Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20 KASIM 1993 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Prof. Doğanay'ı kim öldürdü?
Bu kadar zaman geçtiği halde sorumluluğunun gereği olanı
yapmayan devlet acaba bu katilleri bulrnak ve yakalamak
istemiyor mu? Ya da devletin içine çöreklenmiş baa başına buyruk
"odaklar" var da, onlar mı bu işe kanşıp, engel çıkanyorlar?
Bunlann ve bunlara benzer sorulann akla gelebümesi, toplum
yaşamı ve düzeni bakımından, kuşkusuz, çok vahim bir şeydir.
Prof. Dr. AYDIN AYBAY
P
rof. Dr. Ümit Doğa-
nay'ın alçakça katledil-
mesinin üzerinden tam
I4yılgeçti. I979yılıso-
nunun bunalımh aünle-
rinde. 20 Kasım 1979'-
da evinin önündeki otomobiün içinde.
eşinin ve çocuklannın gözü önünde,
üzenne yirmiden çok kurşun sıkarak
öldürdüİer o güzel insanı. Çalışkan,
bilgili. ınançlı. vüreği ıyilik ve güzellık-
ler ıçın çarpan. herkesle dost. her dara
düşenın yardımcısı. desteği bu namus-
lu, yurtsever insandan ne ıstediler?
Onu yok ederek neyi elde etmeyi, han-
gi amacı gerçekleştırmeyi hedeflediler?
Bunlan hâlâ bilmivoruz. Çünkü katil-
ler bulunamadı. 12 E\ lül'ün o "afurta-
fur" egemenleri. kendı ikballerine
basamak yaptıklan öteki anayetler gi-
bi. bunu da sadece "istismar" ıçın kul-
landılar. Bütün kamusal gücü mutlak
şekilde ele geçirdikleri halde, bu cina-
yetlerin faillennı bulmak icin hiçbir
ciddi çaba göstermediler. On beş ya-
şındaki çocuklan. makbuz koçanında
adı yaalı diye, örgüte para toplama
suçundan yıllarca hapse mahkûm
edip, on yedi yaşındaki gencı yok yere
darağacına yollarken kendılenne dış
destekli ikbal yolu açmaktan başka
hiçbir şeyi umursamadılar. "kendileri
için hiçbir şey istemediklerini" söyleye
söyleye halkın sırtına binip, devletin
en tepe noktalannda yıllarca sefa sür-
düler. Solcu avlan. on binlerce insanı
ışinden gücünden eden çirkin ve hu-
kuk dışı uygulamalan ve yıllann biri-
kimi ile oluşmuş köklü devlet kurum-
lannıaltüstedenkararveicraatlanyla,
sonuçta geriye "çağdışı bir anayasa",
"perişan edilmiş bir devlet örgiitü" ve
açtıklan yoldan ıktidara konmuş bir
"açgözlüler iktidan" bırakarak tanhin
çöplüğüne gittiler.
Sonra ne oldu? Bu dönemı izleyen
yıllarda, iktidara gelenler 1980 öncesi-
nin cınayetlerinin faillennı bulmak
için bir şey yaptılar, ciddi bir çaba gös-
terdiler mi° Hayır, asla! Hiçbiri, hiç
kimse. tıpkı 1980 Eylülcü takımı gıbi.
Doğanay'ın. Tütengirin. Dr. Sevim'in.
kaftancı'nın ve öbürlerinin alçakça
yok edılmelerinin hesabını sormak
için parmaklannı bile kımıldatmadı-
lar. 1980"li. 199O'lı yıllar geldi döndü;
siyasal cinayetlerdızısine. bu kez. Mu-
ammer Aksoy'lar. Bahriye Üçok'lar.
Iğur Mumcıi'lar da katildı. 1990'da
iktidara gelip. "faili meçhul cinayet bı-
rakmayacağız" diye tafralananlar da
bırakın eskilen. bu yenılen için bile bir
şey yapamadılar. Bütün böbürlenme-
len. tafralanmalan boşlukta kaldı.
Olumlu bir sonuç alma başansı bir ya-
na. kendılenne bu tür cinayetlerin faıl-
lerini ortaya çıkarma görevi \erilmiş
olan. ama tutum ve davranışlan ıle bu-
na yakışır olmadıklan her yönden an-
laşılan "odaklara" dahı egemen ola-
madılar. söz geçıremedıler. Bırakın
"odaklan", her halıyle "Judex suspec-
tus" konumundaki bir adalet görev h-
sıne bile dokunamadılar. yerinden
oynatamadılar.
Rahmctlı Ümit Doğanay benim
otuz yıllık meslektaşım. dostum ve ar-
kadaşımdı. Onun ölümü ile ben. bana
kardeş kadar yakın bir dostumu, des-
teğimi yitirdim. vüreğim yandı. Sırf bu
durum, onun katillerini aramayan,
bulmayan ve bunun için ciddi bir çaba
içinde de olmayan yönetıcileri siyaset-
çileri kişısel olarak kınamam ve onlara
güven duymamam için yeter. Ama so-
run. sadece bu tür kişısel ve duygusal
tepkılenn dıle getınlmesiyle örtülecek
gibi değıldir. De\ let "faili meçhul" ola-
rak nitelenen bu vahşetin. bütün bu
cinayetlerin sorumlulannı bulup orta-
ya çıkarmak ve hakettiklen cezayı ver-
mekle yükümlüdür. Sevgili Doğanay'ı
evinin önünde. güpegündüz ve herke-
sin gözü önünde çapraz ateşe tutup
katleden baldın çıplak dört silahşörü
bulamıyor ya da yakalayamıyorsa o
devlet. görevini yapan devlet değildır.
Eğer bu katillerin yakalanmayış ne-
deni. devletin bu ışle görevlendirdiğı
kişılenn bılgisızlıği. beceriksızliğı ya da
ciddiyetsizliği ıse yapılacak iş bunlan
değıştirmek \e yerlerine ehil ve usta ki-
şileri bulup koymaktır. Devlet olma-
nın birinci koşulu budur. Ama devlet
bunu da yapmıyorsa, o zaman ortaya
başka kuşkular çıkar: Bu kadar za-
man geçtiği halde sorumluluğunun
gereği olanı yapmayan devlet. acaba
bukatıllen bulmak vevakalamakiste-
mıyor mu? Ya da devletin içine çörek-
lenmiş bazı başına buvruk "odaklar"
var da. onlar mı bu ışe kanşıp, engel
çıkanyorlar? Bunlann ve bunlara ben-
zer sorulann akla gelebümesi. toplum
yaşamı ve düzeni bakımından. kuşku-
suz. çok vahim bir şeydir. Ne var kı.
eğer devlet diye bir kurum v arsa ve bu-
nun başta gelen görevlerinden biri.
cinayete kurban giden yurttaşlann ka-
tillenni yakalayıp cezalandırmaksa.
bunun nıçın yapılmadığını açıklamak
gerekır O zaman da bu tür sorulann
akla gelmesi kaçınılmazdır. Bu kuşku-
lan ortadan kaldırmanın yolu ise belli-
dir: Kimilerinin dillenne pelesenk et-
tikleri "devlet gfiçlüdür" sözünü, her
careye başvurup faili meçhul cinayet-
lerin faillenni yakalayarak kanıtla-
mak. bu sözü soyut bir söz olmaktan
çıkarmak! Bu yapılamayacak ve Do-
ğanay'ın ve öbürlerinin katilleri rafa
kaldınlan "faili meçhul cinayet dosya-
ları" ile sonsuza kadar örtülü kalacak-
sa, devletin güçlü olduğundan kuşku
duymak için yeterli neden var demek-
tır.
Şimdı sevgili Doğanay'ın katlinin
14. yıldönümünde "güçlü devlet" söy-
lemini durmadan yineleyenler de daliil
olmak üzere, devleti yönetme konu-
munda olan herkese sesleniyorum:
Arkadaşımın katillerini bulun veceza-
landınn. Bunu yapamıyorsanız, aciz-
sıniz, ıktidarsızsınız. Ne devleti yönet-
meye, ne de oturduğunuz makam ve
mevkileri işgale layıksınız.
ARADABIR
DENİZ ILGAZ Boğaziçi Üniversitesi
Sevgi ve Dayak İkilemini
Aşmak...
Çocukların çok sevildiği bir ülkede yaşıyoruz. Hem de
pek çok. Ama onları döve döve de olsa var gücümüzle
"adam etmeye" çalışacak kadar çok, yani çarpık bir an-
lamda çok seviyoruz çocuklarımızı!.. Ne yazık ki sevgi-
miz böyle bir sevgi. Hırpalayan, kıran, inciten. törpüle-
yen bir sevgi.
En "/y/"ana-babalar olarak baştacıediyoruzçocukla-
rımızı; onlar için yaşıyor, çalışıyor, didiniyoruz, ama ar-
sızlatıyor, şımartıyor ve onlardan çok şey bekliyoruz.
Sonra da bunalmca, sıkılınca, gelsin dayak...
Dünya Çocuk Hakları Günü, dünyanın birçok ülkesin-
de bugün kutlanıyor. Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleş-
miş Milletler'in 20 Kasım 1989'da yapılan 44. genel kurul
toplantısında kabul edilmiştı. Esas amacı, dünyanın her
ülkesinde çocukların taşıdığı temel hakları tanıtmak. be-
nimsetmek ve güvence altına almak. Yaşatma, koruma,
eğitim, gelişim ve katılım olarak beş ana başlık altında
incelenerek hazırlandı Çocuk Hakları Sözleşmesi.
Bu sözleşme, bugüne kadar kırk bir ülkede onaylana-
rak ulusal yasalara geçirildi: oysa bizim Büyük Millet
Meclisimizin henüz gündemine bile gelebilmiş değil
böyle bir yasa.
Türkıye'de çocuk haklarını koruyan bir yasanın Mec-
lis'ten geçmesi de bütün sorunları yok edecek anlamına
gelmez. Diyelim ki böyle bir yasa Meclis'in önüne geldi
ve geçti. O zaman da BM Sözleşmesi ile öbür yasal dü-
zenlemelerimiz arasındaki aykırılığın giderilmesine ge-
lecek sıra. Ayrıca, çocukların BM Sözleşmesi yle tanı-
nan haklarını kullanabilmeleri için de sosyal hizmet
kuruluşlarını çağdaş eğitim kurumları gibi yapılandır-
mak gerekecek.
Işte bu amaçla, Türkiye'de çocukla ilgili olarak faaliyet
gösteren bütün gönüllü kişi ve kuruluşlar bir araya gele-
rek bir Çocuk Hakları işbirliği Konseyi oluşturdular. Bu
konsey, çocuk haklarını tanıtmak ve Meclis'ten bu doğ-
rultuda bir yasayı geçirebilmek için yoğun bir faaliyet
içerisinde. ÇİKORED (Çocuk Imdat Derneği) ise çocuk-
lan koruma ve zararları önleme çalışmaları, tedavi ve
rehabilitasyon ıle eğitim ve danışmanlık alanlarında
araştırma ve çalışmalar yapmakta. Ayrıca çocuklar için
ilk kez bir haftalık gazete, "Guguk" da bugün ilk sayısı
ilehayataatıldı.
Konsey Başkanı, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Adli Tıp Anabilim Başkanı Doç. Dr. Oğuz Polat, ÇİKO-
RED mensupları ve Tiyatro Mie, birlikte düzenledıkleri
çocuk şenliği etkinliğinde ve sergiledikleri "Şeker Por-
takah" adlı çocuk oyununda şu duyuruyu yapmaya çalı-
şıyorlar: Bir çocuk, reşit oluncaya kadar. fiziksel, duygu-
sal, cinsel ve sosyal gelişimini ihmal ve istismar edebi-
lecek. ona zarar verebilecek tüm şahıs ve gruplara karşı
korunmalıdır.
Çocuk oyununda, Dr. Verda Tunalıgil, okul öncesi ça-
ğındakisevimliZezerolündesahneyeçıkıyorveşarkıla-
rında şöyle haykırıyor: "Artık dayak yemek istemiyo-
rum... Ben de sersem oldum artık.. Artık dayak yemek
istemiyorum."
Çocuk hakları konusunda geniş bilgi ÇlKORED'de:
Tel 0 216349 23 00.
OKURLARDAN
En Akıla Çözüm
Bu yazı her gün alıp okuduğumuz Cumhuriyet Gazetesi'ni
değerlendirmek konusunda. Hepimizin butçesi bilindiği gibi
oldukça sınırh. Sigaraya ayırdığımız para, sosyal
faalıyetlerimize ay ırdığımız para sınırh olduğu gibi gazete
için de ayırdığımız para oldukça sınırlıdır. Bugün her eve
gazete rahatlıkla girmediği gibi iki gazete alan insanlanmızın
sayısı da fazla değildir. Bazılanmız özel harcamalannı kısıp
da ev ine gazete alıp okumaktadır. Peki bu kadar zor
imkânlarda aldığımız gazeteleri okuduktan sonra ne
yapıyoruz. Bazılanmız kışın soba yakırrunda kullanıyor.
bazıîanmız paket yapunında kullanıp sonuçta gazeteyi israf
ediyoruz.
Bu yazıyı yazmaktaki amacım başta söylediğim gibi
okuduğumuz Cumhuriyet Gazetesı'ni tekrar
değerlendirmek. Bunun için ne yapmalıyız? En akılcı çözüm
gazeteyi tekrar okuduktan sonra iadeetmek.
Bunu nasıl yapabiliriz? Belli zaman aralıklanyla (Bu zaman
1 ay gibi süre) okunan gazetelerin toplanıp ıade edilmesi.
Amacımız hem Cumhuriyet Gazetesi'neekonomikdestek
vermek, hem de kâğıt israfını önlemek. İnanıyorum ki bu
yazıyı bütün Cumhuriyet okurlan desteksiz
bırakmayacaklar.
Nursel Savan
BİNYÜZ,BİRGİZ
Tiyatro sanatçısı SAD1K ASLANKARA'nın romanı...
ve
KIYAMET MAHKEMESİ
50 trilyonluk hırsızlığjn öyküsünü TUNCAY ÖZKAN'ın
kaleminden okuyacaksınız.
ÜMtT YA YINCTLIK (Ankara, Tel: 419 38 27)
TARTIŞMA
Ölümcezası...
olüm
cezası-
nın
meşru
birceza
olup
olmadığı 16. yy .dan beri
tartışılmakla beraber, bugüne
kadar bu konuda kesin bir
şonuca \arılamamıştır. Bugün
İs>eç, Noneç, İs>içre,
Danimarka. Hoüanda gibi
ülkeler ölüm cezasını
vasalanndan çıkarmışlar;
Belçika \ e Finlandh a'da > asa
muhafaza edümekle birlikte bu
cezanın Fıilen u\ gulanmasından
kaçınılmış ve diğer birçok
ülkede ise cskisi gibi
uvgulama) a devam
edSegelmiştir.'* Ceza Hukuku,
Prof.Dr Hakkılma,Ankara
1984.
Yıl:1977.Yer:ABD.İnfaz:
Efektrikli sandalye... Ölünı
süresi: 6 saniye. Bir idam
mahkumu var. Sigarasını
yanm atıp gardiyanlarla ınfaz
odasına gidışi, elektrikli
sandalyeye oturtuluşu,
"gözlerinin fırlamamasr' için
gözlerinin bantlanması. O
dakikalarda. o insanın
gözlerindeki bakış, daha
doğrusu gözlerinin ardından
bakanın rüssettikleri
anlatılamaz, yazılamaz. Sadece
duyumsanabilir. İnfazın
gerçekleştirilişi görüntüde...
Gereken süre sonunda
doktorun muayenesi \ e
sonuçta lOOOvoltlukikinci
akımın gerekmesı. Çünkü
hükümlü henüz fızyolojik
olarak ölmemiş. İkîncı akım
verilişi elektrikli sandalyede
oturan bedeni birincisinden
daha da (düşünüyorum da
uygun kelimeyi bulamıvorum)
korkunç bir hale getinyor. Ve
son... Görüntüler, insanı şoka
uğratacak kadar gerçek, ama o
derecede de gerçeK olmaması
gereken görüntüler... Ceza,
genel ve özel önleme olarak
belli başlı ikı amacı içerir.
Toplumda suç işlemeye meyilli
kimselerin harekete
geçmelerine engel olmak ve suç
işleyenlerin tekrar suç
işlemesine engel olmak. Ölüm
cezası yanı bır insanın havatına
hukuksal yönden. yasal olarak
yetkililer tarafından son
verilmesine karar verilmesi ve
uygulanması, insanlık için
utanç verici bir uygulama.
Ölüm cezasında genel önleme
amacı gündeme gelmekte yani
kişilerin suç ışlemesinin bö'yle
birceza ile
cezalandınlabileceğini ön plana
alarak önlenmesi. (Aynca
hükümlünün kesin olarak!
toplumdan uzaklaştınlması da
söz konusu.) Ancak yapılan
istatistikler göstermi'şür ki,
ölüm cezasının kaldınldığı
birçok ülkede ağır suçlarda
artma olmamıştır. Aynca ölüm
cezasının infazında hazır
bulunan birçok insanın, yine
ölüm cezası gerektiren suçlan
işlemiş olması da dikka te
değerdir. Toplumda düzenin
sağlanması amacıyla
uygulamaya konulan
kanunlar, toplumda sadece
görünürdeki düzeni
sağlamaktan çok. toplum
bireylerinin iç düzenlerinin de
sağlanmasını amaçlamalıdır.
Yasa koyuculan hâlâ geçrruş
y üzyıllann zihniyetine sahip bu
tür uygulamalan bugün,
çağdaş dünyada uygulamaktan
utanç duymuyorlar mı? Bu tür
infaz \ olfannın uygulanmasına
ızin verecek derecede acizler
mi? Yeni ve çağdaş düzene
uygun yollan bulamıyorlar mı?
Hadi diyelim ki idam cezası
infaz edilecek. Bunun en uygun
yollanndan biri iğnevle
uyutmak olamaz mı^
Hayvanlann bile pek çoğu
öldürüleceği zaman iğneyle
uyutulurken... İpeçekmek.gaz
odalan ya da elektrikli
sandalyeler sadece v e sadece
"bedene" eziyet etmekten başka
bir şey değil.
İdam cezası neyin çözümü?
İdam cezası verilebilecek
derecede suç işlemiş olanlann
cezalan ömür boy u hapis
cezasına çevnldiğinde. bunca
insanın nasıl bakılıp
besleneceği mi düşünülüyor?
Bir insanın üretkenliğı suçlu
olsa da olmasa da vardır.
Hapishanelerde suçlulan
topluma kazandınna
çalışmalannın yanı sıra ömür
boyu suçlu olanlann da
üretkenliklerinden fajdalanma
yoluna gidılmelidir. Öretim
vapabilecek bu potansiyel.
hapishaneler kapsamında
kurulacak üretim bölümlerinde
çahştınlarak yararh hale
getirilebilir.
Aynca, ölüm cezasına
çarptınlacak derecede suçlu
olan kişiler ömür boyıj
emeğinin karşılığı verilmeden
çahştınlırlarsa sanınm bu
onlara ölmekten daha büyük
bircezaolur...
Burcu B. Yarkın
Medyum, cinci, şifaa!..edyum,
cinci,
şifacı vb'
unvan-
larla
faaliyet
gösteren kişilerin, son
zamanlarda "ruhsal sorunlar
çözümüyle de uğraştıklannı
yazıh va da sözlü basında ilan
edecek denli pervasn
davrandıklan görülmektedir.
Bu kişilerin sözü edilen
faaliyetlerini ve medyada
bunca yer almalannı,
toplumun ve bireylerin ruh
sağlığı açısından zararlı bir
geîişme olarak görüyoruz.
Halen "Dünya Psikıyatri
Federasyonu" ve "Dünya
Nöroloji Federasyonu" kunıcu
üyesi olan ve kurulduğu 1914
yüından beri arahksız etkinlik
gösteren Türk Nöropsikiyatri
Derneği; psikiyatri. nörolojik
bilimler ve psikoloji meslek
alanlanndan 1150 üyeli bir
meslek kurulusudur. Ruhsal
sorunlann ya aa ruhsal
belirtilerle giden bedensel
rahatsızlıklann tedavisi,
öncelikle psikiyatri olmak
üzere nörolojik bilimler ve
psikolojinin çalışma alanıdır.
Bu meslekler, uzun ve yorucu
bir eğitim süreci sonunda
kazanılan uzmanlık alanlandır.
Biüm ve hukukça tanımlanmış
kurallar içinde çabşır.
"Medyum cinci, şifacı vb"
adlarla çalışan kişilerin faaliyet
alanlan. doğrudan yasalarca
vasaklanmış bilım dışı telkin,
kandırma veoyalama gibi
yollarla etkileyici olur ve haksız
çıkar sağlama temel ozelhğıdır.
Genelde üp. özelde psikiyatri;
insanı biyolojik, psıkolojik,
sosyal bir bütünlük olarak ele
alır. Oysa sözü edilen kışiler
ruhsal'sorunlan beden ve
toplum bütünlüğünden
ayırarak kendi alanlannda bir
sorun vumağı olarak
tanımfamaktadırlar. Bu
yaklaşımın, bir yandan kendisi
va da çevresi için zararlı
olabilecek bir hastanın
tedavisini geciktirerek; bir
yandan, zaten hastalığının
temel özelliğı "gerceğı
değerlendirme güçlüğü" olan
kişilerin "cin-peri vb."
iddialarla hastalığının
dennliğını arttırarak, başka bir
yandan da orgarük kökenli bir
hastahğın tanı ve tadavisini
geciktiripyaşamını tehlikeye
atarak ne kadar zararlı
olabilecekleri tahmin edilebılır.
g g g Tıp ve psikolojideki gelişmeler
^ ^ henüz bütün sorunlan
çözebildiği iddiasında değildir.
Ancak çözümün doğaötesi
yöntemlerle değil, yine bilimsel
yöntemlerle olduğu da
taruşılmaz bir şerçek.
Çağımızda hâla doğaötesi,
insanüstü güçlere dayandığını
iddia edenlerin bu ölçüde
gündemde tutulması büyük
sakıncalar taşımaktadır. İnsan
bilgisinin gen olduğu çağlann
inançlannı günümüzde de
geçerli kılmaya çalışan bu
girişim utanç duyulması
gereken bir konumken. bu
kişilerin pervasızlığı şaşırtıcıdır.
Derneğimiz üyelennın meslek
alanlanna yöneltilmiş bu
tecavüze, toplum ve bireylerin
ruh sağlığına "kerameti
kendinden menkul" bu kişilerce
yöneltilmiş bu saldmya
duyduğumuz tepki aynı
zamanda insan aklının bir
savunmasıdır. Kendilerinde
insanüstü güçler bulunduğunu
ileri sürmeK, bizım
hastalanmızda sık
karşılaşügımız bir belirtidir. Bu
kişilerin "yeni birdin" ya da
"peygamberüklerini" ilan
etmeleri bızim için şaşırtıcı
olmayacaktır. Ne var ki
toplumda belirli işlev ya da
görevler üstlenmiş olanlann da
içinde olduğu birçok kişinin bu
"büim-dışı, tıp dışı" şifa
daâtıcılanna başvurduğu
haberleri bizleri büyük bir
şaşkınlığa ve üzüntüye
sürüklemektedir.
Kimi basın kuruluşlanrun. bu
tür kişileri ve faaliyet alanlannı
g ç olduğu gerekçesiyle
medya gündeminde tutmalan
da başka bir üzüntü
nedenimizdir. Bu medyatik
tutumun demokratık
olmadığını, çünkü "akli olan"a
karşı olduğunu düşünüyoruz.
Demokrasinin insan aklına ve
bilimsel nesnelliğe dayah bir
toplum örgütlenmesi olduğuna
inanıyoruz. Doğaötesi
düşüncelerin "üstün insan"
düşüncesine varacak kadar
antidemokratik olduğu
düsüncesiydeyiz. Bu tür
iddialann "doğnı olabileceği**
izlenimi verecek biçımde
duyurulmasırun, dolay lı yoldan
da olsa bir "onay" anlamina
geleceği kaygısını taşıyoruz. Bu
gelişmelenn toplum ve birey
ruh sağlığı açısından taşıdığı
zararlı etkilere dikkat çekmek
istiyoruz. Sıraladığırruz
görüşlerimızin "demokratik
çeşitlilik" kapsamında
değerlendirilerek görevli
bulunduğunuz yayın
organınızda kamuya
duyurulacağını beklemekteyiz.
Türk Nöropsikiyatri Derneği
olarak. halkımızın ruh sağlığını
tehdit eden bu gelişmelere dur
diyebilmek için, meslek
alanlanmızı korumak amaayla
yasal ve demokratik tüm yollan
kuUanmaya kararh
olduğumuzu duyurmak
istiyoruz.
Prof. Dr. Özcan Köknel
Türk Nöropsikiyatri
Derneği Başkanı
PENCERE
Vanlığımız Yer.
Kamuoyu kimi zaman şaşırtılabilir.
Eskiden iletişimin ivmesi duşüktü, günümüzde med-
yanın hızı başdöndürücü bır yoğunluk kazandı; bu or-
tamda, savaş kışkırtıcılığı yapan bir Cumhurbaşkanı
halkı aldatamaz mı?
Çok değil, bırkaç yıl önce yaşanan Körfez Savaşı'nda
rahmetli Ozal ne diyordu'
"-1 koyup 20 alacağız.."
Medya, savaş kışkırtıcılığı yapan Özal'ı "vizyon sahi-
ö/"diyetanıtmadı mı?
Aradan çok zaman geçmedi...
Başbakan Çiller, Ortadoğudaki savaşın Türkiye'ye
yüklediği faturanın hesabını geçenlerde çıkardı; üstü-
müze yığılan yükü hafifletmek için Amerika gezisinde
Clinton'un nabzını yokladı..
Ama, nafile...
Eski Başkan "Bush'unyakındostuÖzal'ınhesabı,kâ-
ğıt üzerınde 1 'e 20 idi.
Yaşamda 20'ye 1 bile alamadık.
•
Ankara Temsilcimiz Mustafa Balbay'ın 17 Kasım 1993
günlü Çumhuriyet'te yayımlanan "Notlar"\, tümcelerin-
de ve satır aralarında çok önemli gerçekleri yansıtıyor-
du. "Bir Genelkurmay yetkilisi 'nin değerlendirmelerini
içeren yazıdan yaptığım alıntılara göz atalım.
"VeÖc/7/"diyorki:
"- Biz iç güvenlığı vazife edindik. Bazılar, diyor ya, te-
rör askerlerin işi değil... Olur mu? Bakın, dünyanın her
yerinde terorle jandarma mucadele eder. Atatürk'ün
Cumhuriyeti'nı korumak bizım vazifemizdir."
"- Türkiyede birinci tehdit, iç tehdittir. Bunu kısaca
aktaralım.. 1991'de Körfez Savaşı'ndan sonra Kuzey
Irak ta bir otorite boşluğu oldu. PKK. Saddam Hüseyin 'in
depolarını boşalttı. Saddam'dan kaçan Peşmergelerin
tüm silahlarını PKK. ellerinden aldı. Talabani güvenil-
mez biri. O da terör örgütüne destek oldu. O zaman du-
ruma baktık. Toplandık. 'Arkadaşlar bugüne kadarki
strate]ileri değiştireceğız'; ıç tehdit, birinci tehdit olmuş-
tur' dedık. Hemen jandarmanm komandolardan oluş-
ması, özel timlerin yetiştirilmesi için kolları sıvadık. Özel
Harp Dairesi 'ni Özel Kuvvetler Komutanlığı haline getir-
dik."
"Genelkurmay yetkilisi'', inanılmazbir "o/gı/'nunaltı-
nı kesinlikleçiziyor
"- Bunlan emır almadan yaptık. Talimat bekleseydik,
memleket bölünmüştü."
•
Körfez Savaşı öncesı ve sonrasına ilişkin bir araştır-
ma yapılsa, ortaya çıkacak gerçekler sanınm kamuoyu-
nu daha çok şaşırtacaktır 'Payitaht Istanbul "un medya-
sı, o süreçte "şahın'' kesılmişti; savaş kışkırtıcılığına
katılmayanveserınkanlılıkladengeyıgözetenlere "Sad-
dam'ın adamları" diye saldıranların gözleri dönmüş;
"Yeni Osmanlılar'öa -başta özal- fetih hevesiyle gani-
met hırsı canlanmıştı:
"- Bölgede süper güç olacağız.."
"- 7 koyup 20 alacağız.."
Asker barış, sivil savaş istiyordu. Gözüdönmüşlüğün
siyasetine katlanamayan zamanın Genelkurmay Baş-
kanı Torumtay, istifa etti.
Ancak bugün varılan noktada Türkiye, geriye dönüşü
olmayan bir yolasürüklenmiş görünüyor. Yakın geçmiş-
te atılan bütün tohumlar, surgünlerini verdiler; onları
bıçmekten gayri bir çare göremeyenlerin kararlıhkları,
önümüzdeki günlerde terazınin kefesinde ağır basacak-
tır. • • ! ,
Sonuçta bir yandan "islam dünyasında süper güç" ol-
mayaheveslenen,öteyandan "Adriyatik'tenÇinSeddi-
ne kadar" Turan'da at koşturmaya özenen, beride Orta-
doğu savaşında ganimet masasına oturmaya hazırla-
nan uçukların yönetimindeki Türkiye'de "iç tehdit,
birinci tehdit" oldu.
Ulkeyi bu duruma düşurenler, bir de Atatürk'ü eleştir-
meye kalkışmazlar mı...
68LER2 - SEÇMEESERLER
İ.M.Ç.6. Blok,No:6512
l"NKAPAM/ISTANBL'L
Tel.: 512 3? 13 Fav 528 II 34
MACSEVER
yardımcı grafiker
aranıyor
512 05 05'den423