25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM1993 CUMARTESf 12 DIZIYAZI SUNVŞ 1982 yılının Aralık ayında gelen bir telefonla başlayan sosyal demokratlann liderliği serüveni, 10 yıl sonra Atatürk Spor Salonu'ndaki hüzünlü, hüzünlü olduğu kadar coşkulu bir törenle sona erdi. Çok şey söylendi hakkında. İsmet Paşa'nın oğlu olmak, onun soyadını taşımak 12 EylüTden sonra "solu birleştirme" rnisvonu yüklemişti omuzlanna. "Türkiye'ye değil, İsveç'e başbakan olacak düzeyde" olduğu da söylendi, "Türkiye'de sosyal demokrat hareketi zayıflattığı"" da.. Kimdi İnönü, bir siyaset adamı olarak, bir lider, genel başkan olarak, bir örgütçü, bir sosyal demokrat olarak, bir hatip olarak kimdi? Dahası bir insan olarak kimdi? On yıl eleştirildi, şaka konusu edildi ama hep sevildi Gelirkende, giderkende alkışlarla -ı- Atatürk Spor Salonu, alkıştan yıkıhyor. Kaciını erkeği, bakanı dele- gesi, milletvekili partilisi herkes ayak- ta. Konuşmasını bitirip kürsüden inen İnönü, salonda danışmanlanyla birlikte tur atarken mikrofondan Sa- manyolu şarkısının "Bir şarkısuı sen ömür boyu sürecek..." dizelen yükseü- yor. Bilinen tavnnın aksine; kendisine uzanan elleri sıkıyor. uzatılan yanak- lan öpüyor. Samanyolu bitiyor, bu kez bir başka şarkı başlıyor: Hatıralar sarmış dört bir yanımıu... Baktığım her yerde izin duruyor Duygulann doruğunda bir an. Dile kolay, yasağıyla, seçımiyle kongresiy- le, muhalefeti ve iktidanyla 10 yıl... Yalnızca, olağan ve olağanüstü 11 kurultayın anısı sıkışmış Atatürk Spor Salonu'nun tahta sıralan arası- na... İnönü, alkışlar arasında ilerle- dikçe gözyaşlannı tutamayanlann sayısı artıyor. Şarkı devam edıyor: Ben senı düşünmek ıstemesem de Bana her şey seni hatırlatıyor Sanki muhaliflerinin hislerine tercüman oluyor dizeler... "Gitme sırası geldi de geçiyor" düşüncesinde olanlann gözlerinde hüzün, yüzlerin- de acı bir tebessüm... Akmasına ızin verilmeyen gözyaşlan gözpmarlan- nda birikmiş. Şarkı devam ediyor Beraber yünklük biz bu yollarda Beraber ıslandık yağan yağmurda Alo ile başlayan serüven 1982 yıhnın Aralık ayında gelen bir telefonla başlayan sosyal demokrat- lann liderliği serüveni, 10 yıl sonra Atatürk Spor Salonu'ndaki hüzünlü, hüzünlü olduğu kadar coşkulu bu tö- renle sona eriyor. SHP, yaklaşık bir saat süren veda konuşmasını dinle- meye gerek görmediğı Genel Baş- kanını ayakta, alkışlar ve gözyaşlany- la uğurluyor. Atatürk Spor Salonu. Türk siyaset tarihinde belki de hiç ya- şanmamış bir bıçımde bir genel baş- kanın jübilesine tanık oluyor. Politika tarihinde geleneklere aykın bir "gidiş" bu. Yaşarken, genel başkanlık koltuğunu, "Sen bize lazımsın", "Biraz daha kal", "Şimdi sırası değil" ısrarlanna rağmen bırak- mak. -12 Eylül'den sonra Ecevit'in tüm ısrarlara karşın CHP'den aynbşı sayılmazsa- pek alışkın olduğumuz bir tarz degil. Özetle. İnönü, alışıla- gelmemış bir biçimde üstlendiği sos- yal demokratlann liderliğini, alışıla- gelmemiş bir üslupla on yıl sürdür- dükten sonra, yine ahşılagelmemiş bir biçimde devrediyor... Ve partisi ta- rafından da tarzma uygun yani ahşılagelmemiş bir biçimde uğurlanı- yor O, artık siyasetçi Kimdi İnönü, bir siyaset adamı olarak, bir lider, genel başkan olarak. bir örgütçü, bir sosyal demokrat ola- rak, bir hatip olarak kimdi? Dahası bir insan olarak kimdi? Genel Başkanlık koltuğunu Murat Karayalçın'a devrettikten iki gün son- ra Başbakanlık'takı odasında görüş- tük kendisiyle. İki ayn gün yalnızca bir kaç saate sıkışan sohbetimiz sırası- nda o güne kadar genellikle yanıtsız bıraktığı kendisine yöneltilen eleştiri- lerisorduk. Kendisiyle ilgili değerlendirmelere. yorumlara ilişkin fıkirlerini öğrenme- ye çalışük. Amacımız, alkışlarla baş- layıp, alkışlarla bitirdiği politikada Erdal İnönü'lü yıllan yeniden gözden gecirmekti. Yakın çevresiyle, çalışma arkadaşlanyla yaptığımız sohbetler- de "Kimdi İnonü" sorusuna yanıt aradık... Acetni politikacı 10 yı! içınde, çok şey söylendi ona dair. Hep politikaya yatkın olmadığı vurgulandı. Öncelik politikayı bilme- diğindeydi tabiı...Koltuğu bir kez gö- nüllü olarak bir başkasına bırakması- na, biri resmi dığeri gayri resmi istifa girişimleri de eklenince, sanki her an bırakıp gidiverecekmiş. işı ucundan tutuyormuş gjbi bır izlenim yaydı et- rafa. Kimilerince mevki hırsı, kanyer merakı olmadığı bıçıminde yorum- landı bu tavırlan. Kimilerince de par- tiyi tehdit ettiği biçiminde. Kendisi de. politikanın ilk yıllannda "Ben po- Utikanın aeemisiyim" sözleriyle tak- dım etti kendini \e "acemi poütikacr sıfatından yıllar yıb kurtulamadı. Po- litikaya aUlışının ancak yedinci yıhnda, 1990'da altıncı olağan kurul- nönü, ahşılagelmemiş bir biçimde üstlendiği sosyal demokratlann liderliğini, ahşılagelmemiş bir üslupla on yıl sürdürdükten sonra, yine ahşılagelmemiş bir biçimde devretti. ltifatlan da eleştirileri de değişmez bir tebessümle izledi. Kendisine yöneltilen en ağır suçlamalardan biri de " 12 Eylül'ün ürünü" olduğuydu. Y anıtı "Ben nasıl 12 Eylül'ün ürünü olurum yahu" oldu. tayda Deniz Baykal'a karşı verdiği genel başkanlık mücadelesi sonunda "O artık fızikci değil siyasetçi'' takdi- rini kazandı. Onu başanh politikacı bulan da acemi olarak değerlendiren de çoğunlukla "aslında bir Iskandinav ülkesine başbakan olması gerektiği"nı söyledi. Aslında bir çeşit iltıfat amacıyla söylenen sözler. "Kendisi iyi hoş da memleket onun genel başkanîığma rnü- sait değil" anlamı taşıdığından muha- lıflennce "Memleketi kısa sürede o se- viyeye çıkartamay acağımıza göre, ge- nel başkanı değiştinneliyiz" biçiminde yonımlandı "İsmet Paşa'nın oğludur. İsmi bir- leştirici olsun dedik. Ama politikayı bilmiyor. Herkese yumuşak davranı- yor. Kürsüde iyi hatip değil. Kitkkri peşinden sürüklemiyor" eleştirileri hiç eksik olmadı çevresinde. Gerçekten de ahşılmış liderler gibi konuşmadı. Mikrofonda bağırmaya bir türlü an- lam veremedi. Siyasi muanzlan aji- tasyona başladığında da "Niye bu ka- dar çok bağıny or. Sinirli biraz galiba" diye kımilerine göre safça, kimilerine göre ise zekice sorularla şaşkınlığıru dile getırdı. "Önünde mikrofon gibi bir araç olan kişinin bağırmaya başlaması bana çok komik geliyor" sözleri... "Efendim konuşurken kürsüye vura- caksınız..." yollu derslere yarutıydı. Ulusal konsensus Uzlaşır, ılımlı tavırlannın kimi za- man handikaplan kimi zaman da avantajlan oldu. Baykal'la girdiği ge- nel başkanlık yanşlannda dönemin iktidar partisi ANAP ve Cumhurbaş- kanı Turgut Özal tarafından destek- lenmesi "ulusal konsensus" arayan- larca alkışlanırken, muhaliflerince eleştiri konusu oldu. Özal'ın 6. Kurul- tay'da "İnönü kazanır, kazanmalı" demesi karşısında "Neden bunu söyle- di anlamryonnn. benim aleyhinıe olu- yor" diyerek kendisi de şaşkınlığını dile getiriyordu. Daha sonralan DYP ile yapılan koalisyon sırasındaki uyumlu tavırlan, Demirerin Köşk'e çıkartılmasında verdiği destek bir çe- şıt partiler üstü yaklaşım olarak nite- lendirildi ve babası Ismet Paşa'nın "Benim takmum yok...Çûnkü bütfin takımlar bana ait hepsinin üstünde- yim" anlayışına benzetildi. Bu tavırla- nnı "Bir lider olarak sosyal demokrat- lara çok şey kaybettirdi... Aynmlan- raızı yok etti" şeklinde değerlendiren- lenn sayısı da az değildi. Kimdi İnönü İltıfatlan da eleştirileri de değişmez bır tebessümle izledi. Kendisine yö- neltilen en ağır suçlamalardan biri de "12 Eylül'ün ürünü" olduğuydu. Ya- nıtı yalnızca "Ben nasıl 12 Eylül'ün ürünü olurum yahu" oldu. Eleştinler karşısındaki tavnyla babası İsmet Pa- şa'yı anımsattı. Bir kurultay sonrasında bir delege- [ÇAICAKKALEJ :ANK •L ÎZ1 Bilimadamı ciddiyetiyle girdi politikaya Erday Bey, omıızlara alınmak- tan hoşlanmayıp yere yatıyordu. Liderlikte ge- çirdiği 10 yıl sonunda, de- mokratiklik örneği vere- rek görevini bırakırkeni- se,yanaklarından öpüle- rek uğurlanıyordu. nin "Sen babandan da iyisin" tezahü- raüna "Yo...teşekkürler ama lütfen babamı kanştırmayın" şeklındekı yanıtı pob'tikaya atıldıği günden bu yana sürdürdüğü "Babam başka ben başka" tavnnın dışavurumuydu. Sakinliği, kendınden emin tavırlan ve taşkınlıklara set çeken mizaa za- man zaman hanesinin eksiler zaman zaman da artılar bölümüne kaydedil- di. Taşkınhğın her türüne karşıydı. Kendi taraftarlannın kendisine yaptı- ğı aşın tezahürat karşısında da muha- liflenne gösterdiği aşın tepki karşısın- da da tavn hep aynı oldu. Mesela mu- haliflerinin yuhalamasından son de- rece rahatsızdı. "Yuh hakaret anla- mına geliyor yuh yerine 'Yok' deseler ya da 'Yok caıum ben katümıyortım öyle değil' diye bağırsalar daha iyi ol- maz mı" şeklindeki önensı aykınlığı- nın ufak tefek kanıtlanndan binydı. "Parti-İnönü" ıhşkısı gibi "seçmen- le- İnönü" ihşkisi de bir çelişkiler yu- mağıydı. Bir keresinde "Bana savgı gösteri- yorlar ama sözümü dinlemiyorlar" diye dile getirmişti bu çelişkiyi. "Halk beni çok seviyor ama oy vermiyor" şeklindeki yan espn yan ciddi belirle- mesi de göz ardı edilecek gibi değildi. En son genel başkanlıği bırakacağım açıkladıktan sonra partide başlayan genel başkanlık yanşında kimi des- tekleyeceğine ilişkin bır soruyu yanı- tlarken verdiği "Benim desteklediğim kişi seçilemez" şeklindeki esprili yanıt ta da gerçek payı yok değildi. Belki de bunun en güzel kanıtlanndan biri 11 Eylül günü Atatürk Spor Salonu'nda veda konuşmasını dinleme gereği görmeyen partısınin kendisinı daki- kalarca ayakta alkışlayıp, ardından göz yaşı dökmesiydi. Çok şey söylendi kendisine dair. Çok eleştirildi, çok övüldü. Ama her- kesın görüş bırliğine vardığı tek konu vardı o da "hoşgörülü", "uygar" ve "demokrat" kişiliği... Kimdi İnönü, hangi koşullarda po- litikaya atıldı. dahası sosyal demok- ratlann liderliğini ve giderek en güçlü sosyal demokrat partinin genel baş- kanlığını üstlendi. Hakkındaki övgü- ler ye yergiler İnönü'yü ve polıtikada- ki İkinci İnönü'lü yıllan açıklamaya yetü mi? Yeterince anlaşılabildi mi? Türk politik yaşarruna neler bıraktı? Amacı. beklentilen neydi, ne kadanru gerçekleştirebildi? Sıyaseti 12 Eylül araladı Her tarihsel süreç kendi lidenni ya- ratır . Toplumlar bunaldıklan anda, kendi yaşadıklan tarihsel koşullara koşut olarak bulurlar liderlerini. Peki Erdal İnönü'yü hangi tarihsel süreç yarattı? 