23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7KASIM1993PAZAR 8 PAZARYAZILARI Ingiliz erkeği öpüşmez LONDRA EDİPEMtL ÖYMEN Ingiliz erkekleri bırbinyle sarılıp öpüşmez. Bunu sadece futbolcular yapar. O da gol attıklan zaman birbirlennin üstüne çıkarak. Onun dışında, öpüşen, koklaşan, el ele tutu- şan İngilız erkeği göremezsiniz. Ha, eşansel- ler başka. Ama onlar bile eşcinselliklenni Türk eşcinselleri gibi televiz>on ekranlanna yayarak aygın baygjnlık yapmadıklan ıçin onlar da öpüşüp koklaşma işinde kamuoyu- nun hassasiyetini bib'rler. Ve toplum içinde girişmezler. İtalyan, Yunan ve tabii ki Türk erkeklen- nin el ele tutuşmalan, kol kola girmeleri. sanlıp öpüşmelerine ıse İngilızler hayretle bakar. Neden mı? Türk erkekleri nasıl şapır şupur sanbp öpüşüyorsa ondan. Yani, kül- türel farkbhk yüzünden. İngiliz erkekleri, duygulanru açamayan, dökemeyen tipten. Yani daha açık bir deyişle "duygusal kabız". Kader utansın, kültürlen böyle. Peki ama neden böyle dıye ille sormak ge- rekirse, sosyologlar buna şu yaruü veriyor- lar: Dünyada kuzeye doğru çıktıkça, insan- lann birbırlerine olan mesafeleri artıyor. Italyanlar normal bir konuşma sırasında bile bırbırlerirun ıçindeler neredeyse. Türk- ler gibi. Fransa'da bu uzakhk 50 santim ka- dar ölçülmüş. Onlar da sıcak kanlı ve kendi- krinı el kol hareketleriyle ifade eden, ses to- nu yükselıp alçalan, kabızlıktan uzak bir ulus. Almanya'ya geldiğimizde uzaklık ıyice artıyor. Ve İngibzler, uzaklıkta şimdilik Baü Avrupa şampiyonu. 75 santim ortalama uzakbk. Yani biraz daha gayret etseler me- gafonla konuşacaklar. Bu uzaklıkta da kım- se kimsenin zaten istese de hiç bir yerine do- kunamaz. Ingilizler işi sağlama almışlar. Kişisel uzaklığı koruma çabası, sadece İngiliz er- keklerine özgü de değil. Kadınlar da buna dikkat ediyor. Öyle ki yürüyen merdıvenle inerken, Ingılizler hep sağ tarafta dururlar ki acelesi olan, canı tez olan soldan patır patır inip geçsin diye. O inen, ister kadın ıster er- kek olsun, sağda dikilip durana değmemek için artık ne aktraksiyonlar yapar. Değmek çünkü İngilizler ıçin küfürle eşit. Pantıağıru uzatarak konuşmak, elini kolunu sallamak da., özal başbakanken, Thatcher ile göriiştü- ğû sırada meşhur sağ parmağını kadının gö- züne icraatın içınden türünde sokar gjbi uzattığında flaşlar patlamış, daha sonra da espri konusu olmuştu. "Bakm şöyle ifade edeyim" sözünün Ingilizcesi espn olarak basında epey dolaşmıştı. tngilizler, duygulannı ifadede güçlükçek- mek, kişisel uzaklıklannı korumak konu- sunda o kadar tıtiz ve bu, kültüre o kadar girmiş durumda ki bir İngıüzın üst dudağını oynatmadan konuşması yakın zamanlara kadar erdem sayılırdı. Yani neredeyse bur- nunun ya da ağzıntn içinde konuşması. Aynca yüksek sınıf belirtisi de sayılırdı. Duygulan sfenksleştirmek bu yassıadada çok yavaş da olsa erdem olmaktan çıkıyor. Dünyayı çıkıp dolaşıp gördükçe... Kültür farkıııın vahimsonuçlan ÖMERFARUK CİRAVOĞLU Kolay bir lanımlama olarak sık sık başvu- ruluyor. Avrupa'da her türlü sorunun çözü- münde bir anahtar sözcük sanki. Kahveler- de kadınlara bakışımız oldukça farklı ve ış- tahlı mı. kültür farkı! En küçük alış verişle- rimizde zorla verdiğimiz bahşişler karşısında ne yapacağını bılemeyenlere hemen kısa, ke- sin ve net bir yanıt, kültür farkı! Kuralİara uymuyor muyuz, kültür farkı! "Bizde adet böyledir"in değişik bir söyle- niş tarzı. Ikram edilen şeyi yemeyeceğini ya da iste- mediğinı behrten Âvrupah'ya "îüa ye!", "İs- tersin istersm" yaklaşımımız, hayretten küçük dillerini yutmalanna neden oluyor. Yahu istemiyorsam istemiyorumdur. Bu na- sıl 'istiyorum" olabilir! Bilmiyor kı kültür farkı! ' Her zaman bu kadar basit değıl 'kültür farkı'mn sonuçlan. Şakadan sırta indirilen bir şaplak. yanlış zamanda yanlış yere atılan çöp, tren geçeceği için yolu kapayan bariyer- lerin arasından uyanıkhk yaparak hızla geç- mek, mahkeme iîe sonuçlanabiliyor. Bunla- nn en hassası 'çöp' konusu. Öncelikle çöpü- nüzü yanlış yere atarsanız, çöp torbanızı kapmızm önüne geri konulmuş olarak bula- bilirsiniz. Postanızdan uyan mektubu ya da ceza faturası çıkacakur. Korkmaya lüzum yok. 'kültür farkı' anlayışını yerleştirdik ya! Fatma Artunkal Frankfurt Kitap Fuarf- na gelirken yanında Ahmet Haşim'in Frank- ftırt Seyaharnamesi kıtabını getırmış. Sıze bir bölüm okuyacağım. dedı. Okuduğu bölü- mün özeti şöyle Üstad Ahmet Haşim Frankfurt'ta tedavi amacıyla hastanede yat- maktadır. Kendisine bakan hemşireye mem- nuniyetinı dile getirmek amacıyla biraz ilti- fat biraz da latife olsun diye "Seni tstanbul'a götfirelim" der. Hemşire on gün sonra çıkıp geldığınde "Aileme danışıp nzalannı aîdnn, gidebiliriz" demesin mi? Ahmet Haşim hay- retler içinde kalır. Bu da vahım sonuçlar doğurabilecek bir 'kültür farkı' anlaşılan. 'Çu-sok'taata evindetoplaııırKoreliler SEUL - Geleneksel gün bilgisine (ay tak\imı) göre sekizinci a>m on beşincı günü, Korelilerin "güz arifesi'' anlamı- nda "*Çu-sok" dedikleri en büyük ve en önemli bayramlanndan bıri. Bu yıl 30 ey- lüle denk gelen perşembeye. bir gün önce- si ve bir gün sonrasıyla haftasonu da ekle- nince Uzakdoğululann hiç de alışık ol- madıklan uzun bir tatil çıktı ortaya - Kore'de iki kez de kullanılan yıllık izinler yedişer günü gecmez. Burablar, yedinci günün sonunda işbaşı yapmazlarsa sıkıntıdan patlayabibrler... Korehler, ge- nelde Uzakdoğulular, aşkın değer verdik- leri atalanna yılın iki eşit arabklanna şük- ranlannı sunar, onlann izinlerinı ahr, hatırlannın sorar: bir anlamda onlara ta- parlar. Resmi dinler öncesı Asya kıtası- nda yaşayan Şamanizm ve onun devamı olan Budizm'e dayah bu türden dini bay- ramlar ve bu bayramlarda uygulanan tö- renler. günün koşullanna uyma türünden kimı değişikliklere karşın anlamından hiç. ama hiç bir şey kaybetmeden bugün- lere degin kültürel bir ürün olarak yaşatıla- gelmiş. Bundan tam altı ay öncc "hasata başlama günü" olarak kutlanan "Han-şik", hasatın ve yılın başı ise, şimdi kutlanan ürün alma ve bundan ötürü de atalara, dağlar, sular ve tanm tannlanna şükran sunma törenlerini içeren "Çu-sok", hasatın sonu ve yıbn tam ortasıdır. Göğün en yük- sek, dolunayın da en parlak olduğu bu gü- nün bir dönüm günü obnası nedeniyle olaylar. "Çu-sok'dan önce" ya da "Çu-sok'- tan sonra" deyimleriyle zamanlandınbr. Ulaştırma Bakanhğı'ndan yapılan bir açı- klamaya göre, 43 mılyon olan Korelilerin yanya yakını bu beş günlük izin içinde ke- sinkes bir yerden ötekine hareket edecek- ler; 12 mılyonluk başkent Seul de neredey- se boşalacak. Genellikle bütün aile üyelen, Çu-sok öncesi arife günüdede evinde. dede yoksa baba evinde, o da yoksa büyük ağa- beyin evinde toplanır. Bu toplantı yerine eli boş gitmek çok ayıpur. "Aç kalmaktansa orospu ya da pezevenk obnak yeğdir" Çin atasözü buralarda da geçerlidır Bu atasö- SEUL'DEN ALİRIZA BALAMAN zü. aile üyelerinin en az yılda bir kez de olsa ata evinde toplanmalarını sağlayan bir güdü niteliğindedir. Toplantıya katılama- yanlar ne türden özür belirtsinler "eli boş gelmemek için gekmedi; yazık, demek ki parası yok" yakıştırmasından kurtulamaz- lar. Doğaldır ki ilk gece, eb dopdolu gelen- ler, evdekilerle ve öteki akrabalarla arma- ğan değiş tokuşu yaparlar: yer, ıçer. sohbet ederler; hasret giderirler; geceyi uykusuz geçirenler de olur. Sabah erken yapılacak en önemli iş, en yeni ve geleneksel giysiler içinde, üzeri mevsim ürünlerinden hazı- rlanrruş yiyecekler ve meyvelerle do- natılmış büyükçe bir sehanın arkasında yer mindennde oturan aile büyüğune -örneğin, eşiyle birükte oturan deveye- en büyükten en küçüğe değin sırayla her aile üyesınin diz çöküp alnını yere koyarak saygı gösterisinde bulunmasıdır. Karşı taraf, bu saygıyı kabul ettim anlamında başını eğer ve diz çökerek selam veren ye- rini bir küçüğüne terk eder. Aile kalabalı- ksa dedeyi yormamak için selamlama sırası kadın, genç kız ve çocuklara geldi- inde gruplar habnde yapılır. Evdeki tö- ren biter bitmez aynı türden yiyecekler, ıçecekler -yeni pirinçten yapılmış şarap "makkoli" vb.- ve yer sergileriyle me- zarlığın yolu tutulur. Mezarlar genelbkle ormanbk bölgelerde, dağlardadır; şekıl- leri de kümbete benzer. Her kümbetin önünde taştan ya da mermerden bir de sunak bulunur. Bir gün önceden temizlenmiş, bakımlı mezarlığın sunağına yiyecek ve içecekler dizılir ve sergi üzerinde ilk diz çöken aile- nin büyüğünün elindeki kase, bir küçüğü tarafından iki elle içkiyle doldurulur. Bu içkı yine iki elle mezann üzerine serilir -buralarda büyüğe tek elle bir şeyler ver- mek bağışlanmayacak türden ayıplar arasmdadır- ve alm yere konularak göste- rilen saygı, sırayla büyükten kücüğe doğ- ru tekrarlanır. Mezarbkta mezarlardaki ölülerle konuşulur Hatır sorulur, teşek- kür edilir, bilerek ya da bibneyerek yapı- lana yanbşiar için özür dilenir ve tekrar- lanmayacağına ilişkin sözler verilir. Za- man ve de hava koşullan elverirse mezar çevresinde oturulup getirilen yiyecekler ve içecekler birbkte sohbet içerisinde tü- ketilir; çocuklar koşar, oynarlar; komşu mezardakilerle konuşulur; çocuklar ko- şar. oynarlar; komşu mezardakilerle ko- nuşulur; daha çok ölüden söz edib'r... Anadolu Alevı Topluluklan'mn gelene- ğinde varolan, çoban hesabına göre 21 marta rastlayan "Nevnn Başı"ndame- zarbkta yemek yeme töreni, buradakile- rin aynısı değilse de benzerüğini kanıtlar niteliktedir... Aıııeııkaıılaşiîiaiîin faturasıkadınlara V a e a t n ncnn ı ı r > ı ı n r l * ı Kolrlîx/rki< Keşmirli balıkçı, sabahm erken saarierinde ağını suya atıyor. Birkaç kilometre X d ^ d l l l c t g U l U C U I l U d UVHAiyOr ötesinde Srinagar kentinde 50 silahlı militaıı >e 70 sivil, Hazretbal Camii'nde 21 gündür kuşatma altuıda. Militanlan işgale son verip dışan çıkmaya razı etmek için yapılan ücüncü tur görüşme de sonuçsuz kaldı. Militanlar ku- şatmanın koşulsuz kalkmasını \e kendilerine ruruklanmayacaklanna dair garanti verilmesini istiyor. Keşmirli yetkililer ise bunu kabul etmiyor. Militanları destekleyen göstericiler. her gün camiye doğru yiiriiy üşler yapıyorlar. Balıkçı ve karısı ise, bütün bunîardan önce o günün nzkını çıkar- mayı düşünmek zorunda. Biraz ötelerinde yaşananlar ne ohırsa olsun, onlar için yaşam ağın ucunda. (Fotoğraf: REUTER) 'Kadın sorunu' deyişin- den nefret ederim. Ortada kadınlarla ilgili bir sorun varsa, bu bir toplum soru- nudur. Kadınlar ne üzeri- ne titizlikle eğibnecek çi- çektirler ne de sevecenlıkle okşanacak bebek. Kadı- nlar bizden birileridir, biz de onlardan birileri... 23 yaşında, personel kısıntısı nedenıyle üç yıldır çalıştığı işin- den atılan kadına, yaptığı tele- fon konuşmasında işveren adayı soruyor: - Hamile misinız? - Hayır, diyor genç kadın. - Yaşınız uygun. her an ço- cuk yapmayı düşünebilirsiniz. Şirketimizin bu tür kesintiler yapmayacak elemana gereksin- mesi \ar... Ya da kadın, genç bir anne. Yasa gereği. çocuğu hasta oldu- ğu zaman sigortadan ücret ala- rak evde kalma hakkı var. İş mi istiyor? Yanıt, "Hayır!" Kadın haklan konusunda dünyanın en öncü ülkeleri arasında olan İsveç, bu nedenle kadınlann ay- nma uğradığı bır ülke haline gelmekte. Oysa bu ülkede kadınlara oy STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN Kızıl diplomapek îşeyarâmadıEski bir dostu görmek ne güzel! Onunla iki kadeh atmak.. Eskimeyen anılan paylaş- mak bir kez daha.. Ve geçmişin giderek daha ulaşılamazlaştığına birlikte üzülmek... - Köşede bir poğaçaa vardı, anımsıyor musun? Ve 20 kapiklik dondurmalar satan bir dükkan. Bir de Gorbaçov'un kapattığj biraalar vardı. Sen Rusca küfürleri orada öğrenmiştin hanı?.. Nasıl da yaşlanmış! Bir hüzün çökmüş bakışlanna. Gülerken bile kederi özlüyor gibi gözleri. - Şımdi devır değişti. Artık dolara ya da binlerce rubleye saulan McDonald's ham- burgerleri, Baskin Robbıns dondurmalan ve Night Flight gece kulüpleri moda. Ora- larda da yabancı işadamlan. yerb mafyaa- lar ve fahişeler fınk atıyor. Andrey şimdi evli ve iki çocuk babası. Aş- kı. aile yuvasının sıcakbğını, koca ve baba olmarun yükümlülüklerini, artık bır başına MOSKOVA ve özgür olama- mamın sıkıntısını yaşamış. İhanet et- miş, ihanete uğ- ramış. - Bir noktadan sonra geriye döne- memenin aasını duyumsuyorsun, ama yaşamını fıbn şeridı gibi geriye saramı- yorsun yazık ki. Ne aşk yaşamıştık oysa. Şimdi iki yabancı. hatta düşman gıbiyız. Bo- şanmak için çocuklann büyümesiru bekliyo- ruz. Eşini de tanırdım. Pınl pınl bir kızdı. And- rey şimdi korkunç bir cadıdan söz ediyor. Bu olabibr mi tanrım? Herhalde Andrey"e değil, eşine rastlasaydım, o da kocası hakkında kimbilir neler anlatacaktı. - Fakülteyi Kızıl diplomayla bıtirmek pek işe yaramadı. Kendi karnımı zor doyuruyor- HAKAN AKSAY dum o maaşla. Aile kurunca mühendislı- ğe veda ettim. Ya- bancı bır şirkette çe- virmenlık yapıyorum. Yabana patronun ağız kokusunu çeki- yorum senın anlaya- "^~^^^~~™"^ cağın. Mühendislik mi? Evet, hala düşlerimde yaşıyor o meslek. Ama neye yarar? Okulun konsomol sorumlusuydu And- rey. Civa gibi çocuktu. Dürüsttü. İnançbydı. Mevki için değil, ahlakı amaç- larına bağlıbğından gjrmişti Komünist Par- tisi'ne. Partı bürokratlanyla da az kavga et- miyordu o yıllarda. - Politika falan kalmadı yaşamımda. İna- nır mısın, son seçimlerde sandık başına bile gitmedim. Her şey boş! Ne özel yaşam, ne iş. ne politika! Tek zevkım hafta sonlan arkadaşlarla kaçamak yapmak. derdimi votkayla paylaşmak Yediğim içtiğjm bo- ğazıma takıbyor. Ne mükemmel bir ınsandı o. Şımdi ise yaşayan bir ölü. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Yanımda eski bir dost mu var, yeni bir yabancı mı? Bu cinayetin sanığı kim? Kım?.. Aynbrken sanlıyoruz eski dostlar olarak. O an aklımdan pek çok şey geciyor: Köşede- ki poğaçaa. Andrey'ın tertemiz nişanbsı. diploma törenınde ülkenin en ıyi mühendisı olacağı yolunda verdiğı söz. mitinglerde inançla bağırdığı sloganla/... Eski bir dostu ona kav uştuğun anda yitır- mek ne kötü! Yıllar sonra ne vardı onu yara- layacak? Geçmişi kurcalamaktan ne zaman vazgeçeceğım ben? Anılan rahat bırakmak değil mi en doğrusu? O zaman böyle düşkınklığıyla karşılaş- mam. Eski dostlar da eski dostlar olarak ya- şayıp giderler. hakkı verilmesi gerçeği 1919'da tanınmıştı. İki yıl sonra evli ka- dınlann 'yetişkin' olduklan, yineyasaylasaptanmıştı. 1935'- te kadınlara da erkekîerle aynı oranda emeklibk hakkı tanın- mış ve ülke yönetimine 1947 yı- lında ilk kez bir kadın bakan katılmıştı. Eşi ölen bir kadının kendi çocuklanna bakabılecek olgunlukta olduğunu anlamak için 1951 yılı beklenmişti. Kadı- nın kendi bedenı konusunda karar vermesi anlamına gelen kürtaj hakkı ise, ancak 1975'te yasal hale getirilmişti. İlk kez 1980'de yüriirlüğe gı- ren ve 199Jde son şeklini alan 'Eşitlik Yasası", kadınlara iş dünyasında cinsel tacizden tu- tun, eş değerdeki işe eş ücret' ödenmesıne dek bir çok konu- da garanti venyor. En az 10 kişi çabştıran her işyeri. her yıl ka- dın-erkek eşitbği konusunda bir tasan yapacak ve bunu 'eşh- lik müfettişi'ne verecek. Kamu kuruluşlan, özelleştir- me ve rekabete açık olma yan- şında. Anaokullan, çocuk yu- valan, ılkokullar ve orta öğ- retim kuruluşlan. bir süre önce 100. yılını kutlayan sosyal de- mokrat ışçi hareİcetinin hiç um- madığı bir budama içinde. Ço- cuklann bağlı olduklan ku- rurrüarda içtikleri sütten, yedik- leri lapaya dek her şey, 'kar ge- tirme' süzgeçinden geçirilerek iğdiş ediliyor. Anneler, evli.bir- likte yaşayan kadınlar, çarpık Amerikanlaşmanın önde gelen kurbanlan. Hele yalnız anne- ler... İki yıl önce Amerikablar, boğmaca aşısı deneyi için İs- veç"i 'dünyanın çocuk bakımı konusunda en ılen ülkesi' ola- rak seçmiş ve 5 yıllık bır projeyi burada başlatmıştı. Bu proje ne denli başanlı olur, bilmiyoruz, ama İsveç'i Amerikanlaştırma projesı, kadınlann (ve çocukla- nn) ödedıği bedelle gayet başa- nlı olarak yürüyor. Uğruna ölünen kedi ABD'nin Califomia ey aletinin güney kesimini y aklaşık iki haftadır kasıp kavuran yangın, bütün çabaiara karşın söndürülemiyor. Yetkililerin açıkiamalanna göre yangın güçlükle kontrol altına alınabildi. Bugürte dek 1 milvardolardan fazla zarara yol açan yangın nedeniyle bin ev hasar gördü, binlere kişi de e>siz kaldı. Ünlü y l a n n ı n malikanelerinin bulunduğu Malibu bölgesini de hala tehdit eden j angın. şimdi> e dek üç kurban aldı. Yangının ilk kurbanı olan İngiliz film y apımcısı ve senarist Dunçan Gibbins. kedisini yanan evden kurtarmak isterken yanarak öbnuştü. Uğruna sahibinin can verdiği Siyam kedisi Elsa. şimdi normal yaşantısına dönmeye çaltşıyor. Veterinerler bir yandan Elsa'nın yanan parilerini tedavi etmeye çalışırken diğer yandan da kedinin girdiği şoktan çıkması için ugraşıyorlar. (Fotoğraf: REUTER) Karakışta gökyüzü gerçekten karadır burada Islak bir yazdan sonra renga- renk bir sonbahardan geçerek karakışa gjnyoruz. Karakışın karasının burada mecazi değıl, oldukça somut bir anlamı var. Havanın sabah saat dokuza doğru siyahtan gnye dönüştü- ğü gri rengin gökyüzünde uzun süre kalmayıp üç buçuk-dörde doğru tekrar koyulaşüğı uzun ve karanlık bir kışa doğru hızla yol alıyoruz. Karanlık ve uzun tünele, sandan kırmızıya. kır- mızıdan yeşile kadarkı renk ku- şağmın bütün renklerini taşı- yan sonbahann hüznünden ge- çerek giriyoruz. Kış denılen karanlık tünelın semptomlan ortaya çıkmaya başladı bile. Semptonlan en ağjr haliyle yaşayanlar. hasta- nelerin psikayatn bölümlerinde ışık tedavisine abnıyorlar. Du- rumu o kadar acil olmayan bız diğerleri. kışı sağ salim atlatma yöntemlerini uygulamaya ko- yuyoruz. Güneşli ülkelerden gelen ya- banalann. karanhğa alışkın Danimarkablara göre karakış samptomlannı daha ağır yaşa- dıklan sanılabilir. ama insan her yerde ınsan. Danimarkab- lar da aynı yoğunlukta kış dep- resyonlanna gınyorlar. Lakin Danımarkalılar. karakış dep- resyonlannı teda-iyc yaramasa da en aandan sağ salim atlala- bılmeyi sağlayan bir kültür ge- liştırmışler Danimarka. karşı cınsten bi- rilenrun peşine tai ılm buralara KOPENHAC FERRUH V1LMAZ kadar gelen. sonra da buralann uyuşturucu büyüsüne kapılıp bır türlü "geri" dönemeyen en- vayi milletten insanla dolu. Kış depresyonlan bastrrdığında bir çoğu birbirine aslında niye bu karanlık ülkede kaldıklannı so- rar dururlar. Bence bu sorunun cevabı, uzun bir tatilden dönen- lerin "Danimarka'da ne >ar ne yok" sorusuna verilen "Dani- marka'da ne değişir ki" ceva- bında gizli. Hiçbır şeyin değjş- medıği ve değişmeyeceği hissi- nin yarattığı durağan bir depre- sif. ancak tanışıkhğından kay- naklanan güven yüklü, cazibe- si, Danımarka'da kalmayı bir- çok kışı ıçin çekici kılan. Aslında Danimarka da de- ğiştı. Hem de çok değişti. Artık Danimarka'da da yabana düş- manlığj, siyasi skandallar, yol- suzluk haberleri, iflaslar sıra- dan günlük haberler arasında girdi. Şehir merkezındekı dük- kanlann büyük bir kısmı kapa- nıp aşka kimlikle yeniden açıl- dı. Gecelerin anlam ve önemı değişti. Yine de Danimarka'da hiç değişmeyen bır şey var: Kış depresyonlanndan sağ salim kurtulmanın biricik yolu olan kış kültürü. Son olarak Isabel Allende'nin aynı adlı romanın- da uyarladığı Ruhlar Evi fil- miyle gündemde olan ünlü Da- nimarkalı yönetmen Bille Au- gust, Danimarka'da en sev- mediği şeyın ne olduğu sorusu- na. "Mini alkoliklik ve hygge" demiştı. Hygge kebmesini Türkçe de ya da başka bir dilde karşılayacak bir kelime yok, ama kısaca sıcak bir ortamda hoş vakit geçirmeyi anlatan ve mesela mum ışığında yemek ye- mek için belb ortamlarla çerçe- velenen bir kelime şeklinde tas- vır edılebilir. Mini alkolizm ve hygge Da- nimarka'da kış kültürünün özünü oluşturan en önemli iki unsur. Kısa bir süre önce Tür- kiye'den gebp Danimarka'yı zi- yaret eden Çoko'nun ilk iki gözlemı de ''Aman allahım her yerde mum yakıyorlar" ve "Ga- İiba bu insaiılar içmekten başka bir şey yapmıyorlar" olmuştu. Çoko hâkb, belki BiUe August da hakb. Yine de değişen dün- yada değişerek yerini alan Da- nimarka'nın değişmez bu yanı- nı kabul etmek, karanbk kış tü- nelinden sağ selamet çıkmak için zorunlu koşullardan biri gi- bi. Ben de yaklaşan uzun kış ak- şamlannda bira ve mum ışığı ortamlanna istesem de isteme- sem de kendimi bırakmaya ha- zırlanıyorum. Yoksa işin ucun- da psıkıyatn bölümlerinde ışık tedavısı görmek de var.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle