Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 TEMMUZ1993 ÇARŞAMBA
SIVAS OLAYLARI
Aziz Nesin'in tahrifedilerek tahriklere gerekçe yapılan Sıvas konuşmasının tammetni:
Tiiıııiııamııışiıısaıılarasaygnn var
A,. slında Aleviliğin kaynağı beni doğrusu hiç ilgilendirmiyor. Size aykın gelebilir bu
düşünce, ama ne yapayım ki böyle, ben Ali ile Muaviye arasındaki bin yıl önceki
çekişmenin bugün hâlâ sürmesini hiç anlayamıyorum... Bu düşmanlık hakkında.
doğrusu beni 12 imam da, bu size aykırı gelebilir, bağışlayın beni lütfen çünkü çoğunuz
sanıyorum ki Alevisiniz ve benim de bütün inanmış insanlara saygım olduğu gibi
Alevilere biraz daha çoktur saygım, neden söyleyeyim. Çünkü... Hangi tarihsel neden
olursa olsun en çok hoşgörüye dayanan bir inançtır.
Hepinize saygılanmı, sevgilerimi
sunanm. Mahdum Kuli adında bir
Azen yazar vir. Onun 100. doğum ya
da ölüm yıldönümünde bir jübile
yapılıyor Bakü'de. Nazım Hikmet'i
de çağınyorlar elbette. O toplantıya
gidiyor. Ama Mahdum Kuli hakkın-
da hiçbir bilgisi yok. Toplanüdan
önce, resmı toplantıdan önce, çağnlı
yazarlar kendi aralannda konuşur-
larken Nazım sık sık Mahdum Kuli
hakkında bilgiler edinmeye çalışıyor.
Ve her konuşmacıdan en canalıcı
noktalan sapüyor.
Ve ilk konuşmacı kendisi olduğu
için orada öğrendiği Mahdum Kuli
hakkındakı bilgileri dinleyicilere an-
latıyor. Fakat dınleyıcilerden Mah-
dum Kuli hakkında en canalıcı nok-
talan öğrendiği ıçın, onlan söylüyor.
Zaten daha önceden başka bılgısi
yok. öbür konuşmacılara aşağı yu-
kan önemli söyleyecek bir şeyler kal-
mıyor böylece. Yalnız yanlış bir şey
yapıyor. Türkçede 'Mahdum' adı ol-
madığı için, Mahdum yani 'oğuT adı
olmadığı için, konuşmasmda Mah-
mut Kuli diyor. Ve Mahmut Kuli'-
nin, dünyada olmayan Mahdum Ku-
li'nın hayatını anlatmış oluyor. Şimdi
ben, Pir Sultan Abdal için buraya ko-
nuşmaya gelirken aynı durumda
idim. Elbette Pir Sultan Abdal'ı genel
olarak, bir aydın olarak biliyorum ta-
bii, ama bu konuşmaya haarlıklı gel-
mem gerekirdi.
Ben programı da bilmiyordum
doğrusu. Onun için başka çarem yok-
tu, kitap aramaya kalktım. Tam bu-
raya geleceğım gün, havaalanında,
sağa sola bakarken kitap yerine daha
değerlı olan Asım Bezirci ıle karşı-
laştım. Aman dedım, bana bir Pir
Sultan Abdal kitabı; hemen çanta-
sından çıkardı. kendi kitabını bana
verdı.
Ben de Nazım gibi. yalnız tabii
'Mahmut Kuli' dememek koşuluyla
Pir Sultan Abdal hakkında onun ki-
tabından öğrendığimi kendi eski bil-
gilerime dayanarak sizlere aktarmak
istiyorum. Önce Pir Sultan Abdal, bu
abdal adı nereden geliyor? Kıtapta
yazılı değil. ama ben de henûz bılmı-
yorum. Etımolojik olarak 'Abdal'
sözü gezgin dervişlere verilen bir ad,
ama çok aptal var, bizım öbür aptal-
lar gibi değil, yüzde 60 aptallar gibi
değil..
Ne düşünüyorsunuz?
A
Sıvas katliamında hayatını kaybedenler için dün Ankara'da Pir Sultan Abdal Kültür Merkezi önünde dözenlenen cenaze törenine çok sayıda vatandaş katıkfa. Törene katılaniar
gözyaşlan içinde. 'Türkiye Iran olmayacak', 'Almama'da dazlaklar, Sıvas'ta yobazlar' şeklinde sloganlar attılar. (Fotoğraf: RIZA EZER)
Basın, AzizNesin'i hedefgösterdi
14 yaşında idim. Babam beni Cafer
Ağa, Kadıköy'deki Cafer Ağa Cami-
si'ne götürürdü. Bir cuma günü, de-
mek 14 yaşında olduğuma göre 64 yıl
önce orada imam, hutbeden sonra
vaaz ederken, bu abdal konusuna de-
ğindi. Onun yorumuna göre, ki ben
bugün katılmıyorum ama bir yorum-
dur. Bilmiyorum siz ne düşünüyorsu-
nuz bu abdal sözü için, etımolojik an-
lamda nereden geldiği konusunda.
"Abdal" dedi "Ab-ü Dil'dir; Ab-ü
Dil. gönlü su gibi akan anlamına ge-
lir. Oradan dağılmıştır, oradan
yayılmıştır. Bu sözcük ya da bu de-
yim" demişti. Ben hâlâ ona da ınanmıyorum.
Gönlü su gibi akan Ab-ü Dil'den abdal olduğu
lafına inanmıyorum. Tıpkı şey gibi; bu bızim may-
danoz mıdenovazdan gelir, pırasa pürhasadan gelir
gibi kaynaklan hep Arapçaya, Farscaya bağla-
maktan gelen bir yorumdu. Ama böyle; bugün de
ben henüz bilmiyorum, tabii ıçinizde bilenler
vardır, niçin bu abdal sözcüğü giriyor, 'ab-ü dil'
doğru mudur, değil midir bilemiyorum, ama doğ-
ruluğuna pek inanmıyorum. Bana göre Pir Sultan
Abdal'ın iki büyük özelliği var. Asım'ın kitabında 4
ağırlık gösteriliyor. Ama en önemli ağırlığı propa-
gandacı olması. ki Asım buna kaülmıyor, ama
bana göre bir propagandacı. Ve iyi bir şairin ve iyi
bir yazann başlıca özelliği, bulunduğu toplumun ve
koşullannın propagandasını, ilerici propagan-
dasını yapmasıdır. Ancak bu propagandayı nasıl
yaparsa iyi bir şair olabilir.
Sanat ve estetik değeri ağır basan propaganda
olursa; yoksa salt propaganda olursa o kupkuru bir
şair demektir. Propaganda şairidir, çünkü Türkiye
Işci Partisi bile kunıluşundan sonraki ılk Meclis'e
15 milletvekili gönderdiği zamank< toplanülannda,
ev toplanülannda, özel toplanülannda bile "gelin
dostlar bir olalım ve tevekketül taala Allah" diye
sonu, dörtlüklerin sonu böyle biten şiirini okur-
lardı. Demek ki 400 yıl propagandası sürebiliyor ve
ona yeni bir yöntem getirmişler. Ama nasıl AUah'a,
şu koşullarla gelin dostlar bir olalım; efendim, kıbç
çalahm fılan o koşulda ne olursa olsun, yani sen
eşeğıni iyi bir yere bağla da sonra Allah'a güven. O
anlamda bir tevekkül.
Propaganda, birina şeyi bence vasfı propagan-
da, bugün o propagandadan bize kalan ya da kal-
ması gereken Alevilik propagandası değil, sanat de-
ğeri olan propagandadır, estet değeri olan propa-
gandadır. öyle olması gerekir. İkinci büyük yani
kavga şairi olmasıdır. Ki, bu kavga şairi sürmüştür.
Kavgalı, kavgacıliğı sürmüştür, kendi ölümündcn
sonra da bugüne kadar sürmüştür. Kötüye karşı
savaşım vermekür. Ve köylü başkaldınlannda.
Türkiye'de köylü başkaldınlannda çok büyük et-
ken olmuştur bu kavgaa şair. Pir Sultan Abdal'ın
bir özelliği, birçok Pir Sultan Abdallar olması
Asım'ın kitabında 4-5 tane fılan gösteriliyor. Bana
kaJırsa, nereden seziniyorum. çünkü bu kavgacılığı
ve propagandasının sürmesı birçok Pir Sultan Ab-
dallann yaşamış olduğunu gösteriyor. Ölümünden
sonra da, ölümünden önce de. Ve lejander bir kah-
raman oluyor böylece. Yani halkın asıl malı olmak.
özellikle o dönemde, 15-16. yüzyıllardaki bu ano-
Haber Merkezi-Basının büyük bir bölü-
münün, \azar Aziz Nesin'in Sıvas'ta Pir Sul-
tan Abdal Kültür Şenlikleri'nde yaptığı ko-
nuşmasını çarpıtarak verdiği ortaya çıktı. Sı-
vas'ta yerel basın Aziz Nesin'in açış konuş-
masını "dine saldın", "Müslümanlara haka-
ret", "Müslüman mahallesinde salyangoz
satılıyor" başlıklarıvla vermişti. Sıvas'ta
günlük olarak yayınlanan Yeni Ülke, Bizim
Sıvas, Hakikat, Anadolu ve Hür Doğan ga-
zeteleri Aziz Nesin'in konuşmasını bir bütün-
lük içinde vermemiş, sadece dini konularda
söylediği bir kaç cümleyi eklemeler yaparak
yayınlamıştı. "Bizim Sıv as" gazetesi. "Kendi-
sini gündemde tutabilmek amacıyla Türk
milletine aptal diyen »e islama saldıran Aziz
Nesin Snas'a başka amaçlaria getirildi" yo-
nununu yapmıştı. "Hakikat" gazetesindeki
haberde de, "Pir Sultan Abdal şenlikleri din-
sizlik propagandası vapmak için mi organize
edildi. Din aleyhine yapılan propagandalan
kabul etmeyiz. \ üzde 99'u müslüman bir iil-
kede yaşadığımız unutulmasın" denildi. Bü-
yük gazetekrde ise haberler şöyle verildi:
Hûrriyet Gazetesi: İlk günkü sekiz sütuna
manşeti "Sıvas'ta Aziz Nesin İsvanı 35 ölü"
şeklindey di. Gazete, Nesin'in söz konusu top-
lantıda, "Kuran'a inanmadığuıı söylediğini"
yazmıştı. Nesin'in, konuşma metninde ise
böyle bir cümleye rasdanmadığı anlaşıldı.
Olayın ikinci gününde Hûrriyet, yine sekiz
sütuna verdiği manşet haberinde. 'Böyle
kaçırüdı' diyor Nesin'in yangın merdivenin-
den indirilişini, göbekten bir resimle veriyor-
du. Hûrriyet, aynı gün SHP Genel Başkanı
ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü'nün,
'"Sorumlu köktendinciler" sözünü ise birinci
sayfasında sadece iki sütununda gösteriyor-
du. Hürrivet, Aziz Nesin'in Ankara'daki ba-
sın toplantısından sonra 'gerçek suçluları'
geç de olsa anlamış olacak ki 5 temmuz tarih-
li sayısında bu kez sekiz sütuna 'İşte Baş
Tahrikçi' manşetini atıyor ve "Sıvas'ta baş
tahrikçinin, RP'li Belediye Meclis Lyesi Ca-
fer Erçakmak olduğu anlaşıldı. Gözü dön-
müş tahrikçi. son anda kurtarüan Aziz Ne-
sin'î, vunmıkladı ve kaçırılmasını önlemek
istedi" şeklinde veriyordu. Nesin'in basm
nim şairlerde güç burdan geliyor. Halk onu özüm-
süyor. halkın içinde eriyor ve birçok şairler çkıyor.
Aynı adı taşıyan, bu şu demektir:
A>nı felsefı doğrultuda yazan şairler, oraya her-
hangj bir şair alınmaz, örneğin Nasreddin Hoca fık-
ralanna herhangi bir adamın fıkrası alınamaz.
Ama Nasreddin Hoca, söylememiş, yazmamış bile
olsa, o doğrultuda, o felsefe doğrultusunda -ki fık-
ralar girebilir bana göre- Pir Sultan şiirleri de bız-
zat tarihsel Pir Sultan'ın asılan Pir Sultan'ın şiirleri
olamaz, onlardan fazla ek olarak da o doğrultuda.
o felsefı doğrultuda, o inançta yazmış şairlerin şi-
irlerinden oluşur gibi geliyor. Bugün propagandası
Alevilik üzerine. fakat bu Alevilik üzerine olan pro-
paganda aslında bir araç olarak kullanmış bunu.
yine benim yorumum.
Aleviler doğru söyler
Aslında insancılhğının propagandasını yapmış.
hoşgörünün propagandasını yapmış ve Alevilik ile
hoşgörülük bu nedenle birleşmiş. Aleviliğin Türki-
ye'de ve sürekli olarak hoşgörüyü ortaya çıkar-
masının nedenı bana göre. muhalefette olmuş ol-
masıdır. Çünkü muhalefetın şirketlerde olduğu gibi
daima yüzde 50'den fazla şansı vardır. Yüzde 51,
yüzde 52'dir. Türkıye'de hiçbir zaman Alevıler ıktı-
dar olamamışlardır. Acaba ıktidar olsalardı ne
olurdu. Bu bir kuşkudur bende. Çünkü iş ıktıdarda
olmayınca hep muhalefette kalıyor. Şirketlerde ol-
duğu gibi yüzde 51 onda. Onun için muhalefette
olan hep doğruyu, kendine göre hep doğruyu söy-
ler. Aleviler hep doğruyu söylemişlerdir, hoşgörüde
yarulmışlardır.
İktidar olarak iktidar vermek zorundadır. Vere-
bildiği ölçüde. Ama Aleviler hep muhalefette kaldı-
klan için hep istemişlerdır, isteyen daha çok
haklıdır. En az yüzde 51 hak sahibi olmuşlardır.
Tıpkı şirketlerde olduğu gibi bana göre. Aslında
konu kaynağı, Aleviliğin kaynağı. beni doğrusu hiç
ılgilendirmiyor. Size aykın gelebilir bu düşünce,
ama ne yapayım ki böyle, ben Aü ile Muaviye arasm-
dakı 1000 yıl önceki çekişmenin bugün hâlâ sür-
mesını hiç anlayamıyorum ..
Biz ılkokulda iken. ben Darüşşafaka'da oku-
dum. 4. binıfta Siyer-i Nebi ya da Siyer-i Enbiya dc-
nılen bir ders vardı. Din dersı vardı Aslında din
dersi değil de peygamberler tarihi Sıyer-i Nebi; pey-
gamber nebi, Muhammed Peygambcr'in hayatı. Sı-
yer-i Enbiya peygamberler tanhı. Orada bu Muavi-
ye ve Alı çatışması bizc çok u?un ders olarak an-
Idtılmıştı.öğretilmıştı.
Çünkü...
Hangı tarihsel neden olursa olsun en çok hoşgö-
rüye dayanan bir ınançür. Ama dinsel inançlara
karşı ve dinsiz bir insan olarak... Bu anlamda, Ale-
viliğı tuünuyorum. İnsanal yanını ve hoşgörü
yanını tutuyorum. Ona çok değer ve önem veriyo-
rum. Şiilikle ben onu da anımsıyorum ve muhar-
remlerde 10 muharrem mi öyle bir şeydir, matem
günündekı Şiilikle kaynak olarak Aleviliğin
yakınlığı da elbette vardır, hatta şöyle diyebilirim.
Yanhş da olabilir, ama böyle bir düşünce var ka-
famda; Alevılik. Şiiliğin Türkıyelileşmişidir. Türki-
yelileşmişidir, çünkü aslında bıam Türkiye Müslü-
manlan. Arap Müslümanlanna benzemıyorlar.
Türkiye Müslümanlığı başka bir çızgiye sokmuş-
tur genelde banu anlamak için 'Camı-ül Ezher'ın içi-
ne girmek bile yetiyor. ben 'Cami-ül Ezher'e birkaç
kez gırdim. Medreselerinı de gezdım gordum.
. ma dinseljnançlara karşı ve dinsiz bir insan olarak... Bu anlamda, Aleviliği
tutmuyorum. İnsancıl yanını ve hoşgörü yanını tutuyorum. Ben genelde 400 yıl önceki
ne olursa olsun, en doğru sözler olsun, bugün aynen onlann yürürlükte kalmasından
yana değilim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki Mevlana da öyle, tabii bunlann içinde ölümsüz
değerde sözler elbette vardır. Ama o felsefe bütünüyle bugüne ait uygulanamaz ve o
yüzden ben Müslüman değilim, yoksa Kuran'da da güzel sözler var. Ama 1300-1400 yıl
önceki sözlerin, kimin sözü olursa olsun, eskiyeceğine inanıyorum. Eskimiştir...
ten şeyhe geçmiyor, Bektaşilik gibi
bir ruhsat abnarak yeni bır şeyh
olmuyor, efendim, haa, mertebe o fı-
lan böyle şeyler, yani biraz somut ola-
rak fiilen var, olan, ama adı mezhep
olmayan, tarikat olmayan bir şeydir.
Ve daha çok tabii, Aleviler daha çok
başka yerlerde, tabii Arnavutjuk şur-
da burda var. ama daha çok Türki-
ye'ye özgü bir durumdur. Mertebe
derseniz ne derseniz deyin, ama adı
bence adı pek konmamış gibi yanhş
şeyler söyleyebilirim. Ama mezhep
olmadığına, tarikat olmadığına göre,
bünyesi bakırrundan olamadığına
göre bir ad bulunması gerekir. Merte-
be uygunsa mertebe denilebilir.
Ama merteBe cumhurbaşkanlığı
da mertebe, Alevi değil, ama onun
için onlar başka bir şey vardır ya da
vardır, belki ben bilmiyorum. Bugün
nasıl yorumlanmalıdır. Ben genelde
400 yıl önceki ne olursa olsun, en doğ-
ru sözler olsun. bugün aynen onlann
yürürlükte kalmasından yana deği-
lim. 700 yıl önce, 750 yıl önceki Mev-
lana da öyle, tabii bunlann içinde
ölümsüz değerde sözler elbette vardır.
Ama o felsefe bütünüyle bugüne ait
uygulanamaz ve o yüzden ben
Müslüman değilim, yoksa Kuran'da
da güzel sözler var. Ama 1300-1400
yıl önceki sözlerin, kimin sözü olursa
olsun. eskiyeceğine ınanıyorum. Es-
kimiştir...
* Bugün Pir Sultan'ı yaşatmak. on-
daki gerceklerin çağcıllaşünlmasıyla
olabilir. çağcıllaştınlma, bugünkü
çağa uyar haîe getirebihrsek, o zaman
ondaki nedir onlar, insancıllık başta
olmak üzere bir de haksızhğa karşı
ayaklanmak ya da karşı gelmek yo-
luyla olabilir. Bunu sazda. sözde, şiir-
de yeni Pir Sultan Abdallar, çağcıl Pir
Sultan Abdallar. yeni demelerle yeni
deyişlerle ortaya koyabilirler ancak.
Aynen tekrannda bilimsel yararlar
vardır, tanhsel yararlar vardır. Ama
bugünün koşullanna hepsi uymaz,
uyamaz zaten. Bu mümkün değildir.
rieğişime aykjn bir olaydır.
Onda değişmeyen özleri bulup on-
lan sürdürmek gerekir. Şimdi çok
aykın gelecek size. zannediyorum ki
aykın gelecek, ben saza da karşı bir
insanım. Bu saz böyle devam ettikçe
Türk milleti bir adım ileri gidemez.
Yunus zamanında bu saz böyle
çalınıyordu, 770 yıl önce Pir Sultan
Abdal zamanında da böyle çalınıyor-
du, bugün de böyle calınıyor. Bu sazı
alıp da Pir Sultan Abdal'ın demeleriy-
le bunu çalarsak bu olmaz; hiçbir iler-
leme olmamış demektir. Türkiye, bir
adım ileri gitmemiş demektir. Sazda
bir hamle, bir atılım, bir modemlik,
bir çağcıllık yaratırsak şürlennde ve
şarkılannda türkülerinde yaratabihr-
sek bunu başarabiliriz. Bu çok güç bir
iştir. Ama bu güç işin altından kalk-
mak zorunda Türkiye. Kalkamıyor
bugüne kadar.
Almanya'ya giden, Avrupa'ya gi-
den delikanblan görüyorum, hepsi-
nin elinde bir siyah torba içinde saz.
Düşünün ki bu saz hiçbir ögretim
görmeden kendiliğinden öğreniliyor. Olabuir mi
böyle bir şey? Haa sazda yenilik yapanlar yok mu?
Birkaç tane çok önemli yenilik yapanlar var. Bun-
lan tarudık, yaşadık bunlarla. İşte o yenilikleri ya
da başka yenilikleri geürmezsek saza, bu saz bizim
kendimizin, kendi ayak bağımız olacakür gibi geli-
yor bana. Hiçbir çağcıl olay değildir bu. Tıpkı cami
mımarisinde Süleyman, Mimar Sinan'ı taklit ede-
rek onun yaptığı camiler gibi cami yapmaya ben-
zer. Kocatepe Camısi böyle birörnektir. Bir zaman
sonra bu camiler bir anıtsal ören olarak kalsa, yani
cami kalmasa da diyelim ki 1000 yıl sonra 3000
yılında bunlar yerin altında kalsa, arkeologlar
orayı kazıp çıkarsalar, bakacaklar bu ne camisi,
Ankara'da Kocatepe Camisi. Allah Allah, bu cami
diyecekler ki yav Kanuni Sultan Süleyman'ın
yaptığı camınin kötü bir kopyası, hiç Türkler ilerle-
memiş mi, bunu soracaklar, sazda da böyle.
Türküde de böyle, şiirde de böyle, biz nereye gel-
dik, işte o zaman Pir Sultan ve onun gibi bunlar
toplumsal ve lejander kahramanlardır, onun yolu-
na bağlı kalmış oluruz. Yoksa aynen yineleyerek
değil.
Aynen yinelemenin yeri tarihtir. Tarih dersidir,
tarih bilgisidir. Bu atılımı yapmamız yine onlara
dayanarak olabilir. Pir Sultan'ın gerçek değerini
vererek. Örneğin bu etkinlik 4.'süymüş gahba, bu-
rada görüyorum, 400 yıllık Pir Sultan'ın 4. kutlama
törenı olabiliyor.
Türkiye'deki ağır siyasi baskılardan dolayı Pir
Sultan Âbdal Derneği'nin Başkanı'nı kutluyorum,
candan çok güzel birçok değerli bir konuşma yaptı,
Sayın Vali'mizi de kutluyorum. Ondan ben Vafi'yi
kutlamaya alışık değilim. ama bu Vali'yi elbette
kutlayacağım, böyle bir Vali'yi...
İşte benim kısaca Pir Sultan Abdal hakkında
söyleyeceklerim bunlardır. Özet olarak tekrarla-
mak istediğim şu: Pir Sultan Abdal bir kişi değildir,
Türk halkının büyük çoğunluğudur. O nereden
belli, çünkü birçok Pir Sultan Abdallar vardır, onu
benimsemişlerdir, onun felsefesi doğrultusunda
yazmışlardır şairler.
Onlar hepsi, üpkı bu şeye benzer; market, mahal-
le bakkallannı nasıl kaldınrsa bir tane Pir Sultan
Abdal çıkar öbürlerinin aynı yolda olanlannın
adtnı siler. İşte bu bizım tarihimizde çok var. Özel-
likle halk şaırlerinde pek çok var. İkincisi de Pir
Sultan felsefesinin doğrultusunda yenilikler ve atılı-
mlar yapmak zorundayız. Yoksa biz gene biz olu-
ruz, yüzde 60 mı yüzde 90 mı aptal oluruz belli ol-
maz. Sağolun, teşekkürederim...
toplanttsıyla ilgili haber de birinci sayfadan
\erilerek devam130. şayfaya alınmıştı.
Sabah Gazetesi: İlk gün olaylan 'Kanlı
Cuma' şeklinde işleyerek "Srvas'ta Aziz Ne-
sin'i protesto gösterileri katliama dönüştü,
yakılan otelde 35 kişi öldü" sözleriyk an-
İatmıştı. Sabah da manşet haberinde, Nesin'-
in bir gün önce y aptığı konuşmaya anfta bu-
lunarak olay ların bu konuşmadan çıktığı iz-
lenimini vermişti. Sabah'ın ikinci günkü
manşerinde ola>. 'Tahrik. İhmal'. "Ola> ların
temelinde planlı bir kışkırtma, inanılmaz bir
gaflet var. Korkunç katliam göz göre göre
geldi" şeklinde yonimlanmıştı. Lçüncü gün-
de de 'Sıvas Gergin' manşetini atarak u>an-
da bulunnıuştu.
Olayı. "St^as'ta kanlı isvan" şeklinde
manşet yapan Miüiyet ise habeıie birükte
Aziz Nesin'in resmini >a\ımlamtş \e altına
da 'olay konuşma' deniişti. Birinci sa>fada,
iki büyük resimden biriniıı altında, "RP'li
başkan iknaya çalıştı" cümlesi >er almıştı.
Milüyet'in pazar günkü manşeti ise 'Milli
Birliğe Çağrı' şeklinde çıkts. Nesin'in, kur-
tanlışı resimlerle işlendi. Milliyer daha son-
raki sayısında da 'Tehlikeli tırmanış' u>an-
sını yapmış, karşıt grupların gösteri yaptı-
ğını, yasağa rağmen 3 bin kişinin polis cem-
berinde yüriidüğünü belirtmişti. Nesin'in
basın toplantısı haberi de "Nesin'den suçla-
ma" şeklinde değerlendirilmişti.
Günaydın: 'Dinci öfke yakrı geçti' üst
başlığıyla olay için "Sıvas'ta katliam" man-
şetini attı. Birinci sayfasında, "Sı\as ilk de-
ğil" diyerek Kahramanmaraş ve Çorum
olaylanndan alıntılar yapmış ve manşetini
beslemişti. Günaydın, pazartesi sayısında ise
"Sıva&'ta 4 bata" başlığıyla verdiği manşet
haberiod»|»hâtttarışö>lesıralamıştı:
u
Dev-
let RPye ağHİB oJky ların > atışmasını bekle-
di.", "Göştvmiere'tavizler verildi", "Vali
yalnız ve yttefsH kaldı", "Polis etkin şekilde
görev yapmadı"
Görsel basından TRT, Aziz Nesin'in An-
kara'da yaptığı basın toplantısından 10-15
saniyelik bir cümle verirken Inter Star, Ne-
sin'in toplantısının büyük bir bölümünü
canlı vermişti.
Ve bu dersi veren hoca tabii, Muaviye'yi haklı
bulmuyordu, kendisi Alevi de değild;. Zaten Mua-
viye'yi haklı bulan Türkiye'de Sünniler arasında
pek yoktur.
Orada bagnaz, o zamanki bağnaz Alevilenn he-
lalannı Muaviye adına benziyor diye maviye bo-
yattıklannı söylemişti. Çok ilginç bir saptamadır
bu. Yani helasının duvannı maviye boyarsa hiçbir
ilişkisi yok Muavıye'ye hakaret etmış olacak. İş bu
noktaya kadar gelmıştir ve devam edıyor. Kahra-
manmaraş olaylannda bunu gördük. can almaya
kadar bu düşmanlık varabılıyor. Benim çocukla-
nmdan, vakıf çocuklanmdan bır tanesi, bir kız,
Akşehirli bir kız, öğretmen okulunu bıtirdi. Sevdiği
erkek Alevi. Çok büyük bir olav oldu Akşehir'de.
bir Alevi dehkanlıyı bir kızın sevmesi. Bir Sünni kı-
zın sevmesi.
Oysa o delıkanlı ne Aleviliği biliyordu ne de ger-
çek Aleviydi. O Sünni denilen kız da ne Sünniydi ne
deSünniliği biliyordu. İki tane Türk insanıydı. Tür-
kiyeli iki insandı. Ve bu büyük şeylere birçok yerler-
de varmışür, cinayetlere kadar. ama o tatlıya bağ-
landı, aileler dargın kalmak koşulu ile onlar evlen-
diler ve 3 tane çocuklan oldu. Bu bende çok büyük
bir izlenim bıraktı. Bu olay etkilemiştir beni. Bu şey
hakkında. bu düşmanlık hakkında, doğrusu beni
12 imam da. bu size aykın gelebilir. bağışlayın beni
lütfen çünkü çoğunuz sanıyorum ki Alevisiniz \e
benim de bütün inanmış insanlara saygım olduğu
gibi Alevilere biraz daha çoktur saygım. neden söy-
îeyeyım...
Önem veriyorum
Örneğin caminin içerisinde, o büyük caminin içen-
sinde çocuklar koşmaca oynarlar ve entarilı Arap
yere yatmışür. uyuyordur. horlaya horlaya ve enta-
risi açılmıştır. Cinsel organı şişe şişe kabarmak-
tadır. onu ben gözümle gördüm. Türkiye'de ca-
mide böyle bir şey olmaz, ister Sünni olsun ister
başka şeyden olsun. Yani Türkiye İslamlığı Türki-
yelileştirmiştir. Alevilik de bana göre Şiiliğin Türki-
yelileştinlmışıdır.
Türkleştirmiş demek istemiyorum. çünkü Türk
olmayan Aleviler de vardır, Kürt Aleviler vardır
ama, Türkiyelileştirmiştir ve insancılkğı da bura-
dan geliyor zannediyorum. Bir de başka bir şey var,
tabii ırk etkisin^öne almayan bir insanım bildiğiniz
gibi. ama en öz Türklerdir onlar; nereden anlıyo-
ruz. çünkü gelenekleri, Türk gelenekleri hâlâ sür-
mektedır, gelenek ve goreneklen onlarda sürmekte-
dir.
Aleviliği yorumlamak
Oysa Türkiye çok kanşmış bir ülkedir. Çok iyi
kanşmış aynca. ama Aleviler o kadar, onlar kadar
kanşmamışlardır bulunduklan daha çok toprak in-
sanlan olduklan için. Yani örneğin Bektaşiler gibi
şehirleşmemiş, daha çok köy ınsanlanna dayandığı
için daha gelenekleri ile Türklüğü sürdürmüş insan-
lar olarak görüyorum onlan.
Şimdi bugün Aleviliği nasıl yorumlamak gerekir.
Ben düşüncemi söyleyeceğim. Önce Musa idi galı-
ba bu saz çalan arkadaşımız. bu kohmirem kohmi-
rem diyen Sabir'in yine Azerbaycanlı Sabir'in şiiri-
ni okudu. aslında korhiir, bu kohmirim fılan ya-
lan... Hem de adam akıllı korhiyır, çünkü şurdan
belli, Sabirın şiirini bozdu. "Nerede yobaz görirem
korhirem". Öyle değil ki "Harda Müselman gön-
rem korhirem". Korktu Müslüman görmekten
korkmaktan...
Hatta bütün dıllerde atasözü haline gelmiş bir
deyim vardır. "Kork Allah'tan korkmayandan"
derler. Onun için Allah'tan korkmayan bin başa
geldiği zaman ondan Türk halkı korkar. O deminki
Sabir de şiirini okuyan, şiin okunan Sabir de Şia
mezhebinden. Ben bizım din ataşeleriylc konuştu-
ğum ve tartıştığım zaman bana sık sık Aleviliğin
mezhep olmadığmı söylüyorlar. Doğru. Alevılik
mezhep değildir. Ama bir tarikat mıdır. bilmiyo-
rum, siz daha ıyı biliyorsunuz. Elbette, ne olduğunu
doğrusu Aleviliğin; önemli, değerli bir şey olduğu-
nu biliyorum.
Ama lankat desem tarikat değil. çünku bir şeyh-