Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 23MART1993SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Anıtyanşmasıve temeldeki gerçekler
Bu makama, başlangıçta geniş kültür sahibi, seçkin aydınlar
getirilmiştir. Bunlardan Halil Vedat Fıratlı. Cevat Memauh
Altar ve Halil Dikmeru. sanınm, aydın kesimde tanımavan
yoktur. Odönemlerle, 1969'dan sonrasını yan yana getirince,
kültür alanında yaşanan olaylann gerçek nedeni ortaya
çıkıyor.
Prof. HÜSEYİN GEZER
Heykeltıraşlar Derneği Başkanı ,
Y
ürekten bağlı olduğu
Atatürk devrim ve il-
kelerini savunma yo-
lunda giriştiği demok-
ratik •"savaşım"'ın.
•"savaş"a dönüştüğü
arenada, yaşamını yitiren Uğur
Mumcu'nun şehadeti. son damla ola-
rak daha önce o yolda canlanndan
olan Muammer Aksoy, Bahriye
Üçok. Çetin Emcç \e öbürlerinin dol-
durduğu bardağı taşırmaya yetti. Ve
toplum. bir anda meydanlan. caddele-
ri dolduruverdi. Olaydan ve toplumda
yarattığ yoğun tepkiden -herkes gibi-
etkilenen genç Kültür Bakanımız Sa-
yın Sağlar da bu "lepki"nin "'bilinç'"e
dönüşmesi gerektiğine inanarak eyle-
me gecti. konuvu "demokrasi". "de-
mokrasi şehitleri". "laiklik" ve "şehit
gazeteciler" şeklinde 4 anıtla simgeleş-
tirmek istedi.
Teknik bakımdan yetersiz ve yanlış bir
şartnameyle yanşmalar açtı ve şartna-
me ortaya çıkar çıkmaz da yanşmayı
açan bakanlıkla. olaya, yanşmacı ya
da seçici kurul (jüri) üyesi olarak kat-
kıda bulunacak kesim. karşı karşıya
geldi. Bir "bildiri savaşı" başladı. Sa-
nınm, bu noktada. pek de "şirin" ol-
mayan ve de davaya yardım yerine.
zarar getirecek çekişmeye biraz ara ve-
rip. asıl konumuz üzerinde kısa bir
açıklama yapmakta ve de olayı. çizgi-
sinden saptınp, iki tarafı karşı karşıya
getiren gerçek nedenleri ortaya koy-
makta büyük yarar var.
Önce şu hususa bir açıklık getirelim:
1 - Temel ilke olarak bir kentin parkla-
nna, meydanlanna ve kamu yapılan-
na (hatla özel yapılann sokağa. mey-
dana. parka bakan yerlerine) konula-
cak sanat eserlerinin gerçek sahibi, o
çevrede yaşayan halktır. Ne bakan. ne
o kentin valisi ne de belediye başkanı.
2- Bir heykel. ölü, suskun bir nesne de-
ğildir.
Biçim karakteri; katmanlannın kendi
aralannda ve her katmanın bütünle
olan kitlesel. oransal veritmikilişkile-
ri; onlann bütünleşerek ortaya koydu-
ğu. tüm bu değerlerin yarattığı sentez:
hem kullandığı ifade aracının fızik ni-
teliğinden kaynaklanan soyut hem de
sanatçısının kendisine yüklediği içeriği
(duygu ve düşünceyi) görsel ifadeye
dönüştürdüğü için canlı, sözü, mesajı
olan bir varlıktır.
3- Böyle bir nesne eğer bir parka. bir
meydana bir yapıya konulmak üzere
yapılacaksa, daha baştan ona göre ta-
sarlanması. biçim karakterinin, bo-
yutlannın, kompozisyonunun ona
göre belirlenmesi. çözümlenmesi gere-
kir. Çünküoradayalnızolmavacak\e
yer aldığı mekanda. aynı görüş açılan
içine giren, tüm yerleşik varlıklarla bi-
çim. boy ut ve kurgu olarak görsel etki-
leşime. diyaloga girecektir. Yani -de-
yim yerindeyse- bir "görsel senfoniye.
konçertoya" dönüşecektir. Ve bir sen-
foni ya da konçerto da nasıl herhangi
bir katman, (bir bölüm. bir muvman)
eserin bütününden ayn olarak hazırla-
nıp. sonra esere monte edilemezse. bir
heykel de içinde yer alacağı çevreden
kopuk olarak hazırlanıp. getirilerek o
çevreye. mekâna konulamaz. Böyle
bir tutum "'konunun tabiatfna uy-
maz. olumlu sonuç vermez.
4- Güncel konumuzla (anıt yanşma-
sıyla) ilgili düşüncelerimin anlaşılabil-
mesi için açıklamalara sanınm aşağı-
daki tamamlayıcı hususlan da ekle-
mem gerekiyor:
Bir sanat eserini izleyen kişi, sanat eği-
timi görmemişse; görgü. bilgi birikimı
yoksa. eserden yayılan görsel mesajı
algılayıp. bilinç düzeyine çıkaramaya-
bilir. Ama o mesaj. alıcının farkında
olmadan, bilinçaltına ulaşır ve kaydo-
lur. Benzeri olaylann tekranyla da bi-
rikim oluşur. Ki insanlarda sanatla
ilgili ölçütlerin oluşmasını sağlayan da
bu birikimlenn. kavramlara dönüş-
müş sentezidir. (Aynı olgu. tüm sanat
dallan için de geçerlidir.)
Artık böyle bir kişi, bir sanat esennın
mesajını algılayabilir. olumlu-olum-
suz yönlerini görebilir. Onlara bu yeti-
yi veren ise içinde doğup büyüdükleri.
yaşadıklan ortamdır. çevredir: onlar-
dan sağladıklan birikim. kazandıklan
ölçütlerdir.
İşte bu noktada üzerinde çok önemle
durulması, gereken bir husus ortaya
çıkar: İnsanlar. bu birikimle koşulla-
nır (şartlanır) ve de eğer ortam olum-
suzsa, yani çevreleri sanat değeri taşı-
mavan. yoz nesnelerle çevrilmişse.
onlar "kötü""ve koşullanırlar. beğeni
ölçütleri •yoz"dur. sanat dışıdır. Bu
durumda onlara. gerçek dfcğerlere sa-
hip bir sanat eserini beğendiremez.
benimsetemezsıniz. O zaman. halkın
kültüründe bir "ölçütler". ""değerler"
anarşisi başlar. Ve de bu ortamdan us-
taca yararlanan şarlatanın bezirgânlı-
ğı, "gerçek değer"'in soylu suskunlu-
ğuna baskın çıkar; "sanat"'a ulaşama-
mış "el becerisi", "gerçek sanat"
sayılmaya başlanır. Ve de "pazarlama
becerisi" onu "büvük sanat" olarak
topluma sunar. kabul de ettirir.
Yoğun yozlaşma
Türk toplumu. bu olguyu müzikte,
yoğun bir biçimde yaşamaktadır. Çal-
gılı gazino \e gece kulüplennde türe-
yen ve beslenen. sanatla. müzikle ilgisi
olmayan birtakım gürülıüler. iniltiler.
çağdaş teknolojinin olanaklanndan
yararlanarak plaklara bantlara geçip.
ülkenin dört bir yanını sarmış. kendi-
ne özgü \oz bir zevki oluşturmuş,
müzik dünyamıza egcmen olmuştur.
Hatta artık. kendi krallığını kurmuş.
krallannı bulmuş. onlan taçlandırmış-
tır bile.
Bu aşıyı alanlara. fonetik ölçütleri
buna göre koşullanmışlara artık. ne
evrensel çoksesli müzıği. ne klasik mü-
zığimizi. ne de otantik halk müziğimizi
dinletebilir. sevdirebilir. benimsetebili-
riz. Aşağı yukan heykel sanatında da
durum budur. Oysa (belki de bizzat
Atatürk'ün telkiniyle) hükümet 1937
yılında. bu konunun öneminin bilin-
cinde olduğunu göstcren bir kararla.
anıtsal nitelikli uygulamalan. (2 7814
sayılı kararnamev le) gözetim altına al-
mış. uzman jürilerin. değerlendirmesi-
ne bağlamıştı. Bu mekanizma. zama-
nın koşullarına göre yenilenebilir.
uygulaması sürdürülebilirdi. Ama öy-
le olmadı. Önce arahklarla, sonra da
tümden u\gulamadan kaldırıldı.
Bu tutumda. kuşkusuz ilgili daire-
nin vebali büyüktür. çünkü.orası sıra-
dan bir bürokratik makam değil. ayn-
calıklı bir misyonun. yürütüldüğü
yerdir.
İşte bu anlayışla ve nedenledir kı bu
makama. başlangıçta gcniş kültür sa-
hibi. seçkin aydınlar getinlmiştir. Bun-
lardan Halil Vedat Fıratlı. Cevat
Memduh Altar ve Halil Dikmen"i. sa-
nınm. aydın kesimde tanımayan yok-
tur. Odönemlerle. 1969"dan sonrasını
yanyana getirince. kültür alanında ya-
şanan olayların gerçek nedeni ortaya
çıkıyor.
25 yıldan bu yana bunca hükümet
değişikliğine karşın makamını koru-
masını bilen sayın genel müdür. kültü-
rü yoğun. ufku geniş kişileristeyen bu
makamı dolduramıyor. Onun yöneıi-
minde. 1970'lerde başlayan l980"ler-
den bu yana gittikçc yoğunlaşan.
sanatın yapısına avkın uygulamalann
temelinde bu gerçek yatıyor. Vc de
maalesef. özellikle heykel anıtlar alanı.
bugün fiilen. cüretkar bilgisizlerin.
şarlatan beziraânlann işgali altında-
dır.
Heykel sanaıçılannın son olaya gös-
terdikleri tepki. bu kapsamlı bilinçten
kaynaklanmıştır: Sayın Bakan'ın dik-
katini çekmek. bu yanlış gidişe el koy-
masını sağlamak amacına dönüktür.
Ve şimdi, bunu lütfen anlamalarını.
önerdikleri yolun doğru olduğuna
inanmalannı. kendilerine yönclttikle-
ri. "yeteneksizler" sözünü geri almala-
nnı beklemektedirler.
ARADABIR
SADIK ERAL
Avukat-Çorum Barosu
Tünkiye'de Aydın Ihaneti
Dolanı dolanı geliyor ölüm.' öyle yavaşça yavaşça'
da değil. ardında unutulmaz kilometre taşları dikerek
geliyor. Daha Aksoyların, Üçoklar'ın, Emeçler'in, Anter-
lerin kanı kurumadı. Uğur Mumcu'nun kanı Anadolu'nun
kıraç topraklarma hayat veren su, parçaları yarınlar için
başağa duran tohum oldu.
Adını 'kalleş' koyduk ölümün. 'Nereden ve nasıl gelir-
sen gel, hoş geldin sefa geldin' dedik. Ama tepkilerimiz
sadece cenaze törenleriyle sınırlı kaldı. Sağlığında sa-
hip çıkamadığımız fikirlerine, öneri ve kaygılarına du-
yarsız kaldığımız insanlara, en iyi cenaze törenleri
düzenleyen, en acı ağıtlan yakıp, an güzel övgüleri dü-
zen bir toplum olduk. • . ı -
Ama her nedense kalfeşçe gelen ölümlere kaynaklık
eden karanhk güçleri mahküm etmek için gerekli eylem-
sel etkinliklerde bulunamadık.
T. C.'nin devlet yapısı hâlâ Osmanlı artığı. Generaller
anayasası bile rejimin gerçek yüzünü yansıtmıyor. Söz-
de devlet laik. Ama gerçekte öyle mi? Yazılı olmasa da
dini var devletin, mezhebi bile var. Sünnilik. Ve zaman
zaman devlet kendi eliyle kışkırttığı mezhep kavgaların-
dan medet ummaktadır. Darbelere gerekçe olarak kul-
lanmaktadır.
Öldürme olayları Osmanh'da ve Türkiye'nin siyasal
yaşamında siyasetin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Her-
hangi bir kişinin siyasal düşüncesi devletin resmi ideo-
lojisiyle çelişiyorsa bu kişi ölümü hak etmiş demektir.
Ya yasalar elveriyorsa idam edilecektir ya da 'faili mec-
hul cinayetlere' kurban gidecektir. Amaç: Ibret ve korku.
Türk toplumunda siyaset eşit komplodur. Siyasal mü-
cadele eşittir katletmektir. Parti içi faaliyetlerde bile en
iyi komplocunun en iyi siyasetçi olarak algılanması bu-
radan kaynaklanmaktadır.
Açıkçası siyasal yaşamda toplum ve toplumsallık in-
kâredilmektedir.
Demokratik toplumsal örgütlere hayat hakkı tanıma-
yan devletle, toplum dışı gizli örgütlerin ve tarikatların
buluştuğu en önemli nokta terördür.
Aslında terör, siyasal bir temsil yöntemi olmadığı gibi
aynı zamanda politik bir eylem biçimi de degildir. Buna
karşın terör, siyaseti halka yasaklayan devletle, devlete
karşı siyaset yaptığı iddiasında olan tarikat ve gizli ör-
gütlerin geçmişte vazgeçmedikleri ve gelecekte de vaz-
geçmeyecekleri en önemli silah olmak özelliğini koru-
maktadır. llginç olanı da halkı inkâr eden iki zıt kutbun
terörist faaliyetlerinde aydınları hedef seçmeleri ortak
paydalarının aydın düşmanlığı olmasıdır.
Terörün sürekli hedefi olan aydınlarımızın sanki bu
saldırıları kabul edercesine suskun kalması, terörün ve
halka yönelik saldırıların safdışı edilmesi yönünde eyle-
me geçmemesi de çok acıdır.
Belki aydınlarımızın suskunluğunda kapitalizmin kâr
yasasına el pençe divan durmalarının büyük etkisi var-
dır. Ama bu ölümcül bir suskunluk için gerekçe olamaz,
olmamalıdır.
Görülen o ki aydınlarımız kendilerine karşı, bilime
karşı, içinden geldikleri halka karşı, demokrasinin yerle-
şip yeşermesi gereken bu topraklara karşı ihanet içeri-
sindedirler. Toplum olarak toplumu savunmayan, laikli-
ği savunmayan, demokrasiyi ve çağdaşlığı savunma-
yan ama sözde aydın geçinen insanların ihanetiyle karşı
karşıyayız.
Üzerimize gelen ortak karanlığı yok etmek, terörün
kökünü kurutmak için öncelikle aydın ihaneti gerçegini
aşmamız gerekmektedir.
Yaşamı ve ölümü, onurlu bir aydın anıtı olan Uğur
Mumcu'yu anlamanın, onun savunduğu fikir ve ilkelere
sahip çıkmanın yolu da ona ağıtlar yakıp dövünmekten
değil, aydınlarımızın ihanet uykusundan kalkmasından
geçmektedir.
OKURLARDAN
Özel radyolar
Cumhuriyet Gazetesi"nde yeralan bir haberden
öğrendiğimize göre. Yargıtay 7. Dairesi'nin son günlerde
verdiği iki kararda özel radyolann yayın yapıp
yapamayacaklanna dair net bir belirleme yer almıyormuş.
Ve bu iki karara neden olan olaylarda yerel mahkemelerin
vereceği kararlardan sonra işin esasına girilebilecekmiş.
Insanın aklına takılıyor. Bunca süredir yayın yapan ve
bütün yurtta her kesimce sevilen ve beğenilen özel radyolan
artık kapatabilme imkanı var mı? Varsa neden baştan önlem
alınmaz ve akhmız hep atı alan Üsküdar'ı geçtikten sonra
başımızageiir'' Muzaffer Bayraktar İstanbul
TARTIŞMA
PENCERE
Hüküm yargıcındır
-^r- -w- UMK'nın
• • 429/son
1 I fıkrası
•^^^B hükmüne
• • göre.HGK
-A_ JL- karanna
uyulması zorunludur. Anayasa
Mahkemesi, 13.02. l%8tafihli
karanile(RG. 14. Eylül. 1968,
sayı. 13001)anılanfıkrarun
1961 Anayasası'na aykın
olmadığına karar vermiştir.
"Gerçeği aramak, en kutsal
çabadır. Bu yoldaki uğraş,
kişiyi saygın, toplumu güçlü
kılar."(Sn.Y.G.
Özden-Anayasa Yargısı,
Ankara 1986). "Bağımsız
mahkerneler, anayasanın 6.
maddesinin birinci fıkrasında,
bağsız-koşulsuz ulusun olan
egemenliğı yine bu maddenin
ikinci fıkrası uyannca,
anayasının koyduğu esaslara
göre, yargı alanında kullanan
organlardır." (E. 88/32.
K.89/10.T. 28.02.89, Ay.Mah.
KD.sayı25,Ankaral991).
Yargıcı HGK. karanna uymak
zorunda bırakmak. adaletin
gerçekleşrnesine ve yargıan
üretkenlıgine engeldir.
Yargı vetkisi. Türk milleti
adına Sağımsız mahkemelerce
kullanıhr. (Ay. madde 9).
Dava. mahkemede açılır ve
mahkemede sonuçlanır.
Yargıa, HGK karan ilebağlı
kılmak, yargı yetkisi ile
bağdaşünlamaz.
Yargıtay'ın 'son inceleme
mercii" 'olarak anayasada
(madde 154) yer almış olması,
mahkemelerin hüküm vermek
egemenlik ve yetkisini
engelleyemez. HGK karanna
uymak için yapılan duruşma,
yârgılama sayılamaz.
"Hakimler, ğörevlerinde
bağımsızdırlar; anayasaya
kanun ve hukuka uygun olarak
vicdani kanaatlerine göre
hüküm verirler." (Ay. madde
138). Vermiş olduğu direnme
karanna karşın, HGK'nın
bozma karanna uymak
zorunda bırakılan yargıan,
özgürce karar verdiğjni kabul
etmek, hukuk mantığı ile
bağdaşünlamaz.
"Hiçbir organ, makam, mercı
veya kişi, yargı yetkisinin
kullarulmasında mahkemelere
ve hakimlere emir ve talimat
veremez; genelge gönderemez;
tavsiye ve telkinde
bulunamaz." Yargıtay'ı bu
hükmün kapsamı dışında
kabul ederek, 'inceleme
vetkisi'ni. yargıcı bağlayıcı
karar verebilmek derecesinde
genişletmek. mahkemelerin
Baeımsızlığına, bu nedenle de
hukuka aykındır.
Yargıtay'ın inceleme yetkisi,
yol gösterici olabilmekle ve bu
amaçla smırh sayılmahdır.
'Karar birliği', yasa ve
hükümlerinin yorumlaruş ve
uygulanışlannda birbk
saflanması amaana yöneliktir.
Ancak, aynı hukuksal nedene
dayansa da her uyuşmazhk,
farkh olaylanyla kendine
özgüdür.
HGK'nın kendisini bilirkişi
yerine koyup karar vermesi,
hukuka ve anayasaya aykındır
"Hakimler, mahkemelerin
bağrmsızlığı ve hakimlik
teminatı esaslanna göre görev
ifaederler." (ay. madde 140/2).
Yargıcın hüküm verebilme
özgürlüğü ile, mahkemelerin
bağımsızlığıbirbirinden
aynlamaz. Üstmahkeme
(istinaf) gereksiniminin gıderek
daha fazla duyulduğu hukuk
sistemimizde, uyuşmazlığın
yanlanna; bozmaya Uişkın
savunma olanağı verilmeden,
yargıa HGK karanna uymak
zonında bırakmak. hukuka
aykındır. Yargıtay'ın anayasal
varlığının amaa. yargıcı HGK
karan ile bağlamak olamaz.
Yargıtay'ın inceleme
yetkisinin; yarşıcın, 'hüküm'
verebilme vetkı ve bağımsızlığı
ile sınırlı ofduğu kabul
edilmelidir.
Yargıan hükmü hakkındaki
HGK karannın, yol gösterici
özellikte olması, gerekli ve
yeterlidir. Yargıçhükmünü,
kendi özgür iradesi ile
verebilmelidir.
HGK karanna uyulması
zorunluluğu, davaa ya da
davahyı. savunma hakkından
yoksun bırakmaktadır. (ay.
madde 36/1). HGK'nın bozma
karan dairesinde, savunma
hakkının kullanılabilmesine
olanak tanınmalıdır. Aksi
halde, yargı yetkisinden söz
edilemez.
"Hakimlerde her insan gibi
yanılabilirler, usul ve kanuna
aykın olarak karar verebilirler
veya verdikleri kararlar taraflar
için doyurucu olmayabilir"'
yolundaki endişeler, HGK için
de geçerli olabilır.
HGKdaeksikheyetle
toplanabilir, üyelerinin çoğu,
"lokomatif üye"yi izleyebilir,
raportör raporunu, yetersiz
inceleme ile hazırlayabilir,
verilen karann matematiksel
sonucu, adalet duygusunu
zedeleyebilir. Tüm Bu
olasılıklar, yargısal adalet
hakkında kuşku uyandırabilir.
HUMK md. 429/son hükmü
karşısmda, HGK. hakkında
duyulabilecek kuşkular,
yargıçlardan duyulan
kuşkulardan daha önemsiz ve
olasılık olarak daha zayıf
değildir.
Adil bir karar vermek
konusunda, karan Yargıtay'ca
incelenen yargıan ve karan
bağlayıcı olan HGK'nın,
gösterdiği gayret ve titizliği bir
tutmak, dahası HGK karanna
üstünlük sağlamak hukuksal
mantık ve dayanaktan
yoksundur.
Yargıan hükmüne karşı kanun
yollannın anayasada
yasaklanmanm olması, hüküm
hakkındaki HGK karanna
uyulması zorunluluğunun
gerekçesi sayılamaz.
Kuşkudan anndınlmış adaleti
gerçekleştirebilmek, çağdaş
hukuk devleti olabilmenin
gereğidir.
Av. Hulusi Metin
İstanbul
GRUP OZGURLUK TURKUSU
GÜNÜNÜUMUDAAYARLA
SEVİŞMENİN
GÜDÜKLÜĞÜ
VEYÜCEÜĞİ
MeUhCevdetAnday
2. bası 20.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı
Cad. 39-41 Cağaloğlu-Istanbul
Ödemeli gönderilmez.
Katkılarından dolayı |'a Teşekkür ederiz.
W KALAN
r///, M U Z I K
Tüm Kasetçilerde
I M Ç 6. Blok No. 6512 • Unkapanı/İSTANBUL Tel. 512 35 13 Fax 528 11 34
Süleyman Bey'in Şapkası...
Turhan Selçuk'un Milliyet'teki karikatüründe, Süley-
man Bey. ünlü şapkasıyla kalabalığı selamlıyor; karşı-
sındakiler sarıklı, takkeli, fesli, külahlı...
Atatürk, Kastamonu'ya yaptığı gezide halkın karşısına
fötr şapkayla çıkıp ne demişti:
- Efendiler bu şapkadır!..
Her devrimin giyimi kuşamı vardır, her karşıdevrimin
debirkılığı kıyafeti...
•
Demokrasi var...
Canı isteyen tangayı kıçına çeker, mini etek giyer ya
da paşa gönlü isterse çarşaflanır, kafasına yeşil sarık
oturtur, kırmızı fesi yeğler..
Ancak bu türlü giyim kuşam salgınının anlamını kur-
calamak gerekmez mi? Bir yandan ülkede tekstil-kon-
feksiyon-moda' üçlüsü başını alıp gidiyor, manken
ajansları mantar gibi bitiyor; öte yandan tesettür akımı
metropolleri kuşatıyor...
Sokaklarda bacak kadar çocuklar başlarında sarık do-
laşıyorlar, el kadar kızlar çarşaflı..
Sarıkla futbol oynanır mı çarşafla kaydırak oyununun
tadı çıkar mı?
Koalisyon hükümetinde Kuran kurslarını ilköğretim-
den sayma girişimi, Süleyman Bey'in araya girmesiyle
durduruldu. Imam okulları bugün temel eğitim yerine
geçiyor. Bir ümmetçilik seferberliği başladı ki demeyin
gitsin; Osmanlı Müslümanı bile bugüne oranla daha
Türktü. Arap kültürü kimliğimizi bastırıyor, kişiliğimizi
neredeyse yok edecek, ulusal benliğimiz ümmetçilikte
eriyecek..
Anadolu Müslümanı şeriatçılığı öteden beri sevmez;
ama, dış kaynakh politika ağır basıyor.
islamı, Suudi ya da Humeynici tezgâhta dokuyupTür-
kiye'de satmak isteyenler çoğalıyor.
Ortadoğu'nun petrodolarları şeriatın dörtkoldan pro-
pagandası için kullanılıyor.
Felsefeyi ortaöğretimde dışlayıp, din derslerini zorun-
lu sayan askeri faşizmin tezgâhından geçen Türkiye,
21 'inci yüzyıla 7 kala yobazlığın saldırısı altındadır.
•
Süleyman Bey'in şapkası ünlüdür.
Her askeri darbeden sonra Süleyman Bey'in şapkası-
nı alıp iktidar koltuğundan savuştuğu söylenince, Demi-
rel gülerek bir yanıt vermişti:
- Peki, şapkamı bırakıp mı gideydim?
Dünya değişti, şapka giyenler azaldı, kasketi yeğle-
yenlerçoğaldı..
Süleyman Bey şapkasını bırakmıyor.
Arada Türkiye değişiyor; şeriatçılık-laiklik çatışması
gündemin birincil maddeleri arasına giriyor.
Ortadoğu, Müslüman coğrafyasmın en koyulaştığı
bölgedir; bunun mağrıbı var, maşrıkı var. Islamın bütün
enlem ve boylamlarında Avrupa'nın yüzyıllarca önce
aştığı laiklik tartışması sıcaklaşıyor; Atatürk ün yarım
yüzyıl önce gerçekleştirdiği uygarlık devrimini tersine
çevirmek isteyenler çoğalıyor.
Süleyman Bey'irfşapkası, bu gidişatın çizdiği haritada
anlamını yeniden buluyor.
Çünkü o şapka, eskiden "gâvurluk alameti" sayılıyor-
du.
1925e kadar..
3 Kasım 1925'te Şapka Kanunu kabul edildi, ardından
Mustafa Kemal şapkayı halka tanıttı:
- Efendiler bu şapkadır..
•
Yakında kimse Süleyman Bey'e her askeri darbeden
sonra şapkasını alıp savuştuğu için takılamayacak; çün-
kü Süleyman Bey'in fötrü; sarıklılar. teslıler, külahlılar,
takkelilerin ortasında ilericilik simgesi gibi kaldı.
Emekli Cumhuriyet Savcısı,
değerli insan
M.ZAFER
YALON'ı
kaybettik.
Cenazesi 23.3.1993 (bugün) Eyüp
Camii'nde kılınacak öğle namazını
müteakip Edirnekapı'daki
Sakız Ağacı Şehitliği'nde
toprağa verilecektir.
AİLESÎ
ANMA
Üyemiz, gazeteci
İZZET
KEZER'iCizre'de katledilişinin birinci yılında
mezarı başında anacağız.
tZZET, onurlu ve dürüst gazeteciliğin
simgesi olarak saygıyla anılacak,
unutulmayacaktır.
ÇAĞDAŞ GAZETEÖLER DERNEĞt
GENEL MERKEZt
23 Mart 1993 Salı
\er: Karşıyaka Mezarlıgı 1. Kapı
Saat: 13.30
TÜRKİYE YÖNETÎMİNDE
KARMAŞA
Prof. Dr. Liitfii Duran
20.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-Istanbul
Ödemeli gönderilmez.