23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cumhuriyet İmrivaz sahibi: Berin Nadi Genel Yavın Yönetmcnı: Özgen Acar •Gcncl Yayın Koordınatörü. Hikmet Çetinka.va • Genel Yayın Danışmanı Oriıan Erinç •Yaaışlen Müdürleri: tbrahim Yıldız (Sorumlu). Dinc Ta>anç • Haber Merkezı Müdürü. Ipek Çahşlar • Görsel Yonetmen: Ali Acar • Dıı, Haberler Ergun Balcı • Ekonomı: Abdurrahman Yıldırım • İstıhba- raf Valçm Çakır • Yuri Haberlen Mehmet Saraç • Makalcler: Sami Karaören • Spor: Abdülkadir Yücelman • Düzeltme: Abdullah Yazıcı Ankara Temsilcisr Mustafa Balba> • Haber Mudıiru: Ooğan Akın Atatürk Bul- van No:l25. Kat: 4. Bakanlıklar-Ankara Tel 4195020 (7 Hat). Telex: 42344, Fa\: 4195027 •İzmirTemsılcısı. Serdar Kızık, H.Zıva Bl\ 1352 S2 3 Tel:4411220 Te!ex. 52359, Fax: 4419117 »Adana Temsıknsı. Çetin Yiğenoğlu İnönü Cd. 119 S. No I Kaf 1. Tel: 352255O-35226OI-3522492. Tclcx-62155. Fax. 3522570 Müessese Müdurü Erol Erku( •Koordınalör Ahnet Konıfcan «Muhasebe B-Tkat Yeoer • İdare Hüseyin Gürer • Işletme: önder Çeiik • Bilgı-fşlem Nail Inal •Bılgısayar Sıslem: Mürüvet Çiler • Reklam Reha Işıtman Xa>ımU>ameBa<>an: Viııüun Haber Aıaibi. B<iMn%cYa>ıncılık A Ş TurkıK.Jeı Cad W 41 Cjealoğlu 34334 Ut PK 246İ>unbu'lTel lO 212) 512 05 05 (2(1 haı) Tclcx 22246. Fa\ 23OCAK 1994 İmsak:5.47 Giineş:7.16 Öğle: 12.23 İkındı: 14 53 Akşanv 17.16 Yatsı: 18.40 Şeker hastaları dikkat • KAYSERİ (AA) - Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi lç HastahkJan Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç.Dr. Fahrettin Kelestimur, şeker hastalannın aşın diyet yiyecek-içecek almalan haünde şekerlerinin dolaylı olarak yükseleceğini söyledi. Türk Diyabet Cemiyeti Kayseri Şubesi'nce düzenJenen, "Şeker hastalannda ensilün ve tedavisi" konuiu toplantıda konuşan Doç.Dr. Fahrettin Kelestimur. piyasada çok miktarda bulunan birçok diyet yiyecek ve içeceginin şeker hastalan için istenen standartta olmadığını söyledi. Kelestimur, diyet yiyecek ve içeceklerin şeker hastalan için yârarb olmadığıru belirterek aşın kullanımı haünde zararJı olabileceğjne de dikkat çekti. soguktan değH •ANKARA (AA) - Soğuk algınlığının, yaş durumu ve cinsiyet gözetmeksizin en sık görülen hastahk olarak yerini koruduğu, bir yılda görülebilecek soğuk alanlıib sayısırun da insanın yaşına göre değiştiği belirtildi. Uzmanlar, hastalıktan korunmak için de şu önerileri dile getirdiler. "Tuzlu suyla gargara yapın, sıvı bal için. boğazı yumuşatmak amaayla gliserin, bal ve limon şurubu ıçın, bol bol sıvı alın. ateş için suda erimiş aspirin alın, nefes açmak için nefes açıa katılmış sıcak su buhanru içinize çekin, sigara içilen ortamda bulunmayın, erken yatın. Hastalık acı veren öksürük, balgamdan kan gelmesi. 48 saatten uzun süren ateşli haller, solunum güçlüğü-hınltı, yutmada güçlük ve sık sık gelen üşüme hallerine dönüşmüş ise hemen doktora görünün." Körtene bastonta yûPüme eğitimi • ANKARA (AA) - Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu na bağlı görme özürlülere yönelik rehabilitasyon merkezlerinde körlere bastonia yürüme tekniği öğretecek uzmanlann eğiümine başlanacak. Ilki Antalya'da yapılacak uzman eğitimine 20 ilde devam edilecek. Bastonla yürüme tekniği kurslanna her ilden bir sosyal hizmet uzmaru kaülacak. Bu eğitimi alan uzmanlar, kendi illerindeki görme özürlülere daha iyi baston kullanma tekniği öğretmek üzere kurslar açacaklar. Göçmen işçi ihtıyacı ANKARA (ANKA)-Türk işçileri için bir dönem umut olan Avrupa ülkelerinin gelecekte yeniden göçmen işçiye ihtiyaç duyacakJan büdirildi. Merkezi Almanya'da bulunan "Türkiye Araştırmalar Merkezi" Direktörü Prof.Dr. FarukŞenile merkezin araştırmacılanndan Sedef Koray'ın haariadığı "Türİciye'den Avrupa Topluluğu'na Göç Hareketleri" adlı kitap yayımlandı. Kitapta, bugün göç hareketini durdurmaya çalışan AT ülkelennın nüîüs artış hızlannın çok düşük seyretmesi nedeniyle gelecekte yeruden göçmen ihtiyaa içine girecekleri vurgulandı. 'TÜRKSAT' pulları satışta ANKARA (UBAKTÜRKSAT uydusu fırlatılmadan bir gün önce "TÜRKSAT" konuiu pullar ve ilk gün zarflan satışa çıkanldı. Çok renkli olarak bastınlan 1500 ve 5000 lirahk iki değerden oluşan TÜRKSAT konuiu pullann süresiz satışta kalacağı. 7500 lira değerindeki ilk gün zartlannın da uç ay sureyle satışa sunulduğu büdirildi. Vakıf kiraları BURSA (AA)-Vakıfiar Genel Müdürü Fadıl Ünver, vakıf gaynmenkullerinin kira gelirlerinin emsallerinin çok altında olduğunu belirterek "Gerçek kira gelırlenmı/ın. ancak beşte bınnı akıbılı\oruz"dedi. Ünver yapuğı açıklamada, Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün abide ve eserlerin onanm ve restorasyonlannı yapacak öz maü kaynaktan yoksun olduğunu söyledi. Otoyollarla cloııattık yıuclıı dört baştan Şu anda 1070 küometreyeuhşan otoyolların, 1996 'da 1634 kilometreyeçıkarûmasıhedefleniyor IŞIK KANSU ANKARA - Türkiye. şu anda 1070 kilometreye ulaşan oto- yollannı, 1996'da 1634 kilo- metreye çıkarmayı hedefliyor. 1996 yılından sonra, otoyollar- dan gelecek gelirle yılda 105-125 kilometre arasında yeni otoyol yapma olanağma kavuşulacak. 1996 yılında ta- mamlanması beklenen Bolu ikiz tünellerinin delme işlemi devam ediyor. Öngörüşmeleri yapılan İzmir-Salihli otoyolu gerçekleşirse, ardından Anka- ra- Izmir otoyolu gündeme gele- cek. 1994 içinde Ankara- Pozantı arasındaki otoyol ko- pukluğunu gidermek amaayla Ankara-Acıkuyu arasının yapımına geçilmesi planlanı- yor. Karayollan Genel Müdürü Dineer Yiğit, 1993 yıh sonunda Türkiye"deki otoyollann 1070 kilometreye ulaştığını, bu raka- ma, 250 kilometre dolaylan- ndaki yan yoüar ve kavşak kol- lanrun dahil olmadığıru sö>le- di. Otoyollann 1994'te 1293. 1995yıhnda 1533. 1996 yılında da 1634 kilometreye çıkan- lmasırun hedeflendiğini belirten Yiğit şöyle dedi: "1993 yılında. mevcut otovol- lardan yaklaşık 180 milvon do- lar gelir elde ettik. 1994 \ ılında 2 milvar dolar yatırım vapılabildi- ği takdirde. oto>olların uzunlu- ğuna. 213 km ekle>eceğiz. 1996 yılında harcamalarımız 794 mil- yon dolara düşerken, gelirin payı vüksdecek ve bu vıldan sonra, İıer yıl 105 km-125 km ara- sında değişen bir otoyolu finanse MılyonS 2400 erme imkanınuz doğacak. " 1994 yıü için- de, otoyollann kullanımı nı arttırmak amacıyla bağ- lantı yollannın yapımına ağırlık verecek- lerinı belirten Yiğit. böylece, oto>ol gelirleri- nin de yukse- leceğini dile ge- tirdi. Yiğit, otoyollann bü- yük gelir getir- mesine karşın. bu yollann bakım \e işletmesi ılestandartlannmherzamanen üst düzeyde tutulabilmesi için toplanan gelirlerinin en az yüz- Otoyol Yapım Giderleri ve Gelir Tahminlerj = »75 »45 1993 1994 1995 Açılacak Km 240 Toplam Km 1060 Nei Gelirle Yapılacsk Km 19 12*3 45 153} 72 IHABCAMA TOPLAM GELİR de 10'nun Karayollan'na geri dönmesinin zorunluluğuna de- ğindi. Karayollan Genel Müdürü. İstanbul- Ankara otoyo- lu arasındaki Bolu Dağı ge- çişi için 3200 metrelik bir ikiz tünel kazıldığını anı- msatarak çalı- şmalann sür- düğünü bildir- di ve şu bilgileri verdi: "Tünelin, zor bir inşaat türii ounası nedeniy- le çaltşmalar biraz daha de- vam edecek. Şu andaki hedefler 19% sonu diye düşünülüvor. Ümit ediyonım, bu hedefi yakalamak mümkiin ola- bilecek. Tabii, kaynaklara bağlı 1996 I6M 105 NET GELİR bir husustur. G*cmiste, ceşitli nedenlerle kaynak bulunamadı. Gecikmeli olarak başladı. Del- me işleminde, her iki rünelde de 500 metrenin üzerine geçildi. Ama iş, sadeee dehnekle bitmi- yor. Tünelin işletmeye açılması için gereken diğer işlemlcrin de tamamianması, betonJanması, yol seviyesine getirilmesi, yolla ilgili işlemin tamamianması ge- rekir." Ankara ile Pozantı arasında da otoyol ağı açısından bir ko- pukluk olduğuna dikkat çeken Yiğit, bu yolda, Ankara-Aaku- \u arasının yapımına, 1994'de kaynak bulunup geçilebileceği- ni söyledi. İzmit Körfezi üzerin- den Istanbul'u Izmir'e bağlaya- cak olan otoyolun projelendir- me çalışmalannın yürüdüğünü, a\ nı biçimde Gaziantep-Şanlı- urfa arası ile ilgili projenin de sürdüğünü anlatan Yiğit, Kör- fez geçişi ile 243 km olan lstan- bul-Bursa yolunun 133 km 'ye, yani 4.5 saatten 1.5 saate inece- ğini vurguladı. Yiğit, Ankara-lzmir güzer- gahırun da çahşmalar arasında yer aldığını kaydetti ve şöyle konuştu: "İznıir üe Salihli arasodaki otoyolun yap-işiet-devret yöote- miyle yapılması için öngörüşme- leri yaptık. Bayağı bir Ugi var. İznÛT ile Salihli arasuu oağlaya- bilirsek, hemen bumın Ankara'- ya bağlanttsını sağlayacağo. Ama bağlanü, Afyon özeriodea mi, Esluşehir üzerinden mi ola- cak, belli değil. Muhtemelen, bi- raz daha güneyden oiabüir. Ke- sin karan vermek. güzergah araştınna çalışmaiarı yapıkb- ktan sonra mümkün." SaitFaik'le Burgaz'dabir öğlerakısı AYDIN ENGIN Bu tadına doyulmaz sohbet için size teşekkür borçluyum. Buradan bir de röportaj çıkannm diye düşündüm. ama doğrusu çekiniyorum. Bir röportaj ustası ile röportaj yapmak kolay değil. Benım kuşagım sizin Mahkeme Kaprsı röportajlan ile büyüdü. Röportajın bir soru-yanıt sıralaması değil, gazetecilik mesleğinin edebiyata komşu bir dalı olduğunu sizden öğrendik. Ömeğin o... Hani Bursa'dan gelmış o ihtiyar... Sait Faik - Bursa"dan Cesur Bir Ihtiyar Geldi. - Evet. O. O şiir mi, röportaj mı olduğuna bir türlü karar veremediğim... Hele son paragrafı... Sait Faik - Bursa'dan cesur bir ihtiyar geldi. Canına okudu kendisine dolandıncı diyenin. Sonra da beraatını aldıgittiBursa'ya... - Seviyorsunuz siz röportaj yapmayı... yani yazmayı. Sait Faik - Şımdi şöyle kendi haünde, mütevazı bırga2etecikteröportajlar yapsaydun, yann kalkar... Mercan ustayı aramağa koyulurdum... - Mercan L'sta? Sah Faik - Bu gördüğün bahçelerin. açmayan çiçeklerin, bu denizlerde yüzmeyen balıkJann, bu dönerdurur halkalann, buçarkıfeleklerin, bu masallardaki ejderhalann yaraücısı Mercan Ustadır. - Ne iş yapar bu sizin... Mercan L'sta ? Sait Faik - Köprü merdıvenlerinin bir tanesinin altında birdiJsız boyacı vardır. Mercan Ustanın reklama ihtiyacı yok. Mercan Usta dahidir. Fakirdoğdu; fakır ölecek. Ben burada dilsiz boyacının rekJamasıyım. Gıdıpayakkabılannızı boyutan dilsiz boyacıya. Sonra Mercan Ustanın özenmeden yaptığı kemik kakmalı boya sandığını, yeni bir dünyaya doğargıbi seyredin. Boğaziçi'nde mehtap, Çamlıca'da gurup, insanoğluna ölümü de arada bir hatırlaür. Mercan Ustanın boyacı sandığı durmadan biryeniden doğmarun mehtabıdır. Mercan Ustanın boyacı sandığı nı seyrettikten sonra içiruzde Mercan Usta ile salaşhanede iki kadeh içmek ve Mercan Ustadan aynlırken elini öpmek isteği doğmazsa, Istanbul ilini bırakıpgidin. Gidinçirkin apartmanınıza, sümüklü çocuklannızı, lavanta kokan pasaklı kanlanruzı kucaklayın. Ne bok yerseniz yeyin. - Siz tanüdınız mı Mercan Ustayı? Şöyle yaltınrian .. Sait Faik - Bir akşamüstü Bakırköy'ün deniz üstü bir salaş meyhanesinde Mercan Usta ile sıcak sıcak strongiios balığı ile rakı içmek şerefine erdım. - Ama bence siz esas olarak denizin, bauğın, balıkçıların, İstanbul'un Türk, Rum, Enneni, Yahudi haikuıuı yazansınız. özellikle de Burgaz Adası'nın yazansınız... Ada deyince, Burgaz devince ilk çağnşunınız ne oluyor sizin ? Sait Faik - Gözlenmın ıçıne bakan bir köpek, az konuşan, hareketleri ağır, elleri çabuk, abalar giymiş bir balıkçı, yırtık bir muşamba kokusuyla beraber küpeşte tahtalan kararmış, boyası atrnış ağır ve kaba bir sandal, sandalın peşini bırakmayan bir kuş, ağ, balık, pu], sahilde harikulade güzel çocuklar, namuslu kulübeler. kırlangıç ve dulger balığı haşlaması, kereviz kokusu, buğusu tüten kara bir tencere, ufuklan dar sisli bir deniz... - Songünlerinizde ouraya, Burgaz Adası'na döndfinüz. Annenizin yanına döodünûz. Babaevinize. Neden? Daha sakin koşullarda çabşmak, hikaye yazmkk fılan... Sait Faik - Niyetim yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım. On kuruşa kahve, yirmi kuruşluk 'köylü cigarası' icecektim. Kaybettiğim herşeyı; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği, safveti, dostluğu, alm terini, sessizlıği yeniden bulacak; belki yeniden bir adam olmasam bile temiz bir hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. - Ama gene de yazdınız. Sait Faik - Aklıma ara sıra esen yazı yazmak arzusunu, bu tek kötü huyu muvaffakıyetler, şöhretler düşünmeden, "Düşünürsem Allah canımı alsın !" düşüncesiyle yeniden bulabilirsem, kalemsiz kağıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım. Biliyordıım ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam kı onJargibi değildir. Balığa çıkacak olsam, "Koca evi barkı var. Ne bok yemeğe balığa çıkar. Geçen gün Sait Faik 'leydik. Burgaz 'da, Kalpazankaya 'dakisalaş meyhaneye bir öğle üstü oturduk. Bir 35 'lik Yeni Rakı söyiedik. Bir de beyazpeynir vesalata. Hepsi o kadar. Ha, bir de Kalpazankaya 'nın tepesinde bir martı. Galiba Sait Faik 'in topal martı 'sı. Yunıusak bir lodos var. Kalpazankaya köpüğe kesmis. Sait Faik 'in, açıklarında Kalafat ve Sotiri ilebirlikte karagöz avladığı Sivriada az ötemizde uzanıyor. Daha beride, arkamıza doğru Kaşıkadası. Hani Faik Bey in oğlu Sait, balıçıvanın oğlu Odisya, Türkçe konusup Rumcasöven balıkçmın oğlu Yakup 'un robensonculuk' oynamaya gittikleri Kaşıkadası... Sait Faik, seyrek, düz ve ağarmış saçlan, patlak gözleri, gözlüğü ve onu hiç terk etmeven kederi ile rakısını yudumluyor. Gene valmzlığına bürünmüs, konusmaksızın demzı seyrediyor. SUNUŞ Sohbet ağır ağır başladı. Dereden tepeden, en çok da Burgaz Adası ndan konuştuk. O ' 'Sait Faik 'in Burgazı' 'nı anlattı. Bız adanın bugününü aktardık. Her şeyi değil ama. Örneğin ogüzeliın ahşap köşklerin birçoğunun betonarme apartmanlara dönüştürüldüğünü.iskeledekikahvelerin 'cafe liğe terfı ettiklerini, Bulgar sütçü Pandeli'nin, berber Kir Dimitro nun, Odisya 'nın kızkardeşi Eftehia nm artık adada olmadıklarmı anlatmadık. Kederi 'kahır'a dönüşmesınistedik. Rum. Türk, Kürt, Ermeni. Bulgar... Burgazada nın o eşsiz insan mozaiğinın artık kalnuıdığını, iskelede balık satan Erzıncan ın Cimin nahiyesmin Hinzıru Köyü 'ndengelme 'Kiirı ün iskorbiı. strongiios, aulger balığı biryana çinekopla mezgiti bileayırt edemediğini desöylemedîk. Öğle rakımızm doyumsu: sonbetigüneş denize, Sait Faik 'in deyimiile 'ikimızrak boyu' inene kadar sürdü. Aşağıda bu söyleşinin bir günlük gazete sayfasının elverdiğikadarını aktaracağız.Son birsöz: Sö'yleşide Sait Faik 'in söylediklerinin tümü (evet, tümü), en küçük sözcüğüne, noktasına, virgülünekadar Sait Faik 'in ağzından (kaleminden) çıktı. Inanmayanlara sözümüz yok. Onlarnasıl olsa kontroledeceklerdir. Sözümüz, sözümüze inananlara. Biz olsak inanmazdık. İnceden inceyekontrol ederdik. İyide olurdu. Sait Faik 'ibir kez daha baştan sona okurduk. Dolar, mark, döviz, borsa, Türk Lirası, Hazine honosu çığlıklarmın ortalığısardığı bugünlerde kirlenen ruhuntuzu şiirle yıkamış olurduk. Ivi olurdu... MLeyhaneciye Sait Faik'i sorduk. "İçeride" dedi. "Hava serin, üşüdü." Birlikte gjrdik meyhaneye, tezgahırı dibindeki masasından aldık onu, bahçedeikimiz için kuruhnuş rnasaya oturttuk. Rakılanmızı koyduk. Güzdenödünçalınmışgüneşli,harikuladebir Burgazgünüydü. Doyumsuz bir öğlerakısına başladık... Aşağıda Kalpazankaya. Salaş meyhanenin örtüsüz masasını rakı, salata ve beyaz peynirle donatmtşız. "Bu ne biçim meyhane Apostol / Kadehimde bulut, tabağunda gökyüzü" demişiz. İçiyoruz. Sait Faik; İstanbuTu, İstanbul'un insânJarını. Burgaz Adası'm, Mercan L sta'vı. dulger balığını, Kir Dinıitro'yu, Barba Antimos'u, Balıkçı Yakup'u anlatıyor. Yüzünde onu hiç terk etmemiş kederiv le... (Fotoğraf: Garbis ÖZÂTA Y) verdiği halde nasıl hapis karan alındığını, göbeğinin üstünde kahveci Kornil'in "Puços" ısmındekı kedısı olduğu halde anlatmayacak. Balıklı. mürekkepli, tütünlü ve lastik kokulu kahveden eve döndüğüm zaman Barba Antimos'un namuslu seksen senesini birer birer yaşamak sevdasıyla kaleme kağıda sanlmaktan usanmayacağım... - Siz Barba Antimos'u taıur mıydıntz ? Sait Faik - Barba Antimos, dünya yüzüne düşmüş insanoğlu neslinin tam seksen yaşına geldiğı zaman kendisini bir adada (Burgaz) yapayalnız, çoluğundan, çocuğundan uzak, duvardaki levhalar kadar tarihi veonlar kadar canJı bulan bir duvarcıdır. Ne sandalı, ne ağı, ne de artık kalbinde heves, cebinde bir tek Priyol saati, boynunda al atkısı, ayağmda yün çoraplar, gür Maksim Gorki bıyıkJannda tüten dumanı kalmıştır. Seneler öylesine vefasızdır ki yalnız dışanda lodos, poyraz, karayel değişe değışe eser. Halbulci insan günlen hiç değişmemecesinesüriiklenmektedır. Ama değişecektir. Bir gün Barba Antimos ölecek. - Siz yazdınız onu. Barba Antimos böyle ötiimsüz oldu. Ondan söz edecegiz. Ama gerçek Barba Antimos'u ammsayan olacak mıdersiniz? Sait Faik - Tabü. "Şu duvan Barba Antimos yapmıştır"diyeceğız. "Komü'in kahvesinde sobanın başında orururdu. Seksen sene kirfenmemiş gözleri veeüeriyle köylü cigarasını bıyıklanna takardı" diyeceğiz. Yanaklannışişireşişirecigarasınıicerdi" diyeceğiz. Belki biz, Barba Antimos'tan evvel hatıralaryokuşundan yuvarlanacağız. - Ne kadar seviyorsunuz insanlan. Oysa yazdıklanıuz, ânlattıklannız insanoğlunun en kirli, en kalJes, en çıkarcı yanlarını da sergiüvor. Gene de neredeyse kayıtsız koşulsuz insanlan seviyorsunuz. Sait Faik - Ben denizi, baLğı, balık tutanı, ekmeğini denizden çıkaran insanı çok severim. Yinede, bütün gördüjderime rağmen, yandan çoğunu severim. Ama ben bütünün iyi olması lazım geldiğini hayal ederim. -Bende... DeÜ midir nedir ? Pay da almaz" diyeceklerdi. "Baba fınnı has ekmek çıkaran ena\ i. çaltşmıvor. bereket ki anası var, yoksa satar savar, sürünür" diyeceklerdi. Hiç bir zaman yeniden damla damla. dakıkalan duya duya, sıkıla patlaya: rüzgan. denizi, ağı seve seve, ölümü beklediğimi bilmeyeceklerdi... - Ama iyi anımsıvorum. Yazdınız. Balık dönûşii canla basla çalışrığı halde kendisine pav verilmeyen bir voLsul balıkçının hakkmın kabaca > enmesine dayanamanuş ve v azmıştınız. Hani "küçücük adımlarla Şarlo gıbı seğırterek" iskeleye yüriiyen ufak tefek bahkçı... Sait Faik - Yazı yazmak da bir hırstan başka ne ? Burada namuslu insanlar arasında sakın ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti ? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kağjt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollannda gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmakiçincebımdensıdığımçakımı çıkardım. Kalemj>ı>ı..tL.m. Yonttuktan sonra tuttumöptüm. \ azmasamdelı olacaktım. -1954 yılının 11 \Iayıs"ındaki ölümünüzü saymazsak 1939'dan beri bemen hemen kesintisiz bu adada, Burgaz'dasınız. Bir tarih bu. Yanrn yüzyıldan çok. Eski halini bih'yorum. O yüzden karşılaştıramam. Ama size gelmeden sahildeki bir "cafe"de adaçayı içtim. Kokusu bile mutlu ediyor insanı. Sordum, o "cafe"nin yerinde bir berberdûkkanı varmış eskiden. Berber Dimitro... Sait Faik - Kir Dimitro... Dimitro'nun berber dükkanının bir kapısı deniz kenanna, ötekisi sütçü üe ekmekçinin dükkanlan önündeki dar yola açılırdı. Deniz kenanndaki kayıklan yahut da deniz kenanndaki kayıldardan yansını lokanta haline sokmuş Bulgar sütçü Pandeli'nin kuru fasulye ile pilav kaynayan tencerelerine kavuşmağa en kestirme yol, Dimitro'nun berber dükkanından geçtiği için dükkanın her iki kapısı da gelene geçene açıktır. Kış günleri, köyde cinlerin top oynadığı, kedilerin nhtuna dizildiği, ihtiyar Rum kadınlann, hastalarla açlann İcedilerle beraber balıktan dönen kayıklan beklediği, poyrazın ejderha kafasını duvardan duvara. ağaçtan ağaca v urduğu mor renkli günlerde: Dımıtro'nun dükkanının iki kapısı da kapalı. pencelereler buğulu, gazete kağıth, içensi su kanştınlmış bir bardak rakı kadar be>az, bulanıktır. Bu bularuklığın içinde su ibriğinin külü, kolonya şişelerinin tozu. sigara dumanı. Dimitro'nun üç beş günlük uzamış sakalı. gayet ıtina ile taranmış bejaz saçlan vardır. Dimitro'nun dükkanının ıçı ıhk, essız, kokuludur. Sabunla kolonya kokar. Kış günleri Dimitro'nun dükkanında bir iki dakikalık bir saadet duymamağa imkan yoktur. - Anlıvorum... Bir şey sormak istiyonon. Bu ada gerçekten bö> le güzel miv'di hep, yoksa siz mi onu böyîesine çekici kıidınız ? Anlattıklannıza bakılırsa. hele o zamanlar bu ada, iskele, sahil, baiıkçüar, kedikr, topal martılar... Her şey çok... Yani çok... Sait Faik - ...herşey şaıraneydi. Üstünden daha sabah sisi kalkmamış, ılık ıhk tüter gibi durgun deniz, pınl pınl başı havaya kalkmış, yine baş tarafına ma vi zemin üstüne gümüş yaldızla yapılmış Bedri Rahmi balıklı, Matisse çiçekli kayık. bilekleri boğa başı bükecekmiş gibi kabn ve kıllı hamlacılar. kıçta; ağarmış kasketinden liflif ağarmış saçlan fırlayan reis, mantarlan ile taşlan düzenle dizilmiş, güneşte yanmış çocuk derisi ağlar... - Keyfınizi kaçınnak istemem ama iskele simdi küçük bir limana dönüşrü. Koca koca balıkçı motorları demirli şündi kıyıda. O şairane Burgaz galiba artık yok. En azından çok değişti. İnsanlan da öyle. Bu hiç aknnıza gehr miydi ? Sait Faik - Biliyordum. Söv lemiştim bunu ben. Söylemiştim: Şu kışgünü, ayaklanmızın buz kestiği şu kış günü. şakır şakır öten kanarya da bir gün ötmeyecek. Sebzeci Apostol, Marko ismindeki eşeğine rakı içirmeyecek, Sütçü Pandeli Efendi vergı borcunu Cezaevi 1 V m CÎHD) — >— A. P İ I v APeoî ı ~ • • • üfi ! J/SPI, •>. ifî/2 >-* ¥~T7İ ) ) {--•• T ••ATLAY/ •a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle