25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 HAZİRAN1993PERŞEMBE 10 DIZIYAZI 'Kin gütmek bize yasakür'^ ^ ^ ^ ^ ^ f\ ~A ÂT Amcam Malatya'ya hastaneye götürü- dayısının, "Kötûre'den Aliler'e kada Çagdaş Bir ^Bektaşi Mistigi Hamdullah Erbil 1 TJL elulioher zamanki sakinliğiyle:Duyarhhğınızdan dolayı hepirüze teşekkür ederim, ama benim inandığtmyol, bağ~ landığım ve taşıdığım diişünce bana kan davasıgütmemi yasaklar, Bugünden itibaren düşman taraftan birinin kıhna bir zarar getirse beni karşınızda bulursunuz. -6- O kuJ çağı geldiğinde Hüse- yin'i okula göndenrler. Abidin, kulağı iyi işit- mediği için ilkokuJdan sonra okuyamaz. Bağdat'ı Çoro'nun oğlu Yusufla evlendirirler; evlenme çağı geldiğinde de Hüseyin ile Hoşe'yı everir- ler. Hüseyin ile Hoşe'nin dört çocuklan olur: Latife, Lutfullah, Hamdullah, Sey- fullah. Ama bu arada Lutfullah ağır bir hastalığa yakalanarak ölür. Ondan son- ra Hüseyin ile Hoşe'nin doğan son oğlan çocukJanna Lutfullah adını koyarlar ve Karaca'nın hayatında yeni bir dönem başlar. Goşe'nin emanetlerini korumus- tur, torunlan ise onun her şeyi- dir. Tam, "Artık geçmişin aalannı unuttuk" diyeockJeri bir sırada, Hüseyin, öğretmen okulunu biti- rip de mesleğe başladığı ilk yıl, köyde damda yatarken kimligi bilinen, ama şahit olmadığı için asla ispatlanamayan birinin sui- kastına kurban gider. O yıl ben 6 yaşındaydım; yıl 1958; Dedemle birlikte yayla- daydık. Bir gün öğleden sonra köyden bir haberci geldi ve De- deme, "Bağdat Bibi damdan düştü, sizi istiyor" dedi. Dedem inanmadı, "Oğlum, olay Bağ- dat'la ilgili değil, bana gerçeği söyleyin, yoksa Hüseyin'in başı- na mı bir iş geldi?" diye sordu. O zaman haberci gerçeği anlattı ve hemen atlan haarlayarak köye üıdik. Köye geldiğimizde ba- bamın, evimizin duvannın dibin- de bir tahta üzerine yatınlmış çıplak cesedini gördüm. Kurşu- nun girdiği yeri, tam kalbin uze- rini, bir bezle kapatmışlardı. Herkes ağlaşıyor. Dedem ise çok acı bir yüzle baş tarafta duruyor- du. Kan davası güdülmeyecek Olayın öfkesine kapılan Cuma Amcam, babamı vurduğu şayi- ası çıkartılan bırini tabancayla vurarak yaraladı ve arunda tu- tuklandı. Oysa onun olayla hiç- bir ilgisi yoktu. Dedem hemen bütün akraba çevTesini topladı ve "Ben oğlumun intikamının alınmasını istemiyorum. Onun intikanunı Tann'ya havale ettim. Bu köyde kan davası güdül- meyecek" diyerek herkese katı katı tembihte bulundu. Amca- lanm ve diğer akrabalar Dedeme karşı gelemezlerdi, ama Dede- min söyledıği şeyler geleneklere aykın idi. Onlann cahil kafala- nna göre intikam alınmalıydı. tçten içe bunun planım yaptılar. Bir gün evimize yirmi kadar baştan ayağa silahlı adam geldi. Gece yansına kadar oturdular. Dedeme, "Karaca Amca, biz Hüseyin'in intıkamım almaya geldik. izin ver, gidip düşmanın hepsini öldürelim. mailannı sûrüp götürelim, evlerini ateşe verelim ki, bir daha ocaklan tütmesin" dedüer. Dedem hiç itidalini bozmadı ve o her zamanki sakinliğiyle, "Duyarlılıği- nızdan dolayı hepinize teşekkür ederim, ama benim inandığim yol, bağlandığım ve taşıdığım düşünce bana kan davası gütmemi yasaklar. Bugünden itibaren düşman taraftan birinin kıhna bir zarar gelirse beni karşınızda bulursunuz. Vann gidin, yolunuz açık olsun, ama şunu hiçbır zaman unutmayın: Kin güt- mek, başkalanna zarar vermek ve inti- kam almak bize yasaktır" diyerek adam- lan yolcu etti. tntikam planları Bağdat oğlunu hiç, ama hiç unuta- mıyor, bahçelerde, bostanlarda, evin ıssız köşelennde durmadan ağhyordu. Onun bu haline dayanamayan Memik Amcam ve babamın başka arkadaşla- nndan Köso ile Alhas (Dedem cezaeyin- de yazdığı şiirlerinde annem Hoşe'yi de zim sülaleden ne kadar erkek varsa hep- sini alıp götürdüler. Kuşluk vakti bizim eve de geldi jandarma; Dedeme, "Senin hakkında da şikayet var, seni de götür- mek zorundayız" dedıler. Karşı taraf si- lahlı adamlarla evimizin etrafında do- laşıp duruyorlardı. Dedemi, ellerine ke- lepçe vurmadanjandarma çemberi içeri- sinde dışan çıkardılar; biz pencereden seyrediyorduk. Babaannem Bağdat ve Annem Hoşe ağlaşıyorlardı. O an aşagı bahçe tarafından Dedemin üzerine bir- kaç el ateş ettiter, jandarmalar çil ya vru- su gibi dağıldılar. Dedem silahsız öylece açıkta kalmıştı; karşı taraf ateşe devam etse her an vura- bilirdı onu. Ama Dedem buna fırsat ver- İki güzel bir hal ile Bahçesindekigül ile Hakka giden hak yol ile Yoldaş bulana ne mutlu bu olaydan dolayı suçlar.) babamın inti- kamını almadan rahat edemeyeceklerdi. Dedemden gızii planlar yaptılar, dağda gezen eşkıyalarla bağlantı kurdular ve intikam gecesi için onlan hazırladılar. Hazırlanan adamlar, karşı tarafın, gece kağnılarla saman taşıdıklan bir sırada. yoluna çıkarlar ve asıl vurmayı hedef- ledikleri adam diyerek yanlışlıkla onun kardeşini vururlar. Kafılenin bir kısmı karanlıktan yararlanarak kaçar, asıl aradıklan adamı ise samanlann içerisine gömülerek saklandığı için, bulamazlar. Ertesı gün köyü jandarmalar bastı; bi- medi; birden assubayın elindeki taban- cayı kaptı ve kendisine ateş edenlerin üzerine yürüdü. Kaçma sırası onlara gel- mişti, bir anda hepsi kayboldular. Assu- bay şaşkındı; "Senin emniyeüni sağlaya- mayacağım için seni götürmeyeceğirn" diyerek Dedemi bırakıp gitti. tki hafta sonra Dedem, Afşin'e, "Ne oldu, hani benim hakkımda da iddia vardı?" diye haber salınca, gelip Dedemi de götürdüler. Yalana şahitlerin iftira- lanyla hepsini tutukladılar.Dört beş ay Afşin cezaevinde yattıktan sonra da El- bistan'a götürüldüler. Bu sırada Memik Amcam Malatya'ya hastaneye götürü- lürken kaçmak için trenden aüaymca başı kayalara çarpıp öldü. Bu arada baş- ka insanlar da öldü, öldurüldü derken, kan davası yıtlarca sürdü. Dedem ve di- ğerleri 2.5 yıl sonra davanın bitmesiyle beraat ettiler; ama o yıllar acılı yıllar oldu. En zor koşullar- da bile kitaplann- dan hiç aynlmadı; okudu, yazdı, inanç ve düşünce- lerini yaymak ve aynı zamanda kendini de geliştir- mek için hep uğ- raştı. Bu arada en büyük ideali biz- leri. üç erkek toru- nunu okutmakii. Latife'yi de okut- mak istedi, ama o yıllarda onunla birlikte şehire gj- dip okutma ola- naklan yoktu. Okulda öğren- diklerimiz üzerine bizlerle tartışır, yeni düşünceleri, bilimsel ve tekno- lojik gelişmeleri iz- lemeye çalışırdı. 25 yaşında baş- ladığı Tarikat ya- şamı ilk günkü ta- zeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş gibıydı: aradan geçen 50-55 yıl içerisinde yine sık sık ve gruplar ha- linde dostlan ge- lir, kitap okur. tartışırlar, sazlar calınır, şürler okunur, muhabbetler edilirdi. Evimiz adeta bir kültür merkeziydi; bir müşkülü olan gelir Meluli'ye danışırdı. Çile çekmek uğruna Başlangıçta sadece Bektaşı Tarikatı olarak başlamıştı. ama zaman içerisin- de o düşünce sıstemini zengjnleştirmiş, gelıştirmişü. örneğin, Hacı Bektaş-ı Ve- G'den aşağı yukan 200 yü sonra posta oturduğu ve tarikata çeşitli düzenleme- ler getirdiği söylenen Balım Sultan'a ait kurallann BektaşiLğin özüne uygun düşmediğini, esasen Balım Sultan'ın herhangi bir yazılı belge bırakmaması nedeniyle ona mal edilen söylencelerin doğru olmadığını, bunlann daha sonra- dan, insanlan psikolojik olarak etkile- yerek onlara üstünlük kur- mak isteyen başkalannca icat edildiğini söylerdi. Hele evlehmemek gibi bir kuralın tümüyle doğa yasalanna ters düştüğünü, Hz. Muham- med'in, Hz. Ali'nin evülik- lerinin, Hacı Bektaş-ı Veli'- nin Fatma Nuriye Hatıın (Kadıncık Ana) ile bera- berliğinin bu- nun başlı başı- na bir ispatı ol- duğunu, dünya nimetlerinden el etek çekmek, nefse hakim ol- mak gibi tari- kat kavram- lannın bam- başka batıni anlamlar latırdı bizlere. * * * dayısının, "Kötûre'den Aliler'e kadar çıplak yüriiyerek gelebilirsen senin bu yola gırmekteki ciddiyetini anlanz" de- mesi üzenne çınlçıplak soyunarak yanm saatlik yolu yürümeye başlamasını, (yo- lun yansına geldiğinde baalan koşarak kendisine elbise giydinıier ve yoi erleri bu davranış karşısında saygıyla eğüirler) gereksizmiş diye düşündüğü için midir, yoksa, "in- san, bedenini ve ruhunu başka türlü de eğitip ol- gunlaşürabilir- miş, öyle suni Hak ile batılı bilen Dost aşkıyla içi dolan Ölmeden evveli ölen Yoldaş bulana ne mutlu ÖJkelenip aarümayan Tamah kıskanç görülmeyen Yol uzarsa yorulmayan Yoldaş bulana ne mutlu Sen ben davasından geçen Hakikat sofrasmı açan Birlik konup birlik göçen Yoldaş bulana ne mutlu Melûli tek dostugören Her varlığın dosta veren İkrarına sadık duran Yoldaş bulana ne mutlu * * • ••* İnsan olmak için emek gerekir Başta bir sadıkyar sevmek gerekir İman edip ikrar vermek gerekir Başı boşyularsız insan sayılmaz Tamahlıktan, cimrilikten kaçmalı Cömert olup yardım eli açmalı Dost elinden aşk badesi içmeli Dost aşkı olmayan insan sayılmaz Benliği içinden kaldırmakgerek Yerine sevgiyi doldurmak gerek Ejderha nefsiniölaurmekgerek Kötünefse uyan insan sayılmaz Meluli insanlık değilsö'z ile Temiz ahlak ile temizöz ile Kendinoksanvnı kendisibile Kendini bilmeyen insan sayılmaz *** içerdiğini an- Bir zamanlar. gençliğinde, olgunlaş- mak için çul gıyip Yılanlı tepesinde, kızgm güneşin altında günlerce bekle- yerek doldurduğu cıleyi, ya da Ah davranışlara ge- rek yokmuş" diye düşünmeye baş- ladığı için midir, bilinmez, adeta anılanndan silip atmıştı. Bazen ıh- tiyar dostlannın sorması üzerine üstünkörü hazı şeyler söyler, he- men geciştirmeye çalışırdı. Oysa ben daha sonraki uzun ve ışkence- lerle dolu cezaevi yıllannda, insanın çektiği bedensel her aanın ya da kendini eğitmek için girişeceği her türlü davranışın vücut ve beyin üzerinde belli bir etkısi olduğunu (bu etkinin olum- luluğunu ya da olumsuzluğunu kışinin gücü tayin ediyordu) fark etmiş ve çile yaşamının hiç de öyle yabana atı- lacak ve küçümsenecek bir davranış ol- madığını anlamıştım. Cezaevinden cıkıp da bu dünyadan göçünden üç ay önce kendisiyle buluştu- ğumda bu konudan bahsettim. Gülüm- seyerek, "•Biliyorum oğul" ded», "o za- manlar bizde işte çile doldurmak bir ge- lenekti, ama etkisini ben de biliyorum." Gençliğinde büyük yoksulluklar cek- miş, binbir zorluk içerisinde çahşarak geçimini temin etmeye çahşmıştı. Ala- cak-vereceklerinde o kadar hesaph ve dürüsttü ki ortak bir işte bir kunışluk ki- şisel bir harcaması dahi olsa onu karşı tarafa bildirir, zararedilmişse, "Belki be- nim bir hatam yüzünden zarar edildi" diyerek zarann çoğunu kendisi üstlenir- di. Bir tek ya- tak-yorganla başladığı ya- şamının orta- lanna doğru köyün en zen- gin kişisi konu- muna gelmişti. Buna rağmen son derece gös- terişsiz, sade, hatta yoksul denilecekbirgi- yimi-kuşamı vardı. Çocuk- ianna. eşine, ailesine her tür- lü harcamayı yapar. ama kendisine gelin- ce, "temiz olsun da eski ya da yeni olmuş ne fark eder" der- di. Evde, köy- de, yaylada, ge- lini Hoşe'nin annesi Hatice'- nin kendi elle- riyle ördüğü tıf- tik şapkayı (börk) giyer, ama, şehre ya da uzak bir yolculuğa giderken de fötr bir şapka kullanırdı. SÜRECEK O N B I N L E R ICIN YAZDI Mücadelemiz acılaıla besleniyor Mumcu'ya ağıt Kalem tutan elnasüüstün olur, Kılıç tutandan, Gösterdin bunu meydanlarda Bayrak bayrak. Gök kurşuni, hava pus Yerler ıslak. Bir gemi gidiyor insan selinin üstünde, Karanfılyüklü bir gemi. Ama bu gemi hiçbir zaman Meçhule giden bir gemi olma- yacak Onunyönü, rotası belli: Doğruluk, iyilik, sevecenlikle İnsanlık adma, Güzel değerler uğruna gidiyor. SÖheylaTUki tlköğretim Ok. Türkce Öğretmeni Hanuunözü/AMASYA özgûrlüğe, demokrasiye, laikli- ğe kısacası Atatürkçülüğe de- vam. Sana saygı, sana rahmet. Acar aiiesi Atatürk çocuğu olarak, yapılan bu suikasü kınıyorum. Müslü- man bir millet bunu yapamaz. Aynur Kaplan Karanlıklann amansız düşma- ru! Alnından öpüyorum, elle- rinden öpüyorum. Savaşın hiç durmayacak. Şaban Sezen, Engin Sezen Herkesin dünyaya gelişi bir amaca bağlı bir görev hedefı ile geliyorlar gibi geliyor bana. Siz bu görevi tam olarak yaptıruz. Kimbilir, gözlerinizle, o gülen gözlerinizle binlerce gencin yû- rüyüşünü bir yerlerden sessizce izliyorsunuz. Kadriye İ. Seni Üç unutmayacağız. Laikli- ğin temsilcileri olmaya devam edeceğiz. Senin doğruiannı biz- ler devam ettireceğiz. Pervin G. 68'den beri hep biz ölüyoruz. Ama ölümlerle çoğalıyoruz. Susmayacağız. Seni unutmaya- cağız. HilalE. Sevgili Uğur, ilkelerin ilkeleri- mizdi. Bizleri bitiremezler. Mü- cadelemiz acılanmızla besleni- yor. Seni unutmayacağız. Tür- kiye Cumhuriyeti'nin başı sağ olsun. Işık İnanç SÜRECEK DUYURU SHP SOSYALDEMOKRAT HALKÇIPARTİ BEYKOZ İLÇESİ İlçe örgutümüzün olağan kongresı 19.06.1993 Cumartesi günü saal 10.00'da ılçe toplantı salonunda yapılacaktır Çoğunluk sağlanmadığı takdırde 26.061993 Cumartesi gunü aynı saat ve yerde yapılacaktır. Tüm üyelere duyurulur GÜNDEM: 1-Açılıs, 2- Kongre başkanlık kurulunun seçımı 3- Çalışma ve hesap raporlannın okunması 4- Raporların göruşulmesı ve onerıler 5-Aklanma 6- Başkan. yonetım kurulu. ıl delege adaylarının tespitı. 7- Seçımler AKÇAABAT ASLÎYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No: 1992''814 Davacı karayoüarı Genel Mudurluğü vekılı tarafından davalılar Akçaabat kazası Helvacı K.'den Şükru oğlu Dervış Karabak, Ahmeı kızı Rabia, Ahmet kızı Fatma, Saüh kızı Zeynep, Temel kızı Fatma, Temel oğlu Raif, Ali kızı Sabire ve diğer arkadaşları aleyhıne açtığı yol yapımı amaa ile kamula^tınlan Helvacı köyundeki pafta: 2, parsel- 462'de kayıtlı taşınmazın 333.75 metrekarelik kısmının tapuya cebrı tescılı davasının yapılan duruşmasında: Yapılan aıa^urmalaıa lagmen adresleri bulunama>an \ukamia ısim- lcn yazılı davalılara ilaııen leblıgat yapılmasına karar \erıldığınden, karar gereğince adı geçeri davalılann duruşmanın bırakıldığı 9 7 1993 gunu saaı 9.00'da mahkememizin 1992/814 esas sayılı dava dosyası- nın durıişmasında hazır bulunmaları ve>a kendilerini bir vekı! ile lemsıl ettirmeleri, aksi takdırde 2942 sayılı kanunurı 16 ve 17. maddeleri gereğıiKc duruşmanın gıyaplarında vapılarak karar verıleceği da\e- mc. dava Jılekv'e 1 »' leblığı vcrıııc g£\crlı olmak u/ere ilan olunur Basın: 48949 İLAN DÎYARBAKIR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1992,550 Esas Davacı Şevket Avcı vekili tarafından davalı Ozgün Sigortacılık aleyhine açılan çek iptali davasının açık yargılaması sırasında verilen ara karar gereğince: Davalı Ozgün Sıgortacılık'ın Kültür Mah 8. Sok No: 24'2 İzmır adresıne çıkanlan tebligaün bila tebliğ iade edıldığı gibi, emniyetçe yaptınlan soruşturma neticesinde tebligata yarar adresi tespit edile- mediğinden dava difekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Karar gereğince. yukanda adı yazılı bulunan çjavalı Özgün Sigor- taabk'ın duruşmanın bırakıldığı 15.6.1993 günü saat 09.00'daduruş- madı bızzat hazır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettırme- si, duruşmaya gelmcdığındc ve dava ile ilgili ıbraz etmek ıstcdiğı belgeleri duruşma gününe kadar göndermesi veya getırip ibraz etme- si, gelmedıği gıbı kendisini bir vekille de temsil ettirmedıği takdirde yargılamaya yokluğunda devam edileceği ve karar verileceği keyfıyeti davetiye yerine kaim olmak üzere tebliğ olunur. 13.5.1993 Basın: 49018 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Hinthorozu Kızmamış... Dün Ahmed Arifin ölüm yıldönümüydü; bugün Nâzım Hikmet'in. Ankara'da, Nâzım Hikmet'in yaşamını konu alan "Yanar Elleri" oyununu, Şinasi Sahnesi'nde izle- dim. Aynı gün öğleden sonra, Nâzım Hikmefle ilgili açık oturumda; Halit Çelenk, Yılmaz Onay, Atilla Coşkun'la ben de vardım. Açıkoturumu Refik Erduran yönetti. Söz sıram gelince Erduran'a takıldım: - Nâzım Hikmet'i, 1951 de Refik Erduran kaçırmıştı; nasıl kaçırdığını anlatsın! dedim. Refik şöyle dedi: - Efendim, bu bir turistik olaydı! İstanbul'da bir toplan- tıda, "Nâzım'ın gömütünün Türkiye'ye getirilmesi" ko- nuşuluyordu. "Ben gidenlerle ilgiliyim, gelenlerle de- ğil!" dedim. Tunuslu Riyad Mahluf, bacağı alçıda, Kırklareli Say- rıevi'nde yaüyor. Alçılı bacakla, karyolaya zincirlenmiş durumda. Güldal Kızıldemir, bugün çıkan "Tempo"da, Riyad Mahluf'un siyasal bir kişi olduğunu açıklayan banka soyguncusu gangsterle Paris'te yaptığı konuşmayı an- laöyor. llginç... Necmettin Hoca, hacca gitmiş, herhalde oy için gitme- miştir. Haç sırasında çekilmiş resmini gördüm!.. Gericilerin "Kaynak"yayınevini basıp, yağmalamala- rı olayını, Başbakan Vekili Hinthorozu Erdal Beyin pa- zar günü düzenlediği basın toplantısında gündeme ge- tirmek istedim. "Size de 'Hayal içindesiniz' diyebilirler" dedim; dinin politikaya alet edilmemesi için, hükümet olarak önlem düşünüp düşünmediklerini sordum. Kız- dırmış mıydım acaba? Hinthorozu, uzun karşılık verdi; şöyle dedi: - Sayın Ekmekçi, siz laik devlet düzenine çok bağlı, fi- kir özgürlüğüne çok saygılı insansınız. Ama, inanıyo- rum ki, aynı derecede demokrasiye bağlı bir insansınız. Demokrasi içinde, insanlarımızm bazılan yanlış fikirlere kapılabilirler; hatta parti kurabilirler, o parti oy da alabi- lir. O partinin gittiği yol, sonunda Türkiye'de demokrasi- yi ortadan kaldıracak yol da olabilir. Bunu nasıl önleye- ceğiz? O partiyi, yasal bir ihlali yoksa keyfi olarak kapa- tacak mıyız? Demokrasi anlayışınız buna izin verir mi? Hayır. Ne yapacağız? Halkımızın çoğunluğunun yanlış yola itibar etmeyeceğine inanarak, aklı başında siyasal partilerimizin bu siyasal mücadeleyi demokrasi içinde yürütmesine yardımcı olarak, bu çerçeveyi açık tutarak, bu tehlikeyi önteyeceğiz. Eğer bunu yaparsak, "Tür- kiye'de demokrasi yaşıyor" diyebiliriz. Bunu yapmaz- sak, o zaman "Türkiye'de demokrasi var ve yaşayacak " diyemeyiz. Bir sıkı rejim var, o sıkı rejim kendisi karar veriyor, "Halk için doğrusu budur!" diye o şekilde bir yönetim oluyor. Ama, "Demokrasi içinde yaşıyoruz" di- yemeyiz. Demokrasi, en az zararlı yönetim şeklidir. Bir- takım tehlikeleri var; işte, bir tehlike de bugün bu. Ve bu tehlikenin Türkiye'de bugün görülmesi, özellikle etrafı- mızdaki ülkelerin hemen hemen hiçbirinde, demokrasi olmamasından, buna karşılık, bütün bu demokrasi dışı akımların, buralarda cirit atmasından, bir şekilde Tür- kiye'ye gelmesinden kaynaklanıyor. Bu kadar demokra- siyi kabul etmeyen biryörede, biz demokrasiyiyaşatıyo- ruz; ve bunu inanarak yapıyoruz. Dolayısıyla, herkesin bunu böyle değerlendirmesi gerekir. Fikir özgürlüğünü doğal olarak biri savunuyor, ona karşı bir tepki alıyor. "Bu tepkiyi niçin durdurmadınız?" diye, bütün suçlama- yı hükümete yöneltirse, gerçeği görmüş olmaz. Kimse kaygı duymasın. Biz buraya, bu noktaya bugün gelme- dik. Yıllardır ülkemizde bu akımlar var. Şimdiki, daha hiçbirşey. Civanmızdaki ülkelerde buakımların iktidara gelmiş olması, belki düşündürücü. Ama, bugün de, ya- rın da bu tehlikelerden bizi koruyacak olan kendi gücü- müzdür, kendi inancımızdır; kendi demokrasimize sa- hip çıkmamızdır. Ve kendi, tabii, savunma gücümüzdür. Kendi savunma gücürnüz bizi dış düşmanlardan koru- yacak, demokrasiye sahip çıkarak bizkendimizikoruya- cağız. Ve sağlam fikirlerin siyasal mücadelede ağırlığı- nı ortaya koyarak, kendimizi koruyacağız. Ama, bu konuda bir kaygı duymuyorum. Dolaştığım her yerde, gerek şimdi iktidarda, gerekse eskiden muhalefette, halkımızın büyük çoğunluğunun bu köktendinci akımla- ra karşı olduğunu gördüm. Köktendinci akımlara bağlı olanlar, daha büyük bir eylem içinde olduklan için, daha öne çıkıyorlar, zaman zaman geçici başanlar sağlaya- biliyorlar, ama, halkımızın çoğunluğu buna karşı. Halkı- mızın çoğunluğunun Müslüman olması, köktendinci olmasını gerektirmiyor. Böyle bir kaygım yok benim. Dolayısıyla, dini istismar etmekpolitikasına büyükparti- ler girmedikten sonra, daha ufak birpartinin bu işi yap- ması, ülke için tehlike olamaz tek başına. Ülkemiz buna karşı belirli bir bağışıklığı kazanmıştır görüşündeyim. Bu bağışıklığı kolay kolay kazanmamıştır; sizin de yazı- larınızla katkı yaptığınız, bütün geçmiş uğraşla, buraya gelinmiştir. Ha, tabii bundan sonra, tehlike büyümesin diye dikkatli davranın, ama "Demokrasiden uzaklaşın, daha sıkı önlemler alın, böyle olmuyor!" diye tavsiyede bulunmayın. Ama, siyasal mücadelede siz de fikirlerini- zi söyleyerek katkı yapın, zaten yapıyorsunuz. Sağolun! Erdal Bey'i, Ibrahim Yasa ile Metin Moğultay'ın cena- ze törenlerini izlerken görünce, sordum: - Size basın toplantısında öyle soru sordum diye bana kızdınız mı? - Yok, yok kızmadım. Sen zaten o soruyu mahsus sor- dun! - Mahsus sormadım! - Olsun, iyi oldu, iyi oldu! BULMACA 1 2 3SOLDAN SAĞA: 1/ Cahit Külebi'nın bir şi- ir kitabı... Avrupa Toplu- luğu'nu simgeleyen harf- ler. 2/ Dilbilgisindeki sözcük türlerinden biri... Motorlu taşıtlann elek- triğıni sağlayanaygıt. 3/ Eski Mısır'da güneş tan- nsı... Ufak ve seyrek ta- neli üzüm salkımı. 4/ 1283 gramlık ağırlık öl- çûsü birimi... Çıplak vü- 8 cut resmi. 5/ Geçmiş... Karagöz ve ortaoyunun- da Yahudi tiplemesine verilen ad. 6/ Yunan abecesinde bir harf... HekimJikte ustalık. 7/ "Şalvan şal- tak Osmanlı/Eyeri Osmanlı/ Ekende yok biçende yok/Yiyende ortak Osmanb" (Mani)... Yüz, çehre. 8/ Bir şeyi benzerlerinden ayıran özellik... Giz. 9/ Voleybol ve teniste oyunun her bir bölümü- ne verilen ad... Eski zamanla ilgili. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sevgi Soysai'ın bir romanı. 2/ Dince aziz tanınan kimi kadınlara verilen saygı sanı... Elçilik uzmanı. 3/ Hollanda'nın plaka işareti... Yüzeyi ışığa karşı du- yarh bir madde ile kaph kâğıt üzerine kalıptan çekilmiş resim kopyası. 4/ Müakte, bir tondan ya da makamdan bir bâşkası- na geçme... l/zaklık işareti. 5/ Halk dilinde süt tadı veren taze ve tatlı yoğurda verilen ad... At üretilen çiftlik. 6/ Kısa saph odun baltası. 7/ Gümüşün simgesi... Eli işe yatkın, becerildi... Bir nota. 8/ Reçine. 9/ Güreşci erkek deve... Aras'la birleşerek Hazar Deruzi'ne dökülen akarsu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle