25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM1993 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUSLER Milletvekilliğinin kazandırmadığı. Çelişkilerin nedeni, şimdi gülünç duruma düşen 12 Eylül generallerinin 1920-1980 arası oluşmuş cumhuriyet ve demokrasi geleneklerini yıkmayı bir beceri sayma zavallılıklandır. RAHMİKUMAŞ, Hukukçu, Eski Parlamenter ması durumunda da yenısi seçılınceye değın TBMM Başkaru. Cumhurbaş- kanlığı'na vekillık eder ve cumhurbaş- kanının yetkilerini kullanır demekte- dir. Cumhurbaşkanı ise anayasanın İOI. maddesi gereği kırk yaşıru dol- durmuş, yükseköğrenimli ve milletve- kili seçilme yeterliğiyle donanmış kişi- ler arasından seçilmek zorundadır. Kamu hukukunda ıse "bir göreve vekil olarak bakan, o göreve asal olarak ba- kanın koşuUarını taşımaİKİır" kuralı vardır. Şimdi sorunun nereden kay- naklandığı anlaşılır gibi olmuştur. Eninde sonunda yasama kurumu baş- kanı cumhurbaşkanına vekillik etmek yükümlülüğüyle karşılaşacağından. TBMM Başkanfnın yükseköğrenim- li. kırk yaşını doldurmuş bir milletve- kili olması gerekir. Gerçi cumhuriyet döneminde yükseköğrenimsiz Meclis Başkanı görülmemiştır. Ama kırk ya- şın altında bir yaşı olan Mecbs Başka- nı olmuştur. Daha da ileri giderek Meclis Başkanı seçimiyle (m. 94/4) cumhurbaşkaru seçimi (m. 102 3) de karşılaştınlabilir. Çünkü cumhurbaş- kanı olan kişi, dördüncü oylamada en az 226 milletvekili oyu alan kişi oldu- ğuna göre, Meclis Başkanı'nın dör- düncü oylamada en çok oyu alan kişi olacağının açıklanması ve "toplantı ve karar yeter sayısı" düzenlemesi (m. %) karşısında 114 milletvekili oyu alan ki- şi Mecbs Başkanı olabilecektir. Bu G elişigüzel yazaldığı her durumundan belli olan ,1982 Anayasası 94. maddesınde. "... Mec- lis üyeleri arasmdan se- çilen Meclis Başkanı.." diye açıkladığına göre TBMM Başka- nı 450 milletvekilinden herhangi biri olabilir demektir. Doğrusu da budur. Bir kurulun üyesi olan kışı o kurula başkan da olabilmehdir. Gerçi kımi yasalann öngördüğü kurullara baş- kan olmak için o kurulda belirli bir süre üyehk yapmak koşulu aranır. Ör- neğin, Yargıtay'ın bir ceza ya da hu- kuk dairesine üye olma süresi (kıdemi) 5 yılı doldurmayan kişi başkan seçile- mez. Hatta baro başkanlıklan için de avukatlık yasasında buna benzer bir düzenleme vardır. Ancak bu durum- lar yasalann öngördüğü özel yakla- şımlardır. Anayasanın düzenlediği kurullarda o kurulun üyesinin oraya başkan olması için bir üyelik özel du- rumu öngörülmemiştır. Bu bakımdan TBMM Başkaru için anayasada yazı- lan doğrudur. Ancak sorunu irdele- yince bu doğruluğun sözde kaldığını, gerçekte her milletvekilinin Meclis Başkanı olamayacağını göreceğiz. Cumhurbaşkanına vekillik: Anaya- sanın 106. maddesi. Cumhurbaşkanı- nm geçici olarak görevinden ayrılması durumunda görevine dönmesıne de- ğin, Cumhurbaşkanlığı katınm boşal- durumdaki kişi. Cumhurbaşkanlığı'- na nasıl vekillik edip toplumu kucak- layabihr? Bu kısa irdelemeden de anlaşılacağı üzere TBMM Başkanı seçilen millet- vekili en az kırk yaşında. yükseköğre- nimli ve en az 226 oyla seçimi kazan- mış olmalıdır. Çelişkinin nedeni? Bu çelişkilerin nedeni. şimdi gülünç duruma düşen 12 Eylül generallerinin 1920-1980 arası oluşmuş cumhuriyet ve demokrasi geleneklerini yıkmayı bir beceri sayma zavallılıklandır. Ata- türk'ün adını ağızlanndan toplumu bıktınrcasına düşürmeyen bu acınası generaller, Atatürk'ün "saltanatı" kal- dırdığı her 1 kasım günü TBMM'nin kendiliğinden toplanma kuralını da kaldırarak yerine 1 eylülü koymuşlar- dır. Böylece yasama çalışmalanndan ne yaman verimli sonuçlar (!) kazanıl- dı bilemeyiz. onu ancak bu generaller bilir İşte bu kişiler. her şeyi kanştır- makla yeni bir nesne yaptıklannı san- dılar. 1924 Anayasası'nda cumhur- başkaru olmak için ne yaş ne de öğre- nim koşulu arandığından TBMM Başkanı olacak kişi de. cumhurbaşka- nı olacak kişi de herhangi bir milletve- kib olabiliyordu. 1%1 Anayasası'nda ise iki kurullu yasama kurumu anlayı- şı benimsendiğinden yıne sorun yoktu. Çünkü Millet Mecbsi Başkanı ya da yardımcılannın cumhurbaşkanına ve- killiği söz konusu değildi. Otuz yaşını dolduran. yükseköğrenimsiz biri de Millet Meclisi Başkanı olabıbrdi. Cumhurbaşkanına Cumhuriyet Sena- tosu Başkanı vekillik edeceğinden. onun nıteliklen ıle vekılının rutelikleri arasında bir çelişki yoktu. Cumhur- başkanı da, senatörler de yükseköğre- nimli ve kırk yaşını doldunnuş kişiler- di. Ancak kontenjan senatörlerinde yükseköğrenim koşulu aranmıyordu. Bu. bir küçük sorun yaratabilirdi, ama uygulamada bir terslık görülmedi. Türk toplumuna en karanlık döne- mi yaşatan 12 Ey lülcüler bu ince aynlı- ğı göremediler ve anayasanın böylesi- ne teknık yönden tartışılmasına dahi izin vermeyerek toplumu bu denb çe- lışkiler içine düşürdüler. Bıraktık de- mokratik hak ve özgürlüklerle ilgili korkunçluklannı! Ne yapmalı: Gerçekte anayasayı de- ğiştinp ya cumhurbaşkanı olmak için kırk yaşını doldurmak ve yükseköğre- nimli olmak koşullannı bırakmalı ya da TBMM Başkanı seçilecek milletve- kilinde bu özellikler aranıp seçimi en az 226 oyla sağlanmalıdır. Aynca bu ölçü Meclis başkanvekilleri için de uy- gulanmalıdır. Çünkü diyelim ki Cum- hurbaşkanı katı boşaldı. Meclis Baş- kanı buraya vekillik ederken o da ağır biçimde hastalandı ya da öldü. Bu du- rumda ne olacak0 ' Elbette TBMM Başkanı'na vekillik eden başkanvekılı cumhurbaşkanına vekillik edip yenne bir başkanvekili arkadaşını TBMM Başkanı vekıb olarak bırakacaktır. Eğer başkanvekili yükseköğrenimsiz ya da kırk vaşın altında bin ise ortaya anayasaya aykın bir görüntü çıkacak- tır. Bu bakımdan ANAP. DYP, SHP ve RP'den seçilen bırer başkanvekili- nin yükseköğrenimli. kırk yaşını dol- durmuş bir milletvekili olması yerin- dedir. Kurgumuzu sürdürebibriz. TBMM'nin yeni yasama yılına girişin- de milyarlık "kokteyrier veriliyor. Burada ya da bir başka yerde bir zehir- lenme olayı ve bunun sonucu olarak başkanvekıllerinın görev yapamaz du- ruma düşüşünü varsayahm. Ne ola- cak bu durumda? Bunlar düş deyip de bu düşünce yürütümünü küçümseme- yelim. Uygulamada kuramda hiç dü- şünülmeyen durumlarla karşılaşma olasılığı güçlüdür. Bunu düşünen top- lumlar çağdaş kalmaktadır. 200 yıllîk geçrnışı var diye kimi kez küçümsedi- ğımiz ABD'de bu olasılıklar düşünül- müş. başkan öldüğünde yerine kim geçecektir. başkan öldüğü için yerine geçip de başkan olan başkan yardım- ası da bu arada ölürse yerine kim ge- çecektir? Böylesine zincirleme bir düzenleme ABD Anayasası'nda var- dır. Bir de anayasa konusu: 1982 Anaya- sası denen yasaklar demetinden kur- tulmak için çok konuşanlar oldu. Ama ortada gerçek bir anayasa yap- ma tasanmı ya da değişikliği görülme- di. Hatta bu yönde demokratiklik sömürüsü yapanlar. kendi yasaklannı kaldınp kendi siyasal boyutlannı bü- yüttüler Bir de anayasanın toplumun egemen düzenine ters gelen kimi yan- lannı değiştirmeyi gerçekleştirdiler. Örneğın. radyo-televizyon tekelini kaldırdılar. ama anayasa değişikliğıyle topluma bir milim demokratiklik ge- tirmediler. Bu anayasayı toptan kaldı- racak bir siyasal güç yasama kurumu- na egemen olamadığı gibi 12 Eylül karanlık döneminin gölgelerini yok edecek bir onanm dönemi (restoras- yon) yaşatacak diye bakılan DYP- SHP karma ıktidan da "özeUeştirme" çılgınlığına yakalanıp neredeyse mec- lisleri de özelleştirecek! ARADA BİR VELİPOLAT "Slnema Yazıları" Uzerine Istanbui Universitesi İletişim Fakültesi, geçen yıl ilk sayısını yayımladığı Sinema Yazıları nın yeni sayısıyla yayın dünyasına yeni bir canlılık ve renk katıyor. Sinema konusunda bilimsel kaygı ile yayın hayatına başlayan Sinema Yazıları'na öğretim üyeleri, öğrenciler, ögretim görevlileri, kuramcılar, eleştirmenler, sinemacılar, top- lumbilimciler katkıda bulunuyorlar. Sinema Yazıları'nın bu sayısı "Sinema Kuramları", "Türk Sjneması", "Dünya Sineması", "Sinema Huku- •ku", "Sinema Tekniği", "Sinema Kitaplığı" bö\üm\er\n- den oluşuyor. Sinema Kuramları: Toplam beş çalışmanın bulundu- ğu bu bölümde, sinemadaki kuramsal tartışmalara, in- celemelere ve çalışmalara yer veriliyor. "Esas Kız Esas Oğlana Kavuşuyor mu-' ya da Esas Kızın Esas Oğiana Olan Tutkusu' ya da 'Metin-Filmin Sözdizimsel Çözümlemesi" başlığı altında Istanbui Uni- versitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. NOketGüz sinemadaki dili, bir dilbilimci olarak irdeliyor. Eskişehir Anadolu Universitesi iletişim Fakültesi ög- retim üyelerinden Doç. Dr. Seçil Büker, "Aşk Yarışlarını da Sporcular Kazanıyor" yazısında çeşitli alıntılar yapa- rak, değişik bir açıdan cinsellik olayını inceliyor. Yrd. Doç. Dr. Nurdoğan Rigel, "Sınemada Modelleme Teori- s/"adlı yazısında sinemada iletilen iletileryoluylahedef kitlenin nasıl etkilendiğini ve bu konudaki örnekleri ve- rerektartışıyor. Yine Eskişehir Anadolu Universitesi iletişim Fakül- tesi'nden Yrd. Doç. Dr. Nazlı Kırmızı, Cartos Saura'nın Carmen'i çerçevesinde sinemadaki geleneksel ve çağ- daş sinema konusundaki görüşlerini sergiliyor. Sinema Kuramları bölümünde ilginç bir başlıkla Yrd. Doç. Dr. Slmten Gündeş öngören, "Film Dinlemeyi 8/7- mek" adlı yazısı ile filmde müziğin ne denli etkili olduğu- nu vurguluyor. öngören, çarpıcı bir örnek olarak da, hatırlardan çıkmayacak "Bodyguard'ı veriyor. Sinema Yazıları dergisine çalışmaları ile katkıda bulu- nan bir diğer akademisyen de Yrd. Doç. Dr. ömer Say- dam Uysal, "Kuram ve Kılgı" adlı incelemesinde, sine- ma kuramının genel olarak amacını, yapısını, kılgıdaki uygulanabilirliğini tartışıyor. Sinema Kuramları bölümünde son olarak "RudolfAr- heim" başlığı ile İbrahim Şener'in bir çevirisine yer veri- liyor. Türk Sineması: Sinema Yazılan'nda ayrı bir bölüm olarak yer alan Türk Sineması, Doç. Dr. Faruk Kalkan tarafından "Turk Sineması'na Toplumbilimsel Bir Ba- kış" başhğıyla, toplumbilimsel yaklaşım modeli yaklaşı- mı penceresinden irdeleniyor. Doç. Dr. Oğuz Makal, "Tarih İçinde izmir'de Sinema Yaşantısı" yazısı ile Izmir'deki sinema yaşantısını tarihi gelişimi içinde inceliyor. Yine bu bölümde Türk Sineması'ndan örnekler olarak "Cazibe Hanım 'm Gündüz Düşleri" (Uzm. Güler Demlr), "Çıplak" (Adnan Tönel), "Berlin In Berlin"e (Der: Işıl Demircan, Aysun Ayışkan, Aygen Bilgin) yer veriliyor. DünystSineması: Dünya Sineması bölümünde "Japon Sineması'na Genel Bir Bakış" ile Yrd. Doç. Dr. Selahat- ttn YıMız Japon Sinaması'nın karakteristik özelliklerini sergiliyor. Yine ilgiye değer bir çalışma olarak Okt. Oya Dinçer'in dünya sinemasında kadın yönetmenlere iliş- kin araştırması dikkati çekiyor. Bu bölümde ağırlığı çevi- riler alıyor. Çeviriler ile bu bölüme katkıda bulunanlar ve yazıların adları şöyle: "Emir Kusturica İle Başbaşa ' (Çev. Arş. Gör. Nilüfer Sarı, Okt. Rengin Küçükerdo- gan), "Alexandre ya da Hüzün' (Çev. Aslı Selçuk), "Ca- sablanca" (Çev.Füsun Alver), "François Truffaut"(Çev. Işıl Demircan, Aysun Ayişkan), "Pier Paola Pasolini" (Çev. Banu Tuna, Melda Ural), "Muhteşem Depardieu" (Çev. LatHe Mülayimoğlu. Yasemin Yere). Sinema Hukuku: Istanbui Universitesi iletişim Fatülte- si Dekanı Prof. Dr. Tayfun Akgüner, sinema olgusunu hukuksal açıdan irdeleyerek, gündemdeki sorunlara ışık tutmaya çalışıyor. Sinema Yazılan'nda I.Ü. İletişim Fakültesi Akademik Medya ve Kamuoyu Araştırmaları Grubu tarafından 12. Istanbui Film Festivali izleyicilerinin profilini ortaya çı- karmayı amaçlayan bir araştırma da bulunuyor. Dergide ayrıca "Sinema Tekniği" ve "Sinema Kitaplı- ğı" bölümleri yer alıyor. Bu bölümlere çalışmaları ile katkıda bulunanların adları ise şöyle: Doç. Dr. Sevll II- gaz, Uzm Hülya Yengin, Aslı Ertürk, H. Sema Türkyazı- cı, Araş. Gör. Zeynep Karaman, Emine Yavaşçagel, Meral Alpdoğan, Leyla Kûçükkısa, Kezban Demlrdeş. ŞİŞLİ3.SULHHUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1993-499 Hâkimliğımızin 13.9.993 tanh 993 499esas. 993'869 sayılı kara- n ile Yeğin Mehmet Ali kızı Liliana'dan doğma 26.5.1980d.lu Suzan Okar"a, amcası Yeğın Ahmel Mesut Okar vasi tayin edilmıştir. Ilanen teblığ olunur 14 10.1993 Basın: 11255 Yargıtay'ın günümüzdeki durumu Yargıtay'ın yükünü azaltan istinaf mahkemeleri kurulmah ve Yargıtay gerçek görevi olan "içtihat yaratma" işlevini yerine getirecek duruma kavuşmalı. İSMAİLDOĞANAY Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Eski Başkanı 1 993-1994 "yargı yüı", Yargıtay Bi- rinci Başkanlığı'na yeni seçilmiş olan Sayın Müfit Utku'nun gele- neksel açış konuşması ıle 6 Eylül 1993 günü başladı. Hemen belirtelim kı Sayın Baş- kan Müfit Utku'nun söz konusu konuşma metni, gerek içerik ve gerekse üslubu ıtiba- nyla ömrünü uzun yıllar yargı içerisinde geçirmiş bir hâkimin alışık olduğu sanılan hukuksal deyimlerden çok. sanki ömrünü yargı içerisinde değil de günlük siyasal ve sosyal sorunlar içerisinde geçirmiş ve öz- türkçe deyımlen kullanmayı çok seven bir aydırun işlek kaleminden çıktığı kanısını uyandırmaktadır. Sayın Müfit Utku, alışılagelmişin tersi- ne. bir yıl içensinde Yargıtay'dan emekliye aynlan daire başkan ve üyeleri ile bu süre içerisinde ölenlerin kimler olduklannı "is- men" açıklamamış. Her ne kadar aynı gün ve aynı törende, bir yıl içerisinde emekliye aynlan daire başkanlan ile üyelere birer "onur plaketi" verilmişse de emekliye ayn- lanlann konuşma metninde "jsmen" yer almalan, gerek kendileri ve gerekse aile bi- reyleri bakımından daha "kaİKi" ve daha "yayguT bir anı halini oluştururdu. Çünkü bu konuşma, Yargıtay dergisinde aynen yayimlanmaktadır. Sayın Müfit Utku'nun, en az elli yıldan beri gelmiş geçmiş bütün Yargıtay başkan- lan tarafından -bir önceki başkan Sayın İsmet Ocakçıoğlu hariç- Yargıtay'ın ger- çek görevi olan "içtihat yaramıa" işlevini yerine getirebilmesi ve bu arada içinde bo- ğulduğu "ağır iş yükünü" bıraz olsun hafıf- letebilmek için "istinaf mahkemelerTnın bir an önce kurulmalan gerektiği doğrultu- sundaki görüş ve temennilerine aynen ka- tılmış olmasını. son derece yerinde ve çok ısabetlı bir "istek" olarak karşılamış bulu- nuyoruz. Gönülden temennımiz Yargı- tav'ı çelişkılı kararlar veımekten kurtara- cak olan bu ıstek ve temennının. en kısa süre içerisinde gerçekleştiğinı görmektır. Yargıtay'ın 125. kuruluşyıldönümümü- nasebetiyle yakınlarda Yargıtay konferans salonunda düzenlenen toplantıda bırer ko- nuşma yapan İsvıçre. Fransa ve Almanya yargıtay başkanlannın da ayn ayn belirt- tikleri üzere. bugünkü nüfuslan aşağı yu- kan bizimki kadar olan bu memleketlerin yargıtay lannda. en fazla 4-5 daire, başkan ve üye sayısı da 45-50 kışiyı geçmedıği hal- de. Türk Yargıtayı'nda tamı tamına 236 başkan ve üye bulunduğu gibi. daire adedi de 20'si hukuk. 10"u ceza olmak üzere tam 30 adettır. Türkiye'den başka dünyanın hiçbir ülkesinde bu kalabalıkta ve bu daire adedinde bir ikinci yargıtay bulunmamak- tadır. Türk YargHayı'nın da İsviçre Federal Mahkemesi. Almanya ve Fransa yargıtay- lan gibi "içtihat mahkemesi" olarak asli görevini yapabilmesi için hemen. daha ön- ce hazırlanmış olan "istinaf-ara mahkeme- ler" yasa tasansını yasalaştırarak ilk etapta 10-15 merkezde ve daha sonra da öteki bölgelerde bu mahkemelen kurmaktan başka birçare kalmamıştır. Sayın Müfit Utku, açış konuşmasının 9. sayfasında 15 Temmuz 1993 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanmış olan "Kanun Hük- mûnde Kararname" ile -ancak ve sadece görevde olan- hâkım ve savalann "maaşla- rınm iyileştirilmesi" halini göz önüne ala- rak ve bu iyileştirmeyi de yeterli bulmaya- rak. aynen "... hâkimlerin öziûk haklan beliıienirken yasama ve yargının eşitliği il- kesinden hareket edilmesi..." gereğine deği- nerek hâkımlenn de en az milletvekilleri TARTIŞMA Yolsuzluk patlaması ve basın I çimizdışımız; sömürü. yolsuzluk. anarşı ve terördoldu. Nereye baksak bir yolsuzluk var... Kiminle sohbet ederseniz edin önünde sonunda "bir sömürü niyeti" sezersiniz Anarşi ve teıörde. PKK'yı sollayan irib'-ufaklı kimbilir kaç örgüt var aramızda? Din sömürücülüğü aldı yürüdü. Ticarete başlayan bir adam. önce "din sömürücüsü'" oluyor, sonra tüccar. Kısa sürede. bol kazançlı büyük bir işadamı doğuyor. Ve parayı öylesine sevıyor ki, artık ona tapıyor. Parayı anahtar olarak kullanıyor. Her kapıyı açıyor. Milletvekili ve bakan olabiliyor... Ünlenmişve satılmış gazetecilerie aynı masada. tavernalarda yemek yiyor. Kadeh tokuşturuyor. Ülke kaderinde rol oynuyor. Karşı çıkanlan "konıfinsit yapıp" bertaraf ediyor. VeTürkıye bu halleredüşüyor. Öyle haberler vardır ki. Türk toplumuna ancak Türk basını tarafından verilmesı gerekir. Basın. bu haberlerden kaçta kaçını topluma duyurabiliyor acaba? Eksik yaşamak ıstemeyen toplumlar; nasıl bir politikacıdan, polisten, bir doktordan, öğretmenden. bir tamırciden. çöpçüden görev lerini yapmasını beklerse; "bir gazeteci-yazar"dan da aynı şekılde görevini yapmasını bekliyor... Gazeteci-yazann etkinbği. toplumun sosyo-psıkolojik bünyesini örüp güçlendirmekle belirlenir. Kamuoyu oluşturmanın ve hele günümüzde "kamuoyunu yönlendirme" yükünü genelde "basın yüklenmek zorundadır. "Basın girişimcileri ise toplum içinden serbestçe doğdukları takdirde bu kamusal görev değerinibulur."(Bak. Kitle Haberleşme Hukuku sh. 73 Prof. Dr. Kayıhan İçel) Basının kabtesız ve eksik tutumu ve yolsuzluk patlamalan, toplumda ruhsal bozukluklara neden oluyor. Sade vatandaş ne yapacağını, kime inanacağını bilemiyor. Şaşkınadönüyor. Sosyal yaşam belden aşağıya düşüyor. Estetik anlayışı yok oluyor. Para efendileşiyor. Yalanalık, iftira ve rüşvet normalleşiyor. Ve günlerden bir gün; bir Ergun Göknel. "herkes gibi kendisinin de İsviçre'de parasının olmasının normal olduğunu" söyleyebibyor. Türkiye'yi bu anlayış ve bu sözleröldürüyor... Metin Serinkaya Istanbui PENCERE kadar maaş almalan gerektiğini ileri sür- mektedir. Bu isteğe biz de gönülden katıl- makla beraber, Sayın Müfit Utku'nun gerek yüksek mahkemelerden ve gerekse öbür mahkemelerden emekli olmuş ve kö- şelerine çekılerek geçmiş hizmetleriyle sağ- lıklannı kaybetmış ve bu nedenle de geri kalan "sayüı günkrini" huzur içinde ve fa- kaı o eski "hâkimlik onuruna" yakışır bir biçimde geçırebilmek için ne avukatlık vapmayı ve ne de bir yerde bir "yönetim kurulu üyeliği''' koparabilmek amaayla si- yasal iktidar ileri gelenlerinin peşınde koş- mayı. "hâkimlik" onuruna yediremeyen ve sırf bu nedenle de maddi sıkıntı ıçine düş- müş olan bütün emekli hâkimlerin bu du- rumlanna "tek kelime" ile de olsa. hiç de- ğinmemesini ve bu arada emekli hâkimler- le birlikte yargının tam anlamıyla "ağır işçisi" durumunda olan kalem personeli- nin "maaş iyileştirilmesi kararnamesi" şümulü dışında bırakılmalan karşısında "suskun" kalmış olmasını derin bir üzüntü ve hatta hayretle karşılamamak elbette mümkün değil. Yukanda söz konusu ettiğimiz 'lyikştir- me kararnamesi"nden sonra, şu anda gö- revde olan hâkimlerle -kararname şümulü dışında bırakılan emekli hâkimler arasın- da- her ay için maaş farkı aşağı yukan on milyona vaklaşmaktadır. Bu şekilde bu iki grup hâkim arasında "maaş makası" iyice açılmış bulunmaktadır. Bu nedenle bun- dan sonra emekli hâkimlerin gerek yerel mahkemelerde ve gerekse Yargıtay'da "dumşma avukatlığı" yapmalarını ayıpla- mayarak hoşgörü ile karşılamak gereke- cektır. Aynca Yargıtay Daire Başkanlığı veya üyeliğinden emekli olup da Yargıtay'- da "duruşma''' avukatlığı yapan bu hâkim- lerin eski arkadaşlanna "intisap iddiası" ile avukatbk yaptıklanna dair yaygın söylen- tilerin bundan böyledaha da yoğunlaşaca- ğını gözden uzak tutmamak icap edecektir. Yeni Yargıtay Başkanı Sayın Müfit Utku'nun 6 Eylül "adli yargı" törenlerin- de, Türkiye Barolar Birlıği Başkanı'na da konuşma olanağı tanıyarak. bir önceki başkan zamanında oluşmuş olan "buzlan" çözmesi de çok isabetli ve takdire değerdir. lctihat Kapısı AçtkürL Din Şûrası sonuçlandı. Cumhuriyet tarihinde ilk kez gerçekleştirilen 'Şûra'nm değeri nedir?.. Bu soruya yanıt verebilmek için Şûra'da konuşulanla- rın bir kitaba dönüştürülmesi gerekiyor; ama, girişimin anlamı üç noktada vurgulanabilir: 1) Şûra'da "kadının adı yok"!.. Bu gerçek, Türkiye'de gün geçtikçe daha çarpıcı biçimde ortaya çıkacak. Şeri- atla demokrasinin, daha açık deyişle insan haklan ve temel özgürlüklerin bağdaşması olanaksız. 2) Şûra'da Alevilerdeyok!.. Diyanet Işleri Başkanlığı, Sünni mezhebinin örgütüdür. Islam'da öteki dinlere dö- nük hoşgörü, Alevi mezhebine yönelik bir düşmanlığa dönüşüyor. 3) Şûra'da "içtihatkapısı"n\n açılmasına ilişkin birge- lişme görülemese de Islamda yeni yorumlara gerek olduğu gerçeği ortaya çıktı. • Içtihat kapısı ne demek? Islam bir inanç sistemi, bir dünya görüşü, bir yasama biçimidir; öteki dünyaya dönüktür; ama, hayata geçirilen elle tutulur yanları var. Şeriat, birtür uygulamalı hukuktur. Oyleyse işin içine yorumun girmesi kaçınıImazdır. Ni- tekim Hazreti Muhammet döneminde içtihat (görüş, yorum, tefsir) kapısı aralanmış; Kuran-ı Kerim'in anla- mını açıklayıp anlatmakla ilk adımlar atılmış; 11'inci yüz- yılda içtihat kapısı kapanmış; Kuran'ın ayetlerini ve Peygamber'in hadislerini yorumlayarak yeni hükümler çıkaran "din bilginleri" bu defteri dürmüşler... Ama yaşam sürüyor... Islam -öteki dinler gibi- zaman ve mekân içinde ister istemez yayıldığı cografyanın renklerine bürünüyor; ev- renselliği yanında yerelliğe uyum sağlıyor. • 1923 Devrimi'yle birlikte laiklik, Anadolu'da devletin' temel ilkesine dönüşünce, Islam'ı yalnız vicdana özgü bir dine dönüştürmek zorunluluğu belirdi. İçinde yaşadı- ğımız bu dönemin belki de önemini yeterince kavraya- madık; Batı'daki Reform'laeşdeğerli bir olayın karşısın- da mıydık? Anadolu, öteden beri Müslümanlığı kendisine özgü bi- çimde benimsemiştir Tasavvuf'un, Aleviliğin, Bektaşili- ğin anlamı, Anadolu'nun gerçekleri üstünde yükseldi. Islam'ın Arabistan'da, Iran'da ve Anadolu'da vb., deği- şik renklere ayrılması, içerik farkından çok, toplumsal gerçekliğin ağır basmasıyla oluşmuş bir zenginlik ola- rak yorumlanmalıdır. 1923 Devrimi'nden sonra, Anadolu Müslümanı, daha hızlı biçimde bağımsızlaştı. Bugün namaz kılmayan, başını örtmeyen, çarşafagir- meyen, oruç tutmayan, mayoyla denize giren, özgür düşünen, kendisini erkekle eşitsayan ve insan haklarını sonuna kadar kullanmak istencini taşıyan kadın, ülkede çoğunluğu oluşturmaktadır; yaşadığı hayatı bırakıp şe- riatın, kadını dışlayan ve ikinci sınıf insan sayan yaşam biçimine hiç kimse "evef" diyemez. Islam'da içtihat kapısı 11'inci yüzyılda kapanmıştı; ama, Atatürk devrimiyle kendiliğınden açıldı; artık "içti- hat kapısı"nöan geçmek için imamlara gerek yok... insanın kendisi, kendisinin imamıdır. Çağımızın Müslümanı, Islam'ı yorumlamak için bas- kasının aklına gereksinme duymuyor. • Yine de şeriatçılık Anadolu'da büyük bir siyasal tehli- keye dönüşmektedir. Çünkü şeriat, devlet gücünü kullanıyor; kökü dışarda- dır, daha başka deyişle dış desteklidir; eğitim politikası- nı önde tutmaktadır; ekonomik altyapısını ve örgütlen- mesini bilinçle sürdürüyor ve geleceğe hazırlanıyor. Tacikistan'dan Cezayir'e kadar şeriatçılarla laiklik yandaşları çatışıyorlar... Kemalizm bu nedenle günceldir ve Türkiye'de bir ha- yat memat sorunu olarak algılanmalıdır. M ü c a p O F L U O Ğ L U AGLAMAKLA GÜLMEK ARASINDA Atllkr 3 256sayfa, 70 000TL Sanatçı, SO.SanatYıh'na yeni kiıabı ile giriyor MİTOS Yayınları, Oba s. 9/T,Cihangir-IST. Tel.249 87 37 Laik, Demokrat, Çağdaş N E F E S Alevi-Bektaşi KüUürünün Sesi İlk sayıst bayilerde Nefes: Türkiye Kültürüne Katkı Genni Vıyın Yon C^rn;ıl Şene' Y.ıyırı Damşrr ın> M .- . /"• , Vazı h Vd Rpha Car'iuroalu Istanbui, 0212 249 88 90 251 00 33
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle