Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
17AĞUSTOS1993SAU
Özürlü demokrasi
Anayasa değişmelidir. Ancak geniş kapsamlı bir tasannın
olgunlaşması çok zaman alacaktır. Radyo-TV örneğinde
olduğu gibi, 84. maddenin benzer nitelikteki 14. madde ile
birlikte ele ahnması, ardmdan Siyasal Partiler Yasası'nın
değiştirilerek, özürlü demokrasinin bir ayıbının daha kısa
sürede giderilmesi gerekmektedir.
ĞÜNEY DİNÇ Hukukçu
1
982 Anayasasfnın kaypak
sözcükleri arasma gizlenen
nice tuzaklar, hiç beklenme-
dik zamanlarda karşımıza
çıkabilıyor. 12 Eylül'ün bas-
kıcı anlayışını TBMM içinde
de sürdürmeyi amaçlayan bir 84. mad-
de var ki. öyküleri dillere desian oldu.
Partiler arasındaki milletvekih trans-
ferlenni siyasal ahlakla bağdaştırama-
yan cuntacı generaller. yasaklar koya-
rak sorunu temelden çözdüklerini
sandılar. 84. maddeye. "...partisinden
istifa ederek, başka bir partiye gjren
milletvekillerinin..." parlamento üyeli-
ğinin düşürüleceğine ilişkin kural koy-
duiar. Sonuç ne oldu? Geriye doğru
baktığımızda. çok partili yaşama geçi-
len 1946 yıhndan günümüze değin, en
fazla parti değiştiren milletvekilleri-
nin, 12 Eylül'den sonra seçilen meclis-
lerde olduğunu görüyoruz. Dernek ki,
84. madde bir işe yaramamış.
Zorlamalı bir yorumla, seçildikleri
panilerden aynlan milletvekillerinin,
yenı partiler kurmalan durumunda
84. maddenin uygulanamayacağı gö-
rüşüne vanldı. Böylece "hfille partiJe-
ri" dönemı başladı. Yer değiştirmek
isteyen milletvekilleri, önce. adlannı
bile anımsamayacaklan göstermelik
bir parti kuruyor, sonra da katılmak
istedikleri parti ile birleşiyorlar. Bu
arada bir yığın gcreksiz işle uğraşmak
zorunda kalıyorlar.
12 Eylül'ü izleyen yıllarda parti ku-
ruculannın, milletvekili adaylannın
veto edildikleri. kişilerin, adlann. söz-
cüklerin yasaklandıklan. hukuk dışı
baskılarla siyasal kurtuluşlann gerçek
kimliklerini bulmakta güçlük çektikle-
ri bir dönemin milletvekillerinin parti
değiştirmelerini olağan karşılamak ge-
rekiyor. Ancak. hülle partileri gıbi
danışıklı yutturmacalara başvurmak
zorunda bırakılmalan, kamuoyu
önünde güven yitirici siyasal davranış
bozukluklanna neden olmaktadır. On
yıllık uygulama. siyasal dürüstlüğün
anayasa zoruyla korunamayacağını
ortaya koymuş bulunuyor.
84. maddenin milletvekilliğini sona
erdiren nedenlerle ilgili düzenlemeleri
de çelişkilerle yüklüdür. Ceza kovuş-
turmasıyla bağlantılı olarak üçolasılık
gözetilmiştir:
a) "TBMM^ye seçilmeye enşel bir
suçtan hüküm gıyenienn.. üyetiğinuı düş-
mesine, üye tam sayasının salt çoğun-
luğu ile karar..." verilmesi gerekiyor.
b) "Anayasa Mahkemesi'nin kara-
nnda partinin kapatılmasına evlem ve
sözleri ile sebebiyet verdiği belirtilen.."
c) "..kapatılma davasının açüdığı ta-
rihte parti üyesi olan diğer milletvekille-
riniıı üyeliği...'' kapatma karannın
TBMM Başkanlığı'na bildirilmesi ile
sona enyor.
Üç olasılıktan birincisini anlamak
güç değil. Parlamento üyeliği ile bağ-
daşmayan bir suçtan hüküm giyen
mılletvekilinin, yasama organındaki
görevı sona erdirilebiliyor. Burada, ki-
şisel eylem. kişisel suç, kişisel yargılan-
ma söz konusu. Ancak hukuksal açı-
dan suçluluğu kesinlik taşısa bile,
milletvekilliği kendiliğinden düşme-
mekte, TBMM'nin bu doğrultuda
karar vermesi gerekmektedir. örneğin
anayasanın 76. maddesinde milletve-
kili seçilmeye engel suçlar arasında
sayılan "...nmmet, ihtilas. irtikap, rüş-
vet, hırsızlık, dolandıncılık, sahtecllik...
gibi yüz kKartKi suciardan.." mahkum
olsa bile üyeliğinin sona ermesi için,
226 milletvekilınin bu doğrultuda oy
kullanması zorunlu bulunuyor.
Öteki iki olasıbkta, kişisel suç, kişi-
sel cylem, kişisel yargılanma söz konu-
su değildir. Milletvekilleri yargılanma-
makta, üyesi ya da yöneticisi olduklan
parti tüzel kişiliği yargılanmaktadır.
Milletvekillerinin gelecekte de hiç yar-
gılanmayacaklan varsayılabilir. Yasal
ARADA BİR
ÎLHAN MİMAROĞLU
New York'tan
Politik Parya
Clinton'un saç kestirmesi, yakın günlerin büyük olay-
lanndandı. ABD'nin toy başkanı, her bir işleminde bece-
riksizliğini, savrukluğunu, hele deneyimsizliğini ortaya
koydukça, haberlerde, köşe yazılarında saç kestirme
konusu yeniden ele alınıyor.
Los Angeles havaalanında, uçağına Hollyvvoodyıldız-
larının berberini çağırtıp 200 dolara saçını kestiren, üs-
telik saçı kesilirken alanın kalkış ve iniş yollarından bir-
kaçını kapattırıp yolcuları geciktiren bir başkan, nasıl
olur da kendini halk adamı diye tanıtır?
Bu soruyu Clinton'un sözcüsü Stephanopoulos, "Her-
kesin saç kestirmesi gerek" diye yanıtladı. Orası öyle!
Gözünün üstüne düşmüş perçeme bakılırsa, başta o çö-
mez sözcünün kendi olmak üzere.
Saçın önemi yanında serpuşa aldıran yok gibi. Oysa
Amerika'da görmezlikten gelinen bir şapka devrimi
başladı. Yediden yetmişe (daha doğrusu, beşikten me-
zara) kafalarda beyzbol kasketleri. Allısı, morlusu, gü-
müş ya da altın yaldızlısı... Sanki bir başbuğ çıkmış,
"Hanımlar, efendiler ve ikisinin ortasındakiler, buna
beyzbol kaseti denir; çağdaş uygarlığın önderi bir ülke-
nin vatanseverleri olduğunuzu simgeiemek için, bun-
dan böyle hepiniz kafalannaa beyzbol kasketleri geçi-
receksiniz" buyruğunu vermiş.
Amerikan başbuğu Clinton, şapka devrimi buyruğunu
söze dökmüş değil. Tek bir resmin etkisinin birçok soz-
cüğe bedel olduğunu biliyor olsa gerek ki, kendini örnek
göstermekle yetiniyor. Dergilerde çıkan fotoğraflarında
Glinton, kafasında çeşit çeşit beyzbol kasketiyle görünü-
yor. Özellikle ilgi çekeni, bunların üstünde McDonald's
yazılı olanları.
"Ne sağcıyız ne solcu, beyzbolcuyuz beyzbolcu!"
Clinton'un şapka devrimi, Aziz Nesln'in ünlü sözünün
değiştirilip Amerika'ya yakıştırılmasını uygun düşüren
bir başanya erişmiş sayılabilirse de bu başarı, çiçeği
burnunda başkanın hızla gözden düşmesini önleyemi-
yor. Pek de uzak olmayan bir gelecekte Clinton'un bey-
zbol kasketleri, Imelda Marcos'un pabuçları gibi özel
bir ün kazanabilir. 200 dolara saç kestirmesi de gecmiş
özlemi açısından değerlendirilebilir. "Nerede o eski
günler! Demek ki o günlerde 200 dolara saç kestirileblll-
yormuş." Ama şimdilik, gazetelerin köşe yazarlarının
öğüt vermeye kalktıkları bir başkanda, iş olmadığı iyice
anlaşılıyor. öyle ki, Clinton'dan artık "politikparya"diye
söz edilmeye başlandı.
Clinton'u politik paryalığa düşüren son olay, Adalet
Bakanlığı'nın Vatandaş Hakları Bölümü Başkanlığı'na
arkadaşlarından birini, Lani GuJntef adlı birzenci profe-
sör kadını aday gösterip sonra vazgeçmesiydi (Guinier
adı, her nedense "Guanir" diye okunuyor). Clinton'un
aylardır türlü görevlere, şu ya da bu kişiyi aday göster-
mesi ile kopan gürültülerden usandığım için, bu yeni
gürültüye boş vermek üzereydim ki Lani Guinier'e karşı
koyanların onu "aşırı solcu" diye suçladıklarını duydu-
ğumda kulak kesildim. Ne diyordu, ne istiyordu bu ka-
dın? Anlamak kolay değildi. Aşırı solculuğunun, bir
günler hukuk dergilerine yazdıklarından çıkıyor olması
gerekiyor idiyse de uzmanlar bile işin içinden pek çıka-
mayıp o yazıların çok kötü yazılmış olduğunu belirtiyor-
lardı. Anlaşıldığı kadarıyla da olsa, ne demiş de aşırı
solcu sayılmış? Azınlıkların oy sayısının daha yüksek ol-
ması gerektiğini söylemiş. Oysa kendi yalanlıyor bunu.
"Ben öyle şey söylemedim" diyor. "Zenciyi zenciler
seçmeli, beyazlar değil" demiş. Bunu da yalanlıyor. De-
miş de olsaydı bütün bunları, aşırı solculuk bir yana,
ancak burjuva demokrasisi içinde düşünülen ve Ame-
rika'nın bugün tersine dönmüş ırkçılığını savunan bir
kişi olurdu. Ama dememiş öyle şeyler. Ya ne demiş?
Onu söylemiyor. "Ne idüğü belirsiz" demez misiniz
böylesine?
Guinier'i aday gösterirken Clinton, arkadaşlıkla yetin-
miş. Okumamış bile arkadaşının yazdıklarını. Danış-
manlarından hiçbiri de okuyup anlatmamış ona. Gürültü
koptuğunda Clinton, çağırıyor Lani Guinier'i Beyaz Sa-
ray'a. Yazdıklarını okuyor, ya da okutuyor, anlattırıyor.
Sonradaadaylığı geri aldığını bildiriyor. "Sorunbende"
diyor. Arkadaşından özür diliyor. Kendisine hep güven-
digini, para isterse düşünmeden çıkarıp vereceğini söy-
lüyor.
Bu açıklama üzerine, gene bir gürültü koptuğunda, bir
politik gözlemci Clinton'dan şöyle söz etti:
"Bizim oğlan iyice çarşaf oldu."
ÖKURLARDAN
Aımemizin radyosu...
Bir TRT-3 dinleyicisi olarak Sayın Hakan Domaç'ın 29
Temmuz 1993 günkü yaasma yürekten katıhyorum. Özel
radyolar tekrar açıldıİctan sonra beklediğimiz yayın
kalitesine henüz ulaşmış değiller. Müzik yayıncıhğı sadece
pop ve arabeskten ibaret değildir. Özel radyolanmız klasik
Batı müziği ve caza sırt çevirmiş durumdalar. Belki de böyle
düşünmelerinin nedeni bu müzik türlerinin popüler
olmaması. Ancak bu ülkede popüler olmayan müzik
türlerinin de dinleyicisi olduğu unutulmasın. Beklentimiz
klasik Batı müziği, caz ve rock müziği türlerini ve
müzisyenlerini, yeni kuşaklara tarutacak ve tarihsel
gelişimine yer verecek programlar üretilmesi. Yoksa biz hâlâ
annemizin radyosunudinlemeyi sürdüreceğiz.
GökhanEvhyoğlu
Ankara
Özgürlük, aydınlanma, geleceğimiz
Atatürkçülük kalıplaşmış öğretilere dayanarak dogmalaşmış bir
dünya görüşü değildir. ldeolojisi çağdaşlaşmadır. Buanaereğin
çerçevesini birbirini tamamlayan altı ilke çizer. Şöyle ki;
demokratikleşmenin önkoşulu çogulcu, ırkçılıktan uzak, kültür
ortaklığına dayanan bir milliyetçiliktir.
ALİ MURAT ÖZDEMtR Hukukçu
(bütün inançlara değil!) belirli sayıda inanı-
şa hoşgörü vardjr. Hoşgörü kişiseldir, key-
fidir. Hoş görülene talep hakkı vermez. Bir
toplumda aklj yol gösterici (mürşit) kabu!
eden anlayışın kabulü sürecine aydınlan-
ma denir. Türkiye, kendi aydınlanma cağı-
na haklı olarak ulusal kahramanı Mustafa
Kemal Atatürk'ün adını alan devnmle gır-
miştir.
Geri kalmış toplum devrimlerinin en
önemli özelliklerinden birisi buradaki dev-
nmin ilk planda toplumdaki altyapı-üstya-
pı uyuşmazlığını değil, toplumun geri
kalmasına neden olan kurumlan kaldıra-
rak onun ileri uygarlık (muasır medeniyet)
düzeyindeki toplumlarla olan farkını orta-
dan kaldırmak. bu yolda gelişmiş toplum-
lann yaşadığı bazı aşamalan yaşamadan,
atlayarak ılerlemek zorunluluğu getirmesi-
dir. Bunun olumsuz sonuçlanndan birisi
işçi haklan, kadın haklan gibi pekçok te-
mel hakkın (yani bireylerin hukuken koru-
nan özgürlüklerinin) gökten zembille in-
mişcesine kolay olarak edinilmesidir.
Nimet de olsa, insan. var kılmak için sa vaş-
madığı şeyleri korumak için de savaşmı-
yor. Bu konudaki duyarsızlığımız ve örgüt-
süzlüğümüz dinsel düzene dayalı yönetirn
isteyenlerin yoğun örgütlenme düzeyleri-
nin onlara baskı grubu olmak sıfatıyla ver-
diği güçle birleşince. varlık koşulumuz olan
çağdaş düzenin altı her geçen gün oyulu-
yor. Bugün başınızj bu ürpertici gerçeğe,
onun özgürlükle celişen tavırlanna muha-
tap olmadan cevırebilirsiniz. ama unutma-
yınız. çocuklannız sizin bu tavnnızla iyice
büyümüş olan bu güce başlanru çevireme-
yecek kadar yakın olacaklardır.
Atatürkçülük kalıplaşmış öğretilere da-
yanarak dogmalaşmış bir dünya görüşü
değildir. ldeolojisi çağdaşlaşmadır. Bu ana
ereğin çerçevesini birbirini tamamlayan al-
tı ilke çizer. Şöyle ki; demokratikleşmenin
önkoşulu çogulcu, ırkçılıktan uzak. kültür
^ 0 zgürlük çok yönlü bir kav-
O
ram. Bu yüzden olacak. bir-
birinden farklı dallarla ilgile-
nen düşünür. uygulamacı
pek çok insan onu tanımla-
maya çalışmış ve birçok ta-
nım elde edilmiştir. Yapılan tanımlann
ortak özelliği, tümüyle ele alındıklannda
bile kavramı tanımlamalanndaki yetersiz-
likleridir. Bu kavram, eksiksiz olarak ta-
nımlanamaz. Böyle olmasmın pek çok
nedeninden birisi, özgürlük kavramının.
yaratıcısı olan insanla birlikte, değışimin
evrensel yasasına bağlı olmasıdır. (Her şey
değişir. Önüne setler dikseniz de başınızı
çevirseniz de değişir. ama bu son halde de-
ğişimin önünüze çıkardığı tablo geri kal-
mışlıktır.) Kavram eksiksizce tanımlana-
masa bile, temel öğelen saptanabilir. Öyle
ki, bu öğeler olmadan yapılabilen hiçbir ta-
nım yoktur. Bu temel öğelerden ikisi, dü-
şünce ve inanç özgürlükleridir. lnancınızın
inanç ve düşünce özgürlüğüne karşı olması
da dahil hiçbir gerekçe, insanı (inanç ve dü-
şünce özgürlükleri başta olmak üzere) bu
temel özgürlüklerden yoksun bırakmama-
lıdır, çünkü özgür olmayan insan aydınla-
namaz.
Bir ülkede temel, yani varlığından vazge-
çilemez özgürlüklerin, bireylerin hukuken
korunan çıkarlan (haklan) haline dönüş-
mesi için o toplumun aydınlanma sürecine
girmesi gerekir. Bu süreç de egemenliğin
kaynağının tannsal değil, insansal olması
sonucuna vanr. Böyle olması da doğaldır,
zıra tannsal egmenÜk berabennde tannsal
iradeyi yansıtan metinler ve bunlan açıkla-
yıcı kimselerin varlığını gerektirir: metin
tann buynığudur.değişmez (her şey deği-
şir), açıklayanlar ayncalık kazanırlar ve is-
ter istemez ayncahklannı sürdürmek için
aydınlanmanın karşısına geçerler. Böyle
bir kültürde inanç özürlüğü olamjz, olsa
olsa iküsadi ve siyasi poliükalar gereğince
ortaklığına dayanan bir milliyetçiliktir. Bu
mılliyetçılik anlayışının çağdaş anayasal
yansıması ise anayasa md. 66'da ifadesini
bulur: "Tûrk devietine vatandaşhk bağı ile
bağlı oian herkes Türktûr..." Ulusun, siya-
sa] iktidan kullanacaklan seçerken, ege-
mcnlığini kullanmasının doğal sonucu,
demokrasiyi de kapsayarak, cumhuriyetçi-
lik ve laikliktir. Devlet politikasının sınıflar
arasında mücadele değil, dayanışma temeli
üzerine kurulmasından, yasal eşitliğe, siya-
sal demokrasiye ve daha ötelerine giden yol
halkçılık ilkesinin kapsamındadır.' çünkü
halkçılık toplumsal düzeni gelirlerde den-
geye. emeğe ve hukuka dayatmak isteyen,
halk yarannı öncelikle gözeten bir toplum-
sal uğraştır. Devlet önünde özel ayncalık-
lan bulunmayan toplum kesimlerirtin (hal-
kın) değışimin nesnesi değil öznesi kabul
edilerek aydınlatılması ve Türk devriminin
temel ilkeleri yönünde sürekli ilerleme ise
devrimciliktir. Atatürkçü düşüncede dev-
let, halk için vardır. Sermaye birikimini
askeri ya da iktisadi sömürgecilik yoluyla
sağlayamamış bir ülkede, sermaye binki-
minin sağlanmasının en insancıl ve akılcı
(rasyonel) yolu Atatürkçü devletçiliktir.
Türkiye, halen birinci sanayi devrimini ya-
pacak birikimi edinmemişken, devletçilik
özellikle 1980 sonrasında Atatürk ilkeleri-
ne yönelik saldınlarda laiklikten sonra
ikinci saldınyı da almıştır. Burada, ihale
yolsuzlukjan. hayali ihracat, kartvizitlerle
gızli işsizligin artiınlması, şirket kurtarma
oyunlan benzeri birçok hukuksuzluk ve
yanlış iktisadi tercihlerin faturasının dev-
letçiliğe cıkartıldığını, devletçiliğinin öteki
bütün ilkeler gibi, dogmatik bir öğretisi ol-
madığını, konumuzun biraz dışına çıkmak
pahasına belirtmek gerekir.
Gericiük, gerici ülkelenn zaman zaman
büyük devletlerle de parelellik gösteren şe-
riat ihracına yönelik dış poütikalan ve ben-
zeri pek çok nedenle Atatürk'e, uygarlığı-
mıza ve özgürlüklerimize karşı 19^)'lerden
bu yana, ama özellikle 80 sonrası yıllarda,
yapılan örgütlü ve sistemü saldınlar karşı-
sında çağdaş yaşama hakkını kahramanlık
yapmadan korumak ve kullanmak isteyen-
leri, kamuya yararb. kendi görüşlerine uy-
gun bir derneğe girmeye ya da kendi görüş-
leri doğrultusunda bir dernek kurmaya,
kısacası örgütlenmeye çağınyorum.
TARHŞMA
Atatürk ve dil devrimi
B
ay Ayhan Songar
8_Haziranl993
günlü Türkiye
gazetesindeki
Guzel Dilimize
Olanlarbaşhklı
yazısında yanılgıya düşüyor.
Buyazıyı, değerli meslektaşı
Prof. Dr. Coşkun Özdetnir'in,
kendisinin 'dil devrimi' denen
hadiseye yaklaşış biçimini
tenkitettiğı için yazmış. "Bir
müddet evvel Ahmet Kabaklı
Hoca ile yaptığım bir televizyon
sohbetinde bu meseleye
dokunmuştum. Bu hususta Dr.
özdemir şunlan y azmış: 'Biraz
ihtiyaüı bir şekiMe, dflimizde
Atatürk'ün başlattığı arınmay u
sadeleştirmeyi bozulma şekliüde
niteledin ve söy leşi y aptığın kişi
ile birlikte uydurma bir Türkçe
yaratıkügından, bunun olumsuz
sonuçlanndaıı yakındın'..."
Sn. Songar bundan sonra
görüşlerini savunuyor: "Tûrk
dilinin, tasfiy ecilerin elinde
bu-akıldığı takdirde içine
düşeceği cukur ve bunun
doğuracağı tehlikeler yıllarca
önce bizzat Atatürk tarafından
görülmüş ve bu gidiş
durdurulmak istenmiştir. Bugün
'Atatürk'ün dil devrimi' diye
gösterilmek istenen şeyin onun
yapmak istedikleri ile hiçbir
ilgisi y oktur" diyor.
Doğru bir değerlendirme
yapabilmek için kısa bilgiler
sunacağım:
1 — Dilimizin yabancı
sözcüklerden anndınlması
düşüncesi. Atatürk'ün zıhnine.
1916 yılında girmiştir. Tevfık
Fikret'le Mehmet Emin'in
şiirlerinde yaptığı
karşılaştırmada 'Ancak Türkçe
olaıida da diğerlerinde de aynı
derecede Arapça Farsça kelimat
var' demesı bunun karutıdır.
(Prof. V. Hatiboğlu. Ölümsüz
Atatürk ve Dil Devrimi. S: 8)
2 — Tfirk Hukuku Tarihi
profesörii C.S.Maksudi'nın
1930'da yayımlanan Türk Dili
İçin adlı yapıünın baş sayfasına
Atatürk'ün el yazısı ile yazılmış
olan.
"Milli his ile dil arasındaki bağ
çok kuv>etlidir. Dilin milli ve
zengin olması milli hissin
inkişafında başlıca müessirdir.
Türk düi, diUerineıı
zenginlerindendir; yeter ki bu dil,
şuurla işlensin...
Llkesini, yüksek istiklalini
konunasını bilen Türk milleti,
dilini de y abancı diller
bovunduruğundan
kurtarmalıdır" sözleri, onun
gerçekleşmesini istediği dil
devrimi için. sönmeyecek bir
ışık niteliğindedir.
3 - Amaca daha köklü biçimde
ulaşmakiçin 1932 yılında Türk
Diyni Tetkik Cemi'yeti (Türk
Dil Kurumu) kuruîmuş, dil
konulan iki yılda bir toplanan
dil kurultaylannda
tartışılmıştır. Atatürk bunlann
hepsinekatılırdı.
4-1936 yılında Dil
Tarih-Coğrafya Fakültesi'nı
açürmıştır.
5 - 1937 yılında ilk ve orta
öğretim ders kitaplan terimleri
Türkçeleştirilmeye
başlanmıştır.
6 - Aynı yıl Atatürk, yazdığı
Geometri kitabı ile, genç
beyinleri. anlaşılması güç,
özellikle Arapça terimlerden
kurtarmıştır.
Bunlar onun sağlığında
gerçekleştirdikleridir. Bu
durumda Atatürk'ün dil
devriminin durdurma
düşüncesinde olduğu nasıl
şöylenebilir?
Ölümünden sonra Dil
Kurumu'nun çalışma ürünleri
olan Tarama, Derleme
sözlükleri, değişik bilim dallan
için çıkanlan sözlükler.. hep
Atatürk'ten gelen inanış ve
coşku ile ulusumuza
kazandınlmıştır.
PENCERE
düzenlemelere göre parti kapatma da-
valannda Anayasa Mahkemesi'nin,
üyeligini sona erdirecegi milletvekille-
rini dinlemesi, davaya katması, savun-
malannı alması gerekmiyor. Böylece
yargılanmayan kişi, suç işleyip işleme- j
diği de bilinmeden. salt Anayasa Mah-
kemesi karannda adı u
belirtildiğin
için, ya da partisi kapatıldığmdan,
TBMM'nin onayı aranmadan ve ken-
djliğinden milletvekilliğinden düşürü-
lüyor. HEP'in kapatımıası karannın
ardından Anayasa Mahkemesi'ne yö-
nelen eleştiriler, 84. madde gerçeğini
örtmemelidir. Bireysel suçlara hoşgö-
rü ile yaklaşırken, örgütsel sorumlulu-
ğu kişisel ve siyasal bir yaptınma
dönüştüren anayasanın 84. maddesi-
nin demokratik ilkelerle bağdaşmadı-
ğı kesindir.
Anayasa değişmelidir. Ancak geniş
kapsamlı bir tasannın olgunlaşması
çok zaman alacaktır. Radyo-TV örne-
ğinde olduğu gibi, 84. maddenin ben-
zer nitelikteki 14. madde ile birlikte ele
ahnması, ardından Siyasal Partiler
Yasası'nın değiştirilerek, özürlü de-
mokrasinin bir ayıbının daha kısa sü-
rede giderilmesi gerekmektedir.
Ben. Falih Rjfkı Atay'ın
aktardığı:
"Çocuk, çıkmaza gjrmişizdir.
Dili bu çıkmazda birakamayız...
FaMh Bey, biz Osroanbca'dan ve
Batı dillerinden istifadeye
mecburuz" dediğıne de
inanamıyorum. Sn. Atay,
Atatürk'ün yakınında
bulunmak mutluluğuna
ulaşmışsa da dil özleşmesini
içine sındirememiştır. Bayrak
adlı yapıtında kadar yerine dek;
hayat yerine yaşam; tabii yenne
doğal denilmesine karşı çıkar.
158.sayfadada,"Ben
Türkçeciyim. özleştinneci
değilim. Köylünün ağzındaki
Akıl'ı Ls'a çevirmeye
uğraşmam"der.
Yazımı ünlü iki Fransızın
göriişlerinden alıntı yaparak
sonlandıracağım.
1 - Jean Deny (Paris Dogu
Dilleri profesörü, "Türk DiH
Grameri" yazan):
"Gazi Mustafa Kemal'in yaptığı
harf devrimi ile kakmkrin
kolaylıkla işJemesi
raümkündür." (S.Salışık;
Cumhuriyet, 26 Nisan 1970.)
2 - George Duhamel (Fransız
Akademisi üyesi yazar; "Yeni
Türkiye" - C. Yücel çevirisi):
"Öbür y andan bu eser, tngiliz,
Fransız ve Rus devrimleriniıı
başardıklarmdan bambaşkadır.
Hiçbiri örneğin, dil, yazı gibi
konulara el armamtştır. Ne
Cromvvell, ne Robespierre, ne
Lenin ve ne de ondan sonra
gelenler, çekip çevirdikleri
uluslann bilim feteefesini,
düşünce y öntemlerini kısacası
bütün bir alın y azBinı değiştinne
yükünü omuzİanna
almamtşlardır."
İşte Atatürk ve işte onun
önderliğinde gerçekleşmiş olan
dil devrimimiz.
Yıhnadan savunacağız.
Rüştü Ergun
Işmbilimci (Radyolog)
Maclt Gökberk'i
Uğurfarken...
"Dört bir yandan bağırıyorlar..
Papaz:
- Düşünme, inan!..
Subay:
- Düşünme, komutlarauy!..
Maliyeci:
- Düşünme, öde!.."
Immanuel Karrt, Tannsal devletin "düşünme" diye
buyurduğu insana 1784te "afc//n/fcu//an"dediktensonra
yaşadığı çağın anlamını soruyor:
"- Şimdi, aydınlanmış bir dönemde mi yaşıyoruz?"
Yanıtlıyor:
" - Hayır, aydınlanmakta olan bir dönemde yaşıyo-
ruz."
18'inci yüzyıldan bu yana "Aydınlanma" gelgitlerle
sürüyor, 2000edoğru gezegenimizin kimiyeridahaay-
dınlık, kimi yeri daha az aydınlık, kimi yeri alaca, kimi
yeri karanlık...
Ya Türkiye?
Mactt Gökberk, Türkiye'de "Aydınlanma Devrimi"nm
hem ürünü, hem önderlerinden biriydi; felsefeyle yaşa-
mın duvarlarını yıkan bir düşünür ve 1923 devriminin
anlamını, yaşarken belirleyip bilincimize işleyen kişiydi.
•
1933 Üniversite Reformu, Osmanlı Medresesi'nin mi-
rasını aşmak yolunda bir çabadır.
Macit Gökberk. Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakül-
tesi'ni bitirdikten sonra 1933'te Felsefe Kürsüsü'nde
Profesör Hans Relchenbach'ın asistanı oidu, sonra Ber-
lin Üniversitesi'nde doktora yaptı.
Felsefenin yaşamdaki yeri ve insana etkisi üzerinde
yoğunlaşan Gökberk, eski çağlardan bu yana felsefenin
gelişmesini inceledi; Osmanlı düşüncesini kurumlaşn-
ran medreseye ilişkin yaklaşımı şöyle:
"Medreseler, parallelleri olan Batı Ortaçağı'nın ma-
nastır ve katedral okullan gibi skolastik nitelikteydiler.
Bunlar, din adamlarını ya da dinin ilke ve kurallarını uy-
gulayacak kişileri yetiştiren okullardı. (...) Hazır bulunan
doğruları olduğu gibi benimsemek, bunları tartışma-
mak, yeni doğruları aramaya girişmemek. Bu dogma-
tizm, Osmanlı medreseleri için olduğu gibi Batı medre-
seleri için de karakteristiktir. Medreseler, deneysel
araştırmaları değersiz saydıklan için, yalnız kavramsal
işlemlerde durulup kalınır; genel ve soyut kavramlarüs-
tünde kurgulara girişilir; tek yanlı sistemleştirmelere
gidilir."
"FtHU\, Istanbul'u aldıktan az sonra Maveraünnehir'-
den getirttiği All Kuşçu ile Molla Hüsrev 'in gözetı'minde
Fatih Medreseleri'ni kurarken (...) Padua, Paris ve Ox-
fordüniversiteleri, daha önce hümanist öğretim ve araş-
tırmaya başlamışlardı. Böyle bir gelişme sırasında,
ama bu gelişmelerden habersiz, ortaçag örneğine göre
kurulan Fatih Medreseleri çağdışı kalmaya mahkumdu-
lar."
Osmanlı, en görkemli döneminde yarışı yitirdiğinden
habersizdi; eleştiriye kapalı toplumların nasıl yıkıldıkla-
rfnı Sovyetler örneğiyle günümüzde bile görüp yaşama-
dık mı? "Aydınlanma, eleştirel aklın mahkemesinde her
şeyin yargılanması" demektir.
Ne yazık ki günümüzde imam okulları bir tür medrese
olarak açılıyor; bu kurumlarda "eleştirel akıl" geriye iti-
lir, seriat koşullanması öne çıkar.
Macit Gökberk, insanın serüvenini dünden yarına
avucunun içindeki çizgiler gibi biidiğinden, bu yolda
Türkiye'nin yeniden karanlığa itilmesine katlanamıyor-
du; yaşamının son yıllarında, bu yüzden hep acı çekmiş-
tir.
•
Yine de Anadolu'da Aydınlanma Devrimi'nin bütün
gelgitlere karşın sağlam toplumsal dayanaklara kavuş-
tuğunu söyleyebiliriz; Macit Gökberk gibi aydınlanmacı-
larımız, düşün ve ekin alanında sağlam temeller atmış-
lardır. Gökberk'in kişiliği, bu yolda önemli bir kilometre
taşını oluşturan sarsılmaz bir anırtır.
Ülkemizin Suudi Arabistan ya da Iran olamayacağını
Uğur Mumcu'nun son yolculuğunda dile getiren milyon-
lar, yaşamının son günlerinde Gökberk'i biraz olsun
mutlukılmışolmalı...
ANMA
Emeğe saygın. alnımızda onur
Hümanizmin, yüreğimize meş'ale
Dürüstlük, demokratlık ve aile anlayışın,
yaşamımızda mihenk
Yokluğunda, daha bir büyüyerek...
Sevgili
HUSEYEVPALA
ölümünün 5. yılında da ilkelerin bizimle.
Sıcaklığın içimizde.
Eşin:REFtYE
Yeğenlerin: İSMAİL-VEYSEL-HASAIV SAYGOJ
AJNMA
Sendikamızın merhum genel başkanı,
işçi sınıfının onurlu neferi,
sendikal birliğin yılmaz savunucusu
HUSEYINPALA'YI
ölümünün 5. yılı olan 18.8.1993 günü
(yann) saat 11.00'de, Zincirlikuyu'daki kabri
başıada rahmetle ve özlemle anacağız.
BELEDtYE-tŞ SENDÖCASI
GENEL YÖNETİM KURULU