Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM1993 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUSLER
Milletvekilliğinin kazandırmadığı.
Çelişkilerin nedeni, şimdi gülünç duruma düşen 12 Eylül
generallerinin 1920-1980 arası oluşmuş cumhuriyet ve demokrasi
geleneklerini yıkmayı bir beceri sayma zavallılıklandır.
RAHMİKUMAŞ, Hukukçu, Eski Parlamenter
ması durumunda da yenısi seçılınceye
değın TBMM Başkaru. Cumhurbaş-
kanlığı'na vekillık eder ve cumhurbaş-
kanının yetkilerini kullanır demekte-
dir. Cumhurbaşkanı ise anayasanın
İOI. maddesi gereği kırk yaşıru dol-
durmuş, yükseköğrenimli ve milletve-
kili seçilme yeterliğiyle donanmış kişi-
ler arasından seçilmek zorundadır.
Kamu hukukunda ıse "bir göreve vekil
olarak bakan, o göreve asal olarak ba-
kanın koşuUarını taşımaİKİır" kuralı
vardır. Şimdi sorunun nereden kay-
naklandığı anlaşılır gibi olmuştur.
Eninde sonunda yasama kurumu baş-
kanı cumhurbaşkanına vekillik etmek
yükümlülüğüyle karşılaşacağından.
TBMM Başkanfnın yükseköğrenim-
li. kırk yaşını doldurmuş bir milletve-
kili olması gerekir. Gerçi cumhuriyet
döneminde yükseköğrenimsiz Meclis
Başkanı görülmemiştır. Ama kırk ya-
şın altında bir yaşı olan Mecbs Başka-
nı olmuştur. Daha da ileri giderek
Meclis Başkanı seçimiyle (m. 94/4)
cumhurbaşkaru seçimi (m. 102 3) de
karşılaştınlabilir. Çünkü cumhurbaş-
kanı olan kişi, dördüncü oylamada en
az 226 milletvekili oyu alan kişi oldu-
ğuna göre, Meclis Başkanı'nın dör-
düncü oylamada en çok oyu alan kişi
olacağının açıklanması ve "toplantı ve
karar yeter sayısı" düzenlemesi (m. %)
karşısında 114 milletvekili oyu alan ki-
şi Mecbs Başkanı olabilecektir. Bu
G
elişigüzel yazaldığı her
durumundan belli olan
,1982 Anayasası 94.
maddesınde. "... Mec-
lis üyeleri arasmdan se-
çilen Meclis Başkanı.."
diye açıkladığına göre TBMM Başka-
nı 450 milletvekilinden herhangi biri
olabilir demektir. Doğrusu da budur.
Bir kurulun üyesi olan kışı o kurula
başkan da olabilmehdir. Gerçi kımi
yasalann öngördüğü kurullara baş-
kan olmak için o kurulda belirli bir
süre üyehk yapmak koşulu aranır. Ör-
neğin, Yargıtay'ın bir ceza ya da hu-
kuk dairesine üye olma süresi (kıdemi)
5 yılı doldurmayan kişi başkan seçile-
mez. Hatta baro başkanlıklan için de
avukatlık yasasında buna benzer bir
düzenleme vardır. Ancak bu durum-
lar yasalann öngördüğü özel yakla-
şımlardır. Anayasanın düzenlediği
kurullarda o kurulun üyesinin oraya
başkan olması için bir üyelik özel du-
rumu öngörülmemiştır. Bu bakımdan
TBMM Başkaru için anayasada yazı-
lan doğrudur. Ancak sorunu irdele-
yince bu doğruluğun sözde kaldığını,
gerçekte her milletvekilinin Meclis
Başkanı olamayacağını göreceğiz.
Cumhurbaşkanına vekillik: Anaya-
sanın 106. maddesi. Cumhurbaşkanı-
nm geçici olarak görevinden ayrılması
durumunda görevine dönmesıne de-
ğin, Cumhurbaşkanlığı katınm boşal-
durumdaki kişi. Cumhurbaşkanlığı'-
na nasıl vekillik edip toplumu kucak-
layabihr?
Bu kısa irdelemeden de anlaşılacağı
üzere TBMM Başkanı seçilen millet-
vekili en az kırk yaşında. yükseköğre-
nimli ve en az 226 oyla seçimi kazan-
mış olmalıdır.
Çelişkinin nedeni?
Bu çelişkilerin nedeni. şimdi gülünç
duruma düşen 12 Eylül generallerinin
1920-1980 arası oluşmuş cumhuriyet
ve demokrasi geleneklerini yıkmayı
bir beceri sayma zavallılıklandır. Ata-
türk'ün adını ağızlanndan toplumu
bıktınrcasına düşürmeyen bu acınası
generaller, Atatürk'ün "saltanatı" kal-
dırdığı her 1 kasım günü TBMM'nin
kendiliğinden toplanma kuralını da
kaldırarak yerine 1 eylülü koymuşlar-
dır. Böylece yasama çalışmalanndan
ne yaman verimli sonuçlar (!) kazanıl-
dı bilemeyiz. onu ancak bu generaller
bilir İşte bu kişiler. her şeyi kanştır-
makla yeni bir nesne yaptıklannı san-
dılar. 1924 Anayasası'nda cumhur-
başkaru olmak için ne yaş ne de öğre-
nim koşulu arandığından TBMM
Başkanı olacak kişi de. cumhurbaşka-
nı olacak kişi de herhangi bir milletve-
kib olabiliyordu. 1%1 Anayasası'nda
ise iki kurullu yasama kurumu anlayı-
şı benimsendiğinden yıne sorun yoktu.
Çünkü Millet Mecbsi Başkanı ya da
yardımcılannın cumhurbaşkanına ve-
killiği söz konusu değildi. Otuz yaşını
dolduran. yükseköğrenimsiz biri de
Millet Meclisi Başkanı olabıbrdi.
Cumhurbaşkanına Cumhuriyet Sena-
tosu Başkanı vekillik edeceğinden.
onun nıteliklen ıle vekılının rutelikleri
arasında bir çelişki yoktu. Cumhur-
başkanı da, senatörler de yükseköğre-
nimli ve kırk yaşını doldunnuş kişiler-
di. Ancak kontenjan senatörlerinde
yükseköğrenim koşulu aranmıyordu.
Bu. bir küçük sorun yaratabilirdi, ama
uygulamada bir terslık görülmedi.
Türk toplumuna en karanlık döne-
mi yaşatan 12 Ey lülcüler bu ince aynlı-
ğı göremediler ve anayasanın böylesi-
ne teknık yönden tartışılmasına dahi
izin vermeyerek toplumu bu denb çe-
lışkiler içine düşürdüler. Bıraktık de-
mokratik hak ve özgürlüklerle ilgili
korkunçluklannı!
Ne yapmalı: Gerçekte anayasayı de-
ğiştinp ya cumhurbaşkanı olmak için
kırk yaşını doldurmak ve yükseköğre-
nimli olmak koşullannı bırakmalı ya
da TBMM Başkanı seçilecek milletve-
kilinde bu özellikler aranıp seçimi en
az 226 oyla sağlanmalıdır. Aynca bu
ölçü Meclis başkanvekilleri için de uy-
gulanmalıdır. Çünkü diyelim ki Cum-
hurbaşkanı katı boşaldı. Meclis Baş-
kanı buraya vekillik ederken o da ağır
biçimde hastalandı ya da öldü. Bu du-
rumda ne olacak0
' Elbette TBMM
Başkanı'na vekillik eden başkanvekılı
cumhurbaşkanına vekillik edip yenne
bir başkanvekili arkadaşını TBMM
Başkanı vekıb olarak bırakacaktır.
Eğer başkanvekili yükseköğrenimsiz
ya da kırk vaşın altında bin ise ortaya
anayasaya aykın bir görüntü çıkacak-
tır. Bu bakımdan ANAP. DYP, SHP
ve RP'den seçilen bırer başkanvekili-
nin yükseköğrenimli. kırk yaşını dol-
durmuş bir milletvekili olması yerin-
dedir. Kurgumuzu sürdürebibriz.
TBMM'nin yeni yasama yılına girişin-
de milyarlık "kokteyrier veriliyor.
Burada ya da bir başka yerde bir zehir-
lenme olayı ve bunun sonucu olarak
başkanvekıllerinın görev yapamaz du-
ruma düşüşünü varsayahm. Ne ola-
cak bu durumda? Bunlar düş deyip de
bu düşünce yürütümünü küçümseme-
yelim. Uygulamada kuramda hiç dü-
şünülmeyen durumlarla karşılaşma
olasılığı güçlüdür. Bunu düşünen top-
lumlar çağdaş kalmaktadır. 200 yıllîk
geçrnışı var diye kimi kez küçümsedi-
ğımiz ABD'de bu olasılıklar düşünül-
müş. başkan öldüğünde yerine kim
geçecektir. başkan öldüğü için yerine
geçip de başkan olan başkan yardım-
ası da bu arada ölürse yerine kim ge-
çecektir? Böylesine zincirleme bir
düzenleme ABD Anayasası'nda var-
dır.
Bir de anayasa konusu: 1982 Anaya-
sası denen yasaklar demetinden kur-
tulmak için çok konuşanlar oldu.
Ama ortada gerçek bir anayasa yap-
ma tasanmı ya da değişikliği görülme-
di. Hatta bu yönde demokratiklik
sömürüsü yapanlar. kendi yasaklannı
kaldınp kendi siyasal boyutlannı bü-
yüttüler Bir de anayasanın toplumun
egemen düzenine ters gelen kimi yan-
lannı değiştirmeyi gerçekleştirdiler.
Örneğın. radyo-televizyon tekelini
kaldırdılar. ama anayasa değişikliğıyle
topluma bir milim demokratiklik ge-
tirmediler. Bu anayasayı toptan kaldı-
racak bir siyasal güç yasama kurumu-
na egemen olamadığı gibi 12 Eylül
karanlık döneminin gölgelerini yok
edecek bir onanm dönemi (restoras-
yon) yaşatacak diye bakılan DYP-
SHP karma ıktidan da "özeUeştirme"
çılgınlığına yakalanıp neredeyse mec-
lisleri de özelleştirecek!
ARADA BİR
VELİPOLAT
"Slnema Yazıları" Uzerine
Istanbui Universitesi İletişim Fakültesi, geçen yıl ilk
sayısını yayımladığı Sinema Yazıları nın yeni sayısıyla
yayın dünyasına yeni bir canlılık ve renk katıyor. Sinema
konusunda bilimsel kaygı ile yayın hayatına başlayan
Sinema Yazıları'na öğretim üyeleri, öğrenciler, ögretim
görevlileri, kuramcılar, eleştirmenler, sinemacılar, top-
lumbilimciler katkıda bulunuyorlar.
Sinema Yazıları'nın bu sayısı "Sinema Kuramları",
"Türk Sjneması", "Dünya Sineması", "Sinema Huku-
•ku", "Sinema Tekniği", "Sinema Kitaplığı" bö\üm\er\n-
den oluşuyor.
Sinema Kuramları: Toplam beş çalışmanın bulundu-
ğu bu bölümde, sinemadaki kuramsal tartışmalara, in-
celemelere ve çalışmalara yer veriliyor.
"Esas Kız Esas Oğlana Kavuşuyor mu-' ya da Esas
Kızın Esas Oğiana Olan Tutkusu' ya da 'Metin-Filmin
Sözdizimsel Çözümlemesi" başlığı altında Istanbui Uni-
versitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr.
NOketGüz sinemadaki dili, bir dilbilimci olarak irdeliyor.
Eskişehir Anadolu Universitesi iletişim Fakültesi ög-
retim üyelerinden Doç. Dr. Seçil Büker, "Aşk Yarışlarını
da Sporcular Kazanıyor" yazısında çeşitli alıntılar yapa-
rak, değişik bir açıdan cinsellik olayını inceliyor. Yrd.
Doç. Dr. Nurdoğan Rigel, "Sınemada Modelleme Teori-
s/"adlı yazısında sinemada iletilen iletileryoluylahedef
kitlenin nasıl etkilendiğini ve bu konudaki örnekleri ve-
rerektartışıyor.
Yine Eskişehir Anadolu Universitesi iletişim Fakül-
tesi'nden Yrd. Doç. Dr. Nazlı Kırmızı, Cartos Saura'nın
Carmen'i çerçevesinde sinemadaki geleneksel ve çağ-
daş sinema konusundaki görüşlerini sergiliyor.
Sinema Kuramları bölümünde ilginç bir başlıkla Yrd.
Doç. Dr. Slmten Gündeş öngören, "Film Dinlemeyi 8/7-
mek" adlı yazısı ile filmde müziğin ne denli etkili olduğu-
nu vurguluyor. öngören, çarpıcı bir örnek olarak da,
hatırlardan çıkmayacak "Bodyguard'ı veriyor.
Sinema Yazıları dergisine çalışmaları ile katkıda bulu-
nan bir diğer akademisyen de Yrd. Doç. Dr. ömer Say-
dam Uysal, "Kuram ve Kılgı" adlı incelemesinde, sine-
ma kuramının genel olarak amacını, yapısını, kılgıdaki
uygulanabilirliğini tartışıyor.
Sinema Kuramları bölümünde son olarak "RudolfAr-
heim" başlığı ile İbrahim Şener'in bir çevirisine yer veri-
liyor.
Türk Sineması: Sinema Yazılan'nda ayrı bir bölüm
olarak yer alan Türk Sineması, Doç. Dr. Faruk Kalkan
tarafından "Turk Sineması'na Toplumbilimsel Bir Ba-
kış" başhğıyla, toplumbilimsel yaklaşım modeli yaklaşı-
mı penceresinden irdeleniyor.
Doç. Dr. Oğuz Makal, "Tarih İçinde izmir'de Sinema
Yaşantısı" yazısı ile Izmir'deki sinema yaşantısını tarihi
gelişimi içinde inceliyor.
Yine bu bölümde Türk Sineması'ndan örnekler olarak
"Cazibe Hanım 'm Gündüz Düşleri" (Uzm. Güler Demlr),
"Çıplak" (Adnan Tönel), "Berlin In Berlin"e (Der: Işıl
Demircan, Aysun Ayışkan, Aygen Bilgin) yer veriliyor.
DünystSineması: Dünya Sineması bölümünde "Japon
Sineması'na Genel Bir Bakış" ile Yrd. Doç. Dr. Selahat-
ttn YıMız Japon Sinaması'nın karakteristik özelliklerini
sergiliyor. Yine ilgiye değer bir çalışma olarak Okt. Oya
Dinçer'in dünya sinemasında kadın yönetmenlere iliş-
kin araştırması dikkati çekiyor. Bu bölümde ağırlığı çevi-
riler alıyor. Çeviriler ile bu bölüme katkıda bulunanlar ve
yazıların adları şöyle: "Emir Kusturica İle Başbaşa '
(Çev. Arş. Gör. Nilüfer Sarı, Okt. Rengin Küçükerdo-
gan), "Alexandre ya da Hüzün' (Çev. Aslı Selçuk), "Ca-
sablanca" (Çev.Füsun Alver), "François Truffaut"(Çev.
Işıl Demircan, Aysun Ayişkan), "Pier Paola Pasolini"
(Çev. Banu Tuna, Melda Ural), "Muhteşem Depardieu"
(Çev. LatHe Mülayimoğlu. Yasemin Yere).
Sinema Hukuku: Istanbui Universitesi iletişim Fatülte-
si Dekanı Prof. Dr. Tayfun Akgüner, sinema olgusunu
hukuksal açıdan irdeleyerek, gündemdeki sorunlara
ışık tutmaya çalışıyor.
Sinema Yazılan'nda I.Ü. İletişim Fakültesi Akademik
Medya ve Kamuoyu Araştırmaları Grubu tarafından 12.
Istanbui Film Festivali izleyicilerinin profilini ortaya çı-
karmayı amaçlayan bir araştırma da bulunuyor.
Dergide ayrıca "Sinema Tekniği" ve "Sinema Kitaplı-
ğı" bölümleri yer alıyor. Bu bölümlere çalışmaları ile
katkıda bulunanların adları ise şöyle: Doç. Dr. Sevll II-
gaz, Uzm Hülya Yengin, Aslı Ertürk, H. Sema Türkyazı-
cı, Araş. Gör. Zeynep Karaman, Emine Yavaşçagel,
Meral Alpdoğan, Leyla Kûçükkısa, Kezban Demlrdeş.
ŞİŞLİ3.SULHHUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1993-499
Hâkimliğımızin 13.9.993 tanh 993 499esas. 993'869 sayılı kara-
n ile Yeğin Mehmet Ali kızı Liliana'dan doğma 26.5.1980d.lu Suzan
Okar"a, amcası Yeğın Ahmel Mesut Okar vasi tayin edilmıştir.
Ilanen teblığ olunur 14 10.1993 Basın: 11255
Yargıtay'ın günümüzdeki durumu
Yargıtay'ın yükünü azaltan istinaf mahkemeleri kurulmah ve Yargıtay
gerçek görevi olan "içtihat yaratma" işlevini yerine getirecek duruma
kavuşmalı.
İSMAİLDOĞANAY Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Eski
Başkanı
1
993-1994 "yargı yüı", Yargıtay Bi-
rinci Başkanlığı'na yeni seçilmiş
olan Sayın Müfit Utku'nun gele-
neksel açış konuşması ıle 6 Eylül
1993 günü başladı.
Hemen belirtelim kı Sayın Baş-
kan Müfit Utku'nun söz konusu konuşma
metni, gerek içerik ve gerekse üslubu ıtiba-
nyla ömrünü uzun yıllar yargı içerisinde
geçirmiş bir hâkimin alışık olduğu sanılan
hukuksal deyimlerden çok. sanki ömrünü
yargı içerisinde değil de günlük siyasal ve
sosyal sorunlar içerisinde geçirmiş ve öz-
türkçe deyımlen kullanmayı çok seven bir
aydırun işlek kaleminden çıktığı kanısını
uyandırmaktadır.
Sayın Müfit Utku, alışılagelmişin tersi-
ne. bir yıl içensinde Yargıtay'dan emekliye
aynlan daire başkan ve üyeleri ile bu süre
içerisinde ölenlerin kimler olduklannı "is-
men" açıklamamış. Her ne kadar aynı gün
ve aynı törende, bir yıl içerisinde emekliye
aynlan daire başkanlan ile üyelere birer
"onur plaketi" verilmişse de emekliye ayn-
lanlann konuşma metninde "jsmen" yer
almalan, gerek kendileri ve gerekse aile bi-
reyleri bakımından daha "kaİKi" ve daha
"yayguT bir anı halini oluştururdu. Çünkü
bu konuşma, Yargıtay dergisinde aynen
yayimlanmaktadır.
Sayın Müfit Utku'nun, en az elli yıldan
beri gelmiş geçmiş bütün Yargıtay başkan-
lan tarafından -bir önceki başkan Sayın
İsmet Ocakçıoğlu hariç- Yargıtay'ın ger-
çek görevi olan "içtihat yaramıa" işlevini
yerine getirebilmesi ve bu arada içinde bo-
ğulduğu "ağır iş yükünü" bıraz olsun hafıf-
letebilmek için "istinaf mahkemelerTnın
bir an önce kurulmalan gerektiği doğrultu-
sundaki görüş ve temennilerine aynen ka-
tılmış olmasını. son derece yerinde ve çok
ısabetlı bir "istek" olarak karşılamış bulu-
nuyoruz. Gönülden temennımiz Yargı-
tav'ı çelişkılı kararlar veımekten kurtara-
cak olan bu ıstek ve temennının. en kısa
süre içerisinde gerçekleştiğinı görmektır.
Yargıtay'ın 125. kuruluşyıldönümümü-
nasebetiyle yakınlarda Yargıtay konferans
salonunda düzenlenen toplantıda bırer ko-
nuşma yapan İsvıçre. Fransa ve Almanya
yargıtay başkanlannın da ayn ayn belirt-
tikleri üzere. bugünkü nüfuslan aşağı yu-
kan bizimki kadar olan bu memleketlerin
yargıtay lannda. en fazla 4-5 daire, başkan
ve üye sayısı da 45-50 kışiyı geçmedıği hal-
de. Türk Yargıtayı'nda tamı tamına 236
başkan ve üye bulunduğu gibi. daire adedi
de 20'si hukuk. 10"u ceza olmak üzere tam
30 adettır. Türkiye'den başka dünyanın
hiçbir ülkesinde bu kalabalıkta ve bu daire
adedinde bir ikinci yargıtay bulunmamak-
tadır.
Türk YargHayı'nın da İsviçre Federal
Mahkemesi. Almanya ve Fransa yargıtay-
lan gibi "içtihat mahkemesi" olarak asli
görevini yapabilmesi için hemen. daha ön-
ce hazırlanmış olan "istinaf-ara mahkeme-
ler" yasa tasansını yasalaştırarak ilk etapta
10-15 merkezde ve daha sonra da öteki
bölgelerde bu mahkemelen kurmaktan
başka birçare kalmamıştır.
Sayın Müfit Utku, açış konuşmasının 9.
sayfasında 15 Temmuz 1993 tarihli Resmi
Gazete'de yayımlanmış olan "Kanun Hük-
mûnde Kararname" ile -ancak ve sadece
görevde olan- hâkım ve savalann "maaşla-
rınm iyileştirilmesi" halini göz önüne ala-
rak ve bu iyileştirmeyi de yeterli bulmaya-
rak. aynen "... hâkimlerin öziûk haklan
beliıienirken yasama ve yargının eşitliği il-
kesinden hareket edilmesi..." gereğine deği-
nerek hâkımlenn de en az milletvekilleri
TARTIŞMA
Yolsuzluk patlaması ve basın
I
çimizdışımız; sömürü.
yolsuzluk. anarşı ve
terördoldu.
Nereye baksak bir
yolsuzluk var...
Kiminle sohbet
ederseniz edin önünde sonunda
"bir sömürü niyeti" sezersiniz
Anarşi ve teıörde. PKK'yı
sollayan irib'-ufaklı kimbilir kaç
örgüt var aramızda?
Din sömürücülüğü aldı
yürüdü. Ticarete başlayan bir
adam. önce "din sömürücüsü'"
oluyor, sonra tüccar. Kısa
sürede. bol kazançlı büyük bir
işadamı doğuyor. Ve parayı
öylesine sevıyor ki, artık ona
tapıyor. Parayı anahtar olarak
kullanıyor. Her kapıyı açıyor.
Milletvekili ve bakan
olabiliyor... Ünlenmişve
satılmış gazetecilerie aynı
masada. tavernalarda yemek
yiyor. Kadeh tokuşturuyor.
Ülke kaderinde rol oynuyor.
Karşı çıkanlan "konıfinsit
yapıp" bertaraf ediyor.
VeTürkıye bu halleredüşüyor.
Öyle haberler vardır ki. Türk
toplumuna ancak Türk basını
tarafından verilmesı gerekir.
Basın. bu haberlerden kaçta
kaçını topluma duyurabiliyor
acaba?
Eksik yaşamak ıstemeyen
toplumlar; nasıl bir
politikacıdan, polisten, bir
doktordan, öğretmenden. bir
tamırciden. çöpçüden
görev lerini yapmasını beklerse;
"bir gazeteci-yazar"dan da aynı
şekılde görevini yapmasını
bekliyor... Gazeteci-yazann
etkinbği. toplumun
sosyo-psıkolojik bünyesini
örüp güçlendirmekle belirlenir.
Kamuoyu oluşturmanın ve
hele günümüzde "kamuoyunu
yönlendirme" yükünü genelde
"basın yüklenmek zorundadır.
"Basın girişimcileri ise toplum
içinden serbestçe doğdukları
takdirde bu kamusal görev
değerinibulur."(Bak. Kitle
Haberleşme Hukuku sh. 73
Prof. Dr. Kayıhan İçel)
Basının kabtesız ve eksik
tutumu ve yolsuzluk
patlamalan, toplumda ruhsal
bozukluklara neden oluyor.
Sade vatandaş ne yapacağını,
kime inanacağını bilemiyor.
Şaşkınadönüyor. Sosyal
yaşam belden aşağıya düşüyor.
Estetik anlayışı yok oluyor.
Para efendileşiyor. Yalanalık,
iftira ve rüşvet normalleşiyor.
Ve günlerden bir gün; bir Ergun
Göknel. "herkes gibi kendisinin
de İsviçre'de parasının olmasının
normal olduğunu"
söyleyebibyor.
Türkiye'yi bu anlayış ve bu
sözleröldürüyor...
Metin Serinkaya
Istanbui
PENCERE
kadar maaş almalan gerektiğini ileri sür-
mektedir. Bu isteğe biz de gönülden katıl-
makla beraber, Sayın Müfit Utku'nun
gerek yüksek mahkemelerden ve gerekse
öbür mahkemelerden emekli olmuş ve kö-
şelerine çekılerek geçmiş hizmetleriyle sağ-
lıklannı kaybetmış ve bu nedenle de geri
kalan "sayüı günkrini" huzur içinde ve fa-
kaı o eski "hâkimlik onuruna" yakışır bir
biçimde geçırebilmek için ne avukatlık
vapmayı ve ne de bir yerde bir "yönetim
kurulu üyeliği''' koparabilmek amaayla si-
yasal iktidar ileri gelenlerinin peşınde koş-
mayı. "hâkimlik" onuruna yediremeyen ve
sırf bu nedenle de maddi sıkıntı ıçine düş-
müş olan bütün emekli hâkimlerin bu du-
rumlanna "tek kelime" ile de olsa. hiç de-
ğinmemesini ve bu arada emekli hâkimler-
le birlikte yargının tam anlamıyla "ağır
işçisi" durumunda olan kalem personeli-
nin "maaş iyileştirilmesi kararnamesi"
şümulü dışında bırakılmalan karşısında
"suskun" kalmış olmasını derin bir üzüntü
ve hatta hayretle karşılamamak elbette
mümkün değil.
Yukanda söz konusu ettiğimiz 'lyikştir-
me kararnamesi"nden sonra, şu anda gö-
revde olan hâkimlerle -kararname şümulü
dışında bırakılan emekli hâkimler arasın-
da- her ay için maaş farkı aşağı yukan on
milyona vaklaşmaktadır. Bu şekilde bu iki
grup hâkim arasında "maaş makası" iyice
açılmış bulunmaktadır. Bu nedenle bun-
dan sonra emekli hâkimlerin gerek yerel
mahkemelerde ve gerekse Yargıtay'da
"dumşma avukatlığı" yapmalarını ayıpla-
mayarak hoşgörü ile karşılamak gereke-
cektır. Aynca Yargıtay Daire Başkanlığı
veya üyeliğinden emekli olup da Yargıtay'-
da "duruşma''' avukatlığı yapan bu hâkim-
lerin eski arkadaşlanna "intisap iddiası" ile
avukatbk yaptıklanna dair yaygın söylen-
tilerin bundan böyledaha da yoğunlaşaca-
ğını gözden uzak tutmamak icap edecektir.
Yeni Yargıtay Başkanı Sayın Müfit
Utku'nun 6 Eylül "adli yargı" törenlerin-
de, Türkiye Barolar Birlıği Başkanı'na da
konuşma olanağı tanıyarak. bir önceki
başkan zamanında oluşmuş olan "buzlan"
çözmesi de çok isabetli ve takdire değerdir.
lctihat Kapısı AçtkürL
Din Şûrası sonuçlandı.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez gerçekleştirilen 'Şûra'nm
değeri nedir?..
Bu soruya yanıt verebilmek için Şûra'da konuşulanla-
rın bir kitaba dönüştürülmesi gerekiyor; ama, girişimin
anlamı üç noktada vurgulanabilir:
1) Şûra'da "kadının adı yok"!.. Bu gerçek, Türkiye'de
gün geçtikçe daha çarpıcı biçimde ortaya çıkacak. Şeri-
atla demokrasinin, daha açık deyişle insan haklan ve
temel özgürlüklerin bağdaşması olanaksız.
2) Şûra'da Alevilerdeyok!.. Diyanet Işleri Başkanlığı,
Sünni mezhebinin örgütüdür. Islam'da öteki dinlere dö-
nük hoşgörü, Alevi mezhebine yönelik bir düşmanlığa
dönüşüyor.
3) Şûra'da "içtihatkapısı"n\n açılmasına ilişkin birge-
lişme görülemese de Islamda yeni yorumlara gerek
olduğu gerçeği ortaya çıktı.
•
Içtihat kapısı ne demek?
Islam bir inanç sistemi, bir dünya görüşü, bir yasama
biçimidir; öteki dünyaya dönüktür; ama, hayata geçirilen
elle tutulur yanları var.
Şeriat, birtür uygulamalı hukuktur.
Oyleyse işin içine yorumun girmesi kaçınıImazdır. Ni-
tekim Hazreti Muhammet döneminde içtihat (görüş,
yorum, tefsir) kapısı aralanmış; Kuran-ı Kerim'in anla-
mını açıklayıp anlatmakla ilk adımlar atılmış; 11'inci yüz-
yılda içtihat kapısı kapanmış; Kuran'ın ayetlerini ve
Peygamber'in hadislerini yorumlayarak yeni hükümler
çıkaran "din bilginleri" bu defteri dürmüşler...
Ama yaşam sürüyor...
Islam -öteki dinler gibi- zaman ve mekân içinde ister
istemez yayıldığı cografyanın renklerine bürünüyor; ev-
renselliği yanında yerelliğe uyum sağlıyor.
•
1923 Devrimi'yle birlikte laiklik, Anadolu'da devletin'
temel ilkesine dönüşünce, Islam'ı yalnız vicdana özgü
bir dine dönüştürmek zorunluluğu belirdi. İçinde yaşadı-
ğımız bu dönemin belki de önemini yeterince kavraya-
madık; Batı'daki Reform'laeşdeğerli bir olayın karşısın-
da mıydık?
Anadolu, öteden beri Müslümanlığı kendisine özgü bi-
çimde benimsemiştir Tasavvuf'un, Aleviliğin, Bektaşili-
ğin anlamı, Anadolu'nun gerçekleri üstünde yükseldi.
Islam'ın Arabistan'da, Iran'da ve Anadolu'da vb., deği-
şik renklere ayrılması, içerik farkından çok, toplumsal
gerçekliğin ağır basmasıyla oluşmuş bir zenginlik ola-
rak yorumlanmalıdır.
1923 Devrimi'nden sonra, Anadolu Müslümanı, daha
hızlı biçimde bağımsızlaştı.
Bugün namaz kılmayan, başını örtmeyen, çarşafagir-
meyen, oruç tutmayan, mayoyla denize giren, özgür
düşünen, kendisini erkekle eşitsayan ve insan haklarını
sonuna kadar kullanmak istencini taşıyan kadın, ülkede
çoğunluğu oluşturmaktadır; yaşadığı hayatı bırakıp şe-
riatın, kadını dışlayan ve ikinci sınıf insan sayan yaşam
biçimine hiç kimse "evef" diyemez.
Islam'da içtihat kapısı 11'inci yüzyılda kapanmıştı;
ama, Atatürk devrimiyle kendiliğınden açıldı; artık "içti-
hat kapısı"nöan geçmek için imamlara gerek yok...
insanın kendisi, kendisinin imamıdır.
Çağımızın Müslümanı, Islam'ı yorumlamak için bas-
kasının aklına gereksinme duymuyor.
•
Yine de şeriatçılık Anadolu'da büyük bir siyasal tehli-
keye dönüşmektedir.
Çünkü şeriat, devlet gücünü kullanıyor; kökü dışarda-
dır, daha başka deyişle dış desteklidir; eğitim politikası-
nı önde tutmaktadır; ekonomik altyapısını ve örgütlen-
mesini bilinçle sürdürüyor ve geleceğe hazırlanıyor.
Tacikistan'dan Cezayir'e kadar şeriatçılarla laiklik
yandaşları çatışıyorlar...
Kemalizm bu nedenle günceldir ve Türkiye'de bir ha-
yat memat sorunu olarak algılanmalıdır.
M ü c a p O F L U O Ğ L U
AGLAMAKLA
GÜLMEK
ARASINDA
Atllkr 3 256sayfa, 70 000TL
Sanatçı,
SO.SanatYıh'na
yeni kiıabı ile
giriyor
MİTOS Yayınları, Oba s. 9/T,Cihangir-IST. Tel.249 87 37
Laik, Demokrat, Çağdaş
N E F E S
Alevi-Bektaşi KüUürünün Sesi
İlk sayıst bayilerde
Nefes: Türkiye Kültürüne Katkı
Genni Vıyın Yon C^rn;ıl Şene' Y.ıyırı Damşrr ın> M .- . /"• ,
Vazı h Vd Rpha Car'iuroalu
Istanbui, 0212 249 88 90 251 00 33