21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27NİSAN1993SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Kamdeniz'dekabuğunu dolduransorun: Fındık Fındıkta temel sorun, cumhuriyet hükümetlerince destekleme denilincehep akla fiyatın gelmesidir. Bu nedenle olsa gerek destekleme politikası fiyat saptamalan şeklinde yürütülmektedir. Olan da bahçe tanmına elverişli bitek topraklann gecikmeden fındık bahçelerine dönüşümü olmuştur. HÎKMET KURNAZ Bankacı-İktisatçı D ar bır sahii şeridınde, dünya fındık kuşağında yer alan Karadeniz Böl- gesi'nin Samsun, Ordu, Gıresun, Trabzon, Rıze ve Artvin'ı kucaklayan bölümü Türkiye fındık üretıminin %65'ıni, dünya üretıminin ise %45'inı gerçekleştırmektedir. Bölge, bahçe îanmına elverişsiz toprak yapısı ve doğa koşullan ile temelde fındıkçılıkta sıkışıp kalmıştır. Ekonomi ve nüfus yapısı tanm özelhklıdır. Çalışan nüfu- sun %75"i tanmda ısühdam edilmek- tedır. Bölgenin yarattığı GSYİHnın sektörel dağılımında en yüksek değen tanmdan elde ettiği görülür. Bugün fındık, bölgede yaklaşık 3,5 mılyon nüfusun başlıca ıktisadı etkınliğidır. Ne var ki genelde tanmm ulusal gelir icindekı payının azalmasına koşut, bölgede fındığın yarattığı kazanç da azalmaktadır Nıtekım bölgenin ülke GSYİHndan aldığı pay %5'ten %4. 4'lerc ınmiştir. Doğrusu fındık, yalnız bölgenin de- ğjl ülke ekonomısinın de önemli bir dövız girdisidir. Türkiye toplam dışsatımının %4'ü fındıktan sağlan- maktadır. Öte yandan Türkiye. dünya fındık pıyasasında gerek üretim gerek tıcaret büyüklüğü açısından rakipsiz- dır Dünya fındık ticaretine %80 Türk fındığı konu olmaktadır. Fındık üretı- minde dünyada ilk sırayı açık bir fark- la aian Türkiye'den sonra önemli üre- ticı ülkeler; sırasıyla Italya. İspanya, ABD ve Yunanistan'dır. Neredeyse ortalama 550 biı. ton olan dünya fındık üretimınin tamamını üreten bu ülkeler Türkiye ile birlikte; istem bo- yutu 250 bin tonluk Almanya, Avus- turya, Fransa, Rusya, Hollanda. İs- viçre ve İngiltere çikolata sanayiinde pazar bulma ve arttırma çabasındadır- lar. Yakından incelendiğınde, dünya fındık pıyasası tüketici egemenhğinın etkin bulunduğu oligopson piyasa yapısı özelliği göstenr. Nitekim fındık, dünya fiyatını, en büyük tüketıcı ülke olan Almanya Hamburg borsası de- ğişkenlerinde behrler Aynca, fındık ürün verme süresi, bir yıldan öbür yıla gecikmeden değişen ve iktisatçılann King Yasası olarak tarumladıklan ya- sanın dönemsel işleyişinden uzakür. Sunu (arz) esnekliği düşük, istem (ta- lep) esnekliği yüksek bir üründür. Kötüsü, Türkiye dünyanın en çok fın- dık üreten ve dışsatım yapan ülkesı ol- masına karşın, dış pıyasada oluşan fi- yatlara uymak zorundadır. Fındık, Türkıye'nin dünya ekonomısinde et- kin olduğu. ancak fiyat üstünlüğüne sahıp olmadığı tek üründür. Cumhuri- yetin ılk yıllanndan bu yana Fiskobir- lik aracılığı ile destekleme ahmı koru- masmdadır. Olması da gerekır. Öyle kı ulusal tüketimi, üretimin ancak %10'nu soğurmaktadır. Dolayısıyla, sürümü dışsatıma bağlı bir üründür. Şimdıye dek tanm ürünleri dışsatımı- mızda %20'ye varan değere sahıptir. Bakıldığında, bu üstürdük kendini öbür tanm ürünleri değer artışı karşı- laşünlmalannda da göstenr. Fındık destekleme alım fıyatı hep TEFE'nın üstünde kalmıştır. Ancak son yıllarda, Tüketici Fiyatlan Endeksi'nin TEFE'- nın ustünde gerçekleşu'ğı dikkate alın- dığında; fındıkta desteğin çekilmek üzere olduğu söylenebilir. Oysa fındık, dünyada elde edılmiş üstünlüğün ülke ekonomisi ıçın önemsenmemezlik edilmeyecek tek üründür. Temei sorun Fındıkta temel sorun, cumhunyet hükümetlennce destekleme denilince hep akla fiyatın gelmesidir. Bu nedenle olsa gerek destekleme politikası fiyat saptamalan şeklinde yüriitülrnektedır. Olan da bahçe tanmına elverişli bıtek topraklann gecıkmeden fındık bahçe- lenne dönüşümü olmuştur. Sonuçta, dünyada sunu fazlası olan bır üriinde tanma destek vermek savıyla ürün ye- rine üründen gecinmek desteklenmiş- lir. Böylece, önemli bir döviz gırdisı olan fındık; kaynak harcayan bir yük durumuna gelmiştir. Fiskobirlik her yıl devlet bütcesinden sunu fazlası ürii- nü almak zorunda kalmaktadır. Kuşkusuz, her ekonomik biçımde -ıster devletçı ister piyasa aprlıkh ol- sun- kendi teknolojisinı üretmeyen. verim artışı sağlayacak etmenleri dı- şındaki sektörlerden bekleyen tanmın salt bu nedenle bile devlet tarafından desteklenmesı kaçınılmazdır. Yalnız. bu destek kımi sıyasal kaygıla r la tan- mın oya dönuşmesının bıraracı olarak hedeflenmemelidır. Destek, doğa etki- lerine açık tanmı bir üretim sektörü olarak öbür sektörlere göre fiyat ka- rarbhğmda korumak, doğanın etkısıni denetim altma almak ve verim yanşın- da sanayıden kopmayacak ekonomi politıka araçlannda toplanmalıdır. Yoksa geçıcı, çoğulcu politıkalar ile tanma verilecek destek, gıderek eko- nomiye köstek olacaktır. Bugün ta- nmda gelınen açmaz budur. Etkilerini birhkte yaşadığımız bütçe açıklannda tanma venlen sübvansıyonun katkısı yadsınarnaz. Şimdılerde. fındığı destekleme adı- na başka bir yanlışlığa daha kapı açıl- maktadır. Fındıkta sunu-istem denge- sıni sağlamak ve her yıl artık üretimı bütçeden finanse etmenin sakıncasmı gıderebilmek amacıyla, Resmı Ga- zete'de "Fındık alanlanmn tespıtine dair" bır karar yayımlanarak yüriiriü- ğe gırmiştır Bu karar ile belırlenen yö- reler dışında yeni fındık bahçesı dü- zenlenmesi yasaklanrruştır. İlk sezı, ıvı niyetlı, yerinde ve doğru bir karardır Özellıkle, Samsun'dan Artvin'e kadar olan Karadeniz kıyılan fındık üretıcı- leri yaranna bır karar olduğu düşünü- lür. Ancak, biraz ekonomi bilgisine sa- hip olunca, iyı niyetle haarlanmış bu karann sonucundan fazla iyımser ol- mamak gerekir. Özelükle, bölgenin coğrafi koşullan, mülkiyet yapısı ve ürün pıyasası birbkte, düşünülünce. Bölge çok sayıda küçük tanm ışletme- ciliği egemenüğindedir Her yıl yeni- den üretimde sel, aşınma (erozyon) ve aile içi nüfus bölünmesiyle daha da küçülmektedir. Sonuç Göriinen, söz konusu karar ile tek bir ürüne bağlıbğın iyimser bir beklen- tiyle sürmesi, üstebk tekrardan fındık alanlanrun açılmasıdır. Oysa, üretim üstünlüğüne karşın, fiyat üstünlüğü olmayan bır üründe bölgeyi ısteklen- dirmek fiyat dalgalanmalan nedeniyle oldukça risklidir. Bir ülke, dünyada üstün olduğu bir üründe; o ürünün ya- nnki fiyaünın ne olacağı hakkında bir düşünce sahibi değilse, ileriye dönük önlem olabilecek polıtikalarla istenile- ni elde etmek, koşullann degişmesıyle birlikte olası olrnayabilir. Kaldı kı fi- yatlann belirlenmesinde başka etken- lerin olmadığını sanmak. salt sunu is- tem dengesınin etkin olüuğunu söy- lemek bıraz fazlaca "safdıllik" olur. Bölge için; doğru olan ve yapıhnası gereken, başta bölge milletvekillen ol- mak üzere. iyi niyetle hazırlanmış bu karar. benzerliğinde tek ürüne bâğh- lıktan kurtaracak bölgenin nıteliğine ve işletme yen seçımine uygun, ulusal gelirden daha fazla pay almasmı sağla- yacak. katma değeri fazla olan yatınm projelerinden baalannı uygulamak olmalıdır. Yoksa, Shakespeare'ın söy- lediği üzere, "Cehenneme giden yollar da iyi niyetle döşenmiştir." ARADABIR SELÎM OKÇAY İzmir Barosu Avukatlarından, EmekliAsker Doğu'ya Hizmet Gitmiştir Televızyonda Mem ile Zin'i seyrettik. Bu filmin göste- rilmesi galiba bir ara yasaklanmıştı. Yasaklarla bir yere varamayacağımızı öğrendikçe Baü medeniyetini, çağ- daşlığı kucaklayacağız. Bu filmin öteki klasik Türk filmlerinden farkı var mıydı? Bence, hayır. Ülkemizin bir yöresinin geleneklerini yan- sıtıyordu O renk cümbüşüne bayıldım. Rengârenk, her biri bırer sanat şaheseri olan, allı, morlu kilımler, yor- ganlar, elbiseler, örrüler, perdeler, kanımca çok güzeldi. Bizler bu yöre halkımızın böyle yaşadığını bilmıyor mu- yuz' Böyle konuştuklarını bilmiyor muyuz'' Hiç karışük mı? Hep saygı duymadık mı? Onlar da kendilerine ge- lenlere, her köylümüz, her kentlimiz gibi, kucak açmadı- lar mı? Yurdumuzun her yerinde, böyle farklı yöresel tö- relerimizle kaynaşıp, yaşamadık mı? öyle ise sorun ne- dır? Şimdi gidin Karadeniz'in doğu uçlarına; yöre halkının konuştuğunu zerrece anlayamazsınız. Lazca konuşur- lar ve hepimiz de saygı duyarız. Gidin Hatay'ın güneyı- ne, Samandagı'na, Yayladağı'na, yöre halkı Arapça ko- nuşur. Anadolu'ya Selçuklularla 11. yüzyılda girdik. Burada yaşayanları denetimimıze aldık. Bizanslısı, Romalısı, mavi gözlüsü, sarışını, esmeri, hepimiz Türklük potasın- da eridik. Yüzlerce yıl da birlikte yaşadık. Ermeniler, Ya- hudiler, Kurtler, Araplar, Çerkezler, Türkmenler, Lazlar hep kaynaşmadık mı? Öyle ise konu nedir? Güneydoğu halkımız ihmai edildı, deniliyor. Hükümet- ler hep söz verdiler, Doğu'ya, Güneydoğu'ya yatınm yapmadılar, halk yoksul ve geri kaldı deniliyor. Bakın bu düşünce kesinlikle doğru değildır. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ellerindeki olanak- lar ölçüsünde Doğu'ya ve Güneydoğu'ya önem vermiş- lerdır. Rakamlarla devletin yatırımlarını alın inceleyin. Yol, iş makinelerı bakımından Batı'dan hiç de geri degil- dir. Yalnız başına GAP Projesi, T.C. hükümetlerinin ay- rım yapmadığının çok güzel kanıtıdır Ama bu bölgede tabiatın bir ters yapısı var- Bölgenin arazisi, iklim karak- teri çok sert. Kar yağıyor, hem de çok yağıyor. Uzun süre kalkmıyor. Buna hangi hükümet mani olabilir. Isı 6 ay eksi 20, 30'larda seyrediyor. Toprağa kazma vurmak mümkün değıl. Yollar kapanıyor Yaşadığım için biliyo- rum. Tabiat bu şekilde. Ister istemez özel sektör deniz kenarlanna, sıcağa kayıyor. Ürettiği malı süratle ihraç etmek istıyor. Kesintisiz hammadde sağlamak, daha ucuza mal etmek ve yılın her gününde fabrikasını çalış- tırmak istiyor. Doğuya istediğiniz kadar teşvik verin, git- miyor. Gitmez de... Ben gitmemelerini öğütlemiyorum, doğruyu söylüyorum. Kendi kendinize sorun bakalım, sizin milyarlarınız olsa nereyi tercih edersiniz? Kim ge- lirse gelsin, Anadolu'nun batısı doğusundan daha geliş- miş olacaktır. Tabiatın gereğı bu farklılaşma ister iste- mez belirir. Tarıh boyunca kurulan uygarlıklar da bunu göstermiyor mu? Türkiye Cumhuriyeti 70 yıldır ülkenin kalkınması için çırpınıyor. Bugün herhangi bir köyümüze okul yapılmışsa, yol yapılmışsa, elektrik, su gelmişse, su kanaletleri tarlasın- dan geçmekte ise, televizyon, telefon gelmişse, bunlann hepsini Atatürk'ün laik Türkiye Cumhuriyeti yapmıştır. Atatürk'ün devrimleri ile özellıkle laiklik sayesinde ol- muştur. Bir şeriat batağında yüzen Osmanlı devleti yap- mamıştır. Onun içindir ki Kürt kardeşlerimizin tahriklere kapıl- mamasını öneriyorum. Aslında bölge halkı da bunu çok iyi biliyor. Butahrikler dış güçlerin laik Atatürk Cumhuri- yeti'ni yıkmak için gösterdikleri çabaların bir sonucudur. Onlara söyleyeceğim şudur Hiç kimse boşuna heves- tenmesin. Bu Cumhuriyet çok güçlüdür. Odün de verile- mez. OKURLARDAN Gözûnfiz aydın Son zamanlar kamuoyunu meşgul eden ve toplumda duyarlılık çeken 'AYDIN', ülkemıze geldı. Gerzelılerin medan iftıhan olan 'Aydın, kendini özletti. Benim dikkatimi çeken nokta ınsanlanmızın ne kadarduyarb olduğu, sanki herışimizi, gücümüze tamamladık da bırde Aydın çıktı. Bu kadar tutarsızlık olmazgerçekten. Okullar tatil ediliyor, Sinop Valüiğj harekete geçıyor, devlet memurlanmız ışıni zamanmda bitirip, sahile koşuyor. Olacak iş mi?!.. Demek ki insanlanmız, bu kadar duyarlı. HaJckını arayan bir toplum. Helal olsun size. Kısa ve öz olarak şunu belirtmek isterim ki kendi sorunlanmızı halletmeden başka işlerden uğraşmayahm. Insana verilmeyen değer, Aydın'a veriliyor. Neyi kanıtlamaya çalışıyoruz?.. Hakan Doğan/ G.Antep TARHŞMA Ciddi, ama zor olmayan bir sorun P arlamenter demokrasinin Cumhurbaşkanı'- nı seçmek, (ama gerçekten parlamenter olan bir rejimin dev let başkanını seçmek) o kadar büyük bir sorun değıldir. Aslında, demokrasinin bülün seçımlen, karara ulaşma yöntemlen, eylem kurma yeğlemeleri ve de yürütülen ve uygulanan eylemin hesabının verilmesi, "ciddiyet"'isteyen konulardır. Bunlar, öyle kulıslereboğulup. kişisel-bireysel-grupsal çıkarlara araç kılınmayacak kadar, ciddi-yaşamsal-ağırlıkh sorunlardır. Parlamentarizmde Devlet Başkanı seçirru, bunlann en az sıyasal çatışmalı olanıdır. Çünkü parlamentarizrnde devlet başkanian, kesin oiarak, sorumsuz ve de yetkısızdirler Bu nedenle, onlar "siyasal istenç behrtmede"-"sıyasal çözüm yeğlemede"-'"siyasal karar oluşturmada"-"sıyasal karan eyleme vurmada", öteki demokratik organlar ve sivil toplum kurumlan gıbı "denetim uygulamada" başat bir organ ve kurum değıldir. Böyle bir başatlık, Meclise-hükümete ve öteki sivıl toplum organ ve kurumlanna aittır Şımdi, bizim meclisimize bakalım: Bu meclis, evet kötü bir secim yasası ile kurulmuştur. Ama, "Anayasal Gecerliliği" vardır, elbetde... Hele, anayasal görevlerini, anayasal süreler içinde yenne getırme zorunluluğu, kesindır. Yanı Meclis, ayncalıklannı kullanmada, zorunluluklannı yerine getırme mevkiindedır. içinde de. parlamenurizmm sorumsuz-yetkisiz-yansız ögesı olacak olan bir devlet başkanbğmı görebilecek yetenekler vardır. Bir başka deyişle, parlamentomuz içinde, kendisini, öznel tutkulanndan kurtararak, sakin-olgun bir bilinçle, devlet başkanliğını, "Curnhuriyetimıze bizzat yazgı biçme makamı" olmaktan uzak tutacak, ancak sıyasal arenadaçatışan kuvvetler-organlar arasındakı dengeyi kurmada kullanılacak cerbeze sahıplen var Hatta, Meclısimız, gerekirse kendi dışından bır yeteneği de, aday gösterebilecek bir olgunluk ve beceridedır. Bu durumda Meclisımiz, yeni cumhurhaşkanını, kolayca seçebılır. Fakat, asıl sorun şuradadır: Kafalanmızın art tarafinda; parlamentanzmin öngörmediği bir nitelik halinde de olsa, "siyasal yeğme-siyasal karar inşa eune-sıyasal karar ıcra etme konulannda, güçlü ve becenli bır Devlet Başkanı arama-bulma ve ona sığmma ve de ona ülkenin yazgısını emanet etme güdüsü" vardır. Ve Kenan Evren"le Turgut özal, bütün dav ranış ve tutumlanyla, bu güdüyü köruklemişler, beslemişlerdir. Özal, Çankaya'ya geldiği günden önce bıle ülkenin ve ulusal ıstencin tek eksenı olma tutkusunu, kendi vicdanında ve bilincınde. bileyipdurmuştur Bılım dışı mantıklara dayalı pragmatizm vizyonlan ileri sürüp, ülkeyi - pohtikayı, onlarla bağlama eğıhmı göstermiştir DahaBaşbakan ıken, Kıta Sahanbğı - Ege Fır Hatü - Kıbns konulannı rasyonalize etme gereklerini bir kenara koyarak, Yunan Başbakanı ile Davos hülyalannı, 'dış pobüka vizyonlan' dıye kamuoyumuza şunmuştur. Özellikk de. "Yeni Dünya Düzeni" gereği diye, Körfez krizinde, petrolde dünya egemenliğını kendi lehlenne sağlamak ısteyenlerin "Şahinliği"ni, gene bir dünya vizyonu halinde sunmuştur. En sonra da, Bosna-Hersek ve Azen bunabmlanna. şahın çözümlenyle katılrmştır. Ekonomıde Friedman reçetelerini, yalnızca üst sosyal katmanlar yaranna sahneye koyup. onlan da, ekonominın militarizasyonu yöntemleriyle gerçekleştirirken. liberalizmin sıyasal içenğini. hep misyon gölgesinde tutmuştur. Alt sosyal katmanlann omuzlan üzennde bir ekonomik kalkınmayı, açık toplumdaki sosyo-kültürel dinamiklerin sivil toplum etkinsizlik savlannı, birgüçlü - becerikli Başkan vizyonlan içinde ilen sürmüştür. Evet, birbirlerinden ayn kuvvetlerin ve organlann, sürekli konsensüslerle bırleşık politikalar üretme sistemi OI»TI bir parlamentarizmimiz ^ar; hem de 82 Anayasası'na karşın.. _ Fakat, Özal'ın önüne geçilmez ısrarlan ile, ülkeye poüüka cizmeye etkib bir Devlet Başkanı imajı da, kafalanmızda tortulanıp durmaktadırda.. Şimdi, aday ileri sürme ve yeğleme işınde, Mecbsimizin, bu tortunun etkisı alüna gırmesinden korkulabıbr, o zaman, Meclisı - hükümeti - hatta yargıyı kendisine rarn edia, kudretlu - etkilu(!) bir Cumhurbaşkanı arama kısir döngüsüne kapılırız. Evet, Çankaya'ya bir noter aranmıyor. Ama, hele Icra Makamını bırakıp parlamentarizmin Çankaya'sında, her konuda şahınliİc hevesleri gütmeyecek olan; ancak, siyasal formasyonu - itidalci karakteri - laik ve biümsel ratio'su ile, parlamentarizmimizin hizmeünde kalacak olan bir devlet adamı aranıyor; yansız - îutkusuz bir Cumhurbaşkanı durumunda.. Türkiye'de, bu nitebkü kişiler vardır. Ve parlamentomuz, bunlan, ölçrneyeteneğindedır: Kuvayı Milh'yeyi amil, iradei mılliyeyı hakim kıhna ilkesinden kalkarak, konsensüslere ulaşma çağdaşhğını önde tutarak... Prof.BahriSavcı Hangi adalar harcanıyor? f 1 ayında Mımar m Şinan • • Üniversitesı'- ^^ 1 nde ^ ^ ^ ^ ^ "'İstanbul'un Sahibi Kim?" konulu bır toplantı yapılmıştı. Toplantıyı Sayın Perihan Balcı düzenlemişti. Perihan Bala. ömrünü İstanbul'un değerlerini korumaya vermiş bır insandır. Devlet Bakanı ve anlatüğına göre İstanbul Valisi Sayın Hayn Kozakçıoğlu ve Büyükşehır Belediye Başkanı Sayın Nurettin Sözen'in de konuşmacı olarak katıldığı toplantı, her zaman yapılan toplantılar gibi ah-ü vah-Ia geçti. İstanbulumuzun onlenemez düşüşünü durduracak bir ilaç değil, bir reçete bileçıkmayan toplantılardan birinedaha kaülmışolduk. Bu toplantıya "İstanbul'un sahibi kim?" deneceğine, "Sahi İstanbul kimin?" demek geldi ıçimden. 18Ocak 1993günü Cumhuriyet'te yazdığım, "Kentlerimizde plansızbk. ilkesizlik" başbklı yazımda İstanbul için her kafadan bir ses çıktıgını, bunun için de İstanbul'un içınden çıkılmaz bır hal aldığını kısaca bebrtmıştim. "Adalar harcanıyor" başlıklı yazı, Ada Dostlan Derneği'nden gelıyor. Adalann Dostlan, adalann coğrafyadalü adını bilmiyor. Derneİc bu, şahıs değil. Prens Adalan'na, Kızıl Adalar'a hepimizin bildiğı ve alıştığımız "İstanbul Adalan" demiyor da yazırun hemen her paragrafında, "Marmara Takım Adalan" diyorlarsa "sahi adalar kimin?" 1988yılındaHabç'ive Kurbağabdere'yi temizleyeceğiz diyeşatlar (altından kapaklan açılan çelik deniz dubalan) dolusu bin yılbk çamunı Kınalıada'nın arkasına boşaltan, böylece Marmara Denizi'ndaki eko-sıstemin bozulması sonucu. babklan yok eden, taraklı medüzlerin bu denizde ortam bulmasını sağlayan nhniyete karşı sesi çıkmayan Ada Dostlan; üzennde yaşadıklan adalann adını bılmeden ne yapabilirler ki? Marmara Takım Adalan; Marmara Denizi'nde, Kapıdağı Yanmadası'na yakın irili ufaklı on alü adadır. Merkez ılcesi Marmara Adası, Avşa ve Paşaliman adalanndan oluşur. 18 Şubat 1993 güniü Cumhuriyet'te "Adalara özel yönetim biçimi" başlıklı yazımda adalara özgü yeni sistemleredeğinmiştim. Elbette bu konu tartışmaya açık ve çok seçenekbdir. Ada Dostlan daha iyı etütlerle, yalnız motorlu araçlarla değil; Adablann yaşamını sağlayacak yeni seçenekler bulmalı ve Türkiye adalan bır bırlık çatısı altında toplanmabdır Ahmet Enön PENCERE Pilav Üstö Kuru Olsun... Cumhuriyet, okurlarına iki soru yöneltti. Birincisi: Na- sıl bir cumhurbaşkanı istiyorsunuz? İkincîsi" Cumhur- başkanı kim olmalı? Güzel yanıtlar geliyor, kimisi Aziz Nesin'in cumhurbaşkanı olmasını istiyor. Çekoslo- vakya'da yazar Vaclav Havel cumhurbaşkanı seçilmedi mi? Biz de yazarı şairi hep tutukevine yollayacak değiliz ya, Çankaya'ya yollayalım. Ancak bence önemli olan soru birincisidir: Nasıl bir cumhurbaşkanı istiyorsunuz? Öyle bır cumhurbaşkanı istiyoruz ki ülkenin emekçisini hiç olmazsa Amerika Cumhurbaşkanı Bill Clinton kadar düşürtsün, zarar eden işyerlerini kapatırken işçtnin yaz- gısının ne olacağını da hesaplasın. "ibadetdegizlikabahatda "atasözüne saygı göstere- rek laik cumhuriyette tapınmayı bir gösteriye dönüştür- mesin.. Amerika, Rusya, Almanya gibi ülkelere özel olarakgi- dip orantn cumhurbaşkanı ya da başbakanıyla görüş- mek için kapıda günlerce beklemesin ve bekletilmesin.. "Zenginleri severim, fakirleri sevmem" demesin, var- sıl yoksul, her yurttaşımızı sevsin... Yalnız işadamlarının örgütlerine yakınlık gösterme- sın, işçı sendikalarına da sıcak baksın. Devletin resmı makam arabasında dıreksiyona geçip 180 kılometre hız yapmayı marifet saymasın; böyle bir davranışın, çevresinde can güvenliğini rizikoya arbğını düşunsün. "Anayasa bır kez delınirse ne olur" demesin, yasala- ra saygıda örnek olsun... "Sosyal devlet öldü " demesin, yurttaşın sosyal gü- vencesını de düşünsun.. Köşeyı dönme felsefesını bır dünya görüşü olarak mil- lete aşılamaya çalışmasın.. Yalnız arabesk müzik şarkıcılarına değil, gerçek sa- natçılara da değer vermesinı bilsin... Savaş cazgırlığı yapmasın.. Savaş propagandası yaparken halkı "1 koyup 20 ala- cağız" diye özendirmeye çabalamasın... Cumhurbaşkanlığında anayasanın verdiği yetki ve so- rumluluğun dışına çıkmasın... Cumhurbaşkanlığı makamında oturdukça, Amerikan usulü "eyalet, federasyon, başkanlık sistemi" gibi dev- letin yapısını değiştirecek tartışmalan körüklemesin. Eğer bunu yapmak istiyorsa, cumhurbaşkanlığından çe- kilip siyasete atılsın... Kıbrıs'ta "ver kurtul" siyasetini savunmasın; Was- hington a şirin görünüp güvence vermek için Ortadoğu'- da Amerikan planlamasının içinde politika yapmaya kalkışmasın .. Çankaya'yı kendi hesabına siyasal parti kurmak için çalışma merkezi gibi kullanmasın. Siyasal partilerin içişlerine karışıp hizipçilik yapmasın, kulis etkinliği gös- termesin... Şortla askeri birlik denetlemesin.. Askerı darbeyle kprulmuş faşist hükümette devlet ba- kanlığı ve hizmeti yapmış olmasın.. Ailesinin, çocuklarının, akrabalarının malvarlığını "nereden buldular" sorusunun karşısında açıklayabil- sift; yakınları mıntarafillah zengin olmasın... işçiye düşman olmasın.. Tarıkatçılık yapmasın.. Laik Türkiye'nin cumhurbaşkanı otduğunu hiç unut- masın, dini siyasete alet etmesin.. Cebinde Amerikan Dolart taşımasm, Türkiye'de Türk Lirası'nı kullansın. • Arffe tarıf ne gerek? Yeni cumhurbaşkanımız az pişkin olsun; pilav üshj kuru fasulye ile iyi gider... Sevgili oğlumuz (KOCA DEV) T4NSEL KARAHAN'ı elim bir trafık kazasında kaybettik. Cenazesi 27.4.1993 günü, Kocamustafapaşa Sümbülefendi Camii'ndeki öğle namazını müteakip Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. Tüm sevenlerine ve dostlarma duyurulur. AİLESİ BÜLENT DİKMENER HABERÖDÜLÜ 14.YILTÖRENİ Konuşmacı: İlhan Selçuk "Uğur Mumcu ve Gazetecilik" Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu 27 Nban 1993 Sab, Saat 17.00 Prof. Dr. TARIKZAFER TUNAYA'NIN ANISINA ÇARŞAMBA TOPLANTILARI Konu Sunuş Konuşmacı Tarih Saat Yer Siyasal partilerin ANAYASA DEĞİŞİMİ ile ilgiii son çalışmaları üzerine görüşme. Mehmet Ö.ALKAN Tarhan ERDEM 28 Nisan 1993 ÇARŞAMBA 17.00- 19.00 İstanbul Büyükşehir Belediyesi TARIK ZAFER TUNAYA Kültür Merkezi (Eski Beyoğlu Evlendirme Dairesi • Tünel) 66. OÖNEM TEMEL FOTOĞRAF SEMİNERLERİ 28.4.1993 Çarşamba 19.00 - 21.00 veya 1.5.1993 Cumartesi 13.00 - 15.00 Kayrtlar devam ediyor. Tel.: 252 44 61 - 243 14 01 (Saat 14.30'dan sonra) AYŞE BENGİ ÖZYALÇINER ile DOĞAN SAKİN evlendiler. 27.4.1993 İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle