Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 EYLÜL1993 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUSLER
acılığa seyirci sosyaldemokrasi
Tarih gösteriyor ki uluslar, toprak kazanmalanna öncülük
edenleri unutmuyor ve saygıyla anıyor. Vatan topraklannın
satışına izin veren ya da göz yumanlan ise geleceğin kuşaklan
bağışlamıyor.
Prof. Dr. RUŞEN KELEŞ
D
YP-SHP hükümet iz-
lencesi Türkiye Büyük
Millet Meclisi"nden gü-
venoyu aldı. Güvenoy-
latnası elbette önemlı
bir olaydır. Ama öze
inildiğinde asıl önemü olan. ızlence-
nin, yurtlaşlanmıza. yannın kuşakla-
nna neler getireceğidir. Bu açıdan
bakıldığında. hem koalisyon protoko-
lünde hem de hükümet izlencesinde
(programında) toplum yaran ile bağ-
daşmayan vaatlerin. özlemlenn yer
aldığı dikkat çekiyor. Bunlar arasında.
kamu topraklannın özelleştırilmesine
ilişkin görüşler. kanımca yaşamsal
önemdedir.
Toprakta özelleştirme: Bu konuya
ilişkin olarak. koalisyon protokolün-
de şu tümce yer almıştı: "Belediye sı-
lurian içindeki kamuya ait arazi ve
arsalar.. halka satılacaktır." Hükümet
izlencesinde ise bu tümcenin kapsamı
oldukça genişletilmiştir: "Hazine'ye.
KİTlere, bakanlıklara ve befediyetere
ait arsa ve arazilerin halka devir ve satı-
şına imkan verecek düzenkmeler kısa
sürede yapılacaktır" (s. 67).
Hükümet. "Özel girişimcilerin eği-
tim ve sağlık yatırımlarındaki arsa ihti-
yacının kamu arazilerinden karşılan-
ması konusunda düzenlemeler vapıla-
cagı" vaadini de izleneeye koymayı
unutmamıştır (s. 72). Izlencede. "ta-
şınmaz malların sennaye piyasası ara-
cıltğı ile değeriendirilerek ekonomiye
kazandınlması, kunılacak taşınmaz
mal yatınm fonları ve ortaklıkJarı eliyle
halkm daha rahat konut edinmesinin
sağlanması" gibi pek açık olmayan gö-
rüşlere de rastlaruyor (s. 79).
Siyasal erk, aynca, anayasada deği- ...._,.„ ._. ., ... ...
şikliİc yaparak "özel ve tüzelkişilerin nun tam tersi yapılmak istenıyor. Bi-
onnan sahibi küınmasını ve 20001i yıl- reylerin. kamu topraklanndan en
larda özel orman oranının yûkseltilme-
sini" göze almıştır (s. 88). Siyasal isten-
cin bu özlemlerine. "vakıf niteüğindeki
taşuunaz malların yatırımcılar için çe-
kici dunıma getirilmesini" de eklemelı-
mış ve bızden eleşün aimıştı (L'umhu-
riyet, 20.8.1992). Iki ay kadar önce de
Turizm Bakanı. turizm gehrlerimizi
arttıracağı gerekçesiyle, yabancıya
toprak satışına olanak veren düzenle-
meler yaptırdığını açıklamıştır (Cum-
huriyet. 13.5.1993).
Kamu taşınmazlanmn dogmaük
bir yaklaşımla, yerli olsun. yabancı ol-
sun bireylere aktanlması, ne konut ve
kentleşme sorunlannı çözer ne de
uzun dönemde bireyciliğe yarar. Akıl-
cılık ve Baü ülkelerindeki çağdaş uy-
gulamalar. kamu elindeki topraklara
titizlikle sahip çıkmayı. var olanlara.
her çareye başvuraraİc yenilerini ekle-
meyi gerektinrken. ne yazıktır ki bu-
yız (s. 109). Son olarak. "Halkın
tnağdur edilmesiıu önlemek için kültür
kalıtımızı oluşturan SİT alanlarında
özel mülklerin Hazine arazisi ile takas
edilmesi volunu açmaktan" da izlence-
de söz edilmektedır (s. 115).
ÖzeUeştirme tutkusunun
sonuçları
Eğer bilinçli bir halk dalkavukluğu-
nun anlatımı değilse bütün bu sözler.
kamuyu yalnız küçültmenin değil.
yoksullaştırmanın gûndemde olduğu-
nu gösterir. Geçen yıl. henüz devlet
bakaru olduğu sırada verdıği demeç-
lerde Başbakan. Hazine topraklanna
karşı olan "antipatisni" yine dile getir-
yüksek oranda yararlanmalannın, an-
cak böylelikle sağlanabileceği nedense
gözden kaçmlıyor.
Hükümet bununla da yeünmeyip,
geniş kapsamh bir özelleştirme politi-
kası çercevesinde kamunun tüm mal
varhklanru yabancılara satma volunu
açmaktadır. Devlet üretme çiftlikle-
riyle ilgili olarak bir süre önce başlatı-
lan uygulamalann yaygınlaştınlması,
korkanm ki ülkemizi sonuçlan önce-
den kestirilemeyecek tehlikelerle karşı
karşıya bırakacaktır. Bundan. ulusal
egemenliğimızin bile zarar görmesin-
den kaygı duyanm.
Ülke toprağında yabancı eü: Bılindi-
ği gibi. 1990 mayısında çıkanlan 3646
sayıh yasa ile Hazine mah olan devlet
üretme çiftlikleri. kamu tüzemızin ku-
rallan zorlanarak Tanrn İşletmeleri
Genel Müdürlüğü'ne (TİGEM) dev-
redilmiştir. Özelleştirme konusunda
bir yabancı ortakhğa hazırlattınlan
bir yazanakta(raporda) TİGEM özel-
leştiribnesi öncelikli kuruluşlar arasın-
da yer aldığından, söz konusu yasa ile
4 milyon dekar toprak, yerli ve yaban-
cı aynmı gözetilmeksizin özelleştirile-
bilecek duruma getirilmiştır. Şimdi
açıkça görülüyor ki hükümet. özelleş-
tirilecek bu topraklara venilerinı ekle-
yecektir. Yerli gerçek ve tüzelkişıler
gibi yabancılarda bu yoldan toprakla-
nmıza el uzatabileceklerdir.
Böylece. Anayasa Mahkemesi'nin
1985 \e 1986 yıllannda. iki avn karar-
la (Resmi Gazete. 24.8.1985, No:
18852 ve 31.1.1987. No: 19358) kapat-
mış olduğu yabancılara toprak satma
yolu. özelleştirme tutkusu uğruna, ye-
niden, dolaylı olarak açılmış oluyor.
Tüze dilimizde. bunun adı "yasaya
karşı hile"dir. Bu değişiklik. yalnız
devîetin verimlı kılmak için milvarlar
harcadığı, Hazine've. kamu kuruluş-
Ianna ve beledivelere ait topraklann
kamu iyeliğinden çıkmasına yol aç-
makla kalmayacak, aynı zamanda
stratejik konumu olan bölgelerimizde
vabancılann toprak edinmelerine de
olanak verecektir.
Dr. Theodor Herzl'in 1897de Ba-
sel'de topladığı Birinci Sionist Kong-
resi'ne bir bildıri sunan Heidelberg
Üniversitesi matematık profesörü Zvi
Hermann Schapiro, İsrail de\letini ku-
rabılmek için oluşturulmasını önerdiği
Yahudi Ulusal Fonu'nun üçte ikısmin
Araplardan ve Türklerden toprak sa-
tın almaya aynlmasını istemışti. Böy-
lece elde edilecek topraklann bireylere
kesinlikle satılmamasını da şart koş-
muştu. Bu kurala gereğı gibi uyulduğu
içindir kı. aradan 50 >ıl gecmeden. 942
bin dönüm toprak kazanılmış ve bu
topraklar üzerinde bir yeni devlet ku-
rulabilmiştir(MosheLevin,TheStory
of the Jevvish Natıonal Fund, Tel
Aviv, 1954).
Bunun tersı davranışlar. her ne ge-
rekçe ile olursa olsun. toplumun değıl.
açıkgözlerin ve varlıklı kesimlerin zen-
ginleşmesıne yardımcı olur. Sağlıklı ve
dengeli bir kentleşmenın sağlanmasını
güçleştinr. olanaksız kılar; ülkenin
toprak bütünlüğünü ve geleceğını teh-
likeye sokar. Kanımca. özelleştirme
salgınının en zararlı sonucu da petro-
kımya tesıslerine, dokuma ve çimentp
fabrikalanna ve devlet çiftliklerine ait
yapılarla araç ve gereçlerin değil. üze-
rinde bulunduklan arsa ve arazilerin
elden çıkanlması olacaktır. Çünkü
böylece, çoğaltılamayan bir ulusal ser-
vetin yağmalanmasına devlet aracılık
etmiş olur. Ama tarih gösteriyor ki
uluslar. toprak kazanmalanna öncü-
lük edenleri unutmuyor ve saygıyla
anıyor. Vatan topraklannın satışına
izin veren \ a da göz yumanlan ise gele-
ceğin kuşaklan bağışlamıyor.
Ya sosyal demokrasi?
Sosyal (toplumsal) demokrası. eğer
hala yaşıyorsa. bireylerden çok toplu-
mu. varsıldan çok yoksulu. bugünden
çok yannlan düşünmek zorunda
olanlann destekledikleri bir siyasal
akımdır. Bu yönden bakıldığında.
özelleştirmeyı tek ve en önemlı amaç
olarak benimseyen bir hükümet izlen-
cesine. sosyal demokrat bir partiyi
temsil edenlenn nasıl ımza koydukla-
nnı kavramak gerçekten güçtür.
ARADABIR
TAHİR ÖZÇELİK
Bu Oyun BitirilmelL.
Hitler manyağı İkınci Dünya Savaşı'nı başlattığında
ben 10 yaşında idim, savaş sona erdiğinde ise 15'ime
basmıştım. Yokluk, sıkıntı yılları. Her an savaşla yüz yü-
ze gelme korkusunun yüreklerde yuvalandığı zamanlar.
Ülkemiz. Büyük Taarruz'un' amacına ulaşarak sona
erdiği 9 Eylül 1922 gününden bu yana, tam 71 yıldır sava-
şın uzağında kaldı. Kore'ye ya da Kıbrıs'a gidenlerin
dışında büyük çoğunluğumuz savaşı ya kitaplarda oku-
du ya da fılmlerde gördü.
Gelgelelim 1945ten beri, neredeyse50yıldır, "savaş"
olayı dünyanın gündemindeki yerini hep korudu. Savaş
için ordular beslendı. kurmaylara planlar hazırlatıldı, hiç
durmadan yeni silahlar üretildı ve denendi, insanlar üs-
tünde denendi. Ama savaşlar askerlere değil, devleti
yönetenlere, politika cambazlarına, zavallı teknokratla-
ra, şovenistlere, çokuluslu şirketlerin maşası birtakım
örgütlere. ıdeoloji ya da din tüccarlarına çıkarttırıldı.
. Askere, çoğu kez. Birleşmiş Milletler adına yatıştırıcı,
güvenliği (?) sağlayıcı, halkı koruyucu (!) roller verildi
(Körfez krizi nedeniyle Iraka da bu yüzden bombalar
yağdırıldı!). Askerler deneyim kazansınlar, görevlerini
iyi yapstnlar diye bazen iki komşu devlet birbirine karşı
kışkırtıldı, bazen de aynı ülkenin topraklarında etnik ya
da dinsel amaçlı karışıklıklar, çatışmalar tezgâhlandı.
Azerbaycan'da. eski Yugoslavya topraklarında olduğu
gibi Türkiye'de de yüzlerce yıldan beri aynı kaynağın
suyunu içen, aynı güneşin nimetlerinden yararlanan
halklar arasına nifak sokuldu. insanları birbirine kırdırtıp
uzaktan seyrettiler. Seyretmekle de kalmayıp akıl verdi-
ler, silah, cephane verdiler, bir gün birine, bir gün öbü-
rüne gözdağı verdiler...
Türkçemizde ne güzel deyimler vardır. "TavşanakaÇ,
tazıya tut" deyimi bunlardan biri. Bugün yer küresi üs-
tünde olup bitenleri bundan daha iyi hangi söz yansıta-
biliracaba? Başımızı ne yana döndürsek, "Tavşanakaç,
tazıya tut!" diye birileri çıkıyor karşımıza. örnek mi isti-
yorsunuz? Işte Bosna-Hersek Savaşı! Birleşmiş Millet-
ler'in gönderdiği "Barış Gücu'sayesinde (!) şimdi artık
kendinden söz ettirmeyen Lübnan'dan ne farkı var?
Avuç içi kadar Lübnan'da da bir zamanlar "Tavşana
kaç, tazıya tut" diyenler vardı.
12 temmuzda Makedonya'nın başkenti Üsküp'e de
"mavi bereli barış elçileri" geldi. Ne yapmaya geldiler
acaba?
Ya Türkiye? 71 yıldır savaş yüzü görmemiş, gelişme
ve güçlenme yolunda kararlı adımlarla ilerleyen bir Tür-
kiye öyle bırakılır mı hiç?
Daha geçenlerde. Almanya'nın önde gelen gazetele-
rindenBerlinerMorgenpost'taTürkiye'yekocabirsayfa
ayrılmıştı ve özetle, Türkiye Avrupa'yı savaş tehlikesin-
den koruyan bir kalkan olarak niteleniyor, dengelerin
korunmasında büyük önem taşıdığı ileri sürülüyordu.
Nitekim, yabancı devlet adamlarınm basındayeralan
resmi demeçlerine bakılırsa, "Türkiye, Avrupa'nın gü-
venilir bir kalesi!.. Türkiye'siz bir Avrupa düşünüle-
mez!.. Türkiye, dünya banşının garantisi!.." Daha ne
övgüler!.
Böyle pohpohlanmaya aldanmamak gerek. Onlar bir
yandan böyle der, bir yandan da ekonomik, politik, aske-
ri gücümüzü yıpratmak, kalkınmamızı engellemek, böl-
gedeki "saygın" durumumuzu sarsmak için sinsi he-
saplar yapar, teröre çanak tutar, kimi zaman sağ-sol
kavgası, kimi zaman Alevi-Sünni çatışması, kimi zaman
laik-şeriatçı yadaTürk-Kürtdüşmanlığı yaratarak toplu-
mun huzurunu bozmaya ve kendi çıkarlarına en uygun
ortamı yaratmaya çalışırlar.
Sisiphos efsanesinde olduğu gibi, Türkler aşağıdaki
iri kayayı tepeye doğru çıkarırken kaya yeniden aşağıya
doğruyuvarlanmalıdır. "Tarihinöcü"ancakböylealına-
bilir. "Tarihin öcü", yani Malazgirt'ten bu yana, yani
Anadolu topraklannın adım adım fethinden bu yana, ya-
ni Mustafa Kemal'in can çekişen bir devleti ayağa kaldı-
rıp, çağdaş uygarlığaaçılan yola soktuğundan bu yana,
yani Türkün uluslar coğrafyasında daha kişilikli, daha
dinamik bir konuma ulaşmasından bu yana, hâlâ "Kut-
sal Hıristiyan Birliği" düşleri yeşertenlerin umutla bağ-
landığı "Tarihin öcü!"
Burada da "Tavşana kaç, tazıya tut!" taktiği mükem-
mel tezgâhlanıyor.
En azyüz-yüzyirmi yıldan beri seyrediyoruzbu oyunu.
Artık perdeyi kapatmanın-kapattırmanın yollarını ara-
malıyız.
ÖYKÜLER
TürkKütüphanecilerDerneği EdirneŞubesi'nın "Kitap,
Kütüphane ve Okuma" ıleılgıliöyküyarışmasında,
yayınlanmasınakararverilenöykülerı.dernek adına
Edıme Şubesı Başkanı Ender Bılar derleyip' Öyküler"
adıylayayınladı.
İsteme için Edirne Tel: 518 24 49
TARTIŞMA
Yanıt bekleyen soru
D
eğcrli Av. Engjn
Cinmen,
"Anayasa
Mahkemesi neyi
koruyor?"
sorusunu,
zevkle okuduğum vaalanna
başlık yapmış. İlk bakışta
çarpıcı. bir o kadar da
düşündürücü bir soru. Öyle \ a,
Anayasa Mahkemesi neyi
koruyor? Ya da "nasıl bir
anayasayı koruyor?" Sayın
Cinmen'in kısa sayılacak
yazıya sığdırabıldiğı onca
hukuksal çelişkiyi algıladıkça
bu sorulan insan bir değil bin
kez soruyor kendi kendine.
Sadece soru sormakla
kalmıyor, başka çağnşımlar da
zorluyor kendini. Öncelikle
yüksek yargı organının başkan
ve üyelerinin bu çelişkileri
bilmemeleri düşünülemez.
Elbette bilirler. Ama y ine de
diğeryasa ve işlemlerin
hukuksuz bir yasaya
uygunluğunu izlerler. Sanınz
olayımızın gızi de bu noktada
toplanıyor. Demek oluyor ki
denetçı ya da gözlemci bıri
yüksek yargı organı da olsa
yasayla'venlen görev ve
yetkinindışınaçıkamıyor. Bu
bir şartlanma mı, yoksa
zorunluluk mu? Aynnüyı
seçemiyoruz.
Anlaşılıyor ki bir kurumu
kurmak ya da onu çalışır
duruma getirmek yeterli
olmuyor. önemli olan, kuruma
yasal sağlamlık ve aynı
doğrultuda işlerlik
kazandırmak. Gördüğümüz
kadanyla anayasal düzenı
koruma. kollama ve diğer yasa
ve işlemlerin ona uygunluğunu
izleme işlevini yüklediğimiz
kunımun yasal yönden
sağlamlığı olmadığı gibi işlerliği
deyoktur.
12 Eylül buy rukçulan bunu işin
başında düşünmüş. hukukun
üstünlüğünü değil. kendi
üstünlüklerini sürdürecek ve
egemen kılacak bir 'yasa'
düzenletmişlerdir. Bugün
anayasal kurumlanyla,
Meclisiyle ve ulusla böyle bir
yasanın egemenliğindeyiz.
Buyrukçulann 'suçlu'
olduğunu biliyoruz. Bilmemize
gerek yok. Kendileri söylüyor
bunu. Ama nedense
dokunamıyoruz kendilerine.
Anayasa Mahkemesi bu
dokunulmazlığı koruyor. Bu
olgu işin başında hazırlanmış.
Anayasanın gınşine konmuş.
Bir ulusa, üç-beş kişiye
dokunamavacaklan yazılmış.
Ama o günİerin koşullan ıçinde
buna kımse ses çıkaramamış.
"Olmaz böyle şey " dememiş.
Diyememiş.
Bugün de anayasacılann görevi
bunu korumaktır. Onlar,
"Hangi anayasayf değil,
ellerine verilen anayasayı
korumayı düşünürler. Gelenek
böyle. gelişme böyle. Böyle
olmasa bugüne kadar
içlerinden bıri "Bu yasanın
girişinde (yalan) yazılı, hukukla,
demokratik kurallarla. insan
haklarıyla çelişen yerleri >ar.
Böyle bir yasay ı ben
savunamam. Diğer yasa ve
işlemlerin buna uygunluğunu
izleyemeflT der. Demedi ya da
diyemedi.
Dıyemez, çünkü ondan istenen
elıne venlen anayasayı
savunmaktır. Tann buyruğu
gıbidir bu istek. Ötesini
düşünemezsın. "Bu anayasa
buyrukla yapddı" dıyemezsin
Çelişkileri göremezsin. Görsen
söyleyemezsin. İşte böyle bir
açmazdadır hukukumuz.
Hukuk literatüründe yerleşik
ve yaygın kanı. "yürüriükteki
yasalara her yurttaş uymak
zorundadır." Dikkat edilince
"yürüriükteki yasa" deniyor.
Yasalann nitelıkleri değil.
nicelikleri yetiyorişe. Teokratik
düzenlerde böyledir. Usu hep
dışlar. Düşünmeyi, neden ve
niçinler üzerinde durmay ı
ıstemez. Tann buyruğuna kul
sadece 'aıtıin' der. Yerleşik
anayasal kanılarda da bunun
karşılığı'uvma'dır. Herikisınde
de çoğu kez kişi çelişkileri
görür. anlar. yakalar. ama
söyleyemez. Göıme, anlama.
yakaİama 'bügi' işidir.
Gördüğünü. yakaladığını.
anladığmı söy leme ise 'kişilik"
işidir. Buyruklarla anayasa
yapılmasına katlanan
toplumlarda kişilik edinme
çokzordur. Uymave
katlanma. kişilik edinmeden
daha kolaydır. Bizikinciyi
seçtık sanınm.
Niyazi Ünsal
Geçiş önceliklibasın plakası
E
ğer Bursa'da bir
büyük
lakımımızın
maçı varsa siz siz
olunfutbola
karşı olan
sevginızi birhaftalığına iptal
edip dinlencenizı başka
alanlardan keyf almaya
yöneltin. Çünkü böyle
anlarda İzmit Körfezi'ni
vapurla geçmek de zor geriye
dönmek de.
Sabah saatlennde Eskihisar
İskelesi'nde başlayan otomobil
kuyruklan, akşam maç
dönüşlerinde tam bir karmaşa
ve izdıhama dönüşüyor. Her
büyük maçgünü basın
mensuplanyla halkımız
arasında tartışmalar çıkıyor.
Bazen bu tarüşmalann
boyutlan büv üyor.
Basın mensuplannın
otomobillerinde, İçişleri
Bakanlığı'ncavenlmiş geçiş
önceliği olan plakalar var
Ama, halkımız bunu gecerli
saymıyor Kendilcrindcn önce
vapura alınanbirkaçbasın
olomobılını haksızlık sayıyor.
Geçmeye kalktığınız zaman
kendilerını oiomobılın önünc
atarak ses tonunu yükselterek,
"Sizin insan haklanna saygınız
yok" şekhnde ağır, suçlayıcı
İconuşabihyorlar. Acaba bu
şekilde konuşmanın gücünü
nereden alıyorlar? Halkımızın
basın mensuplanna olan
inançlan sarsılmaya mı
başlamış? Bu suçlamalarda,
son günlerde yaşanan olaylann
etkisi var mı?
Sabah, Eskihisar'da bütün
uğraşlanmıza karşın vapura
ahnmıyoruz. Vapura
otomobılleri alan görevliler
"Pdis kulübesi şurada"
diyerek, onlann yardımıyla
vapura btnebileceğimizi
söylüyor. Polis nolctasına
gittiğımizde içeride bir
görevlınin olduğunu
görüyoruz. Bızi "hoşgeldiniz"le
karşılıyor, elimizi sıkıyor ama.
yardımcı olamayacağını
söylüyor. "Bakın" divor görevli
polis ve devam edıyor: "B«n
burada tek başımayım. Ama,
dışarıda yüzlerce insan var. Tek
başıma onlann baskısına karşı
gelemem. Şurada jandarma
birliği var. Oradan yardım
gelmeden bir şey y apamam. Ben
sizin öncelik hakkınız olduğunu
biliyorum. Üstelik sizi vapura
bindirdiğünde rüşvet almakla
suçluyorlar bizi." Görevli polis
memuru, elindeki eenelgeyi
açıp basın mensuplannın
öncelik hakkını belgeleyen
kanun maddesini de bıze
gösteriyor. Ama. sonuç
değişmiyor ve biz zorunlu
olarak sıramızı bekleyerek ucu
ucuna Bursa'daki maça
yetişiyoruz.
Bursa'dan Topçular İskelesi'ne
insan ve otomobil seb akıyor.
60 km.'lik Bursa-Yalova yolu
birkaç saatte alınabibv or.
Deniz İşletmeciliği beîkı sefer
sayısını arttırmış ama yeterli
değil. Magn bitiminde binlerce
insan ve otomobil Topçular
İskelesi'ne hücum etmış
durumda Görev lı polis sayısı
ise sabahkınden farklı değıl. bir
veya iki.
Yeniden polısten>ardım
istiyoruz. Ancak yaşanan
ortam içerisinde polisın daha
çok yardıma gereksinimi
olduğunu görüyoruz. Memur.
"Bizi tehdit cdiyorlar. sürgüne
göndereceklerini söylüyorlar.
Keşke öv le bir şey y apsalar.
Ama y apmıvorlar. Böyle görev
yapmaktansa buradan gitmek
bize iyilik olur" diyor.
Bıryanda basın mensuplanna
engel olmanın hak olduğunu
zanneden büyük bir grup, öbür
yanda karayollıyla Körfez'i
dolaşarak gazeteye haber ve
fotoğrafyetiştirememenin
endişesi Bu. her büyük maç
öncesi ve sonrası tzmit
Körfezfnin iki yakasında
yineleniyor. Kimseninaklına
da önlem almak gelmiyor.
Aslında halkımız basın
mensuplanna engel olarak bir
gün sonra spor sayfalannda
genış ve gerçekçi haber ve
yorumlar okuma haklanna
sekte v uruyorlar. Bu şekilde
davrandıktan bırgün sonra
spor servislenne telefonlar
yağdırarak, v andaşı olduklan
takımlar hakkında az şey
yazıldığı için acımasızca
eleştirebiliyorlar. Acaba bu
ola> lar halkımızın basın
mensuplanna olan
güvensizliklerinin bir yansıması
mı?
Metin Tükenmez
PENCERE
Kayıplar ve Tutuklular
Ostüne...
Gözaltına alınan kişinin ortadan kaybolması, çağdaş
dünyanın ayıplı sorunlarından biridir.
Sorun öylesine büyüdü ki Hollywood işe el attı; Coste
Gavras'ın yönettiği, Jack Lemmon'ın başrolü oynadığı
"Kayıp" (Missing) filmi büyük yankılar yarattı, ülkemiz-
de gösterildi; Latin Amerika askeri diktatörlüklerinde,
güvenlik güçlerinin gözaltına aldığı kişiler arasındaki
kayıplar öylesine çoğalmıştı ki, devlet cinayet örgütüne
dönüşmüştü.
12 Eylül'de resmi açıklamalara göre Türkiye'de 650
bin kişi gözaltına alındı. Bizde de gözaltında kayıplara
ilişkin başvurular çoğaldı; ama, hiçbirinden sonuç alına-
mıyordu. Yaşama hakkmın güvencesi sayılan devlet,
gözaltına aldığı yurttaşın nerede olduğunu açıklayamı-
yor, "Kayıp" filmi Türkiye'de de oynanıyordu.
Türkiye, "faili meçhul cinayetler ve kayıplar ülkesi"ne
dönüşmüştür.
Ne yazık ki bu konu "medya'yı ilgilendirmiyor, ka-
muoyunun ilgisini çekmiyor Tek parti döneminde poli-
sin gözetimınde bulunan bir tek kişinin yok olması ortalı-
ğı velveleye verırdi; çok partili rejımde bu işi kanıksa-
dık...
•
Birkaç gun önce Aysel Malkaç'ın kız kardeşi beni gör-
meye geldi.
Biliyorum, şimdi yukarıdaki tümceyi okuyan çoğu kişi
kendi kendine soracaktır:
- Aysel Malkaç da kim?
Aysel Malkaç, özgür Gündem gazetesinin muhabiri-
dir, bir ayı aşkın bir zamandan beri Aysel'den haber alı-
namıyor. özgür Gündem bu konuda şunları yazdı:
"7 eylül günü bir haber için dışarıya çıkan istanbul
muhabirlerimizden Aysel Malkaç'tan haber alınamıyor.
Gorgü tanıkları, Aysel'in gazete yakınlarında sivilpolis-
ler tarafından gözaltına alındığını belirtirken, emniyet
yetkilileri. muhabirimizin gözaltında olmadığını söyledi-
ler."
Özgür Gündem gazetesinin muhabirleri doğuda öldü-
rülüyor; bu konuda çok yayın yapıldı; Aysel Malkaç'ın
gözaltına alındıktan sonra kaybolduğu iddiası da bunla-
ra ekleniyor; olayları bir sis perdesi örtüyor.
Dağıtmak gerek bu sisi...
Aysel'in kızkardeşine:
- Ben bu konuyu yazarım, görevimdir, deyip ekledim:
İnşallah kız kardeşiniz bulunur...
Durgun ve suskun yanıtladı:
-İnşallah!..
•
Aradan bir iki gün geçti geçmedi; bu kez de özgür
Gündem'in sahibi ve DEP'ın Genel Başkanı Yaşar Kaya,
DGM tarafından tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ku-
zey Irak'ta yapılan KDP (Kürt Demokrat Partisi) Kong-
resi'nde geçenlerde konuşan Yaşar Kaya'nın "bölücü-
lükpropagandası"yaptığı ileri sürüldü.
Bu köşede çok yazdım; ama, bir kez daha yineleye-
yim: Ne söylerse söylesin, ne yazarsa yazsın, bir insanı
düşüncelerinden ötürü tutuklamak çağdışıdır, demokra-
siye aykırıdır, hem kendimize ayıp ediyoruz, hem uygar
dünyanın bizi ayıplaması için durup dururken gerekçe
yaratıyoruz.
Yaşar Kaya ne söyleyebilir?
- TC'nin işi bitiktir, Kürdistan a bağımsızlık sağlanma-
//, Anadolu parçalanmalı, sınırlar yeniden çizilmeli, Lo-
zan çöp tenekesine atılmalı...
Dikkat:
Yaşar Kaya bunlan söyledi, demıyorum; Türkiye'de
bunları söyleyen ve yazanlar var. Istediklerini söylesin-
ler ve yazsınlar, bize aykırı gelen bu düşüncelerinden
ötürü, kimse tutuklanmasın, yargılanmasın, cezaya
çarptırılmasın.
Her türlü aykırı fikreözgürlüktanımaktaveterörün her
çeşidine elbirliğiyle karşı çıkmakta "toplumsal ittifak"
kurulursa sorunlar aşılır. Şeriatçı bugün Türkiye'de öz-
gürdür, Kürtçü de özgür olsun!.. Hepsini özgürlük reji-
minde göğüsleyip laik Türkiye Cumhuriyeti'nin bütünlü-
ğünde ve demokrasi potasında eritebiliyor muyuz?
O zaman biz de özgür oluruz.
ANMA
Demokrasi düşmanı 12 Eylül 1980 Askeri
darbecileri tarafından yurdışında
sürgünde yaşamak zorunda bırakılan
Sendikamız Yüriitme Kurulu Üyesi
ENVER
TÜRKOĞLU'nu
Ölümünün 8. yılında
Topkapı'daki mezan başında
19 Eylül 1993 Pazar günü saat
10.00'da anacağız. Dostlanna duyunır,
anısı önünde saygıyla eğiliriz
DİSK / BANK-SEN
CAoOAS VAYINLARı
Nadir Nadi
DOSTUM MOZART
8 hası 30 000 lıra (KDV ıçinde)
Çuğdaş îtıunları Turkocağı Cad 39-41 Cağaloglu-fsıanbul
Ödemeli gonderilmez.