18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 KASIM1993 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI SUNUŞ Cumhuriyet 'in 70. yıldönümünükutladık... Bunun anlcanı laik devlet kavranıının da 'olgun' bir çağmı yakalayabifmis olmasıdır. Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti'nde bugün hala Osmanlı toplumunun ve Osmanlışeriatçılığının özlemini çekenler varltklarınısürdürmektedir. Hatta, varlıklaruııgüçlenerek sürdürmektedirler. Kur'an kurslarındayıkanan küçücük beyinler, dinseleğitimden şeriat ideolojisinegeçişin araçları olarak 'kuüanûmaya hazır durumagetirilmektedir. İmam Hatip mezunlarinın harp okullarınagiripgiremeyecekleri tartışmalarmın yapıldığı; Kıyafet Yasası 'nuı din maskesialtında çiğnenerek A tatürk Devrimleri'ninyoksandığı bir ortamdayız. Bu koşuüarda, dinseleğitim adı altında verilen'feyzin ne amaçlarayöneldiği ve nasılşeriat ideolojisinedönüştüğünüincelemek; çağdaşeğitimi, bilimseleğitimi vehepsinden önemlisilaik eğitimibenimsemiş tüm Kemalistler için birgörevsayılmalıdır. II.Âbdüttıamit'in ektiği tohumlar Dinsel eğitimin ideolojik boyutlar kazanmasının temelinde Tanzimat'la başlayan 'yenilikçiliğe' gösterilen karşı tepkiler yatar ve şeriat bir ideoloji olarak İkinci Meşrutiyet'le birlikte örgütlenmeye girişir -ı- Türkiye'de dinsel ideolojinin kökleri Tanzi- mat'a kadar iner. Her ne kadar Tanzimat öncesi bazı olaylar olmuşsa da (Kabakçı Mustafa Baş- kaldınsı gibi), kökeninde kimi zaman egemen çev- relerin çıkar kaygılan, kimi zaman böLme ve par- çalamaya yönelik yarsımalann (heveslerin) dinsel gönintüsü vardır. Çünkü Tanzimat öncesi bilim ve din çelişkısi daha çok; yeni yaşam biçimlerine karşı eskiyi. alışılmış olanı seçme. eskiyi sürdürme biçiminde süregelen ve ne ideolojik ne de öğretisel (doktrinel) olan çıkar çelişkilerinin din adına bir baş- kaldınya dönüşmesidft denilebilir. Kaldı ki yöne- timinin dinselliğı zaten vardır. Yitiriliş kaygısı da olmadığından ideolojik anlam- da din-bilim çelişkisine dönüşmez olup bitenler. Ancak bu başkaldınlar belli bir süreci tamamladıktan sonradır ki yavaş yavaş düşünsel olmaya, ideolojik tabanlanma- ya başlayacak. Bu sürecin başlama vunı- şu da Tanzimat olacaktır. Tanzimat'la birlikte çeşitli düşünce akı- mlannın ortaya çıkması ve gelişmesi ko- şutluğunda dinsel ideoloji de yavaş yavaş filizlenecektir. Bu fılizlenme, kısa sûrede Tanzimat'ın getirdiğı anlayışa. düşünüye karşı siyasal bir tepİuye dönüşecektir. çişle birlikte, gerici ve tutucu siyasalann oy sandığına gıden yola inanç söylemlerini de koy- malanyla dinsel ideoloji fılizleri yeşermeye baş- ladı. önce bu tutucu (muhafazakar) siyasalann kanatlan altında bannan dinsel ideoloji, zaman içinde gelişip kök saldı, büyüdükçe de dallanıp budaklandı. tşte "din eğitiminin etkileri" konusunu bir araştırma çahşması olarak düşünmemizdeki te- mel neden, Türkiyemiz"de. "demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" niteliğınden gözle görülür bir uzaklaşmanın, bır geriye dönüşün yaşanmakta olduğu gerçeğiydi. Bu gerçek çoğu kez yadsınmı- şsa da bugün, yadsınamaz boyutlara ulaşmış. Çünkü ölkesini seven, demokratik ve laik anlayış langıcında yavaş yavaş uygulanan, zaman içinde hız alan. hız aldıkça da bütüne yaklaşan planlı bir eğitim-öğretim ve izlenen politikalar sonucu çağ- daş yaşam ve anlayıştan kopartılmış. bilimle çeli- şen, çağdışı bir düzene özlem duyan. onunla bü- tünleşmeye hazırlanan ınsanlar durumuna sokul- muştur. Âynca bugüne ve bu boyuta getirilen din- sel düzenek, dış kaynaklı enerji de bulunca. özene bezene oluşturulan Cumhuriyet kurumlannı ve yine özene bezene oluşturulan tüm demokratik ilke ve anlayışlan çevrimınde öğütür olmuştur. İşte bu araştırma, varhğmı çok somut bir biçim- de gözlediğimız dinsel düzeneğin. eğitimin zorun- lu bir kanadını oluşturan 'din eğMmi'nin veriliş bi- çiminden kaynaklanıp kaynaklanmadığını sapta- anzımat, görece de olsa, farklı düşüncelerin ortaya çıkmasına ve tartışılmasma olanak sağladığı içindir ki, dinsel düşünceler de bu dönemde yavaş yavaş ideolojiye dönüşmeye ve ideolojiye dönüştükçe de 'örgütlenmeleri' birlikte getirmeye başlamıştır. Bu tepkinin ilk örgütlü başkaldınsı da Kulefi OlayTdır. Şeriat eğilimli bir derne- ğin (Fedaıler Cemiyeti) yönlendirilmesi sonucu çıkan Kuleli Olayı, her ne kadar 31 Mart Olayı, irticanın ilk örgûtlü ayaklanması olarak nitelenebilir. Ayaklanmanın tehlikeü boyutlara ulaşması sonucunda Selanik'ten kalkan Hareket Ordusu tstanbul'a gelecektir (sağda çantasını duzelten Mustafa Kemal) kimilerince din dışı olarak niıelendirilmiş, hatta Uericilik kimliği verilmeye çahşılmışsa da gerçeği yansıtmayan bir değerlendiriştir. Çünkü; gerek demeğin kuruluş amaa. gerekse bu olayla ortaya çıkan düşüncelert. şeriaü korumaya yöneliktir. Çünkü İslahat Fermanrm tepkileyen bir çıkışmadır. 186O"tan başlayarak II. Abdülhamit yönetimiyle gittikçe sertleşen baskı yönetimi. diğer akımlarla birlikte dinsel ideolojiye dayanan örgütlenmelerin hemen tümü kök salmdtia II. Meşmtiyet'i bek- leyeceklerdir. 31 Mart'ın nedeni Bu tarihten sonraki ilk olay da hanrlanışı, sergi- lenişi ve görüntüsüyle dinsel kökenli olan 31 Mart Olayı'dır. Bu olayla ilgili o kadar çok şey söylen- mış ve yazılmış ki. kimi zaman bu olayla ılgiü kö- kene ilişkin gerçeği yakalamak da o denlı güçle- şiyor. Orneğin Doğan Avcıoğiu, eylemi dış kay- naklı kışkırtma sayarken, bir başkası Abdülha- mit'in yeniden güç kazanmak için bu olayı plan- ladığını. kimileri de İttihat ve Terakki'nin yöneti- mi bütünüyle ele geçırmek ıçın olayı yapay olarak yarattığı, gerçekte dinsel ideolojiyle ilgisinin bu- lunmadığmı söyler ve yazarlar. Ne ki, ister Avcıoğiu dış kaynakL saysın. ister bir başka siyasal amaçla adlandınlsın, hanrlanışı ve sergilenışiyle kazandığı îslama görüntü, İslam ideolojisi yolunda atılmış ikinci önemli bir olaydır tarihimizde. Çünkü tslamcı düşünü bu olaydan sonra aruk netleşmiştir. Bundan sonra bir kimlik- leşme kazanacak, olaylı ya da olaysız, sesli ya da sessiz siyasal yapı içinde yerini belirleyecektir din- sel ideoloji. Cumhuriyet döneminde de din. devnmlerin önünde bir engel olarak kalmaya devam edecek- tir. Gerek saltanatın kaldınlmasında. gerekse top- iyesi herkesten aynı sesleniş yansıyor. aynı kanılar oluşuyor Anayasada yer almasına karşın laiklik- ten ciddi ödünlerin veriüyor olmasıdır. Verilmesi- nın sürdürülüyor olmasıdır. Dinsel örgütleşmeler ve Osmanlı tipi kurumlaş- malann Cumhuriyet kurumlannın sayısını aşıyor olmasıdır. Bilimin egemen olmadığı bir eğitim dü- zeneğinin sürdürülüyor olmasıdır. Laik anlayışı özümsemeyi bırakın, tam tersi bir anlayışla yetişmiş dinsel ideoloji beslemelerinin devlet yöneümin- de etkin görevlere yoğun bir biçimde yerleştiriliyor ol- masıdır. Yasal ol- madığı gibi tari- katlar güdümünde ve devlet desteğın- de kimi öğretim kurumlannın mantar gibi türe- mesidir. "Türban olayTnm TBMM gündeminde ay lar- ca tutulup simge- leştinlmesidir. Kadınlar için ayn taşıt uygula- malan. ayn hasta- neler, ayn otobüs- ler vb. çekingesiz girişimlerin her gün duyduğumuz haberler ol- masıdır. Artık kimi siyasal parti temsilcilerinin: 'Ben laikimde- mek, ne dinliyim ne dinsizim oluvor. Bulumsal yaşam ve yapıya ilişkin yenılikler dinsel ideoloji yanlılannca "dindışdık" suçlaması getiri- bir acavip kelime" „ .K-ı=n.__j»«_D._ t.ı _-ı, • ^ J V] s .--ı-—.» Amerika lerektoplumundeğişım süreci yavaşlatılacaktır. diyebüiyor ol- n.Abduftamıt'in Pan-Islamık ayaseü dinsel orgutlenme- l m a c ı h ğ l l Ancak Atatürk'ün kararlıhğı'sayesindedir ki ge- masıdır. Cumhu- I C T I Kişkırtıııış ve bunun etkısı sonradan ortav a çıkmtşür. riyet savalannın anayasayı koruma gibi temel görevlerine karşm, kulaklannı tıkamalanna tanıklığımızın sürüyor olmasıdır... Bu da araştırmamızın ne denli bir sorunsalı içer- diğini ve güncelleştirdiğini göstermektedir. Bize göre; Türkiye'de bugün yaşanan ve vanlan sonuç, ne kendiliğindencı, ne de tümüyle dış kay- nakhdır. Türkive insanı. uzun bir sürecin baş- riye dönüş olmamış, devrimlerden ödün verilme- miş, eskimiş tüm kurum ve yöntemlerde yenileş- me, bilimsel olana yönelim sürdürülmüştür. Me- nemen Olayı'nda gösterilen kararlı ve sert yanıt, uzun süre dinsel çevrelerin başım bile doğrultama- malan, Cumhuriyet'in ve kuruculannın kararlı ve inançh tutumlannın önemli bir göstergesidir. Ne var ki Atatürk döneminde pek açığa çıkma- yan bu özlemler demokrasiye daha içerikli bir ge- mak amaayla düşünülüp yapılmıştır. Araştırmamızın gerek geriye dönük yasal, yö- netsel, kılgısal (pratik) değerlendirilmelerinde, ge- rek görgül uygulama (amprik) sonuçlannda. ge- rekse sonul bireşimlerinde görülecektir ki savladı- klanmız birer birer geçerlik kazanacaktır. Dinsel öğretiye dayalı Osmanh Devleti'nde öğ- retimin de temel amacı yine dinseldir. Camilerdeki ilköğretime dayalı medreselerde, öğretim de gele- nekçi, görenekçi yöntemlerle yürütülürdü. Medreselerin ye- tiştirdiği insan gücü yalnızca din hukuk- çusu ve din görevli- sidir. Zamanm üni- versiteleri olan medreselerde bilim ve sanat ya hiç yok- tur ya da ikinci plandadır. Bu kur- gu içinde yaşama geçirilen yalnızca dinsel düşünüdür. Bilim ve sanat bir gereksinim olarak düşünüjmemiştir. Tanzimat'la bir- likte çağdaş eğitim- öğretim veren okul- lar açılmışsa da bunlar yaygınlaşa- mamış, büyük şe- hirlerde sayıca da sınırh kalmıştır. Bu okullarla üçüncü çeşit bir okulla^ma da yabana kökenli- dir. özellikle. o dö- nemde Fransa ve yayı- nın bir uzantısı olarak açı- lan koiejler bu üçüncü çeşit okullardır. Ancak bu okullar, geri kalmış Osmanlı eğitim düzeneği için birer örnek kurum olmaktan çok, siyasal ereklerini ön planda tutan, bölücü ve yıkıcı bir kimliğe iyedirler. Çün- kü bu okullar tümüyle başına buyruk bırakılmış, her türlü yasal denetim ve izlenimden de uzak kalmışlardır. Bu başına buyrukluk da, OsmanL devletinin bütünlüğünü bozup parçalamaya yö- nelik onulmaz yaralar açacaktır. özellikle Kurtuluş Savaşı boyunca Amerikan kökenli kolejlerde eğitilen Ermeni çocuklar, etnik ayrımalığın militanı durumuna getırilmişlerdir. Kısacası Osmanlı devletinde öğretim kurumlan üç çeşittir. Her üçü de amaç ve düzenek yönünden aynuılar gösterir. Gelecek için umut verecek nite- liklerden yoksun bu okullann üç başlıhğı Cumhu- riyet *e dek sürecektir. Dinsel öğretiye dayalı Osmanlı toplumu. bir ümmet birliği nıteliğındedır. Cumhuriyet'le birlik- te ümmet birliğinden ulus bırliğine geçiş süreci ba^layacaktır. Bu, süreç içinde toplumun ümmet- çi niteliğıni atıklayıp laısizmle donatmak temel vargıdır. Cumhuriyet'le birlikte yetkilerini ulustan almayan saltanat ile, erkini Tann'ya dayandıran hilafet kaldınldı. Bunun yerine insanımızı dinsel çevresinden çı- karmayı amaçlayan laiklik kondu. Cumhuriyet yönetimiyle birlikte laik ideoloji koşutluğunda yapısal değjşim- ler öngörülmüştür. Bu amaçla yönetim düzeneğinden hukuk düzeneğine, giysi- den kültüre vanncaya dek uygar yaşa- ma biçimini belirleyen köklü dönüşüm- lere gıdılmiştir. Bu değışimci. dönüşümcü tutumlann en çarpıcı olanı, yine bu eylemi geleceğe taşıyacak Cumhuriyet insanını yetiştir- me girişimidir. Çünİcü bütün bunlar an- cak çağdaş anlayış iyesi yurttaşlarla sü- rebilirdi. İnsana. çağdaş bır anlayış da ancak çağdaş yöntemlerle donatılmış bir eğitim-öğretim düzeneğiyle verilebi- hrdi. "Saçma oimaz mıydı?" Atatürk, Büyük Söylev'inde bu vargı>ı şöyle açıîclayacaktır: "Egrtim ve öğretimde birleştirme yapmadıkça. aynı düşüncede, aynı inanışta bireylerden oluşrauş bir ulus yapmaya olanak ara- mak saçma bir uğraşı olrnaz mı\dı?" İşte Osmanlı'nm üç başlı öğretim bi- çımine 3 Mart 1924'te kabul edilen öğ- retim Birliği Yasası'yla son veritecek ve öğretim kurumlannın tümü Eğitim Ba- kanhğfna bağlanarak tek, çağdaş ve laik bir öğretim düzeneği kurumlaştın- lacaktır. Bu kurumlaştırmanın gerekçe- sini de şu biçimde açıklayacaktır Ata- türk: "Bir ulusun bireyleri ancak bir çeşit eğitim görebilir. tki türlü eğitim, bir ülkede. iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu birliği, düşünce ve da\a- mşma ereklerinden toptan yoksundur." Görüldüğü gibi. ulusal bırlık ve bütünlük ere- ğınden yola çıkan öğretim Birliği Yasası, bölücü ve yıkıcı saydığı eski eğitim öğretim düzeneğini kaldırmış. yerine tek ve çağdaş eğitim kurumlan oluşturmayı vargılamıştır. Tek partili yönetim de bu zorunluluğu ve kaçı- nılmazlığı topluma kavratabilecek, kabullendire- bilecek yetkinlik ve iletışimden yoksundur. Yöne- ten ve yönetilendeki bu yoksunluklar, siyasal seç- menlerin eğilimıni de başka yöne çevirecektir. Nitekim demokrasiye daha içerikli bir geçişle birlikte ortaya çıkan yeni siyasal güçler, bu değiş- meleri ve toplumun bıkkınlığını kullanmada ge- cikmeyeceklerdir. Bu siyasal güçler "Din ve vicdan özgüriüğü ktsıttandu halkın erkekliği ktsırlaştırıklı, ekmeği toprağa gömdüriildü..." savlanyla ortaya çıkacak- lar ve halkın dayanılmaz düşkünlüğünden yarar- lanmayı temel siyasalan yapacaklardır. Hemen her fırsatta laik düşünceye ve ilkelerine saldınp milli ve manevi değerleri ön plana çıkara- rak temelde. Cumhuriyet kurumlannı yıkıp yeni- den Osmanlı toplum düzenini oluşturmak arsı- masındadırlar. Başta da eğitim \e öğretim kurum- lannı gelenekçı ve görenekçi yöntemler içine çek- meye çalışacaklardır. Bir yandan Cumhuriyet'in, henüz çağdaş ya- şam biçimine uyarlayamadığı dinci ve gelenekçi bir halkın isteği, bir yandan da tutucu siyasal çev- relerin çıkar ilişkisine dayalı baskılanyla 1948'den başlayarak "din öğretimi", yeniden eğitim düzme- ği içinde önem kazanacaktır. Önce 10 aylık imam-hatip kurslan açılacak. bunu izleyen yıllarda Ankara Universitesi'ne bağlı bir ilahiyat fakültesi açılacaktır. 1950 yüından itibaren de Öğretim Birliği Ya- sası'ndan sapmalar yeni siyasal gücün baş ereği ve vargısı olacaktır. Artık bu sapmalar zincirine her gün yeni bir halka eklenecektir. 1951 yıbnda ilkokula dayalı imam-hatip okulu açılacak, 1954'te de II. dönemine kavuştunıla- caktır. 1960"a gelindiğinde sayılan 12 tanedir bu okullann. Yann:Atatürk'ün 'laik' efiltlml tLAN T.C. DtYARBAKIR 4. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ'NDEN 636 sayılı yasaya muhalefet ve sılahla müessır fıil suçundan Bitüs ili Hizan ilçesi Sağırkaya Köyü nüfusuna kayıtlı, Mehmet Halit ve Ha- tice oğlu, 1958 d.lu sanık Veysi Ekina hakkında mahkememıze açılan kamu davasının yapılan açık yargüaması sonunda. Sanıgın TCK.' 79. md. delaleti Ue 456,4, 19, 3506 S.Y., T.C.K. 457/1, 51/1, 59. maddeleri ile 6136 S.Y. 13/1, T.C.K. 19, 3506 S.Y., T.C.K. 59.647S.Y.4,1. T.C.K. 72,647SY. 5 ve T.C.K. 36.maddeleri uyannca sonuç olarak 1.600.000 TL ağır para cezası ile cezalandınl- masına ilişkin hükmün tebligi için yapılan tüm aramalara rağmen tebliğ edilmedığınden; 7201 sayılı Tebhgat Yasası'nın 28,29,30 ve 31. maddeleri gereğin- ce hükmün İstanbul Basın İlan Kurumu'nca ve Diyarbakır Basın llan Kurumu Şubesi'nce "gazetede ılanına", 7201 S.Y.'nın 29/2. maddesi uyannca ılan metninin bır örneğinin mahkeme dıvanhanesi- ne asılmasına karar verilmekle. ılanın yapıldığı günü takip eden 15 günlük yasal süre zarfında temyiz yoluna başvurulmadığı takdırde. kesinleseceği ilan olunur. Basın: 44038 tLAN T.C. BATTALGAZİ ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:1993 33 Davacılar Cemil Acar ve Yaşar Acar vekilleri avukat Alı Ihsan Kal'ın, davalılar Cumali Kaya ve arkadaşlan aleyhine ikame ettıği tapu iptali (mülkiyet tespiti) davasının yapılan açık yargılaması sıra- sında: Davalılardan Batlalgazi ilçesi Kuluşağı Köyü'nden Hediye Yıldı- nm, Kadriye Beydüz. Hatun Kaya, Halil Kaya, Zeynep Kaya, Sıd- dık Kaya. Elif Kaya, Haynye Aygün. İlhan Demır, Lütfûye Demır Refıka Demir, Abuzer Kaya. Azzet Kaya, Cemile Kaya haklannda çıkanlan duruşma gününü bildırir tebligatlar tebliğ edilemediğinden, duruşma gününü bildinr teblıgatlann ilanen teblijŞne karar verilmış- ür. Karar gereğınce yukanda adı geçen davalılann Battalgaa Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 8' 12/1993 günü saat 9.00'da hazır bulunma- dıklan veya kendilerini bir \ekille temsil ettirmedikleri takdırde tebli- gatların ilanen tebliğ edilrniş sayılacağı. 7201 sayılı kanunun 28 ve müteakıp maddeleri gereğince ilanen tebliğ olunur. 27.10.1993 Basın: 44234 İLAN T.C. ELAZIĞ ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ-İŞ HÂKİMLİĞİ'NDEN EsasNo-1993/200 Davacı Hüseyin Yıldınm ile davalılar SSK Genel Müdürlüğü ve Seüm Baysal arasındaki tespit davasının yapılan duruşması sırasında venlen ara karan gereğince; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili Hüseyin Yüdı- nm'ın davalılardan Selim Baysal'ın müteahhitliğini yaptığı işyerinde 1.11.1968 tarihinde sigortalı olarak çalıştığını. davalı tarafından si- gorta ücreti yatınlmadığından sigona başlangıç tanhinin kabul edil- mediğini belirterek müvekkili Hüseyin Yıldınm'ın 1.11.1968 tkrihın- de sigortalı olduğunun tespitine karar verilmesini ıstemiştir. Dava dilekçesi davalı Selim Baysal'ın Şehit Yüzbaşı Tahir Cad. ıçten Apt. Elazığ adresindeki adresıne tebliğ edilemediğinden ilanen tebliğine karar verilmıştir. Davalı Selim Baysal'ın duruşma günü olan 18 11. 1993 günü saat 9.00'da duruşmada hazır bulunarak tevdi etmek iste- diği belgeleri ibraz etmesi, delillerini ikame etmesi, aksi halde İİK'nın 509/510. maddelen gereğince gıyabında karar verileceği hususu dava dilekçesi yerine geçmek üzere ilanen tebliğ olunur. Basan. 52210 POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Yakılan Şairier... Pir Sultan Abdal'ın "Kanlı Sıvas" dediği olayları dü- şündükçe 37 kişinin yakılarak öldürüldüğünü hep ana- cağız. Sıvas'ın başindan çok olay geçmiştir. Ama içinde 37 kişinin yakılarak öldürülmesi başta gelir. Olay öyle bir boyuttadır ki, 37 kişi (sazıyla, sözüyle, sesiyle) göz göre göre yakılarak öldürülüyor. Devlet kuvvetleri olaya seyirci kalıyor. Yakanlar belli, yananlar belliyken olayı yargılayacak mahkeme bulunamıyor, yargıç aranıyor. Dava dosyası vilayetler arasında dolaşarak başkente ulaşıyor. Dosyanın karşısına çıktığı ilk mahkeme görev- sizlik karan veriyor. Dava DGM ile asliye ceza mahke- meleri arasında gidip geliyor. Bu paslaşmalar artarsa kamu vicdanı da sızlar. Olay ortada, 37 kişi yakılarak öl- dürülmedi mi? Sanıkları yargılayacak bir mahkeme olmazmı? Olaylar mahkeme, yargıç, sanık, tanık karmaşası için- deyken "Edebiyatçılar Derneği" Genel Başkan Yardım- cısı Ali Cengizkan'dan bir mektup aldım; şöyle yazıyor: "...Sıvas'ta 2 Temmuz 1993 günü yaşanan toplu kıyh mın yüreğimizde açtığı yaralar henüz kabuk bağlamış değil. Metin Altıok Kitabı, Behçet Aysan Kitabı ve Uğur Kaynar Kitabı bu yaraları sarmayı amaçlamıyor: Tam tersine üç kitap, toplu kıyımın büyüklüğünü ve üçsanatçı insanımızın kişiliğinde aydmlanmızı sürekli olarak bize anımsatacaktır. Belki dolaylı biçimde tarih bilincimizin bilenmesine katkıda bulunarak bizi toplumsal bir ay- mazlığa karşı sürekli uyanık tutacaklar. Geliri ölen arka- daşlanmızm ailelehne bırakılan bu kitapların yaygınlaş- ması ve tanıtımı için ilginizi bekliyoruz. "Edebiyatçılar Derneği", Sıvas olayları konusunda sorumluluğunun gereklerini yerine getirmeyi sürdürecektir." Sıvas'ta yakılarak öldürülen üç şairin adına üç kitap çıktı. Üç kitabın sayfasmı çevirince karşınıza bir resim çıkıyor. Üç şairi merdiven başında gösteren üç resim. Üçünün resimaltında da şu satırlar var: 2 Temmuz 1993 Cuma. Sıvas'ta Madımak Oteli'nin merdivenlerinde. Saat 15suları. Ölmeden birkaç saat önce üç şair, ölecekmişçesine bir resim çektirmişler. Makinenin objektifi onlan öyle yakalamış: Yorgun, dargın, mahzun... Metin'in elinde bir süpürge sapı var. Behçet'in önünde bir yangın söndüre- ceği. Uğur Kaynar'ın elindekiler anlaşılmıyor. Şairlerin içinde en genci Uğur Kaynar, 1956 doğumlu, (benim Ayşe'mden bir yaş küçük). Zaralı imiş. Zara'nın benim yaşamımda derince bir yeri var, onun doğum ye- ri. Şöyle diyor: "Bir zamanlar Zara 'da bir alay vardı. Meşhur sürgün alayı... O dönemin sakıncalılan Zara ya sürgüne gönde- rilirdı Mehmed Kemal'/er Artf Damar'/ar, hatta Nazım Hikmet Zara ya surgun edılmişti." Zara sürgün alayı Hafik'le Zara arasında sırtını bir te- peye vermişti. Yolun alt başında Kızılırmak yararsız akar dururdu. Yıllar sonrası bu alay günün birinde yandı. Neden yandı, kim yaktı bilinmez oldu. Gençliğimizde ölüm şiirleri, en çok Cahtt Sıtkı Ta- rana'nın şiirlerinde yer alırdı. Bu yüzden Cahit'e ölüm şairı diyenler bile vardı. Cahit de uzun yaşayacağını sandığından "Yaş otuz beş yolun yarısı eder" diyerek yetmişine varacağını sanmıştı. Oysa genç yaşta gitti. Metin Altiok'ta da Behçet Aysan'da da ölüm şiirleri var. Bir şiirinde öiümü şöyle çağırır "Acınm dudakları varsın benimle solsun : ? 8 Kapım açık her ölüme nasıl olursa olsun." Behçet Aysan'da da yer yer ölüme rastlarız, "Çocu- ğum da büyüyorbenim gibi" der. "Terkisinde ölüm." Şairier için ölümsüzlüğe giden yoldadır ölüm, demek onun için sözünü çok ediyorlar. Behçet de onun için mi, "Değişen bir şey yok hiç I Ölüm hariç" diyor!.. Kitap fuarı bugün açılıyor... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Bilginin gözlem, dene- me ya da duyular ile elde edilebileceğinı ileri süren öğreti. 2/ Çayırlarda yeti- şen ve hayvanlara yediri- len küçük bir bitki... Ali özgentûrk'ûn birfihni.3/ flkel benlik... Halat ucu. 4/ Türk müziğınde bir usul... Demiryolu. 5/ Dü- rüst, iyi ahlakb... Eski dil- de ayak. 6/ Tepkili uçak... Ayakla vuruş. 7/ Ilaç... ICötülük, fenalık... Yüze sürülen pembe düzgün. 8/ Kitap getirmemiş peygamber... Hz. Muhammed'in kutsal savaşla- nndan biri. 9/ Içi ve dışı ziftle kaplı yuvarlak sepetten yapılan ve Fırat Irmaği'nda kullanılan bir çeşit sandal... Kars yakınlanndaki ünlü eskiçağ kenti. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Erkekte üreme sisteminin geliş- mesini yönlendiren bir dizi honno- nun ortak adı. 2/ Su... Erkekliğjni gidermek, iğdiş etmek. 3/ Bütün maymun türlerini içine alan memeliler takımı... Bir gösterme sıfatı. 4/ İslam hukukuna göre, dul bir kadının yeniden evlenmesi için beklemesi gereken süre... Pamuk kozası. 5/ Endonezya'nınplakaişareti... Bircetvel tûrü. 6/ Bir tngiliz uzunluk ölçüsü birimi... Güney Amerika'da bir ülke. 7/ Uzak... Alan ölçüsü hektann simgesi. 8/ Genelev işleten kadın... Akaju da denilen büyük bir orman ağaa. 9/ İkinci kez evlenen kadının beraberinde götürdüğü çocuk ya da çocuklar. İLAN TC KÜÇÜKCEKMECE SULH HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1993 92Esas Davaa Malıye Hazinesi vekili Av. Faika Turgut tarafından mah- kememizde ikame olunan veraset davası sebebiyle. Küçükçekmece ilçesi. İkitelli köyü. 65 pafta.234 parsel. 3840 mr - lik taşınmazın maliki iken ölen Harbsura muhacirlerinden Halil oğlu Velı'nin bütün aramalara rağmen muns mirasçılan belirlenemediğin- den muns Halil oğlu Veli'yi bılen tanıyan, bu dava nedeniyle hak iddia edenlerin ilan tarihinden itibaren 15 gün ıçerisinde mahkeme- mizin yukanda yazılı dosyasına müracaat etmelen önemlericaolu- nur. 11.10.1993 Basın: 44039 İLAN TC KÜÇÜKÇEKMECE SULH HUKUK MAHKEMESİ EsasNo: 1993 310 Davacı Malıye Hazinesi vekıh' Av.Faıka Turgut tarafından mah- kememizde ikame olunan veraset davası sebebiyle, Küçükçekmece ilçesi, İkitelli köyü. 65 pafta, 223 parsel, 10080 m2 '- lik taşınmazın maliki iken ölen Paravadı muhacirlerinden Ali oğlu Mustafa'nın bütün aramalara rağmen muris mirasçüan belirleneme- diğinden muris Ali oğlu Mustafa'yı ve mirasçılannı bılen tanıyan, bu dava nedeniyle hak iddia edenlerin ilan tarihinden itibaren 15 gün içe- risinde mahkememizın yukanda yazılı dosyasına müracaat etmeleri önemle rica olunur. 11.10.1993 Basın: 44040
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle