06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ARALIK 1994 PERŞEMBE 12 DIZI-YAZI ^ ç> tapeo Prof. Dr. Ergün Aybars URTULUŞ SAVAŞI (1920-1923) VE CUMHURIYET'IN İLK YILLARI (1923-1927) Çağdaşlaşmanın yöntemi; devrim C umhuriyet dönemi tstiklâl Mahkeme- leri (1923-1927), üzerinde en çok spekülasyon yapı- lan dönem olması nedeniyle ay- n bir önem taşır. Özellıkle son yıllarda aşırı lslamcı kanadın kasıtlı saldırdığı dönem olması boşuna değildir. tşin ilginç yanı, bu saldınlan yapan kesim, bunu 'demokrasi-insan haklan' gibi değerlerin arkasına sığınarak yapıyor. lzmir suikastı suçlulannın 'ia- de-i itiban", lskilipli Atıf Ho- ca'nın itibannın iadesi' istekle- rini dile getirenler, Cavit Bey'in durumu ile hiç ilgilenmedikleri gibı. "demokrasi-insan haklan' değerlerine göre "müstebit' olan ü. Abdülhamid'i eleştirmezler ve 'Ulu Hakan' olarak isimlen- dirirler. Oysa bir tarihçi olarak II. Ab- dülhamıd benim için, ne 'Ulu Hakan' ne de 'Kıal Sultan'dır. Çöküş döneminin sosyal-eko- nomik-askeri-siyasal şartları içinde ele alınarak incelenmesi gereken bir dönemin 'Sulta- nı'dır. Hame luhraman' payesi Atatürk'e saldınlannı sürdü- renler ve sürekli biçimde malze- me arayanların son 35-40 yıl- dır'Vahdettin'i kahraman yap- ma' eğilimlen ve 'Mustafa Ke- mal'i Anadolu'ya gönderen 1 ve vatanı kurtaran esas kişi gibi göstermeye çalıştıklan dikkat- ten kaçmamalıdır. Fetvanın, fermanın ve Sevr'ın sorumlusu olan Vahdettin'in, bu davranışlannı baskı altında ol- masına bağlayanlar(ki böyle ol- sa bile, mazeret, suçu mazur göstermez), kaçışı için de yeni bir açıklama ge- tirdıler 'Vahdettin'iIngilizler silah zoruyla kaçır- ddar._' Cumhuriyetin (1923-1927) buhranlı yıllannı. 4 Takrir-i Sükûn' döneminı, devrimci boyutuyla ele almayıp, aydınlanma-demokrası-vatandaş ya- ratma. 'ulusal-laik-cumhuriyet'ı kurma idealini görmezliğe gelen ve 1965-1980 arasmda, Ata- türk'ü komünist bir rejim kurmadığı için eleştı- rip. 'burjuva Mustafa Kemal" dıyerek suçlayan- lann. şimdi de 'Demokrat değil' diyerek suçla- maları. bu tutumun özde bilinçli bir Atatürk düş- manlığına dayandığını gösteriyor. Bu kesime mensup bazı meslektaşlanmızın üniversıteden çıkanlmalanna da üzüldügümü be- lirtmek isterim. 'Atatürk'ü Konıma Kanunuvar,oyüzdeneleş- tiri yapüamıyor' ıddıaları da asılsızdır. Ticanile- rin 1950'de DP'nin iktidara geçmesinı fırsat bi- krek Atatürk heykellerini kırmalan ve hakaret et- meleri üzerine, DP, bunu engellemek için 25.7.195l'de TBMM'de kabul edilip 31.7.1951 gün ve 7872 no'lu Resmi Gazete'de yayımlana- rak yürürlüğe giren yasayı çıkardı: "Madde 1 - Atatürk'ün hatırasına alenen ha- karet eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla ka- dar hapis cezası ile cezalandınbr. Atatürk'ü tem- sil eden hevkel, büst ve abideleri veyahut Ata- türk'ün kabrini tahrip eden, kıran,bozan veya kir- leten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir™" Görüldüğü gibi yasa. Atatürk ü eleştirmeyi engelleyici bir özellik taşımamakta- dır. Demokrasi lamhadan çıkmaz Türk tarihını hem kendi özgün koşullan için- de özelde ve dünya tarihi içinde örnek ve kıyas- lama ile genelde ele almak gerekir. Türkiye'yi cumhuriyeti hazırlayan sebeplerden soyutlaya- mayacağımız gibi, Batı dünyası ile ilişkisinden de soyutlayamayız. Fransız Devrimi'nin 'Hürriyet, Eşitlik, Adalet' esasına dayanan bildirisine rağmen devrim-kar- şı devrim süreci, cumhuriyet-kralhk mücadelesi. Fransa'nın 1789-1889 arasında geçen yüz yıllık döneminin tarihini oluşturur. Demokrasinın Fransa, ABD ve İngıltere'ye bir günde gelmediği bu kadar açıkken. Türkiye'de bunu hemen beklemek ne derece gerçekçıdir? u Demokrasi Alaaddin'in lambasından çıkmaz» Bir gecede kurulmaz" diyen Prof. Bernard Lewis ve Prof. Feroz Ahmad, Kemalizmin Türkiye için demokrasi şartı olduğunu vurguluyorlar.''> Türkiye için 'cumhuriyet' modernleşmenin ve uluslaşmanın hem siyasal güvencesi, hem de va- tandaşı eğiterek. demokrasiyi hazırlayan bir okul- dur. Türkiye'de 'cumhuriyet'. demokrasi karşıtı veya dışında bir rejim değil, demokrasiyi hazır- layan bir geçiş sürecidir. Zorunlu önceük: Cumhuriyet Atatürk, 1931 yılında yazdığı 'MedeniBUgikr' (2| kitabında demokrasi, hürriyet, insan haklan, vatandaşlık, deviet. ulus kavramlannı ışlemekte- dir. Bu kitap, 1930-1940 arası ortaöğretim ders kitabı olarak okutulmuştur. Halkevlerinin. Köy Enstitüleri'nin kurulusundaki amaçlar da bunu hazırlamaya dönük olmuştur. Ancak devletin kuruluş aşamasında, olağanüs- tü tehlikeler karşısında Atatürk için zorunlu olan öncelik, cumhuriyet ve sonra demokrasidir. Türk devrimi özgürlük için, bağımsızlık için yapılmıştır. Sosyal-ekonomik ve demokratik kül- türel taban, cumhuriyetle sağlanacaktı. Ata- türk'ün "çağdaşuygartakdüzeyineulaşmak" ola- rak özetlenebilecek temel hedefinin içine. Batılı anlamda modern, milli. güçlü ve demokratik bir deviet kurma Özlemi de dahildir. Anti-demokratik akımlann dünyada en güçlü olduklan 1930'larda bile Türkiye'de hiçbir za- man otoriteciliğin övgüsü yapılmamış, sürekli bir otoriter rejimin özlemi duyulmamıştır. "Tek parti rejimi, bir ideal olarakdeğÛ devrim- leri gerçeklestirme ve yerleştirme ihtivacının or- taya çıkardığı geçki bir zorunluluk olarak algılan- mıştır"( 3 ) dıyen Prof. Ergun Özbudun da yuka- ndaki görüşlerimizi desteklemektedir. Türkiye, kendisinin yan sömürge olmasına, on yıl süren savaşlar (Balkan, 1. Dünya savaslan ve 1922 sonunda Türkiye'nin önünde esas sorun 'Osmanlı sistemi sürecek mi, yoksa yeni bir sistem kurulmah mı?' noktasmda düğümleniyordu. Islahatçüar gibi düşünmeyen Atatürk, sonınun sistemi kökten değiştirmekte olduğunu görüyordu. Çağdaşlaşmanın yöntemi devrimdL ürkiye için 'cumhuriyet' modernleşmenin ve uluslaşmanın hem siyasal güvencesi, hem de vatandaşı eğiterek, demokrasiyi hazırlayan bir okuldur. Türkiye'de 'cumhuriyet', demokrasi karşıtı veya dışında bir rejim değil, demokrasiyi hazırlayan bir geçiş sürecidir. Milh Mücadele 1912-1922) nedeniyle harap bir ülke. hastalıklar, sosyal çöküntü. ümmet düzeyin- de bir toplum. ortaçağ kurumlan ve gelenekleri ile yaşayan. sanayi devrimini ve rönesansı yaşa- mamış bir toplum olmasına rağmen demokrasi- ye, çok partilı sısteme kendi iç dinamikleriyle ge- çebildiyse. bunun sebebini, özgün koşullannı iyi değerlenditmek gerekir. Çağdaşlafma ve devrkn 1922 Ekım avı sonunda Türkiye'nin önünde esas sorun "Osmanlı sistemi sürecek mi.yoksa ye- ni bir sistem kurulmalı mıydı?" noktasında dü- ğümleniyordu. Islahatçılargıbi düşünmeyen Ata- türk, sorunun sistemi kökten değiştirmekte oldu- ğunu görüyordu. Çağdaşlaşmanın yöntemi dev- rimdi. Teokratik yapının yerine laik bir yapı, üm- met yerine ulus, kul yerine vatandaş, bu değişı- min esasını oluşturuyordu. Fransız Devrimi ile gerçeklesen, 'tnsan haklan- na dayalı ulusal-laik ve demokratik bir cumhuri- yettir/ Görmezoen gelinen devrimci öz Atatürkçülüğün gelı^meve çok açık olmadığı- nı ileri sürmek, Mnkılapcılık'ın ne olduğunu gör- memezlige gelmektır. 12 E>lül 1980 askeri mü- dahalesini Atatürkçü bir engel görenler ise bu olayı yüzeysel ve biçimsel olarak gösterip olayın sosyal-ekonomik-siyasal-psikolojik etkenlerini ıncelemeden ucuz-kolay suçlama yolunu yeğle- yenlerdır. Ikinci Cumhuriyet, başkanlık ve eyalet sistem- lerinın arkasında yatan, eğer Türkiye Cumhuri- yeti"nın ulusal bütünlüğünü parçalayıp, federas- yon adı altında gizli bir oyunu hazırlamak ise, Türkiye'de buna izin verilemez. Fransa veya baş- ka ülkeler bu konuda ne kadar duyarlı ise Türki- Atatürk, devrimleri gerçekleştirirken mümkün olduğunca az kan dökülmesini istiyordu. Yurdu devamta gezivor, halk ik görüşüyor, taıîışıyor, >apacaklannı açıklıyor ve milleti ikna etmeye büyiik önem veriyordu. Saltanat ve Hilafefin kaldınlışı. cumhuriyetin ilanı, laik hukuk, laik deviet, çağdaş dünyanın tüm sistemi (hafta tatili, uzunluk-ağırlık ölçüleri, şapka. yeni harfler) ile entegre olunacak değı- şim, 1922-1928 arasının canhlığını gösterir. 1923-24 ders yılında Darülfünun'da öğTenci sayısı 2100. bunun 200'ü kız. Kişi başına düşen ulusal geliri 70 do- lar olan Türkiye'nin, karşı-devrimciŞeyh Sait isyanı ile de ekonomik. mali durumu çok sarsıl- dı. 1925 yılı bütçesi 75 (yetmişbeş) milyon lira ile bağlanmıştı. Şeyh Sait isyanının bastırılması için 25 (yirmi- beş) milyon lira harcandı. Bu ortam içinde kurul- muş ve kapatılmış bulunan 'Terakkiperver Fır- ka' olayı da çok partililiğin. zamanlama hatasın- dan dolayı uygulanamadığını gösterir. 1930 Ser- best Cumhuriyet Fırkası olayının da benzer orta- mı vardır. Ama 1950'de Türkiye'de iktidar olağan bir seçimle el değiştirebildiyse. anayasa değişik- liğine gerek kalmadan bu başarıldıysa, hiç kuş- kusuz 1923 felsefesinin etkınliğındendir. Sonuç. Kemalizmin ülküsü çağdaş uygarlık dü- zeyine ulaşmakttr. Örnek aldığı siyasal model ise 1VJLustafa Kemal şöyle diyordu: 'Söz konusu olan, millete egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii bulursa, sanmm uygun olur. Yoksa, yine gerçek usulüne göre tespit edilecektir. Fakat ihtimal birtakun kafalar kesilecektin' ye de o kadar duyarlıdır. Ekonomik-teknolojik-sos- yal refahçı-daha özgür ve bi- reyin haklannm daha güven- celi olduğu bir Türkiye. Ata- türk'ün. Atatürkçülenn de di- namik idealidir. Egemenlik ulusa Atatürk'ün. daha genç bir yüzbaşı iken amacı, ulusal sı- nırlar içinde. bağımsız, dina- mik. modern bir Türk devleti kurmak idi. 1919'da Ulusal Savaşı bu amaca göre yönlen- dinmiş. ulusal iradeyi. ulusal egemenlik-bağımsızlık ülkü- sünde oluşturmuştu. Savaş bi- ter bitmez, Meclis içinde ve dışında ayrılmalar doğal ola- rak başlamıştı. Onu vatandaş- lık ve seçilme haklanndan yoksun bırakmak ısteyen Meclis'teki muhalifler, Mustafa Kemal'den kurtulmanm yollannı anyor- lardı. Ankara'nın fıilen başkent oluşu, kaderini Os- manlı hanedanına bağlamış olan çevreleri çok te- dirgin etmişken, 1 Kasım 1922'de Atatürk'ün TBMM encümeninde yaptığı. Osmanoğulla- n'nın. Türk ulusunun egemenliğine zorla el koy- duklannı, şimdi ulusun ayaklanarak egemenliği- ni ele aldığını belirtip. ~Bu. olup bittidir. Söz ko- nusu olan, millete egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesek, ba- sit bir gerçegj tespitten ibarettir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes meseleyi tabii bulursa, sa- nınm uygun olur. Yoksa, yine gerçek usulüne göre tespit edile- cektir. Fakat ihtimal birtakım kafalar kesilecektir" sözlerı ve elinın sert hareketi, karşıtları en- dişelendirmışti. Şeriatçılar, İttihatçılar, meş- rutiyet yanlılan (daha sonra Te- rakkiperver Parti'nin kuruluşu- nu hazırladılar, bunlann çoğun- luğu ulusal savaşta Amerikan mandası yanlılan idıler.) Musta- fa Kemal'in İsmet ve Fevzi Pa- şa'yı yanına alması nedeniyle küskün olanlar, diktatörlüğe yö- nelmesinden endişe edenler, ya- pılanlan ve yapılacak olan dev- rimi kavrayamayanlar, giderek Atatürk'ün karşısında cephe oluşturmaya başladılar. DevıHmin yasası 16 Ocak 1923 tarihinde tz- mit'te basın toplantısı yapan Atatürk, yapacağı devrimden söz ederek destek istedi. Hüse- yin Cahit Bey'in, hangi kanun- larla bunu basaracağını sorma- sı üzerine, Hilafet'in dinle ilgi- si olmadığını, siyasi bir mevki olduğunu söylüyordu. "jdareimaslahatçılıkla dev- rim yapılamavacağını, herkesi menınun etmeye çalışüırsa basa- neldeedilemeyeceğini r ılen sür- dükten sonra, "İnkılabın kanu- nu mevcut kanunlann üstünde- dir. Bizi öldürmedikçe, bizim ka- famızdaki cereyanı boğmadık- ça, başladığımız inkılap ve iler- İemebir an bile durmayacaktır" sözleriyle amacına hangı yön- temle ulaşılacağını açıklıyordu. Annesinin mezan başın- da".Hbu kadar kan dökerek millerin elde ettiği egemenliğin korunması ve savunması için gerekir- se annemin yanına gitmekte asla tereddüt etme- yeceğim. Milli hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için bir vicdan ve namus borcu olsun" di- yerek ant içti Devrim karşıtlarma sert uyarı Bir yandan Kânm Karabekir. Refet, Ali Fuat Paşa, Raufve Dr. Adnan Bey'lerin Halife Abdül- mecit'e ilgileri ve cesaret vermeleri; diğer yan- dan saltanatı gen getirmek isteyenlerin silahlı ey- lemlerinin sürdüğü ve yayımlanan gizlı bildiriler- le annesine, kendisine küfürle saldınp. yeni ev- lendiği eşi Latife Hanım'a çok ağır hakaretler ya- pıp, bürün Müslüman kadınlann ahlakını boza- cagı suçlamalan ile İslamı yıkan' Mustafa Ke- male karşı 'Müslüman miUetini' isyana kışkırt- malan karşısında. 20 Mart 1923 günü Konya'da bir konuşma yaparak sert, uyancı tavnnı ortaya koydu: u »Eğer onlara karşı benim şahsımdan bir şey almak isterseniz derim ki, ben şahsen onlann düş- manıyım. Onlann olumsuz yönde atacaklan her adım, yalnız benim şahsi imanıma değiL, yalnız benim gayeme değil, o adım benim millerimin ha- yatıyla ilgili, o adım benim millerimin hayatına karşı bir kasıt, o adım millerimin kalbine yöneltü- miş zehirii bir hançerdir. Benim ve benimle aynı fikirde olan arkadaşlanmın yapacağı şey, mutla- ka ve mutlaka o adımı atanı tepelemekrir... Sizle- re bunun da üstünde bir söz söyley eyim. Farz-ı mu- hal eğer bunu sağla\ acak kanunlar olmasa, bunu sağlavacak Meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekiîse ve ben kendi ba- şıma yalnız kalsam, yine tepeler ve yine öldürü- rüm!_" Bu sözler, bir devrimcinin açık ihtandır. Ata- türk, mümkün olduğunca az kan dökülmesini is- tiyordu. Yurdu devamlı geziyor. halk ile görüşü- yor. tartışıyor, yapacaklannı açıklıyor ve milleti ikna etmeye büyük önem veriyordu. Mi Şükrü cbıayeti İzmir Iktisat Kongresi toplanmış, Lozan gö- rüşmeleri kesilmiş ve Meclis'te gizli oturumlar- da muhalefetin saldınlan. hakaret boyutuna ulaş- mıştı. Bu arada mart ayı sonunda. Milletvekili Ali Şükrü Bey öldürüldü. Katili. Muhafız Alayı Ko- mutanı Topal Osman Ağa teslim olmadıgı için, çatışmada yaralı ele geçmiş ve bir süre sonra öl- müştü. Ali Şükrü cinayeti İttihatçılar ve saltanatçılar tarafından, Mustafa Kemal'e karşı bir baskı ara- cı olarak kullanıldı. Ali Şükrü'nün öldürülme- sinden sonımlu gösterilmeye çalışıldı. Cenaze bi- le bir istısmar konusu yapıldı. Meclis'te Ziya Hurşit'in başını çektiği grup ve tüm muhalifie- rin baskısı ile Meclis'çe, Topal Osman'ın cese- dinin Meclis kapısında asılarak teşhirine karar verildi. Ceset gömüldüğü yerden çıkartılıp Mec- lis girişine asılarak teşhir edildi. Ulusal Savaş'ın Meclisi 16 Nisan 1923 günü dağıldı. Dağılmadan bir gün önce 'Hiyanet-i Va- taniye Kanunu'nda, saltanatı geri getirmek için çalışanlan vatan haini kabul eden. devrimci bir değişiklik yaptı. 334 ve 335 nolu kanunlarla, kar- şı-devrimcileri cezalandıracak hükümler getiril- di. Seçimler sonrası Ağustos 1923'te toplanan TBMM, Lozan'ı onayladı. Eylül aymdan itibaren Atatürk, cumhuriyet ilan edileceği konusunda, basın yoluyla ve resmi yollarla duyurularda bu- lundu. 29 Ekim 1923 günü cumhuriyet ilan olun- du. 23 Nisan 1920 günü doğmuş bulunan devle- tin adı konuyordu. Bu olay, Ulusal Savaş'ın lider- lerinin arasmı da biraz daha açtı. <'' Cumhuriyet, 21 Haziran 1992, s. 6 •2l Medeni Bilgiler ve M.Kemal Atatürk'ün El Yazüaı%Prof. Dr. Afet tnan, TTK Yayınevi, An- karal969, s. 550 ( 3 ) Ergun Özbudun. Türkiye'de Siyasal Kültür ve Demokrasi, Türkiye'de Demokrasi ve Demok- rasi Kültürünün Geİişmesi, Yayına Hazırlayan: Hüsnü Erkan, İzmir 1990, s. 68. Yarın: Hilafet gerginliği başlıyor... ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇI Bir Parmak Bal••• Mümtaz Soysal'ın istifasına şaşırmadım. 13 ekim per- şembe günkü "Ankara Notları"nda, "Özelleştirme konu- sunda, Mümtaz Soysal yine yumuşak gibi geliyor bana. Ben olsam hiç yanaşmam. 'özelleştirme hırsızlıktır' der, direnirdim"dedikten sonra bir sözü daha aktarmıştım; şöy- le: "Biri şöyle dedi: 'Benim bildiğim Mümtaz Bey imzalamaz kardeşim. Azle- deceklermiş, etsinler. Mümtaz Soysal 'Azlederlerse evimi- zegideriz!' diyor...' Evine döndü işte. ölen eşı, yazar arkadaşım Sevgi Soy- sal bir gün şöyle demişti: - Mümtaz, bir yerde dünyada duramaz. Devrim olursa, onu Devrim Konseyi Özel Kalem Müdürü yapmalı, oturup telefonlara ne baksın diye. Çatlar, ölür oturamaz! Mümtaz Soysal'ın istifasının temelinde yatan neden, yal- nız Volkan Vural olayı değil, bir dolu nedeni var. Gerçekte, bunları -satır arasında- açıkladı da. Türkiye'de herkes, her şeyi biliyor. Bilinmeyen hiçbir şey yok gibi... Cumartesi günü, Türk-iş'in başı çektiği, "Demokrasi Plat- formu"nun katıldığı, işçi-memur yürüyüşüne bir yere değın katıldım. Anıt-gömüt'te "Aslanlıyol"da, taşların üzerine oturup, dinlenmek zorunda kaldım. Metin Aksoy'la birlik- teydik, birbirimizi biryıtirip bir buluyorduk. Yürüyüş, üçgün önce kararlaştınlmıştı Demokrasi Platformu'nda. Perşem- be günü Meclis Başkanı Hüsamettin Cindoruk'a gidecekti başkanlar, gittik. Meclis Başkanı, bir çeşıt aba altından so- pa göstermiş, "Yürürsenız, yürüyüşün sonucuna katlanır- sınız!" mı ne demişti? Ben eylemden söz edince de: - Senden eylemden başka şey çıkmaz zaten! demiş, "Sa- yın Başkan, yurüyüşten sonra, yalnız 18 örgüt başkanı size gelsek, birçay ya da kahve içirir misiniz?" biçimindeki öne- rıme, hiç sesçıkarmamış, yani "o/maz"demeye getirmişti. Ertesi günü, içışleri Bakanı, Ankara Valisi,Türk-iş Başka- nı Bayram Meral üçlü bir toplantı yapmışlar, yürüyüşün Meclis'e bir kilometre kala dağılması, karara bağlanmıştı. Bu yüzden Mectis'e yürümek söz konusu değildi. Yürüyüş- çüler. yeni Başbakanlık binası önünden dağılacaklardı. Sanıyorum bu yeterince duyurulamamış, "Işçi burda Baş- kan nerde?" polemıklerine yol açmıştı. Bir de, Bayram Meral'in Yol-lş Sendikası'nın önde değil, en arkada yer al- ması, yürüyüşü engellemek, başarısız kılmak isteyenlerin ekmeğine -bir ölçüde- yağ sürdü! Kanımca, bu bir başlangıçtı. Başlangıç olarak da başarı sayılmalıydı. Türk-iş, tüm yürüyüşte olup bitenlerı filme al- mış. O filmi herkesin görmesini isterdim... Çankaya'ya Süleyman Bey'e görüşmeye giderken, doğ- rusu yüreğim hop etmıyor da değildi. Görüşmemız öncekı gün, saat 17.30'daydı. Ogün de, "ŞeriatNasılÖnlenebilir?" başlıklı yazıların yedincisi çıkmıştı. Yazının ana başlığı "Cumhurbaşkanları arasında..." Yaz\ şöyle bitıyordu: "Gürbüz Tüfekçi'n/V? konuşmasını dinlerken düşünüyor- dum: - Türkiye'de dini politikaya alet etmemiş cumhurbaşkan- ları kimlerdi? Tüm olup bitenler gözümun önünden geçiyordu sanki, parmaklarımla sayıyordum: • Atatürk, Inönü, Gürsel, Korutürk..." - Eee, ne var bunda? diyeceksiniz... - Ne var olur mu? Nerede Süleyman Bey? - Ne yapalım? O da dını politikaya alet etmeseydi! Konuşmasının ortasında söyledi Süleyman Bey: - Ben her sabah bütün gazeteleri okurum. Her şeyi yazı- yorsunuz. Size ta 'n ediyor muyum? (Sitem ediyormuyum?) Olsun, ben yine de hem yazıyor, hem çekınıyorum! Çağ- daş Gazeteciler Derneği'nın Genel Kurulu'nda yeniden göreve gelince, görüşme ısteğinde bulunmuşuz, dört ay önce. O da, öyle dolu kı, şimdi görüşeceği tutmuş. Hazırlan- dım. özlem, saçımı -yok ya- düzeltti. Arkadaşlar benı yol- dan aldılar. Mahmut Tali öngören, Metin Aksoy, Tuncay özkan, Betcir öztoprak, Seniye Yücel, Ali Tartanoğlu, za- manında oradaydık. Süleyman Bey'in o günkü izlencesine bir baktım, oooo, dakikası boş değil. O da konuşmayı sevi- yor. Herkesin ağzına bir parmak bal! Kırk yıldır bu böyle... Onbeş dakika gecikmeyle içeri alındık, oturduk. O, konu- şayımdiyebekliyor: - Efendim, Haluk Gerger'/n size selamı var. "Antitezini arıyorsa, Haymana'da olduğumu söyleyin diyor" diye söze başladım. Süleyman Bey: - Bildim dedi, Hazreti Yusuf'un makamında! Orası Hazre- ti Yusuf makamıdır! Bu olayın bir geçmişı var. anlatayım: Doç. Haluk Ger- ger'i, yıllar önce Süleyman Bey, bir açıkoturuma çağırır. Toplantı Hilton'dadır. Konuşmacılar arasında Coşkun Kır- ca, emekli General Süreyya Yüksel de var, açıkoturumdan sonra yemeğe çıkılır. Süleyman Bey, Haluk Gerger'in kolu- na girerek asansöre değin götürür, bu arada şöyle der: - Bakın Haluk Bey, ben tezim, siz benim antitezimsiniz. Siz olmasanız ben olamam. Ben antitezimi arıyorum. Anti- tezimi bulayım ki, sentez gerçekleşsin! Süleyman Bey'in antitezi Haymana Cezaevi'nde yatıyor- du. Süleyman Bey şöyle dedi: - Gerger'i Hazreti Yusuf diyarına koyan ben değilim. Hü- kümetde, valide değil. 10 sene başbakanlık yapmış adamı, sorgusuz sualsiz Zincirbozan 'a götüren mahkeme değildi. Ben Gerger ve arkadaşlarının hapiste olmasından fevkala- de üzgünüm. Ama yargı organları, kanunlar ve kanunlann suç saydığı olaylar var. İtiraz, "Şunlar şunlar suç sayılma- malı" için. Toplum bunu tartışıyor. Türkiye'nin demokratik müesseseleri var. Toplum eğer demokratik hak ve kurum- lara sahip çıkmaya devam ederse sorunları çözecektir... Süleyman Bey'le on beş dakika görüşecekken, yarım saati gecti. Dışarıda, eski Cumhuriyetçilerden Füsun Ozbik- gen ile Betül Uncular, "3D"dergisine röportaj yapmak için bekliyorlardı. Görüşenler arasında; Tamer Levent, Mamak Belediye Başkanı İsmail Değerli, daha bir dolu kişi vardı. Herkesin ağzına birer parmak bal mı çalınmıştı?.. BULMACA 1 2 3 4 5 6 SOLDAN SAĞA: 1/ Mersınbalığına veri- len bir başka ad. 2/ Naz, işve.... Afrika'da bir ül- ke. 3/ Uğraş... Hizip. 4/ "Bugün Bugün be- ni ilk defa güneşe çıkar- dılar" (Nâzım Hik- met)... Kabadayı. 5/ Rütbesiz asker... Eski Mısır'ın üç büyük pira- midinden biri. 6/ Türki- ye'nin de üyesi olduğu bir örgüt... Parola. 7/ Oyunda cezalı çocuk... Yeni sıvanmış bir duvar üzerine suda kanlmış boyalarla re- sim yapma tekniği. 8/ Bir bağlaç... ABD'nin bir eyaleti. 9/ Kırmızı bir elma cinsi. YUKARIDA1V AŞAĞrYA: 1/ Dam saçağı. 2/ llkel benlik... Tuluat tiyatrolannda Doğu giysile- riyle yapılan dans. 3/ "Od ile kor- kutma bizi kim lâl-i nigâr/Ca- nımız bizim oda yanmağa mutâd eyledi" (Hoca Dehhani)... Bir cet- vel türü. 4/ Eskiden Macar ve Fransız ordulannda kullanılmış askeri bir başlık... Fas'ın plaka ışareti. 5/ Eli işe yatkın, bece- rikli... Bir nota... Bir makyaj malzemesi. 6/ Yank, çatlak... Ol- gunlaşmak üzere olan tahıl. II Eskiden eczacılıkta kullanılmış olan kırmızı renkli kil. 8/ Öngün... Ikinci tekil kişi adılı. 9/ Dü- zenli olarak ekim yapılan arazi. -M.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle