Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23TEMMUZ1993CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Laiklikne demek? Laikliğinbizdeki geçmişi
MELİH CEVDET ANDAY
B
ir zamanlar bizde Milü
Nizam Partisi diye bir
parti vardı. Bu parti din
derslerinin ortaöğretimde
zorunlu kılınmasıru sa-
vunmakla kalmarnış. Hi-
lafet'in geri getirilmesıni istemiş. dinle
devletin aynlamayacağını ileri sür-
müş, laik dönemi "dalalet" dönemi
olarak nitelemişti.
Arapça ""dalalet" sözciiğü "doğru
yoldan sapma" anlamına gelir; demek
cumhuriyetimizin temel ılkelerinden
biri olan laiklik, devleti doğru yoldan
saptıran bir anlayışın göstergesidir.
Milli Nizam Partisi kapatıidı idi o
zaman; bugünse dinle devletin aynla-
mayacağına ilişkin inanç. kimi partili-
lerce, kimi görevlilerce. özgürlük ge-
reği. yıldına bir biçimde söylenebili-
yor. Özgürlük savunucusu aydınlan-
mızın, "Şeriat devleti isteği dedile geti-
rilebilir, yeter ki eyleme geçilmesin"
formülünü ileri sürmeleri demokrasi-
nin gereği sayılmaktadır. Ama 37 laik
aydının öldürülmesi, yakılarak öl-
dürülmesi eylem midir değil midır.
dahabelli olmadı.
Laiklıği. din ile devletin aynlması
olarak yorumlayan anlayışla yetinme,
bizi çıkmazlara sürüklüyor sanısında-
yım. Laiklik kavramı üzerinde yenı-
den, yeniden durmamız gerekiyor.
Niyazi Berkes, Türkiye'de Çağdaş-
laşma adlı büyük yapıünda bu kavra-
mın çağdaşlaşma anlamına geldığını
belirtir. Birlikte okuyalım:
"...gerçekte sorun sadece din-devlet
aynmı olmaktan daha geniş bir dava-
dır ki, buna en uygun terim olarak
çağdaşlaşma terimini daha yerinde bu-
luyonız. Batı"nın bir kesimindeki
Fransızca'dan gelen laicisme'e eş ola-
rak kullaruhp ve Türkçe'ye gjrmemiş
başka bir sözcük. secularisme sözcüğü
bu çağdaşlaşma sözcüğüne hem an-
lam. hem köken açısından daha ya-
kındır. hatta onun tam karşılığıdır.
Laicisme sözcüğü. Katolik Hıristiyan-
bğın yayıldığı halklann dilinde, özel-
likle Franstzca'da kullanılır ve kökeni-
ne bakıhrsa halksallaştırma demektir.
Çünkü kaynağı olan eski ve Hıristi-
yanbk öncesi Grekçe'deki laos (halk),
İaikos (halksal) sözcükleri, Hıristiyan-
lık döneminde kkricus, yani din
adamlan dışında olan kişiler için kul-
lanıhrdı... Protestanhğın etkisi altında
olan İngjlizce ve Almanca'da kullaru-
lan terimin kökeni Grekçe'den değil,
Latince'den gelir. Bu köken de zaman-
la değişikliğe uğrayarak şimdiki anla-
mını almıştır. Aslında sözcük. saecu-
lum sözcüğü. çağ anlamına gelir ki,
Arapça'da bunun karşılığı olan asr
sözcüğü son zamanlara değjn Türk-
çe'de asır olarak kullanılırdı.
Laiklik teriminden önce asrilik biçi-
minde bir sözcük kullanılıyordu. Bu
sözcük secularisme'in kapsadığj anla-
mı taşırsa da. Cumhuriyet dönemin-
den önceki dönemde cağa uymak ya
da onun gerekkrine uyacak biçimde de-
ğişroek anlamı. dindlerin elinde kötü
bir kavram durumuna getirildi. Asri-
lik; züppelik. köksüzlük. dinsizlik an-
lamına gelmeye başladı. Ziya Gökalp
ise terimi muasırlaşmak anlarrunda
kullanmıştır."
Şimdi de Çetin Özek'in büyük emek
ürünü Devlet ve Din adh yapıtından.
bu konuda yanlmış olanlan okuya-
lım:
•'Kanımızca, laikliğin, din ile devle-
tin kesin ve karşıhklı bağımsızlığı biçi-
minde anlaşüması yeterli ve yerinde
bir anlayış değildir... İslama teori, si-
yasal-dinsel iktidarlann birliğini ön-
gördüğü için bu iktidarlann aynlması
Islam teorisi ile bağdaşmamakta, bu
teoriye bağlı olanlann laikiiğe karşıt
bir davranış içine girmelerine yol aç-
maktadır.
Bu çaba belirli bir dine, öteki dinlere
oranla üstünlük sağlama amacına yö-
nelik olduğundan, dinsel eşitlik ve din
özgürlüğü ilkelerine de ters düşmekte-
dir. Kaldı ki anayasal laik sisteme
karşıt bir eylem olması yönünden de
bu tür başkaldınlar, hukuka aykın ni-
telik de taşımaktadır. Hukuka aykın
tüm eylemleri olduğu gibi devletin bu
engelleri de engellemesi zorunluluğu
doğmaktadır."
Bütün yurttaşlanmızı kaygılara bo-
ğan Sıvas olayı laiklik konusunda he-
pimizi yeniden düşünmeye itelediği
için, bilim adamlanmızın söyledikleri-
ne başvurmayı yararlı ve zorunlu bu-
luyorum.
Şimdi, kimi şeriatçılann sığındıklan
bir soruyu ele alacağım: Laiklik gâvur
icadı değil midir?
Bunun yanıtını da Prof. Dr. Taner
Timur'dan alalım. (yapıtın adı Türk
Devrimi ve Sonrası):
"Laiklik Türk Devrimi'nin en hırslı
tartışmalara yol açmış ilkesidir. Oysa
Ulusal Kurtuluş Savaşımıa bir devri-
me dönüştüren olgu. saltahat ve hila-
fetin ilgası ve bazı kanunlar (tekke ve
zaviyelerin kapatılması, eğitimin bir-
leştirilmesi, Medeni Kanun'un kabulü
vb.) çerçevesinde laikliğin kurumsal-
laştınlmasıdır."
"Doğuşu itibariyle Hıristiyanlıktan
Müslümanlığa uygulanması mümkün
olmayan bir anlama sahip olan laiklik
kavramı, yüzyıllar boyunca süren bir
evrim sonucunda evrensel bir statü ka-
zanmış ve dinle devletin aynlması an-
lamında kullanılmaya başlanmıştı. Bu
evrim başbca iki aşamadan geçmiştir.
İlk aşamada teoloji-felsefe hesaplaş-
ması şeklinde özgür aklın bağımsızlaş-
ması ve tüm haklanna sahip çıkması
görünümüyle Aydınlanma çağmda
yaşanmıştır."
"Osmanlı düşüncesi ortaçağ skolas-
tığinin sınırlannı zorlamış, fakat aşa-
mamışür. Bu yüzden Osmanb devle-
tinde, ilahiyatla diyalog ve tartışma
halinde, özgür bir düşüncenin ortaya
çıktığını söyleyemeyiz. Osmanb 'ısla-
hat' döneminde Batı etkisiyle ortaya
çıkan fikir akımlan aklın kendisini ve
varbğı sorguladığı felsefı bir içerikten
yoksundur."
"Tarihi evrim bu yaklaşımlann Os-
manb gerçeğjnde benimsenmesine el-
verişli ortamın oluşmasına olanak ver-
memiştir. Çünkü Marks'ın dediği gibi,
'toplumlar ancak çözebilecekleri so-
runlan gündeme getirirler.'
Osmanb toplumunda, tarihi deter-
minizm gerçek bir fikir bağımsızlığını
ve akbn özgürlüğünü sağlayacak bir
kültürel ortamı önlemiştir."
1987 yıbnda burada çıkan "Çözüm-
lenmemiş Bir Olay" bâşlıkh yazımdan
bir abntı yapmak istiyorum:
"Ben burada yalnızca '1928 Dini Is-
lah Beyannamesi ve Kemalizm'in Laik-
lik Anlayışı' konusu üzerinde duraca-
ğım. Şunu eklemek yerinde olacaktır
ki. sözkonusu bildirinin Cumhuriyet
döneminde hazırlanmış ohnası ve
Atatürk'ün laiklik anlayışı, din kura-
mına Türkiye'de ilk kez Cumhuriyet
döneminde ve Atatürk'ün girişimi ile
el atıldığı gibi eksik ve yanlış bir kanı-
ya yol açmaktadır. Oysa konu Cum-
huriyet'ten ve Atatürk'ten çok önce,
hem de çok köktenci bir tutumla ele
ahnmıştır. Bunu zorunlu kılan. Batı
karşısında yenik ve geri duruma düşen
Osmanlı devletinin, aydınlanmacı.
ulusçu ve ilerici düşüncelerle ilişki kur-
ması gereğidir."
"Konuya ilk kez Şinasi (1826-1871)
düşünsel, Ali Suavi (1839-1878) ideo-
lojik açıdan yaklaşırlar. Daha sonra
Abdullah Cevdet ve Ziya Gökalp gibi
aydınlanmızın bu yolda gerçekten il-
ginç önerilerle din kurumunda gerekli
değişme ve yenileştirmeleri öne sür-
dükleri görülür. Arnaç toplumu geri-
likten kurtarmaktır."
"Ali Suavi Kur'an yorumuna daya-
narak devlet yönetimi kurulamayaca-
ğını savunmaktadır. Ona göre resim
yasağı dine uymaz. Peygamberin bile
resmi yapılabilir ve Kurajı Türkçeleş-
tirilmelidır, çünkü İmam-Azam'a göre,
Kur'an'ı her ulus kendi dilinde okuya-
bilir."
ARADABIR
YAVUZ GOR Emekli Elçi
Kuşatma Altındayız...
Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde, ülkenin bu
denli ciddi ve ağırtehlikelerle karşı karşıya kaldığı veya
bırakıldığı görülmüş değildir.
Hem dış, hem iç kökenli bu tehlike ve tehditlerin, tek
başına motive olmuş veya hasım taraflar marifetiyle ör-
gütlenen ve güdülen düşman odaklarca, Türkiye'yi her
açıdan yıpratmak, zayıflatmak ve parçalamak amacını
güttüğü, kuşku götürmez bir biçimde görülmektedir.
Yukarıda bahis konusu karanlık tablo hakkında, "me-
dia"da görülen ve izlenen yorumlar ve eleştiriler ve de
"oğüt'ler; bizim, Gorbaçov'u izleyen devreden oluşan
"Yeni Dünya Nizamı'na ayak uyduramadığımız, dost ve
düşmanı ayırt edemediğimiz, Batı'ya körükörüne bağlı-
lığımızı sürdürdüğümüz, Türk cumnuriyetieri kozumuzu
kullanmakta treni kaçırdığımız. yeni ve etkin politikalar
üretemediğimiz, iç huzurda bir türlü "gereken" önlem-
leri alamadığımız vb. gibi öğeleri kapsamaktadır.
Bütün bu eleştirilere, tamamen veya kısmen katılma-
mak olanağı yoktur.
Böylesine "muhatarah" bir dönemde, büyük kentlerimiz
tam bir Sodom-Gomor çürüklüğü içinde, pop konserleri,
güzellik yanşmaları ile avunmakta; her gün ve her saat
kara kurdeleler bağlamak için yeterli birçok neden var-
ken, örneğin "özel radyo sorunu"nu ilk ve en önemli iş
olarak değerlendirilip, ülke çıkarlarına ilgisizlik anıtları
dikilip, TBMM'den ve yeni hükümetten ilk icraat olarak,
anayasanın 133. maddesini değiştirmesini istemekte...
Buna karşın. Doğu ve Güneydoğu illerimizde yaşayan
yurttaşlarımız, her gece kapılannı sürgüleyerek, başla-
rına neler gelebileceği korkusu ile çekilmez bir yaşamın
karabasanı içinde kıvranmaktalar...
Bu, bir tür bölünme değil midir?
Toplum veya kişiler, yaşamlarında böylesine ağır stres
yükleyen süreçlerde, karamsarlığa sürüklenebilirler...
Bu karamsarlık, toplumda veya kişide, aşırı boyutlara
ulaşır ve hatta kronik (süreğen) hale gelebilir. Böyle bir
gelişme, durumlar karşısında yanlış değerlendirmelere
ve sonuç olarak yanlış davranışlara yol açabilir...
Buna karşın, sorunların "vahamef'ini kulak ardı
eden, "Bu da geçer yahu." gibisinden sorumsuz, hatta
mistik boyutlara ulaşabilecek yersiz iyimserlikler de, en
azından aşırı karamsarlık kadar zararlı olur.
Bu iki "musibet'ten uzak durmanın bir tek ve akılcı
yolu, gerçekçilik ve soğukkanlılıktır.
Yıllarca,"NATO'nın güney kanadındaki sadık bekçi"
avutması ile pohpohlanan, çok kez modası geçmiş si-
lahlarla donatılan, Batı toplumundaki yeri sadece askeri
planlardaki değerlendirilmelere göre saptanan, başı sı-
kıştığı zaman müttefiklerinden beklediği desteği arayıp
da bulmakta zorlukçeken Türkiye, dünyayı yöneten güç-
lerin gözünde, şimdi, belki de değişik bir profil yansıt-
maktadır:
Çoğunluğu gençlerden oluşan 60 milyona yakın bir
nüfusla, endüstri alanında epey yol almış, bütün kaynak-
larını seferber etmeye yönelmiş, teknokrat ve işadamla-
rı alanında oldukça yeterli kadrolar sergileyen, Orta-
doğu'daki su kaynaklarını elinde tutan bir ülke, -hem de
biz istediğimiz kadar "laikiz!" diye direnelim- Müslü-
man bir ülke, "Çin Duvarı'ndan Adriyatik'e türünden
sloganlar üretip, Orta Asya Cumhuriyetleri ile politik,
ekonomik, etnik ve kültürel derinlik arayışına girince,
uzak ve yakın, herkesin "Yeni Nizam'daki bu "yeniTür-
kiye'nin imajından rahatsız olmaya başladığı açıktır.
Böyle birfürkiye'nin, kolunu kanadını kırmak, kasları-
nı zayıflatmak, içerde ve dışarda onu ciddi sorunlarla
uğraştırmak ve kabilse, ŞSCBye veya Yugoslavya'ya
uygulanan "böl veyönet" politikasını uygulamakeğilim-
lerini taşıyan odaklar, karşımıza dikilmiştir.
Başka birdeyimle, "kuşatma" altındayız...
Bu kuşatmayı yarmak, etkisiz bırakmak ve bu süreci
zararsız kapatmak için, yanımızda tek bir tane dost veya
müttefik bulmamızı düşünmek, tehlikeli bir hayalperest-
lik olurdu...
Işleri kendimiz halledeceğiz... Bunun başka yolu yok-
tur...
Burada, düşünce zinciri bizi "ulusal erk" kavramına
götürür. Devleti oluşturan, ulusun, silahlı kuvvetlerin,
ekonomik gücün vb. öğelerin yanında, "karar mercii"
otan "hükümet" ve onun dayandığı TBMM'nin, -her sü-
rede olduğu gibi- bu sürede de, en ağır sorumlulukları
taşıdığı, kuşku götürmez bir gerçektir.
Bu devlet 1918-1923 yıllarında bölünmüş, işgal edil-
miş, parçalanmaya yönelmiş, iç ve dış ihanetlere uğra-
mıştı.
O badirelerin üstesinden gelmek için gerekli "ulusal
erk", Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden çıkmış
bir kararlıhk, özveri, birlik ve cesaret anıtıdır.
Ansiklopedilenniz, romanlannız
yerinizden alınır.
5540804
TARTIŞMA
Son uyanlar
S
on günlerde
ülkemizde
olaylar hızlı
geli'şiyor.
Meydana gelen
birolayın
nasılını. nedenini
anlayamadan, yeni bir olay
toplumu sarsıyor.
PKK belası ülkenin kâbusu.
Her gün öldürülen onlarca
insan yüreklerde bitmeyen sızı.
Dizi dizi günahsız insan PKK
kurşunlanyla yaşama veda
ediyor.
Artık herkes anladı ki, ereği
belli dış güçler. Türkiye'yi
bölmek için ellerinden ne
geliyorsa yapıyorlar.
Stratejisi önceden planlanmış
kurgularla. belli senaryolan.
yeri ve zamanı geldiğinde
şahneye koyuyorlar.
Ülkede son aylarda meydana
gelen büyük boyutlu olaylann
arkasında kışkırtıa güçlerin
olduğu kesin.
Toplumun duyarlı noktalannı.
amaçlanna ulaşmada araç
olarak kullanma planındaki
ulus için uğursuz bu güçler. ne
yazık ki. ülkeyi kargaşaya
sürüklemedc her gün bir adım
daha ileri gidiyorlar.
Kınkkalede halk niye parladı?
Kızılcahamam'da insanlar
neden patladı?
Boyabat niçin sallandı?
Şıvas böyle mi olmalıydı?
Ülkede bir şcyler oluyor.
Türk halkı ile uğraşanlar var.
Halkımızı yollara dökmek
isteyenler gizli emeller
peşinde...
Kardeşi kardeşekırdırmak
amacında olanlar var.
1980 yılı ülkeye uğursuz geldi...
Ne olmaya başladıysa o yıldan
sonra oldu.
Kural, kuram, kavramlar, gün
be gün aşındınlarak ereklenen
süreler içerisinde yozlaştınldı.
Genç beyinlere şınnga edilen
ideolojiler. fıdan fıdan yetişip
ürediler.
Laiklik. usta ellerin planb
becerilerinde sabırla. yıl yıl
yontularak inceltileinceltilezor
ayaktadurur duruma getirildi.
Atatürk'e ağzına geleni
söylemek moda duruma geldi.
Halk önünde yapılan kutsal
antlar. förmalite söylevler
konumuna getirilerek halkın
güven duygulan yitirildi.
Aylarca. yıllarca çıkanlamayan
toplumun beklediği yasalann
yanında. Meclis'ten iki buçuk
dakıkada geçen kıyak
emeklilik. milletvekilleri
aylığını artıran kararlann
hızlılığı. milletvekillerine olan
saygtyı büyük ölçüde erozy ona
uğratü.
Varsıllık; saygınhğın, adam
sayılmanın yegâne öğesı oldu...
Milyarlarça bra servetlere sahip
olmamak, milletvekib
olamamanın da temel
nedenlerini oluşturmaya
başladı.
Ülke. varsıllar ve yoksullar
olarak derin çizgilerle ikiye
bölündü.
İştebu bölünme. 1990'lar
Türkiyesi'ne uzanan çizgidekı
çeşitli kamplaşmalannda temel
nedenioldu.
Vatansever namuslu insanlar,
çeşitli baskılarla. kimi yer ve
kimi süreçler içerisinde
susturuldu. yıldınldı...
Artık kimi gerçekleri
algılamakta aymazlık içerisinde
olmaya devam olunursa.
ülkenin hızla bölüneceğinden
kimsenin kuşkusu olmasın...
Şu da bir gerçek ki bunlar son
uyanlardır...
BurhanÖzbey
PENCERE
Masa başında
ı ı ı ı m m t ı i ı ı ı
hayatın içinde
Yapay
70 Yıl Sonra
Lozan Düşüncetepi..
Lord Curzon..
Adı üstünde lord...
ingiltere'nin tapusu bu lordların elindeydi, yontulmuş,
incelmiş, dünyayı yönetmek için eğitilmiş toprak ağası,
daha öğrencilik yıllarında şu dizeleri yazıyor:
George Nathaniel Curzon'dur adım
Ben çok önemli bir adamım
insanları küçük düşürmek için tutarım dilimi
Haftada bir Blenheim'da yerim yemeğimi
Lord Curzon'a "İngiltere'nin özellikle doğu sorunla-
rında gelmiş geçmiş en bilgili dışişleh bakanı" diyorlar.
Lord cenapları, Lozan Konferansı sırasında bir gün, is-
met Paşa'yı uyarmış:
"Muzaffer General!. Sen çok manevraya alışmışsın.
Bağırmaya çok alışmışsın. Ama düşündüklerini sana
yaptırmayacağım, görürsün yaptırmayacağım."
20'nci yüzyılın başında, ingiltere "üstünde güneş bat-
mayan imparatorluk" idi; Türkiye Cumhuriyeti bu em-
peryalist kudrete karşın kurulmuştur.
Lenin, Mustafa Kemal'in yanındaydı; Curzon, İsmet
Paşa'nın karşısında!. Tarihte yıldızın parladığı an, 1923
Devrimi'nin yolu da aydınlandı.
•
21'inci yüzyıla yaklaşırken Anadolu, Balkanlar, Kaf-
kasya ve Ortadoğu'da, emperyalistler yine fink atıyorlar;
bu kez ABD, üstünde güneş batmayan bir imparatorluk-
tur; Coni'ler Arabistan'da ezan seslerini dinleyerek uya-
nıyorlar; kutsal Mekke'nin burnunun dibinde, Hacer-i
Esved'in bir karış ötesinde, toprağın altında petrol okya-
nusu uzanıyor..
Peki, Ortadoğu emperyalizme yetiyor mu?
Negezer!..
Dünyanın petrol coğrafyası yeniden oluşuyor, siyah
altının haritası yeniden çiziliyor. Orta Asya petrolüne
Batı el attı; Azerbaycan'ın yazgısı bu topoğrafyada bi-
çimleniyor; Anadolu, çizilen haritanın hangi enlemine
ya da boylamına oturacak? Kazakistan'da doğa, akıl
durdurucu çapta petrolü barındırıyor; akaryakıt borular-
la Batı'ya akıtılacak; Azerbaycan üzerinden döşenecek
boru hattı Türkiye'den mi geçecek?
Harita nasıl çizilecek?
Herkes bekliyor..
Bekleyişin geriliminde dünya siyasetinin ve geleceği-
mizin soru işaretleri de nöbet tutuyor; Amerika, ingilte-
re, Rusya vb. işin içindedirler...
Büyük oyun için kâğıtlar dağıtılıyor..
Lozan'ın 70'inci yıldönümünde, Lozan üstüne oyunla-
rın tezgâhlandığı günleri yaşıyoruz.
•
Oyun oynamayı sever misiniz? Diyelim ki şimdi 1993
yılında değiliz; zaman tüneline binip 1920'ye dönelim;
Istanbul'dayız; Beyoğlu kaldırımlannda Itilaf Devletleri'-
nin subayları mahmuzlarını şakırdatarak dolaşıyorlar..
16 Mart'ta Istanbul işgal edilmiş..
1 Nisan'da Itilaf Devletleri, bağımsız Ermenistan'ı kur-
mak için Milletler Cemiyeti'ne başvurmuşlar.
20 Nisan'da ABD, Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıdığı-
nf bildirmiş. 23 Nisan'da Türkiye Büyük Millet Meclisi
toplanmış..
10 Nisan'da Sevr Antlaşması'nın koşulları istanbul hü-
kümetinebildirilmiş..
9 Temmuz'da Yunanlılar Bursa'yı almışlar.
25 Temmuz'da Yunanlılar Edirne'yi almışlar..
10 Ağustos'ta istanbul hükümeti, Itilaf Devletleri'yle
Sevr Antlaşması'nı imzalamış..
Tam bir "kâbus"]..
^ — Doğrusunu isterseniz
1920 yılının boğucu yazını
yaşamak istemezdim..
kriziTürkiye'de seks sektörünün temeli atıldı. Suni
penisler, vibratörler, şişme bebekler ortalıkta. Refah
Partisi de cinsel araçların üretim ve satışını
yasaklamaya çalışıyor. Ama bu arada uzmanlar, elektrik
süpürgesiyle masturbasyon yaparken testislerini
parçalayanlardan söz ediyorlar!
Aziz Nesin'in
"katil adayı"
anlatıyor
PERŞEMBE
BAYİNİZDE
. . .
Mehmet Ali Şadoğlu, Aziz Nesin'i gördüğü yerde
Öldüreceğini, kendisinden önce onu öldüren olursa
da 250 bin dolar ödül vereceğini söylüyor!
• Exclusive: Claudia Schiffer • Yeni sezonun gişe rekorlu filmleri •
Tempo'dan yaramazlık: "Başbakan adına" ünlülere danışmanlık
teklif ettik! • Anti-militarizmin askerleri Türkiye'deydi • Milli yüzücü Derya
Büyükuncunun kızlarla başı dertte • Horiamaya lazer tedavisi # Dizi:
Türkiye'de bir Rain Man # Life Style sayfalarında, tenis heyecanı #
ARTIK TURKIYE'DEKDE VtUBm DERGI VAR! fTlHürriyet
Der2l Grubu
Yeryüzünde petrol coğ-
rafyasının haritası yeniden
çiziliyor; Ermenistan ile
Azerbaycan birbirine giri-
yor; Türkiye'de Lozan'ın
70'inci yılı yarın kutlana-
cak...
Lozan düşmanlığının do-
ruklara tırmandığı 1993 yı-
lında Lozan'ı kutlamanın
mutluluğunu duyumsaya-
biliyor muyuz?
tLAN
ERDLMLİASLİYE
HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo:l98990
Karar No: 1990/268
Davacı SSK kurumu tarafın-
dan davab BE-HA-SE İnş. ve
Tic. şirketi ile Elbey Erdoğan
aleyhine acılan işbu alacak da-
vasında;
Davab Elbey Erdoğan'ın,
Cebni Mah. Ayvaz Pasajı No:
19 Çorum'daki adresine tebli-
gat çıkartılmış olup belirtilen
adreste bulunamamış, C.Sava-
hğı'nın tahkikaü neticesinde de
davab bulrnıamamıştrr.
Davanın kabulü ile 3.758.
386.60 TL.'nun bağlanan geür
ile tahsis tarihinden dava tarihi-
ne kadar 1.492.436 TL. yasal
faizi ilavesi ile toplam 5.250.
822.60 TL. kurum zarannın da-
va tarihinden itibaren %30 ya-
sal faizi ile birlikte müştereken
davalılardan ve müteselsüen ay-
nca %50 kusura tekabül eden
38.360 TL.'nin davab Elbey Er-
doğan'dan alınıp davaa kuru-
ma verümesine karar verilmiş-
tir. Davab Elbey Erdoğan'ın,
işbu Uanın neşir tarihinden iti-
baren otuz gün içerisinde karan
temyiz etmesi. aksi halde kendi-
si yönünden karann kesinleşe-
ceği hususu tebligat yerine kaim
olmak üzere ilanen tebliğ olu-
nur. 1.7.1993
Baan: 49950
Açıköğretim Fakültesi kimliğiıni
ve ehlıyeümi kaybettim.
Hİikümsüzdür.
GÜLSEVERİNCE
ŞAYÜJ
GÜNLER
Muzaffer Buyrukçu
30.000 lira (KDV içinde)
Çuğdaş Yavınlan Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul
Ödemeli gönderilmez.