarından söz ettı. Herakle-
itos'un bazı deyışlerını dıle getırdı. Şaşırmamak
mümkün değıldı. Çocukluğumdan bu yana Anado-
lu'nun nıce uzak, kuytu. ısımsız yöresınde nıce ay-
dın. aydınlık adamlar, kadınlar. gençlerle karşılaştı-
gım ıçın şaşırmamam gerekıyordu. Ama gene de şa-
şınyordum. Masalann üstünde, yerlerde antik hey-
kel kopyalan duruyordu. Onjınalı kadar ustaca yon-
tulmuş nefıs parçalar. Büyüklii küçüklü tann, tann-
ça başlan, kandıller, antık mühürler...
Köşedekı taş bloklan gösterdım.
"Bu yörenin taşlan mı?"
"Evet" dedı tbrahim, "o siyahlar bu yöreden çı-
kar. Beyaz olanlar ise mermerdir. L'zaktan gelir. Her
birinin içinde bir heykel yatıyor. Bilirsiniz, Mike-
lanj'ın dediği gibi: Her mermer parçasında bir hey-
kel gizlidir. Marifet onu bulup çıkarmakta-."
Dört kuşak sanatla ılgılıydı Dede Şıh tbrahim. hat
sanatı ve şıırle uğraşmıştı. Oğlu Alı ıse yontu ıle.
Sonra bu uğraş bir aıle mesleğı halıne gelmıştı. Alı
Özalp'ın tüm çocuklan bu ışı yapıyorlardı. Oğulla-
n Ibrahım. Abdullah ve kızlan. Sonra da onlann ço-
cuklan.
Ikı ayn atölyede ınanılmaz güzellıkte antık baş-
lar, büstler. tüm gövdeler, lahıtler yontuyorlar; bun-
lan, yalnızca Türkıye'nın değıl. dünyanm dört bu-
cağına yolluyorlardı.
Merak ıçindeydık. Bu ış nası! başlamış acaba?
Elbette 'Defiıe' yanı Harbıye, böyle bır uğraş ıçın
ıdeal bır yerdı.
Kış ortasında ınanılma>acak kadar parlak bır gün
ışığında dolaştık orada. Cennette dolaşır gıbı Her
yandan sular akıyor, portakal ve mandalına ağaçla-
n meyve yüklü dallan ile ortalığı narencıye kokusu-
na boğuyorlardı. Ama onlan da bastıran bır koku var-
dı: Hafıf acı, çıldırtıcı bır Akdenız kokusu. Ezılen
defhe yapraklannın... Dolaştıgımız her köşede Apol-
lon'un kovaiadığı ırmak tannsının kızının ince, bü-
yüleyıcı, çıplak gövdesını bır an görür gıbı oluyor-
duk.
O gövde, mermenn süt beyazı, kaygan tenınde bı-
çımlenıyordu. Alı Dede'nın ve çocuklannın atölye-
sınde.
Biz, Ibrahim Özalp'le şıır, felsefe konulanna dal-
mışken arada sırada kapıda bır gölge belinyordu.
On beş on altı yaşlannda bır oğlan çocuğu ya da bır
küçük kız. Usulca "GeJdik" diye tekmıl venyorlar-
dı babalanna. O da onlan yukan atölyeye yolluyor-
du.
Derken farklı bır gölge belirdi. Gene ufak tefek
bınydı. Ama arkadan vuran güneş, bembeyaz ve
upuzun sakallannı parlatıyordu. Başında bır fotr tar-
zı yazlık şapka, sırtmda şık. düğmelı bırpalto ıleyet-
mışını geçkın yaşlı bır adamdı bu. Yaklaştı. Tanıştı-
Defîıe
Jp aKta (Fotoğraflar ALt ÖZGENTÜRK)
nldık. Çekıngen, ürkek tavırlarla bır ıskemleye ılış-
tı. Mavı gözlennın ıçı her an gülüyor gıbıydı.
Adeta düşsel bır ınsan. Başka dünyalardan. Ha-
tay'ın Arap Alevılenne özgüo kınk şıve ıle sankı çok
eskı bır metnı okur gıbı anlatmaya başladı
"Ben, Antakya'mn Harbıye nahiyesinden İbra-
himoğhı, 1920te\ellütlü \li. Burada Harbiye'dedoğ-
dum. Yetmiş dört yıldır da burada yaşıyorum. Ba-
bam, hattat \e şair idi. Ben babamın ve annemin tek
çocuğu idim. Bu > üzden beni pek severlerdi. Babam.
>aa yazarken bazen kâğıt üstüne at resmi. öküz res-
mi çizerdi. Benim için. Çünkü çocuklar resimleri se-
verler. O ise bana bu resimteri sevdirmek, biidiğini
öğretmek isterdi. Eğlenmek için, Bu bızım resımde-
•Dört kuşak sanatla ilgiliydi.
Dede Şıh Ibrahim, hat sanatı
ve şiirle uğraşmıştı. Oğlu Ali
ise yontu ile. Sonra bu uğraş
bir aile mesleği haline
gelmişti. Ali Özalp'in tüm
çocuklan bu işi yapıyorlardı.
Oğullan Ibrahim, Abdullah
ve kızlan. Sonra da onlann
çocuklan. Iki ayn atölyede
inanılmaz güzellikte antik
başlar, büstler, tüm gövdeler,
lahitler yontuyorlar;
bunları, yalnızca
•Türkiye'nin değil,
dünyanın dört bucağma
yolluyorlardı.
"Ben, Antakya'nın Harbiye
nahiyesinden tbrahim oğlu,
1920 tevellütlü Ali. Burada
Harbiye'de doğdum. Yetmiş
dört yıldır da burada
yaşıyorum. Babam, hattat
ve şair idi. Ben babamın ve
annemin tek çocuğu idim. Bu
yüzden beni pek severlerdi.
Babam, yazı yazarken bazen
kâğıt üstüne at resmi. öküz
resmi çizerdi. Benim için.
kı öküzlerı. ineklen gezdir oğlum' derdi. Ben de o
öküzlerin. inekterin arkasında dolaşırdım. Cebimden
bıçak eksikolmazdı. V>lda bulduğum taşlan alırdım.
O taşlan bıçakla çizmeye çalışırdım. Ç irilen taşlann
üstüne tavuk resmi, başka resimler yapardım.
Bırkaç zaman böyle çızmeye devam ettım. O sı-
rada Fransızlar burada ıdı. O sırada. yanı 1925-26
yıllarında Beyrut'tan. Şam'dan Fransız subayları
Defhe'ye gelırlerdı. Defhe önemlı, tanhı bır yerdı
Fransızlar bunu bılırdı.
Bızım bahçemızde. mersın \ezeytınağaçları var-
dı. Meyvelen toplamaya gırtımızde yolda Fransız
subaylanna rastlardık. Meraklı ınsanlardı. üzen ya-
zılı ya da resimlı taşlan sorarlar. alırlar. para venr-
lerdı. Ben de onlara üstünü çızdığım, re-
sım yaptıgım taşlan göstenr. 'Ben yaptım'
derdim. Önlar da gülerler. aferin derler,
bana armağanlar verirlerdi. O zaman de-
dim ki kendi kendime, bunda iş var..."
"Bırgün bır leblebı satıcısı gördüm. Ço-
cuklara leblebı satarken bır kıtabın yaprak-
lanndan külah yapardı. O kıtaba baktım.
Bır tanh kıtabı ıdı ve ıçmde resimler var-
dı. Umman resmi. kale resmı. ınsan res-
mi. Leblebıcıyededım: Bu kıtabı satarmı-
sın? Sat bana. Sonra istirahat ettığım za-
man açardım kıtabı. Bakardım. Bır kıra-
Iın resmi Meşhur, şahlanmış bırzat. O re-
simlen önce kâğıt üzerine, sonra taş üze-
nne yapmaya başladım.
Fransız subaylan o resımlen görürler, o
kralı.oşahlanmışzatı tanırlardı. Banada-
ha lyı para venp almaya başladılar. Beşe
ona sattığım resımlen elliye, yüze, on yü-
ze sattım.
Orada bır sanat görürler idi.
Cıvarda bırçok ören yeri vardı. Fransız
subaylaroralan kazdınr, çıkan buluntula-
n satın alırlar ıdı. Ben üç dört kere devam
ettım. Bu sıyah taşlar çevrede bulunurdu.
O taşlara Hıtıtlenn, Asurlulann başlannı
yaparsatardım. Sonra zaman geçtı. Hatay,
Türkı>e'ye geçtı. Cebımde o taşlardan hep
bulundururdum. Bır gün bir hanım geldı.
Meğer Hatay Müze Müdürü ımiş. Sühey-
la Hanım Taşlan görünce ilgılendı. Nere-
den buldun, dedi. Ben yaptım dedım. Na-
sıl yaptığımı gösterdım. =
Bunun üzerine beni Antakya Müzesı'ne
çağırdı. Fılan gün gittım. 'Bak'. dedi mü-
dür. 'Burada çift aslan var, yapabifir mi-
sin?' Yaparım, dedım. 'Git'. dedı 'aktle-
rini getir, bunu yap. Aletlenmı alıp gittım.
Yaptım. götürdüm. Çok beğendı. 'Sen
sanatkâr bir adamsın'. dedı. 'Artık bana
getir bundan. yap yap getir Başka kimse-
ye gitme" dedı Sonra bana Asur mührü verdı, Mısır
Kırahçesı verdı. 'Bunlanyap' dedı. Işteogünden be-
n bunlan yapıyoruz
Sonra askerlık sırası geldı Askerlığı yapıp dön-
düm. Askerlığe gıtmeden önce bır hanım edındım.
Ibrahım'ın anası. Askerden ıkı ay önce. Sonra Ibra-
hım doğdu. Ibrahım beş yaşındayken onu kucağıma
aldım. okula, öğretmene götürdüm. Öğretmen bey.
dedım. bu çocuğu sana venyorum, ona daha okul ya-
>ı gelmeden bılım öğret Kucağına aldı. "Peki kabul
edîvonım'. dedi.
Öğretmene yoğurt, süt götürdüm. Ibrahım'e ı>ı
baksın dıye. Öğretmen. gıdip geldıkçe vaptığım ış-
len gördü. Bana dedı. 'Benim arkadaşım alçıdan
Atatürk heykeü yapıyor, ondan yapahm senink be-
raber'. Bır zaman onunla bırlıkte Ataturk heykelı
yaptık.
Sonra ben kendım taştan Atatürk heykelı yaptım.
Çocuk, babasının attığı adım üstüne adım atar Ibra-
hım ögrendı bu sanatı. Sonra öbür ogullarım oldu.
Abdullah, Süleyman. Onlar da bu sanatı yaptılar.
Köy okullannı bıtırdı oğullarım Bu sanatı yapma-
ya devam ettıler. Ibrahım beni, Abdullah da Ibra-
hım'ı geçtı.
Allaha şükür her yanda tanışıklık var. Türkıye'de
Fransa'da, Ingiltere'de. Amerıka'da tanışıklıklar var.
Dışandan gelıp Defhe'de beni görüyorlar. beni aca-
yıp olarak görüp fotoğraflanmı çekıyorlar..."
Sustu yaşlı adam. Bır eskı zaman sanatçısı gıbı sü-
kûnet ıçındeydı ve adeta zamanın dışındaydı. Ellı yı-
lını mermen yontarak geçırmıştı.
Bır süre İbrahim Özalpla konu^tuk. O daha çok
şifr ve felsefe ı!e ilgiliydi. Bütün klasıklen okumuş-
tu Günlük tutuyordu. "Şimdi okuma ile ilgiliyim,
ama yazmayı da sürdüreceğim. Bilirsiniz Sartre'ın
sözcüklerinde sö>lediklerini_"
Antakya'nın bır kasabasında Sartre'dan söz eden
bırvazı
"Yunanlıbirfilozofsövlemişribirine: Lnünü \ri-
nalı olmaya borçlusun. Ama bugün böyleolması ge-
rekmiyor. Dağbaşında da entelektüel olunabilir. Bu-
rası. yani Antakya. Doğu Akdeniz kültürlerinin
önemli merkezkrinden biri."
Dogu Akdenız uygarlığının bu seçkın aydını bız-
lere şenatçılık egılimı konusunda da unutulmaz bır
ders verdı. Dedi kı Ibrahım Özalp
"Türkiye'de tam demokrasi olsaydı, şeriatçı bir
parti bile olabilirdi. \ma demokrasinin tam olmadı-
ğı bir ülkede fanatizm ciddi bir tchlikedir..."
Defhelı >ontu ustaları, Alı ve Ibrahım Özalp'ların
seslen, tıpkı defiıe kokulan, çaglav an uğultulan gibı
yüzümde, kulaklanmda
Antakya'dan umutla döndük.
Llosa'mn yeni
kahramanı Maradona
•Latin Amerika Edebiyatının önemli
isimlerinden Mario Vargas Llosa, yeni
romanının kahramanı olarak Maradona'yı seçti.
Kültür Servisi- Pele'ye beraber 'tüm zamanlann en iyi futbol-
cusu' kabul cdılen Maradona. yeşıl sahalardan sonra edebiyat
dünyasında da bır numara olmaya hazırlanıyor. Dıego Armando
Maradona ne anılannı yazacak, ne de duygulannı dızelere akta-
racak.
Düne kadar edebiyat dünyasında adının geçeceğinden haberi
bıleyoktu Latın Amerika Edebiyatının önemli isimlennden Ma-
rio Vargas Llosa, yeni romanının kahramanı olarak Maradona'yı
seçeceğını açıklayınca hem futbol dünyası hem de edebiyat çev-
relen heyecanlı bırbekleyişe girdi.
\argas Llosa, düzenlediğı basın toplantısında, Maradona'nın
Arjantin'de kapışılan vıde-
okaseti 'Diego, Kin ve Aşk
Dolu Bir Öykü'den esınlene-
rek böyle bir ışe soyunduğu-
nu, aynca bugüne dek futbol
ılahlannın hiçbırromana ko-
nu olmadıklannı fark ettıği-
nı açıkladı.
Llosa, Maradona'yı seç-
mesinde birincil neden ola-
rak Arjantinli yıldızın tama-
men 'anti-Pele' görüntüsü
verdiğını, bir yeteneğin yan-
lış ellerde nelere yöneldiğı-
nin altını çizmek istediğini
vurguladı.
Llosa'nın kitabı, ıddia et-
tigi gibi, Maradona hakkında
hazırlanan ilk çalışma olma-
yacak.
1992 yılında Paris'te sür-
gün yaşayan Arjantinli yazar
AHna, bir takımın 10 numa-
raiı oyuncusunu bulmak üze-
re Napoli'ye yaptığı yolculu-
ğu anlatmıştı. Bu 10 numara
da Napoli'nin kaptanı Mara-
dona'ydı. 'Ben Maradona
1
adlı roman Arjantin'de ve
Napoli'de halk kahramanı
olan, kokainman tarafı göste-
nlmeyen, Pele'nin dediği gi-
bi istendiğinde 50 metrelik
düzgün paslarla maça heye-
can getiren, tribünleri ateş-
Mario Vargas Llosa leyen bir ilahı anlatıyordu.
Puşkin'in ötesindeki gizem
Yaşamım boyunca iskaıııbil
ovnamaclmı. Ama hcpoyıın kağıtlarmı
sevdiın. l
l
>5d yılında Puşkin'in "Maça
kı/ı" kitabını okuyunca kiiaptaki
gizem beni gerçekten sarsmıştı. "Maça
Kı/ı" gi/li bir uğurMi/luktıır di\e başlar
Puşkin. Bu bende iskambil kağıtlarına
görünenin öıe>inde sihirli ve gi/li bir
başka alem yüklemişti.
Iki \ ıl önce GircMin'daki Rııs
Pazarı'ndan aldığım iskambil
kağıtlarmda Slav dııvaılığı çok
etkilemi.şti beni. Ama şimdi Semih
Balcıoğlu'nun 52 kartını görünee
gerçek anlamda bir oyun kartı sevdalısı
oldum. giinlerdir elimden
diişüremiyorıım \e dcsteyi göğiis
cebimde taşiyorum.
Çünkü onlar bir o> un kağıclı değil. bir
Slav veya Aztek duyarhğı değil. tüm
insanlıüa lıitap eden bir karikatür
albiimü.
O üüzelim vüreûi ile sanki vasamın ve
dünyamn sınırsizlığını ei/erek.
düşüneelerin güzelliğini belgelivor.
Ttırgııt Ozal. Tansıı Çiller
çeijiUcmeleıinden >onıa veni bir
çe.şitleme getiriyor Senıilı Baleıoğlu.
Ama ben bu kağıtlarda bir tehlikeyi de
uöriiyorum.
İyi bir oyuncıı ve karikatürü ;<even bir
insan kaı>ı>ındakı elin ne oltluğıınu
hemen anlayabilir. Çünkü Baleıoğlu.
değişik gülüşleı dile gelirivor. Vlasa
başındaki ovuneuların olıişiurıluûu
bovutun hem içinde. hem dişinda. belki
üsuintle ama masav ı bir pelerin veya
şem.siye gibi örten kartların ikinei
boyutunıı yakalamış Baleıoğlu. Bu
boyııl aslında kartların >onsuzluk
bovııtıı.
Miıeklerin \apıştığı kaüıllaıa uzanan bir
zamanı çizııiliyor. Ama lıepderin
diişünüşün çizgilerinı sunarak.
Saygılar Semih Balcıoğlu'nun
bilincine...
Nijeryalı, Nobel edebiyat ödüllü
Wole Soyinka:
Yazarlık tehlikeli
bir işe dönüşüyor
•Yazarlar da ınsan; toplum içinde yaşıyorlar ve
mesleklerinin ne derece tehlikede olduğunu
görüyorlar. Ölüm tehditleri ahyorlar. Bunlara karşı
yapılacak tek şey, geçmişte faşist rejimlere karşı
fösterilen tepkinin aynen bugün de rutuculara
arşı gösterilmesidir.
Kültür Servisi- 1986 yılında
Nobel'le ödüllendirilen Nijer-
yalı yazar Wole Soyinka birkaç
hafta önce ülkesinı gizlıce terk
etmek zorunda kaldı. Çünkü as-
keri rejim UNESCO'nun ona
verdiği onursal elçı belgesine ve
pasaportuna el koymuştu...
Soyunka, ItaJyan Panorama
dergısınde yayımlanan söylesi-
de Pans'ten, ülkesindeki dikta-
törlere karşı savaşımı sürdüre-
ceğim, aynca Nobel ödülüne sa-
hip olmasının da bunu gerektır-
diğinı belirtıyor Soyinka söyle-
şide sık sık bağnazlığın, yazar-
lan hedef aldığım bunuengelle-
mek için hıç bır önlem alınma-
dığını vurguluyor
- Tutucu çc> relerin yazarlara
sidir.
- Bu tip baskılar, yazarlan bi-
reysel konulardan politik konu-
lara yönetöyor mu?
Tabıı yöneltiyor. Tutucular,
gerçekten kaçan kitaplan gö-
riince çok mutlu oluyorlar. Bu
nedenle, kımse başlannın bela-
ya gireceğınden korkarak ger-
çeklerı yazmaktan kaçmamalı.
- Nijerya'ya demokrasiyi geti-
rebilmek için çaltşırken yazarb-
ğa gerekli zamanı ayırabiliyor
musunuz?
Polıtık çabalarda diğeretkin-
lıklergıbı günümün bellı bırbö-
lümünü kapsıyor. Zaten uzun
yıllardır bu şekılde yaşıyorum.
Aslında Nobel benim üretim rit-
mımı daha fazla etkıledı. Şimdı
baskısı ne düzeyde?
Yazarlann üretımı cıddı şekıl-
de tehlikeli bır ış halıne dönüşü-
yor.
Bence 20 yüzyılın en ürkütü-
cüsonuçlarındanbırıbu Insan-
lar yüzyılın sonuna doğru su-
reklı kötü birşeylenn olmasını
beklıyor. Bu evham sonucu ıç-
lenne kapanıyorlar. dini yapı
güçlenivor
- Bu baskılara karşı yazariar
nasıl tavır almab?
Yazarlar da ınsan. toplum
içinde yaşıyorlar \e mesleklen-
nın ne derece tehlikede olduğu-
nu görüyorlar Ölüm tehdıtfen
alıyorlar Necib Mahfuz gibi
vahşı saldırılara ugruyorlar.
Bunlara kar^ı yapılacak tek şcy.
geçmişte faşist rejimlere karşı
göstenlen tepkinin aynen bugün
de tutuculara karşı göstenlme-
okurlann ağırtıgını daha fazla
hıssediyorum
- Nobel ödiilü yaşamınızı na-
sıl değiştirdi?
Eskıden de faal bır msandım,
tıyatro çalışmalan sırasında de-
ğışik yerlere gıttim, semınerle-
re katıldım Ancak ödülden son-
ra dört kat daha fazla çalışmaya
başladım. '
- Size göre, 3.Dünya'dan biri-
nin .Nobel aJmasının anhımı ne-
dir?
3 Dünya'ya giden odülü,
Akademi'nin gözünü değışık
adreslereçeviripödülü uluslara-
rası hale getırmeve başladığı
şeklınde değerlendirmek yanlış
olur. 3.Dünya'>a giden ödülün
tek anlamı. oradaki yazarların
büyük çabalarla edebıyatlannı
Akademi'nin ayağına getir-
melendır
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nun özerkliği için
imza kampanyası (16)
Attila llhan. Bedri Baykam, Gönenç. Enver Koçhan, Bur-
Nazlı Era>, Ayşe Gürzap, Fü- hanettin Gökalp. Nalan Edis.
sun Erbulak, Ludmılla Denı- Aysun Topçu. Cevher Çelıköz.
senko, A.Fahri Kaya. Mehmet Ümıtser Ergen. Yükse! Onay.
Karaboğa, Sabriye K.Parlak Birsel Sancar. Güntan Mavı-
Hüsnü Gülen. Sadi Z-Şpan. gözlü. Aygen Çalışlar. Yavuz
Mehmet Ali Dogançay. Bercis Sönmez. Selin Akyol. Tugba
Fesçi. Gıray Besen. Azize Er- Karpuz, Elmas Arabul. Behi
tür. EmıneÇaşkurlu, TülinBa- Karditan, Serap Müftüoğlu.
rutçu. Yıldız Akdoğan. Sezer Özgün Ergun. Perge Akkor.
Günkut Zeynep Vural. Meh- Özden Akkor. Rahmi Keçeci.
tapMeydan. Barış Erman, Ba- Özlem Ataş. Atalay Ergun.
şakCenez. AynurGökçe. Banu Emir Önal. Çağatav Pakkan,
Aktop. HavvaM.Sansakal.De- Sinem Göktürk. Özcan Sön-
met Türk, Banu Kodaloğlu, mez. Nalan Durakçı. Necla
Seçkin Sertdemir. Kumru Tı- Okan. Murat Duman. A.Esra
bet.SerhatÖzcan.CevdetNuh- Önür. Neşe Gültekin. Funda
rat, Mehmet AJiTokgözlü. Cey- Eryar, Cem Ercıyes. Serhat
lan Saltuk, Mert Pekar. Koray Ank. Ebru Bedenlier. Bülent
Atış.Aslı Akyürek. Hanıfe Öz- Taş, Aslı Usun. Zejnep Sadı-
bay, İsmail Özbay, Lerzan Öz- koğlu. Züleyha Münif. Nur Is-
bay, Serdar Tekin, Burak Dü- man. Sabn Kırtıi. Nuşin Alft-
rüs, Selçuk Denizligil. Hüsnu
Ataklu. S.HüKa Bovtorun. Pe-
nakar. Murat Çetın, Hüry^ Ne-
li. Çığdem Turhan, Esra
lin Özılkız, Sema Levent, Zekı Önür. Daniel Hughes. Nuran
Özden, Güler Arslan. Yaşar Yangıncı. Feza Tetık. Ayşegül
Masulyalı. Ela Kaçel. Sevilat Ge\ik.Kemal Akyüz,ZaferSa-
Genç, Erhan Kotar, Gulnur Ya- dıkoğlu. Birce Arslandoğan.
lazer, Gülser Erden. Hande So- Çağlar Arslandoğan. Bayla Al-
ner, O.Tugrul Arat, Dıana Ata- tuğ, Sevinç .\ltağ, Hatice Kitap-
bey, Hayat Kubilay. Ali Tuğ, çıoğlu. Dünya Yazman. Funda
Ayşın EbiL Berran Evren, Nej- Uz, Tolga Özbaki. Ayla Bacak,
det Evren. Ümit Güleç, AH Fu- Melisa Akdoğan. M.Şenyığıt.
at Ataç, Necatı Giray, Tülin Panan Aydınol. Enel Çoban,
Dündar, Didem Çataltepe. FV HHIİS Gür. Hunye Yılmaz, Sı-
nar Çataltepe. Beni Eşrefka- dıka Buruncuk. Hanife Kaya-
sım. Reyhan Plarin. Hakkı An- oğlu. Hesna Dizdaroflu. Reşat
can. Ayşe Gezdir, Zerrin Bay- Yuda. Erol .41tan. Bensıon Le-
rakdar. Ayhan Alkış, Songül vı, Ayla Altmtaş. Çigdem Er-
Okutur. Elçin Temir. Leyla Er- kal. Âyfer Ülper. Tazegül Öz-
koç. Gülen Olut. Ayhan Doğan. çep. Tayfun Kurugül. Ayper
Murat YaNaç. Mehmet Özçağ- Öğral, Mehmet Maden, Yük-
layan, Perihan Akbulut. Salih seî Dalgıç, Eyal Tarablus, Ha-
Zeki Yazanlar. Metin Gönül. lil Özsezgin, Ertuğrul Akkaya.
Teoman Tanak, Engin Aker. Özden Ünsal, EmineSavaş, Ke-
Armağan Özer, Nurdan Ars- rime Çakır, Hakan Serez. Nes-
lan, Cemil Ergün, Aynur San. lıhanTurgul. GAlpaslan. Mah-
Sıdıka Ertürk, Serap Sağlık. mut Süral, Devrim Köksal._Yıl-
Gülay Melıkoğlu. Yıldız Tun- maz Şenkandaş. FransuaÖzes-
cer, Nevin Başaran, Gülay Ak- ki Muharrem Altm, Nurullah
kaya, Yeşım Kartaler, Güner AJdanmaz. Hasan Kalkan. Ay-
Keklik. Rasım Işık, Taşlan Tur- taç Gönül, Ünal Öztürk, Aziz
gan, Ümit Özkan, Murat Tay- Tuncacı, Nurper Tezel, Okşan
hava, Nihat Falay, Mehmet Ateşer, Eda Yeğengin, Serhan
Genceli, Mükerrem Hiç, Özkn Yapçacak.
Hiç. Cahit Canbay, Leyla San- _ _ _ _ _ _ ^ _ ^ _ —
_ _ _
h. Şebnem Özbasan, Nurten Di-
riker.Sıbel Güler, ŞeydaÖzgül SURECEK