Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27NİSAN1993SAU
OLAYLAR VE GORUŞLER
Kamdeniz'dekabuğunu dolduransorun: Fındık
Fındıkta temel sorun, cumhuriyet hükümetlerince destekleme
denilincehep akla fiyatın gelmesidir. Bu nedenle olsa gerek
destekleme politikası fiyat saptamalan şeklinde
yürütülmektedir. Olan da bahçe tanmına elverişli bitek
topraklann gecikmeden fındık bahçelerine dönüşümü
olmuştur.
HÎKMET KURNAZ Bankacı-İktisatçı
D
ar bır sahii şeridınde,
dünya fındık kuşağında
yer alan Karadeniz Böl-
gesi'nin Samsun, Ordu,
Gıresun, Trabzon, Rıze
ve Artvin'ı kucaklayan
bölümü Türkiye fındık üretıminin
%65'ıni, dünya üretıminin ise %45'inı
gerçekleştırmektedir. Bölge, bahçe
îanmına elverişsiz toprak yapısı ve
doğa koşullan ile temelde fındıkçılıkta
sıkışıp kalmıştır. Ekonomi ve nüfus
yapısı tanm özelhklıdır. Çalışan nüfu-
sun %75"i tanmda ısühdam edilmek-
tedır. Bölgenin yarattığı GSYİHnın
sektörel dağılımında en yüksek değen
tanmdan elde ettiği görülür. Bugün
fındık, bölgede yaklaşık 3,5 mılyon
nüfusun başlıca ıktisadı etkınliğidır.
Ne var ki genelde tanmm ulusal gelir
icindekı payının azalmasına koşut,
bölgede fındığın yarattığı kazanç da
azalmaktadır Nıtekım bölgenin ülke
GSYİHndan aldığı pay %5'ten %4.
4'lerc ınmiştir.
Doğrusu fındık, yalnız bölgenin de-
ğjl ülke ekonomısinın de önemli bir
dövız girdisidir. Türkiye toplam
dışsatımının %4'ü fındıktan sağlan-
maktadır. Öte yandan Türkiye. dünya
fındık pıyasasında gerek üretim gerek
tıcaret büyüklüğü açısından rakipsiz-
dır Dünya fındık ticaretine %80 Türk
fındığı konu olmaktadır. Fındık üretı-
minde dünyada ilk sırayı açık bir fark-
la aian Türkiye'den sonra önemli üre-
ticı ülkeler; sırasıyla Italya. İspanya,
ABD ve Yunanistan'dır. Neredeyse
ortalama 550 biı. ton olan dünya
fındık üretimınin tamamını üreten bu
ülkeler Türkiye ile birlikte; istem bo-
yutu 250 bin tonluk Almanya, Avus-
turya, Fransa, Rusya, Hollanda. İs-
viçre ve İngiltere çikolata sanayiinde
pazar bulma ve arttırma çabasındadır-
lar.
Yakından incelendiğınde, dünya
fındık pıyasası tüketici egemenhğinın
etkin bulunduğu oligopson piyasa
yapısı özelliği göstenr. Nitekim fındık,
dünya fiyatını, en büyük tüketıcı ülke
olan Almanya Hamburg borsası de-
ğişkenlerinde behrler Aynca, fındık
ürün verme süresi, bir yıldan öbür yıla
gecikmeden değişen ve iktisatçılann
King Yasası olarak tarumladıklan ya-
sanın dönemsel işleyişinden uzakür.
Sunu (arz) esnekliği düşük, istem (ta-
lep) esnekliği yüksek bir üründür.
Kötüsü, Türkiye dünyanın en çok fın-
dık üreten ve dışsatım yapan ülkesı ol-
masına karşın, dış pıyasada oluşan fi-
yatlara uymak zorundadır. Fındık,
Türkıye'nin dünya ekonomısinde et-
kin olduğu. ancak fiyat üstünlüğüne
sahıp olmadığı tek üründür. Cumhuri-
yetin ılk yıllanndan bu yana Fiskobir-
lik aracılığı ile destekleme ahmı koru-
masmdadır. Olması da gerekır. Öyle
kı ulusal tüketimi, üretimin ancak
%10'nu soğurmaktadır. Dolayısıyla,
sürümü dışsatıma bağlı bir üründür.
Şimdıye dek tanm ürünleri dışsatımı-
mızda %20'ye varan değere sahıptir.
Bakıldığında, bu üstürdük kendini
öbür tanm ürünleri değer artışı karşı-
laşünlmalannda da göstenr. Fındık
destekleme alım fıyatı hep TEFE'nın
üstünde kalmıştır. Ancak son yıllarda,
Tüketici Fiyatlan Endeksi'nin TEFE'-
nın ustünde gerçekleşu'ğı dikkate alın-
dığında; fındıkta desteğin çekilmek
üzere olduğu söylenebilir. Oysa fındık,
dünyada elde edılmiş üstünlüğün ülke
ekonomisi ıçın önemsenmemezlik
edilmeyecek tek üründür.
Temei sorun
Fındıkta temel sorun, cumhunyet
hükümetlennce destekleme denilince
hep akla fiyatın gelmesidir. Bu nedenle
olsa gerek destekleme politikası fiyat
saptamalan şeklinde yüriitülrnektedır.
Olan da bahçe tanmına elverişli bıtek
topraklann gecıkmeden fındık bahçe-
lenne dönüşümü olmuştur. Sonuçta,
dünyada sunu fazlası olan bır üriinde
tanma destek vermek savıyla ürün ye-
rine üründen gecinmek desteklenmiş-
lir. Böylece, önemli bir döviz gırdisı
olan fındık; kaynak harcayan bir yük
durumuna gelmiştir. Fiskobirlik her
yıl devlet bütcesinden sunu fazlası ürii-
nü almak zorunda kalmaktadır.
Kuşkusuz, her ekonomik biçımde
-ıster devletçı ister piyasa aprlıkh ol-
sun- kendi teknolojisinı üretmeyen.
verim artışı sağlayacak etmenleri dı-
şındaki sektörlerden bekleyen tanmın
salt bu nedenle bile devlet tarafından
desteklenmesı kaçınılmazdır. Yalnız.
bu destek kımi sıyasal kaygıla
r
la tan-
mın oya dönuşmesının bıraracı olarak
hedeflenmemelidır. Destek, doğa etki-
lerine açık tanmı bir üretim sektörü
olarak öbür sektörlere göre fiyat ka-
rarbhğmda korumak, doğanın etkısıni
denetim altma almak ve verim yanşın-
da sanayıden kopmayacak ekonomi
politıka araçlannda toplanmalıdır.
Yoksa geçıcı, çoğulcu politıkalar ile
tanma verilecek destek, gıderek eko-
nomiye köstek olacaktır. Bugün ta-
nmda gelınen açmaz budur. Etkilerini
birhkte yaşadığımız bütçe açıklannda
tanma venlen sübvansıyonun katkısı
yadsınarnaz.
Şimdılerde. fındığı destekleme adı-
na başka bir yanlışlığa daha kapı açıl-
maktadır. Fındıkta sunu-istem denge-
sıni sağlamak ve her yıl artık üretimı
bütçeden finanse etmenin sakıncasmı
gıderebilmek amacıyla, Resmı Ga-
zete'de "Fındık alanlanmn tespıtine
dair" bır karar yayımlanarak yüriiriü-
ğe gırmiştır Bu karar ile belırlenen yö-
reler dışında yeni fındık bahçesı dü-
zenlenmesi yasaklanrruştır. İlk sezı, ıvı
niyetlı, yerinde ve doğru bir karardır
Özellıkle, Samsun'dan Artvin'e kadar
olan Karadeniz kıyılan fındık üretıcı-
leri yaranna bır karar olduğu düşünü-
lür. Ancak, biraz ekonomi bilgisine sa-
hip olunca, iyı niyetle haarlanmış bu
karann sonucundan fazla iyımser ol-
mamak gerekir. Özelükle, bölgenin
coğrafi koşullan, mülkiyet yapısı ve
ürün pıyasası birbkte, düşünülünce.
Bölge çok sayıda küçük tanm ışletme-
ciliği egemenüğindedir Her yıl yeni-
den üretimde sel, aşınma (erozyon) ve
aile içi nüfus bölünmesiyle daha da
küçülmektedir.
Sonuç
Göriinen, söz konusu karar ile tek
bir ürüne bağlıbğın iyimser bir beklen-
tiyle sürmesi, üstebk tekrardan fındık
alanlanrun açılmasıdır. Oysa, üretim
üstünlüğüne karşın, fiyat üstünlüğü
olmayan bır üründe bölgeyi ısteklen-
dirmek fiyat dalgalanmalan nedeniyle
oldukça risklidir. Bir ülke, dünyada
üstün olduğu bir üründe; o ürünün ya-
nnki fiyaünın ne olacağı hakkında bir
düşünce sahibi değilse, ileriye dönük
önlem olabilecek polıtikalarla istenile-
ni elde etmek, koşullann degişmesıyle
birlikte olası olrnayabilir. Kaldı kı fi-
yatlann belirlenmesinde başka etken-
lerin olmadığını sanmak. salt sunu is-
tem dengesınin etkin olüuğunu söy-
lemek bıraz fazlaca "safdıllik" olur.
Bölge için; doğru olan ve yapıhnası
gereken, başta bölge milletvekillen ol-
mak üzere. iyi niyetle hazırlanmış bu
karar. benzerliğinde tek ürüne bâğh-
lıktan kurtaracak bölgenin nıteliğine
ve işletme yen seçımine uygun, ulusal
gelirden daha fazla pay almasmı sağla-
yacak. katma değeri fazla olan yatınm
projelerinden baalannı uygulamak
olmalıdır. Yoksa, Shakespeare'ın söy-
lediği üzere, "Cehenneme giden yollar
da iyi niyetle döşenmiştir."
ARADABIR
SELÎM OKÇAY İzmir Barosu
Avukatlarından, EmekliAsker
Doğu'ya Hizmet Gitmiştir
Televızyonda Mem ile Zin'i seyrettik. Bu filmin göste-
rilmesi galiba bir ara yasaklanmıştı. Yasaklarla bir yere
varamayacağımızı öğrendikçe Baü medeniyetini, çağ-
daşlığı kucaklayacağız.
Bu filmin öteki klasik Türk filmlerinden farkı var mıydı?
Bence, hayır. Ülkemizin bir yöresinin geleneklerini yan-
sıtıyordu O renk cümbüşüne bayıldım. Rengârenk, her
biri bırer sanat şaheseri olan, allı, morlu kilımler, yor-
ganlar, elbiseler, örrüler, perdeler, kanımca çok güzeldi.
Bizler bu yöre halkımızın böyle yaşadığını bilmıyor mu-
yuz' Böyle konuştuklarını bilmiyor muyuz'' Hiç karışük
mı? Hep saygı duymadık mı? Onlar da kendilerine ge-
lenlere, her köylümüz, her kentlimiz gibi, kucak açmadı-
lar mı? Yurdumuzun her yerinde, böyle farklı yöresel tö-
relerimizle kaynaşıp, yaşamadık mı? öyle ise sorun ne-
dır?
Şimdi gidin Karadeniz'in doğu uçlarına; yöre halkının
konuştuğunu zerrece anlayamazsınız. Lazca konuşur-
lar ve hepimiz de saygı duyarız. Gidin Hatay'ın güneyı-
ne, Samandagı'na, Yayladağı'na, yöre halkı Arapça ko-
nuşur.
Anadolu'ya Selçuklularla 11. yüzyılda girdik. Burada
yaşayanları denetimimıze aldık. Bizanslısı, Romalısı,
mavi gözlüsü, sarışını, esmeri, hepimiz Türklük potasın-
da eridik. Yüzlerce yıl da birlikte yaşadık. Ermeniler, Ya-
hudiler, Kurtler, Araplar, Çerkezler, Türkmenler, Lazlar
hep kaynaşmadık mı? Öyle ise konu nedir?
Güneydoğu halkımız ihmai edildı, deniliyor. Hükümet-
ler hep söz verdiler, Doğu'ya, Güneydoğu'ya yatınm
yapmadılar, halk yoksul ve geri kaldı deniliyor. Bakın bu
düşünce kesinlikle doğru değildır.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri ellerindeki olanak-
lar ölçüsünde Doğu'ya ve Güneydoğu'ya önem vermiş-
lerdır. Rakamlarla devletin yatırımlarını alın inceleyin.
Yol, iş makinelerı bakımından Batı'dan hiç de geri degil-
dir. Yalnız başına GAP Projesi, T.C. hükümetlerinin ay-
rım yapmadığının çok güzel kanıtıdır Ama bu bölgede
tabiatın bir ters yapısı var- Bölgenin arazisi, iklim karak-
teri çok sert. Kar yağıyor, hem de çok yağıyor. Uzun süre
kalkmıyor. Buna hangi hükümet mani olabilir. Isı 6 ay
eksi 20, 30'larda seyrediyor. Toprağa kazma vurmak
mümkün değıl. Yollar kapanıyor Yaşadığım için biliyo-
rum. Tabiat bu şekilde. Ister istemez özel sektör deniz
kenarlanna, sıcağa kayıyor. Ürettiği malı süratle ihraç
etmek istıyor. Kesintisiz hammadde sağlamak, daha
ucuza mal etmek ve yılın her gününde fabrikasını çalış-
tırmak istiyor. Doğuya istediğiniz kadar teşvik verin, git-
miyor. Gitmez de... Ben gitmemelerini öğütlemiyorum,
doğruyu söylüyorum. Kendi kendinize sorun bakalım,
sizin milyarlarınız olsa nereyi tercih edersiniz? Kim ge-
lirse gelsin, Anadolu'nun batısı doğusundan daha geliş-
miş olacaktır. Tabiatın gereğı bu farklılaşma ister iste-
mez belirir. Tarıh boyunca kurulan uygarlıklar da bunu
göstermiyor mu? Türkiye Cumhuriyeti 70 yıldır ülkenin
kalkınması için çırpınıyor.
Bugün herhangi bir köyümüze okul yapılmışsa, yol
yapılmışsa, elektrik, su gelmişse, su kanaletleri tarlasın-
dan geçmekte ise, televizyon, telefon gelmişse, bunlann
hepsini Atatürk'ün laik Türkiye Cumhuriyeti yapmıştır.
Atatürk'ün devrimleri ile özellıkle laiklik sayesinde ol-
muştur. Bir şeriat batağında yüzen Osmanlı devleti yap-
mamıştır.
Onun içindir ki Kürt kardeşlerimizin tahriklere kapıl-
mamasını öneriyorum. Aslında bölge halkı da bunu çok
iyi biliyor. Butahrikler dış güçlerin laik Atatürk Cumhuri-
yeti'ni yıkmak için gösterdikleri çabaların bir sonucudur.
Onlara söyleyeceğim şudur Hiç kimse boşuna heves-
tenmesin. Bu Cumhuriyet çok güçlüdür. Odün de verile-
mez.
OKURLARDAN
Gözûnfiz aydın
Son zamanlar kamuoyunu meşgul eden ve toplumda
duyarlılık çeken 'AYDIN', ülkemıze geldı. Gerzelılerin
medan iftıhan olan 'Aydın, kendini özletti. Benim dikkatimi
çeken nokta ınsanlanmızın ne kadarduyarb olduğu, sanki
herışimizi, gücümüze tamamladık da bırde Aydın çıktı. Bu
kadar tutarsızlık olmazgerçekten. Okullar tatil ediliyor,
Sinop Valüiğj harekete geçıyor, devlet memurlanmız ışıni
zamanmda bitirip, sahile koşuyor. Olacak iş mi?!.. Demek
ki insanlanmız, bu kadar duyarlı. HaJckını arayan bir
toplum. Helal olsun size.
Kısa ve öz olarak şunu belirtmek isterim ki kendi
sorunlanmızı halletmeden başka işlerden uğraşmayahm.
Insana verilmeyen değer, Aydın'a veriliyor. Neyi
kanıtlamaya çalışıyoruz?..
Hakan Doğan/ G.Antep
TARHŞMA
Ciddi, ama zor olmayan bir sorun
P
arlamenter
demokrasinin
Cumhurbaşkanı'-
nı seçmek, (ama
gerçekten
parlamenter olan
bir rejimin dev let başkanını
seçmek) o kadar büyük bir
sorun değıldir.
Aslında, demokrasinin bülün
seçımlen, karara ulaşma
yöntemlen, eylem kurma
yeğlemeleri ve de yürütülen ve
uygulanan eylemin hesabının
verilmesi, "ciddiyet"'isteyen
konulardır. Bunlar, öyle
kulıslereboğulup.
kişisel-bireysel-grupsal
çıkarlara araç kılınmayacak
kadar, ciddi-yaşamsal-ağırlıkh
sorunlardır.
Parlamentarizmde Devlet
Başkanı seçirru, bunlann en az
sıyasal çatışmalı olanıdır.
Çünkü parlamentarizrnde
devlet başkanian, kesin oiarak,
sorumsuz ve de yetkısızdirler
Bu nedenle, onlar "siyasal
istenç behrtmede"-"sıyasal
çözüm yeğlemede"-'"siyasal
karar oluşturmada"-"sıyasal
karan eyleme vurmada", öteki
demokratik organlar ve sivil
toplum kurumlan gıbı
"denetim uygulamada" başat
bir organ ve kurum değıldir.
Böyle bir başatlık,
Meclise-hükümete ve öteki sivıl
toplum organ ve kurumlanna
aittır
Şımdi, bizim meclisimize
bakalım:
Bu meclis, evet kötü bir secim
yasası ile kurulmuştur. Ama,
"Anayasal Gecerliliği" vardır,
elbetde... Hele, anayasal
görevlerini, anayasal süreler
içinde yenne getırme
zorunluluğu, kesindır. Yanı
Meclis, ayncalıklannı
kullanmada, zorunluluklannı
yerine getırme mevkiindedır.
içinde de. parlamenurizmm
sorumsuz-yetkisiz-yansız ögesı
olacak olan bir devlet
başkanbğmı görebilecek
yetenekler vardır.
Bir başka deyişle,
parlamentomuz içinde,
kendisini, öznel tutkulanndan
kurtararak, sakin-olgun bir
bilinçle, devlet başkanliğını,
"Curnhuriyetimıze bizzat yazgı
biçme makamı" olmaktan
uzak tutacak, ancak sıyasal
arenadaçatışan
kuvvetler-organlar arasındakı
dengeyi kurmada kullanılacak
cerbeze sahıplen var Hatta,
Meclısimız, gerekirse kendi
dışından bır yeteneği de, aday
gösterebilecek bir olgunluk ve
beceridedır. Bu durumda
Meclisımiz, yeni
cumhurhaşkanını, kolayca
seçebılır.
Fakat, asıl sorun şuradadır:
Kafalanmızın art tarafinda;
parlamentanzmin öngörmediği
bir nitelik halinde de olsa,
"siyasal yeğme-siyasal karar
inşa eune-sıyasal karar ıcra
etme konulannda, güçlü ve
becenli bır Devlet Başkanı
arama-bulma ve ona sığmma
ve de ona ülkenin yazgısını
emanet etme güdüsü" vardır.
Ve Kenan Evren"le Turgut
özal, bütün dav ranış ve
tutumlanyla, bu güdüyü
köruklemişler, beslemişlerdir.
Özal, Çankaya'ya geldiği
günden önce bıle ülkenin ve
ulusal ıstencin tek eksenı olma
tutkusunu, kendi vicdanında ve
bilincınde. bileyipdurmuştur
Bılım dışı mantıklara dayalı
pragmatizm vizyonlan ileri
sürüp, ülkeyi - pohtikayı,
onlarla bağlama eğıhmı
göstermiştir DahaBaşbakan
ıken, Kıta Sahanbğı - Ege Fır
Hatü - Kıbns konulannı
rasyonalize etme gereklerini bir
kenara koyarak, Yunan
Başbakanı ile Davos
hülyalannı, 'dış pobüka
vizyonlan' dıye kamuoyumuza
şunmuştur.
Özellikk de. "Yeni Dünya
Düzeni" gereği diye, Körfez
krizinde, petrolde dünya
egemenliğını kendi lehlenne
sağlamak ısteyenlerin
"Şahinliği"ni, gene bir dünya
vizyonu halinde sunmuştur. En
sonra da, Bosna-Hersek ve
Azen bunabmlanna. şahın
çözümlenyle katılrmştır.
Ekonomıde Friedman
reçetelerini, yalnızca üst sosyal
katmanlar yaranna sahneye
koyup. onlan da, ekonominın
militarizasyonu yöntemleriyle
gerçekleştirirken. liberalizmin
sıyasal içenğini. hep misyon
gölgesinde tutmuştur. Alt
sosyal katmanlann omuzlan
üzennde bir ekonomik
kalkınmayı, açık toplumdaki
sosyo-kültürel dinamiklerin
sivil toplum etkinsizlik
savlannı, birgüçlü - becerikli
Başkan vizyonlan içinde ilen
sürmüştür. Evet, birbirlerinden
ayn kuvvetlerin ve organlann,
sürekli konsensüslerle bırleşık
politikalar üretme sistemi OI»TI
bir parlamentarizmimiz ^ar;
hem de 82 Anayasası'na
karşın.. _
Fakat, Özal'ın önüne geçilmez
ısrarlan ile, ülkeye poüüka
cizmeye etkib bir Devlet
Başkanı imajı da,
kafalanmızda tortulanıp
durmaktadırda..
Şimdi, aday ileri sürme ve
yeğleme işınde, Mecbsimizin,
bu tortunun etkisı alüna
gırmesinden korkulabıbr, o
zaman, Meclisı - hükümeti -
hatta yargıyı kendisine rarn
edia, kudretlu - etkilu(!) bir
Cumhurbaşkanı arama kısir
döngüsüne kapılırız.
Evet, Çankaya'ya bir noter
aranmıyor.
Ama, hele Icra Makamını
bırakıp parlamentarizmin
Çankaya'sında, her konuda
şahınliİc hevesleri gütmeyecek
olan; ancak, siyasal
formasyonu - itidalci karakteri
- laik ve biümsel ratio'su ile,
parlamentarizmimizin
hizmeünde kalacak olan bir
devlet adamı aranıyor; yansız -
îutkusuz bir Cumhurbaşkanı
durumunda..
Türkiye'de, bu nitebkü kişiler
vardır. Ve parlamentomuz,
bunlan, ölçrneyeteneğindedır:
Kuvayı Milh'yeyi amil, iradei
mılliyeyı hakim kıhna
ilkesinden kalkarak,
konsensüslere ulaşma
çağdaşhğını önde tutarak...
Prof.BahriSavcı
Hangi adalar harcanıyor?
f 1 ayında Mımar
m Şinan
• • Üniversitesı'-
^^ 1 nde
^ ^ ^ ^ ^ "'İstanbul'un
Sahibi Kim?" konulu bır
toplantı yapılmıştı. Toplantıyı
Sayın Perihan Balcı
düzenlemişti. Perihan Bala.
ömrünü İstanbul'un değerlerini
korumaya vermiş bır insandır.
Devlet Bakanı ve anlatüğına
göre İstanbul Valisi Sayın
Hayn Kozakçıoğlu ve
Büyükşehır Belediye Başkanı
Sayın Nurettin Sözen'in de
konuşmacı olarak katıldığı
toplantı, her zaman yapılan
toplantılar gibi ah-ü vah-Ia
geçti. İstanbulumuzun
onlenemez düşüşünü
durduracak bir ilaç değil, bir
reçete bileçıkmayan
toplantılardan birinedaha
kaülmışolduk.
Bu toplantıya "İstanbul'un
sahibi kim?" deneceğine, "Sahi
İstanbul kimin?" demek geldi
ıçimden. 18Ocak 1993günü
Cumhuriyet'te yazdığım,
"Kentlerimizde plansızbk.
ilkesizlik" başbklı yazımda
İstanbul için her kafadan bir ses
çıktıgını, bunun için de
İstanbul'un içınden çıkılmaz
bır hal aldığını kısaca
bebrtmıştim.
"Adalar harcanıyor" başlıklı
yazı, Ada Dostlan
Derneği'nden gelıyor. Adalann
Dostlan, adalann
coğrafyadalü adını bilmiyor.
Derneİc bu, şahıs değil. Prens
Adalan'na, Kızıl Adalar'a
hepimizin bildiğı ve alıştığımız
"İstanbul Adalan" demiyor da
yazırun hemen her
paragrafında, "Marmara
Takım Adalan" diyorlarsa
"sahi adalar kimin?"
1988yılındaHabç'ive
Kurbağabdere'yi
temizleyeceğiz diyeşatlar
(altından kapaklan açılan çelik
deniz dubalan) dolusu bin yılbk
çamunı Kınalıada'nın arkasına
boşaltan, böylece Marmara
Denizi'ndaki eko-sıstemin
bozulması sonucu. babklan
yok eden, taraklı medüzlerin bu
denizde ortam bulmasını
sağlayan nhniyete karşı sesi
çıkmayan Ada Dostlan;
üzennde yaşadıklan adalann
adını bılmeden ne yapabilirler
ki?
Marmara Takım Adalan;
Marmara Denizi'nde,
Kapıdağı Yanmadası'na yakın
irili ufaklı on alü adadır.
Merkez ılcesi Marmara Adası,
Avşa ve Paşaliman adalanndan
oluşur. 18 Şubat 1993 güniü
Cumhuriyet'te "Adalara özel
yönetim biçimi" başlıklı
yazımda adalara özgü yeni
sistemleredeğinmiştim. Elbette
bu konu tartışmaya açık ve çok
seçenekbdir. Ada Dostlan
daha iyı etütlerle, yalnız
motorlu araçlarla değil;
Adablann yaşamını sağlayacak
yeni seçenekler bulmalı ve
Türkiye adalan bır bırlık çatısı
altında toplanmabdır
Ahmet Enön
PENCERE
Pilav Üstö Kuru Olsun...
Cumhuriyet, okurlarına iki soru yöneltti. Birincisi: Na-
sıl bir cumhurbaşkanı istiyorsunuz? İkincîsi" Cumhur-
başkanı kim olmalı? Güzel yanıtlar geliyor, kimisi Aziz
Nesin'in cumhurbaşkanı olmasını istiyor. Çekoslo-
vakya'da yazar Vaclav Havel cumhurbaşkanı seçilmedi
mi? Biz de yazarı şairi hep tutukevine yollayacak değiliz
ya, Çankaya'ya yollayalım.
Ancak bence önemli olan soru birincisidir: Nasıl bir
cumhurbaşkanı istiyorsunuz?
Öyle bır cumhurbaşkanı istiyoruz ki ülkenin emekçisini
hiç olmazsa Amerika Cumhurbaşkanı Bill Clinton kadar
düşürtsün, zarar eden işyerlerini kapatırken işçtnin yaz-
gısının ne olacağını da hesaplasın.
"ibadetdegizlikabahatda "atasözüne saygı göstere-
rek laik cumhuriyette tapınmayı bir gösteriye dönüştür-
mesin..
Amerika, Rusya, Almanya gibi ülkelere özel olarakgi-
dip orantn cumhurbaşkanı ya da başbakanıyla görüş-
mek için kapıda günlerce beklemesin ve bekletilmesin..
"Zenginleri severim, fakirleri sevmem" demesin, var-
sıl yoksul, her yurttaşımızı sevsin...
Yalnız işadamlarının örgütlerine yakınlık gösterme-
sın, işçı sendikalarına da sıcak baksın.
Devletin resmı makam arabasında dıreksiyona geçip
180 kılometre hız yapmayı marifet saymasın; böyle bir
davranışın, çevresinde can güvenliğini rizikoya arbğını
düşunsün.
"Anayasa bır kez delınirse ne olur" demesin, yasala-
ra saygıda örnek olsun...
"Sosyal devlet öldü " demesin, yurttaşın sosyal gü-
vencesını de düşünsun..
Köşeyı dönme felsefesını bır dünya görüşü olarak mil-
lete aşılamaya çalışmasın..
Yalnız arabesk müzik şarkıcılarına değil, gerçek sa-
natçılara da değer vermesinı bilsin...
Savaş cazgırlığı yapmasın..
Savaş propagandası yaparken halkı "1 koyup 20 ala-
cağız" diye özendirmeye çabalamasın...
Cumhurbaşkanlığında anayasanın verdiği yetki ve so-
rumluluğun dışına çıkmasın...
Cumhurbaşkanlığı makamında oturdukça, Amerikan
usulü "eyalet, federasyon, başkanlık sistemi" gibi dev-
letin yapısını değiştirecek tartışmalan körüklemesin.
Eğer bunu yapmak istiyorsa, cumhurbaşkanlığından çe-
kilip siyasete atılsın...
Kıbrıs'ta "ver kurtul" siyasetini savunmasın; Was-
hington a şirin görünüp güvence vermek için Ortadoğu'-
da Amerikan planlamasının içinde politika yapmaya
kalkışmasın ..
Çankaya'yı kendi hesabına siyasal parti kurmak için
çalışma merkezi gibi kullanmasın. Siyasal partilerin
içişlerine karışıp hizipçilik yapmasın, kulis etkinliği gös-
termesin...
Şortla askeri birlik denetlemesin..
Askerı darbeyle kprulmuş faşist hükümette devlet ba-
kanlığı ve hizmeti yapmış olmasın..
Ailesinin, çocuklarının, akrabalarının malvarlığını
"nereden buldular" sorusunun karşısında açıklayabil-
sift; yakınları mıntarafillah zengin olmasın...
işçiye düşman olmasın..
Tarıkatçılık yapmasın..
Laik Türkiye'nin cumhurbaşkanı otduğunu hiç unut-
masın, dini siyasete alet etmesin..
Cebinde Amerikan Dolart taşımasm, Türkiye'de Türk
Lirası'nı kullansın.
•
Arffe tarıf ne gerek?
Yeni cumhurbaşkanımız az pişkin olsun; pilav üshj
kuru fasulye ile iyi gider...
Sevgili oğlumuz
(KOCA DEV)
T4NSEL KARAHAN'ı
elim bir trafık kazasında kaybettik.
Cenazesi 27.4.1993 günü, Kocamustafapaşa
Sümbülefendi Camii'ndeki öğle namazını müteakip
Kozlu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir.
Tüm sevenlerine ve dostlarma duyurulur.
AİLESİ
BÜLENT DİKMENER
HABERÖDÜLÜ
14.YILTÖRENİ
Konuşmacı: İlhan Selçuk "Uğur Mumcu ve
Gazetecilik"
Gazeteciler Cemiyeti Burhan Felek Konferans Salonu
27 Nban 1993 Sab, Saat 17.00
Prof. Dr. TARIKZAFER TUNAYA'NIN
ANISINA
ÇARŞAMBA TOPLANTILARI
Konu
Sunuş
Konuşmacı
Tarih
Saat
Yer
Siyasal partilerin ANAYASA DEĞİŞİMİ ile
ilgiii son çalışmaları üzerine görüşme.
Mehmet Ö.ALKAN
Tarhan ERDEM
28 Nisan 1993 ÇARŞAMBA
17.00- 19.00
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
TARIK ZAFER TUNAYA Kültür Merkezi
(Eski Beyoğlu Evlendirme Dairesi • Tünel)
66. OÖNEM TEMEL FOTOĞRAF SEMİNERLERİ
28.4.1993 Çarşamba 19.00 - 21.00
veya
1.5.1993 Cumartesi 13.00 - 15.00
Kayrtlar devam ediyor.
Tel.: 252 44 61 - 243 14 01
(Saat 14.30'dan sonra)
AYŞE BENGİ ÖZYALÇINER
ile
DOĞAN SAKİN
evlendiler.
27.4.1993 İSTANBUL