29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16MAYIS1993PA2AR CUMHURIYET SAYFA HABERLER Savaş: Devletin parasmıçahhlar TUNCAYÖZKAN ANKARA - Hayali ihracatın bürok- rat ve sıyasetçi boyutunu ilk kez bir res- mi raporla gözler önüne seren Başba- kanlık eski Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş, "Devlet, bütün gücüne rağmen parayı çalanlann üstüne gidemedi" dedi. TBMM Hayali İhracaü Araştı- rma Komisyonuna ifade veren Savaş, devletin, hayali ihracatla ilgili olarak hala "mali bürokrasisini sarsacak bir olayı başlatıp başlatmama tercihini ya- pamadığını" ileri sürdü. DPT, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası, emniyet güçleri ve Maliye Ba- kanlığını hayaliihracatolaylannda"suç- lu" diye nitelendiren Kutlu Savaş, DPT eski müsteşan AIi Tigrel'i de olaylan bil- mek. ama "hiç kıpırdamamakla" suç- ladı. Kutlu Savaş, Hayali İhracaü Araşü- rma Komisyonu tuianaklanna göre, kendisine yöneltilen sonılara şu karşılı- klan \erdi: BAŞKAN: Teftiş Kurulu Başkanı olarak hazırladığınız dosyada. imzanızı taşıyan dosyada. 343 adet firmayla ilgili DPTdeki sorunlan belirtmişsiniz. An- cak. müsteşarlar sorumlu tutulmamış bu konuda, bilginize ihtiyaamız var. Genelge tehdit dolu SAVAŞ: O çalışmada hayali ihracat denen hadisenin bir Başbakan genelge- sine dayandınldığıru, Türk bürokrasi- sinde 1987 tarihli bir Başbakan genelge- sinin ağırlı olarak gündemde olduğunu, tartışıldığını, herşeyin ona fatura edildi- ğini tespit edince, o genelgeyi aldık. Böyle tehdit ihtiva eden bir genelge. ben 25 yıllık memuriyet hayaümda hıç gör- medim. Bu genelgeyi ben Başbakan'a (Turgut Özal) götürdüm. 'Efendim' dedim, 'Yazışmayı, bürokrasiyi benden çok daha iyi bilirsiniz'. 'Ama rica ederim' dedikten sonra, bir tehdit cümlesi ihtiva eden bir genelge. Başbakamn ilk reaksi- yonu şu oldu: Şöyle uzaktan baktı, "Yahu onun daktilo puntosu da deği- şik" dedi. Neticede o genelgenin iptal edilmesi gereğine ilişkin kanaatimi söy- ledım. O genelgeyi iptal ettik. Daha doğrusu, bir yazıyla o genelgenin iptal «dildiğıni ilgili mercilere duyurduk. 'Başbakanlık Teftiş Kurulu bu konuda bir değerlendirme yapacaktır' denildi. BAŞKAN: O zamanın Sayın Müste- şan Yusuf Bozkurt Özal (eski DPT Müsteşan). Acaba bu genelgeden Sayın Özal'ın haberi var mıydı? SAVAŞ: Hayır efendim. Onu Sayın Yusuf Özal'a sormadım. BAŞKAN: O zamanın da müsteşan idi ama. SAVAŞ: Kendisine herhangi bir sual tevcih etmedik. Ama biz doğrudan, zamanın müsteşanna bu genelgeyi siz biliyorsunuz, siz gördünüz mü. haberi- niz var mıydı diye sual tevcih etmedik. BAŞKAN: Peki etme ihtiyacı? SAVAŞ: Hayır duymadıİc efendim. BAŞKAN: O dönemin Başbakanı Sayın Turgut Özal. bu hazırladığınız ra- porda. hayali ihracatla ilgili sorumlular hakkında da, bu 343 adet firmanın so- rumlulan hakkında yani bürokratik so- rumlulan hakkında da yasal işlem yapı- lmasını istemişsiniz. Burada var o. Şim- di, siz bunu Sayın Başbakan'a arz etmiş- siniz. Siz böyle bir teklifi Sayın Başba- kan'a arz edince, Sayın Başbakan'ın bu konuya bir tepkisi oldu mu? ŞAVAŞ: Bu raporla ilgili olarak, bir ; talimatı olup olmayacağını kendisine ' ben sordum ve Sayın Başbakan, bu ko- nuda "Benim DPTye bir onayım" var . dedi. "Hayali ihracatla ilgili olarak de- • netim birimlerinde hazırlanmış raporlar DPT'de birikmişti. Bu raporlann suç is- nat eden veya suçu ortaya çıkaranlann ilgili birimlerce, hanrlayan birimlerce işleme konulması yönünde benim DPTye talimaüm olmuştu" dedi.Biz de raporumuzda şu fikre yer verdiğimizi hatırlıyorum. Hangi tarihten beri Türkiye'de ka- nunlara aykın olan işlemlerin faaliyetle- rin gereğinin yapılması için Başbakan'- dan izin alınıyor. Bunun otomatik ol- ması lazım. Bu konuyu Sayın Başbakan ile konuştuğumu çok iyi hatırhyorum. Ne var bunda, niye öyle yorumluyorsun dedi. Onlar bir onay istediler, ben de onay verdim. Efendim, keşke vermesey- diniz onayı. dedim. Çünkü, suç teskil eden, suç olduğunu iddia eden bir mü- fettiş raporu. işleme konmak için her- hangi bir merci veva makamdan izin al- maya muhtaç değfldır. Siyasi boyut AVUNDLKOĞLL- Raporun 35. sayfasmda olayın siyasi boyutlannın da olduğunu belirüyorsunuz. Bu siyasi bo- yutlardan bahsedebüir misiniz? SAVAŞ- O günleri çok hatırlarsanız veya hep hatırlayabilirsek; şimdi, Türki- ye'de Bakanlar Kurulu bir karar alıyor, Bakanlar Kurulu'nun aldığı karar bakı- yorsunuz, DPT'de, Maliye'de, Hazine'- de veya Ulaşürma Bakanlığı'nda bir da- ireden tahrik edilmiş. Bir ihracat olayı veya 1980'li yıllann ihracat olayı, büyük ölçüde bir siyasi tercih haline dönüştü. îhracat en büyük, en önemli meselemiz olarak vaz edildik, buna samimiyetle de inanıyorurn, gerçekten öyle, ihracat olayı bir siyasi tercih, ama bu siyasi ter- cihin yapılması ekibin yetkisinde, uhde- sinde ama tatbikat bizde, yani bürok- ratlarda. Bunun üstüne gidip gitmemek bir siyasi olav gibi göründü bize. Yük- sek Komisyonunuz çahşıyor, ama bir Turan Çevik, veya emsali Menteşoğlu Grubu devletin 100 milyar lirasını çalan adamlara şu ana kadar, 1992 yıhnın so- nuna kadar Türkiye'de hiçbir makam ve merci" gel bakalım, sen şu paralan nasıl aldın. Hesabını ver ve evini, barkını köşkünü arabanı satarak bu pa- raru sana ödeteceğiz" demedi. Siyasi tercih yanlışu, doğruydu. bürokrasi yanhştı, doğruydu. tamam, ama bir de hırsızlık yapanlar var sayın üye. Türk devletinin parasını, çocuklanmızın pa- rasını çalan adamlar var, onlar nerede? AVUNDUKOĞLU- Siz onlan tespit etmişsinizama... SAVAŞ- Bütün çalışmalanmıza rağ- men. devletin bütün gücüne ragrnen pa- rayı çalanlann- üstüne gidilmedi sayın üye. Onu arz etmeye çahşıyorum. Bu si- yasi tercih bir yerde. Merkez Bankasını sigaya çekemedik. Merkez Bankası Türkiye için önemli bir kuruluş . Mer- kez Bankalan dünyanın her yerinde önemli, bizde de önemli. Merkez Ban- kası'na bunun hesabını soramadık. Raporda Yusuf Bozkurt yok BAŞKAN- Raporunuzda Yusuf Boz- kurt Özal'ın adı geçmiyor. SAVAŞ- Yusuf Bey'in hayali denen • olayla irtibaünı tespit etmemiştik. Yu- suf Özal Bey, uygulamalann eylemlerin- den, bendenize göre, bilgi sahibi ol- mamışür büyük ölçüde. Gelelim Ali TigrePin (eski DPT Müsteşan)dönemine. Tigrel ile telefon- da ben konuştum. Benim verdiğim ör- nekleri misliyle teyit ederek, panik için- de başka örnekleri Ali Tigrel de zikret- miştir. Teşvik uygulamanın veya teşvik uygulamada cereyan eden bu olaylar- dan herhalde muzdarip olduğu için, çünkü Ali Tigrel namuslu bir kişidir, olaylann tümünü biliyor, olaylan öğ- renmiş. Başbakan'dan onay almış. Artık o safhada, müsteşann devrede ol- duğunu varsaymak zorundayım. Baş- bakan'dan onay alan. haziran 1988'de onay alıp, evraklan diğer dairelere dağı- tan Ali Tigrel Bey. olaylan biliyor. Ted- bir? Tedbir yok. Uzmanlar müracaat ediyorlar, birtakım şeyler yapılsın, bu dosyalar başımızda kaldı diyorlar. Müsteşarlık katından ses yok. Ama Yu- suf Özal Bey döneminde durum öyle de- ğil. Bunu tespit ettiğimiz için, buna inandığımız için biz o raporumuza, Yu- suf Özal Beyin adını tahkikat kap- samında olması gereken bir kişi olarak zikretmedik. BAŞKAN- Yusuf Bey, olaylara vakıf değil mi? SAVAŞ- Olaylar cereyan etmiş, orta- ya çıkmış. müsteşar müttali, soruştur- ma kapsamında olması gerekir dedim. Yusuf Özal Bey'in döneminde olaylar, teşvik uygulamanın içinde özellikle dö- nüyor, cereyan ediyor. Müsteşann ha- berdar olduğuna dair hiçbir belge yok. Tam tersine, müsteşann devrede ol- madığına dair elimizdeki genelge var, önemli bir belge. Müsteşar yardımcısı, Başbakan yardımcısı, Başbakan, müs- teşann ne parafı var, ne imzası var. Müsteşara gitmediği de sabit. Bu, bizim kanaatimiz. Öztürkmen: KurbanarıyorlarANKARA(Cınnhuriyet Bürosu) - Hayali ihracat konusunda hazırlanan teftiş rapor- lannda ve Hayali İhracatı Araştırma Ko- misyonu tutanaklannda suçlanan eski DPT Müsteşar Yardımcısı Bülent Öztürk- men. eski Başbakanhk Teftiş Kurulu Baş- kanı Kutlu Sa\aş'ın kendisini "ipe götür- düğünü" söyledi. Komisyona yerdiği ifa- dede suçlamalan yarutlayan Öztürkmen, Savaş tarafmdan hazırlanan hayali ihracat raporunun kendisini "harcarken" Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu'nu "ko- rumaya" çalıştıgını iddia etti. Komisyonda Bülent Öztürkmen'e yö- neltilen sorular ve yanıtlan şöyle: BAŞKAN: Hakkınızdaki ıddialara ne diyorsunuz ? BÜLENT ÖZTLRKMEN: (Başbakan lık Tefüş Kurulu raporu ile ilgili olarak) Özellikle. bazı kişiler korunmaya çahşılı- yor. Mesela, orada öyle bir yer var ki, Mer- kez Bankası Başkanı'nı... Merkez Bankası bir anonım şirket. bunun başındaki başka- nın haberi olmadan kambiyo müdürlüğü ayn bir bölüm mü° Orayı itham ediyor. öbür tarafı ithim etmiyor. Böyle bir tutar- sızlık var. Adam benı itham ediyor, karan- nı vermiş. kafasında peşin hüküm var: Kutlu (Eski Başbakanhk Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş) beni ipe götürüyor. Adam karannı vermiş. Onu bırakın, kendisi bu kadar raporu yazmış, madem öyle, bir suç vardı da ne di- ye başbakana veya kendisi re'sen lüzumu muhakeme karan için Danıştay'a gönder- medi? BAŞKAN: Onun savunması şu oluyor: "Ben Teftiş Kurulu Başkanıyım. Benim lü- zumu muhakemeye gitmem için başbaka- nın olur vermesi lazım. o vermeden ben gi- demem" diyor. Yılın bürokratı seçildim ÖZTÜRKMEN: Allah'tan korksun, herkesin ifadesini almış, Bülent Öztürk- men'in ifadesi yok. Ne demek yahu... Tek- rar aynı görevde olsam, aynı mevzuatla ya- pardım ve ben. o sene, ihracattan dolayı yılın bürokratı seçildim. Adam geliyor, tahkikatını yapıyor. bakın göreceksinız, raporunun 10. sayfasıyla 20. sayfasındaki birbirini tutmuyor. Kendisini şikayetettik- ten sonra başbakana, tamamen herkesi birden suçluyor. Bu durum, yukanda da açıkladığım üze- re Başbakan Turgut Özal'ın. 12.11.1987 gün ve 38680 sayılı genelgesinde de açıkla- narak imalatçı faturası aranmaksızın ihra- catçının faturasıyla işlem yapılması yeterli kabul edilmiştir. Bir ihracatçı fırma hak- kında müfettişlerce soruşturma yapılarak imalatçı faturasmın sahte olduğunun, hıç ihracat yapdmadığının raporda iddia edil- mesi kesinleşmiş bir mahkeme hükmü nite- liğinde değildir. BAŞKAN: İddia şu: Başbakan bu im- zayı altıktan sonra bu genelgeye, sizin bu yazıyı yazdığınız iddia ediliyor. Böyle bir şey var rnı? ÖZTÜRKMEN: Kesinlikle. BAŞKAN: Bu çok önemli bir konu da g J J olaylarla bağlantısı olduğu tahmin edilen pek çok kişi hakkında yeterli kanıtın bulunamamasına neden oldu. Suç üstû operasyonları sonucu ele geçirilen sanıklar >eraltı dünyasının pek çok ismi- nin de devrede olduğunu ön^ sürdüler. Ancak bunlann çoğu kanıtlanamadı. Yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Necdet Ulucan da Marmaris havali ihracat olayında paravan şirketlere dolar bulmakla suçlandı. Ulucan uzun süre arandı, 14Kasnn 1988'de tzmir potisine tesliın oldu. Bir süre ruruklu kalan Necdet Ulucan daha sonra serbest bıraküdı. Erdeııı: YusufÖzal'ınbilgisivardı ANKARA(Cumhuriyet Bürosu) - Eski Başbakan Yardımcısı, eski TBMM Başka- nı, ANAP İzmir Milletvekili Kaya Erdem, hayali ihracata olanak tanıyan belgeyi im- zalamayıp sadece parafe ettiğini açıkladı. Hayali ihracatla ilgili en önemli belge olan 1987 tarihli Başbakanhk Genelgesi'ne kar- şı olduğunu, ancak Turgut Özal ile telefon- da görüştükten sonra, bu belgeyi parafe et- mekle yetindiğini anlatan Erdem, Hayali thracaü Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadede, "Olayla ilgili genelgenin uygula- masında bile görevli değüdim" dedi. Er- dem, kendi döneminde DPT ile Merkez Bankası arasında hazırlanan ve hayali ih- racat ödemelerinde esas alınan bir proto- kolden de haberdar olmadığını ve böyle bir protokolün yasalara aykın olacağını bil- dirdi. Komisyon Başkanı Mahmut Öztürk. Kaya Erdem'in ifadesini alırken "hayali ihracat olaylanyla ilgili pek çok kararna- me, karar, tebliğin o dönem yayımlandığı- nı ve kamu kuruluşlan arasında yetki gas- bma varacak derecede evraklann bir yer- den diğer yere nakledildiğini ve bugünkü mevzuat ve kavram kargaşası meydana geldiğini" vurguluyor. Erdem. Hayali İh- racat Komisyonu tutanaklanna geçen ifa- desinde, hayah ihracatın yapıldığının hü- kümet tarafından ortaya çıkanlması üzeri- ne derhal bunun tekrar yapılmaması için gerekli ekonomik ve idari tedbirlerin alındığını anlattı. _ Genelgede. "Müsteşar Yusuf Bozkurt Özal'ın imza etmediğine dair ibare" bulun- duğuna dikkat çeken Erdem. Yusuf Özal'- :n milletvekili adayı olması nedeniyle göre- vinden istifa ettiği için imzasının bulunma- dığını söyledi. Erdem. sözlerini şöyle sür- dürdü: "Sayın Kutlu Savaş orada 'Bu kararna- me bana geldiğinde imza etmedim. sadece paraf ettim* dediğimi söyleyerek. 'halbuki parafı var' diyor. Bürokraside hepimiz bili- riz ki imza etmekle paraf etmek farkh şey- lerdir. Benim gayet tabii olarak Başba- kan'a giden metinde parafım var. 'İmza et- medim' demek, bana imza etmern için ge- tirilen bir şeyi imza etmediğimi açıklar. • Olay budur. Oradaki ibarelere bu bakım- dan iştirak etmiyorum." Erdem, "Bu ge- nelgenin uygulanmasında da. en ufak bir uygulamasında da görevli değildim" diye konuştu. Merkez Bankası ve DPTyi doğrudan ilgi- lendiriyor ve burada da Hazine'yi devre dışı bırakıyor, direkt ilişkiyi Merkez Ban- kası'yla DPT arasında sağlayan bir proto- kol oluyor. Bu konuda bilginiz var mı?" diye sordu. Erdem ise protokolden ilk defa haberinin olduğunu ileri sürdü. Hayali ihracatla ilgili iddialann ortaya atılması üzerine. DPT ve Merkez Bankası görevlileri Bülent Öztürkmen. F.tnem Kül- han. HQse\in Aslan. \awa Canevi, Ze- keriya Yıkİmni, Necdet Kaya Sezer, Sela- Erdem, 22 Nisan 1987 tarihli ve imzası hattin Altner arasında >apılan protokol ge- bulunan yazının ise 86 tarihli 11237 Sayılı İhracatta Vergi İadesi kararlanyla 7'10624 sayılı eski karara göre, önemli değişiklik getiren, l'inci. 9'uncu. 13'üncü. 14'üncü, 15"inci, 22'nci ve geçici birinci maddeleri- nin açıklanmasından ibaret bir karar oldu- ğunu belirtti. Yusuf Özal kıymetlidir Erdem. özellikle 1984-1987 yıllan arası DPT müsteşannın devre dışı bırakıldığı ve herşeyin ilgili müsteşar yardımcısının ya- aşmalanyla yapıldığı. o müsteşar yardım- cısının goreve bu iş için getirildiği iddiala- nyla ilgili olarak da şu ifadeyi verdi: "Plan- lamada müsteşann devre dışı bırakıldığı gjbi bir dönemi sureti katiyetle kabul ede- miyorum. Bütün ekonomik kararlann alı- nmasmda Yusuf Özal'la beraberdik. müs- teşardı o, onun dışında binsini zaten kabul etmeyiz. Ancak onun olmaması halinde müsteşarhğa vekalet eden kimse gelir. Yu- suf Bey çok değerlidır. zekidir, kıymetlidir ve işleri hakkıyla yapan bir arkadaştır." Bunun üzerine Komisyon Başkanı. Er- dem'e "Böyle olunca her şeyden Müsteşar Saym Yusuf Bozkurt Özal'ın bilgisi vardır oluyor. Elimizde bir protokol var. 1985 yı- lında hazırlanmıştır. Bu protokol Hazine, reğince ihracat dosyalanyla ilgili bütün iş- lemlerin 7 Ekim 1985 tarihine kadar dur- durulduğu belirtiünce de Erdem. komis- yon üyelenne söz konusu protokolü ilk kez duyduğunu söyledi. Erdem, "Yusuf Bey bu gibi bir protokolden bana bahsetmedi. O dönem gerçekten çok büyük yoğun faa- liyetiçerisindeydi. Her gün değişik kararlar üzerinde çalışılıyordu" dedi. Erdem, böyle bir pro- tokolle "devletin hiçbir makamı veya bu yetkisi olmayanlann verilen bir karan uy- gulayamayacağını söyleyince de komisyon üyesi Kamer Genç, "Uygulanmış ve çok para ödenmiştir" diye konuştu. Bunun üzerine Erdem. "Hukuk ve ka- nuna davanmadan düzenlenen bir proto- kol bizim devlet bürokrasisinde değil, Mer- kez Bankası ve DPT gibi ciddi müesseseler- de, başka yerlerde dahi yapılsa bile yerinde kalır, uygulanamaz. O bakımdan onun birtakım şeyleri olması lazım, olmadığı takdirde hükümsüzdür" dedi. Erdem. "Bu kadar kanunsuz hareket eden bir müsteşar muavini görevde tutuluyor. Yetkisiz ise Merkez Bankası Başkanı ile nasıl anla- şıyor?" sorusuna ise komisyonda şu yanıtı verdı: "Sizin söylediklerinizi burada öğreniyo- rum ilk defa efendim." onun için. İkincisi. Sayın Başbakan niha- yet onu öğrenmiş. Bunu niçin araştırma ihtiyacı duymadı? Çünkü, bir başbakamn attığj imzanın altına değişik klavyeli bir yazıvla yazı yazmak herkesin yapabileceği bir iş değildir. Bunu yapsa, bir tek cum- hurbaşkanı cesaret eder, başka da kimse edemez, ama bunun, sizin tarafınızdan yazıldığı iddia ediliyor. Bu konuda bilgini- zialalım. ÖZTÜRKMEN: Bu yazı. Başbakan'a imzaya gitmeden önce yazılmıştır ve orası genel olarak yazıldıktan sonra, sonradan ilavesinde daktilo değişmişti. Bir kısmı fo- tokopi olarak yazılarak getirilmişti. BAŞKAN: Başbakan'ın o yazıdan haberi var mı? Başbakamn haberi var ÖZTÜRKMEN: Gayet tabii efendim. BAŞKAN: Ama raporda "Bundan Baş- bakan'ın haberi yok" diyor, 'Son cüınle- den haberi yok' diyor. ÖZTÜRKMEN: Bir defa şu var O cümle. o yazının altında olsa ne yazar, ol- masa ne yazar? Bu, Başbakan'ın bir genel- gesidir. Genelge. idare hukukunda da di- ğer kanunlarda da uyulması, memurlann uyması gereken hususlardır. Aksi takdir- de, TCK'ya göre, memurlar sorumlu olur- lar. Yani, Başbakan'ın yazdığı genelgenin altında o yazı olmasa da o tabır olmasa da işlem yapılacaktır. Bu, fazlanın fazlası ola- rak yazılmıştır ve bizim yazımızın, ondan evvelki çıkan yazımın bir etki yapmadığı görüldüğünden bu şekilde bir yazı yazılmıştır ve diyor ki. bu oraya... Peki, benim onu oraya yazmamda ne şeyim ola- cak? Başbakanhk genelgelerinin alunda mutlaka ona benzer ifadeler kullanılır. Bir de bunu pekiştirmek bakımından ifade ediyor. Sonra, oradaki ifadede diyor ki Kaya Bey, 'Ben onu imzalamadım da Bü- lent Bey gidip Turgut Bey'i, Sayın Baş- bakanı ikna etmiş, ondan sonra..' Peki, Kaya Bey'in kendisi ıkna olmadıysa, ne diye parafı var orada? Şimdi, burada Kut- lu Savaş'ın şeyine göre ben. kiralık adam olarak getirildim, benim aklımda bir şey yok, aklımı peynir ekmekle yedim, ondan sonra ben bu işlerde taşeron olarak kul- 1 ırulıyorum!.. Bunu. bu şekilde düşünmesi ^ıle demek ki kendileri bu kanaatte... Kendileri demek ki o tiğnette... Yok böyle bir şey. Kaldı ki o ibare var. Sayın Başbakan onu imzalarken o da oradaydı. BAŞKAN: Peki Saym Öztürkmen. şöy- le arz edeyim: Saym Başbakan -tabii o dönemin başbakanı- neden daha sonra bu genelgenin altına bu yazıyı da ilave etmiş- ler gibi bir ünlem işareti getirecek, soru işareti getirecek bir ifade kullanıyor? Var, o raporda belirtiliyor efendim. ÖZTÜRKMEN: Bu çok önemliyse Turgut Bey'le konuşulur. BAŞKAN: Yani bunu siz kendiniz de okudunuz, orada var. , *•,' . ÖZTÜRKMEN: Onun için ben savun- ma yapıyorum. Arkadaşlar bir defa, tah- kikat yaparlarken genelgenin ne manaya geldiğini bilmiyorlar. Başbakan'ın imzası- ndan önce yer alan 'Aykın davrananlar hakkında yasal işlem yapılacaktır' ibaresi- nin, Başbakan'ın genelgeyi imzaladıktan sonra eklendıği iddıası herhangi bir daya- naktan yoksun olduğu gibi hukuken de bir değer taşımaktan uzaktır. BAŞKAN: Şimdi ortada bir hadise var. Bunu çok açık ve net bir şekilde öğrenmek istiyoruz. Şimdi, siz bir çıtasınız. Çıtanın üstündekiler. altındakiler. Sizin müste- şannız (Yusuf Bozkurt Özal) ekonomiyle ilgili bakan oluyor. ÖZTÜRKMEN: O bakan olduğunda ben oradan aynldım. Kilit adam BAŞKAN: Aynldmız veya ekonomiyle ilgili. o göreve bakan müsteşannı ve Başbakan, aynı Başbakan ve yine. o Baş- bakanhk'a bağlı teftiş kurulu başkanı. 'Hayali ihracat tespit ettik' diyor. Sorum- lulan şunlardır diyor ve kilit adam olarak da sizi gösteriyor. Şimdi, en sonunda da Başbakan'a. 'Soruşturma açılması lazım- dır' diyor. O dönemin başbakanı da soruş- turma açmıyor ve 10 Nisan 1989'da; özel- likle, 1984,1985 ve 1986'da hazırlanan ra- porlann müruru zamanının dolma süresi bitiyor. Şimdi Sayın Öztürkmen. neden siz? Biz bunu öğrenmek istiyoruz. ÖZTÜRK- MEN: Bizim müsteşanmız rastgele bir müsteşar değildi; Başbakan'ın kardeşi... Ona haber vermeden iş yapmak, yani bu- rada Başbakan'ın kardeşini atlayarak bir işlem yapın. affedersiniz. biz burada illegal örgüt kurup da illegal çalışma yapmıyo- ruz ki, hukuka uygun olarak yapıyoruz ve yapılan genelgeler de ona göredir. Demokratiktoplum olmanın gereği L. ERTUĞRUL KAZAJSClEğitimci-Hukukçu • Baştarafi 2. Sayfada ' kın saygın iradesinin genişlikle gerçekleşe- ceği düşüncelerin temsili platformundan uzak kaldığı 1923-1945 sürecine üzüntüler- le baktığı da gerçeğin kendisidir. Büyük umutlarla başlayan demokratik gelişim tablosu, uygulamanın hemen baş- langıanda halk yaranna obnayan ödünler dizisine yol açmıştır: Toprak reformunu amaçlayan "Çiftçiyi Topraklandırma Ka- nunu". Demokrat Parti'nin doğumunu hazırlayan ünlü "Dörtlü Takrir" sonrası görülen olaylar nedeniyle askıda bırakıl- mıs, Köy Enstitüleri özünden sapünlmış, laiklik ilkesi sulandmlmıştır. "Irkçılık ve Turancıhk fesadına, gericiliğe asla meydan verilmeyecekür" ilkesinin isabelle belirtil- diği bir dönemde ödünsel baskılar sonucu çağdaş düşünccli demokrat aydınlardan baalannın karşılaştığı işlem ve uygulama- lann hiç de anlaşüır yani yoktur. Hasan Ali Yücel, Rüştü Uzel. I. Hakkı Tonguç. Şev- ket Aziz Kansu, Nurullah Ataç gibi nice aydın ve çağdaş isimlerin resmi görevlerde bulunduğu bir devrede ozan Naam Hik- met'in tutukevinde bulunması tam bir çe- lişkidir. Diğer taraftan ise demokrasinin sadece birtakım siyasal partilerin acılma- sıyla gerçekleşeceği samhnış ama, özgürce düşüncelerin siyasal arenada sınırsız ola- rak yer alması için gereken yasal devrim noksan bırakılmışür. Tabular yıkılırken, yeni tabular! 1950yıhndan başlayıp27 Mayıs 1960 ta- rihine kadar uzanan iktidar süreci. gerek hukuksal ve gerekse toplumsal açıdan, esa- sında ileri boyutlan tam olarak içermeyen devlet yapısını daha da geriletmenin işaret- lerini vermiştir. Demokratik hak ve özgür- lüklerin var olanlanm da inatla daraltma politikası. ekonomik yanbşlıklarla eklentili biçim alınca sonuç. kötü olmuştur. Bu ara- da, sırası gelmişken behrtmek gerekir ki, hukuksal meşruluğunu yitirse bile, yaşama yönelik cezalandınlmalan otuz yıldır gün- demde tutan bir eylem, 27 Mayıs'ın kara gölgesidir. Bu gölge antidemokratik ve hu- kukun üstünlüğüne on yıl süreyle saygın olmayan bir iktidar dönemındeki yaşan- mış gerçekleri bile gözardı ettiren duygusal gelişmelere neden obnuştur. Bilindiği üzere, demokratik toplum gele- neğinin geniş boyutlarla kunılabilecegi bir hukuk belgesi olarak 1961 Anayasası ko- muoyuna sunubnuştur. Gerçekten de bu anayasa ile hak ve özgürlüklerin gereğince kullanılmasından başlanıp, belirgin yapısı "demokratikleşme ve hukukun üstünlü- ğü" ilkelerine dayah toplumsal kurumlaş- maya yol açılmıştır. 1961 Anayasası'nı. Türkiye'de "tabulan yıkan" bir çağdaş aşama saymalıdır. 12 Mart ve 12 Eylül tarihleri. demokra- tik toplum olma sürecinin iki önemli enge- lidır. Ara rejimlerin, kendilerine özgü süb- jektif ve baskıa niteliğine uygun olarak ilk tavırlan, 1961 Anayasasfnın, toplumsal ilericiliği yüreklendiren. çağdaşlığa ufuk veren içeriğini. önce budamak sonra da kaldınp atmak olmuştur. Sonuçta. gerek hukuk dıli ve tekniği bakımından za\ıf ve çelişkili, hak ve özgürlüklerin alabildiğine "zaptü rapta" alındığı "ibret-i âlem" bir Anayasa bu topluma uygun görübnüştür. Halk oylamasında saptanan ağırlıklı psi- kolojik oy tepkisizliği ise üzüntüyle bellek- lerdedir. İnsan olma onuruna saygı Demokrasi. toplumsal yaşam biçiminin onurluca geliştirildiği ölçüde değer kaza- mr. Eğer bir ülkede demokratik rejim. tüm kurum ve kuruluşlanyla gerçekleşmemiş- se. orada baskılar altında bir kaos vardır. İnsan olma onuruna saygı ise aslında bu- lunmaz. Uzun yıllardan beri ciddi yakınmalarla dile getirilen "güvenbk soruşturması" fış ve kayıtlarmın iptaline ilişkin toplumsal istek. şimdilerde Adalet ve İçişleri Bakanlıklann- ca gündeme getirilebilmiştir. Gerçekten de hangi nesnel ölçütlere (objektif kıstaslara) bağlı olduğu kuşkulu, hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı, uluslararası düzeyde devleti kü- çültücü yergilere açık bir uygulamanın ip- tal edilmesi, süregelen bir ayıbın da kaldı- nhnası demektir. Özellikle, nice aydın. çağdaş ve toplurncu insan güvenlik sonış- turmasının geçmişteki utanç verici damga- lamalanna hedef olmuştur. Bu durumda şimdi bizzat devleu hükümet diliyle: "De- mokrasiye saygjnlığın gereğini" dile ve gündeme getirmiş bulunmaktadır. Yargı karanna dayanmaksızın, yürüt- menin ve siyasal iktidarlann bir öğesi olan İçişleri Bakanlığı'nca "seyahat özgürlüğü- nün" engellenmesi, sınav kazanıldığı halde "sakıncah" sayıbp işbaşı yapürmama. ye- dek subaylığa gidip de cr çıkanlma gibi v ıl- larca sürmüş uygulamalar hep sübjektif güvenlik soruşturmasının sonuçlan değil midir? Kişiler hakkında "sabıkasızlık kay- dıyla" yetinmeyip, "hakkınızda şimdiye kadar düzenlenmiş bir iddianame var mı- dır?" şeklinde resmi evrak bastınp yanıt isteyen anlayış nasıl bir felsefenin ürünü- dür? Sıkıyönetimce re'sen emeklüik, işe son verme gibi işlemlerin yasayla kaldınlması- nın kesin bir gereklilik taşıdığj ortadadır. Öte yandan. demokratik toplum olma aşa- malannın önüne faşist İtalyan ceza yasala- nndan ahntıh "Demoklesin Kıhcı" madde- lerin bir set gibi dikilmesi gerçeği. bizim toplumsal yazgımız olmuştur. Düşünce öz- gürlüğünü yıllarca tanımayan egemen güç- lerin bu topluma demokratikleşmeyi uy- gun bulmayıp, karmaşadan diktalara giden döngüyü ısrarla sürdürdükleri bir gerçek değil midir? Demokrasilerde düşünceler kayıtlara bağlı olmaksızın alabildiğine gündeme ge- tinlmelidir. Yönetsel yapıyı ilgilendiren iradi kararlar ise halkın bilinç ve tercihleri- ne bırakılmalıdır. İşin gereği böyleyken. tam tersıne olarak, sırf düşünceleri yüzün- dcn halktan >ana insanlar, ilerici ve çağdaş kafalar yasaklann girdabında boğulmaya, yokedihneye çahşılmıştır. Uzun yıllar tutu- kevlerinde adi hükümlülerden daha da aşağılatıcı işlemlerle çile çektirilerek ömür- leri tükekilenlere yapılan büyük haksızlık- lar şimdilerde nasıl düzeltilecektir? İşsiz, ekmeksiz kalıp bir de ekonomik yaşam sa- vaşında bunalan eski siyasal hükümlülere devletçe nasıl el uzaülacaktır? Binbir kötü uygulama sonucunda heder olan yüzlerce onurlu insan için demokratikleşme süre- cinde hangi manevi ve maddesel merhem- ler bulunacaktır? Sonuç Demokratik toplum olmanın çabasını göstermek, bu ülkenin başhca gündemini, hem de ısrarla oluşturmahdır. Öbür tüm konu ve sorunlar arasında böylesine bir aşamaya öncelik verilmelidir. Çünkü, insa- nın uygar bir ortamda her türlü güvenceyi içeren bir yaşama nasıl gereksinimi varsa, toplumlann da ortaklaşa demokratik de- ğerlerle bezenmiş yaşam derinliğine öylesi- ne gerekleri vardır. İşbaşındaki hüküme- tin, Cumhuriyet tarihinde saygın ve kaha bir yer işgal etmesi kendi elinde ve tutu- mundadır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle