Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16MAYIS1993PA2AR CUMHURIYET SAYFA
HABERLER
Savaş: Devletin
parasmıçahhlar
TUNCAYÖZKAN
ANKARA - Hayali ihracatın bürok-
rat ve sıyasetçi boyutunu ilk kez bir res-
mi raporla gözler önüne seren Başba-
kanlık eski Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu
Savaş, "Devlet, bütün gücüne rağmen
parayı çalanlann üstüne gidemedi"
dedi. TBMM Hayali İhracaü Araştı-
rma Komisyonuna ifade veren Savaş,
devletin, hayali ihracatla ilgili olarak
hala "mali bürokrasisini sarsacak bir
olayı başlatıp başlatmama tercihini ya-
pamadığını" ileri sürdü.
DPT, Hazine Müsteşarlığı, Merkez
Bankası, emniyet güçleri ve Maliye Ba-
kanlığını hayaliihracatolaylannda"suç-
lu" diye nitelendiren Kutlu Savaş, DPT
eski müsteşan AIi Tigrel'i de olaylan bil-
mek. ama "hiç kıpırdamamakla" suç-
ladı.
Kutlu Savaş, Hayali İhracaü Araşü-
rma Komisyonu tuianaklanna göre,
kendisine yöneltilen sonılara şu karşılı-
klan \erdi:
BAŞKAN: Teftiş Kurulu Başkanı
olarak hazırladığınız dosyada. imzanızı
taşıyan dosyada. 343 adet firmayla ilgili
DPTdeki sorunlan belirtmişsiniz. An-
cak. müsteşarlar sorumlu tutulmamış
bu konuda, bilginize ihtiyaamız var.
Genelge tehdit dolu
SAVAŞ: O çalışmada hayali ihracat
denen hadisenin bir Başbakan genelge-
sine dayandınldığıru, Türk bürokrasi-
sinde 1987 tarihli bir Başbakan genelge-
sinin ağırlı olarak gündemde olduğunu,
tartışıldığını, herşeyin ona fatura edildi-
ğini tespit edince, o genelgeyi aldık.
Böyle tehdit ihtiva eden bir genelge. ben
25 yıllık memuriyet hayaümda hıç gör-
medim.
Bu genelgeyi ben Başbakan'a (Turgut
Özal) götürdüm. 'Efendim' dedim,
'Yazışmayı, bürokrasiyi benden çok
daha iyi bilirsiniz'. 'Ama rica ederim'
dedikten sonra, bir tehdit cümlesi ihtiva
eden bir genelge. Başbakamn ilk reaksi-
yonu şu oldu: Şöyle uzaktan baktı,
"Yahu onun daktilo puntosu da deği-
şik" dedi. Neticede o genelgenin iptal
edilmesi gereğine ilişkin kanaatimi söy-
ledım. O genelgeyi iptal ettik. Daha
doğrusu, bir yazıyla o genelgenin iptal
«dildiğıni ilgili mercilere duyurduk.
'Başbakanlık Teftiş Kurulu bu konuda
bir değerlendirme yapacaktır' denildi.
BAŞKAN: O zamanın Sayın Müste-
şan Yusuf Bozkurt Özal (eski DPT
Müsteşan). Acaba bu genelgeden Sayın
Özal'ın haberi var mıydı?
SAVAŞ: Hayır efendim. Onu Sayın
Yusuf Özal'a sormadım.
BAŞKAN: O zamanın da müsteşan
idi ama.
SAVAŞ: Kendisine herhangi bir sual
tevcih etmedik. Ama biz doğrudan,
zamanın müsteşanna bu genelgeyi siz
biliyorsunuz, siz gördünüz mü. haberi-
niz var mıydı diye sual tevcih etmedik.
BAŞKAN: Peki etme ihtiyacı?
SAVAŞ: Hayır duymadıİc efendim.
BAŞKAN: O dönemin Başbakanı
Sayın Turgut Özal. bu hazırladığınız ra-
porda. hayali ihracatla ilgili sorumlular
hakkında da, bu 343 adet firmanın so-
rumlulan hakkında yani bürokratik so-
rumlulan hakkında da yasal işlem yapı-
lmasını istemişsiniz. Burada var o. Şim-
di, siz bunu Sayın Başbakan'a arz etmiş-
siniz. Siz böyle bir teklifi Sayın Başba-
kan'a arz edince, Sayın Başbakan'ın bu
konuya bir tepkisi oldu mu?
ŞAVAŞ: Bu raporla ilgili olarak, bir
; talimatı olup olmayacağını kendisine
' ben sordum ve Sayın Başbakan, bu ko-
nuda "Benim DPTye bir onayım" var
. dedi. "Hayali ihracatla ilgili olarak de-
• netim birimlerinde hazırlanmış raporlar
DPT'de birikmişti. Bu raporlann suç is-
nat eden veya suçu ortaya çıkaranlann
ilgili birimlerce, hanrlayan birimlerce
işleme konulması yönünde benim
DPTye talimaüm olmuştu" dedi.Biz de
raporumuzda şu fikre yer verdiğimizi
hatırlıyorum.
Hangi tarihten beri Türkiye'de ka-
nunlara aykın olan işlemlerin faaliyetle-
rin gereğinin yapılması için Başbakan'-
dan izin alınıyor. Bunun otomatik ol-
ması lazım. Bu konuyu Sayın Başbakan
ile konuştuğumu çok iyi hatırhyorum.
Ne var bunda, niye öyle yorumluyorsun
dedi. Onlar bir onay istediler, ben de
onay verdim. Efendim, keşke vermesey-
diniz onayı. dedim. Çünkü, suç teskil
eden, suç olduğunu iddia eden bir mü-
fettiş raporu. işleme konmak için her-
hangi bir merci veva makamdan izin al-
maya muhtaç değfldır.
Siyasi boyut
AVUNDLKOĞLL- Raporun 35.
sayfasmda olayın siyasi boyutlannın da
olduğunu belirüyorsunuz. Bu siyasi bo-
yutlardan bahsedebüir misiniz?
SAVAŞ- O günleri çok hatırlarsanız
veya hep hatırlayabilirsek; şimdi, Türki-
ye'de Bakanlar Kurulu bir karar alıyor,
Bakanlar Kurulu'nun aldığı karar bakı-
yorsunuz, DPT'de, Maliye'de, Hazine'-
de veya Ulaşürma Bakanlığı'nda bir da-
ireden tahrik edilmiş. Bir ihracat olayı
veya 1980'li yıllann ihracat olayı, büyük
ölçüde bir siyasi tercih haline dönüştü.
îhracat en büyük, en önemli meselemiz
olarak vaz edildik, buna samimiyetle de
inanıyorurn, gerçekten öyle, ihracat
olayı bir siyasi tercih, ama bu siyasi ter-
cihin yapılması ekibin yetkisinde, uhde-
sinde ama tatbikat bizde, yani bürok-
ratlarda. Bunun üstüne gidip gitmemek
bir siyasi olav gibi göründü bize. Yük-
sek Komisyonunuz çahşıyor, ama bir
Turan Çevik, veya emsali Menteşoğlu
Grubu devletin 100 milyar lirasını çalan
adamlara şu ana kadar, 1992 yıhnın so-
nuna kadar Türkiye'de hiçbir makam
ve merci" gel bakalım, sen şu paralan
nasıl aldın. Hesabını ver ve evini,
barkını köşkünü arabanı satarak bu pa-
raru sana ödeteceğiz" demedi. Siyasi
tercih yanlışu, doğruydu. bürokrasi
yanhştı, doğruydu. tamam, ama bir de
hırsızlık yapanlar var sayın üye. Türk
devletinin parasını, çocuklanmızın pa-
rasını çalan adamlar var, onlar nerede?
AVUNDUKOĞLU- Siz onlan tespit
etmişsinizama...
SAVAŞ- Bütün çalışmalanmıza rağ-
men. devletin bütün gücüne ragrnen pa-
rayı çalanlann- üstüne gidilmedi sayın
üye. Onu arz etmeye çahşıyorum. Bu si-
yasi tercih bir yerde. Merkez Bankasını
sigaya çekemedik. Merkez Bankası
Türkiye için önemli bir kuruluş . Mer-
kez Bankalan dünyanın her yerinde
önemli, bizde de önemli. Merkez Ban-
kası'na bunun hesabını soramadık.
Raporda Yusuf Bozkurt yok
BAŞKAN- Raporunuzda Yusuf Boz-
kurt Özal'ın adı geçmiyor.
SAVAŞ- Yusuf Bey'in hayali denen
• olayla irtibaünı tespit etmemiştik. Yu-
suf Özal Bey, uygulamalann eylemlerin-
den, bendenize göre, bilgi sahibi ol-
mamışür büyük ölçüde.
Gelelim Ali TigrePin (eski DPT
Müsteşan)dönemine. Tigrel ile telefon-
da ben konuştum. Benim verdiğim ör-
nekleri misliyle teyit ederek, panik için-
de başka örnekleri Ali Tigrel de zikret-
miştir. Teşvik uygulamanın veya teşvik
uygulamada cereyan eden bu olaylar-
dan herhalde muzdarip olduğu için,
çünkü Ali Tigrel namuslu bir kişidir,
olaylann tümünü biliyor, olaylan öğ-
renmiş. Başbakan'dan onay almış.
Artık o safhada, müsteşann devrede ol-
duğunu varsaymak zorundayım. Baş-
bakan'dan onay alan. haziran 1988'de
onay alıp, evraklan diğer dairelere dağı-
tan Ali Tigrel Bey. olaylan biliyor. Ted-
bir? Tedbir yok. Uzmanlar müracaat
ediyorlar, birtakım şeyler yapılsın, bu
dosyalar başımızda kaldı diyorlar.
Müsteşarlık katından ses yok. Ama Yu-
suf Özal Bey döneminde durum öyle de-
ğil. Bunu tespit ettiğimiz için, buna
inandığımız için biz o raporumuza, Yu-
suf Özal Beyin adını tahkikat kap-
samında olması gereken bir kişi olarak
zikretmedik.
BAŞKAN- Yusuf Bey, olaylara vakıf
değil mi?
SAVAŞ- Olaylar cereyan etmiş, orta-
ya çıkmış. müsteşar müttali, soruştur-
ma kapsamında olması gerekir dedim.
Yusuf Özal Bey'in döneminde olaylar,
teşvik uygulamanın içinde özellikle dö-
nüyor, cereyan ediyor. Müsteşann ha-
berdar olduğuna dair hiçbir belge yok.
Tam tersine, müsteşann devrede ol-
madığına dair elimizdeki genelge var,
önemli bir belge. Müsteşar yardımcısı,
Başbakan yardımcısı, Başbakan, müs-
teşann ne parafı var, ne imzası var.
Müsteşara gitmediği de sabit. Bu, bizim
kanaatimiz.
Öztürkmen: KurbanarıyorlarANKARA(Cınnhuriyet Bürosu) - Hayali
ihracat konusunda hazırlanan teftiş rapor-
lannda ve Hayali İhracatı Araştırma Ko-
misyonu tutanaklannda suçlanan eski
DPT Müsteşar Yardımcısı Bülent Öztürk-
men. eski Başbakanhk Teftiş Kurulu Baş-
kanı Kutlu Sa\aş'ın kendisini "ipe götür-
düğünü" söyledi. Komisyona yerdiği ifa-
dede suçlamalan yarutlayan Öztürkmen,
Savaş tarafmdan hazırlanan hayali ihracat
raporunun kendisini "harcarken" Merkez
Bankası Başkanı Rüşdü Saracoğlu'nu "ko-
rumaya" çalıştıgını iddia etti.
Komisyonda Bülent Öztürkmen'e yö-
neltilen sorular ve yanıtlan şöyle:
BAŞKAN: Hakkınızdaki ıddialara ne
diyorsunuz ?
BÜLENT ÖZTLRKMEN: (Başbakan
lık Tefüş Kurulu raporu ile ilgili olarak)
Özellikle. bazı kişiler korunmaya çahşılı-
yor. Mesela, orada öyle bir yer var ki, Mer-
kez Bankası Başkanı'nı... Merkez Bankası
bir anonım şirket. bunun başındaki başka-
nın haberi olmadan kambiyo müdürlüğü
ayn bir bölüm mü° Orayı itham ediyor.
öbür tarafı ithim etmiyor. Böyle bir tutar-
sızlık var. Adam benı itham ediyor, karan-
nı vermiş. kafasında peşin hüküm var:
Kutlu (Eski Başbakanhk Teftiş Kurulu
Başkanı Kutlu Savaş) beni ipe götürüyor.
Adam karannı vermiş.
Onu bırakın, kendisi bu kadar raporu
yazmış, madem öyle, bir suç vardı da ne di-
ye başbakana veya kendisi re'sen lüzumu
muhakeme karan için Danıştay'a gönder-
medi?
BAŞKAN: Onun savunması şu oluyor:
"Ben Teftiş Kurulu Başkanıyım. Benim lü-
zumu muhakemeye gitmem için başbaka-
nın olur vermesi lazım. o vermeden ben gi-
demem" diyor.
Yılın bürokratı seçildim
ÖZTÜRKMEN: Allah'tan korksun,
herkesin ifadesini almış, Bülent Öztürk-
men'in ifadesi yok. Ne demek yahu... Tek-
rar aynı görevde olsam, aynı mevzuatla ya-
pardım ve ben. o sene, ihracattan dolayı
yılın bürokratı seçildim. Adam geliyor,
tahkikatını yapıyor. bakın göreceksinız,
raporunun 10. sayfasıyla 20. sayfasındaki
birbirini tutmuyor. Kendisini şikayetettik-
ten sonra başbakana, tamamen herkesi
birden suçluyor.
Bu durum, yukanda da açıkladığım üze-
re Başbakan Turgut Özal'ın. 12.11.1987
gün ve 38680 sayılı genelgesinde de açıkla-
narak imalatçı faturası aranmaksızın ihra-
catçının faturasıyla işlem yapılması yeterli
kabul edilmiştir. Bir ihracatçı fırma hak-
kında müfettişlerce soruşturma yapılarak
imalatçı faturasmın sahte olduğunun, hıç
ihracat yapdmadığının raporda iddia edil-
mesi kesinleşmiş bir mahkeme hükmü nite-
liğinde değildir.
BAŞKAN: İddia şu: Başbakan bu im-
zayı altıktan sonra bu genelgeye, sizin bu
yazıyı yazdığınız iddia ediliyor. Böyle bir
şey var rnı?
ÖZTÜRKMEN: Kesinlikle.
BAŞKAN: Bu çok önemli bir konu da
g
J J olaylarla bağlantısı olduğu tahmin edilen pek çok kişi hakkında
yeterli kanıtın bulunamamasına neden oldu. Suç üstû operasyonları sonucu ele geçirilen sanıklar >eraltı dünyasının pek çok ismi-
nin de devrede olduğunu ön^ sürdüler. Ancak bunlann çoğu kanıtlanamadı. Yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Necdet Ulucan
da Marmaris havali ihracat olayında paravan şirketlere dolar bulmakla suçlandı. Ulucan uzun süre arandı, 14Kasnn 1988'de
tzmir potisine tesliın oldu. Bir süre ruruklu kalan Necdet Ulucan daha sonra serbest bıraküdı.
Erdeııı: YusufÖzal'ınbilgisivardı
ANKARA(Cumhuriyet Bürosu) - Eski
Başbakan Yardımcısı, eski TBMM Başka-
nı, ANAP İzmir Milletvekili Kaya Erdem,
hayali ihracata olanak tanıyan belgeyi im-
zalamayıp sadece parafe ettiğini açıkladı.
Hayali ihracatla ilgili en önemli belge olan
1987 tarihli Başbakanhk Genelgesi'ne kar-
şı olduğunu, ancak Turgut Özal ile telefon-
da görüştükten sonra, bu belgeyi parafe et-
mekle yetindiğini anlatan Erdem, Hayali
thracaü Araştırma Komisyonu'na verdiği
ifadede, "Olayla ilgili genelgenin uygula-
masında bile görevli değüdim" dedi. Er-
dem, kendi döneminde DPT ile Merkez
Bankası arasında hazırlanan ve hayali ih-
racat ödemelerinde esas alınan bir proto-
kolden de haberdar olmadığını ve böyle bir
protokolün yasalara aykın olacağını bil-
dirdi.
Komisyon Başkanı Mahmut Öztürk.
Kaya Erdem'in ifadesini alırken "hayali
ihracat olaylanyla ilgili pek çok kararna-
me, karar, tebliğin o dönem yayımlandığı-
nı ve kamu kuruluşlan arasında yetki gas-
bma varacak derecede evraklann bir yer-
den diğer yere nakledildiğini ve bugünkü
mevzuat ve kavram kargaşası meydana
geldiğini" vurguluyor. Erdem. Hayali İh-
racat Komisyonu tutanaklanna geçen ifa-
desinde, hayah ihracatın yapıldığının hü-
kümet tarafından ortaya çıkanlması üzeri-
ne derhal bunun tekrar yapılmaması için
gerekli ekonomik ve idari tedbirlerin
alındığını anlattı.
_ Genelgede. "Müsteşar Yusuf Bozkurt
Özal'ın imza etmediğine dair ibare" bulun-
duğuna dikkat çeken Erdem. Yusuf Özal'-
:n milletvekili adayı olması nedeniyle göre-
vinden istifa ettiği için imzasının bulunma-
dığını söyledi. Erdem. sözlerini şöyle sür-
dürdü:
"Sayın Kutlu Savaş orada 'Bu kararna-
me bana geldiğinde imza etmedim. sadece
paraf ettim* dediğimi söyleyerek. 'halbuki
parafı var' diyor. Bürokraside hepimiz bili-
riz ki imza etmekle paraf etmek farkh şey-
lerdir. Benim gayet tabii olarak Başba-
kan'a giden metinde parafım var. 'İmza et-
medim' demek, bana imza etmern için ge-
tirilen bir şeyi imza etmediğimi açıklar.
• Olay budur. Oradaki ibarelere bu bakım-
dan iştirak etmiyorum." Erdem, "Bu ge-
nelgenin uygulanmasında da. en ufak bir
uygulamasında da görevli değildim" diye
konuştu.
Merkez Bankası ve DPTyi doğrudan ilgi-
lendiriyor ve burada da Hazine'yi devre
dışı bırakıyor, direkt ilişkiyi Merkez Ban-
kası'yla DPT arasında sağlayan bir proto-
kol oluyor. Bu konuda bilginiz var mı?"
diye sordu. Erdem ise protokolden ilk defa
haberinin olduğunu ileri sürdü.
Hayali ihracatla ilgili iddialann ortaya
atılması üzerine. DPT ve Merkez Bankası
görevlileri Bülent Öztürkmen. F.tnem Kül-
han. HQse\in Aslan. \awa Canevi, Ze-
keriya Yıkİmni, Necdet Kaya Sezer, Sela-
Erdem, 22 Nisan 1987 tarihli ve imzası hattin Altner arasında >apılan protokol ge-
bulunan yazının ise 86 tarihli 11237 Sayılı
İhracatta Vergi İadesi kararlanyla 7'10624
sayılı eski karara göre, önemli değişiklik
getiren, l'inci. 9'uncu. 13'üncü. 14'üncü,
15"inci, 22'nci ve geçici birinci maddeleri-
nin açıklanmasından ibaret bir karar oldu-
ğunu belirtti.
Yusuf Özal kıymetlidir
Erdem. özellikle 1984-1987 yıllan arası
DPT müsteşannın devre dışı bırakıldığı ve
herşeyin ilgili müsteşar yardımcısının ya-
aşmalanyla yapıldığı. o müsteşar yardım-
cısının goreve bu iş için getirildiği iddiala-
nyla ilgili olarak da şu ifadeyi verdi: "Plan-
lamada müsteşann devre dışı bırakıldığı
gjbi bir dönemi sureti katiyetle kabul ede-
miyorum. Bütün ekonomik kararlann alı-
nmasmda Yusuf Özal'la beraberdik. müs-
teşardı o, onun dışında binsini zaten kabul
etmeyiz. Ancak onun olmaması halinde
müsteşarhğa vekalet eden kimse gelir. Yu-
suf Bey çok değerlidır. zekidir, kıymetlidir
ve işleri hakkıyla yapan bir arkadaştır."
Bunun üzerine Komisyon Başkanı. Er-
dem'e "Böyle olunca her şeyden Müsteşar
Saym Yusuf Bozkurt Özal'ın bilgisi vardır
oluyor. Elimizde bir protokol var. 1985 yı-
lında hazırlanmıştır. Bu protokol Hazine,
reğince ihracat dosyalanyla ilgili bütün iş-
lemlerin 7 Ekim 1985 tarihine kadar dur-
durulduğu belirtiünce de Erdem. komis-
yon üyelenne söz konusu protokolü ilk kez
duyduğunu söyledi. Erdem, "Yusuf Bey
bu gibi bir protokolden bana bahsetmedi.
O dönem gerçekten çok büyük yoğun faa-
liyetiçerisindeydi.
Her gün değişik kararlar üzerinde
çalışılıyordu" dedi. Erdem, böyle bir pro-
tokolle "devletin hiçbir makamı veya bu
yetkisi olmayanlann verilen bir karan uy-
gulayamayacağını söyleyince de komisyon
üyesi Kamer Genç, "Uygulanmış ve çok
para ödenmiştir" diye konuştu.
Bunun üzerine Erdem. "Hukuk ve ka-
nuna davanmadan düzenlenen bir proto-
kol bizim devlet bürokrasisinde değil, Mer-
kez Bankası ve DPT gibi ciddi müesseseler-
de, başka yerlerde dahi yapılsa bile yerinde
kalır, uygulanamaz. O bakımdan onun
birtakım şeyleri olması lazım, olmadığı
takdirde hükümsüzdür" dedi. Erdem. "Bu
kadar kanunsuz hareket eden bir müsteşar
muavini görevde tutuluyor. Yetkisiz ise
Merkez Bankası Başkanı ile nasıl anla-
şıyor?" sorusuna ise komisyonda şu yanıtı
verdı:
"Sizin söylediklerinizi burada öğreniyo-
rum ilk defa efendim."
onun için. İkincisi. Sayın Başbakan niha-
yet onu öğrenmiş. Bunu niçin araştırma
ihtiyacı duymadı? Çünkü, bir başbakamn
attığj imzanın altına değişik klavyeli bir
yazıvla yazı yazmak herkesin yapabileceği
bir iş değildir. Bunu yapsa, bir tek cum-
hurbaşkanı cesaret eder, başka da kimse
edemez, ama bunun, sizin tarafınızdan
yazıldığı iddia ediliyor. Bu konuda bilgini-
zialalım.
ÖZTÜRKMEN: Bu yazı. Başbakan'a
imzaya gitmeden önce yazılmıştır ve orası
genel olarak yazıldıktan sonra, sonradan
ilavesinde daktilo değişmişti. Bir kısmı fo-
tokopi olarak yazılarak getirilmişti.
BAŞKAN: Başbakan'ın o yazıdan
haberi var mı?
Başbakamn haberi var
ÖZTÜRKMEN: Gayet tabii efendim.
BAŞKAN: Ama raporda "Bundan Baş-
bakan'ın haberi yok" diyor, 'Son cüınle-
den haberi yok' diyor.
ÖZTÜRKMEN: Bir defa şu var O
cümle. o yazının altında olsa ne yazar, ol-
masa ne yazar? Bu, Başbakan'ın bir genel-
gesidir. Genelge. idare hukukunda da di-
ğer kanunlarda da uyulması, memurlann
uyması gereken hususlardır. Aksi takdir-
de, TCK'ya göre, memurlar sorumlu olur-
lar. Yani, Başbakan'ın yazdığı genelgenin
altında o yazı olmasa da o tabır olmasa da
işlem yapılacaktır. Bu, fazlanın fazlası ola-
rak yazılmıştır ve bizim yazımızın, ondan
evvelki çıkan yazımın bir etki yapmadığı
görüldüğünden bu şekilde bir yazı
yazılmıştır ve diyor ki. bu oraya... Peki,
benim onu oraya yazmamda ne şeyim ola-
cak? Başbakanhk genelgelerinin alunda
mutlaka ona benzer ifadeler kullanılır. Bir
de bunu pekiştirmek bakımından ifade
ediyor. Sonra, oradaki ifadede diyor ki
Kaya Bey, 'Ben onu imzalamadım da Bü-
lent Bey gidip Turgut Bey'i, Sayın Baş-
bakanı ikna etmiş, ondan sonra..' Peki,
Kaya Bey'in kendisi ıkna olmadıysa, ne
diye parafı var orada? Şimdi, burada Kut-
lu Savaş'ın şeyine göre ben. kiralık adam
olarak getirildim, benim aklımda bir şey
yok, aklımı peynir ekmekle yedim, ondan
sonra ben bu işlerde taşeron olarak kul-
1
ırulıyorum!.. Bunu. bu şekilde düşünmesi
^ıle demek ki kendileri bu kanaatte...
Kendileri demek ki o tiğnette... Yok böyle
bir şey.
Kaldı ki o ibare var. Sayın Başbakan
onu imzalarken o da oradaydı.
BAŞKAN: Peki Saym Öztürkmen. şöy-
le arz edeyim: Saym Başbakan -tabii o
dönemin başbakanı- neden daha sonra bu
genelgenin altına bu yazıyı da ilave etmiş-
ler gibi bir ünlem işareti getirecek, soru
işareti getirecek bir ifade kullanıyor? Var,
o raporda belirtiliyor efendim.
ÖZTÜRKMEN: Bu çok önemliyse
Turgut Bey'le konuşulur.
BAŞKAN: Yani bunu siz kendiniz de
okudunuz, orada var. , *•,' .
ÖZTÜRKMEN: Onun için ben savun-
ma yapıyorum. Arkadaşlar bir defa, tah-
kikat yaparlarken genelgenin ne manaya
geldiğini bilmiyorlar. Başbakan'ın imzası-
ndan önce yer alan 'Aykın davrananlar
hakkında yasal işlem yapılacaktır' ibaresi-
nin, Başbakan'ın genelgeyi imzaladıktan
sonra eklendıği iddıası herhangi bir daya-
naktan yoksun olduğu gibi hukuken de
bir değer taşımaktan uzaktır.
BAŞKAN: Şimdi ortada bir hadise var.
Bunu çok açık ve net bir şekilde öğrenmek
istiyoruz. Şimdi, siz bir çıtasınız. Çıtanın
üstündekiler. altındakiler. Sizin müste-
şannız (Yusuf Bozkurt Özal) ekonomiyle
ilgili bakan oluyor.
ÖZTÜRKMEN: O bakan olduğunda
ben oradan aynldım.
Kilit adam
BAŞKAN: Aynldmız veya ekonomiyle
ilgili. o göreve bakan müsteşannı ve
Başbakan, aynı Başbakan ve yine. o Baş-
bakanhk'a bağlı teftiş kurulu başkanı.
'Hayali ihracat tespit ettik' diyor. Sorum-
lulan şunlardır diyor ve kilit adam olarak
da sizi gösteriyor. Şimdi, en sonunda da
Başbakan'a. 'Soruşturma açılması lazım-
dır' diyor. O dönemin başbakanı da soruş-
turma açmıyor ve 10 Nisan 1989'da; özel-
likle, 1984,1985 ve 1986'da hazırlanan ra-
porlann müruru zamanının dolma süresi
bitiyor.
Şimdi Sayın Öztürkmen. neden siz? Biz
bunu öğrenmek istiyoruz. ÖZTÜRK-
MEN: Bizim müsteşanmız rastgele bir
müsteşar değildi; Başbakan'ın kardeşi...
Ona haber vermeden iş yapmak, yani bu-
rada Başbakan'ın kardeşini atlayarak bir
işlem yapın. affedersiniz. biz burada illegal
örgüt kurup da illegal çalışma yapmıyo-
ruz ki, hukuka uygun olarak yapıyoruz ve
yapılan genelgeler de ona göredir.
Demokratiktoplum olmanın gereği
L. ERTUĞRUL KAZAJSClEğitimci-Hukukçu
• Baştarafi 2. Sayfada
' kın saygın iradesinin genişlikle gerçekleşe-
ceği düşüncelerin temsili platformundan
uzak kaldığı 1923-1945 sürecine üzüntüler-
le baktığı da gerçeğin kendisidir.
Büyük umutlarla başlayan demokratik
gelişim tablosu, uygulamanın hemen baş-
langıanda halk yaranna obnayan ödünler
dizisine yol açmıştır: Toprak reformunu
amaçlayan "Çiftçiyi Topraklandırma Ka-
nunu". Demokrat Parti'nin doğumunu
hazırlayan ünlü "Dörtlü Takrir" sonrası
görülen olaylar nedeniyle askıda bırakıl-
mıs, Köy Enstitüleri özünden sapünlmış,
laiklik ilkesi sulandmlmıştır. "Irkçılık ve
Turancıhk fesadına, gericiliğe asla meydan
verilmeyecekür" ilkesinin isabelle belirtil-
diği bir dönemde ödünsel baskılar sonucu
çağdaş düşünccli demokrat aydınlardan
baalannın karşılaştığı işlem ve uygulama-
lann hiç de anlaşüır yani yoktur. Hasan Ali
Yücel, Rüştü Uzel. I. Hakkı Tonguç. Şev-
ket Aziz Kansu, Nurullah Ataç gibi nice
aydın ve çağdaş isimlerin resmi görevlerde
bulunduğu bir devrede ozan Naam Hik-
met'in tutukevinde bulunması tam bir çe-
lişkidir. Diğer taraftan ise demokrasinin
sadece birtakım siyasal partilerin acılma-
sıyla gerçekleşeceği samhnış ama, özgürce
düşüncelerin siyasal arenada sınırsız ola-
rak yer alması için gereken yasal devrim
noksan bırakılmışür.
Tabular yıkılırken, yeni tabular!
1950yıhndan başlayıp27 Mayıs 1960 ta-
rihine kadar uzanan iktidar süreci. gerek
hukuksal ve gerekse toplumsal açıdan, esa-
sında ileri boyutlan tam olarak içermeyen
devlet yapısını daha da geriletmenin işaret-
lerini vermiştir. Demokratik hak ve özgür-
lüklerin var olanlanm da inatla daraltma
politikası. ekonomik yanbşlıklarla eklentili
biçim alınca sonuç. kötü olmuştur. Bu ara-
da, sırası gelmişken behrtmek gerekir ki,
hukuksal meşruluğunu yitirse bile, yaşama
yönelik cezalandınlmalan otuz yıldır gün-
demde tutan bir eylem, 27 Mayıs'ın kara
gölgesidir. Bu gölge antidemokratik ve hu-
kukun üstünlüğüne on yıl süreyle saygın
olmayan bir iktidar dönemındeki yaşan-
mış gerçekleri bile gözardı ettiren duygusal
gelişmelere neden obnuştur.
Bilindiği üzere, demokratik toplum gele-
neğinin geniş boyutlarla kunılabilecegi bir
hukuk belgesi olarak 1961 Anayasası ko-
muoyuna sunubnuştur. Gerçekten de bu
anayasa ile hak ve özgürlüklerin gereğince
kullanılmasından başlanıp, belirgin yapısı
"demokratikleşme ve hukukun üstünlü-
ğü" ilkelerine dayah toplumsal kurumlaş-
maya yol açılmıştır. 1961 Anayasası'nı.
Türkiye'de "tabulan yıkan" bir çağdaş
aşama saymalıdır.
12 Mart ve 12 Eylül tarihleri. demokra-
tik toplum olma sürecinin iki önemli enge-
lidır. Ara rejimlerin, kendilerine özgü süb-
jektif ve baskıa niteliğine uygun olarak ilk
tavırlan, 1961 Anayasasfnın, toplumsal
ilericiliği yüreklendiren. çağdaşlığa ufuk
veren içeriğini. önce budamak sonra da
kaldınp atmak olmuştur. Sonuçta. gerek
hukuk dıli ve tekniği bakımından za\ıf ve
çelişkili, hak ve özgürlüklerin alabildiğine
"zaptü rapta" alındığı "ibret-i âlem" bir
Anayasa bu topluma uygun görübnüştür.
Halk oylamasında saptanan ağırlıklı psi-
kolojik oy tepkisizliği ise üzüntüyle bellek-
lerdedir.
İnsan olma onuruna saygı
Demokrasi. toplumsal yaşam biçiminin
onurluca geliştirildiği ölçüde değer kaza-
mr. Eğer bir ülkede demokratik rejim. tüm
kurum ve kuruluşlanyla gerçekleşmemiş-
se. orada baskılar altında bir kaos vardır.
İnsan olma onuruna saygı ise aslında bu-
lunmaz.
Uzun yıllardan beri ciddi yakınmalarla
dile getirilen "güvenbk soruşturması" fış ve
kayıtlarmın iptaline ilişkin toplumsal istek.
şimdilerde Adalet ve İçişleri Bakanlıklann-
ca gündeme getirilebilmiştir. Gerçekten de
hangi nesnel ölçütlere (objektif kıstaslara)
bağlı olduğu kuşkulu, hak ve özgürlükleri
kısıtlayıcı, uluslararası düzeyde devleti kü-
çültücü yergilere açık bir uygulamanın ip-
tal edilmesi, süregelen bir ayıbın da kaldı-
nhnası demektir. Özellikle, nice aydın.
çağdaş ve toplurncu insan güvenlik sonış-
turmasının geçmişteki utanç verici damga-
lamalanna hedef olmuştur. Bu durumda
şimdi bizzat devleu hükümet diliyle: "De-
mokrasiye saygjnlığın gereğini" dile ve
gündeme getirmiş bulunmaktadır.
Yargı karanna dayanmaksızın, yürüt-
menin ve siyasal iktidarlann bir öğesi olan
İçişleri Bakanlığı'nca "seyahat özgürlüğü-
nün" engellenmesi, sınav kazanıldığı halde
"sakıncah" sayıbp işbaşı yapürmama. ye-
dek subaylığa gidip de cr çıkanlma gibi v ıl-
larca sürmüş uygulamalar hep sübjektif
güvenlik soruşturmasının sonuçlan değil
midir? Kişiler hakkında "sabıkasızlık kay-
dıyla" yetinmeyip, "hakkınızda şimdiye
kadar düzenlenmiş bir iddianame var mı-
dır?" şeklinde resmi evrak bastınp yanıt
isteyen anlayış nasıl bir felsefenin ürünü-
dür?
Sıkıyönetimce re'sen emeklüik, işe son
verme gibi işlemlerin yasayla kaldınlması-
nın kesin bir gereklilik taşıdığj ortadadır.
Öte yandan. demokratik toplum olma aşa-
malannın önüne faşist İtalyan ceza yasala-
nndan ahntıh "Demoklesin Kıhcı" madde-
lerin bir set gibi dikilmesi gerçeği. bizim
toplumsal yazgımız olmuştur. Düşünce öz-
gürlüğünü yıllarca tanımayan egemen güç-
lerin bu topluma demokratikleşmeyi uy-
gun bulmayıp, karmaşadan diktalara
giden döngüyü ısrarla sürdürdükleri bir
gerçek değil midir?
Demokrasilerde düşünceler kayıtlara
bağlı olmaksızın alabildiğine gündeme ge-
tinlmelidir. Yönetsel yapıyı ilgilendiren
iradi kararlar ise halkın bilinç ve tercihleri-
ne bırakılmalıdır. İşin gereği böyleyken.
tam tersıne olarak, sırf düşünceleri yüzün-
dcn halktan >ana insanlar, ilerici ve çağdaş
kafalar yasaklann girdabında boğulmaya,
yokedihneye çahşılmıştır. Uzun yıllar tutu-
kevlerinde adi hükümlülerden daha da
aşağılatıcı işlemlerle çile çektirilerek ömür-
leri tükekilenlere yapılan büyük haksızlık-
lar şimdilerde nasıl düzeltilecektir? İşsiz,
ekmeksiz kalıp bir de ekonomik yaşam sa-
vaşında bunalan eski siyasal hükümlülere
devletçe nasıl el uzaülacaktır? Binbir kötü
uygulama sonucunda heder olan yüzlerce
onurlu insan için demokratikleşme süre-
cinde hangi manevi ve maddesel merhem-
ler bulunacaktır?
Sonuç
Demokratik toplum olmanın çabasını
göstermek, bu ülkenin başhca gündemini,
hem de ısrarla oluşturmahdır. Öbür tüm
konu ve sorunlar arasında böylesine bir
aşamaya öncelik verilmelidir. Çünkü, insa-
nın uygar bir ortamda her türlü güvenceyi
içeren bir yaşama nasıl gereksinimi varsa,
toplumlann da ortaklaşa demokratik de-
ğerlerle bezenmiş yaşam derinliğine öylesi-
ne gerekleri vardır. İşbaşındaki hüküme-
tin, Cumhuriyet tarihinde saygın ve kaha
bir yer işgal etmesi kendi elinde ve tutu-
mundadır.