Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 ARALIK 1994 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt
Eski EvleriKoruma Projesi 'heykelsempozyumuna' da kucak açıyor;
ODAK NOKTASI
O gün Değirmendere'ye var-
dığımızda. bizi coşkuyla karşı-
layan Belediye Başkanı Ertug-
rul Akahn, daha çaylar gelme-
den içini dökmeye başladı:
"Adamın biri heykete tükür-
meye kalktı. aylarca manşetier-
den düşmedi. Biz burada küçü-
cük beldemizde uluslararası bir
heykel sempozyumu düzentiyo-
ruz, davet ettiğimiz halde ilgi
duyup gelen kimse yok..."
Başkan Akahn gerçekten
hem haklıydı, hem de aslında
Türkıye'de giderek yerleşen ge-
nel bır duyarsızhğın altını çizı-
yordu.
Gerçi Ankara Belediye Baş-
kanı Melih Gökçek gıbı man-
şetlerde kalmak kuşkusuz hiç
de özlem duyulacak bir durum
değildu ama sonuç olarak med-
yamız, ülkedekı oİumlu çabala-
n duyurup özendirmek yerine.
olumsuzluklan abartmakta san-
kı sözbirliği >apmış gibiydi.
Betonarme kentleşme
Nıtekım bu yüzden olacak,
geçen temmuzda ikincısi yapı-
lan "Değirmendere Zühtii l\lü-
ridoğlu Ahşap Heykel Sempoz-
yumu"ndan pek kımsenin ha-
ben olamadı. Benzer şekilde yı-
ne Değirmendere Belediye-
si'nce gınşılen "Eski Yalı Ma-
hallesi Koruma Projesi'" de aynı
sessızlik ıçinde başlamış ve
Prof. Muammer Onat'ın duyar-
lı ellerinde sürüyor...
Değirmendere'yi gerçekten
tanımak istıyorsanız. elbette ön-
celıkle "değirmenlerin sıralan-
dıgı" dere boyunu görmeniz ve
yöresel kültürün oradaki zengın
ızleriyle tanışmanız gerekiyor.
Bunun için de Iz-
mit'ten Yalova'ya
doğru giderken, De-
ğirmendere tabelasına
geldığınızde denize
doğru inmeyıp, dağla-
ra doğru tırmanmanız
gerekiyor. Yani karayolundaki
şehir merkezını gösteren okun
tam tersi yöne giderek.
Aslına bakılırsa, gerçek De-
ğirmendere yüzlerce yıldır ya-
maçlarda yaşarken ve yeşil bir
vadiyle olağanüstü güzellikte
bir geleneksel yerleşme dokusu
yaratmışken. şunun şurasında
birkaç on yıldır gelişen ve kişı-
lıksız bır apartmanlaşmayla do-
ğaya meydan okuyan kıyı kesı-
mini şehir merkezi saymak.
hem Değırmendere'ye. hem de
tarihe ,ye Jailtüre karşı açık bir
saygısızlık olsa gerek. Ama ge-
lin görün kı belediye binası için
bile \aktiy\e Yalı Mahallesi se-
çilince. Değirmendere birden
bire kimlığını değiştırmiş. Ya-
maçlardakı eski yerleşmesini
öksüz bırakıp, kıyı kuşagmdakı
betonarme kentleşmeyı kendisı-
ne merkez yapmış. lmar hizme-
tı hep denize ve ranta yönelir-
ken. yöresel kültür de vadinin
derinliklerınde sankı doğaya sı-
ğınmış...
10-12 eski ev kaldı
Eski Değirmendere'nin köy
meydanına ulaştığımızda. bele-
dıyenın buraya karşı çok da ve-
fasız olmadığını. örneğın parke
taşlar döşeyıp durak ve oturma
yerleri düzenleyerek kent hiz-
metı getirdığıni görüyoruz.
Yemyeşıl \e kimi yerlen sık
ağaçlarla örtülü ormanlık ya-
maçlardan aşağılara doğru inen
arnavutkaldırımı sokaklarda
sağlı sollu hımış ve tahta evler
siralanıyor. Vadinin yukarı ke-
simlerinde de yine aynı gele-
neksel eski evlerin konak deni-
lebilecek ömekleri yer alıyor.
Değırmendere'ye adını veren
değırmenler \se ne yazık ki ar-
tık kalmamış. D*ereboyunun yi-
ne vadiye doğru uzanan yerle-
rinde olduğu söylenen eski de-
ğırmenlerden, köyün yaşlılan-
nın anlattıklanna göre vaktiyle
lstanbul'a bile un gidermiş.
Kahvenin önünde bize eski bil-
gilerini aktaranlara bakılırsa. en
az yüz yıllık olan tarihi evlenn
çoğunun sahipleri de bu ünlü
değirmencilermiş.
Bu kişilikli yerleşmeden ayn-
lıp. yeniden aşagılardaki yeni
ketıte doru yöneldığimizde. es-
ki Değırmendere'nin bir an ön-
Yöredeki geleneksel evler ahşap mimarinin valın örnekkrini oluştunıyor.
Değirmendere <de kent kültürü
Prof. Muammer Onat'ın koruma projesinde eski evier tüm aynntılanyla eie alınıyor.
ce doğal ve kentsel SİT kapsa- Prof. Muammer Onat'ın yürüt- yalı Mahallesi Koruma Proje-
Ahşap heykel sempozyumuna katılan sa-
natçılar. kestane ağacı kürükkrini bir ay
içerisinde işleyip Değirmendere'ye arma-
ğan ediyorlar.
mına alınması gerektiğını düşü-
nüyoruz. Nitekim yeşıllikler
arasında ve eski dokuyu ezerce-
sine yiikselmeye başlayan
apartmanlar da bu düşüncemiz-
de gecikilmemesi gerektiğini
gösteriyor.
Belediyenin önce SİT alanı
ilan edilmesini önerip ardından
koruma projesini de
başlattığı Eskiyalı
Mahallesi'nde ise
ancak 10-12 kadar
eski ev kalmış.
Çevresı yüksek
apartmanlarla kuşa-
tılan bu küçük
SlT'in denizle olan
geleneksel ilişkisini ~~"™">
"~
ise yine yakın yıllarda dikilen
apartmanlar tümüyle kesmış
durumda. Mahallenin adını ta-
şıyan Eskiyalı Camisi de olma-
sa, buranın daha 1980'lere dek
Değirmendere'nin yalısı oldu-
ğunu anımsamak pek olası de-
ğil. Mimar Sinan Üniversite-
sı'nin "akademi" kimliğiyle
bütünleşen ögretim üyelerinden
tüğü koruma projesinde. elde
kalan bu son yalı evleri bahçe-
leriyle birlikte yenı bir kentsel
yaşama hazırlanıyor. Böylece
Değirmendere'ye hem bır kül-
tür alanı, hem de yeşil alan ni-
teliği taşıyan bir düzenleme ka-
zandınlıyor. Yine projede ön-
görülen sanat etkinliklerine hiz-
si'ne güç veren en önemli et-
kinlikler arasında.
Proje alanında heykel sergile-
n için aynlan özel mekânlar. yi-
ne heykel, seramik ve el san'at-
lanna ilişkin atölveler ve tüm
bu çalışmaiann yıfın hemen her
ayına yayılmasına yönelik yeni
işlevler ıçeren restorasyon öne-
rileri özel yer tutuyor. Denebi-
Yolunuz Izmit-Yalova arasına düşerse, Değirmendere'ye mutlaka zaman
ayırın. Hiçbir büyük kentte göremeyeceğiniz ahşap heykel sergisi,
yine hiçbir sergide tadamayacağınız kentsel yaşam ortamında keyifli
ve övünç dolu birkaç saat geçirmenizi sağlayacak. Bu arada
'Eski Değirmendere' ve Yalı Mahallesi'ndeki geleneksel evler de
yöresel mimarinin doğayla olan tarihsel aşkını anlatacaklar...
met edecek tasanmlar ise tarih-
sel çevre ıle kent kültürü arasın-
daki uyumlu birlikteliğın çağ-
daş bir örneğini oluşturuyor.
HeykelSempozyumu her
yıl yapılıyor
Degirmendere'de iki yıldır
gerçelcleştirilen ahşap heykel
sempozyumu da aslında Eski-
lir ki Eskiyalı Mahallesi. bir an-
lamda Değirmendere'ye eski
kimliğini yeniden anımsatan.
ancak geleceğe de uygarca yö-
nelmeyi hazırlayan çabaların
kentseı etkileşim merkezi ola-
cak.
Bu merkezin yaşam kaynağı-
nı ise kültür, sanat ve hoşgörü
oluşturacak. Değirmendere
Zühtü Müridoğlu Ahşap Hey-
kel Sempozyumu, Mimar Sinan
Üniversıtesi'nın desteği ve katı-
lımıyla her yıl temmuz ayında
gerçekleştiriliyor. Türkiye'nin
vetıştırdığı en ünlü heykel usta-
lanndan Zühtü Müridoğlu'nun
akademiye ve sanatımıza yaptı-
ğı eşsiz katkılar, onun ismi al-
tında bır araya gelen sanatçılara
da sanki ılham kaynağı oluyor.
Heykelcilerin yaklaşık bir ay
boyunca Değir-
mendere "de yarat-
tıkları yapıtlar, be-
lediyenin önündeki
büyük parkın içeri-
sinde yıl boyunca
sergileniyor. Bu et-
kinliğin her yıl ke-
sintisiz sürmesi du-
rumunda 2000 yılı-
na dek kentın açık alanlannı en
az 100 heykelin süslemesi bek-
leniyor. 4-31 Temmuz 1993'te
düzenlenen 2. sempozyum gün-
lerınde sanatçılar bu anlamlı et-
kinliğe katılabılmek için akade-
mik jüriden ön onay almışlar.
MSÜ'den Prof. ,\. Teoman Ger-
maner,Prof. Tamer Başoğlu,
Doç;. Vedat Somav ve Doç. Fe-
rit Ozşen'den otuşan jürinin
verdiği yeterlilik karanyla ara-
larında Hindistan'dan. Japon-
ya'dan ve Finlandiya'dan sanat-
çıların da bulunduğu katılımcı-
lar kolları sıvayıp, belediyenin
sağladığı kestane ağacı kütükle-
rini kent halkının eözlemleri al-
tında heykellere dönüştürmeye
başlamışlar. Bir aylık keyifli ve
hummaiı bir çahşmanın sonu-
cunda ortaya çıkan yapıtların
tümü ise birbırlerıne eşdeğer
bir becen ve duyarlılık ıçerdık-
leri gerekçesiyle jüri tarafından
bırincılikle ödüllendirilmış. Ar-
dından bır önceki yıl üretılen
heykellerle birlikte park alanı-
nın değışik köşelerinde yerleri-
nı almışlar.
Düş gibi Değirmendere
Senfonisi
Bu coşkulu sanat gösterisi
Değirmendere'de öylesine etkilı
bır kültürel yaşam ortamı yarat-
mış ki, kefıtte artık hemen her-
kesin gündemınde heykeller ve
konuk sanatçıların anıları var.
Örnegın Hintlı heykelci Prof.
Balbır Singh Katt'ın sempoz-
yumla ılgili daha sonra anlattığı
şu öykü, belki de Değirmende-
re halkı ve özellikle çocukları
için son yıllann en anlamlı göz-
lemlerinden birini oluşturuyor:
"Düş gibi bir şey bu Değir-
mendere senfonisi. Akşam olup
oteldeki odama çekildiğimde
gömleğimi çıkarıyordum, içim-
den çocuklar çıkıyordu. Meğer
hepsinî bağnma basmışım.~"
Evet. Orada Izmıfle Yalova
arasında bir Değirmendere var.
Hem de yol üstünde ve belkı de
bugünlerde geçeceğiniz güzer-
gâhın tam mola verilecek bir
noktasında...
Tabelayı görüp yavaşladığı-
nızda, dilerseniz siz yine önce
kıyıya doğru inin. parktaki ah-
şap heykel sergisini gezin.
Sonra Eskiyalı Mahallesi'ne
geçip. yöresel mimarlığın son
güzel örnekleriyle tanışın. Ora-
dan da eski Değirmendere'ye
çıkıp köy kahvesinin önünde
çay içerek doğayla barışık bir
yerleşme dokusunun güzelliği-
ne tanık olun. Bu arada beledi-
ye başkanını da ararsanız. hiç
merak etmeyin o sizin geldiği-
nızi çoktan duymuştur ve hoş-
geldiniz demek için az sonra
yanınızda olacaktır...
'Kâğıttan Şeyler' ya da süregelen başkalaşım
DENİZAYRAL
Can'a kalsa, böyle bir sergi ol-
mazdı. Işleri. atölyesine uğrayan
ahbaplanna sunduğu estetik derbe-
derliğin yan etkileri(!) biçiminde
izleniyordu zaten. Kimbilir, belki
de her gün havalarda uçan. fincan-
lann altında dolaşan işleri gözünün
önünden uzaklaştırmak, imgelem
dolabından bir iki rafı boşaltarak,
yerlerini yenilerine bırakmak iste-
miş olabilir.. tyi de yapmış. Yine
de, kendi dönemının yetenekli hey-
kelcilennden biri olduğu düşünü-
lürse, bu serginin Can'm yaratıcılı-
ğının arterlerinden birine denk gel-
diğini pek söyleyemeyiz. O halde
nedir bu "Kâğıttan Şeyler?" Ne-
dendir bilmiyorum: aklıma Be-
bek'teki "İnşirah Yokuşu" geliyor.
Yeşili bol, manzaralı bir yokuştur...
lnşirah ise, bildiğinız gibi iç açıl-
ması, tinsel ferahlık anlamına gelir.
Peki ama, niye dik bır yokuşa böy-
le bir isim konmuştur? Ferahlık de-
yince aklımıza düzlük gelmez mi?
Hayır.. tnşirah'ın yolu yokuştur.
Özellikle günümüzde. giderek dik-
leşen bir yokuş. Can'ı biraz tanı-
yanlar bilir. Can, sanki bu yokuşun
adamıdır. Son yıllann art-imaj-ka-
pital formülüyle yol tutan çevreler-
den uzak yaşar. "Kâğıttan şeyler"
belki de, onun durduğu yerde, ses-
sizce muhalefet edişinin bir ürünü-
dür.
Peki, bu kâğıtların üzerinde ne
var? Birtakım nakışlar. Bugünün
nakkaşı ise ne yapar? 'Büyük nak-
kaş'ın işlerini kopyalar. Pavuryada,
tekir kedinin sırtında, horozun ibi-
ğinde, şeytanın minaresinde, tatlı
su tarağında ya da Can'ın koyduğu
adlarla gidelim; su tığlan, kıyı ku-
rabiyeleri ve tatlı su şemsiyelerinde
gözlediği mimarlığı, form ve bezek
mucizesini kopyalar. Kopyalar ço-
ğalırken de işin içine yorumlar,
..izmler. okullar, isimler filan girer.
Aynadan toplananlar giderek topla-
yanlann malı olur. Can'ın işlerinde
bu izlek geriye doğru akıyor. Kay-
nağa doğru. Sanki hepimizi zoolo-
jinin evrim yolunun büyük ayracı
içinde yer almaya zorluyor gibi.
Büyük aynadan Can'ın aynasına
düşen nakışlar ya da formlar için
söyleyebileceğimiz en önemli şey,
bu nakışlann ya da formlann Pol-
lock'a, soyut resmin ustalanna. Af-
rika ya da Bali Masklarf nı yara-
tanlara esin kaynağı olan en eski
kaynaktan derlenmiş olmalan.
Ya da gelin nakış sözcüğünü bir
tarafa bırakıp, 'başkalaşım' terimi-
nin arkasına takılalım. Binlerce yıl-
dır ihtiyaca, zorunluluğa, rastlanti-
ya. tavırlara ve belki de en güzeli,
hiçbir nedene bağlı olmadan sürek-
li değişen hayata bir göz atalım.
Terliksi hayvandan omurgalıya, tat-
lı su tarağından eklembacaklıya
dönüşen, tek yönlü değil; hayır, bü-
tün yönlere doğru sürekli çoğalan
hayata. Can, içimizde sürüp duran
değişimi belgelemek için çok basit
bir teknik kullanmış. Şu hepimizin
bildiğı, resim-iş derslerinde birkaç
tüp boya ve ikiye katlanan kâğıtlar-
la oynadığımız bezeme tekniğini.
Hani. aynı yöntemle yaratılmiş bir
mürekkep lekesine bakarak kişilik
testınden (Rochard testı) geçtiği-
miz tekniği.
Kâğıttan şeylerin ilk ömekleri
mutfağında birer birer çoğalmaya
başladığında, Can onlara daha sa-
mimi bir isim bulmakta gecikmedi:
Dıbır!
Can Erçin'in
u
Kâğıttan Şeyler"
sergisini bir aralık mutlaka izleyin
(Galeri Maya, 1-31 aralık). Geçmi-
şe doğru ilginç bir yolculuk yapa-
bilirsiniz. Bazılarınız, kendini ev-
rim yolunu bir kez daha geçebilme-
nin cazibesine kaptırabilir. Ya da
bazılarınız, penceresinin önünden
her gün geçen gemilere yaptığını
tekrarlar: Ayakta durur sessizce iz-
ler.
Yoksa 'dıbır' sessiz geçen vapur
mudur?
tzleyelim; görelim.
AHMET CEMAL
"Troilos ile Kressida'dan
Bosna'ya...
Shakespeare'in ünlü eseri "Troilos ile Kressida", tari-
hin ilk büyük savaşı ya da "savaşlann savaşı" diye anıla-
gelen Troya savaşını konu alır. Gelgelelim büyük yazarın
bu savaşa yaklaşımı, Homeros'unkinden epey farklıdır.
Homeros'un tannlarla ve kahramanlarla kurduğu mitolo-
jik örgü, "Troilos ve Kressida"da yerini bir "mıtolojiden
arındırma" eylemine, Homeros'ta yüceltilmiş ne varsa
tümünün yerle bir edilmesi diye özetlenebilecek bir tutu-
ma bırakmıştır. Anılan oyundaki kahramanlann, Home-
ros'un dünyasındaki kahramanlarla hiçbir ilintileri yoktur:
Hepsi de belli bir sıradanlığın temsilcileridir ve bu sıra-
danlık atmosferi içerisinde savaşın uzayıp gıtmesinin tek
nedeni, oyundaki sözde kahramanlann politik ya da top-
lumsal bilinçten yana sergiledikleri kısırlıktır.
Berlin Üniversitesi'nde siyasal bılımler ve uluslararası
ilişkiler alanlarında öğretim üyeliği yapmakta olan Prof.
Dr. Ekkehart Krippendorff, 1992 yılında yayımlanan
"Shakespeare'ın Oyunlarında Politika" başlıklı önemli
çalışmasında, "Troilos ile Kressida "nın sonunda oyunun
kahramanlarının ne olduklan sorusuna Shakespeare'ın
bir yanıt vermemesinin nedenini şöyle açıklamaktadır.
"... Gerçek dünyadaki savaşlar da Troya savaşından bu
yana hâlâ sürüp gitmektedir. Bu durumda oyunun iki
baş kahramanı gibi son derece sıradan kişilerin sonraki
kişisel yazgılarınm bizi ilgilendırmesı için bir neden var
mıdır? Olaylann sonunun belirtilmesi, karakterlerın ta-
mamlanması, Troya'nın düşüşünden öu yana var olan
acı süreklilik üzerinde dikkatimizin toplanmasını yalnızca
engellerdi, o kadar..." Prof. Krippendorff, Shakespe-
are'in anılan oyunda trajik öğeye bilinçli bir tutumla yer
vermeyişi konusunda da şu açıklamayı getirir: "Traged-
ya, kahramanın ya da kahramanlann, içinde büyük bir il-
ke ya da büyük bir tutku uğruna eylemde bulunduklan
bağlamı, en azından kısmen, bilmemelerini, tanımama-
lannı ve görmemelerinı koşul kılar; oysa Troilos ve Kres-
sida 'da büyük kahramanlar, gerçekte dar görüşlü sıra-
dan ruhlardır; hepsi ne yaptıklannı, ayrıca yaptıklarının
saçma ve mantığa aykırı olduğunu bilirier, ama yine de
yaparlar. Böylece kendilenni kıskançlıklanna, kendini
begenmişliklerine, gerçekte bomboş olan değer yargıla-
rına tutsak ederler, kendı politik mantıksızlıklannın man-
tığı doğrultusunda davranırlar. Bu durum, sahnede ne
trajiktır, ne de komiktir..."
Shakespeare, "Troilos ile Kress/da"yı 17. yüzyılın baş-
lannda kaleme almıştı? Aradan geçen yüzyıllar boyunca
savaş deneyımlerınden yana çok daha zenginleşen üs-
telik sonuna yaklaştığımız yüzyılın ilk yarısına ıkı dünya
savaşını birden sığdırmayı başaran uygarlık, günümüz-
de, üstelik kendini tarihin nice zamanlarıdır o uygarltğın
başlıca temsılcısi ilan etmiş olan Avrupa'nın göbegindeki
bir ülkede gerçekleştirilmekte olan soykırımı karşısında -
masa başı eylemlerinin dışında- hareketsiz kalmayı, ken-
di kendıne yönelik bır yadsıma eylemi diye algılamayı
aklının uçundan bile geçirmiyor. Adı "Birleşmiş Mılletler"
olan bir zavallı topluluk ise, o ülkede bulundurduğu as-
kerlerinden bir tanesinin bile yaralanmasım, aynı ülkede
her gün, her yaştan insanın sokaklarda vurulup öldürül-
mesinden daha çok önemsiyor!
Tarihlerde, Troya savaşmın, Paris'i aslında "Beş para
etmez bir yosmadan "başka bır şey olmayan Helena'ya
âşık olup Troya'ya kaçırması yüzünden çıktığı yazılıdır;
onca uzun sürmüş bir savaş için, elbet saçmanın saç-
masıdır bu olay; Shakespeare'in anılan oyunuyla amaç-
ladığı da, bu saçmalığı gözler önüne sermektir. Gelgele-
lim günümüzde. Bosna'da bütün uygar dünyanın gözlerı
önünde tamamına erdirilmekte olan soykırımla karşılaştı-
rıldığında, Troya savaşı hiçbir Shakespeare'ın gölgeleye-
meyecegi bir yüceliğe erişir. Tarıhlerdeki Helena'nın yos-
malığı, salt kendı benlığinin bir parçasıdır. günümüzde
Birleşmiş Milletler'in sözcüleri ve sözcülerin sözcüleri sı-
fatıyla davrananlar ise ancak uğraşlarına binlerce suçsuz
insanın kanını bedel biçen, insanı insan kılan değerler-
den bütünüyle habersiz sıyaset fahişeleri olarak anılmayı
hak edebilirler!
Homeros'un Troya savaşını anlatan 'llıada's\, insanlı-
ğın düşünce mirasında bir destan olarak yer edebilmişti.
Bosna-Hersek ise gelecekteki kuşaklara -eğer bugünkü
ınsanlıktan utanma nedir bilen kuşakların yetişebilmesi
olanaklıysa!- ancak düşünülebilecek en büyük utançlar-
dan biri ve görmezlıkten gelınmesi yüzünden daha da
ağırlaşmış bir insanlık suçunun adı olarak kalabilecek!
Cemal Reşit Rey Konser
Salonu'nun özerkliği için
iıııza kampanyası (6)
Demet Taner, Melike Demi-
rağ. Işık Yenersu, Ahmet Ce-
mal, Halim Ağaçoğlu. Lale-
han Uysal. Şadan Karadenız.
GÖkçin Taşkm. Sevda Şener.
Sevim Ünal. Tilda Tezman.
Yasemin Kamhi. Ayşegül Ci-
nisli. Mukaddes l'çmak. Nes-
lihan Yargıcı, Füruzan Basılı-
yık, Leman Ağımazlı, Cönül
karamanoğlu Füsun Erden,
Harons Türkoğlu. Yücel
Emır, Birsen >em. Suna Öz-
kan. Doğan Sekendiz. İrfan
Akşit. Güzin Kjnayyiğit. De-
niz Selimen, Fklan Ülcun, Fi-
liz Özaykut, Sanay Şener.
Yurdanur Boran. Sedef Okay.
Şefika Albayrak. Zehra Öz-
baş, Adalet Demirtaş. Le\la
Çakar, Esra Aksoy. Füsun
Ozserezli. Neşe Balin. Ne>in
Türkmen. Ayşın Aydıncanan,
Seyhan Akduman. Şaziye
Şemin, Güler Özbek, Şerife
Ozdemir, Bengü Akdoğan.
Hülya Koyun, Adil Koyun.
Zeynep Eligül. Sennur Koca-
su. Selma Pamir, Nihal Rıza-
oğlu. Uğur Bolcı. Eser Teker.
Birsen Altan. Şahika Barut-
çu, Füsun Türkkaya, Günsel
Sipahi. Şükran Eldemir. Ni-
met Yakın. Canan Gökatay.
Ayta Başaran. Sabahat Oğlak.
Hüsniye Erdoğan, Firdevs
Günsel, Sabahat Ateş. Tiğin-
çe Özkiper Oktar. Nevin Taf-
talı, Fenha Başak, Sevim
Okag. Kamuran Özcan, tlhan
Sarıoğlu. Sevim Teker. Gün-
gör Tarkan. Aygül Türkoğlu.
Beneh Yücekök, Inci Avcı,
Vedia Öder. Semiha Uludağ,
Nacide Altın. Gülsüm Alpsan.
Şehla Koral. Gönül Özsoy,
Aysu Tiryakioğlu, Tunsan Sel,
Işık Fışkın. Birsen Akyüz.
Tülin Koray. Zelıha Ormo. G.
Erdoğan. Ayfer Ar. B. Ak-
yüz. Tülav Onay. Birsen Mü-
ezzinoğlu. Ayşim Derman.
Gülsan (jlgen, Neşe Demirde-
re. Mihriye Türk. Ayhan
Genç. Bedriye Yıldız. Edibe
Tıryaki. Ayan Atay, Hülya
Yerlikan. Münevver Öğiit
Kabaklı. Ayten Aydın. Semra
Aykın. Hülya Gürüntü. Eser
Özkaya. Sema Özkönü. Gü-
len Zengin. Hülya Akdağ.
Neanz L'zun, Şenay Ünal, Gö-
nül Pekar. Suna Başol. Mela-
hat Şide. Handan Tuna. Nu-
ran Kütüçoğlu. Selmin Şen-
yüz, Aynur lluğtekin. Alt
Ekber funcer. Saim Birsel,
Selmen Altındağ, Necati Us,
Ami Çıtak. Selma Etili. Fatma
F. Otelar, Müge Işık. Suna
Cnsal. Gülseren Vdmaz, Dıl-
ber Güven. Ne\in Ozden, Ül-
kü Gez, Fahrhe Birgin. Leyla
Ülbatır. Sevgj Oztürk. Canan
Çellioğlu, İlser Vlazlumoğlu.
Sezgın Şensür. Neriman Y'ıl-
maz. Seher Öztürk. Dürdane
Aydemir. Hatıce Güngör. E.
SeJçuk. S. Büyükhayır. Semi-
ne Dinmez. Nilüfer Karador.
Leman Akman, Ayla Tayga-
roğlu, Mebrure Sinan, Ü.
Uluses, Gülnur Akdora. Fat-
ma Çıftçı. Şevkat Anuştekin,
Muhterem Akpulan, İ. İlkay
Sunay:
Prof. Dr. Gülay Coş-
kun, Ozdemir Ayer, Sümer
Ayer. Ferdane Nil Ayer, Hul-
di F. Sarhan. Yüksel Dikbaş,
Tanel Dostal.
SÜRECEK