Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 9TEMMUZ1993CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Silbaştan...
MELİH CEVDET ANDAY
hafta cıtmartesi
| gunu Büyük Mıllet
1eclisi"nde yeni hükü-
[ metin programı konu-
şulurken söz alan SHP
sözcüsü Sa\ın Avdın
GİK-en Gürkan. varışmacı pazar eko-
nonisi yüzünden sosyal devlet ilkesi-
rungözardı edilmemesı gcnjktiğini be-
lirtti ve bu arada "vahşi kapitalizm"
deyımıni kullandı. Bu deyimın larihsel
bir gerçeğe karşılık düştüğunü hıç akı-
ldan çıkarmamalı. Sömürülen insan-
lar başkaldımnasalardı ve onlann tem-
sılcsi olan sosyalizm gelmeseydi o
vahset nereve dek sürecekti!
MANİFEST'i, kaleme alan Karl
Marx ile Friedrich Engels şöyle demiş-
lerdı:
"Burjuvazı nerede iktidar makamı-
na geçtiyse feodal. patriyarkal ve şaı-
rane münasebetleri yıktı. Ferdi "tabıi
mafevkleri'ne bağlayan çeşit çeşit feo-
dal rabıtalan merhametsizce kopardı:
ve ınsanla insan arasında çınlçıplak
bir mübadele değen haline getirdi: ve o
kadar pahalıya mal olan birçok hürri-
yetin v erine yalnız amansız ticaret ser-
bestisini ikame etti." (Kerim Sadi çevi-
nsi)
MANİFEST 1872 yılında yazılmış-
tı. \ oksa yüz yirmi yıl öncesıne mi dö-
nüyoruz? Özellikle Sovyetler BirliğT-
nın dağılmasından sonra sert konuş-
maya başlayan varışmacı pazar ekono-
misi bende "vahşi kapitalizm" korku-
sunu uyandırmaktadır.
Sosyalizm ülküsü ve umudu elbette
Sovyetler Birliği ile başlamamıştır.
Sosyalizm. Türkçesi Toplumculuk, in-
sanın insanı sömürmediği bir toplum
düzenini dile getirmek için kullanıhr.
Bu ülkü. bu umut çok eskiden yeşer-
miştir. Bilebıldiğimiz tarih içinde gerçi
bunu Platon"la başlatmak gelenekleş-
miştir. ama Lıkurgos'u saymazsak.
Likurgos'u nasıl atlayabiliriz ki, Pla-
ton'un esin kaynağıdır o.
Plutarkhos'un "Likurgos'un Haya-
tı" (Çan Yayın.)adlı yapıtının çevirisi-
menfaatten. taş gibi hissiz peşin para ne yazdığı önsözde Azra Erhat, şöyle
hesabından başka bağ bırakmadı. diyor: *"Uç bin yıla yakın bir zaman
kutsiDindarane cezbenin kutsi raşelennı.
şövalyelık devrine has kahramanca
heyecanı, küçük burjuva hassasiyetini
hodbin hesabiliğin barid sulannda
boğdu. Şahsı vakar ve haysiyeti basit
önce Lıkurgos diye bir adam, toplum
dûzeni içinde paranın yalnız zararlı
olacağı düşüncesiyle, demirden öylesi-
ne ağır bir para bastırmış ki ne taşırur,
ne saklanır."
Şimdi biraz da Plutarkhos'tan din-
leyelım:
"'Herkes geçım bakımından eşit ola-
cak. kımsenin erdemden başka üstün-
lüğü olmayacakü. Çünkü ashnda in-
sanlar arasında aynlık ve eşitsizlik
yoktu. Aynlık ve eşitsizlik olsa olsa
kötü davranışlarla iyi davranışlar ara-
sında olabilirdı. Söylediklenni gercek-
leştirerek Isparta şehrine bağlı toprak-
lan dokuz bin parçaya bölüp Isparta-
hlara dağıttı." (Çevirenler: S. Eyuboğ-
lu - V. Günyol) (Likurgos'un yaşam
öyküsünde bana büyük coşku veren.
onun Homeros'la tanışıp konuştuğu-
na ilişkin söylentidir. Ne yapayım.
geçmişin gerçek olduğunu öğrenmek
beni coşturuyor.)
Şimdi Platon"a gelebılinz artık. Sö-
zümüz bu ünlü yazann "Devlet" adlı
yapıtı üstüne olacak. Platon'un en ün-
lü, en çok konuşulan yapıüdır Devlet.
Bu koca kıtabı burada özetlemeye kal-
kacak değilim elbet. Başta şunu belirt-
memiz gerekiyor ki. Platon'un devleti-
ni bir asker aristokrasisi yönetir, eşit-
lik bu sınıfın üyeleri için söz konusu-
dur. Onlar savaşçı, ama savaşa
karşıdırlar ve savaşın başkalanndan
çok mal edinmek hırsından doğduğu-
na inanırlar. Platon'un kurduğu top-
lumcu düzende (yöneticiler için) aile
diye bir şey yoktur. Devlet adamlan-
nın fılozof olmalannı isteyen Platon,
kurmaca devletinde bu isteğinı gerçek-
leştirir.
Karl Marx"a gelınceye dek ortava
atılan bu tür toplumculuğa "Utopyacı
Kamuculuk" (Hayali Komüriizm) de-
nir. Marksçı dilde Utopyacı Kamucu-
luk deyimi özellikle Thomas More.
Thomasso Campanella, Meslier. Mo-
relli gibilerinin öğretılerinı dile getınr.
Utopyacı toplumculuk deyimiyse
özellikle Saint-Simon, Charles Fouri-
er \e Robert Owen'in öğretilerini içe-
rir. Platon"un Devlet öğretısı bir Utop-
yacı Kamuculuk sayılır. bu da ilkel ka-
rauculuk anlamına gelir. İlkel toplum-
da kamu ortaklığı vardı.
"Utopya" sözcüğünü bulan Tho-
mas More'dur. Bizde "ü" ünlüsü ile
başlatılan okunuş. Fransız ağzına öy-
künmekten başka bir şey değildır.
" U " Yunanca'da "yok" demektır. "to-
pıa" ise "'yer"; ıkısi bir araya geıirildı-
ğınde "yokyer"". "'olmayan yer" an-
lamı ortaya çıkar. Utopya toplumun-
da para yoktur. her şey eşit olarak
paylaşılır ve mutluluk ülküsü her şeyin
başında gelir, kadınla erkek arasında
hiçbir aynlık gözetilmez.
Thomasso Campanella'nın < 1568-
1639) "Güneş ÜlkesT adlı yapıtı da
yukarda belirttiğimiz gibi Utopyacıhk
anlayışı içine girer. Campanella yeni
bir altın çağın doğacağına inanıyordu.
Okurlanna. Çan Yayınlan arasında
çıkan "Güneş Ülkesi" çevirisinden şu
şiiri aktanyorum:
Altın Çağ
Mutlu bir altın çağ olduysa eskiden
Niçin bir kez daha olmasın?
Her şe\ dönüp dolaşıp
Gelmiyor mu eskiyerine?
Düşürtdüğüm, öğütlediğim gibi be-
nim
Paylaşsalardı insanlar
Yararları, mutluluğu ve ahlakı
Cennet olıırdu dünya...
Uyanık, temiz sevgiler gelirdi diyo-
rum
Azgın, kör sevgiler yerine
Y'alan dolan, bilgisizlik verine
Gerçek bilgi gelirdi'
\ e kardeşlik zorbalığm yerine
(Çev. Sabahattin Eyuboğlu)
Herkesin bildıği bu şeyleri. bugün
nıçın konu edindim yeniden?
Unutulmasın diye.
Sovyetler Birliği'nın dağılması ola-
yı. insanoğlunun binlerce yıldır düşle-
diği mutlu toplum ülküsünü yok ede-
mez. Başka bir deyişle, ınsanhk "vahşi
kapıtalizm"in tutsağı olamaz.
En azından şunda birleşebiliriz ki,
kapitalist dizge, silinmez alınyaası de-
ğildir. Toplumculuk ülküsünün bugü-
ne değın ortaya atılmış bütün üriinle-
rini yeni baştan okuyalım ve düşüne-
lim.
Para ve mal edinme hırsı uğruna ya-
nş. insan doâasının aynlmaz parçası
değildir.
ARADA BİR
OSMAN BOLULU
Kasaba Kültürünün
Egemenliğindeyiz
Bir toplumun ya da bireylerin özdeksel ve tinsel (mad-
di ve manevi) yaratılarının tümüne "kültür' demişiz.
Kültür, bir yaşayış biçimidir; toplumun ve bireyiatavır,
davranış ve alışkanlıklarına yansır. Kültürün evrensel,
ulusal niteliği olduğu kadar yerel yönü de vardır. Bir top-
lumda ya da toplum katında hangi kültür baskınsa, ora-
da onun değerleri geçerlidir. Yaşayış ve anlayış ona
göre biçimlenir.
Ülkemizin köy, ilçe. il olarak birimlere ayrılması, sade-
ce yönetseldir. Gerçekte köy ve kent yaşamıdır kültürel
bakımdan söz konusu olan. Kent, endüstriyel üretim
araçlarının ya merkezidir ya da sahibidir. Dolayısıyla
ekonominin, genel yaşayışın belirleyicisidir. Yönetime
biçim veren, eğitim yönünü ayarlayan da kenttir. Gerçek
anlamdaki kent, uygarlığın da odak noktasıdır. Kent, uy-
garlık; uygarlığın aynlmaz bir parçası olan kültür iç içe
girmiş, birbirini etkileyen ve bütünleyen üstyapılardır.
Köy ise göçebe yaşamdan yerleşik düzene geçişin ya-
rattığı, ekonomik yapısı ilkel tarıma dayanan bir yaşayış
biçjmirtin adıdır. Düşüncesi ve anlayışı; ekonomik düze-
yive konumuyla doğru orantılıdır. Doğa ile kentarasın-
daki dokusu ne oranda ise gücü ve etkisi de o kadardır.
VarlığırH zar zof sürdürebjlmek, kenti beslemeye çalış-
maktıronun ödevi.
Ülkemiz baştanbaşa bir köy müdür? Gerçek anlamda
kaç kent vardır? Uygarlığın, kültürün belirleyici odağı ol-
ması gereken kentlerimiz, ne oranda kendi sanayi ve
sermayemizin kaynağıdır? Yönetimi biçimlendirmekte-
ki etkisi nedir? Eğitimin yönünü saptamadaki gücü nere-
ye kadardır? Kendi yaşamını düzenlemede, ülkenin bü-
tününü etkilemede ne oranda yerli, ne oranda dışa
bağımlıdır?
J.M. Albertini (Azgelişmişliğin Mekanizması, May Ya-
yınları, 1974), "... Kültürsüzleşme, bir grubun başka bir
kültürle ilişkisi sonucu kendi kültürünü değiştirmesi,
hatta bütünüyle kaybetmesi olayıdır. Azgelişmiş ülkele-
rin şehir ekonomileri, hayat biçimleri bakımından ülke-
nin geri kalan kısmına yabancıdırlar. Batılılar film, rek-
lamcılık, eğitim ve yabancıların varlığı yoluyla şehir
halkı üzerinde egemenlik kurarlar. Şehir, geniş ölçüde
'kültürsüzleşmiş' bir topluluktur." Asıl kent sayabilece-
ğimiz merkezlerimiz, J.M. Albertini'nin çizdiği tabloya
uyuyor aşağı yukarı. Ne kalıyor geriye? Kasaba niteli-
ğindeki yerleşim birimleri. Bize özgü moral değerler-
den kimilerinin buralarda tamamen ufalanmadığını, an-
cak çağdaş düzeye de ulaşılamadığını görüyoruz.
Kasabanın ne olduğunu saptamaya çalışalım: Yönet-
sel tanıma göre kasaba; 2.000-20.000 nüfuslu, kentten
küçük, köyden büyük yerleşim birimidir. Kırsal kesimin
(köyün) özelliklerinden sıyrılamamış, kent hizmetlerin-
den bir bölümünü şöyle böyle karşılamaya çalışan bir
yapıdır. Bir ara noktadır: ne köydür, ne kenttir. Aracılık,
onun belirleyici özelliğidir; köyden sağdığını ne oranda
kente aktarabilirse. kentten ne kadar pay koparabilirse,
gücü ve varlığı da o kadardır. Kendini belirleyen ekono-
mik, sosyal ve kültürel değerleri tam anlamıyla kristali-
zeolamamıştır. Kasabalının sürüp gelen moral değerle-
rini temsil eden kısmı ise kasaba hayatının yönlendirici-
si değildir artık.
Kasabalı (Buna 'ilçe'li, 'il'li de diyebilirsiniz.); köylüyü
nasıl kendine bağlayacak, ekonomik yönden onu nasıl
elinin altında tutacak, köyden devşirdiklerinin kaçta ka-
çını kendine ayıracak, ne kadannı kente aktaracak, ken-
te verdiği ödünlerin karşılığında ne koparacak sorularını
hep zihninde tutar. Böyle olunca aracı kişilikte yapılan-
mak, gününü kurtarmak, geleceğini hangi dalgalanma-
nın içinde yakalayacağının beklentisinde olmak, kasa-
balının kaçınılmaz yazgısıdır. Kendine özgü kristalleş-
mişliği yoktur. Bilimsel olsun olmasın, moral ölçütlere
uysun uymasın, bir yolunu bulup yaşamını sürdürmek
güdüsüne çakılmış. Alacağı yerle vereceği yer arasın-
daki dengenin hızına göre gider gelir. Hiçbir zaman be-
lirleyici değildir. Gerçek kişilik katına ulaşamaz. Yerleş-
miş değerler, bilimsele oturmuş kurallar değildir onun
yaşamının omurgası. Belinin eğilip doğrulma yeteneği-
ne göre yaşamında mutluluk, mutsuzluk görülür.
İl yok mu? ilçe yok mu? Köy yok mu? Neden kasaba
belirleyici oluyor? Bu soruları soranın. il ve ilçelerin ne
oranda kasaba özelliği taşıdığını hesaba katması gere-
kir. Siyasal geleneğimizde, seçim sistemimizde; köyün
kasabanın yedeğinde olduğu, ilin kasabanın desteğine
gereksinimi bulunduğu bilinen bir gerçek. Türkiye'de ik-
tidardan gidip gidip gelen, "baba" katına erişen yıkıl-
maz politikacı, bütün gücünü kasaba ağzından almıyor
mu? Onun politıkasının ibresi, hep kasabaya yönelik de-
ğil mi? Bilimsel doğruları savlayan, çağdaş düşüncenin
önerileriyle seçmen önüne çıkan siyasal kurumların al-
dığı sonuç nedir? Yıllar yılı kasaba kültüründen prim alı-
narak iktidara sahip olunduğunu gözlemleyen politika-
cılar; bu yolu, en sağlamı, en tutarlısı sayıyorlar. Bu an-
layıştan bütun siyasal kurumlar etkileniyor. Kasaba kül-
türünün üstündekı anlayış, sıyaset arenasında kendi-
sine yer ve pay kalmadığı sanısına kapılarak bir kıyıya
çekiliyor. Politika, kasaba kültürünün erlerine kalıyor,
onlar tarafından yönetiliyoruz.
TARTIŞMA
Oğretmenler için
C
umhuriyet'te
yayımlanan bir
yazımda
"Oğretmenler
İçin Özel Bir
Emeklilik
Yasası" diye bir önerim
olmu^tu. Bu kez, "Ögretmenler
içjn Ozel Bir Emeklilik ve
Ocret" yasası diyorum. Böyle
bir yasal düzenleme
yapılacaksa (ki yapılması
zorunludur) şu ilkelerden yola
çıkılabilir:
1. Yasa çalışan, emekli olduğu
haldeyaşayantüm
öğretmenleri kapsamalıdır.
2. Bütün oğretmenler için ücret
düzeyi. yasarun çıktığı tarihteki
ücretin iki katına çıkanlmab,
çalışan öğretmenlerin tümüne
enaz-üçyılefkencftıekJi .„ \-•
olabilme hakkı veriLmelıdll1
.
3. Buna ek olarak (ve
olağanüstü hal v.b haklar da
saklı tutularak) kasaba ve
köylerde çalışan tüm
öğretmenlere yılda dört maaş
tutannda ikramiye verilmeli,
ders ücretleri %50 oranında
arttınlmalı ve buralarda
çalışılan her yıl 15 ay olarak
hesaplanmalıdır.
(Bu hesap
hem derece, kademe
ilerlemesine, hem de emeklilik
yılının hesaplanmasına katkı
niteliğinde olmalıdır.)
4. Birîeştirilmişsırufokutan
ilkokul (köy) öğretmenlerine.
genel ücret, ikramiye ve
emeklilik sistemineek olarak,
okuttuklan sınıf sayısına göre
yeni olanaklar verilmelidir:
a. tki sınıfı bir arada okutan
, öğretmene %50 ders ücreti
. Tazlalığı, arü 2 maaş ikramiye
(toplam alü maaş ikramiye) ve
heryılaartı 1 ayek(toplam 16
ay),
b) Üç sınıfı bir arada okutan
öğretmenlere % 50 ders ücreti
fazlalığı, artı 1 maaş ikramiye
(toplam 7 maaş ikramiye) ve
her yıla artı 2 ay ek (toplam 17
ay).
c. Beş sınıfı bir arada okutan
öğretmenlere % 50 ders ücreti
fazlalığı. artı 2 maaş ikramiye
(toplam 9 maaş ikramiye) ve
heryılaartı 1 ayek (toplam 18
ay).
d. Aynı zamanda okul
müdürlüğü yapan
öğretmenlere. özel eğitim okulu
öğretmenlenne bütün diğer
koşullarla birlikte. artı % 100
ders ücreti.
5. Bütün öğretmenlere eşit
olmak üzereve gerçek fiatlara
göre belirlenmiş olan kira .
bedeli, yakacak bedeli. eğitim
tazminatı ödenmeü, eğitim
gören çocuklanna da yine
gördükleri eğiüme ve gerçek
harcamalanna
(gereksinimlerine) denk
düşecek yeterlikte harçhk
verilmelidir.
"Verilmelidir" diyorum. ama
bıliyorum ki. "hak verilmez.
alınır." Bunun bir yolu da
öğretmenin gerçek anlamda
sendikalaşabilmesinden geçer.
Ancak o zaman iyi bir uzlaşma
zemini. iyi bir denge
sağlanabilir. Ne ki "sendikal
hak"da diğer tüm haklar gibi.
verilmez ahnır. Yinede
olsun, "isteyenin bir,
vermeyenin iki yüzü..."
Kaldıki.
bütün bunlann birer hak
olabilmesinin bedelleri
fazlasıyla ödenmiştir.
Ş. Akbaba
PENCERE
değil.Jıayatjn içinde
Dunyanın en
güzel kadınlant -, Dunyanın en
•gözelkadmlart
Modellerin herkes
tarafindan merak
edilen özel yaşamlan,
beğeniyle izlediğimiz
bu dunyanın kurallan
TEMPOnun parasız
ekinde...
• Modellik: Sihirli dünya...
• Ve Tanrı kadını yaraftı: Claudia Schiffer...
I Tıbbın mucizesi, estetik cerrahi...
• Top model dünyasında bir Fransız, Estelle Hallyday...
• Podyumlardan Hollyv/ood'a: Sinemacılar da onları istiyor...
• Kapaktaki ilk siyah, Naomi Campbell... .. .
• '93 Miss Model International birincisi, Deniz Pulaş...
ın
dört atlısıMahşer yerinde dört atlı ön saflardaydı. Refah
Partili Belediye Başkanı Temet Karamollaoğlu,
aynı partiden meclis üyesi ve Sanayi'de tornacı
Cafer Erçakmak, beceriksizlik abidesi Vali Ahmet
Karabilgin, kendini emniyete almayı tercih eden
Emniyet Müdürü Doğukan Öner...
Kentlinin
parasını
köylü yiyor
Herkes KIT'lerin özelleştirilmesini bekliyor. Herkes
bıran once KİT'lerin Tiirkiye ekonomisine bindirdiği
yükten kurtulmaya çalışıyor. Oysa KIT'lerin bu yılki
zararı 20 trilyon ama Tarım Destekleme alımları için
40 Irilyon öaenecek.
İstanhul, Anadolu'yu
Gözden Çıkardı mı?..
1919!.. Mütareke!.. istanbul'da padişah ve halife!.. Os-
manlı devleti açık pazar!.. Sevr Antlaşması imzalana-
cak. Anadolu paylaşılacak!. Padişah ve halife koruna-
cak!.. Alan razı, satan razı!..
Anadolu, pazarlığı bozuyor; Mustafa Kemal, Büyük
Millet Meclisi Hükümeti'ni kurduğu gün, oyunun koşulla-
rı değişiyor; artık yalnız Istanbul yok..
Ankara da var.
Sonuçta Anadolu'nun bütünlüğü sağlanıyor.
Sevr uygulansaydı, istanbul bugünkünden daha gör-
kemli olacak, dünya ticaret merkezleri arasında hatırı
sayılır bir yer tutacaktı; bilmem ki bugün istanbul'da ka-
rargâhını kurmuş Türk işadamlarının o dünyada biryeri
bulunacak mıydı?..
•
Istanbul bugün Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 15'-
inin toplandığı bir kent!..
Ankara mı başkent?..
Istanbul mu?..
Ülke ekonomisınin başkenti İstanbul, basının başkenti
istanbul, holdingçiliğin başkenti istanbul, tekelciliğin
başkenti istanbul, televizyon başkenti Istanbul, ulusal
gelirin başkenti istanbul, verginin başkenti istanbul,
medyanın başkenti Istanbul, borsanın başkenti istanbul,
iş dünyasının başkenti Istanbul.
Ya politikanın başkenti?..
Çiller olayında görüldüğü gibi hükümet başkanı İstan-
bul'da saptandığı için Istanbul siyasette de son sözü
söyleyecek ağırlığı kazandı gibi..
Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Erez, Çiller ope-
rasyonunun perde arkasından senaryosunu düzenle-
yen kişi değil mi? Sayın Yalım Erez, bu gerçeği açıkladı;
ama Istaobul şimdi bir kaygıyadüşmüş durumda: Tansu
Çiller, bu işin altından kalkabilecek mi?
Soru işaretleri büyüyor...
•
Soru işaretleri yalnız Çiller'inüstündeyoğunlaşmakla
kalmıyor, istanbul'un büyük sermaye kesimlerinde ge-
leceğe dönük belirsizlikler yoğunlaşıyor. Gerçi Ankara
bir kenara itilmiştir, ülke istanbul'dan yönetiliyor; ama,
gidiş nereye?..
12 Eylül 1980'de generaller darbesiyle başlayan sü-
reç, Türkiye'de sermaye birikimi için altın çağdı. Büyük
iş çevreleri 12 Eylül faşizmiyle tam bir işbirliğine girdi,
"Istanbul Beyrut olacak "tı. "Ortadoğu'nun ticaret mer-
kezi Istanbul", özal'da aradığı politikacıyı bulmuştu;
bugün bile büyük sermaye özal'ı Atatürk'le kıyaslıyor.
Türkiye sanayileşmeyi biryana iterek "rantekonomisi"-
ne 1980'lerde kaydırıldı, gözler "Uzak Doğu"'yaçevrildi.
Ne vardı Uzak Doğu'da?
Kentdevletleri!..
Bu devletler, birer "serbest bölge" ve "açık pazar"
idiler. Büyük kentlerde gökdelenlerle dikeyleşen, yöne-
timde halkın katılımıyla yataylaşmayan, sınıfsal uçu-
rumları derin ve dış'ardan yönetilen modeller, kapitalist
dünyada gerçekten şaşılası ekonomik başarılar sergili-
yorlardı. Istanbul büyük sermayesinin aklı fikri "Ameri-
ka - Uzak Doğu" eksenine takılmıştı.
Istanbul bir Singapur ya da Hong Kong olamaz mıydı?
•
Ya Anadolu ne olacaktı?
Soru bu noktada düğümleniyor. Istanbul sermayesi
için Doğu Anadolu yok sayilır. Doğu'ya yatırım rizikosu-
nu kim göze alır? Yüzde 60 enflasyonla ancak rant eko-
nomisi geçerlidir; sermaye
nin vatanı yoktur,kâr hesabı
vardır. Eski CIA'cı, ABD'nin
Ankara Büyükelçisi Abra-
mowitz geleceği şimdiden
haber vermiyor mu:
"-Türkiye parçalanabi-
lir..."
Hoş geldin 1919, sefa
geldin!..
özal'ın kafasındaki eya-
letlerden birincisi Istan-
bul'du; Uzak Doğu'daki
kentdevletinin gökdelenle-
ri şimdiden Boğaz'ın sırtla-
nnda yükseliyor, yatay ge-
lişme çoktan dışlandı,
dikey gelişme yeğlendi;
Anadolu dan kime ne!..
ANAP istanbul'da birinci
parti değil mi? Peki, Ana-
dolu'ya dayanan bu "köylü
partisi DYP" solcularla iş-
birliği yaparak niçin çağ-
daşlığa ayakbağı oluyor?
Al onun da başına, hem
çağdaş, hem sarışın, hem
de aklı ticarete, kâra, ranta
eren bir lider!.. Ama bütün
bu olan bitenler, insanın
aklına ister istemez şu so-
ruyu getiriyor:
- istanbul sermayesi
Anadolu'yu gözden mi çı-
kardı?
Bildiğiniz gibi artık bütün
moral değerler çağdışı ol-
du; yurtseverlik ilkellik
demek; bayrak bir bez par-
çası; köylü ile işçi ilkel ayak
takımı; ulusal sınırları sa-
vunmak hödüklüğün ta
kendisi. Hafta sonu yeme-
ğini Paris'te yiyen kişi için
ulusal sınır ne anlam ta-
şır?..
Vı 7t»n \-tim fwıMn
CİEtgdta S'.iıiti«r
Tıbkn mdmi,
«stıtflı MtraU
GerçeK.
Güner Ümit
hangisi?Ekranın karsısında binbir kılıkta ve manılmaz bir
rahatiıkta gördüğumuz Turnike sunucusu gerçekten de
böyle bir insan mı2 Neden herkesi azarlıyor ya da
dalga geçiyor Tempo, kadınların aşırı ilgilerini
esirgemedıği Guner Umıt'le konu ve kızları onu altı
okka yaparken fotoğrafını çekti.
• TANSU ÇILLER'DEN SONRA YENİKÖY'DE EMLAK PATLAAAASI • Hepimiz potansiyel trafik canavarıyız.
• ROMANTİZM, SEKS, CİNAYET, İNTİHAR EŞİTTİR DOLUNAY • Dedeman'ın varisi Özlem Önal mükemme-
li arıyor • BAĞCILAR'DA REFAH PARTİSİ'NİN "ADİL" DÜZENİ • Sizin lüksünüz ne? • ZOOM: TEMİZLİK •
Life Style: Düğün Rehberi • 8. GÜN: BİR FOTOĞRAF Kİ, TARİH • Kürşat Başar, Kurthan Fişek, Doğan Uluç,
Yavuz Gökmen, Had' U'uengin ve Ali Bayramoğlu'nun yazıları .
"Tarih
tekerrür
etmez;
tekerrür
ettirilir!'
TURGUT
ÇEVİKER
GÜLDİKEN
Nufus cuzdanımı ve sigorta
kartımı kaybettim.
Hükümsüzdür.
ALİ FİRtK