04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 11 ARALIK1994PAZAR 12 DIZIYAZI Tele\izyonda haberler başladı. Kıraathaneden bozma 'Cafe'desesler kesildi. Repo faizlerinden Galatasaırry ın Bıtrsa venilgisine, satışa çıkanlıp müşteri bulunamavan Silivriyolundaki 'triplex'yazlıktan hzın okul taksitlerine doğru uçuşan sohbetlere ara verildi. Başbakan Çiller, ekranda ekonomik durumun iyiye gittiğini anlatıyor. Ulusça fedakariık yapmamız, 'terör 'e karşı kazanüan zaferi şimdi de bir 'ekonomik atılım ve zafer 'le tamamlamamız gereğini anlatıyor habire. 'Manzume' okııyan bir ilkokul öğrencisini çağnştıran bir konuşma bu. Sözciik dağarağı pekfukara. Bütün ciimleler üçfıüden biriylebitiyor: 'Etmek, olmak,yapmak' Aıvda, 'Ödenecekfaiz borç ödemelerinin ödenmesL.' gibisindenparlak Türkçe örnekleri de caba... Başbakan ekranı doldunıvor. Konuşmasımn somtna geldi artık. Şimdi 'coşku 'yıı tırmandırmava çabahyor. Coşkııyu kendisini dinleyenlerle bölüşmeye uğraşıyor. Konıışmasmı özenle seçildiği besbelli bir çağrıyla noktaladı: Haydi Haydi Türkiye, haydL. RepoyalTürkiye, havdV... Yetmedi. Sarıştn, bahmlı kadın, doldurduğıı ekrandan bir daha (ve gene 'manzume' okıır gibi) yineledi: "Haydi Türkiye, haydi! " 'Cafe de kimsenin yüzünde hl kıpırdamadı. Kimsenin yüreğinde hvılcımlar çakmadı. Insanlar boş gözlerle dolu ekrana bakıyorlar. Ekranda ülkenin başbakanı, halkını bir atihma, ülkeyi darboğazlardan çıkaracak bir seferberliğe çağırıvor. Ve o başbakanın 'halkı 'bu çağrıvı boş gözlerle izliyor, tepkisiz dinliyor ve.. veyeniden repofaizleri, Galatasaray ın Bursa yeniİgisi, Silivri yolundaki tripleks vazlık, kızın okııl taksitleri... Bu insanlar hep bu kadar duyarsız mıydı? Bu ülkede 'bu' insanlara daha önceleri, çok çok önceleri baska 'çağrılar' yapıldığında ne olmuştu?Bu ülkeinsar.mın reposuz, Cim-Bom'suz. triplekssizyaşadığıyülarda 'çağrılar' yankı bulmuş muydu? Gazeteci kahveden çıktı; sonra da zaman içinde bir yolcııluğa... I Bozkırdaki çekirdek çatladı 1 930"lardı. Binnci Dünya Sa- vaşı'nın yıkıntılan üstünde vcnı bir dünya kuruluyordu. Amerika"da 1929 ekonomik bunalımının yıkıcı sonuçlan- "tıı Franklin Roosevelt. "New DeaT (Ye- ni Yol) polıtıkasıyla aşmaya çabahyor; "Ocakbaşı Sohbetleri" adını verdiği radyo konuşmalanyla bütün ulusa ses- lenıyordu. Roosevelt'in çağnları tüm ülkede yankılandı. Çıftçilenn. ışçılerın \e ötekı emekçılenn yaşam düzeyleri- ni vükselrmek, satınalma güçlerinı art- tırmak. !929bunalımındatahnpolmuş ekonomiyi canlandırmak üzere dev projeler başlatılıv.or; yasalarda köklü değişiklikler birbirini izliyordu. Eroz- yona karşı çok geniş çaplı kamusal bir ağaçlandırma programı. ülkenin dört bıryanında büyük sulama ve enerji ba- rajlan. Tennessee Vadisi Projesi olarak anılan dev ölçekli kamu yatinmlan ekonomıye canlılık getırdi. Bu büyük 'kamu yatınmlarT yeni iş alanlan ya- rattı. Işsızlikoranıhızladüşerkençalış- ma sürelenyle ilgili köklü düzenleme- ler. asgari ücretın yasal geçerlilik ka- zanması. sendikalaşma hakkının gü- venceye alınması işsizliği aşmakta öte- kı etkilı araçlar oldular. Lıberalızmin kalesindedevletin eko- nomıye müdahalesi o güne dek yaşan- mamış örneklerle sürüyordu. Köklü ekonomik atılımlarla; vurgunculuk ve spekülasv onlarla ayakbağı olan banka- lar dızgınlendi. Bankaların denetlen- mesini. gerekirse dört gün süreyle ka- patılmasını öngören yasal düzenleme emekçı sıniflann atılıma güvenını \e katılımını sağladı. Amerika'da Başkan'ın 'çağn'sı he- define ulaşmış. kitleleri 'atılimın coşku- su' sarmıştı Büyük işler başanldı. ABD. 1929bunalımım aştı. ...Ve kapitalizme ve cehaiete karşı 1930'lu yıllardı. Dünyanın ötekı ucunda. Sovyetler Birlıği'nde çok da- ha coşkulu, çok daha sancılı bir süreç başladı .1917 Ekim Devrimi" nın ardın- dan patlayan iç savaşm her yönü> le tah- np ettiği uçsuz bucaksız bir ülkede, ser- maye düzenine baş kaldıran insanoğlu. komünistlerin öncülüğünde baş döndü- rücü bir deneyime. sosyalızm kurucu- luğunagirişmişti. Bırtanm toplumunu bir sanayi toplumuna dönüştürmenin, cehaletin koyu karanlığında acı çeken bir halkı. bilgının ışığına kavuşturma- nın kav gası venliyordu. Beş yılhk plan- lar. sıradan ekonomik metınler olmak- tan çıkmış. emekçilere ulaşacakları he- deflen gcsteren bırer 'aülım çağnsı'na dönüşmüştü. Barajlar, elektrik santral- ları. ağır sanayı kurumları. gözükara kalkınma projelerı bırbınnı izliyordu. Kamçatka'dan Aral Gölü kıyılanna. Sibirya'nın buz steplennden Don boy- lanna kadar ülkenin dört bir yanında sömürüden, yoksul 1uktan \ e cehaletten kurtuluşun ateşleri tutuşmuştu. "Çağn 1 hedefine ulaşmış, 'coşku' koca bir ül- keyi sarmı^>tı Bir aydmlanma atılım 1930'lu yıllardı. Anadolu'da. savaş- lann ve savaşlann \e savaşlann yakıp yıktığı topraklar üstünde genç bir cum- hunyet kurulmuştu. Şimdi çok renkli. çok unsurlu. çok olanaklı \e çok, ama çok yoksul bir ülkede, kazanılmış Kur- tuluş Savaşı'nın tamamlanması. bırüst sarmalda pekiştırilmesi gerekiyordu. Bugünün ölçüleriyle dönüp geriye bakıldığında bu atılım küçümsenebilir. Ama o günün coşkusu ve ülküleriyle bugünün Türkıyesf ne bakıldığında da utanılabihr. Bu, Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış kadrolarca yukandan aşağı örgütlen- mişbiratılımdı.Zatenoyıllartümdün- yada genış halk kıtlelennın devlet eliy- le, yani yukandan aşağıya hareketlen- dirildiği, toplumsal seferberlik çağnla- nnın pek çok ülkede birbıri ardına yan- kılandığı yıllardı. Kimı ülkelerde bu çağnlar, faşist dik- tatörlerin. ulusal çıkarlar maskesi altın- da kanlı bir militarizmi, şovenizmi ve vahşi bir paylaşım savaşını tırmandır- dıklan bir temelde yükseliyor; geniş halk yığınlan bilinçsiz ve saldırgan sü- rülere dönüştürülüyordu. Alman, İtal- yan. Bulgar \ e Macar halklan bunu ya- şadılar \e dıvetını acı ödedıler. 1930'lu yıllardı. Anadolu'da, art arda gelen savaşlann yakıp yıktığı topraklar üstünde genç bir cumhuriyet kurulmuştu. Şimdi çok renkli, çok unsurlu, çok olanaklı ve çok, ama çok yoksul bir ülkede, kazanılmış Kurtuluş Savaşı'nın tamamlanması, bir üst sarmalda pekiştirilmesi gerekiyordu. Bunun için bir atılıma gereksinim vardı. "Haydi Türkiye, havdi!" denmişti. Bu çağrı, yüreklerde, bilinçlerde yankılanmış ve bozkırdaki çekirdek çatlamıştı. A.nadolu'da başlatılan aydınlanma ve sanayileşme hamlesi, Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış kadrolarca yukandan aşağı örgütlenmiş bir atılımdı. Zaten o yıllar tüm dünyada geniş halk kitlelerinin devlet eliyle, yani yukandan aşağıya hareketlendirildiği, toplumsal seferberlik çağnlannın pek çok ülkede birbiri ardına yankı landığı yıllardı. 1 ürkiye'de de Kemalist kadrolar 1930'lardan itibaren bir büyük atılıma öncülük etti. Bir Doğu toplumunun yüzünü "Batı'ya çevirmek" üzere köklü reformlara girişti. O günlerde siyasal iktidan elinde tutan tek partinin bir sloganı pek anlamhdır: "Halk için, halk adma, halka rağmen. halkla birlikte!" Kimi ülkelerde ise de\ let erkıni elin- de tutan güçler. halk kitlelennı: yok- sulluğu yenmek, bılımin aydınlığını. sana> ıleşmeye dayanan bir refah ile bü- tünlevip daha mutlu bir gelecek kur- mak için örgütlediler ve hareketlendir- diler. Sovyet deneyimi bunun en çarpı- cı \e en destansı örneöiydı Halk için, halkla birfikte' 1930'lardan itibaren Türkiye"de de Kemalist kadrolar bir büy ük atı lıma ön- cülük etti. Bir Doğu toplumunun yüzü- nü "Batı'ya çevirmek" üzere köklü re- formlara girişti. O günlerde siyasal ik- tidan elinde tutan tek partinin bir slo- ganı pek anlamhdır. "Halk için, halk Sarp dağlar deündi, uçurumlar iistüne köprüler kuruldu. geçit \ermez ırmaklar gemlendi \e kara tren, tünellerden, köprüierden aşıp Erzurum'a kadar ulaştı. adına, halka rağmen, halkla birlikte!" Atılım direnışlerle karşılaştı. Dıreniş kimi kez zor kullanarak ezildi; kimi kez uzlaşarak. Ama bu, gerçeği değiştirmi- yor. 193O*larda Türkive. Kemalist kad- rolardan geniş kitlelere doğru yayılan bir coşku, bir atılım ruhu ile silahlan- mıştı. Devletçilik manivelasını kullanarak Türkiye'yi bağımsız ve sanayileşmiş bir ülkeye dönüştürmek isteyen 'Kad- rocu'lann büyük ölçüde Sovyetler Bir- liği'nden ve sosyalizmden esinlenmiş. yer yer çocuksu umutlarla süslenmış çabaları. "devlet fideliğinde kapitalist yetiştirme' hedefini önüne koymuş li- berai ekonomı yandaşlanyla çok sık ça- tıştı. çok az uzlaştı. 1994 Türkıyesı bu "çatışma'nın bir ürünüdür (..jazık. kö- tü bir üründür). Ama bütün bunlar 1930'lu yıllarda Anadolu toprağının kaderini değiştiren atıhmın boyutlannı. zengınliğıni. çok yönlülüğünü zedelemıyor. Işte sıze o günlerin. kalın fırça darbelenyle çizil- mişbirtablosu Bir vandan dünya ede- biyatının klasıkleri çev nlmeye başladı. Dönemin Milli Egıtim Bakanı'nın im- zasını taşıvan kıtap sunuş yazısı şöyle başlıyordu: "Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi (aşaması). insan varhğuıın en müşahhas (somut) şekilde ifadesi olan sanat eseıierinin be- nimsenmesiv le başlar." Bir yandan Devlet Konservatuvarı kuruluyor. bir filarmoni orkestrasının ve operanın temelleri atılıyordu. Köy- lertaranıyor, halk müziğinın unutulma- ya yüz tutmuş ezgileri derleniyor; bir yandan da çoksesli Türk müzığı üreten denemeler cömertçe özendiriliyordu» Köy Enstitüleri'yle bilginin ışığı orta- çağ karanlığında yaşayan köylere taşı- nıyor; Halkevieri bir yandan Kemaliz- min siyasal örgütü tek parti CHP'sınin ideolojik kaleleri işlevini üstlenirken. bir yandan da Anadolu'nun kasaba ve kasaba irisi kentlerini çağdaş kültürve spor etkınlıkleriyle tanıştınyor ve can- landınyordu. Bütün bunlar 'bir yan- dan'dı. Belirleyici olansa 'öteki yan'. yani sanayileşmeydi. Yeryüzünde emperyalist bağımlıhk- tan kurtuluşun temel koşulunun 'eko- nomik bağımsızlık'olduöu yeni yeni kavranıyordu ve ekonomik bağımsızlı- ğın o günkü tanımı neredeyse tek söz- cüğe indirgenmişti: Sanayiİeşmek! Sanayileşme kavramının o yıllarda- ki içeriği; makine yapan makineler sa- nayii, temel tüketim mallan üreten sa- nayii, demir-çelik üretimi, enerji sant- ralları. barajlar ve demiryolu ağlanydı ve Anadolu bozkınnda bütün bunlar bi- linmedik, duyulmadık kavramlardı. Topluiğne yapılamıyordu ülkede. Ölüleri saracak kefen bezi dışandan ge- tiriliyordu. Kefen bezi olarak da kulla- nılan o dokuma türüne bugün hâlâ 'amerikanbezi' deyişimiz o yüzdendır. Çay Seylan'dan, kahve Yemen'dcn, şe- ker Rusya'dan, 'kümjr' Fransa'dan ge- lirdi. Idam mahkûmlan Kastamonu do- laylanndaeğrilmişyaglıurganagüven- mez, Ingiliz sicimini yeğlerdi. "HaydiTürkKe,haydi!" dendi. Boz- kırdaki çekirdek çatladı. Karabük'te bir çeltiktarlasındanbirdemirçelikkomp- leksı fışkınrken Zirai Donatım Kurumu hurdaya çıkmış top kamalarından pul- luk üretecek atölyeler kurma çabasın- daydı. Kemah-Refahiye arasında insan eli değmemiş, çank sesinden öte ses duy- mamış kayalar dinamit sesleriyle yan- kılandı. Sarp dağlar delindi. uçurumlar üstüne köprüler kuruldu, geçit vermez Fırat gemlendi ve kara tren, tüneller- den. köprüierden aşıp Erzurum'a ulaş- tı. Pancar şeker oluyor Trakya bozkırında Alpullu Şeker Fabrikası yükselirken sanayi tanmına hazırlanan bırtek Nazılli Ovası'nda ye- tişecek pamuğu işlemek üzere Nazilli Basma Fabnkası için yer seçildı. Iz- mit'te bir selüloz ve kâğıt sanayii kompleksi planlanırken art arda kuru- lan devlet üretme çiftliklennde damız- lık hay vanlann bereketli dölleri sürüle- re dönüşmüş; örnek fide ve fidan to- humlan çoktan çatlamıştı. Izmir Alsancak Limanfnın girişine Toprak Mahsulleri Ofisi'nin kurduğu minnacık buğday silosu, tarih kitapla- nnda 'cumhuriyet dönemieserlerinden' resimaltı ile ve Fırat'ı aşan bir çelik köprü ile yan yana ilkokul ögrencileri- ne gülümsüyordu. Ingilızlerden devralınan Eskişehır Vagon Tamir Atölyesi yurdu 'demir ağ- larla' örme görevini üstlenmek üzere çok genç ve çok yoksul bir cumhuriye- tin tek "ağır sanayi kunıluşu'na dönü- şürken, çalışkan demiryolcu çocukla- nndan seçilmiş onlarca delikanlı Dres- den, Ziirih, Leipzig, Beriin, Liverpool üniversitelerinde teknik e^tim görmek üzere Ankara Gan'nda trene biniyor- lardı. Onlan uğurlayan Milli Eğjtim Ba- kanu "Güle güle evlatlanm, güle güle. Oğrenin. Ama iyi çok iyi öğrenin. Umu- dumuz sizsiniz" derken yani başındaki Mali>e Bakanı. "Aman koçlarun. Bur- sunuzu idareli harca>ın. Paramız pek kıt haa!" dıye uyanyordu. "Haydi Türkiye, haydi!" denmişti. Bu çağn dağda taşta değıl. yüreklerde. bihnçlerde yankılanmıştı. Bozkırdaki çekirdek çatlamıştı. Türkiye gerçekten çağ atlamaya hazırlanıyordu. Atladı da... Bu yazı dizisi, bu atılımdan rasgele seçılmiş birkaç örneği anlatır... Yarm: Zonguldak kömüni, Divriği demiri ve Karabük'te düğün ÇALIŞANLAMN SORULARI/SORUNLARIYILMAZ ŞİPAL Uzman hekimim Soru: Uzman hekimim. 5 yıl 7 ay Emekli Sandığı'na bağh olarak 12 yıl 7 a> da Bağ-Kur'a bağh olarak çaiıştım. Halen bir kamu ku- nıluşunda kadro karşılığı sözleşmeli düz tabip olarak çalışmakta- vım. (L'zman hekim kadromuz olmadığından). Şu anda derecem 1. kademem 2, göstergenı 1380, ek göstergem 3200, emeklilik kesene- gim 1 mihon 474 bin liradır. Mayıs 199S'te emekliliği hak ettiğim- de derecem 1, kademem 3 olacak. Ogrenmek istediğim: Bugün 1. derece 3. kademeden emekli olduğumu varsavarsak: kadrolu u/- man tabip ile benim durumumda uzman olmavan tabip kadrosun- da çahşan bir kişinin alacağı emekli maaşlannda fark var mıdır. Var- sa ne kadardır? (C.A.) YANIT: 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası, devlet memurlan- nı lOhizmetsınıfınaayırmıştır. Bu lOhizmet sınıfındanbiri deSağ- lık Hızmetleri ve Yardımcı Sağlık Hızmetlen Sınıfıdır. 657 savılı yasanın 36. maddesı uyannca: "Bu sınıf sağlık hizmetlerinde (ha\ \an sağlığı dahil) mesleki eği- rim görerek yetişmiş olan tabip, diş tabibi, eczacı. veteriner hekim gibi memurlar ile bu hizmet sahasında çahşan yüksek öğrenim gör- müş fi/ikoterapist, tıp teknoloğu, ebe, hemşire, sağlık memuru. sos- yal hizmetler mütehassısı, biyolog, psikolog. diyetçi, sağlık mühen- disi, sağlık fizikçisi ile ebe ve hemşire, hemşire yardımcısı; (fizik te- davi, laboratuvar, eczacı, diş anestezi, röntgen teknisvenleri ve yar- dımcılan, çevre sağlığı ve toplum sağlığı teknisv eni dahil) sağlık sa- vaş memuru, hav>an sağlık memuru \e benzeri personeli kapsar." Hizmet sınıflan ve hizmet sınıflannın kendi aralanndakı grup- lan ıçın418 sayılı yasa hükmünde kararnamenin 3. maddesi ile be- lırlenen ek göstergeler, 3. maddenin Anayasa Mahkemesi'nce ge- çersiz sayılması üzerine bu kez, 20 Mayıs 1994 günlü ve 21939 mükerrer sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 527 sayılı yasa hük- münde kararname ile yeniden düzenlenmiştir. 527 sayılı yasa hükmünde kararname. sağlık hizmetleri sınıfın- da yeralan personeli ek gösterge uygulaması yönünden. eski uyu- lamada olduğu gibi üç gnıba ayırmıştır. Bu gruplardan birincisin- de. "a) L'zman Tabip, Tabip, Diş Hekimi. Uzman Veteriner Hekim, Veteriner Hekim, Eczacı ve Biyolog unvanını almış olanlarla Taba- bet Uzmanlık Tüzüğü'nde belirtilen dallarda uzmanlık belgesi alan- lar veya bu dallarda uzmanlık unvanını doktora aşaması ile kazan- mış bulunanlar" yer almaktadır. Bu grupta yer alanlara 1994 yılı ıçın belırlenen ek gösterge 3200'dür. 527 sayılı yasa hükmünde kararname ile 1994 yılı için belirle- nen bu 3200 ek gösterge. uzman hekimler ile uzman olmayan he- kimlenn gerek görev aylıklarına, gerekse emekli aylıklanna, ayı- nm yapılmaksızın aynen yansımaktadır. Kısaca. kadrolu uzman hekim ile sizin konumunuzda olan bir hekim arasında emekli aylığı yönünden bir ayınm yoktur. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt Rus-Türk Savaşı Kapıda mı? Rus yazarı Leonid Juhovsky'yi dinlerken birden ürperdim. Kültür Bakanı Timurçin Savaş'ın, Rus yazarları onuruna ver- diği yemekteydık. Masada, sağımda Gülşen Karakadıoğlu, solumda Büyükelçi Bilal Şimşir, onun yanında da Rus roman- cı Leonid Juhovsky oturmaktaydı. Bilal Şimşir Rusça konuşu- yordu. Leonid Juhovsky, şöyle diyordu: - 1996'da Rusya'da cumhurbaşkanı seçimlen var. Jiri- novsky'nin yüzde 25 oyu var. Yüzde 15 de komünistlerin. Bu yüzde 40 eder. "Türk düşmanhğı" ıse yaygın. (Sovyetler Birii- ği dağılmıştı, ama "Kızılordu" öylece duruyordu!) Yazar Leonid Juhovsky, bu sözlerini ayağa kalkıp konuştu- ğunda da yineledi. Özetle şöyle dedi: - Her memleket gibi bizde de maceraperestler, faşistler var. En iyi generahn en iyi dostu düşmandır. Generalller, gaddar birdüşmanı çokzorbulabıliyoriar. Şimdi, Almanya ile düşman- iıkbıttıgıbı, Amerıka'yla dost olundu. Düşman Israil'di, şimdi o da olmuyor. Rus cdusu ıçın Osmanlı da, o denli korkunç değıl, "O da Rus Imparatoriuğu'na benziyor" diyoriar... Bilmem anlaşılıyor mu Leonid Juhovsky'nin söytedıkleri, sa- tır arasında? Sürdürüyor konuşmasını Juhovsky: - Rusya'da bugün, çok kuvvetlı Amerikan lobisi, Alman, Fransız, Israil lobilen var. Rusya'da bugün çok zayıf bir Türk lobisi var Gerçekte güçlü, ancak tek kişi! (Leonid Juhovsky, bu sözleriyle Nâzım Hikmet dostu Radi Fish'i anımsatmak istiyor.) Şu uyanyı yapıyor Juhovsky: - Bence bu kısa zamandan yararianmalıyız. Türk halkının ger- çek yüzünü görmelı, göstermeliyız. Çünkü biz bize çok yakı- nız. Sıze bir çağrıda bulunuyorum: Somut bir plan yapmalı, kamuoyu oluşturmalıyız. 1.5 yıl kaldı cumhurbaşkanı seçımi- ne. Bu seçimde, bızdekı gericıler, "Türk düşmanlığf kartını oy- nayacaklardır. Yapacağımızı elden geldiğince çabuk yapma- lıyız. Geç kalmamamız gerekır. Aslında, aydınlann suçu, her şeyı bılıyorlar, fakat geç kahyohar. Benim ısteğim, geç kalma- yalım! Leonid Juhovsky, kırkı aşkın kitabı olduğunu söytedi. Altmış yaşlannda, kitapları dünyaca ünlü, TV'de de özel bir ızlencesi var. Kadın-erkek ilişkilenni ılginç bırdılle anlatıyormuş. O, "Ben aşk yazanyım!" diyor. Ona Nasrettin Hoca'nın aşkla ilgili fık- rasını söyledım, çok hoşlandı. Hoca'ya "Aşık oldun mu?" di- ye sormuşlar: - Bir kez aşık oldum, üstüme çıkageldileri demiş. Leonid Juhovsky'nin son kitabı, "Don Juan'ın Son Kadı- nı"imiş. Emre Kongar'la Tamer Levent, onun bir oyununu çe- virtip oynatmak ıçın yazarla görüştüler. Radi Fish'ın "Bızım en degerti romancımız" diye tanıttığı Yu- ri Davidov, tarih romanlan yazmış. Rusya'da devrim akımla- nnı inceleyen, devrim eylemleriyle, insan vicdanı arasındaki çe- lişkileri, devrimlerin insanı nasıl etkıledığinı ele alıp yazan bir romancı. Deniz subayı olarak Ikinci Dünya Savaşı'na katıldı. 1949'da Stalin dönemınde, Amerikan casusu olduğu ıleri sü- rülerek, beş yıl kamplarda yaşadı. Sonradan suçsuz olduğu an- laşıldı. Yuri Davidov konuşmasında, özetle şöyle dedi: - Kendimı suçlu buluyorum. Kıtaplanmda hep Rus kahra- manlannı anlattım, Türklenn kahramanlannı hiç anlatmadım! Yuri Davidov, arşıvlen kanştırdıgını, sadece 18. yüzyıldaTürk- lenn olumlu yanlannı anlatan bir tek yazıya rastladığını söyle- di. Ondan beri, kaç yuzyıldır Türkler lehine hiçbir şey çıkma- mış. Ilginç değıl mi? Davidov, konuşmasını şöyte sürdürdü: - Şimdi bir şey ıstıyorum: Türk ve Rus romancılan aynı ki- tapta buluşsunlar. Rusla Türk aynı kıtapta yer alsın. Rus köy- lüsü savaşa gıderken Türk koylüsüdür. Düşmanın görüntüsü- nü (imajını) kırmak, yok etmek. Ikı tarafın da "düşman" görün- tüsünü sılelim! Izvestia gazetesınden Alexander Vasinsky, Radi Fish, da- ha sonra da Mustafa Şerif Onaran konuştular. Radi Fish, "Kültürsüz politıka olmaz. Bu ılk kültür lobisi olacak. Biz işa- damlan gibi lobı kuramayız. Eskıden demirperde vardı, şimdi altın perde var, dolarperdesı var. Biz sanatçılan Moskova'da görmek istiyoruz" bıçımınde konuştu. Kültür Bakanı Timurçin Savaş kadehini konuklara kaldınr- ken, "Gelen kültür adamlan, Nâzım Hıkmet'i çok yakın tanı- yan dostlanmız, ben Nâzım'ı Radi Fish'ın 'Nâzım'ın Çilesi' ki- tabından tanıdım" dedi; "İstiyoruz kı Rusya Federasyonu hal- kı ile Türkiye halkı ortak yönlenyle yaklaşsınlar. Sanat alanın- da ortak projelenmızi oluşturalım. Şu anda Moskova 'da bir 'Türkevi' kurmak ıçın uğraşıyoruz" diye ekledı. Oldukça kalabalık olan yemekte, nedense romancı yok gi- biydi. Bir Şemsettin Ünlü gözume çarptı. Rus yazarlar önceki gun, Meclıs'tekı odasında Erdal Inö- nü'ye gittiler. Konuklardan bin Erdal Bey'e şunu sordu: - Eskı Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, "Rusya, eski Sovyetler Biriıği'nden daha korkunç bir tehlikedir" demış. Bu- nu nasıl yorumluyorsunuz? Erdal ınönü, gelen soruyu şöyle savuşturdu: - Başkasının sözlennı yorumlamak doğru değıl. Ne zaman, ne için, ne maksatla söylediğinı bılmiyorum. Biz. banş istiyo- ruz. - Rusya'da bir akım var, Türkiye'ye karşı! - Biz bunu bilemıyoruz. Bir başka ülkenin ıçışlehne bumu- muzu sokmayız! Soru yağmurlannı karşılayan Hinthorozu'na, Yuri Davidov, şöyle dedi: - Size kişisel bir sorum var Sayın Inönü, siz politikacısınız. Politikada canınızın sıkıldığı anlar olmuyor mu? - Siz romancısınız, roman yazarken can sıkıntısı gelmiyor mu? - Hayır, gelmiyori • • • Çağdaş Gazeteciler Derneği, "Uğur Mumcu 'ya Arma- ğan"kıtabından sonra, İnsan Haklan'nın yıldönümü dolayısıy- la, "Ifade Özgürtüğü Hapiste" adıyla yeni bir kitap hazıriadı. Tür- kiye İnsan Haklan Vakfı'nın katkılarıyla yayımlanan bu yaprtta, Türkiye'de insan haklan gerçeği sergileniyor. Haluk Gerger'in önsözünün yer aldığı yapıtta, 68 "düşün- ce suçlusu "nun mahkeme kararlan da veriliyor. İnsan haklan kutlu olsun! BULMACA 1 2 3 4 5 6SOLDA.N SAĞA: 1/ Düzyazıda kullanılan uyak... Argoda kaba sa- ba, görgüsüz kimse. 2/ Merkez... Cennet ile ce- hennem arasında bulun- duğuna ınanılan yer. 3/ Tüccar tarafından bir malın mağazaya teslimı üzerine kendısıne ven- len rehin senedi... Boru sesi. 4/ İğdiş etme... Ha- fif ve yavaş sesle söyle- nen. 5/ Euripides'ın ün- lü bir tragedyası. 6/ Bü- yük erkek kardeş... '"Güzel sever diye — ederler Be- nim Hak'tan gayri sevdiğim mi var" (Karacaoğlan). 7/ Matema- tikte kullanılan bir sayı... Çok hız- lı koşabilen bir antilop. 8/ Gelir... Türlü bitkilerin yaprak ve kabuk- larıyla kokulandırılmış acımtırak bir içki. 9/ Kahverengi ve tüylü kabuğu olan bir meyve... Türk tekke müziğinde bir form. Y UKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kapı ve pencere kasası... Sanat, hüner. II Namaz çağrısı... Güçlü, zinde. 3/ Başkası tarafından yapılan zaran ödeme... Ferit Ed- gü'nün bir öykü kitabı. 4/ Yerine koyma, yerine kullanma... Uluslararası Tiyatro Enstitüsü'nün sımgesi. 5/ Eskiden büyük kişileri hoş sözlerle eğlendiren kimse. 6/Tabaka... Basımcılıkta harfler ya da satırlar arasındaki açıklık. II Şarkı. türkü... Bir çe- şit hasır şapka. 8/ Türlü nedenlerle başan gösteremeyen kim- se... Yalaz. 9/ Işyeri... Kalıpta pışen bir tür meyveli pasta.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle