Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 17 TEMMUZ1993 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
Islam'daparticilikyoktur
POLrnKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
- Siz Tebliğ döneminde yaşa-
dığınızı söylüyorsunuz. Şu anda
kurduğunuzu söylediğiniz Fede-
re İslam devleti tebliğ aşamasın-
da. Bu tebliğ dönemi üçte bir
tabana ulaşıncaya kadar devam
edecek defiJ mi? Bu tabanı ya-
rattığınız zaman kıyam(avak-
laıuna) başlayacak, diyorsunuz.
Tarihi geüşmeye baktığunız za-
man, sizin bu üçte bir çoğıınluğa
ulaşmaıuza, (İnşallah uzun ydlar
daha yaşarsmız) sizin ömriinüz
bu tempoyla o günleri görmeye
yetmeyecek gibime geliyor. Az
az genişlediğinizi söylüyorsunuz.
Bu gidişle üçte biri yani 20 mil-
yonu bulmanız çok sürer.
- Bizim davamız şahıslara
bağlı değildır. Cemalettin Hoca
ölür Şura birisini getirir.
- fnşallah. Çünkü iasan hayatı
sonunda sııurlıdır.(Ben bunlan
söylerken, Hoca'nın müritlerin-
den birisi, belli olmaz. bakarsınız
Hoca sizin sandığınızdan çok
fazla yaşar diye müdahalede bu-
lundu. Hoca, buna kahkahalaria
karşılık verdi.)
- Söyleyeyim, güzel bir çığır
açılmıştır artık. Kimse bu hare-
keti tenkit edemiyor, bir hare-
ket başlamışür, bu hareketi
kimse durduramaz. Ve şahısla-
ra da bağlı değildir. Cemalettin
Hoca gider Allah başkasma na-
sipeder.
- Liderier böyle söylerler. ama
tarihe baktığıma zaman, hare-
ketler üderiere bağlı olarak
HAYA
O R A L Ç A L I Ş L A R
'Şeyhülislam Ali Yüksel'i tanımayız, söylediklerini
tenkit ediyoruz. Gazetelerde yazıyoruz. Ali Yüksel
ehil değildir bu işe mesela. Ali Yüksel particiliğin
içindedir, bir partinin içindedir, Islam'da parti
yoktur. Yazıyoruz. Ama Ali Yüksel bizim bu
sözlerimize cevap veremiyor. Hatta cuma günü
Ulucami'de dedim ki, bunlann Şeyhülislam'lan da
var cevap verseler ya, niye vermiyorlar.'
yaşıyor.
- Aksi de olabilir.
- Aksi de olabilir ama, tarihi
tecrûbe şunu gösteriyor ki, sh aa
hareketler liderle başlıyor, sonra
yenisi geliyor, o kendine göre
usuller koyuyor.
- Bizim hareket Kuran'a da-
yandığı için, Kuran'dan feyiz
ve bereket aldığı icin sürer.
-Anadolu Federe İslam Devleti
Şurası sizi değiştirebilir mi?
- Şura değiştırir.
- Ama Federe Devletinin hü-
kümleri içinde Devletin Emir'-
inin Şura"ya uymak zorunda
olmadığı yazılı. O zaman siz
Şura'yı dinlemek mecburivetin-
de değilsini/. Bu > üzden siz iste-
medikçe kimse sLri değiştiremez.
- Ben kalksam, Allah koru-
sun. küfri bir hareket yapsam.
Alaşağı ederler.
- Diyelim ki, ufak tefek hata-
lar yaptınız. HefHnsan hata ya-
par.
- Mahkemelerimiz var. Mah-
kemeye gjdilir. Yani biz de ka-
yıtsız şartsız sorumsuz değiliz.
Belli bir çerçeve içerisinde başa
getirme şartlan ne ise. onlar de-
vam edeceği müddetçe biz va-
nz. Devam etmedi mi ne olur,
hatalar, biz küfür söz söylemiş
veya hata yapmış isek mahke-
meye verilmek suretiyle alaşağı
edihriz. İki, fısk, fasık isek, içki
içsek, kumar oynasak haram
denilen bir işi yapsak, o aşağı
alınır mı ahnmaz mı. ıkaz mi
edilir, edilmez mi , eğer aşağı
alınmadan daha büyük birfitne
zuhur ederse. o zaman sabredi-
lir, kendisı ikaz edilir. Yani ki-
taplar her meseleyi halletmiştir.
- Milli Görüş'ün Almanya'-
daki liderlerinden Ali Yüksel
Şeyhülislam oldu. Yani bütün
MüsJümanlann şeyhi olarak AJ-
man devleti ve kiliseler birliği
tarafından kabul ve ilan edildi.
- Onun hakkında burada ya-
zımız var. İşte bakın. Bunlan
okuyup çalışmanız lazım.
- Siz benim soruma cevap ve-
rin. Ne olacak şimdi. Bir Şeyhü-
lislam var, Emir olduğunu söyle-
yen siz varsınız, başka önderler
var, bu durumda Müslüman va-
tandaş ne yapacak. nasıl izleye-
cekler. Birisi Cemalettin Hoca'-
nın arkasından gidersen kafir
olursun diyor, bir başkası, öteki-
si için aynı şeyi sövlüyor. İslam
topluluğu size bakınca şaşırıp
kalır. Bu iş nasıl cözûkcek, va-
tandaş açmaz içinde kalıyor?
- Bakıruz açmaz değil. açar,
açma içindedir. Şimdi biz Ali
Yüksel'i tanımayız, Ali Yük-
sel'in söylediklerini tenkit edi-
yoruz. Gazetelerde yazıyoruz.
Ali Yüksel ehil değildir bu işe
mesela. Ali Yüksel particiliğin
içindedir, bir partinin içindedir,
İslam'da parti yoktur. Yazıyo-
ruz. Ama Ali Yüksel bizim bu
sözlerimize cevap veremiyor.
Hatta cuma günü Ulucami'de
dedim ki, bunlann Şeyhülis-
lam'lan da var cevap verseler
ya, niye vermiyorlar. Hatta bi-
zim insanımıza dedim ki, şu
bandı götürün gözlerine sokun.
- Ben Ali YükseHe konuştum,
diyor ki...(Benim bu sözlerim
üzerine Hoca dikkat kesildi.)
- Evet...
- Cemalettin Hoca'nın bir gü-
cü yok, siz gazetelerinizde onu
abartıyorsunaz. Ben de cevap ve-
rirsem diyor, güçsüz Cemalettin
Hocavı büyütmek anlamına ge-
lir. Bu yüzden cevap vermiyor-
muş.
- Şimdi arkasından şu soruyu
soracaksın, diyeceksin ki "Eğer
Cemalettin Hoca yanlış yolda
ise, arkasında da az da olsa bir
cemaat varsa, Cemalettin
Hoca'yı uyarmak, neşriyat yo-
luyla iicaz etmek gerekmez mi?'
Gerekir herhaide ama, onlar
diyorlar ki 'Biz bu yolu izlesek
Cemalettin Hoca'nın ekmeğine
yağ süreriz.'
- Kafasjna göre düzen olmaz.
Huzuru İlahi'ye gittikleri za-
man Allah sual edecek onlara.
Cemalettin Kaplan particiliği değerlendiriyor
Parti binakmna ntelekgiremezBilindiği ve bizim defalarca ifade et-
tiğimiz gibı İslam; hem dindir hem
devlettir. hem ibadettir hem siyasettir.
İslam dininin özünde ve yapısında si-
yaset vardır, devlet vardır. Hem öyle-
sine vardır ki din-devlet ilişkisi, ruhla
beden gibi birbirini tamamlayan iki
unsurdur. Binaenaleyh, bunlan birbi-
rinden ayırrnak mümkün değildir. Bu
itibarladır. ki:
"Devlet demek, dinin hayata ve ha-
yatm her kademesine ve her kunıluşuna
hâkim olması demektir."
Dava vemetod:
Dava demek, Şeriat-ı Muhamme-
diye'yi hayaün bütününe hâkım kıl-
maktır. Metod ise şeriaü hayata hâ-
kim kılmanın yoludur.
Şimdi bu soru ortada: Bu yol parti
midir. tebliğ midir?
El-Cevab: Parti olamaz. Neden?
Çünkü:
1. Particilik vahye dayanmaz; hak-
kında ne bir ayet vardır ne de bir hadis.
2. Particilik hakkı baüla kanştırma-
dır; bir uzlaşma politikasıdır. Küfürü
İslama bulaştırma ve kanştırmadır.
3. Particilik taviz vermedir:
a) Particilikte hareket noktası Ke-
malizm olduğu gibi, gayesi de Kema-
lizmi korumak ve yaşatmaktır (parti-
ler kanununa bak!);
b) Particilikte "Besmele" Mustafa
Kemal adına çekilir (parti tüzüklerine
bak!);
c) Particilikte esas, Kemalist anaya-
sadır (parti tüzüklerine bak!);
d) Particilikte parti mensuplannın
feyz ve bereket kaynağı Anrtkabir'dir
(parti kuruculan. Refah da dalıil, hep
oraya koşarlar ve istisnasız hepsi koş-
muştur...)
e) Particilikte yemin, şeytani bir ye-
mindir;
0 Particilikte partiler AUah'ın değil.
putun gözetimi altında cahşırlar:
g) Particilikte particilerin binalanna
melekler girmez. Çünkü, resim asılı-
dır; şeytanlar cirit atar;
h) Particilikte partiler, tslam'ın de-
ğil, İslamla uzlaşması mümkün olma-
yan demokrasinin vazgeçilmez unsur-
lanndandır;
i) Particilikte partiler Kemalist kâfir
rejimini ayakta tutan kunıluşlardır:
k) Particilikte partiler. Müslüman-
lan uyutma ve avutma politikası gü-
derler.
Bunun da ötesinde. demokrasi ve
onun vazgeçilmez unsuru partiler,
gözlerde büyütüle büyütüle. kafalar
meşgul edile edile adeta bir din haline
getirilmekte ve "Sizin dininiz size, bi-
zim dinimiz de bize!" şeklinde ilahi
beyanla yasaklanan küfiirle uzlaşma-
ya ve şirke bulaşmaya Müsümanlar
sinsice itilmektedir.
1) Particilikte partiler, İslam'ın dev-
let olmasını engelleyen veya geciktiren
en büyıik âmillerdir;
m) Particilikte j>artiler, Ümmet-i
Muhammed'i parça parça eden fıtne-
lerdir:
İşte bütün bunlan hatta sadece biri
göz önüne ahnırsa, particiliğin şeytani
bir düzen olduğu kendini gösterir. Ve
işte bundan dolayıdır ki gerçek ilim
adamlan ve samimi din uleması parti-
ye "Hayır!" demişlerdir._ Mesela:
1. Hasan el Benna: "...İslam particili-
ğin getirdiği bu şeyleri şiddetle haram
kılmtştır." (Mecmuattürresaıl, İmam
Şehit Hasan El-Benna. S.287-290).
2. Bediüzzaman Said-i Nursi:
"...Partiler muzırdır; çünkü, meleği
şeytan, şeytani melek gösterir.'''
(Hutbe-i Şamiyye: 98, Kastamonu:
86).
3. Seyyid Kurub: "...Bunlar, ne İslam
akidesinin (inancının) karakterini anla-
mışJar ne de kalplerin kapısının nasıl
açüacağmı öğrenmişlerdir." (Fıalal-ıl
Kuran. Yusuf Suresi. Ayet 108).
4. Mehmet Zahid Kotku: "... Evvela
partiler hiç de doğnı olmayan teşkilat-
lardır; memleketteki vahdeti. birliği
bozmaktadırlar.." (Müminlerin Vasıf-
lan, Saha neşriyat İstanbul baskısı,
1982,sayfa:77)
5. Necip Fazıl: "... Parti bölûcü alet,
Batı'dan bize hibe!
Biz de diyoruz ki particilik İslami bir
kuruluş değildir; iasan kafasının mah-
sulüdür. Batı'dan İslam âlemine gelmiş-
tir. Dolayısıyla "Sıratı müstakim"
değildir. O halde parti yoluyla İslam
devletine gjdinilmez."
Bir taraftan ilim adamlannın bu ka-
bil beyanlan, bir taraftan Türkiye'-
deki denemeler, gün geçtikçe particili-
ğin şeytani yüzünü ortaya çıkarmak-
ta, Türkive'de ve burada bilhassa
Müslüman gençlerce particilik terke-
dilmekte vea tarihin çöplüğüne atılma
yoluna girmiş durumdadır.
Ve netice:
Metodun iki şıkkından biri atıldığı-
na göre önümüzde sadece. peygam-
berler tarafından da tatbik ve takib
edilen "Tebliğ" metodu kalmıştır.
Tebliğ metodu ise video teyp ve ka-
setler. kitap ve broşürler, mektup ve
dergiler götürmek ve göndermek, ev
ziyaretleri ve sohbetleri tertip etmek
suretiyle İslam'ın hakikatlannı. din-
devlet bütünlüğünü du>ıırmak ve an-
latmaktan ibarettir. Bize düşen bu
kadar! Ötesi Allah'a aittir. Çünkü,
kalpler O'nun elinde!..
O halde; sandık başına gitme zorun-
da kalan Müslümanın oy pusulası
şudur:
"Partive havır, tebliâeevet!"
Sorumlu soldur
Sıvas olaylannı izliyorum
kaç gündür basmdan. Sağa ga-
zeteler Aziz Nesin'i tahrikçi ve
olaylann baş sorumlusu olarak
göserirken, sola yatkın basın
ise Sıvas Belediye Başkam.
meclis üyelerini ve bazı dine
önem veren yurtlarda kalan öğ-
rerKİleri. tahrik edilen halkı
göseriyor.
Olaym gerçek suçlusu ise
gözden kaçınlıyor.
Olayın gerçek suçlusu bence,
denokrasiyi getiren, laikliği
kuran bir parti olan CHP'nin
parçalanmasıdır. En büyük
suçu Bülent Ecevit, ondan son-
ra ca Deniz Baykal'dır. Inönü'-
nür yok mu suçu? Var elbette,
aıru ilk iki isim kadar değil.
Eevleti kurtnuş, demokrasi
ve Uikliğj yerleştirmiş bir parti
olaı CHP, Atatürkçü geçinen,
anl şanlı Paşamız tarafından
kaptıldıktan sonra, onun yeri-
ne hırulan SHP'de birlik sağla-
nanamıştır. En büyük suçlu.
gözinü koltuk hırsı bürümüş
olaı Ecevit'tir. Ülke gerçekleri
karssında sağduyusunu çahştı-
racjğına, ihtirasını öne sürmüş
ve lâlâ da onun peşinde git-
meıtedir. Baykal ise SHP için-
de kispetini hiç çıkarmayan
yaLncı pehlivanlar gibi hep
"m>'dan" demiştir. Yenildikçe
medan. Sonunda baktı ki bu
medanda, bu rakiple başa çı-
kanayacak, üçûncü bir "bölü-
cü'ortaya çıkarmıştır.
I|er içinde yaşadığımız üç
be§yıl önce, bölünme yerine
birliktelik sağlanmış olsaydı,
şeriat isteyen gerici takımı bu
meydanı böylesine boş bulabi-
lir miydi? Sol geçinen parti bu
derbederliğe düşer miydi? Bu-
gün Sıvas'ta, yann kimbilir ne-
relerde çıkacak olaylan, çıkart-
mak isteyenler cesaret bulabilir
miydi? Bulamazlardı. Çağdaş
toplum. demokrasi ve laiklik
yönünden bulmamalan gere-
kirdi.
Tamam. özde, Sıvas olaylan
gericiliğin, ayaklanmasıdır. Ye-
şil bayrak altında toplanmanın
provasıdır. Şudur ya da bu-
dur...
Suçlu kimdir Bay Ecevit?
Suçlu kimdir Bay Baykal?
Tüm birleşme çağnlannıza
ve içtenlikü davranışlannıza
rağmen birleşmeyi gerçekleşti-
remeyen Sayın İnönü?
Tümünüze birden soruyo-
rum:
- Bu parçalanma olmasaydı,
oylar. daha doğrusu %40'larda
bulunan sol oylar, %10'lara
dek düşer miydi? Ülke genelin-
de gemi azıya alanlar bu cesare-
ti gösterebilirler miydi?
Lütfen Bay Ecevit, Bay Bay-
kal ve Bay İnönü!
Şapkanızı önünüze koyarak
bir kez düşünün. Düşünün de
yeni Sıvas'lar olmasın.
İhtirasın kimseye bir şey ka-
zandırmadığını, ancak çok şey
yitirttiğini tarihler yazıyor.
Okumaya zamanınız yok mu?
Saadettin Malkoç
Uyanıkve dikkatli olmakSıvas'ta bir facia yaşandı.
Tahrik ve tehevvürün acı bir
sonucu daha gözler önüne se-
rildi. İnsanlanmız diri diri ya-
kıldı, katledildi. Analar dul
kaldı, çocuklar yetim. Bu tü\-
ler ürpertici ve akıl almaz olay -
dan sonra yöneüciler beyanat-
ta bulundular. Basında çıkan
haberlerin yani sıra köşe ya-
zarlannın olayla ilgili çeşitli
görüşleri yer aldı gazete sütun-
lannda. Siyasi parti başkanlan
olaydan duyduklan üzüntüyü
dile getirip olaya sebebiyet ve-
renleri kınadılar. Sokaklara
dökülen halkın haklı tepkisi
görüldü. Bu arada Avrupa ba-
sınında ve televizyon program-
lannda olaya geniş yer verildi.
İnsanlık tarihinin utanç veri-
ci sayfalanndan birini oluştu-
ran bu olaydan üzüntü duy-
mamak mümkün değildir.
Kaldı ki bu olay, gerek bizim
tarihimizde ve gerekse diğer
milletlerin tarihinde bugüne
dek meydana gelen yüz kızara-
cı olaylarzincirinin bir halkası-
dır.
Kirnine göre dış kökenli bir
İslami örgütün, kirnine göre ise
yerli birtakım kışkırtıalann
eseri olduğu ileri sürülen bu
olaya, dünyaca ünlü Türk mi-
zah yazan Aziz Nesin'in ale-
nen ve defalarca sarfettiği söz-
leri sebep gösteriliyor.
Peki. ne diyor Aziz Nesin,
nedir onun bu denli kızgınlığa
meydan verdiği iddia edilen
sözleri?: "Ben Müslüman bir
ailenin çocuğu olduğum halde
dinsizim, ama dine, Allah'a
karşı değilim. Kuran'da bulu-
nan sözler eskimiştir. Kim yaz-
dıysa o zamana göre yazmış-
tır" deyip bu konudaki düşün-
cesini ortaya koymaktan
çekinmiyor. Bunun tersini
yapmayı riyakârhk sayıyor.
Böyle bir davranışa girmenin
demokrasinin bir gereği oldu-
ğu karusmda. Bir Hıristiyan
ailenin çocuğu olduğu halde
Hıristiyanlığı eleştiren, Hıristi-
yan olmadığıru açıkça ifade
eden, hatta ateist olduğunu
söylemekten çekinmeyen ve bu
yüzden herhangi bir tepkiyle
karşılaşmayan bir Avrupalı-
nın rahathğmı taşıyor.
Bir ömür boyu "düşünce öz-
gürlüğü"nü savunan, bu uğur-
da birçok kez kovuşturmaya
uğrayan Aziz Nesin, kendi
inanç ve görüşlerini süreklice
dile getirmekten geri durma-
mıştır. 1945-1950 yıllannda
Sirkeci'deki Sansaryan Ham'-
nda görev yapan İstanbul
Emniyet Müdürü Ahmet De-
mir'le sık sık muhatap olmuş-
tu. Yılmadan verdiği düşünce
özgürlüğü mücadelesi sırasın-
da, yine bir gün "yiğitçe" bir
yazısından dolayı pataklan-
dıktan sonra ertesi gün 'Ak-
şam'da kaleme aldığı bir yan-
sında adı geçen emniyet
müdürüne mizahi tarzda ilti-
fatlar yağdırmış ve yazısını şu
cümle ile bitirmişti: "Ne yazık
ki dostum Ahmet Demir'le
özellikle bir konuda anlaşamı-
yoruz. Ben ağız dalaşını tercih
ediyorum, o el şakasını."
Aziz Nesin'in kimi çevreleri
tedirgin eden başka bir sözü
daha var: "Türk halkınıno
'o60"ı aptaldır." Bu sözü, bir
babanın çok sevdiği çocuğuna
"\klını başına topla, aptallık
etme! Uslan evladım! Aksi hal-
de başına gelecekleri düşün!"
diye haykmşından esinlenerek
uyan olsun diye söylemiş oldu-
ğu akla gelebilir.
Sonunda bir mizah ustası-
nın. bir yazann söyledikleri
bahane edilerek, tahrikler ala-
bildiğine geliştiriliyor. gergin-
lik büyük boyutlara ulaşıyor
ve felaket doğuyor.
İslam kisvesi altında cinayet
işleyenlerce yaratılan sonuç-
lardan en çok acı duyanlar ger-
çek Müslümanlardır. Zira
gerçek Müslümanlardan zarar
gelmeyeceği. gerçek Müslü-
manlann masum hemcinsleri-
nin kanına giremeyecekleri
bilinen bir gerçektir.
Çeşitli dönemlerde. dünya
kamuoyu karşısında Türkiye"-
nin manevi itibannı zedeleyici
bu tür playlar meydana gel-
miştir. Ülkemize oîdukça pa-
haüya mal olan bu tür olayla-
nn tekrarlanmaması için dev-
leti yönetenlerin uyanık ve
dikkatli olmalan ve gerekli ön-
lemlerin alınmasına özen gös-
termeleri zorunludur. Gerçi,
"Ateş, kor olmaz yanmadan,
denizler durulmaz dalgalan-
madan."
Prof. Dr. Pars Tuğlacı
Uluslararası Güvenük ve
Barış Parlamentosu Türkiye
Elçisi
Kaldığınuz Yerden...
Bu kaçıncı başbakanın atanmasıdır, kaçıncı kabinenin
kuruluşudur gördüğüm. Şimdi dönüp saymaya kalkış-
sam bulmada çok zorluk çekerim. ilk gördüğüm başba-
kan Ismet Paşa'dır. Atatürk döneminde, kısa süreleri
saymazsak, en uzun kalan İsmet Paşa'dır. Rauf ve Fethi
Beylerin dönemleri kısa sürmüştür.
Köroğlu ve Karagöz diye haftada bir, ya da iki gün çı-
kan halk gazeteleri vardı. Yazı da yeni değiştiği için bu
gazeteler çok ve kolay okunurdu. Bu gazetelerin blrinde
gördüğüm resmi hatırlıyorum. iki kümes var, kümesler-
de de birer horoz... Horozlardan biri ismet Paşa. öteki de
Fethi Bey (Okyar)... Kümeslerin ağızları açık... Tavuklar
kümeslerin birinden ötekine kaçışıyorlar. Kümeslerin
birinde Halk Partisi, ötekinde Serbest Fırka yazıyor. De-
mek Serbest Fırka dönemini yaşıyoruz, resimler onu
gösteriyor.
Parti çekişmelerinden, siyaset boğuşmalarından ilk
anımsadıklanm bunlar. O gün bugün kaç başbakan gel-
di, gitti; kaç hükümet kuruldu sayısını bilemeyeceğim.
46 demokrasisine girdikten sonra başbakanların de-
ğilse de hükümetlerin çok değiştiğini gördük. Hükümet-
lerin değiştiğini. yenilendiğini, Meclis koridorlarındaki
laciler (lacivertler) giymiş olan milletvekilleri simgeler.
Hükümet düşünce, güzel bakan olmayı kestirmiş millet-
vekilleri hemen lacileri çekerlerdi.
Bir milletvekili. bakan olur olmaz lacileri çeker. Bir
gazeteci Ankara'da yaşıyorsa ille de lacileri olacaktır;
olmazsa olmaz. Hele meclis muhabirliğinin simgesi la-
cilerdir.
Sadece lacileri olmak da yetmez, bir gazeteci için
smokin, frak. hatta jaketatay gereklidir. Bu görenek, ta
Atatürk döneminden beri geçerlidir. Atatürk'ün eski re-
simlerine bakarsanız, onun her törene göre giydiği bir
giysi vardır; smokin, frakjaketatay, her zaman görürsü-
nüz.
Bizim GazetecilerSendikasıbaşkanlığıyaptığımızdö-
nemde (1954 yıllannda) parası sendikadan, birer smo-
kin verilirdi. O dönemde gazetecilik edenler anımsarlar.
Şunu da belirtelim, o dönemde Ankara'da gazeteci sayr-
sı da azdı, 10-15'i geçmezdi. 1950'lerden sonra resmi
ilana dayanan bir besleme basın türedi, gazeteci sayısı
da artmaya başladı. Gazeteler resmi ilanla doğuyorlar,
resmi ilanla yaşıyorlardı. Iktidar kızdırıldığında resmi
ilan kesiliyor, gazeteler de bat/yordu.
Adnan Menderes'in başbakanlığı on yıl sürdü. Ondan
sonra gelenlerin döngüsü de on yıl sürmedi mi? 12 Mart
diktası on yıl, 12 Eylül faşizmi on yıl.
Demirel'in gelişiyle demokrasi gelmedi. Getirmek is-
tese de gücü yetmedi. Bunca maceradan sonra kafasın-
da hangi demokrasi varsa onunla yetindi. Kafasında
yaşattığı demokrasi oncağızdı, orda kaldı. Tepeyeçıktık-
tan sonra kendine /ük gelen demokrasiden de, sırtında
taşıdığı enflasyondan da kurtuldu.
Bugünkü dönem bir kadın başbakanın koltuğa otur-
masıyla anılacaktıf. Hani darbeci askerlerden biri, "de-
mokrasi bizim için lükstür" demişti; onun gibi, kadın bir
başbakan da bizim için lükstür.
* Doğuda isyanlar çıkınca Atatürk, ismet Paşa'yı Hey-
beliada'daki sürgünden alıp, Fethi Beyin yerine başba-
kan yapmadı mı? İsmet Paşa Takrir-i Sükun yasasıyla
isyanların hakkından gelebildi. Aynı yöntemle Güneydo-
ğu teröründen kurtulmak istiyoruz. Ülke, "terörden kur-
tulalım diye bir kadın başbakana teslim" edildi.
Bundan önce» neydt • dereımiz; terör, enflasyon, de- '
mokrasi... Şimdi nedir dersimiz; "kaldığımız yerden
devam."
BULMACA
1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA:
1/ Federico Garcia
Lorca'nın tanınmış bir
oyunu... Serbest meslek
adamlannı içinde topla-
yan resmi birlik. 2/ Vü-
cutta biriken azotlu
madde... "Hile" anlamın-
da argo sözcük. 3/ L'cu
halkalı cıvata... Sodyu-
mun simgesi. 4/ Eski
Türk devletlerinde "ka-
ğan" ve "hakan"dan ön-
ce hükümdar anlamında
kullanılan unvan... Din-
gil. 5/ Nazardeğmesine karşı tütsü
olarak kullanıîan bir bitki. 6/
Uzaklık işareti... Altın ve gümüş
işlemeli bir tür ipek kumaş. 7/ Ke-
simi pantolona benzeyen bir tür
şalvar... Demirin simgesi. 8/ Bir
renk... Meryem'i, dizinde ölmüş
İsa'yı taşırken gösteren resim ya
da heykel. 9/Pokerdeaynı renkten
beş kâğıda verilen ad... Havaya fır-
latılan bir plakanın vurulması ilke-
sine dayalı atıalık dalı.
MJKARIDAN AŞAĞIYA:
1/İngmar Bergmanın yönettiği bir film. 2/ Yiğit... Kâfigelme-
yen... Samit de denilen \ e sözsüz oynanan köy seyirlik oyunlan-
nın genel adı. 3/ Türkiye'den göç eden Yunanlılann oluşturdu-
ğu müzik türü. 4/ Kanca. kopça. 5/ İçinde vücuda zerk edilecek
sı\ı durumunda ilaç bulunan cam tüp... Bazen üzerine un bile
serilir. 6/ Bir haber ajansının simgesi... İlkel benlik... Köpek. 7/
Ateş.... Yeraltı suyunu taşıyan geçirimli katman. 8/ Pirinci ka-
buğundan ayırmak >a da bulgur dövmek için kullanılan di-
bek... Son derecekavgaa olan gözde birakvaryum balığı. 9/ Bir
süs ve gölge ağacı... Eski bir siyasal partinin simgesi.
c
e
AİNİA
i
L
H
ÂİR
§îir
RJA
VUJRMM
ellok İÂ"
şRMi F
gİA AİİİR
okeeU
İLAN
T.C.
DÜZÇE1. AŞLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1993 45-76
Davacı Hacer Dereli tarafından davalı Rerna Dereli aleyhine
açılmış bulunan boşanma davasının yargılaması sonunda:
Davahya gönderilen mahkeme karan tebliğ edilememiş, yapılan
zabıta araştırmasmda dahı adresi tespit edilemediğinden mahkeme
karannın ilanen teblığı cihetine gıdilmış olmakla kararözeti şövledir:
Bursa ili. İnegöl ılçesi. Sinanbey mahallesi, cilt 005/02, sahife 96,
kütük 200'de nüfusa kayıtlı Osman ve Hatice oğlu 1959 dofumlu
Renm Dereli ıle İlyas ve Hanife kıa 1967 doğumlu Hacer Dereli'nin
boşanmalanna dair 24.2.1993 tarihinde verilen iş bu karar davalı yö-
nünden yasal yollan açık olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
Basın: 49724
DUYURU
MALATYA ASLİYE 3. HUKUK
MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NDAN D o s y a N o
1992 282 Esas, 1993 301 Karar
Davacı Ayşe Göl tarafından davalı Ahmet Göl aleyhine mahke-
memize açılan boşanma davasının yapılan açık yargılaması sonunda:
Davanın kabulü ıle Malatya ili, Yeşilyurt ilcesi. Yakmca köyü,
Cilt: 023/08. Sayfa: 10, Kütük: 166'da'nüfusa kayıtlı Bekir kızı
3 2.1926 D "lu Ayşe Göl ile aynı >erde nüfusa kayıtlı Jdns Oğ. 1317
D.'lu Ahmet Göl'ün M.K.'nın 134. maddesi gereğınce boşanmalan-
na. peşin alınan i 1.800 TL'nın kararharcından sayılmasına, 7200 TL
daha harcın davacıdan Hazme adına alınmasına. davacı tarafından
yapılan 502 800 TL yargılama giderinin davabdan alınmasına, yasa
yolu açık olmak üzere karar verildiğinden. ilan tarihinden itibaren 15
gün sonra tebliğ edilmiş sayılacağı ilan oJunur.
Basın 49722