19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
18 EYLÜL1993 CUM ARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR 'Rakamlarla' Uluslararası Edinburg Sanat Festivali: 571tiyatrotopluluğundan 1235 oyun LEVENTKAZAK Edinburg tskoçya'nın 400 bin nüfuslu bir şehri. Sadece Jngiltere'nin değil, dünyanın en büyük sanat festivaUerinden bırinın de ev sahibi konumun- da. Uluslararası Edinburg Sa- nat Festivali'nin 46 yıllık bir mazisi var. Sadece bir festival değil, bir Testivafler festivali". Opera, tiyatro. caz, resım, fo- toğraf, dans, kitap, fılm, müzik ve askeri bandolar olmak üzere on ana bölümden oluşuyor. Bu görkemli sanat şöleni, sa- dece Tûrkiye'nin İzmn'i sayıla- bilecek büyüklükteki bu şehrin insanlanna ve İngiltere'nin her yanından gelen ayaretçilere yö- nelik haarlanmış bir festival de- ğil. Dış ülkelerden ithal edilen yüzbinlerce sanatseverin ve yüzlerce sanat gösterisinin işga- liyle oluşan bir katılım. Üç haf- tahk festival sûresinde kendi nüfusu kadar ziyaretçi misafır eden Edinburg ıçin festival, vıs- ki ve bira yapımından sonrakı en önemli geçim kaynağı 6500 kışinin organize ettiğı bu üç haftarun Iskoç ekonomisine katkıa yaklajık 72 mifyon po- und. (1.5trilyonTL.) IÜç haftadatoplam 12binl76gösteri "93 Edinburg Tiyatro Festi- vali'ne 8.282 oyuncu, 571 tiyat- ro grubu, tam 1235 değişik oyunla katılmış, üç haftada tam 12 176 gösteri yapılnuş. Bu ra- kam. ortalama, Türkiye'deki ödenekli ve ödeneksiz. rüm ti- yatrolann bir yılda oynanan oyun sayısınm kat kat üstünde. Aynca bu sayıya ana festivalde yer alan büyük prodüksiyonlar dahil değil. Mesela sadece festi- valin kapanış oyunu olan Peter Stein'ın yönettiği "Julius Cae- sar"da. tam tamına 270 oyuncu rol alıyor. Oyunun sadece sah- nelenme maliyeti 250 bin po- und(5 milyarTL.) Yapılan bir hesaba göre festi- valin sadece tiyatro dalındaki tüm oyunlannı hiç durmadan seyretmeye kalkan bir ınsanm, tam tamına, 2 yıl, 3 ay, 9 gün, 2 saat. 24 dakika koltuğa çakılı kalması gerekiyor. I Dans, caz, film, kitap I festivalleri Bu yıl opera festivaline 7 ayn orkestra ve 371 solist kaülrrîış. Dans festivaline 5 grup, müzik festivalinde ise dünyanın çeşitli ülkelerinden 37 klasik müzik orkestrası yer almış. Bunun ya- nında Jazz festivali, dünyanın en ünlü müzisyenlerinin yer al- dığı, 12 orkestra ile kapanmış. Uluslararası Fitm Festivaİi'- ne ise, 93'ü ilk defa gösterime giren, 300 fılm ve 28 belgesel ka- tılmış. 59 resim sergisi. 47 fotoğ- raf sergisi yer alan festivalin ki- tap bölümünde ise dünyanın 14 değişik ülkesinden gelen 250 yazar. 400'ün üzerinde seminer vermiş. Kitap festivaline gjrîş 300 bininci kişiye, bir dakika boyunca toplayabildiği kadar kitap toplama ödülü verilmiş. Olimpiyatlara soyunan bir ûlke olan Türkiye'de, 400 bin nüfuslu bu şehrin tiyatro. kon- ser, dans, sergi salonlannın top- lamının üçte birinin bile olma- dığı utanç verici bir gerçek. İstanbul, Ankara dahil olmak üzere, tüm Türkiye genelinden bahsediyoruz. IBosna da iki tiyatro grubu ile katıldı Şimdi başka bir gerçekle yüz- leşmeye hazır olun! Kuzey. gü- ney Amenka ülkelerini Avrupa ülİcelerirun sözünü bile etmiyo- ruz, hadi parasızlıktan kan ağ- Iayan eski Doğu blogu ülkele- rinden de bahsetmeyelim, katıl- madığırruz festivalde, Zimbab- we, Nijerya, Kenya, Uganda ve oraya yollanmasına herhangi bir itirazımız yok. Gitsinler, haklandır, ne de olsa birgelene- ğin parçası. Sorumuz şurda: Kültür Bakanlığımız oraya yol- lamaya layık başka hiç mi eser bulamıyor? Hadi bizim gibi fa- kir bir kültür politikası güden sıstemde bu alana ayırdığımız bütçe düşük, festivale sanatçı yollayacak paramız yok, bari az kadrolu bir tiyatro oyunu ya da bir dans grubu yollasak. Ha- di para ona da yetmedi, hiç ol- mazsa bir piyanist? Alır ba- vulunu gider, alt tarafı bir uçak bileti. Orada kesin bir piyano vardır! Koskoca festival. I Dünya kültürleri I arasîndaki ahşveriş Artık dünya kültürleri ara- sında sanat aîışverişı, bambaş- ka bir boyutta yaşaruyor. Ora- ya giden bir eser. aynı zamanda ülkemizin tanıtımı demek olu- yor. Dünyaya insani bir tarafı- mızı tanıtmaktan hoş ne olabi- •46yıllıkgeçmişi olan Edinburg Festivali, sadece festival değil, festivaDer festivali'. *Storybook'a adlı oyunu sahneleyen TheatreZoo (üstte). Russian Academy of Fools'un palyaçolan (sağda küçük kare), Conunurûcado oyunculan 'The LegendofSt Julian' adlı ovunda (yanda), Jean Paul Sartre'ın kücük öyküsünden uyarlanan 'Erostratus'adlı oynnu sahneleyen The Nearly Nev* Theatre Companv (altta). hatta Kürdistan'ın bile dabil ol- duğu 30 değişik ülke katılmış! Savaşın göbeğindeki Bosna'run da iki tiyatro grubu ile orada ol- duğunu eklemek isterim. Geçen yıl Zeynep Oralın haklı olarak yazmaya utandığı bir olayı, kendisinden özür dile- yerek açıklıyorum. Me|er bu- güne kadarki tek temsilcimiz, medar-ı iftihanmız, mehter ta- kımımız, bizi yıllardır oralarda arslanlar gibi temsil eder durur- muş. Ama maalesef gecen yıl aralarindan birinin. bir İngiliz kadına cınsel tacizde bulunma- sı günlerce İskoç basmın man- şet konusu olmuş. Yine de, ne olursa olsun, 150 kişilik mehter takımınm her yıl DÜŞÜNCEYE SAYGI lir! Bu tabii yalnızca devletin beklenmesi gereken bir mesele değil. dünyanın bütün ülkele- rinde olduğu gibi, sanatın özel teşebbüslerin de desteğine ihti- yacı var. Yıllardır silinmeye yüz tut- muş kültürümüzün silkelen- meye, yenilenmeye ihtiyacı var. Kendi sanatını üretemeyen bir ülkenin sanat merkezi gelmesi- ne imkan yok. Hadi ülkenin böyle bir iddiası yok diyelim, en aandan ruhunu koruması adı- na sanatın yatınma ihtiyacı var. Sanata yatınlan paranın. soka- ğa atılan, ziyan olan para mua- melesi görmesi gerçekten çok aa. Üstüne üstlük, sanat ihraç etmenin, otomobil, beyaz eşya ihraç etmekten çok daha şık ol- duğu görüşündeyim. '60 sonknnda Edinburg Ki- tap Festivali'ne davet edilen Amerikalı yazar James Bald- win şöyle demiş: "...kısa boytu- yun, çirkinim, syahnn ama bur- daymj..." 'Müslüman tiyatrocu' Ulvi Alacakaptan'dan Güngören Kültür Merkezi'nde'kadınsız epik tiyatro' Tiyatrom Kuran-ı Kerim'eve Allah'a angaje' ANILAL Güngören Beledıyesi tarafından ka- patılarak "Güngören Bckdiye Baş- kanlığı Kültür Merkezi" olarak ekim ayı içınde >eruden açılacak olan Aziz Nesin Sahnesı'nde, "dümhı .Marksist tiyatrocu- su" bugün kendını "Müslüman tiyatro- cu'" olarak tanımlayan Uhi Alaca- kaptan'ın başında bulunduğu Birlik Sahnesi oyunlannı sahneleyecek. Brecht'in epik tiyatrosuyla geleneksel Türk üyatrosundaki seyirlik köy oyun- lannın. İslamın sınırlannı beürlediğı bir çercevede özgün (!) bir sentezinı amaçla- yan Alacakaptan. Güngören Kültür Merkezi'nde sunacağı oy-unlaria yetış- kinlere ve çocuklara İsJamın iyisini, doğrusunu, gûzelira" anlatacak. 1969 yılında Dostlar Tiyatrosu'nun açtığı sınavla İşçi Kolu'nda başlayan ti- yatro yaşamı. 1984 yılında Ankara'da brtaoyuncular'la "Şahlan da Vururlar" idh oyunun turnesindeyken "hidayete erişiyle' sona eren Alacakaptan, şimdi Marksist olmayan bir epik tiyatro (!) »apıyor. sahnede kadın oyuncu kullan- nadan yaşamın gerçekJiğini aktanyor. Bütün bunlan yaparken de sanatırfda hiçbir sırur tanımıyor İslamın koyduğu sınırlar dışmda. Alacakaptan'ın, bir "sıcrayş' dıye (di- yalektik manüktaki bu sözcüğü uygun buluyor Alacakaptan yaşadıklannı an- latmak için) nitelediğı Marksist dünya görüşünden İslam'a dönüşü tuhaf ama 1980 sonrası gercekleşmiş. Sanatçı ken- dılerini içkiye, kanlara. uyuşturucuya veren solcu arkadaşlannı "bu böyle ol- mayacak" diye uyanyormuş, ama kimse aldırmamış. Sonunda Alacakaptan. çö- zümü bireysel kurtuluşta bulmuş olmalı ki, o özel gecede anlamı, huzuru jslam'- da yakalamış. Bu huzuru da Kenan Ev- ren'e (!) ("Hiç sevmiyorum' diyor Kenan Evren için) borçlu olduğunu söylüyor. Bu dönüşümden sonra bunca senedır nefret etükieri kapitahstleri nasıl sevece- ğiz diye dertlenmeye başlamış. Fakat so- nunda Alacakaptan, tslam'ı savun- manın çoğunlukça sanıldığı gibi sağcılık olmadığını keşfetmış. Alacakaptan, aynca sanılanın aksine 'bem devrimci hem de fslamcı' olunabıle- ceğini 'yaşayarak' öğrenmiş. Refoımla, siyasi partılerle. seçımlerle pek bir de- ğışiklik olacağına inanmıyor. Alacakap- tan devrimci. ama "radikal Islamcı", Livi Alacakaptan 'i'undamentalist" gibi tanımlara da karşı çıkıyor; tek tanıdığının Allah ve Kuran-ı Kerim'dekı sözleri olduğunu söylüyor. Kendisini tek Allah'a karşı sorumlu hissediyor ve öbür dünyadaki bir cennet vaadiyle >aşıyor. Güngören Beledıyesi tarafından kendisine önerilen eski Aziz Nesin Sahnesi'nden yararlanma hak- kına sahıp olan Alacakaptan, Sıvas olaylanndan Aziz Nesin'i sorumlu tutu- yor. ve şöyle konuşuyon" Aziz Nesin, olayın Süıini-Alevi çartşması olduğunu söjledi. Zaten bunu istiyor. Bu adam kac senedir yazı yazamıyor. Solda da sevilmi- yor. Ama ne yapılacaksa. bir eylem mi ) apılacak, bir sendikamn başına mı geriri- lecek onu getiririer, çünkü çok iyi iş bece- rir." Angaje. politik, sloganvari bir tiyatro- yu yararsız bulan Alacakaptan, dünya görüşünü ve tiyatro anlayışıru hiçbir Islami grubun çizgisıne oturlmuyor, sınırlamıyor. Onun tiyatrosu yalnızca Kuran-ı Kerim'e ve ADah'a angaje Aynca Güngören Belediyesi de kendi se- cim politikalanna uygun bir oyun ısmar- lamaya kalkarsa projenin yürümeyece- ğini söylüyor Alacakaptan. Çünkü öz- gür (!), kadınsız epik bir tiyatro yapıyor. Güngören Kültür Merkezi'nde artık kadınlar sahnede yer alamayacak, ama seyircı olarak. erkek oyunculann aktardığı kadanyla bu dünyaya eleştirel bakacaklar Alacakaptan tiyatronun za- ten kadınsız kurulduğunu. dünya tiyatrolannda erkek oyuncu/kadın oyuncu oranının 10'a üç olduğunu söy- lüyor. Bu arada feminizmin de erkekle- rin son yüzyılda yarattığı en güzel şey ol- duğunu öğreniyoruz(!) Alacakaptan, kendi oluşturduğu öz- gün tiyatro dilinde Brecht'in Marksist olmayan epik tiyatrosundan (!) yararla- nıyor, bunu şöyle açıkhyor"Biz sadece epik tiyatronun bicimini kullanı\onız. Bir de Brecht'in ola.vlara bakış açısın- daki en öoemK nokta yabancılaştımıa efekti dediğimiz şey. Yani seyirciyi olayın karşısına koymak. Seyirciyi ilüz- >ona sokan. düşüncesinden çok duvgu- İarına hitap eden oyun bicimini hiçbir zaman sevroedim ben zaten." Tüm bu zorlu sentezin (!) sonucunda ortaya ne mi çıkıyor? Bilemiyoruz ama, Alacakaptan yaptığı özgün tiyatrodan hoşnut:"Ben bizim dışımızdaki ti- yatrolann bütün kanlara, paralara. bel- den aşağı esprilere her ftirlii özgûrluge rağmen yapamadığı bir tiyatro yapıyo- rum >e seyirci topluyonım. Sıkıysa müs- tehcenlik olmadan, milli poiitika olma- dan espri yapsınlar. Ben çok iyi bir tiyat- ro yaptığun kantsında değflim, ama fsla- ma uygun özgün bir biçiın." MEMET FUAT Univepsite Diploması Mızah yazarı bir genç size gönderdiğı mektupta dört yıldır evlenrnek istediği kızla salt üniversite diploması olmadığı için evlenemediğini yazarsa ne düşünürsü- nüz? Üstelik de kızı vermeyen "aydın denebilecek" bir baba imiş.. Evet, ben de öyle düşündüm: Gırgırın sonu yok!.. Ama eskiden, el(i altmış yıl önce, Türkiye'de bilgisiz- likten kurtulmasavaşımı verilirken, gerçekten vardı böy- le babalar. Kızın yanına kimse yanaşamaz; "Kaç ünlver- site bitirdın?Kaç dil biliyorsun?" diye soruları sıralama- ya başlayan, hele dışarda öğrenim görmüş olmayı en büyük üstünlük sayan, diploma merakhsı baba kasıldı- kça kasılırdı. Belki bugün de kapalı çevrelerde, çağdışı gelenekler- den kopamamış ailelerde kıziarına koca seçmekte ba- balar böylesine baskıcı olabiliyorlardır, ama herhalde diploma için değil.. Okumuş, aydın denebilecek bir ba- banın, "üniversite diploması!" diye tutturabileceğine inanmak çok güç. Ustelik böyle bir babayı bugün hangi kız dinler! Bir insanın birlikte yaşayacağı insani seçme- sine nasıl karışılabilir!.. Neyse, bu mizah yazarı genç, bir yazımda, "İnsanı in- san eden şeylerin tümünün, yani 'kültür'ün ancak % 1'- ini öğrettiği söylenen 15 yıllık okul dönemindeki duşün- ce eğitiminin, okul öncesinde de verilmesi gerektiğini, bu% 1 oranı çok açık anlatıyor", dememe de değinmış. (Cumhuriyet, "Düşünce Eğitimi", 14 Ağustos 1993) Bu bilgiyi güvenilir bir kaynaktan, Profesör Bozkurt Güvenç'in Kültür Konusu ve Sorunlarımız adlı yapıtın- dan almış, daha önce başka bir yazımda da nereden aldığımı belirterek kullanmıştım. ("içi Boş Güzellıkler", Çağdaşımız Makyavel, ss. 252-256) Beni de çok etkile- miş bir bilgıdir bu . Okurlarımın da ilgisıni çektiğini gö- rüyorum. Profesör Bozkurt Güvenç'in kitabından o bölü- mü birlikte okuyalım "Bilim ve meslek dallannda insanların edinip oğrene- bıldiği her türlü bilgi ve beceriye 'kültür' deniyor. Bu an- lamda, kültür ile eğitim süreci arasında şu karşılıklı ve bütünleyici ilişki bulunmaktadır: Kültür, eğitim süreciyle kazandığımız içerik; eğitim ise, bize kültürel içeriği ka- zandıran edinme-öğrenme sürecidir. Tabii ki herhangi bir eğitim, bize her türlü kültürel içeriği kazandıramaz. Belli kültürler için o içeriği veren özel, ozgün eğitımler- den geçmek gerekir." "Ancak, biz ve çoğu öteki okullu uluslar, eğitimi okulla sınırladığımız için her türlü kültürü de okul sıralarında aldığımızı -ya da verdiğimizi-sanınz. Okulsuz toplum ve topluluklann 'kültürsüz' ya da en aztndan 'eğitimsız' ol- duklannı söyleriz. Oysa, 60yıllık ömrünün toplam 15yılı- nı okullarda geçirmiş bir vatandaşımız tüm bildiklerinin ancak % 1'ini okulda kazanmıştır, %25'ini değil. Yatılı askeri.okullar. bu oranı en çok %2-3'e kadar çıkartabilı- yor. Bu yüzden, sanıyorum, kimi Batılı düşünürler, genel kültürü, okulda öğrendiklerimizi unuttuktan sonra geri kalan (içerik) olarak tanımlıyorlar. Işte bu içerik, hayatta bir kez öğrendikten sonra unutmadıklarımızdır. Şöyle de söylenebilir: Kültür kuşkusuz eğitimle kazanılır ama mutlaka okulda değil; okul, eğitimin ancak kuçük bir bö- lümüdür. Külturün büyük bölümünü okul öncesinde, okul dışmda ve okul sonrasında kazanıyoruz." (A.g.y., Remzi Kitabevi, 2. basım, s. 111) Gördüğünüz gibi, kültür de, onu sağlayan eğitim de diplomaya sığmıyor Mizah yazarı genç okurum gerçekten anlattığı gibi bir durumla karşı karşıyaysa, o aydın denebilecek (ya da denemeyecek) babaya Profesör Bozkurt Güvenç'in bu kitabını armağan etsin. Üniversite konusu, üniversiteye girmek için yarışan gençlerin yaklaşımı açısından da üstünde durup düşü- nülmesi gereken bir konu. Pek öyle uzaktan görüldüğü gibi de değil. Başka yazılara... . , Kültür Bakonkğı'ndan dörtyeni müdürlük ANKARA (ANKA)- Kültür BakanlığTna bağlı olarak üç ilde daha yeni devlet tıyatrolan müdürlükleri kuruldu. Bakanlar Kurulu'nun Resmi Gazete'deyayımlanan karanna göre Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak Istanbul'da Devlet Türk Halk Müzıği Koro Müdürlüğü kurulacak. Kararnameye göre aynca Devlet Tıyatrolan Genel Müdürlüğü'ne bağlı olarak Gaaantep. Van ve Kayseri'de Devlet Tiyatrosu müdürlükleri oluşturulacak. CSO yenibinasına 1997'de kavuşacak ANKARX (ANKA) - Konser salonunun yetersizliği nedeniyle, yeni bina arayışlanna başlayan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası yeni binasına 1997 yılında kavuşacak. Kültür Bakanlığı'nca uygulamaya konulacak hipodrom projesi kapsamında ınşa edilecek olan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve koroçalışma bınasının 1997yıknda tamamlanması planlanıyor. Kültür Bakanbğı'ndan edinilen bilgiye göre uygulamaya konulacak hipodrom projesi kapsamında Ankara Atatürk Kültür Merkezi alanında bulunan 4. Bölge'de Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve koroçalışma binası yapılacağı bildirildi. Alanda, iki bin kişilik konser salonu. 500kişlik oda müziği salonu. prova-kayıt stüdyosu, müzik kütüphanesi, sanatçı çalışma vedinlenme odalan ile halk danslan çalışma salonlan ve idari teknik birimler binalan yeralacak. Kültür Bakanlığı Bütçesi'nden 1993 yıh için 7 mılyar 760 milyon lira ödenek aynlan Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Konser Salonu ve Koro Çalışma Binasfnın 1997yılında tamamlanması planlanıyor. Kazakistan*da Türk ozanlan Festivali MOSKOVA (AA) - Kazakistan'ın ünlü halk ozanı Abay Kunanbayev'in 150'nd^oğum yıldönümü dolayısıv la bu ülkenin başkenti Almaata'da. tüm Türk dünyasının ozanlannın katılımıyla'bir festival düzenlendi. Türkıveıle BDTcumhuriyetlerinde yaşayan Türk halklannın >anı sıra Moğolistan. Makedonya. Bulgaristan veÇin'den giden Türk halk ozanlannın katıldığı festivalde. aynca çeşitli edebi ve bilimsel toplantılarla söyleşileryapılıyor. Ekonontist ÜmtErol'un "Fraktal" resimleri ANKARA (UBA)- Ümit Erol'un "fraktal" resimleri >ann Oluşum Sanat Evi'nde sergileniyor. 1953 yılında Bursa'da doğan sanatçı, İstanbul Üniversitesi Iktisat Fakültesi'nden mezun oldu. UBA muhabirine bilgi verirken '"Pattern ve matematik yapılarla ilişkim beni fraktal matematikle ilgilenmeyegötürdü. Doğanınmatematiğidiyede adlandınİan fraktal matematik yeni gelişen bir sanat kolunun. >ani fraktal sanatın da kaynağı. Fraktal sanat ana fraktal tiplerinden başlayarak birbiri arrfına uygulanan matematik dönüşümlerle yeni desen ve patternleri kompüteryardımıylaoluşturanbiruğraş. ABDve Avrupa'da giderek yayımlanan bu özel uğraş alanı henüz Türkiye'de pek tanınmıyor. Serginin amacı da bu tanıtmayı sağlamak" diyen Ümit Erol, 25 eylül günü de Oluşum Sanat Evi'nde bir söyleşi yapacak. Halen Bilkent Üniversitesi'nde doçent olarak çalışan sanatçının sergisi 7ekime dek sürecek
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle