19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 9TEMMUZ1993CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Silbaştan... MELİH CEVDET ANDAY hafta cıtmartesi | gunu Büyük Mıllet 1eclisi"nde yeni hükü- [ metin programı konu- şulurken söz alan SHP sözcüsü Sa\ın Avdın GİK-en Gürkan. varışmacı pazar eko- nonisi yüzünden sosyal devlet ilkesi- rungözardı edilmemesı gcnjktiğini be- lirtti ve bu arada "vahşi kapitalizm" deyımıni kullandı. Bu deyimın larihsel bir gerçeğe karşılık düştüğunü hıç akı- ldan çıkarmamalı. Sömürülen insan- lar başkaldımnasalardı ve onlann tem- sılcsi olan sosyalizm gelmeseydi o vahset nereve dek sürecekti! MANİFEST'i, kaleme alan Karl Marx ile Friedrich Engels şöyle demiş- lerdı: "Burjuvazı nerede iktidar makamı- na geçtiyse feodal. patriyarkal ve şaı- rane münasebetleri yıktı. Ferdi "tabıi mafevkleri'ne bağlayan çeşit çeşit feo- dal rabıtalan merhametsizce kopardı: ve ınsanla insan arasında çınlçıplak bir mübadele değen haline getirdi: ve o kadar pahalıya mal olan birçok hürri- yetin v erine yalnız amansız ticaret ser- bestisini ikame etti." (Kerim Sadi çevi- nsi) MANİFEST 1872 yılında yazılmış- tı. \ oksa yüz yirmi yıl öncesıne mi dö- nüyoruz? Özellikle Sovyetler BirliğT- nın dağılmasından sonra sert konuş- maya başlayan varışmacı pazar ekono- misi bende "vahşi kapitalizm" korku- sunu uyandırmaktadır. Sosyalizm ülküsü ve umudu elbette Sovyetler Birliği ile başlamamıştır. Sosyalizm. Türkçesi Toplumculuk, in- sanın insanı sömürmediği bir toplum düzenini dile getirmek için kullanıhr. Bu ülkü. bu umut çok eskiden yeşer- miştir. Bilebıldiğimiz tarih içinde gerçi bunu Platon"la başlatmak gelenekleş- miştir. ama Lıkurgos'u saymazsak. Likurgos'u nasıl atlayabiliriz ki, Pla- ton'un esin kaynağıdır o. Plutarkhos'un "Likurgos'un Haya- tı" (Çan Yayın.)adlı yapıtının çevirisi- menfaatten. taş gibi hissiz peşin para ne yazdığı önsözde Azra Erhat, şöyle hesabından başka bağ bırakmadı. diyor: *"Uç bin yıla yakın bir zaman kutsiDindarane cezbenin kutsi raşelennı. şövalyelık devrine has kahramanca heyecanı, küçük burjuva hassasiyetini hodbin hesabiliğin barid sulannda boğdu. Şahsı vakar ve haysiyeti basit önce Lıkurgos diye bir adam, toplum dûzeni içinde paranın yalnız zararlı olacağı düşüncesiyle, demirden öylesi- ne ağır bir para bastırmış ki ne taşırur, ne saklanır." Şimdi biraz da Plutarkhos'tan din- leyelım: "'Herkes geçım bakımından eşit ola- cak. kımsenin erdemden başka üstün- lüğü olmayacakü. Çünkü ashnda in- sanlar arasında aynlık ve eşitsizlik yoktu. Aynlık ve eşitsizlik olsa olsa kötü davranışlarla iyi davranışlar ara- sında olabilirdı. Söylediklenni gercek- leştirerek Isparta şehrine bağlı toprak- lan dokuz bin parçaya bölüp Isparta- hlara dağıttı." (Çevirenler: S. Eyuboğ- lu - V. Günyol) (Likurgos'un yaşam öyküsünde bana büyük coşku veren. onun Homeros'la tanışıp konuştuğu- na ilişkin söylentidir. Ne yapayım. geçmişin gerçek olduğunu öğrenmek beni coşturuyor.) Şimdi Platon"a gelebılinz artık. Sö- zümüz bu ünlü yazann "Devlet" adlı yapıtı üstüne olacak. Platon'un en ün- lü, en çok konuşulan yapıüdır Devlet. Bu koca kıtabı burada özetlemeye kal- kacak değilim elbet. Başta şunu belirt- memiz gerekiyor ki. Platon'un devleti- ni bir asker aristokrasisi yönetir, eşit- lik bu sınıfın