17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 1993 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Çocuklaraumudu nasılvereceğiz? Çocuklanmıza her şeyimizi verebiliriz, ama umudu nasıl vereceğiz? İsveç'e Bosna'dan getirilen yaralı çocuğun havaa- lanında karşılanışı sırasında her sesten korkarak "Anne bomba getiyor* 1 diye bağınşını gösteren görüntüleri çocuğu- muza nasıl açıklayacağız? Hanikötülerinhakkından"po- iis amcalar", düşmanlann ' hakkından da "asker ağabey- ler" gelirdi? TIME dergisini yıllardır okurum. Dünya görüşüme uy- masından değil, profesyonel gazeteciliği gerçek anlamda yapmasından. TIME'ın çizgi- '"si, büyük ve uluslararası ser- "mayeyle çakışmayacak bir na- ' zikUktedir. Bosna-Hersek soykınmı konusunda yayımla- dıklan bazı izlenimler ve yo- nımlar, gerçekten 10-15 yıl ön- cesinin sol radikal basınında çıkanlara taş çıkartacak nite- likte. Ama Washington kulak 'asıyor mu? Hayır. Batılı bunca gazeteci," Saray- bosna'dan kan damlayan sa- 'tırlar fakslıyorlar gazetelerine. Radyo ve TV muhabirleri. 'aralanndan 32'sinin bu ana :dek görev başında öldürübnüş 'olmasına karşın dünya ka- STOCKHLOM GÜRHAN LÇKAN muoyuna vahşetın tanıkhğını yapmaya uğraşıyorlar. Gel- dikleri ülkelerin yöneticileri dinliyorlar mı? Hayır.. İsveç'te bu hafta okullar açıldı. Stockholm'de ilkokula başlayan 14.000 afacana, tra- fikte dıkkatli olmalan ve sürü- cülerin de bu sayıda çocuğun sokaklara döküldüğünü unut- mamalan için fosforlu kepler dağıtıldı. tsveç'te "Otomobiller sert, çocuklar ytımuşak" derler. Ya Bosnalı çocuklar? Çocuk- lanrruz bıze hesap sorunca ne olacak? "Baba, çocuklar öldü- rülürken sen ne yaptm" dıye sorduklan zaman ne olacak? Çocuklanmıza "Her şeyin, bir insanı sevmekle başladığını*' öğretmek zorundayız; aynen "umudun insanda olduğunu" öğreteceğimız gibi. Yaz biti- yor, günler kısalıyor. İnsana. geleceğe olan umudu karanlı- ğa bırakmamak gerek. Ger- çekten acelemiz var. Iıısaıı, kayııağı belirlenemeyenımıak SANGIMIGNANO ÜSTÜN AKMEN Ardinghelli Sarayı'ru sağı- ma aldım. Cisterna Meydanı'- ndayım. Cisterna dediğım San Gimignano'nun yüreğı. Orta İtalya'run Toscana bölgesin- deki San Gimignano'nun Cis- terna Meydanı, sıradan bir ak- şamüstü yaşamakta. Meydanın tam ortasındakı dört basamakla ulaşılabilinen kuyunun etrafına gene gençler toplanmış. Kimileri kuyuya eğilıp seslenip, yankıyla eğleni- yof. Kuyunun yakıhtndaki kahvenin onüne, kaldınmlara konulmuş masalarda içkilehru yudumlayanlar, gcnçleri izle- mekte. Gencin biri kuyuya avazı çıküğınca bağınyor: "Garibal- dT. Yanıt hemen geliyor: "... bakü. baldi". Bu oyun Tann- nın her günü neden oynanır, anlamıyorum. Kuyuya seslen- mek riep yalnızlık duygusu çağnşünr bana. Çılgınca eğ- lenmek özlemı yanı sıra, alın- yaalannın öncesiz bir yalnızlık olduğunu mu sanıyorlar ne! Güneş habersizce ufkun öte- sine geçmekte. Kuyu başında- ki şamata "continuendo" tem- posunda. Bırden. Cisterna Meydanı allara morlarâ bula- nıyor. Güneşin baüşı bir tansık yaraür gibi. Daracık San Gio- vanni sokağındakı evlerin ko- yu, açık kırmızı renkli kiremit- leri renksizleşmiştir şimdi. Şal- vucci Meydanı'ndakı "İkiz Kule" renk kıpırdanışlan ara- sında bir anlamda iskelete, ek- lemlere, deriye kavuşmuştur. Duomo Meydanı'nda Comu- ne Sarayı'nın ak duvarlanna, mermer merdivenlerine ûst ûs- te. yığın halinde renkli ışık çiz- gilen düşmüştûr. Kuyunun başına gidrp icine bakıyorum. Karanlıkgibi. Bir- den taaa derinlerde fırtına ve köpüklü dalgalar görüyorum. Nereden çıktıysa dalgalann ortasmda bir de meşe ağacı. Ağa'cih dallan ile dalgalar ara- sında şavaş var gibi geliyor bana. Önce dalgalann çağıltı- sıyla. sonra başka bir yerde üç metre yükseküğindeki çağla- yanın boğuk uğultusuyla yatı- şıyor içim. "İnsan, kaynağı be- lirlenemeyen bir ırmak" diye düşünüyorum. Çağdaş olmak. eksiksiz ol- mak yerine ara sıra güzel şeyler y apmayı başarmak demek de- ğil mi? Kuyuya ben de ısmimı seslenıyorum. Yankılanıyor. Aaaa... Ben bu sesi taruyorum. Tembellığin sesi bu Bır rahat- ladım anlatamam. Apua Alp- lennden, Chıantı bölgesinden, Metallıfere tepelerinden gelen bır serinlik seanledim. Derin- den bir "oh" çekmişım. etrafı- mdakiler şaşkınlıkla bakıştılar. Çoğumuz aynanın gerceğini göremiyor. Ben San Gimig- nano'da bir kez daha hem de bu pazar gûnü gördüm. Ne gün ne güzel bir gündü, bugün günlerden... SosyalistlerJaguar'abinmezSütten ağzı yandı bir kez İspanyol sosyalisüerinın. Ve elbette şimdi yo- ğurdu üfleyerek yiyorlar. Politik yol- suzlukJarda İtalyanlara yeüşemeseler de "Bu işte biz de vanz" diyebildiler. Sosyalist Parti önceleri tüm gücüyle direndı, yolsuzluk iddialanru reddetu. Ama ateş olmayan yerde duman tüt- meyeceğine inanan Ispanyollar. "Se- nin doğruluğuna inanıyoruz, yalıuz par- tine çekidüzen ver" dercesıne Baş- bakan Felipe Gonzalez'e bu kez salt çoğunluk cömerthğıni göstermediler. Felipe, mesajı çok iyi aldı. Toplum, yolsuzluğu afFetmiyor. Hele sosyalist- lerin yolsuzluğunu asla! Sosyalizm öldü diyorlar ya vallahi yalan! Belki değışli, ama ölmedi. Baksanıza sosya- list değerler, nasıl da canlı. hala varhk- lannı hissettınyorlar. Toplum hala bazı değerlere sıkı sıkıya bağlı. Jose Maria Mohedano, Meclis'le, sosyalistlerin grup genel sekreteri se- çildi. Görevine daha merhaba deme- den, Mohedano'nun bir Jaguar kul- landığı açıklanıverdi. Hani, neredeyse zenginlik sembolü olan şu meşhur ara- ba. Bir insan bir Jaguara binemez mi? Binebilir. Ama, bu insan bir 'sosyalist' ise. hayır. binemez! İşin aslı, Jaguar, New Techno adında bir inşaat şirketi- ne ait. Mohedano ise bu şirketin avu- katlanndan. Şirketin son yıllan başa- nsız; kredileri geri ödeyememiş, yaptı- ğı bazı binalar çürük falan. Hemen bir gürültü patırtı; Mohe- dano'nun Jaguara bındiğini duyma- yan kalmadı. Ve üç gün içinde grup genel sekreterliği görevınden istifa etti Mohedano. Bu toplumun yolsuzluk- lara duyarhğına hayranım. Toplum eşeğe binerken sosyalist bir politikacı, Jaguara binemez. Bir sos- yahstin Jaguan olabilir. Bir sosyalist zengın olabilir. Yani zenginlik yalnız- ca liberahstlere özgü değildir. Demok- rasilerde fırsat eşitliği var ya Tann bir sosyaliste de "Yürii ya kıdum" diyebi- lir. Çünkü bir sosyalist de bir Tann kulu olabilir. Çünkü hepimiz insanız. İnsan Tann kulu ise Tann kuludur, değilse değildir. Ama politik sorumlu- MADRİD ALİ KIŞLAK luğu olan bir sosyalist, avukatlığmı yaptığı bir şirketin Jaguannı kullana- maz. Çok ince bir çizgi var orada, poli- tik sorumluluk ile kişisel davranış arasında. Mohedano o çizgiyi geçive- rince toplum da afîetmedi. Sosyalist olmak zor. Sosyalist bir milletvekili olmak çok daha zor. Mo- hedano, sosyalizmin o zor yollanndan geçmiş; gençliğinde Komünist Par- tisi'nde militan olarak bile çabşmış. Sonra Sosyalist İşçi Partisi'ne geçmiş. O zorlu yollar yorar insanı. Ama, yo- rulunca da başkalannın Jaguanna bi- nilmez ki. Liderler çoğunJuğa örnek ol- malı, değil mi? Lider Jaguara binerse, örnek olacağı için çoğunluk da Jagua- ra binmek ister ve işte o zaman da sis- tem çöker. Liberalizmin cicileri kar- şısında baştan çıkmamak kolay değil; ama bir kere baş koymuşsan bu yola eğer, sosyalizmin bu dayanıklılık sına- vından geçmek zorundasın. Mohedano avukat ve milletvekili. Şimdi Meclis'te, bu iki kelimenin, yani bir meslek sıfatının ve milletvekili keli- mesinin yan yana gelip gelemeyeceği tartışılıyor. Bir adam çalışüğı şirkeün eşeğine de Jaguanna da binebilir. Eğer o adam. milletvekili seçildikten sonra mesleğine devam ediyorsa milletvekili olmanın verdıği o devletin kaynaklan- na ulaşma gücünü, daha kolayca kö- tüye kullanabilir. Bir milletvekıli, tüm çabasını yalnızca ülkenin sorunlanna harcamaüdır artık. Sosyalistlerin tutu- mu genellikle böyle. Pekı, bir daha seçilemezse ne yapa- cak? Mesleğini de bırakrruşsa? Aç mı kalacak? Onun için mesleğini de sür- dürmelidir, bir yaşam garantisidir mesleği. Genellikle sağcı milletvekille- rinin yaklaşımı da böyle. Çünkü çoğu, asıl mesleğini sürdürüyor. Mesleğini sürdürse bir türlü, sür- dürmese bir türlü. En iyisi, parlamen- ter sistemi hepten kaldırmak. Millet- vekilleri var mı yok mu belli değil za- ten; yıl boyunca mumla arasan yal- nızca üç beş kişi Meclis'te. Geçen yıl Meclis'te bir oylamada kullanılan oy sayısı, oturuma katılan milletvekili sa- yısının üstünde çıkmıştı. Gazetelerde boy boy fotoğraflar: bazı milletvekille- ri arkadaşlannın yerine ayaklanyla basıyorlardı oylama düğmelerine. Milletveküleri de 'milletvekili vekili' seçiyorlardı! Milletvekili sosyalist olsun, lıberal olsun, mesleğini sürdürsün sürdünne- sin; ister eşeğe binsin ister bisiklete, is- terse otomatik Jaguara: demokrasiler- de toplumun denetimi, gözetimi, du- varlılığı kaçınılmaz. İnsan. hiç değilse bazı ülkelerde dernokrasinin işlediğjni görünce seviniyor. umuüanıyor. Dansı bizim başımıza! ABD'de terörle mücadele ABD'nin New Vork kentindeki Dünya Ticaret Merkezi'nin bomba- lanrnasından sonra devlet, teröre karşı halkı bilinclendirme kampan- yası açtı. Ehşiskri Bakanlığı binası önünde bir görevli 'teröre hayır*' pankarti taşıyarak halkı duyarlı olmaya çağırıyor. ABD, Dünya Ticaret Merkezi'ni bombalayanlar hakkında yapdacak her ihbara 2 ıtıilyon dolar (yaklaşık 22 milyar TL) ödül koydu. Lkçı ohııak arbk ayıp sayılmıyor Bu yazının başı sonu ve hatta ana fikri yok. Sadece sorulan var, cevaplanamayan sorulan. İkinci Dünya Savaşı'ndan çıktı- klannda insanlar. "bir daha asla*' demişler- di. Bir daha asla. Çok değil, 40 yıl öncesin- den bahsediyoruz. Geçen hafta sonu Avustralyah yapımı yeni bir fılm girdi vizyona. Orijinal adı Romper Stromper. Avustralyah Dazlak Nazilenn. Asyalı göçrnenlere karşı ülkele- rinin "beyazliğını" bittabii şiddet yoluyla korumaya çalışmalannı anlatıyor. Dazlak- lar, Avustralya'nın kendi yerlilerinin be- yazlann istilasıyla yok olup gitmelerinde olduğu gibi şimdi de beyazlann Asyahlann istilasıyla yok olup gitmemesı için savaşı- yorlar. Aslında bu film gerçek hayatta uzun za- mandır gösterimde. "Bir daha asla" diyen insanlann çocuklan şimdi "Ben ırkçıym*' diye böbürlenerek dolaşıyorlar. Irkçı ol- KOPENHPAG FERRUH YILMAZ mak, yabancı düşmanı olmak artık tu- kaka değil. Şimdi sosyal demokratlann ye- rel politikaalan bile yabancı karşıtı politi- kalar gütmekte beis görmüyorlar. Yabana düşmanlığının giderek kabul görmesinin görünürde iki nedeni var; ya- bana sayısının büyük bir hızla artması ve işsizlik. Avrupa ülkeleri 1960'larda ortaya çıkan iş gücü açıgını kapatmak için başlatüklan yabana işçi göçünü 70'lerin ortasına bile gelmeden durdurdular, kapılannı kapattı- lar. Kapah kapılara rağmen Avrupa ülke- lerindeki yabana nüfusu halen çığ gibi bü- yümeye devam ediyor. İşte sorun burada çetrefılleşiyor, göçe karşı olmak olmamak ikileminden çıkıyor, toplumun temellerinı oluşturan değer yar- gılannı zorlamaya başlıyor. Çünkü resmi olarak zaten çoktan durdurulmuş olan gö- çü efektif olarak durdurabilmenin tek yo- lu, toplumsal değerler açısından çifte stan- darth davranmak, yanı yabanalara başka. ülke vatandaşlanna başka yasalar ve normlar uygulamak. Belki en acil sorun, daha 40 yıl önce "bir daha a&aT diyen insanlann çocuklan şim- di, ^'Aslında haklıydılar" demeye başlaya- caklar mı? Sempatık bulmaya başladıklan yabana düşmanlığının. 40 yıl önce başlan- na bela olan faşizmin ideolojik temelini oluşturduğunu fark edecekler mi? Göz yaşları fayda etıııez- Bağışlayın, sizi koruyama- dık! Ağustos 1991'de şehit olan gençlenn cenaza töreninde Bo- ris Yeltsin tarafından söylenen bu sözler. hala bugün gibi ku- laklanmda çınhyor. Ne de çabuk geçti iki yıl. Gorbaçov'un devrildiği habe- riyle sarsılmışü o gün dünya. Moskova'ya tanklar sürül- müştü. Bayraklar açılmış, ba- rikatlar kurulmuştu. Bankatlara koşup, yeni fıliz- lendiğine Inandıklan demok- rasiyi korumak isteyen binler- ce cesur insan arasında Öya, Dmitriy ve Vladinıir de bulu- nuyordu. • Bu üç genç o gün öldü. Par- lamentonun bembeyaz binası, onlann kanlanyla sulandı. Yeltsin'in alanı inleten gür sesi bir ara alçaldı. güçlükle duyulur oldu. Kızıl karanfılle- rin arasına üç sözcük yayıldı: - Bağışlayın. sizi koruyama- dık! Sloganlar ve alkışlar arasın- da eriyip gitti bu üç sözcük. Yine yitirilenle değil, kazanı- lanla ilgıleniyordu insanlar. Zafer sarhoşluğu içinde, daha cenaze bitmeden unutulmuştu sanki o üç genç. Ve o üç sözcük boşa gjtmişti. Tarihin durdurulmaz akışı- nın ve pohtikarun kutsal çıkar- lannın yanında üç gencin ya- şamlannm lafı mı olurdu za- ten! Onlar, kazanılan zafer- lerin bedellerinin ne denli pa- halıya geldiğini kanıtlamaya yarayan kaçınılmaz zararlar listesindeki yerlerini sessizce almış, böylelikle dava arkadaş- lan tarafından ikinci kez kur- ban edilmişlerdi. İkinci ölüm- leri suskun ve kansız olmuştu. Onlann asla unutulmaya- caklan söylendi. Şehit düştük- leri yerde anıt yapılması karar altına alındı. Ailelerine 50'şer bin rublelik yardım yapılacağı ve yüksek emekli maaşlan bağlanacağı açıklandı. Cına- yetin tüm aynntılannın ortaya MOSKOVA HAKAN AKSAY çıkanlacağı vaat edildi. İki yıl geçti. Unutuldular. Anıt projesin- den -pahalı bulunduğu için- vazgecildi. Ailelerine yalnızca 250'şer ruble verildi. Kovuş- turmalarla cinayetin aydınla- tılması şöyle dursun, gençlenn kendi aptalca yanhşlannın kurbanı olduklan. kaza sonu- cu öldükleri, hatta birinin al- kollü olduğu yolundaki söy- lentilere hiçbir yanıt getirilme- di. Ne demişti Yeltsin cenaze töreninde: - Bağışlayın, sin koruyama- dık! Keşke söylemeseydi bunu! Hıç düşünmeden tertemiz ka- ranfillenn üzerne savurmasay- dı keşke bu üç sözcüğü! Cena- ze törenindeki binlerce kişi, sloganlarla ve alkışlarla karşı- lamasalardı tribünden söyle- nen bu cümleyi keşke! Tutarlı kalan ölüler oldu. Yaşayanlar çok değiştiler. Herkes. her şey unuttu onla- n. Hiç yaşamamışlardı sanki uğnında ölümün üzerine yürü- dükleri bu güzel dünyada. On- lardan geriye hiç ama hiçbir şey kalmadı. Vardılar, yok ol- dular. Silinip gittiler. Yalnızca mezarlannın ba- şında sessizce gözyaşı döken ak saçlı, kara elbiseli üç kadın kaldı. Oğullanna, daha doğru- su oğulsuzluklanna yanan üç dertli ana. Ölümün mü. yoksa yaşamın mı daha kalleş oldu- ğunu anlayamayan üç garip ihtiyarak. Kaygısızlığın ve terk edilmişliğin aşağılayıa yü- kü altında ezilen üç zavallı in- san. Kurumak üzere olan göz pınarlan son bir cabayla ikışer damla gözyaşı daha üretti. E n t e g r a l E l e k t r o n i k A t e ş l e m e l i , Y ü k s e k P e r f o r m a n s l ı E n e r g i e M o t o r • 1 5 0 k m / h H ı z 6 5 0 k g . T a ş ı m a K a p a s i t e s i • 6 . 5 l t . Y a k ı t T ü k e t i m i ( 9 0 k m . s a b i t h 1 z d a , 1 0 0 k m . ' d e ) M o t o r K o r u m a Z ı r h ı • T a v a n d a A ç ı l a b i l i r K a p a k E M N t Y E T K E M E K İ N İ Z İ I A İ I A T I N ^ H F Y A Ş A M A B A Ğ L A N I N
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle