Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA
CUMHURİYET 16NİSAN1993CUMA
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Budapeşte'de
MELİH CEVDET ANDAY
-^_ _^caristan"a otuz yıl
| ^ İBönce Macar Yazarlar
j ^ k / • Birliğı nın çağnlısı
I ^k ğ I olarak gitmişüm iik:
I ^ ^ • orada on beş gün ge-
_JL. • _^Lçirdirn vc bütün ülke-
yi dolaştım. Bu kez 'İçerdekiler' adh
oyunumun Peşte'deki galasında bu-
lunmak üzere Türk-Macar Dostluk
Derneği çağırdı beni. eşimle gitum.
Ancak iki gün kalabildik; ama bu iki
gün (geceleri de katalım) çok dolu geç-
ti. Diyebilirim ki. Budapeşte'yi yeni
tanıdım ve Macarlarla yeniden
tanıştım. Macaristan'ın nasıl hızla kal-
kındığını gözlemledim. bu konuya iliş-
kin bilgjler edindim. Bunlan daha
aşağıda anlatacağım.
Once oyundan söz edeyim. 'Oyun-
dan' dedim, ama 'oyunlardan' demem
gerekirdi. Çünkü seksen kişilik Ko-
medium Tiyatrosu salonunda gala ge-
cesi iki Türk oyunu oynandı: Biri Sa-
bahattin Kudret Aksal'ın 'Kahvede
Şenlik Var" adlı oyunu, biri de benim
oyunum. Aksal hasta olduğu için ge-
lememişti, üzüntüm büyüktür.
Oyunlan sahneye koyan, bizim sa-
natçımız Mehmet Asa idi. Onun bu
işte ne denli başanlı olduğunu nasıl
anlatsam! O gecc scyirci çoğunluğunu
eleştirmenler ve gazeteciler oluşturu-
yordu. Alkış inanılmaz uzunlukta sür-
dü. Oyuncular dört beş kez sahneye
çağnldı. Oyundan sonra konuştuğum
Macar tiyatroseverler bana Türk ti-
yatro yaanı ile ilk kez karşılaştıklannı
ve bunun üzerleıindeki etkisinin bü-
yük olduğunu söyîediler. Başanlann-
dan ötiirii Türk-Macar Dostluk Der-
neği'ni vc özcllikle sanatçımız Meh-
met Asa'yı içtenlikle kutlanm. Göste-
rimde Büyükelçimiz Sayın Bedrettir.
Tunabaş ve sayın eşi Melek Tunabaş,
Büyükelçilik Müsteşanmız Sayın Ke-
nan Tepedelen ile sayın eşi Leyla Te-
pedelen de vardı. Komedium Tiyat-
rosu'nun içındeki şirin kahvede şarap-
lanmızı yudumlarken, Macar dostlar.
Türk-Macar tiyatro ilişkilerinin sür-
mesinden ve daha sıklaşmasından se-
vinç duyacaklanru söylüyoriardı. Bu
dileğe ben de katıldım.
Türk-Macar Dostluk Derneği Baş-
kan Yardımcısı Bayan Timea'yı bura-
da özellikle anmak istiyorum. Türkçe-
yi çok güzel konuşan. oyunlann hazır-
lanmasında Mehmet Asa'ya çevir-
menlik yapan, bu güzel, akıllı, çalış-
kan kızı unuunayacağım. Onunla ne
güzel gezintilerimiz oldu! Sentendre.
güzel Pcştenin bu bı'iyülü köyü. o
köydeki küçük meyhane bize Timea"-
nın kazandırdığı unutulmaz anılar-
dandır. Eski Buda'daki lokanta, ora-
da içtiğimiz Tokay şarabı. seyrine do-
yamadığım tarihsel meydan akhmdan
çıkmayacak. Nice olanaksı/lıklara.
güçlüklere karşın Budapeşte'de iki
Türk oyununun oynanması olaymda
en büyük başan sevgili Timea'nındır.
Uçağımız havaalanına indiğinde et-
çiliğimiz müsteşan Kenan beyie eşi
Leyla hanımı karşımızda görünce hem
duygulandım, hem de şaşırdım. Dos-
tum Yıldız Kenter'in kızı Leyla Te-
pedelen'in Peşte'de olduğunu bilmi-
yordum. O dar zamanda bize ne güzel
ycrler gösterdi Leyla Tepedelen. Bun-
iardan birini anlatmadan gcçemeyece-
ğim. Oyun akşamı onlann Buda'daki
evlerine gidiyorduk;
- Bakın ne ilginc bir yer diyerek
arabayı durdurdu Leyla.
Tepeyi dolanan yolun kenannda.
düzcnli küçük bir alanın ortasında bir
mezar taşı vardı; bu mezar taşının üze-
rinde Osmanlıca, Türkçe ve Macarca
olan şu yazıt kazınmıştı:
"146 yıllık Osmanlı hafcimivetinin
son Budin valisi Arnavut AMurrahman
Abdi Paşa 1686 eyliilünün ikinci günü
ögleden sonra, bu yerin yakınında, yet-
miş yaşında maktül dfiştü.
Cesur düşmandı.
Rahat uyusun."
Bu taşı bir uygarlık anıtı olarak hep
anacağız. Leyla Tepedelen götürme-
seydi bilmeyecektim.
Budapeşte'de bulunduğumuz iki
günün ikinci günü, öğle yemeğjni bü-
yükelçimiz Sayın Bedrettin Tuna-
baş'ın evinde yedik ve Melek hanıme-
fendiyi tanımak mutluluğuna erdik. O
gün ne güzel geçti vakit! Bedrettin bey-
lc açtığımız konulann başında Maca-
ristan'ın ekonomik durumu geliyor-
du. Sayın Büyükelçimiz çok ilginç açı-
klamalarda bulundu, aynca bu bilgile-
ri bana yazıü olarak da verdi.
Konuya şöyle girdik; ben dedim ki,
- Sokakta gördüğüm Macarlann
kılık kıyafeti çok iyi, sağlıklı ve mutlu
görünüyorlar, gerçek durum da bu
mudur?
- Evet, dedi Bedrettin bey, çünkü
ekonomik durumlan çok iyi.
Şımdi size büyükelçimizden aldığım
belgelere dayanarak birkaç sayılama
bilgi sunacağım:
Macaristan'da 1990yılındayapılan
seçimlerde yüzde 42.75 oranında oy
alan Macar Demokratik Forumu li-
derliğinde merkez sağ bir koalisyon ik-
tidardadır.
Ülkenin yüzölçümü 93.033 km
2
.
Toprağın üçte ikisi islenmiş, ekili du-
rumda.
Nüfus 10.4milyon.
Nüfus artış oram: 0
Okur-yazar oranı: Yüzde 98
tşsizlik oranı: 1992 yıhnda yüzde 6.8
Dinler: Yûzde 65 Katolik, yüzde 25
Protestan, yüzde 6 Musevi, yüzde 3
Ortodoks.
Etnik oluşum: 200-220.000 Alman.
110.000 Slovak, 400-600.000 Çingene.
Basın: Macaristan'da yayımlanan
üç büyük gazetetün tirajlan şöyle:
Nepszabadsag 300-330.000, Magyar
Hirlap 75.000, Magyar Nemzet 60.000
Enflasyon oranı: 1992 yılında yüzde
24.,
Üretim: Kömür 17 milyon ton, alü-
minyum 63 bin ton, suni gübre 346 bin
ton, elektrik 29.7 milyar kwh, ham
petrol 1.9 milyon ton.
Turizm: İ99I yınndaki gelir 1.002
milyar dolar.
Gayri Safı Milli Hasıla: 1991 iti-
banyla 27.3 milyar dolar.
Şu birkaç sayılama, Macaristan'ın
bugünkü ekonomik ve kültürel duru-
mu üstüne bir kanı edinmeye yarar
sanınm. Sırası geldikçe bu güzel ülke-
den gene söz edeceğim.
ARADA BİR
İBRAHİMİŞYAR Eğitimci
TARHŞMA
KöyEnstjtûieriveEğttimimiz; 1 urk Kadınlar Bırlıgı nın başana
17 Nisan (yarın) Türkiye eğitim tarihinin önemli bir gü-
nüdür. Elli üç yıl önce Köy Enstitüleri bugün kuruldu.
Gerçi köy eğitimi konusunda İkinci Meşrutiyet'ten buya-
na bazı düşünceler üretilmiş, girişimler olmuştu. Ancak
Cumhuriyet döneminde devrimin atlımıyla ilk adımlar
1936da Eğitmen Kursları, Köy öğretmen Okulları i!e
Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan zamanında atıldı. Bu
deneyler, araştırmalar Köy Enstitülerini doğurdu. Ha-
san Âli Yücel, bakanlığı sırasında Tonguç'la biriikte ens-
titüleri kurup geliştirdi.
Köy Enstitüsü düşüncesi, başka bir toplumdan aktar-
ma ya da bir ütopya değildi. Türkiye'nin Pestalozzi'si
sayılan bı"'yük eğitimci Ismail Hakkı Tonguç'un önderli-
ğinde, dünyadaki eğitim düşünceleri, uygulamaları ile
toplumsal gerçeklerimiz, özellikle köylerimiz incelene-
rek bize göre oluşturulmuş çağdaş bir eğitim düşünce-
siydi. Ayakları çağa, bilimsel düşünceye, yere basıyor-
du. Kuru, ezberci, Ortaçağ felsefelerine dayanan biîim-
den kopuk eğitim bırakıldı. Yaşam için gerekli bilimsel,
toplumsal doğruları, alışkanlıklan, pratikleri iş içinde, iş
için, yaparak, yaşayarak öğrenme yolu benimsendi.
Köy Enstitülerinin önemli yanlarından biri de yeni ku-
rulan Türkiye Cumhuriyeti'nde Atatürk'ün liderliğinde,
bir devrim özelliği taşıyan toplumsal aydmlanma hare-
ketinin, o yıllarda nüfusumuzun yüzde 80inin yaşadığı
köylere. çiftçilik yapan köylü kitlesine dönük bir parçası
olmasıdır. Amaç köy çocuklarını egitmek, her yönden
köyü canlandırmak, köylûleri uyandırmak, bilinçlendir-
mek, özellikle üretkenliğini arttırmaktı. Dünya Ekonomik
bunalımı, İkinci Oünya Savaşı bunu zorunlu hale getir-
mişti.
Köy Enstitülerinin yaşamı çok ktsa sürdü, ama alınan
sonucun parlaklığı hâlâ göz kamaştırıyor. Anısı canlılı-
ğını sürdürüyor. Enstitülerden yetişenler arasından çok
sayıda sanatçı, yazar, bilim adamı çıktı. Okulların yaptla-
rı, başarıları dünyanın ilgisini çekti Oünya eğitim tariht-
ne, "Yüzyılımızın eğitimine Türkiye'nin çok özgün,
önemli bir katkısı" olarak geçti.
Köy Enstitülerini kimler, niçin yok ettiler? Bunu herkes
biliyor. Konu çok yazıldı, konuşuldu. Toplumumuzun
egemen güçleri, haksız çıkarlarına, sömürülerine, ege-
menliklerine, bu okulların yetiştirdiği insanların engel
olabileceklerini anladıkiarı için kapattırdılar. Bu güçler
yeni palazlanmaya başlayan burjuvazi ile büyük toprak
ağalarıydı. Kapatanlar, bu güçlerin etkisi altındaki siya-
sal .ktidarlardı. Bilincsiz insanları da bu amaçla kullan-
dılar. Emperyalizm destekledi.
Bu güçlerin kurbanı yalnız Köy Enstitüleri de değildi.
Tüm çabalara karşın toprak reformunu bu güçler engel-
ledi. Halkevleri, Oil vefarih Kurumları, laiklik, eğitimde
birlik, Atatürk'ün başlattığı aydmlanma hareketlerinin
bazılan hep bu güçlerce yozlaştınldı. Aydınlar, ilerici
bürokratlar. bilinçlenmediği için kendi haklarını düşüne-
meyen halk, bu saldırıları engelleyemedi. Böylesi saldı-
rılar, engellemeler günümüzde de yeni yöntemler bulu-
narak sürdürülmektedir.
Enstitüler kapatılmamış, geliştirilmiş olsaydı, kuşku-
suz hizmetleri sürecekti. En azından günümüzdeki eği-
tim sorunlarımızın çoğu aşılmış olabilirdi. Bugün eğiti-
mimiz bir çtkmazın içinde. Hızla gelişen bilim ve tekno-
lojinin etkisiyle her şev çok değişti. Eğitimimiz bu
gelişmeye ayak uydura, ak kendini geliştiremedi. İyice
yetersiz hale geldi. Her yıl binlerce çocuk ve genç eğitim
özlemi ile kıvranır oldu. Ödün yere vere eğitimimizi tanı-
mak zorlaştı. Eğitime demokrasi hiç girmedi. Eğitimde
birlik kalmadı. Okullarda düşünce, bilim, teknoloji üreti-
mi iyice durdu. özellikle üniversitelerimiz sıradan bir
lise haline geldi. Hazırcılık, patentçilik aldı yürüdü. Eği-
tim sistemimiz birbirinin zıddı insanlar yetiştirmeye hız-
la devam ediyor. Yazık: Kaderci dinsel felsefe sardı
ortalığı.
OKURLARDAN
Özel radyolara...
Aİükümetin almış olduğu kapatma karanna karşı özel
radyolann ve dinleyenlerinin 'özgürlük' adına üzüntü
duymalannı anlıyorum.Fakat şu nokta unutulmasın ki
çokbilmişlik uğruna Türkçeyi, Amerikanvari yayık bir
ağızla konuşmak. hele hele kendi anadilini bir kenera itip,
'Amerikanca' ya da 'İngilterece' tümceler sarfetmek ve
dinleyicilere kendilerini bu şekilde kabul ettirme yozluğunda
ısrar etmek mi özgürlük? Ya da hiç bir sanatçıya 1 kuruş bile
telifhakkı ödemeden şarkılannı gece-gündüzçalmak mı?
Bazılanrun yükselen değerler dedıkleri de bu olsa gerek!
Özgürlük ile yozluk, başıbozukluk kavramlannm sınırlann
iyi çizmek gerekmez mi?
Bülentüluçer
YarBanHrOtonce
Kültür yozkşması ve parselasyonu sürüp gidiyor,
köşebaşlan kapanın elinde kalıyor. Parası olarüar dev
sanatçı, bir sözcüğü ya da tümceyi yerli yerine
koyamayanlar ünlü bir yazar olup çıkıveriyor! Geçen gün
bir gazete haberinde; Bengal kaplanlan için "nüfusu"
sözcüğünün kullanıldığı gözüme ilişti. Hayvanlar için "sayı"
ya da "miktar" yerine "nüfus" sözcüğü kullanıkrsa, biz
insanlar ayvayı yiyoruz demektir!
ömerNida
6
ocak çarşamba günü
533117.00.1^2^6
NewYorkTürk
Kadınlar Birliği
Başkanı Sayın
Sandıkçıoğiu'nu
büyük bir heyecan ve gururla
dınkdim. Çünkü bu saygın
bayanın başkanhgı altında
hanımlanmız genış ve kalıcı bir
çapta. ülkemizi tarutmak üzre
büyük bir adım atmışlar ve bu
hususta en zor olan kısmını
başan ile sonuçlandırmışlar.
Ne yapmıştı bu bayanlar
ülkemizi tanıtmak için?Onlar
sorunu kökündeıi çözmeye
karar vermişler; bütün
Arnerika'run, hatta İngilizcc
eğitim yapan milletlerin
ortaokul ve liselerinde yardıma
kitap olarak kullarulmak üzre
Türkiye hakkında Spotlight on
Turkey Contunuity and
Changeadı altında bir kitap
yazdırmayı başarmışlar.
"Böyle bir kitap yazdırmak o
kadar zor mu?' diyenler olur.
Evet çok zormuş! Birinci
zorluk: New York Board of
Educatione (Milli EğiUm
Bakanlığı) büyük barajlar
aşarak kabul ettırmışjerve
onlara Amerikan etitim
sistemine göre kitacn
yazdırmışlar. Ikincisi:
Amerikan eğitim alanmda
yabana bir ulkenin tanıumı
için, okulprogramına ilk
yardımcı kitap olarak
alınmasını sağlamışlar.
Kitabın ilk tanıümı için 750
adet basılmış. Bunun
yazdınlması, basünlması ve
kitaba eklenen slaytlar için
gerekli olan 40 bin dolan
karşılamışlar.
Amerika'da bir kitap "basıldı,
gelip alsınlar" diye bekiemek
yok, reklam gerek. Okul
kilaplan için de öyle! Bu da
büyuk masraf veemek isteyen
bir iş. Bu işin emek tarafını da,
daha etkiü olması için 1987'de
kurulan The Amencan Forum
of Education'in üstlenmesini
kabul ettirmişler.
Am mka'da öğretmen
dernekleri. her yıl, yeni eğitim
arac ve gereçlerini tarutmai için
fuarlar ve seminerler
düzenlermiş. Öğretmenler
okutacaklan yardıma kitaplan
buralardan kendileri seçermiş.
OraJarda ve her tür eğitim
kurumlannda kitabı tanıtmak
ve ona ılgjyi çekmek görevi adı
verilen lcunıma havale
edilmiştir.
Her yıl kaç öğretmene kitabı
tanıtmak amaçlanırsa, ona
görereklamgideri gerekJi. Bir
seminer ya da fuann gideri
yalnız bu kitap için.
10.000-12.000 dolar
tutuyormuş. Yılda 1000
öğretmene ulaşabilmek için
ortalama 100.000 dolar gerekJi
olabilirmiş.
Bugün dünyanın lideri
durumunda olan Amerika'da
temelden ve uzun vadeli böyle
bir tanıtmaya girişmerniz
siyasal, kültürel ve turizm
yönünden, binlerce dolar
ödenen reklam şırketknnın
yapacağı reklamlarla
karşılaştınlamayacak kadar
önemli.
Bu reklamlann sonucu,
istenilen sayıya göre kitap New
York Board of Education
tarafından baslacak ve
saülacakur. Bizim
yapacağımız, yalnız onu
tanıtmak ve aunmasını
Boşanmada bekleme süresi
sağlamak: Bu bize uymayan bir
sistem olduğu için konunun
anlaşılması güç gelebilir.
Ajten Sandıkçıoğlu,
hukümeümize bu kitabın
önemini ve gerekli paranm
tahsisindekı varan açıklamak
amacı ile Amerika'dan gelmis.
Bir hafta için gittiği Ankara'da
bir aydan ben kapı kapı
dolaşarak bunun bir devlet
görevi olmasını kabul etlirmeye
çahşıyor.
Bütün bunlar göz önüne
alınarak, bu kitabın kısa
zamanda ve geniş bir alanda
tamülması için her yıl gerekJi
olan masrafın devlet
bütçesinden aynlrnaa ile
üikemize büyuk bir yarar
sağlanacağına inanıyoruz,
Müyarlam para karsıhğı
yapılamayacak uzun süreli ve
kaüCT ülkemız laruümını,
maddi ve manevi hiçbir^arar
beklemeden büyük birozveri
ile çahşan bu hanımlanmız
yapıyor. Başlanmışolanve
koca Türkiye devleti için çok az
bir külfete maJ olacak bu ışın
arkasını getirelim.
Muazzez Ibniye Çığ
S
on zamanlarda
basındasıkça
"boşanmayı
kolaylaştıranyasa
tasansı"na karşı
özellikle kadın
kunıluşlaruıın yazıları yer
abnaktadır. Ancak aşağıda
beürteeeğim nedenterle bu tepki
mantıksal değil duygusal
düzeyde kalmakta. sonınun
özüne dokunmamaktadır.
MK. 134/4 maddesi ile boşanma
davasının reddini izleyen üç yıl
içinde taraflarca müşterek hayat
yeniden kurulamanuşsa
boşanmaya hükmedileceği
beürtUmektedir. Yeni tasanda
bu üç yıl bir yda indirilmek
istenmektedir.
Kanunun bu sûresi gercekten
çok uzun bir süre oiup bir yıla
indirflınesiııde yarar olacağı
görüşündeyim. Çünkü; bir
boşanma davası, davanın
açılmasından aylar sonra
sonuçlanmakta ve temyizde de
uzun bir süre beklemektedir. En
kısa diyebikceğimiz süre
-anlaşmalı boşanmalar hariç- bir
yıkiır. Bu bir yıla üç yıl
eklenmekte, sonradan açılan
boşanma davasmda da ilk
davadaki kadar bir gecikme yine
yaşanmaktadu-, Sonuçta
boşanma olaymın gerçekleşmesi
beş ydı bulmakta ve aşmaktadır.
Ancak süre bir yıla indiğinde
boşanma davası süresi de göz
önüne alınır ise yine üç ydı aşkın
bir süre tarafların ayrd'ık ve
çekişmeteri sürecektir.
Sormak gerekir, bu aynlık ve
çekişmenin iki yıl fazla sürmesi,
gercekten ezilen ve gfiçsüz
kadinlara ne gibi haklar ve
yararlar sağlayabitecektir?
Ancak aksi dunımda zarar söz
konusudur. Böyleh'klegayri
resmi e>Blikler doğmaktâ, gayri
meşru çocuklar dünyaya
gelebilmektedir. Ayn
yaşamanın sosyal ve psikolojik
etkileri de üstüne binrnektedir.
Olayın ekonomik yönü ise
değişmeniektedir. Kadmın
alacağı tedbir nafakası ile
yoksulhık nafakası oranlan
fazla değişmeyeceğinden,
boşanan kaduıın maddeten zor
dunımda kaunaması için ayn
yasal düzenlemelere ihtiyaç
vardır. ÖnceKkk erkegin gerçek
kazancuun belûiennıesuıin
ölcütleri konmaİL, buna göre
nafaka ödenmelidir.
Kadının iki yıl fazladan ayn
kahnası ne onu güçiü kdar, ne
daha fazla maddi güce
erişmesine neden ohır ne de
sosyal ve psikolojik sorunlannı
gkkrir. Sorunun çözümü başka
topiumsal boyutlarda, kadınm
ve sonuçta insanımruı
bilinçlenmesinde, kadmm
ekonomik hayata ve pofitik
hayata daha fazla gümesinin
sağlanmasnda vs. yatmaktadır.
Bugünkü haliüeve daha önceki
halleri ile boşanmanın
gerçekleşmeniesi, haklı tarafa
sadece "öç ahna" hissi
vennektedir. Ayn yaşamak,
boşanamamak uzun vadede
hakJı tarafı da haksız konumuna
düşürebumektedir. Taraflan,
boşanmanm gerçekleşmesi
aşaması olan dava ve bir yılük
söredebir araya getirmek
mumkün ohnuyorsa sonradan
bir araya gelmeterini bekiemek
gerçekçi ohnayacaköf. Askn
boşanmadan sonra da bu pekala
-olacaksa- gerçekleşebüir.
Av.EminKoyunoğlu
Aydm
Nasıl da bolluk ama!..
Çok uzun yıllardır
Cumhuriyet
okurum. Zorunlu
kesintilerdışında
hiçbırakmadım.
Ama ne oldu
bılmıyorum, son zamanlarda
kimi yazılan şöyle bir bakarak
geçiyorum. Bir türlü sarmıyor.
Geçendebirdostum telefonla
aradı. "Okudun mu" dedi.
"Neyi" dedim. Sayın Ecmel
Barutçu'nun "'Nereden
Nereye" başlıklı yazısını... Içine
sindirememiş," Bir de sen oku,
sonra üzerinde konuşabm"
dedi.
AÜadığım yazıyı bulup
okudum. Daha okurken kendi
kendime karşı bir yazı
geliştirdim.
Bayramdan önce Ankara'da
çarsıya çıküm ben de.
Dükkânlar yerli-yabancı
mallarla dolup taşıyordu. Ne
ararsan vardı. Ama fıyatlar
yaklaşıhr gibi değildi! Tam da
bayramaralığı. 1980öncesini
düşündüm. O zamanlar mal
yoktu, her yerde kuyruklar
oluşuyordu. Yakıtsız filan da
kalıyorduk. Kendi kendime "o
zaman yokluğıından
alamıyorduk, şimdi de
pahalılığından alamıyonız, oh
ne güzel' dedim.
Doğrusu, içimden ANAP'ı ve
1980 sonrasının politikalannı
bir övesim geldi! sendika, grev
filan yoktu. Dernekler
kapatılmış, sendikalann açık
bırakılanlan
dernekleştirilmişti. Kimsenin
ağzını açası gelmiyordu.
Açanlann başına gelenler
belliydi. TRT tek tabanca idi.
Önüne geçip ne söylesen
oluyordu. Netekım" hep
söyleyenler oluyordu. Partiler
kapatılmıştı. Daha sonra
acııanlar ise "yüksek" onaydan
gecmişti. Kimin iktidar
olmasına ses çıkanlmamışsa, o
iktidar olmuştu. Sermaye
birikimini hızlandırrnanın,
başta oğullar olmak üzere
yakın çevrede yeni zenginler
türetmenin, boğazına kadardış
borca girmenin gereği
yapılmışü. lşçinın, memurun,
çiftçinin ulusal geürden aldığı
pay en alt sınınna kadar
çekilmişti. Serrnayenin birikimi
ise neredeyse iki katına
cıkanlmışü. Ucuz işçi ve işsizler
cenneti oluşturulmustu. Bu
arada yeni naramzadeler
türetilmiş, yolsuzluk, rüşvet
hukuka uygun bir soyguna
dönüştürulmûştü. Doviz
kaçakçılan pasaportlan
ceplerinde yurtdışında.
gazeteciler ve yazarlar
napistelerdi. Ama sermayenir
mutlu azınhklanyla yüksek
bürokratlannın huzurunu
kaçıracak bir şey yoktu.
Türkiye ne güzel kalkınıyordı.
Dükkânlar bolluktan
geçilmiyordu. İçimden tekrar
ANAP'ı övmek geldi. Hem
onlan ve hem de onlann
izinden gidenleri bir güzel
övdüm!
Ondan sonra, "Bu ne güzel
bolluk, ne güzel bir ülkede
yaşıyorıız böyle" diye içimi
çektım. Ellenm cebımde, bu
bayram önoesinde de
Ankara'nın gecekondu
semtlerine dogru yürüdüm...
YetkinAröz
PENCERE
Penh3fi.
Yolsuzluk söylentileri gırla!.. Sokaktan gelişigüzel bir
adam çevirip sorun:
- Ne oluyor?
- Yiyorla'.
- Kim yiyor?
-Hepsi..
Sokaktaki adam kim? Ne önemi var? Yolsuzluk dosya-
larında ne var ne yok? Kimbilir? Ama Oevlet Hazinesi
dile gelse de söylese: 20'nci yüzyıl boyunca Türkiye'de
yaşanan hızlı ve vahşi sermaye birikimi sürecinde, saçı
bitmedik yeiimin hakkı nasıl nasıl cebellezi edildi!..
Sokaktaki adam, işin ıçyüzünü bilmese de sezinler,
tek sözcükte özetler:
-Yiyorlar!..
Suyun başında bulunan holding babaları. ortalığa sü-
rülen dosyaların esas yiyimin yanında devede kulak
olduğunu bilirler; susup bıyık altından gülümserler. Bu
arada ANAP'ın Genel Başkanı Mesut Yılmaz, DYP'nin
Devlet Bakanı Cavit Çağlar'a hesap sorar; bu konudan
da üç perdelik tiyatro çıkar..
•
Birinci perde'
Bir ülke var..
O ülkede beş general darbeyi vurmuş, iktidara geç-
miş, takvim duviirda asılı:
12 Eylülf..
Dalkavuklar. bürokratlar, işadamları, yavşakıar ve
cukkacılar generallerin çevresinde alesta!..
Rejim ne?
Siyasette askeri faşizm!..
Ekonomide arabesk liberalizm!.
Askeri Hükümetin Başbakan Yardımcısı Turgut Ûzal,
eski Başbakanlık Müsteşan, Süleyman Bey'e ağabey
diyen mutemet birader, hemen abisini bir yana bırakıp
askerin yanına geçivermiş Süleyman Bey evinde hapis,
gözden düşmüş, tu kaka olmuş. Nerede o eski günler?
Hani bir dediğini iki etmeyen holding babaları? Banka
patronları? İşadamları?
•
İkinci perde:
12 Eylül'ün askeri yönetim ve denetimi altında yapılan
seçimlerle siyasal iktidara oturtulan Turgut Bey, Başba-
kan olmuş. Istanbul yalılarında partiler veriliyor. Fıs..
fıs.. fıs.. Ne var ne yok?.. Vaşington, Demirel'in üstüne
bir çarpı işareti koymuş. Süleyman Bey'den artJk hayır
yok. Yaşasın özal!.. Hem bu Demirel artık siyasal yasak-
lı değil mi?
O sırada Bursa'da deli fişek bir işadamı, Cavit Çağlar
önüne ardına bakmadan ortalığa atılır, Süleyman Bey'i
desteklemeye başlar. Ankara'da ANAP iktidarı boş du-
racak değil ya!.. Kim bu deli adam? Hesabını görün!..
Bankalarla Cavit Çağlar'ın arası bozulur, işleri ters gi-
der. Peki, ne olacak? Malı mülkü elinden mi gidecek?
Sermayeyi kediye mi ytikleyecek? Ne olursa olsun!..
Çağlar, Süleyman Bey'in DYP'siyle birlikte atılır demok-
rasi meydanına, hem de gözünü budaktan esirgeme-
den..
İkinci perdenin sonunda "Baba" iktidardadır, Cavit de
koltuğun sağ yanında..
•
Üçüncü perde:
ANAP artık muhalefettedir, Cavit Çağlar'a diş biliyor..
ANAP iktidarı, Bursalı işadamını, "Demirel'e parasal
destek sağlıyor" diye 1980'lerde boğmaya kalkışmıştı.
Cavit Çağlar, soluksuzkalırken 1991 de iktidara geçebil-
di. Sıyırmıştı artık. Alacaklı bankayla bir masaya oturup
borçlarını ödeme takvimine bağladı.
ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, şimdi bu işlemde
bir yolsuzluk olduğunu ileri sürüyor..
Dogru mu soylüyor?..
önc^ askeri faşizmle, ardından ANAP'la işbirliği ya-
parak keyiflerini gıcır tutan bir dizi cukkacı da Cavit Çağ-
lar'ı şimdi eleştiriyorlar:
- Efendin
1
, siyas?l nüfuz kullanıyor, Batı demokrasile-
rinde böyle şey olur mu?
•
Doğrudur, Batı demokrasilerinde böyle şeyler olmaz.
Hisseli, kıssalı, şayialı bir tiyatro bu!..
GRUP YORUM'UN ÖYKÜSÜ
RİKkAK
>llkİY\SI
• BÜTÜN
KİTAPÇILARDA,
• OKM, TAVIR
DERGİSİ VE
MÜCADELE
GAZETESİ
BÜROLARINDA.
OKM: Dereboyu Cad. No: 110 Ortaköy-lstanbul
Tel/Fax : 258 69 87
ÖLÜÖLÜM
Cahit Külebi'nin eşi, emekli Tarih Öğretmeni
SÜHEYLAKÜLEBİ
15Nisan 1993 günü Yüksek fatisasHastanea'ndeöldü. 16
Nisan 1993 günü (bugün) Mahepe Camisi'ndeki öğle
namazuıdân sonra Ankara'da Cebeci Asri Mezariğı'nda
toprağa verikcektir.
Tann rahmet eylesin
KÜLEBL
TELEFON DEĞİŞİKLİĞİ
Cumhuriyet Gazetesi Güney İlleri Bürosu'nun te-
lefonları 22 Nisan 1993 Perşembe gününden itiba-
ren aşağıdaki numaralarla değişecektir.
Santral: 52 25 50 (3 hat)
Fax : 52 25 70
Okurlarımıza ve ilgililere duyurulu'.