1980 Eylül'ü ile sosyal de- mokratlann "aramıza katıl" çağnsıy- la İnönü'nün kapısını çaldıklan 1982 yıh Aralık ayı arasında yaşanan süre- ci anımsamakta yarar var, bu soruyu yanıtlarken. Ordunun ülkede "huzur ve banşı te- sis etmek" için parlamento da dahil her türlü demokratik kuruluşun faalı- yetine son verdiği. toplumu zapturapt altına aldığı, ekonomide, kültürde. sosyal yaşamda ve siyasette 100 yıllık geleneklerin yerle bir edildiği bu iki yıllık süreç sonunda, politikaya pek de gönüllü denemeyecek birbıçımde ayak basıyordu Erdal İnönü. Sosyal Demokrat tabandaki adıyla "Paşa'- mn oğlu". Bır anlamda koşullann da- yatması, bir anlamda dâ kendi de- yimiyle "görev sorumluluğu"ydu onu 50'sinden sonra politikaya iten... 12 Eylül'le birlikte "siyasi banşın tesisi için" siyasi partılerin faaliyetlen durdurulmuş AP ile CHP"nin yöneti- mi kayyumlara devredibnişti. MHP ve MSP için açılan davalar ıse sürü- yordu. TBMM feshedilmiş Milli Gü- venlik Konseyi ve ona bağlı genel sek- reterlik TBMM binasının çeşitli bö- lümlerinde çnbşmaya başlamıştı. De- mirel ve Ecevit'in 12 EylüTde baş- layan Hamzakoy'daki sürgünleri 11 ekim 1980 'de biü'yordu. Ancak her ikisi de siyasi amaçlı ve yönlendirici faaliyetlerde bulunmayacaklardı, be- yanat vermeyeceklerdi. Evlerinde bu amaçla toplanü yapmalan da ya- saktı. Bu amaçla yapılan toplantılara katılamayacaklan gibi evlerine kabul edeceklen ziyaretçilerin sayısı "ma- kul" olçüde olacaktı. Toplumun örgütlü örgütsüz tüm kesımlerinin koşulsuz tesbm olduğu, toplumun muhalefet yeteneğini tü- müyle yıtirdiği o ilk günlerde siyasal faliyetler yasaklandığı için partililer ne yapacaklannı bilemiyorlardı. 1980'in Ekim ayında liderlenn yasak- lar kalktıktan sonra da siyasetten men edileceği yolunda söylentiler ku- laktan kulağa yayıbyordu. İnönü'yü siyasete iten sürecin te- meli 12 Eylül darbesiyle aübnıştı. Ecevit'in 30 Ekim 1980 günkü ilk isti- fası ise İnönü'yü politikaya ulaştıran yolun ilk kilometre taşıydı. Parti yöneticileri ve Genel Sekreter Mustafa Üstündağ tarafından genel başkan istifadan vazgeçirildı. CHP partı yöneticileri genel başkana, Ismet Paşa'nın 12 Mart'taki yak- laşımını örnek göstererek "askere za- man kaybettirmemek, bu yüzden de sorun çıkartmamak gerektiğini, gün- demlerini tamamlamaları halinde kış- lasına geri döneceğini" savunuyor- lardı. Önlerine koyduklan hedef ise "CHP olarak gündeme yeni bir madde eklememek ve askerin gundemirti bitir- mesi için onlara yardımcı olmak" tı. Bunu yaparken de İsmet Paşa'dan esinleniyorlardı. Paşa 12 Martgünle- rinde bir keresinde "Askerler ancak başanh olurlarsa kışlalanna geri dö- nerler. Başanlı olmaJanna ve kendile- rini başanlı hissetmeierine çok dikkat etmek gerek" demışti. Bülent Ecevit bu yaklaşıma karşı çıkmamakla bırlikte silahlı kuvvetler- le olabildiğince sürtüşmeye girmeksi- zin gerçek demokratik ve siyasal yapının oluşturulmasına katkı ola- naklannın araştınbnası gerekliliğini savunuyordu. İhtiyatlı ve sorumlu davranabm derken işin çekingenbğe ve pasifliğe vardınlmasmdan duyduğu kaygıyı dile getiriyordu. Bu amaçla da top- lumsal örgütlenmeye