üyeleri için söz konusu- dur. Onlar savaşçı, ama savaşa karşıdırlar ve savaşın başkalanndan çok mal edinmek hırsından doğduğu- na inanırlar. Platon'un kurduğu top- lumcu düzende (yöneticiler için) aile diye bir şey yoktur. Devlet adamlan- nın fılozof olmalannı isteyen Platon, kurmaca devletinde bu isteğinı gerçek- leştirir. Karl Marx"a gelınceye dek ortava atılan bu tür toplumculuğa "Utopyacı Kamuculuk" (Hayali Komüriizm) de- nir. Marksçı dilde Utopyacı Kamucu- luk deyimi özellikle Thomas More. Thomasso Campanella, Meslier. Mo- relli gibilerinin öğretılerinı dile getınr. Utopyacı toplumculuk deyimiyse özellikle Saint-Simon, Charles Fouri- er \e Robert Owen'in öğretilerini içe- rir. Platon"un Devlet öğretısı bir Utop- yacı Kamuculuk sayılır. bu da ilkel ka- rauculuk anlamına gelir. İlkel toplum- da kamu ortaklığı vardı. "Utopya" sözcüğünü bulan Tho- mas More'dur. Bizde "ü" ünlüsü ile başlatılan okunuş. Fransız ağzına öy- künmekten başka bir şey değildır. " U " Yunanca'da "yok" demektır. "to- pıa" ise "'yer"; ıkısi bir araya geıirildı- ğınde "yokyer"". "'olmayan yer" an- lamı ortaya çıkar. Utopya toplumun- da para yoktur. her şey eşit olarak paylaşılır ve mutluluk ülküsü her şeyin başında gelir, kadınla erkek arasında hiçbir aynlık gözetilmez. Thomasso Campanella'nın < 1568- 1639) "Güneş ÜlkesT adlı yapıtı da yukarda belirttiğimiz gibi Utopyacıhk anlayışı içine girer. Campanella yeni bir altın çağın doğacağına inanıyordu. Okurlanna. Çan Yayınlan arasında çıkan "Güneş Ülkesi" çevirisinden şu şiiri aktanyorum: Altın Çağ Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden Niçin bir kez daha olmasın? Her şe\ dönüp dolaşıp Gelmiyor mu eskiyerine? Düşürtdüğüm, öğütlediğim gibi be- nim Paylaşsalardı insanlar Yararları, mutluluğu ve ahlakı Cennet olıırdu dünya... Uyanık, temiz sevgiler gelirdi diyo- rum Azgın, kör sevgiler yerine Y'alan dolan, bilgisizlik verine Gerçek bilgi gelirdi' \ e kardeşlik zorbalığm yerine (Çev. Sabahattin Eyuboğlu) Herkesin bildıği bu şeyleri. bugün nıçın konu edindim yeniden? Unutulmasın diye. Sovyetler Birliği'nın dağılması ola- yı. insanoğlunun binlerce yıldır düşle- diği mutlu toplum ülküsünü yok ede- mez. Başka bir deyişle, ınsanhk "vahşi kapıtalizm"in tutsağı olamaz. En azından şunda birleşebiliriz ki, kapitalist dizge, silinmez alınyaası de- ğildir. Toplumculuk ülküsünün bugü- ne değın ortaya atılmış bütün üriinle- rini yeni baştan okuyalım ve düşüne- lim. Para ve mal edinme hırsı uğruna ya- nş. insan doâasının aynlmaz parçası değildir. ARADA BİR OSMAN BOLULU Kasaba Kültürünün Egemenliğindeyiz Bir toplumun ya da bireylerin özdeksel ve tinsel (mad- di ve manevi) yaratılarının tümüne "kültür' demişiz. Kültür, bir yaşayış biçimidir; toplumun ve bireyiatavır, davranış ve alışkanlıklarına yansır. Kültürün evrensel, ulusal niteliği olduğu kadar yerel yönü de vardır. Bir top- lumda ya da toplum katında hangi kültür baskınsa, ora- da onun değerleri geçerlidir. Yaşayış ve anlayış ona göre biçimlenir. Ülkemizin köy, ilçe. il olarak birimlere ayrılması, sade- ce yönetseldir. Gerçekte köy ve kent yaşamıdır kültürel bakımdan söz konusu olan. Kent, endüstriyel üretim araçlarının ya merkezidir ya da sahibidir. Dolayısıyla ekonominin, genel yaşayışın belirleyicisidir. Yönetime biçim veren, eğitim yönünü ayarlayan da kenttir. Gerçek anlamdaki kent, uygarlığın da odak noktasıdır. Kent, uy- garlık; uygarlığın aynlmaz bir parçası olan kültür iç içe girmiş, birbirini etkileyen ve bütünleyen üstyapılardır. Köy ise göçebe yaşamdan yerleşik düzene geçişin ya- rattığı, ekonomik yapısı ilkel tarıma dayanan bir yaşayış biçjmirtin adıdır. Düşüncesi ve anlayışı; ekonomik düze- yive konumuyla doğru orantılıdır. Doğa ile kentarasın- daki dokusu ne oranda ise gücü ve etkisi de o kadardır. VarlığırH zar zof sürdürebjlmek, kenti beslemeye çalış- maktıronun ödevi. Ülkemiz baştanbaşa bir köy müdür? Gerçek anlamda kaç kent vardır? Uygarlığın, kültürün belirleyici odağı ol- ması gereken kentlerimiz, ne oranda kendi sanayi ve sermayemizin kaynağıdır? Yönetimi biçimlendirmekte- ki etkisi nedir? Eğitimin yönünü saptamadaki gücü nere- ye kadardır? Kendi yaşamını düzenlemede, ülkenin bü- tününü etkilemede ne oranda yerli, ne oranda dışa bağımlıdır? J.M. Albertini (Azgelişmişliğin Mekanizması, May Ya- yınları, 1974), "... Kültürsüzleşme, bir grubun başka bir kültürle ilişkisi sonucu kendi kültürünü değiştirmesi, hatta bütünüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkele- rin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından ülke- nin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Batılılar film, rek- lamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla şehir halkı üzerinde egemenlik kurarlar. Şehir, geniş ölçüde 'kültürsüzleşmiş' bir topluluktur." Asıl kent sayabilece- ğimiz merkezlerimiz, J.M. Albertini'nin çizdiği tabloya uyuyor aşağı yukarı. Ne kalıyor geriye? Kasaba niteli- ğindeki yerleşim birimleri. Bize özgü moral değerler- den kimilerinin buralarda tamamen ufalanmadığını, an- cak çağdaş düzeye de ulaşılamadığını görüyoruz. Kasabanın ne olduğunu saptamaya çalışalım: Yönet- sel tanıma göre kasaba; 2.000-20.000 nüfuslu, kentten küçük, köyden büyük yerleşim birimidir. Kırsal kesimin (köyün) özelliklerinden sıyrılamamış, kent hizmetlerin- den bir bölümünü şöyle böyle karşılamaya çalışan bir yapıdır. Bir ara noktadır: ne köydür, ne kenttir. Aracılık, onun belirleyici özelliğidir; köyden sağdığını ne oranda kente aktarabilirse. kentten ne kadar pay koparabilirse, gücü ve varlığı da o kadardır. Kendini belirleyen ekono- mik, sosyal ve kültürel değerleri tam anlamıyla kristali- zeolamamıştır. Kasabalının sürüp gelen moral değerle- rini temsil eden kısmı ise kasaba hayatının yönlendirici- si değildir artık. Kasabalı (Buna 'ilçe'li, 'il'li de diyebilirsiniz.); köylüyü nasıl kendine bağlayacak, ekonomik yönden onu nasıl elinin altında tutacak, köyden devşirdiklerinin kaçta ka- çını kendine ayıracak, ne kadannı kente aktaracak, ken- te verdiği ödünlerin karşılığında ne koparacak sorularını hep zihninde tutar. Böyle olunca aracı kişilikte yapılan- mak, gününü kurtarmak, geleceğini hangi dalgalanma- nın içinde yakalayacağının beklentisinde olmak, kasa- balının kaçınılmaz yazgısıdır. Kendine özgü kristalleş- mişliği yoktur. Bilimsel olsun olmasın, moral ölçütlere uysun uymasın, bir yolunu bulup yaşamını sürdürmek güdüsüne çakılmış. Alacağı yerle vereceği yer arasın- daki dengenin hızına göre gider gelir. Hiçbir zaman be- lirleyici değildir. Gerçek kişilik katına ulaşamaz. Yerleş- miş değerler, bilimsele oturmuş kurallar değildir onun yaşamının omurgası. Belinin eğilip doğrulma yeteneği- ne göre yaşamında mutluluk, mutsuzluk görülür. İl yok mu? ilçe yok mu? Köy yok mu? Neden kasaba belirleyici oluyor? Bu soruları soranın. il ve ilçelerin ne oranda kasaba özelliği taşıdığını hesaba katması gere- kir. Siyasal geleneğimizde, seçim sistemimizde; köyün kasabanın yedeğinde olduğu, ilin kasabanın desteğine gereksinimi bulunduğu bilinen bir gerçek. Türkiye'de ik- tidardan gidip gidip gelen, "baba" katına erişen yıkıl- maz politikacı, bütün gücünü kasaba ağzından almıyor mu? Onun politıkasının ibresi, hep kasabaya yönelik de- ğil mi? Bilimsel doğruları savlayan, çağdaş düşüncenin önerileriyle seçmen önüne çıkan siyasal kurumların al- dığı sonuç nedir? Yıllar yılı kasaba kültüründen prim alı- narak iktidara sahip olunduğunu gözlemleyen politika- cılar; bu yolu, en sağlamı, en tutarlısı sayıyorlar. Bu an- layıştan bütun siyasal kurumlar etkileniyor. Kasaba kül- türünün üstündekı anlayış, sıyaset arenasında kendi- sine yer ve pay kalmadığı sanısına kapılarak bir kıyıya çekiliyor. Politika, kasaba kültürünün erlerine kalıyor, onlar tarafından yönetiliyoruz. TARTIŞMA Oğretmenler için C umhuriyet'te yayımlanan bir yazımda "Oğretmenler İçin Özel Bir Emeklilik Yasası" diye bir önerim olmu^tu. Bu kez, "Ögretmenler içjn Ozel Bir Emeklilik ve Ocret" yasası diyorum. Böyle bir yasal düzenleme yapılacaksa (ki yapılması zorunludur) şu ilkelerden yola çıkılabilir: 1. Yasa çalışan, emekli olduğu haldeyaşayantüm öğretmenleri kapsamalıdır. 2. Bütün oğretmenler için ücret düzeyi. yasarun çıktığı tarihteki ücretin iki katına çıkanlmab, çalışan öğretmenlerin tümüne enaz-üçyılefkencftıekJi .„ \-• olabilme hakkı veriLmelıdll1 . 3. Buna ek olarak (ve olağanüstü hal v.b haklar da saklı tutularak) kasaba ve köylerde çalışan tüm öğretmenlere yılda dört maaş tutannda ikramiye verilmeli, ders ücretleri %50 oranında arttınlmalı ve buralarda çalışılan her yıl 15 ay olarak hesaplanmalıdır. (Bu hesap hem derece, kademe ilerlemesine, hem de emeklilik yılının hesaplanmasına katkı niteliğinde olmalıdır.) 4. Birîeştirilmişsırufokutan ilkokul (köy) öğretmenlerine. genel ücret, ikramiye ve emeklilik sistemineek olarak, okuttuklan sınıf sayısına göre yeni olanaklar verilmelidir: a. tki sınıfı bir arada okutan , öğretmene %50 ders ücreti . Tazlalığı, arü 2 maaş ikramiye (toplam alü maaş ikramiye) ve heryılaartı 1 ayek(toplam 16 ay), b) Üç sınıfı bir arada okutan öğretmenlere % 50 ders ücreti fazlalığı, artı 1 maaş ikramiye (toplam 7 maaş ikramiye) ve her yıla artı 2 ay ek (toplam 17 ay). c. Beş sınıfı bir arada okutan öğretmenlere % 50 ders ücreti fazlalığı. artı 2 maaş ikramiye (toplam 9 maaş ikramiye) ve heryılaartı 1 ayek (toplam 18 ay). d. Aynı zamanda okul müdürlüğü yapan öğretmenlere. özel eğitim okulu öğretmenlenne bütün diğer koşullarla birlikte. artı % 100 ders ücreti. 5. Bütün öğretmenlere eşit olmak üzereve gerçek fiatlara göre belirlenmiş olan kira . bedeli, yakacak bedeli. eğitim tazminatı ödenmeü, eğitim gören çocuklanna da yine gördükleri eğiüme ve gerçek harcamalanna (gereksinimlerine) denk düşecek yeterlikte harçhk verilmelidir. "Verilmelidir" diyorum. ama bıliyorum ki. "hak verilmez. alınır." Bunun bir yolu da öğretmenin gerçek anlamda sendikalaşabilmesinden geçer. Ancak o zaman iyi bir uzlaşma zemini. iyi bir denge sağlanabilir. Ne ki "sendikal hak"da diğer tüm haklar gibi. verilmez ahnır. Yinede olsun, "isteyenin bir, vermeyenin iki yüzü..." Kaldıki. bütün bunlann birer hak olabilmesinin bedelleri fazlasıyla ödenmiştir. Ş. Akbaba PENCERE değil.Jıayatjn içinde Dunyanın en güzel kadınlant -, Dunyanın en •gözelkadmlart Modellerin herkes tarafindan merak edilen özel yaşamlan, beğeniyle izlediğimiz bu dunyanın kurallan TEMPOnun parasız ekinde... • Modellik: Sihirli dünya... • Ve Tanrı kadını yaraftı: Claudia Schiffer... I Tıbbın mucizesi, estetik cerrahi... • Top model dünyasında bir Fransız, Estelle Hallyday... • Podyumlardan Hollyv/ood'a: Sinemacılar da onları istiyor... • Kapaktaki ilk siyah, Naomi Campbell... .. . • '93 Miss Model International birincisi, Deniz Pulaş... ın dört atlısıMahşer yerinde dört atlı ön saflardaydı. Refah Partili Belediye Başkanı Temet Karamollaoğlu, aynı partiden meclis üyesi ve Sanayi'de tornacı Cafer Erçakmak, beceriksizlik abidesi Vali Ahmet Karabilgin, kendini emniyete almayı tercih eden Emniyet Müdürü Doğukan Öner... Kentlinin parasını köylü yiyor Herkes KIT'lerin özelleştirilmesini bekliyor. Herkes bıran once KİT'lerin Tiirkiye ekonomisine bindirdiği yükten kurtulmaya çalışıyor. Oysa KIT'lerin bu yılki zararı 20 trilyon ama Tarım Destekleme alımları için 40 Irilyon öaenecek. İstanhul, Anadolu'yu Gözden Çıkardı mı?.. 1919!.. Mütareke!.. istanbul'da padişah ve halife!.. Os- manlı devleti açık pazar!.. Sevr Antlaşması imzalana- cak. Anadolu paylaşılacak!. Padişah ve halife koruna- cak!.. Alan razı, satan razı!.. Anadolu, pazarlığı bozuyor; Mustafa Kemal, Büyük Millet Meclisi Hükümeti'ni kurduğu gün, oyunun koşulla- rı değişiyor; artık yalnız Istanbul yok.. Ankara da var. Sonuçta Anadolu'nun bütünlüğü sağlanıyor. Sevr uygulansaydı, istanbul bugünkünden daha gör- kemli olacak, dünya ticaret merkezleri arasında hatırı sayılır bir yer tutacaktı; bilmem ki bugün istanbul'da ka- rargâhını kurmuş Türk işadamlarının o dünyada biryeri bulunacak mıydı?.. • Istanbul bugün Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 15'- inin toplandığı bir kent!.. Ankara mı başkent?.. Istanbul mu?.. Ülke ekonomisınin başkenti İstanbul, basının başkenti istanbul, holdingçiliğin başkenti istanbul, tekelciliğin başkenti istanbul, televizyon başkenti Istanbul, ulusal gelirin başkenti istanbul, verginin başkenti istanbul, medyanın başkenti Istanbul, borsanın başkenti istanbul, iş dünyasının başkenti Istanbul. Ya politikanın başkenti?.. Çiller olayında görüldüğü gibi hükümet başkanı İstan- bul'da saptandığı için Istanbul siyasette de son sözü söyleyecek ağırlığı kazandı gibi.. Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Erez, Çiller ope- rasyonunun perde arkasından senaryosunu düzenle- yen kişi değil mi? Sayın Yalım Erez, bu gerçeği açıkladı; ama Istaobul şimdi bir kaygıyadüşmüş durumda: Tansu Çiller, bu işin altından kalkabilecek mi? Soru işaretleri büyüyor... • Soru işaretleri yalnız Çiller'inüstündeyoğunlaşmakla kalmıyor, istanbul'un büyük sermaye kesimlerinde ge- leceğe dönük belirsizlikler yoğunlaşıyor. Gerçi Ankara bir kenara itilmiştir, ülke istanbul'dan yönetiliyor; ama, gidiş nereye?.. 12 Eylül 1980'de generaller darbesiyle başlayan sü- reç, Türkiye'de sermaye birikimi için altın çağdı. Büyük iş çevreleri 12 Eylül faşizmiyle tam bir işbirliğine girdi, "Istanbul Beyrut olacak "tı. "Ortadoğu'nun ticaret mer- kezi Istanbul", özal'da aradığı politikacıyı bulmuştu; bugün bile büyük sermaye özal'ı Atatürk'le kıyaslıyor. Türkiye sanayileşmeyi biryana iterek "rantekonomisi"- ne 1980'lerde kaydırıldı, gözler "Uzak Doğu"'yaçevrildi. Ne vardı Uzak Doğu'da? Kentdevletleri!.. Bu devletler, birer "serbest bölge" ve "açık pazar" idiler. Büyük kentlerde gökdelenlerle dikeyleşen, yöne- timde halkın katılımıyla yataylaşmayan, sınıfsal uçu- rumları derin ve dış'ardan yönetilen modeller, kapitalist dünyada gerçekten şaşılası ekonomik başarılar sergili- yorlardı. Istanbul büyük sermayesinin aklı fikri "Ameri- ka - Uzak Doğu" eksenine takılmıştı. Istanbul bir Singapur ya da Hong Kong olamaz mıydı? • Ya Anadolu ne olacaktı? Soru bu noktada düğümleniyor. Istanbul sermayesi için Doğu Anadolu yok sayilır. Doğu'ya yatırım rizikosu- nu kim göze alır? Yüzde 60 enflasyonla ancak rant eko- nomisi geçerlidir; sermaye nin vatanı yoktur,kâr hesabı vardır. Eski CIA'cı, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Abra- mowitz geleceği şimdiden haber vermiyor mu: "-Türkiye parçalanabi- lir..." Hoş geldin 1919, sefa geldin!.. özal'ın kafasındaki eya- letlerden birincisi Istan- bul'du; Uzak Doğu'daki kentdevletinin gökdelenle- ri şimdiden Boğaz'ın sırtla- nnda yükseliyor, yatay ge- lişme çoktan dışlandı, dikey gelişme yeğlendi; Anadolu dan kime ne!.. ANAP istanbul'da birinci parti değil mi? Peki, Ana- dolu'ya dayanan bu "köylü partisi DYP" solcularla iş- birliği yaparak niçin çağ- daşlığa ayakbağı oluyor? Al onun da başına, hem çağdaş, hem sarışın, hem de aklı ticarete, kâra, ranta eren bir lider!.. Ama bütün bu olan bitenler, insanın aklına ister istemez şu so- ruyu getiriyor: - istanbul sermayesi Anadolu'yu gözden mi çı- kardı? Bildiğiniz gibi artık bütün moral değerler çağdışı ol- du; yurtseverlik ilkellik demek; bayrak bir bez par- çası; köylü ile işçi ilkel ayak takımı; ulusal sınırları sa- vunmak hödüklüğün ta kendisi. Hafta sonu yeme- ğini Paris'te yiyen kişi için ulusal sınır ne anlam ta- şır?.. Vı 7t»n \-tim fwıMn CİEtgdta S'.iıiti«r Tıbkn mdmi, «stıtflı MtraU GerçeK. Güner Ümit hangisi?Ekranın karsısında binbir kılıkta ve manılmaz bir rahatiıkta gördüğumuz Turnike sunucusu gerçekten de böyle bir insan mı2 Neden herkesi azarlıyor ya da dalga geçiyor Tempo, kadınların aşırı ilgilerini esirgemedıği Guner Umıt'le konu ve kızları onu altı okka yaparken fotoğrafını çekti. • TANSU ÇILLER'DEN SONRA YENİKÖY'DE EMLAK PATLAAAASI • Hepimiz potansiyel trafik canavarıyız. • ROMANTİZM, SEKS, CİNAYET, İNTİHAR EŞİTTİR DOLUNAY • Dedeman'ın varisi Özlem Önal mükemme- li arıyor • BAĞCILAR'DA REFAH PARTİSİ'NİN "ADİL" DÜZENİ • Sizin lüksünüz ne? • ZOOM: TEMİZLİK • Life Style: Düğün Rehberi • 8. GÜN: BİR FOTOĞRAF Kİ, TARİH • Kürşat Başar, Kurthan Fişek, Doğan Uluç, Yavuz Gökmen, Had' U'uengin ve Ali Bayramoğlu'nun yazıları . "Tarih tekerrür etmez; tekerrür ettirilir!' TURGUT ÇEVİKER GÜLDİKEN Nufus cuzdanımı ve sigorta kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ALİ FİRtK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle