Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7KASIM1993PAZAR
8 PAZARYAZILARI
Ingiliz
erkeği
öpüşmez
LONDRA
EDİPEMtL
ÖYMEN
Ingiliz erkekleri bırbinyle sarılıp öpüşmez.
Bunu sadece futbolcular yapar. O da gol
attıklan zaman birbirlennin üstüne çıkarak.
Onun dışında, öpüşen, koklaşan, el ele tutu-
şan İngilız erkeği göremezsiniz. Ha, eşansel-
ler başka. Ama onlar bile eşcinselliklenni
Türk eşcinselleri gibi televiz>on ekranlanna
yayarak aygın baygjnlık yapmadıklan ıçin
onlar da öpüşüp koklaşma işinde kamuoyu-
nun hassasiyetini bib'rler. Ve toplum içinde
girişmezler.
İtalyan, Yunan ve tabii ki Türk erkeklen-
nin el ele tutuşmalan, kol kola girmeleri.
sanlıp öpüşmelerine ıse İngilızler hayretle
bakar. Neden mı? Türk erkekleri nasıl şapır
şupur sanbp öpüşüyorsa ondan. Yani, kül-
türel farkbhk yüzünden. İngiliz erkekleri,
duygulanru açamayan, dökemeyen tipten.
Yani daha açık bir deyişle "duygusal kabız".
Kader utansın, kültürlen böyle.
Peki ama neden böyle dıye ille sormak ge-
rekirse, sosyologlar buna şu yaruü veriyor-
lar: Dünyada kuzeye doğru çıktıkça, insan-
lann birbırlerine olan mesafeleri artıyor.
Italyanlar normal bir konuşma sırasında
bile bırbırlerirun ıçindeler neredeyse. Türk-
ler gibi. Fransa'da bu uzakhk 50 santim ka-
dar ölçülmüş. Onlar da sıcak kanlı ve kendi-
krinı el kol hareketleriyle ifade eden, ses to-
nu yükselıp alçalan, kabızlıktan uzak bir
ulus.
Almanya'ya geldiğimizde uzaklık ıyice
artıyor. Ve İngibzler, uzaklıkta şimdilik Baü
Avrupa şampiyonu. 75 santim ortalama
uzakbk. Yani biraz daha gayret etseler me-
gafonla konuşacaklar. Bu uzaklıkta da kım-
se kimsenin zaten istese de hiç bir yerine do-
kunamaz.
Ingilizler işi sağlama almışlar. Kişisel
uzaklığı koruma çabası, sadece İngiliz er-
keklerine özgü de değil. Kadınlar da buna
dikkat ediyor. Öyle ki yürüyen merdıvenle
inerken, Ingılizler hep sağ tarafta dururlar ki
acelesi olan, canı tez olan soldan patır patır
inip geçsin diye. O inen, ister kadın ıster er-
kek olsun, sağda dikilip durana değmemek
için artık ne aktraksiyonlar yapar. Değmek
çünkü İngilizler ıçin küfürle eşit. Pantıağıru
uzatarak konuşmak, elini kolunu sallamak
da.,
özal başbakanken, Thatcher ile göriiştü-
ğû sırada meşhur sağ parmağını kadının gö-
züne icraatın içınden türünde sokar gjbi
uzattığında flaşlar patlamış, daha sonra da
espri konusu olmuştu. "Bakm şöyle ifade
edeyim" sözünün Ingilizcesi espn olarak
basında epey dolaşmıştı.
tngilizler, duygulannı ifadede güçlükçek-
mek, kişisel uzaklıklannı korumak konu-
sunda o kadar tıtiz ve bu, kültüre o kadar
girmiş durumda ki bir İngıüzın üst dudağını
oynatmadan konuşması yakın zamanlara
kadar erdem sayılırdı. Yani neredeyse bur-
nunun ya da ağzıntn içinde konuşması.
Aynca yüksek sınıf belirtisi de sayılırdı.
Duygulan sfenksleştirmek bu yassıadada
çok yavaş da olsa erdem olmaktan çıkıyor.
Dünyayı çıkıp dolaşıp gördükçe...
Kültür farkıııın
vahimsonuçlan
ÖMERFARUK
CİRAVOĞLU
Kolay bir lanımlama olarak sık sık başvu-
ruluyor. Avrupa'da her türlü sorunun çözü-
münde bir anahtar sözcük sanki. Kahveler-
de kadınlara bakışımız oldukça farklı ve ış-
tahlı mı. kültür farkı! En küçük alış verişle-
rimizde zorla verdiğimiz bahşişler karşısında
ne yapacağını bılemeyenlere hemen kısa, ke-
sin ve net bir yanıt, kültür farkı! Kuralİara
uymuyor muyuz, kültür farkı!
"Bizde adet böyledir"in değişik bir söyle-
niş tarzı.
Ikram edilen şeyi yemeyeceğini ya da iste-
mediğinı behrten Âvrupah'ya "îüa ye!", "İs-
tersin istersm" yaklaşımımız, hayretten
küçük dillerini yutmalanna neden oluyor.
Yahu istemiyorsam istemiyorumdur. Bu na-
sıl 'istiyorum" olabilir! Bilmiyor kı kültür
farkı! '
Her zaman bu kadar basit değıl 'kültür
farkı'mn sonuçlan. Şakadan sırta indirilen
bir şaplak. yanlış zamanda yanlış yere atılan
çöp, tren geçeceği için yolu kapayan bariyer-
lerin arasından uyanıkhk yaparak hızla geç-
mek, mahkeme iîe sonuçlanabiliyor. Bunla-
nn en hassası 'çöp' konusu. Öncelikle çöpü-
nüzü yanlış yere atarsanız, çöp torbanızı
kapmızm önüne geri konulmuş olarak bula-
bilirsiniz. Postanızdan uyan mektubu ya da
ceza faturası çıkacakur. Korkmaya lüzum
yok. 'kültür farkı' anlayışını yerleştirdik ya!
Fatma Artunkal Frankfurt Kitap Fuarf-
na gelirken yanında Ahmet Haşim'in Frank-
ftırt Seyaharnamesi kıtabını getırmış. Sıze bir
bölüm okuyacağım. dedı. Okuduğu bölü-
mün özeti şöyle Üstad Ahmet Haşim
Frankfurt'ta tedavi amacıyla hastanede yat-
maktadır. Kendisine bakan hemşireye mem-
nuniyetinı dile getirmek amacıyla biraz ilti-
fat biraz da latife olsun diye "Seni tstanbul'a
götfirelim" der. Hemşire on gün sonra çıkıp
geldığınde "Aileme danışıp nzalannı aîdnn,
gidebiliriz" demesin mi? Ahmet Haşim hay-
retler içinde kalır.
Bu da vahım sonuçlar doğurabilecek bir
'kültür farkı' anlaşılan.
'Çu-sok'taata evindetoplaııırKoreliler
SEUL - Geleneksel gün bilgisine (ay
tak\imı) göre sekizinci a>m on beşincı
günü, Korelilerin "güz arifesi'' anlamı-
nda "*Çu-sok" dedikleri en büyük ve en
önemli bayramlanndan bıri. Bu yıl 30 ey-
lüle denk gelen perşembeye. bir gün önce-
si ve bir gün sonrasıyla haftasonu da ekle-
nince Uzakdoğululann hiç de alışık ol-
madıklan uzun bir tatil çıktı ortaya -
Kore'de iki kez de kullanılan yıllık izinler
yedişer günü gecmez. Burablar, yedinci
günün sonunda işbaşı yapmazlarsa
sıkıntıdan patlayabibrler... Korehler, ge-
nelde Uzakdoğulular, aşkın değer verdik-
leri atalanna yılın iki eşit arabklanna şük-
ranlannı sunar, onlann izinlerinı ahr,
hatırlannın sorar: bir anlamda onlara ta-
parlar. Resmi dinler öncesı Asya kıtası-
nda yaşayan Şamanizm ve onun devamı
olan Budizm'e dayah bu türden dini bay-
ramlar ve bu bayramlarda uygulanan tö-
renler. günün koşullanna uyma türünden
kimı değişikliklere karşın anlamından
hiç. ama hiç bir şey kaybetmeden bugün-
lere degin kültürel bir ürün olarak yaşatıla-
gelmiş. Bundan tam altı ay öncc "hasata
başlama günü" olarak kutlanan "Han-şik",
hasatın ve yılın başı ise, şimdi kutlanan
ürün alma ve bundan ötürü de atalara,
dağlar, sular ve tanm tannlanna şükran
sunma törenlerini içeren "Çu-sok", hasatın
sonu ve yıbn tam ortasıdır. Göğün en yük-
sek, dolunayın da en parlak olduğu bu gü-
nün bir dönüm günü obnası nedeniyle
olaylar. "Çu-sok'dan önce" ya da "Çu-sok'-
tan sonra" deyimleriyle zamanlandınbr.
Ulaştırma Bakanhğı'ndan yapılan bir açı-
klamaya göre, 43 mılyon olan Korelilerin
yanya yakını bu beş günlük izin içinde ke-
sinkes bir yerden ötekine hareket edecek-
ler; 12 mılyonluk başkent Seul de neredey-
se boşalacak. Genellikle bütün aile üyelen,
Çu-sok öncesi arife günüdede evinde. dede
yoksa baba evinde, o da yoksa büyük ağa-
beyin evinde toplanır. Bu toplantı yerine eli
boş gitmek çok ayıpur. "Aç kalmaktansa
orospu ya da pezevenk obnak yeğdir" Çin
atasözü buralarda da geçerlidır Bu atasö-
SEUL'DEN
ALİRIZA
BALAMAN
zü. aile üyelerinin en az yılda bir kez de olsa
ata evinde toplanmalarını sağlayan bir
güdü niteliğindedir. Toplantıya katılama-
yanlar ne türden özür belirtsinler "eli boş
gelmemek için gekmedi; yazık, demek ki
parası yok" yakıştırmasından kurtulamaz-
lar. Doğaldır ki ilk gece, eb dopdolu gelen-
ler, evdekilerle ve öteki akrabalarla arma-
ğan değiş tokuşu yaparlar: yer, ıçer. sohbet
ederler; hasret giderirler; geceyi uykusuz
geçirenler de olur. Sabah erken yapılacak
en önemli iş, en yeni ve geleneksel giysiler
içinde, üzeri mevsim ürünlerinden hazı-
rlanrruş yiyecekler ve meyvelerle do-
natılmış büyükçe bir sehanın arkasında
yer mindennde oturan aile büyüğune
-örneğin, eşiyle birükte oturan deveye- en
büyükten en küçüğe değin sırayla her aile
üyesınin diz çöküp alnını yere koyarak
saygı gösterisinde bulunmasıdır. Karşı
taraf, bu saygıyı kabul ettim anlamında
başını eğer ve diz çökerek selam veren ye-
rini bir küçüğüne terk eder. Aile kalabalı-
ksa dedeyi yormamak için selamlama
sırası kadın, genç kız ve çocuklara geldi-
inde gruplar habnde yapılır. Evdeki tö-
ren biter bitmez aynı türden yiyecekler,
ıçecekler -yeni pirinçten yapılmış şarap
"makkoli" vb.- ve yer sergileriyle me-
zarlığın yolu tutulur. Mezarlar genelbkle
ormanbk bölgelerde, dağlardadır; şekıl-
leri de kümbete benzer. Her kümbetin
önünde taştan ya da mermerden bir de
sunak bulunur.
Bir gün önceden temizlenmiş, bakımlı
mezarlığın sunağına yiyecek ve içecekler
dizılir ve sergi üzerinde ilk diz çöken aile-
nin büyüğünün elindeki kase, bir küçüğü
tarafından iki elle içkiyle doldurulur. Bu
içkı yine iki elle mezann üzerine serilir
-buralarda büyüğe tek elle bir şeyler ver-
mek bağışlanmayacak türden ayıplar
arasmdadır- ve alm yere konularak göste-
rilen saygı, sırayla büyükten kücüğe doğ-
ru tekrarlanır. Mezarbkta mezarlardaki
ölülerle konuşulur Hatır sorulur, teşek-
kür edilir, bilerek ya da bibneyerek yapı-
lana yanbşiar için özür dilenir ve tekrar-
lanmayacağına ilişkin sözler verilir. Za-
man ve de hava koşullan elverirse mezar
çevresinde oturulup getirilen yiyecekler
ve içecekler birbkte sohbet içerisinde tü-
ketilir; çocuklar koşar, oynarlar; komşu
mezardakilerle konuşulur; çocuklar ko-
şar. oynarlar; komşu mezardakilerle ko-
nuşulur; daha çok ölüden söz edib'r...
Anadolu Alevı Topluluklan'mn gelene-
ğinde varolan, çoban hesabına göre 21
marta rastlayan "Nevnn Başı"ndame-
zarbkta yemek yeme töreni, buradakile-
rin aynısı değilse de benzerüğini kanıtlar
niteliktedir...
Aıııeııkaıılaşiîiaiîin
faturasıkadınlara
V a e a t n
ncnn ı ı r > ı ı n r l * ı Kolrlîx/rki< Keşmirli balıkçı, sabahm erken saarierinde ağını suya atıyor. Birkaç kilometre
X d ^ d l l l c t g U l U C U I l U d UVHAiyOr ötesinde Srinagar kentinde 50 silahlı militaıı >e 70 sivil, Hazretbal Camii'nde 21
gündür kuşatma altuıda. Militanlan işgale son verip dışan çıkmaya razı etmek için yapılan ücüncü tur görüşme de sonuçsuz kaldı. Militanlar ku-
şatmanın koşulsuz kalkmasını \e kendilerine ruruklanmayacaklanna dair garanti verilmesini istiyor. Keşmirli yetkililer ise bunu kabul etmiyor.
Militanları destekleyen göstericiler. her gün camiye doğru yiiriiy üşler yapıyorlar. Balıkçı ve karısı ise, bütün bunîardan önce o günün nzkını çıkar-
mayı düşünmek zorunda. Biraz ötelerinde yaşananlar ne ohırsa olsun, onlar için yaşam ağın ucunda. (Fotoğraf: REUTER)
'Kadın sorunu' deyişin-
den nefret ederim. Ortada
kadınlarla ilgili bir sorun
varsa, bu bir toplum soru-
nudur. Kadınlar ne üzeri-
ne titizlikle eğibnecek çi-
çektirler ne de sevecenlıkle
okşanacak bebek. Kadı-
nlar bizden birileridir, biz
de onlardan birileri...
23 yaşında, personel kısıntısı
nedenıyle üç yıldır çalıştığı işin-
den atılan kadına, yaptığı tele-
fon konuşmasında işveren
adayı soruyor:
- Hamile misinız?
- Hayır, diyor genç kadın.
- Yaşınız uygun. her an ço-
cuk yapmayı düşünebilirsiniz.
Şirketimizin bu tür kesintiler
yapmayacak elemana gereksin-
mesi \ar...
Ya da kadın, genç bir anne.
Yasa gereği. çocuğu hasta oldu-
ğu zaman sigortadan ücret ala-
rak evde kalma hakkı var. İş mi
istiyor? Yanıt, "Hayır!" Kadın
haklan konusunda dünyanın
en öncü ülkeleri arasında olan
İsveç, bu nedenle kadınlann ay-
nma uğradığı bır ülke haline
gelmekte.
Oysa bu ülkede kadınlara oy
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
Kızıl diplomapek îşeyarâmadıEski bir dostu görmek ne güzel! Onunla
iki kadeh atmak.. Eskimeyen anılan paylaş-
mak bir kez daha.. Ve geçmişin giderek
daha ulaşılamazlaştığına birlikte üzülmek...
- Köşede bir poğaçaa vardı, anımsıyor
musun? Ve 20 kapiklik dondurmalar satan
bir dükkan. Bir de Gorbaçov'un kapattığj
biraalar vardı. Sen Rusca küfürleri orada
öğrenmiştin hanı?..
Nasıl da yaşlanmış! Bir hüzün çökmüş
bakışlanna. Gülerken bile kederi özlüyor
gibi gözleri.
- Şımdi devır değişti. Artık dolara ya da
binlerce rubleye saulan McDonald's ham-
burgerleri, Baskin Robbıns dondurmalan
ve Night Flight gece kulüpleri moda. Ora-
larda da yabancı işadamlan. yerb mafyaa-
lar ve fahişeler fınk atıyor.
Andrey şimdi evli ve iki çocuk babası. Aş-
kı. aile yuvasının sıcakbğını, koca ve baba
olmarun yükümlülüklerini, artık bır başına
MOSKOVA
ve özgür olama-
mamın sıkıntısını
yaşamış. İhanet et-
miş, ihanete uğ-
ramış.
- Bir noktadan
sonra geriye döne-
memenin aasını
duyumsuyorsun,
ama yaşamını fıbn şeridı gibi geriye saramı-
yorsun yazık ki. Ne aşk yaşamıştık oysa.
Şimdi iki yabancı. hatta düşman gıbiyız. Bo-
şanmak için çocuklann büyümesiru bekliyo-
ruz.
Eşini de tanırdım. Pınl pınl bir kızdı. And-
rey şimdi korkunç bir cadıdan söz ediyor. Bu
olabibr mi tanrım? Herhalde Andrey"e değil,
eşine rastlasaydım, o da kocası hakkında
kimbilir neler anlatacaktı.
- Fakülteyi Kızıl diplomayla bıtirmek pek
işe yaramadı. Kendi karnımı zor doyuruyor-
HAKAN
AKSAY
dum o maaşla. Aile
kurunca mühendislı-
ğe veda ettim. Ya-
bancı bır şirkette çe-
virmenlık yapıyorum.
Yabana patronun
ağız kokusunu çeki-
yorum senın anlaya-
"^~^^^~~™"^ cağın. Mühendislik
mi? Evet, hala düşlerimde yaşıyor o meslek.
Ama neye yarar?
Okulun konsomol sorumlusuydu And-
rey. Civa gibi çocuktu. Dürüsttü.
İnançbydı. Mevki için değil, ahlakı amaç-
larına bağlıbğından gjrmişti Komünist Par-
tisi'ne. Partı bürokratlanyla da az kavga et-
miyordu o yıllarda.
- Politika falan kalmadı yaşamımda. İna-
nır mısın, son seçimlerde sandık başına bile
gitmedim. Her şey boş! Ne özel yaşam, ne
iş. ne politika! Tek zevkım hafta sonlan
arkadaşlarla kaçamak yapmak. derdimi
votkayla paylaşmak Yediğim içtiğjm bo-
ğazıma takıbyor. Ne mükemmel bir ınsandı
o. Şımdi ise yaşayan bir ölü. Ne diyeceğimi
bilemiyorum. Yanımda eski bir dost mu var,
yeni bir yabancı mı? Bu cinayetin sanığı
kim? Kım?..
Aynbrken sanlıyoruz eski dostlar olarak.
O an aklımdan pek çok şey geciyor: Köşede-
ki poğaçaa. Andrey'ın tertemiz nişanbsı.
diploma törenınde ülkenin en ıyi mühendisı
olacağı yolunda verdiğı söz. mitinglerde
inançla bağırdığı sloganla/...
Eski bir dostu ona kav uştuğun anda yitır-
mek ne kötü! Yıllar sonra ne vardı onu yara-
layacak? Geçmişi kurcalamaktan ne zaman
vazgeçeceğım ben? Anılan rahat bırakmak
değil mi en doğrusu?
O zaman böyle düşkınklığıyla karşılaş-
mam. Eski dostlar da eski dostlar olarak ya-
şayıp giderler.
hakkı verilmesi gerçeği 1919'da
tanınmıştı. İki yıl sonra evli ka-
dınlann 'yetişkin' olduklan,
yineyasaylasaptanmıştı. 1935'-
te kadınlara da erkekîerle aynı
oranda emeklibk hakkı tanın-
mış ve ülke yönetimine 1947 yı-
lında ilk kez bir kadın bakan
katılmıştı. Eşi ölen bir kadının
kendi çocuklanna bakabılecek
olgunlukta olduğunu anlamak
için 1951 yılı beklenmişti. Kadı-
nın kendi bedenı konusunda
karar vermesi anlamına gelen
kürtaj hakkı ise, ancak 1975'te
yasal hale getirilmişti.
İlk kez 1980'de yüriirlüğe gı-
ren ve 199Jde son şeklini alan
'Eşitlik Yasası", kadınlara iş
dünyasında cinsel tacizden tu-
tun, eş değerdeki işe eş ücret'
ödenmesıne dek bir çok konu-
da garanti venyor. En az 10 kişi
çabştıran her işyeri. her yıl ka-
dın-erkek eşitbği konusunda
bir tasan yapacak ve bunu 'eşh-
lik müfettişi'ne verecek.
Kamu kuruluşlan, özelleştir-
me ve rekabete açık olma yan-
şında. Anaokullan, çocuk yu-
valan, ılkokullar ve orta öğ-
retim kuruluşlan. bir süre önce
100. yılını kutlayan sosyal de-
mokrat ışçi hareİcetinin hiç um-
madığı bir budama içinde. Ço-
cuklann bağlı olduklan ku-
rurrüarda içtikleri sütten, yedik-
leri lapaya dek her şey, 'kar ge-
tirme' süzgeçinden geçirilerek
iğdiş ediliyor. Anneler, evli.bir-
likte yaşayan kadınlar, çarpık
Amerikanlaşmanın önde gelen
kurbanlan. Hele yalnız anne-
ler... İki yıl önce Amerikablar,
boğmaca aşısı deneyi için İs-
veç"i 'dünyanın çocuk bakımı
konusunda en ılen ülkesi' ola-
rak seçmiş ve 5 yıllık bır projeyi
burada başlatmıştı. Bu proje ne
denli başanlı olur, bilmiyoruz,
ama İsveç'i Amerikanlaştırma
projesı, kadınlann (ve çocukla-
nn) ödedıği bedelle gayet başa-
nlı olarak yürüyor.
Uğruna
ölünen
kedi
ABD'nin Califomia
ey aletinin güney kesimini
y aklaşık iki haftadır
kasıp kavuran yangın,
bütün çabaiara karşın
söndürülemiyor.
Yetkililerin
açıkiamalanna göre
yangın güçlükle kontrol
altına alınabildi. Bugürte
dek 1 milvardolardan
fazla zarara yol açan
yangın nedeniyle bin ev
hasar gördü, binlere kişi
de e>siz kaldı. Ünlü
y l a n n ı n
malikanelerinin
bulunduğu Malibu
bölgesini de hala tehdit
eden j angın. şimdi> e dek
üç kurban aldı. Yangının
ilk kurbanı olan İngiliz
film y apımcısı ve senarist
Dunçan Gibbins. kedisini
yanan evden kurtarmak
isterken yanarak
öbnuştü. Uğruna
sahibinin can verdiği
Siyam kedisi Elsa. şimdi
normal yaşantısına
dönmeye çaltşıyor.
Veterinerler bir yandan
Elsa'nın yanan parilerini
tedavi etmeye çalışırken
diğer yandan da kedinin
girdiği şoktan çıkması
için ugraşıyorlar.
(Fotoğraf: REUTER)
Karakışta gökyüzü
gerçekten karadır burada
Islak bir yazdan sonra renga-
renk bir sonbahardan geçerek
karakışa gjnyoruz. Karakışın
karasının burada mecazi değıl,
oldukça somut bir anlamı var.
Havanın sabah saat dokuza
doğru siyahtan gnye dönüştü-
ğü gri rengin gökyüzünde uzun
süre kalmayıp üç buçuk-dörde
doğru tekrar koyulaşüğı uzun
ve karanlık bir kışa doğru hızla
yol alıyoruz. Karanlık ve uzun
tünele, sandan kırmızıya. kır-
mızıdan yeşile kadarkı renk ku-
şağmın bütün renklerini taşı-
yan sonbahann hüznünden ge-
çerek giriyoruz.
Kış denılen karanlık tünelın
semptomlan ortaya çıkmaya
başladı bile. Semptonlan en
ağjr haliyle yaşayanlar. hasta-
nelerin psikayatn bölümlerinde
ışık tedavisine abnıyorlar. Du-
rumu o kadar acil olmayan bız
diğerleri. kışı sağ salim atlatma
yöntemlerini uygulamaya ko-
yuyoruz.
Güneşli ülkelerden gelen ya-
banalann. karanhğa alışkın
Danimarkablara göre karakış
samptomlannı daha ağır yaşa-
dıklan sanılabilir. ama insan
her yerde ınsan. Danimarkab-
lar da aynı yoğunlukta kış dep-
resyonlanna gınyorlar. Lakin
Danımarkalılar. karakış dep-
resyonlannı teda-iyc yaramasa
da en aandan sağ salim atlala-
bılmeyi sağlayan bir kültür ge-
liştırmışler
Danimarka. karşı cınsten bi-
rilenrun peşine tai ılm buralara
KOPENHAC
FERRUH
V1LMAZ
kadar gelen. sonra da buralann
uyuşturucu büyüsüne kapılıp
bır türlü "geri" dönemeyen en-
vayi milletten insanla dolu. Kış
depresyonlan bastrrdığında bir
çoğu birbirine aslında niye bu
karanlık ülkede kaldıklannı so-
rar dururlar. Bence bu sorunun
cevabı, uzun bir tatilden dönen-
lerin "Danimarka'da ne >ar ne
yok" sorusuna verilen "Dani-
marka'da ne değişir ki" ceva-
bında gizli. Hiçbır şeyin değjş-
medıği ve değişmeyeceği hissi-
nin yarattığı durağan bir depre-
sif. ancak tanışıkhğından kay-
naklanan güven yüklü, cazibe-
si, Danımarka'da kalmayı bir-
çok kışı ıçin çekici kılan.
Aslında Danimarka da de-
ğiştı. Hem de çok değişti. Artık
Danimarka'da da yabana düş-
manlığj, siyasi skandallar, yol-
suzluk haberleri, iflaslar sıra-
dan günlük haberler arasında
girdi. Şehir merkezındekı dük-
kanlann büyük bir kısmı kapa-
nıp aşka kimlikle yeniden açıl-
dı. Gecelerin anlam ve önemı
değişti.
Yine de Danimarka'da hiç
değişmeyen bır şey var: Kış
depresyonlanndan sağ salim
kurtulmanın biricik yolu olan
kış kültürü. Son olarak Isabel
Allende'nin aynı adlı romanın-
da uyarladığı Ruhlar Evi fil-
miyle gündemde olan ünlü Da-
nimarkalı yönetmen Bille Au-
gust, Danimarka'da en sev-
mediği şeyın ne olduğu sorusu-
na. "Mini alkoliklik ve hygge"
demiştı. Hygge kebmesini
Türkçe de ya da başka bir dilde
karşılayacak bir kelime yok,
ama kısaca sıcak bir ortamda
hoş vakit geçirmeyi anlatan ve
mesela mum ışığında yemek ye-
mek için belb ortamlarla çerçe-
velenen bir kelime şeklinde tas-
vır edılebilir.
Mini alkolizm ve hygge Da-
nimarka'da kış kültürünün
özünü oluşturan en önemli iki
unsur. Kısa bir süre önce Tür-
kiye'den gebp Danimarka'yı zi-
yaret eden Çoko'nun ilk iki
gözlemı de ''Aman allahım her
yerde mum yakıyorlar" ve "Ga-
İiba bu insaiılar içmekten başka
bir şey yapmıyorlar" olmuştu.
Çoko hâkb, belki BiUe August
da hakb. Yine de değişen dün-
yada değişerek yerini alan Da-
nimarka'nın değişmez bu yanı-
nı kabul etmek, karanbk kış tü-
nelinden sağ selamet çıkmak
için zorunlu koşullardan biri gi-
bi. Ben de yaklaşan uzun kış ak-
şamlannda bira ve mum ışığı
ortamlanna istesem de isteme-
sem de kendimi bırakmaya ha-
zırlanıyorum. Yoksa işin ucun-
da psıkıyatn bölümlerinde ışık
tedavısı görmek de var.