yönelik pratik önerilerini sıralıyordu... Yarın: Llderllkyolunun kilometre tasları POLTTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Elbette Çözüm Vardır... Osmanlı'dan bu yana bir Kürt sorunu olmuş, Kürt poli- tikası olmamıştır. Osmanlı'da Kürtalayları Abdülhamif- in başağrısını gidermiştir. Başı sıkıştı mı gelsin Kürt alayiarı! Cumhuriyet, Kürt sorununda çareyi ağaların sürgününde bulmuştur. Her başkaldırıda ağalar Doğu'- dan Batı'ya sürülmüştür. Asker gelir, ağaları sürer. 27 Mayıs'ın "55>Ağas/"busürgünlerdenbiridir. 12 Eylül re- jimine ağaları sürmek yetmemiştir. 12 Eylül ile Kürt so- runu Güneydoğu'yaoturmuştur. Bu kez Doğu'dan Batı'- ya sürgün edilen Kürt değildir. Sorun almış başını gidiyor. "Ne olacak" diye soruyorlar. Herkesin kafasında bu soru kıvrılmaktadır. "Ne olacak?" Kürt sorunu; üstüne giderek bastırmak, ağaları sür- mek, askeri salmak biçiminde çözumlenseydi, çoktan çözümlenirdi. Ama görülüyor ki Kürt sorunu her gün da- ha karmaşık bir hale geliyor. Askerle çözmek istediler; gördüler ki bu bir asker işi değildir. Sorumlu askerler de, "Herkes kendi işine baksın" diyor. Herkes kapısının önünü süpürürse, mahallenin sokakları temizlenir de- mezler mi? Kürt sorununda da "herkes kendi işine bak- sın!.." Baksın!.. Ülkenin bütün işlerinm demokrasiyle çözümleneceği- ni önerenler haklı! Demokrasi doğru işlerse, çözeceği sorunlar da kolay çözülür. Şimdıye degin sorumlu kişi- ler sorunlara bakmışlar, bir politika üretememişlerdir. Eğer şimdıye değın sorun yerine türlü politikalar üretil- seydi içinden biri doğru çıkardı. Sorun, tepeden tırnağa, karmaşık hale gelmezdi. Sorun, Kürt kimliğinin tanmmasmdan doğuyor. Şöyle, ya da böyle Kürt kimliği tanınacak ki oturup üzerinde ko- nuşulabilsin! Uzun yıllar bu kimliği tanımak istemeyen- ler çıkmıştır. En tepede oturanlar bile yıllarca tanıma- mışlardır. Şimdi ortaklaşa tanınıyor, ama geç kalınmış- tır. Söyledikleri şuydu: "Eşkıya ile konuşulmaz!.." Kimse "eşkıya ile otur, konuş " demiyor. Güneydogu Anadoluya bir bakalım, on yılı aşkın bir süredir bu topraklarda eli silahlı gruplar dolaşmıyor mu? Parti binalarını, gazete bürolarını kapatmıyor mu? Yol kesiyor, baç almıyor mu? Adam kaçırıyor, adam öl- dürmüyor mu? Bir gerilla savaşı verildiği için duzenli ordunun zaman zaman yetersiz kalındığı görülmüyor mu? Asker kökenli uzmanlar bu kargaşaya "gerilla sa- vaşı" demiyorlar mı? Duzenli bir ordunun bu gerilla sa- vaşı ile başedemeyeceğini söylemiyorlar mı? ÖyleyseL Bu silahlı gruplarla, başka silahlı gruplar bir araya ge- lip, bir yerlerde konuşmak zorundadır. (özal'ın Tala- bani'yle, Barzani'yle, başkalanyla konuştuğu gibi). Gene devlet eşkıya ile konuşmamış olsun! "Devlet (Türkiye Cumhuriyetı hükumeti) eşkıya ile ko- nuşmaz..." Devlet eşkıya ile konuşmasın! Birileri konuş- mak zorundadır. Konuşmadan, söyleşmeden sorun çözülmez! • içeride danışarak, söyleşerek sorun nasıl çözülecek- se, dışarıda da danışarak, söyleşerek çözülecektir. Çevremizde kim olursa olsun bizi sıkıştıranlar bundan yararlanmaktadırlar. Vaktiyle bu sorunun üstüne birtor- ba çimento dökerek dondurdum sananlar bugün de al- dananlardır. Sorunun çözümu demokratik yöntemlerle ve uzlaşmayla olacaktr. BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Divan edebıyatında, bir kasideye sıkıştınlmış gazel bölümüne \erilen ad. 2/ Manük.. Hastabk, dert. 3/ Çürüme, maya- lanma ya da hastabklara yol açan tek hücreli carılı. 4/ Eski dilde gün... İliş- kin, değgın. 5/ Ad kavmi hükümdan Şeddad tara- fından cennete benzetile- rek yaptınlan efsanevi bahçe.. Bulgaristan'ın para binmi. 6/ Şaşma be- lirten bir ünlem... Iri taneli bezelye. 7/ Su kıyılannda yetişen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir bit- ki... Neodim elementinin simgesi. 8/ Cinsel güçsüzlük. 9/ Kars'm do- ğusundakı ünlü eskiçağ kenti.. Kışınin dış dünyayla ilişkiyı redde- derek kendi ıç dünyasına kapan- ması. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Birden çok anlamı olan bir söz- cüğün yakın anlamının değil de uzak anlamının kullanılması sanatı. 2/ Notada durak işareti... Beraberinde yağmur getirmeyen güçlü fırtına. 3/ Kocaeli ilinde bir ilçe... Küçük erkek kardeş. 4/ Gözleri görmeyen... Güney Amerika'nın çöl bölgelerinde yaşayan ve Patagonya tavşanı da denilen memeb hayvan. 5/ İnsanın düşünme ve akıl yürütme yeteneklerinin tümü... Japon link dramı. 6/ Kuran'ı güzel, yük- sek sesle ve usulünce okuma. 7/ Şalvann üstüne giyılen ve önde uzun iki parçası olan giysi... Boru sesi. 8/ Bir tür taze ve tuzsuz beyaz peynir... Atlann taşınması için yapılmış kapalı taşıma aracı. 9/ Ikiyüzlülük... Hazırlanan çaym renk ve koku bakımın- dan ıstenilen durumu. tLAN GİRESUN ASLtYE 2. HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN Davaa Hülya Ahıskah ve arkadaşlan vekib Av. Yıbnaz Şütlaş ta- rafından davab M.Tevfık Aktan aleyhıne açılan tapu iptali-tescil ve tazminat davasının yapılan duruşması sonunda verilen 14.9.1993 ta- rih ve 1992,52 esas, 1993 220 karar sayıb karan ile; 1- Davacılann, davalı M.Tevfık Aktan adına tapuda kayıtb Haa- hüseyin mahallesinde kain, 148 ada, 14 parsel üzerinde kurulu 6 150 arsa paylı 18 no.lu kat irtifaklı dükkânın tapu kaydının iptali husu- sundaki davalann reddine. 2- Taraflar arasındaki inşaat sözleşmesi nedeniyle inşaatın noksan imalaü karşıbğı 39.406.185.- TL. tazminaün davab Mehmet Tevfık Aktan'dan abnarak davacılara venlmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, dava tarihinden ıübaren yasal faiz yürütûlmesine. 394.061.- TL. harç, 1.681.178.-TL. masrafa ve 2.081.876- TL. ücreti vekaktin davabya yükletümesine karar verilmiştır. Davab Mehmet Tevfık Aktan'ın adresi meçhul olduğundan bu ila- nın yayıını tanhinden itibaren 15 günden sonra karann kendisine tebbğ edilmiş sayılacağı, süresinde temytz edilmediği takdirde karann kesinleşeceği ılanen tebliğ olunur Basın:52111 İSKENDERUN1. ASLtYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1993/412 Davalı: Yapı Kollektif Şirketi- Adresi meçhul Davaa Ali Güçlü vekıli Av. Ali Ihsan Köseoğlu tarafından davalı SSK Genel Müdürlüğü aleyhine açıbruş bulunan tazminat davasında yapılan duruşmasında: Adınıza çıkarülan davetıyenin bila tebbğ iade edildiği ve zabıtaca yapılan tahkıkatta da adresinız meçhul kaldığından ılanen dunışma gününün tebbğıne karar verilmiş, duruşma 26.11 1993 günü saat 9'a tabkedılmıştir Mezkur gün ve saatte gelmenız, gebnediginiz veya bir vekille de temsıl edılmedığınız takdirde davanın yokluğunuzda bitin- leceği daveUye yenne kaım olmak üzere ilanen tebbğ olunur. 14.10. 1993 Basın-52138
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle