Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 30 EKİM1993 CUMARTESf
12 DIZIYAZI
SUNVŞ
1982 yılının Aralık ayında gelen bir telefonla
başlayan sosyal demokratlann liderliği serüveni, 10
yıl sonra Atatürk Spor Salonu'ndaki hüzünlü,
hüzünlü olduğu kadar coşkulu bir törenle sona erdi.
Çok şey söylendi hakkında. İsmet Paşa'nın oğlu
olmak, onun soyadını taşımak 12 EylüTden sonra
"solu birleştirme" rnisvonu yüklemişti omuzlanna.
"Türkiye'ye değil, İsveç'e başbakan olacak
düzeyde" olduğu da söylendi, "Türkiye'de sosyal
demokrat hareketi zayıflattığı"" da..
Kimdi İnönü, bir siyaset adamı olarak, bir lider,
genel başkan olarak, bir örgütçü, bir sosyal
demokrat olarak, bir hatip olarak kimdi? Dahası bir
insan olarak kimdi?
On yıl eleştirildi, şaka konusu edildi ama hep sevildi
Gelirkende,
giderkende alkışlarla
-ı-
Atatürk Spor Salonu, alkıştan
yıkıhyor. Kaciını erkeği, bakanı dele-
gesi, milletvekili partilisi herkes ayak-
ta. Konuşmasını bitirip kürsüden
inen İnönü, salonda danışmanlanyla
birlikte tur atarken mikrofondan Sa-
manyolu şarkısının "Bir şarkısuı sen
ömür boyu sürecek..." dizelen yükseü-
yor.
Bilinen tavnnın aksine; kendisine
uzanan elleri sıkıyor. uzatılan yanak-
lan öpüyor. Samanyolu bitiyor, bu
kez bir başka şarkı başlıyor:
Hatıralar sarmış dört bir yanımıu...
Baktığım her yerde izin duruyor
Duygulann doruğunda bir an. Dile
kolay, yasağıyla, seçımiyle kongresiy-
le, muhalefeti ve iktidanyla 10 yıl...
Yalnızca, olağan ve olağanüstü 11
kurultayın anısı sıkışmış Atatürk
Spor Salonu'nun tahta sıralan arası-
na... İnönü, alkışlar arasında ilerle-
dikçe gözyaşlannı tutamayanlann
sayısı artıyor. Şarkı devam edıyor:
Ben senı düşünmek ıstemesem de
Bana her şey seni hatırlatıyor
Sanki muhaliflerinin hislerine
tercüman oluyor dizeler... "Gitme
sırası geldi de geçiyor" düşüncesinde
olanlann gözlerinde hüzün, yüzlerin-
de acı bir tebessüm... Akmasına ızin
verilmeyen gözyaşlan gözpmarlan-
nda birikmiş. Şarkı devam ediyor
Beraber yünklük biz bu yollarda
Beraber ıslandık yağan yağmurda
Alo ile başlayan serüven
1982 yıhnın Aralık ayında gelen bir
telefonla başlayan sosyal demokrat-
lann liderliği serüveni, 10 yıl sonra
Atatürk Spor Salonu'ndaki hüzünlü,
hüzünlü olduğu kadar coşkulu bu tö-
renle sona eriyor. SHP, yaklaşık bir
saat süren veda konuşmasını dinle-
meye gerek görmediğı Genel Baş-
kanını ayakta, alkışlar ve gözyaşlany-
la uğurluyor. Atatürk Spor Salonu.
Türk siyaset tarihinde belki de hiç ya-
şanmamış bir bıçımde bir genel baş-
kanın jübilesine tanık oluyor.
Politika tarihinde geleneklere
aykın bir "gidiş" bu. Yaşarken, genel
başkanlık koltuğunu, "Sen bize
lazımsın", "Biraz daha kal", "Şimdi
sırası değil" ısrarlanna rağmen bırak-
mak. -12 Eylül'den sonra Ecevit'in
tüm ısrarlara karşın CHP'den aynbşı
sayılmazsa- pek alışkın olduğumuz
bir tarz degil. Özetle. İnönü, alışıla-
gelmemış bir biçimde üstlendiği sos-
yal demokratlann liderliğini, alışıla-
gelmemiş bir üslupla on yıl sürdür-
dükten sonra, yine ahşılagelmemiş bir
biçimde devrediyor... Ve partisi ta-
rafından da tarzma uygun yani
ahşılagelmemiş bir biçimde uğurlanı-
yor
O, artık siyasetçi
Kimdi İnönü, bir siyaset adamı
olarak, bir lider, genel başkan olarak.
bir örgütçü, bir sosyal demokrat ola-
rak, bir hatip olarak kimdi? Dahası
bir insan olarak kimdi?
Genel Başkanlık koltuğunu Murat
Karayalçın'a devrettikten iki gün son-
ra Başbakanlık'takı odasında görüş-
tük kendisiyle. İki ayn gün yalnızca
bir kaç saate sıkışan sohbetimiz sırası-
nda o güne kadar genellikle yanıtsız
bıraktığı kendisine yöneltilen eleştiri-
lerisorduk.
Kendisiyle ilgili değerlendirmelere.
yorumlara ilişkin fıkirlerini öğrenme-
ye çalışük. Amacımız, alkışlarla baş-
layıp, alkışlarla bitirdiği politikada
Erdal İnönü'lü yıllan yeniden gözden
gecirmekti. Yakın çevresiyle, çalışma
arkadaşlanyla yaptığımız sohbetler-
de "Kimdi İnonü" sorusuna yanıt
aradık...
Acetni politikacı
10 yı! içınde, çok şey söylendi ona
dair. Hep politikaya yatkın olmadığı
vurgulandı. Öncelik politikayı bilme-
diğindeydi tabiı...Koltuğu bir kez gö-
nüllü olarak bir başkasına bırakması-
na, biri resmi dığeri gayri resmi istifa
girişimleri de eklenince, sanki her an
bırakıp gidiverecekmiş. işı ucundan
tutuyormuş gjbi bır izlenim yaydı et-
rafa. Kimilerince mevki hırsı, kanyer
merakı olmadığı bıçıminde yorum-
landı bu tavırlan. Kimilerince de par-
tiyi tehdit ettiği biçiminde. Kendisi
de. politikanın ilk yıllannda "Ben po-
Utikanın aeemisiyim" sözleriyle tak-
dım etti kendini \e "acemi poütikacr
sıfatından yıllar yıb kurtulamadı. Po-
litikaya aUlışının ancak yedinci
yıhnda, 1990'da altıncı olağan kurul-
nönü,
ahşılagelmemiş bir biçimde
üstlendiği sosyal demokratlann
liderliğini, ahşılagelmemiş bir üslupla
on yıl sürdürdükten sonra, yine
ahşılagelmemiş bir biçimde
devretti.
ltifatlan da
eleştirileri de
değişmez bir tebessümle izledi.
Kendisine yöneltilen en ağır
suçlamalardan biri de " 12 Eylül'ün
ürünü" olduğuydu. Y anıtı "Ben nasıl
12 Eylül'ün ürünü olurum yahu" oldu.
tayda Deniz Baykal'a karşı verdiği
genel başkanlık mücadelesi sonunda
"O artık fızikci değil siyasetçi'' takdi-
rini kazandı. Onu başanh politikacı
bulan da acemi olarak değerlendiren
de çoğunlukla "aslında bir Iskandinav
ülkesine başbakan olması gerektiği"nı
söyledi.
Aslında bir çeşit iltıfat amacıyla
söylenen sözler. "Kendisi iyi hoş da
memleket onun genel başkanîığma rnü-
sait değil" anlamı taşıdığından muha-
lıflennce "Memleketi kısa sürede o se-
viyeye çıkartamay acağımıza göre, ge-
nel başkanı değiştinneliyiz" biçiminde
yonımlandı
"İsmet Paşa'nın oğludur. İsmi bir-
leştirici olsun dedik. Ama politikayı
bilmiyor. Herkese yumuşak davranı-
yor. Kürsüde iyi hatip değil. Kitkkri
peşinden sürüklemiyor" eleştirileri hiç
eksik olmadı çevresinde. Gerçekten
de ahşılmış liderler gibi konuşmadı.
Mikrofonda bağırmaya bir türlü an-
lam veremedi. Siyasi muanzlan aji-
tasyona başladığında da "Niye bu ka-
dar çok bağıny or. Sinirli biraz galiba"
diye kımilerine göre safça, kimilerine
göre ise zekice sorularla şaşkınlığıru
dile getırdı. "Önünde mikrofon gibi bir
araç olan kişinin bağırmaya başlaması
bana çok komik geliyor" sözleri...
"Efendim konuşurken kürsüye vura-
caksınız..." yollu derslere yarutıydı.
Ulusal konsensus
Uzlaşır, ılımlı tavırlannın kimi za-
man handikaplan kimi zaman da
avantajlan oldu. Baykal'la girdiği ge-
nel başkanlık yanşlannda dönemin
iktidar partisi ANAP ve Cumhurbaş-
kanı Turgut Özal tarafından destek-
lenmesi "ulusal konsensus" arayan-
larca alkışlanırken, muhaliflerince
eleştiri konusu oldu. Özal'ın 6. Kurul-
tay'da "İnönü kazanır, kazanmalı"
demesi karşısında "Neden bunu söyle-
di anlamryonnn. benim aleyhinıe olu-
yor" diyerek kendisi de şaşkınlığını
dile getiriyordu. Daha sonralan DYP
ile yapılan koalisyon sırasındaki
uyumlu tavırlan, Demirerin Köşk'e
çıkartılmasında verdiği destek bir çe-
şıt partiler üstü yaklaşım olarak nite-
lendirildi ve babası Ismet Paşa'nın
"Benim takmum yok...Çûnkü bütfin
takımlar bana ait hepsinin üstünde-
yim" anlayışına benzetildi. Bu tavırla-
nnı "Bir lider olarak sosyal demokrat-
lara çok şey kaybettirdi... Aynmlan-
raızı yok etti" şeklinde değerlendiren-
lenn sayısı da az değildi.
Kimdi İnönü
İltıfatlan da eleştirileri de değişmez
bır tebessümle izledi. Kendisine yö-
neltilen en ağır suçlamalardan biri de
"12 Eylül'ün ürünü" olduğuydu. Ya-
nıtı yalnızca "Ben nasıl 12 Eylül'ün
ürünü olurum yahu" oldu. Eleştinler
karşısındaki tavnyla babası İsmet Pa-
şa'yı anımsattı.
Bir kurultay sonrasında bir delege-
[ÇAICAKKALEJ
:ANK •L ÎZ1
Bilimadamı ciddiyetiyle
girdi politikaya Erday
Bey, omıızlara alınmak-
tan hoşlanmayıp yere
yatıyordu. Liderlikte ge-
çirdiği 10 yıl sonunda, de-
mokratiklik örneği vere-
rek görevini bırakırkeni-
se,yanaklarından öpüle-
rek uğurlanıyordu.
nin "Sen babandan da iyisin" tezahü-
raüna "Yo...teşekkürler ama lütfen
babamı kanştırmayın" şeklındekı
yanıtı pob'tikaya atıldıği günden bu
yana sürdürdüğü "Babam başka ben
başka" tavnnın dışavurumuydu.
Sakinliği, kendınden emin tavırlan
ve taşkınlıklara set çeken mizaa za-
man zaman hanesinin eksiler zaman
zaman da artılar bölümüne kaydedil-
di.
Taşkınhğın her türüne karşıydı.
Kendi taraftarlannın kendisine yaptı-
ğı aşın tezahürat karşısında da muha-
liflenne gösterdiği aşın tepki karşısın-
da da tavn hep aynı oldu. Mesela mu-
haliflerinin yuhalamasından son de-
rece rahatsızdı. "Yuh hakaret anla-
mına geliyor yuh yerine 'Yok' deseler
ya da 'Yok caıum ben katümıyortım
öyle değil' diye bağırsalar daha iyi ol-
maz mı" şeklindeki önensı aykınlığı-
nın ufak tefek kanıtlanndan binydı.
"Parti-İnönü" ıhşkısı gibi "seçmen-
le- İnönü" ihşkisi de bir çelişkiler yu-
mağıydı.
Bir keresinde "Bana savgı gösteri-
yorlar ama sözümü dinlemiyorlar"
diye dile getirmişti bu çelişkiyi. "Halk
beni çok seviyor ama oy vermiyor"
şeklindeki yan espn yan ciddi belirle-
mesi de göz ardı edilecek gibi değildi.
En son genel başkanlıği bırakacağım
açıkladıktan sonra partide başlayan
genel başkanlık yanşında kimi des-
tekleyeceğine ilişkin bır soruyu yanı-
tlarken verdiği "Benim desteklediğim
kişi seçilemez" şeklindeki esprili yanıt
ta da gerçek payı yok değildi. Belki de
bunun en güzel kanıtlanndan biri 11
Eylül günü Atatürk Spor Salonu'nda
veda konuşmasını dinleme gereği
görmeyen partısınin kendisinı daki-
kalarca ayakta alkışlayıp, ardından
göz yaşı dökmesiydi.
Çok şey söylendi kendisine dair.
Çok eleştirildi, çok övüldü. Ama her-
kesın görüş bırliğine vardığı tek konu
vardı o da "hoşgörülü", "uygar" ve
"demokrat" kişiliği...
Kimdi İnönü, hangi koşullarda po-
litikaya atıldı. dahası sosyal demok-
ratlann liderliğini ve giderek en güçlü
sosyal demokrat partinin genel baş-
kanlığını üstlendi. Hakkındaki övgü-
ler ye yergiler İnönü'yü ve polıtikada-
ki İkinci İnönü'lü yıllan açıklamaya
yetü mi? Yeterince anlaşılabildi mi?
Türk politik yaşarruna neler bıraktı?
Amacı. beklentilen neydi, ne kadanru
gerçekleştirebildi?
Sıyaseti 12 Eylül araladı
Her tarihsel süreç kendi lidenni ya-
ratır . Toplumlar bunaldıklan anda,
kendi yaşadıklan tarihsel koşullara
koşut olarak bulurlar liderlerini. Peki
Erdal İnönü'yü hangi tarihsel süreç
yarattı? 1980 Eylül'ü ile sosyal de-
mokratlann "aramıza katıl" çağnsıy-
la İnönü'nün kapısını çaldıklan 1982
yıh Aralık ayı arasında yaşanan süre-
ci anımsamakta yarar var, bu soruyu
yanıtlarken.
Ordunun ülkede "huzur ve banşı te-
sis etmek" için parlamento da dahil
her türlü demokratik kuruluşun faalı-
yetine son verdiği. toplumu zapturapt
altına aldığı, ekonomide, kültürde.
sosyal yaşamda ve siyasette 100 yıllık
geleneklerin yerle bir edildiği bu iki
yıllık süreç sonunda, politikaya pek
de gönüllü denemeyecek birbıçımde
ayak basıyordu Erdal İnönü. Sosyal
Demokrat tabandaki adıyla "Paşa'-
mn oğlu". Bır anlamda koşullann da-
yatması, bir anlamda dâ kendi de-
yimiyle "görev sorumluluğu"ydu onu
50'sinden sonra politikaya iten...
12 Eylül'le birlikte "siyasi banşın
tesisi için" siyasi partılerin faaliyetlen
durdurulmuş AP ile CHP"nin yöneti-
mi kayyumlara devredibnişti. MHP
ve MSP için açılan davalar ıse sürü-
yordu. TBMM feshedilmiş Milli Gü-
venlik Konseyi ve ona bağlı genel sek-
reterlik TBMM binasının çeşitli bö-
lümlerinde çnbşmaya başlamıştı. De-
mirel ve Ecevit'in 12 EylüTde baş-
layan Hamzakoy'daki sürgünleri 11
ekim 1980 'de biü'yordu. Ancak her
ikisi de siyasi amaçlı ve yönlendirici
faaliyetlerde bulunmayacaklardı, be-
yanat vermeyeceklerdi. Evlerinde bu
amaçla toplanü yapmalan da ya-
saktı. Bu amaçla yapılan toplantılara
katılamayacaklan gibi evlerine kabul
edeceklen ziyaretçilerin sayısı "ma-
kul" olçüde olacaktı.
Toplumun örgütlü örgütsüz tüm
kesımlerinin koşulsuz tesbm olduğu,
toplumun muhalefet yeteneğini tü-
müyle yıtirdiği o ilk günlerde siyasal
faliyetler yasaklandığı için partililer
ne yapacaklannı bilemiyorlardı.
1980'in Ekim ayında liderlenn yasak-
lar kalktıktan sonra da siyasetten
men edileceği yolunda söylentiler ku-
laktan kulağa yayıbyordu.
İnönü'yü siyasete iten sürecin te-
meli 12 Eylül darbesiyle aübnıştı.
Ecevit'in 30 Ekim 1980 günkü ilk isti-
fası ise İnönü'yü politikaya ulaştıran
yolun ilk kilometre taşıydı.
Parti yöneticileri ve Genel Sekreter
Mustafa Üstündağ tarafından genel
başkan istifadan vazgeçirildı. CHP
partı yöneticileri genel başkana,
Ismet Paşa'nın 12 Mart'taki yak-
laşımını örnek göstererek "askere za-
man kaybettirmemek, bu yüzden de
sorun çıkartmamak gerektiğini, gün-
demlerini tamamlamaları halinde kış-
lasına geri döneceğini" savunuyor-
lardı.
Önlerine koyduklan hedef ise
"CHP olarak gündeme yeni bir madde
eklememek ve askerin gundemirti bitir-
mesi için onlara yardımcı olmak" tı.
Bunu yaparken de İsmet Paşa'dan
esinleniyorlardı. Paşa 12 Martgünle-
rinde bir keresinde "Askerler ancak
başanh olurlarsa kışlalanna geri dö-
nerler. Başanlı olmaJanna ve kendile-
rini başanlı hissetmeierine çok dikkat
etmek gerek" demışti.
Bülent Ecevit bu yaklaşıma karşı
çıkmamakla bırlikte silahlı kuvvetler-
le olabildiğince sürtüşmeye girmeksi-
zin gerçek demokratik ve siyasal
yapının oluşturulmasına katkı ola-
naklannın araştınbnası gerekliliğini
savunuyordu.
İhtiyatlı ve sorumlu davranabm
derken işin çekingenbğe ve pasifliğe
vardınlmasmdan duyduğu kaygıyı
dile getiriyordu. Bu amaçla da top-
lumsal örgütlenmeye yönelik pratik
önerilerini sıralıyordu...
Yarın: Llderllkyolunun
kilometre
tasları
POLTTIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Elbette Çözüm Vardır...
Osmanlı'dan bu yana bir Kürt sorunu olmuş, Kürt poli-
tikası olmamıştır. Osmanlı'da Kürtalayları Abdülhamif-
in başağrısını gidermiştir. Başı sıkıştı mı gelsin Kürt
alayiarı! Cumhuriyet, Kürt sorununda çareyi ağaların
sürgününde bulmuştur. Her başkaldırıda ağalar Doğu'-
dan Batı'ya sürülmüştür. Asker gelir, ağaları sürer. 27
Mayıs'ın "55>Ağas/"busürgünlerdenbiridir. 12 Eylül re-
jimine ağaları sürmek yetmemiştir. 12 Eylül ile Kürt so-
runu Güneydoğu'yaoturmuştur. Bu kez Doğu'dan Batı'-
ya sürgün edilen Kürt değildir.
Sorun almış başını gidiyor.
"Ne olacak" diye soruyorlar. Herkesin kafasında bu
soru kıvrılmaktadır. "Ne olacak?"
Kürt sorunu; üstüne giderek bastırmak, ağaları sür-
mek, askeri salmak biçiminde çözumlenseydi, çoktan
çözümlenirdi. Ama görülüyor ki Kürt sorunu her gün da-
ha karmaşık bir hale geliyor. Askerle çözmek istediler;
gördüler ki bu bir asker işi değildir. Sorumlu askerler de,
"Herkes kendi işine baksın" diyor. Herkes kapısının
önünü süpürürse, mahallenin sokakları temizlenir de-
mezler mi? Kürt sorununda da "herkes kendi işine bak-
sın!.." Baksın!..
Ülkenin bütün işlerinm demokrasiyle çözümleneceği-
ni önerenler haklı! Demokrasi doğru işlerse, çözeceği
sorunlar da kolay çözülür. Şimdıye degin sorumlu kişi-
ler sorunlara bakmışlar, bir politika üretememişlerdir.
Eğer şimdıye değın sorun yerine türlü politikalar üretil-
seydi içinden biri doğru çıkardı. Sorun, tepeden tırnağa,
karmaşık hale gelmezdi.
Sorun, Kürt kimliğinin tanmmasmdan doğuyor. Şöyle,
ya da böyle Kürt kimliği tanınacak ki oturup üzerinde ko-
nuşulabilsin! Uzun yıllar bu kimliği tanımak istemeyen-
ler çıkmıştır. En tepede oturanlar bile yıllarca tanıma-
mışlardır. Şimdi ortaklaşa tanınıyor, ama geç kalınmış-
tır. Söyledikleri şuydu:
"Eşkıya ile konuşulmaz!.."
Kimse "eşkıya ile otur, konuş " demiyor.
Güneydogu Anadoluya bir bakalım, on yılı aşkın bir
süredir bu topraklarda eli silahlı gruplar dolaşmıyor
mu? Parti binalarını, gazete bürolarını kapatmıyor mu?
Yol kesiyor, baç almıyor mu? Adam kaçırıyor, adam öl-
dürmüyor mu? Bir gerilla savaşı verildiği için duzenli
ordunun zaman zaman yetersiz kalındığı görülmüyor
mu? Asker kökenli uzmanlar bu kargaşaya "gerilla sa-
vaşı" demiyorlar mı? Duzenli bir ordunun bu gerilla sa-
vaşı ile başedemeyeceğini söylemiyorlar mı?
ÖyleyseL
Bu silahlı gruplarla, başka silahlı gruplar bir araya ge-
lip, bir yerlerde konuşmak zorundadır. (özal'ın Tala-
bani'yle, Barzani'yle, başkalanyla konuştuğu gibi).
Gene devlet eşkıya ile konuşmamış olsun!
"Devlet (Türkiye Cumhuriyetı hükumeti) eşkıya ile ko-
nuşmaz..." Devlet eşkıya ile konuşmasın! Birileri konuş-
mak zorundadır. Konuşmadan, söyleşmeden sorun
çözülmez! •
içeride danışarak, söyleşerek sorun nasıl çözülecek-
se, dışarıda da danışarak, söyleşerek çözülecektir.
Çevremizde kim olursa olsun bizi sıkıştıranlar bundan
yararlanmaktadırlar. Vaktiyle bu sorunun üstüne birtor-
ba çimento dökerek dondurdum sananlar bugün de al-
dananlardır. Sorunun çözümu demokratik yöntemlerle
ve uzlaşmayla olacaktr.
BULMACA
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Divan edebıyatında,
bir kasideye sıkıştınlmış
gazel bölümüne \erilen
ad. 2/ Manük.. Hastabk,
dert. 3/ Çürüme, maya-
lanma ya da hastabklara
yol açan tek hücreli carılı.
4/ Eski dilde gün... İliş-
kin, değgın. 5/ Ad kavmi
hükümdan Şeddad tara-
fından cennete benzetile-
rek yaptınlan efsanevi
bahçe.. Bulgaristan'ın
para binmi. 6/ Şaşma be-
lirten bir ünlem... Iri taneli bezelye.
7/ Su kıyılannda yetişen ve kökü
hekimlikte kullanılan otsu bir bit-
ki... Neodim elementinin simgesi.
8/ Cinsel güçsüzlük. 9/ Kars'm do-
ğusundakı ünlü eskiçağ kenti..
Kışınin dış dünyayla ilişkiyı redde-
derek kendi ıç dünyasına kapan-
ması.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Birden çok anlamı olan bir söz-
cüğün yakın anlamının değil de
uzak anlamının kullanılması sanatı. 2/ Notada durak işareti...
Beraberinde yağmur getirmeyen güçlü fırtına. 3/ Kocaeli ilinde
bir ilçe... Küçük erkek kardeş. 4/ Gözleri görmeyen... Güney
Amerika'nın çöl bölgelerinde yaşayan ve Patagonya tavşanı da
denilen memeb hayvan. 5/ İnsanın düşünme ve akıl yürütme
yeteneklerinin tümü... Japon link dramı. 6/ Kuran'ı güzel, yük-
sek sesle ve usulünce okuma. 7/ Şalvann üstüne giyılen ve önde
uzun iki parçası olan giysi... Boru sesi. 8/ Bir tür taze ve tuzsuz
beyaz peynir... Atlann taşınması için yapılmış kapalı taşıma
aracı. 9/ Ikiyüzlülük... Hazırlanan çaym renk ve koku bakımın-
dan ıstenilen durumu.
tLAN
GİRESUN ASLtYE 2. HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
Davaa Hülya Ahıskah ve arkadaşlan vekib Av. Yıbnaz Şütlaş ta-
rafından davab M.Tevfık Aktan aleyhıne açılan tapu iptali-tescil ve
tazminat davasının yapılan duruşması sonunda verilen 14.9.1993 ta-
rih ve 1992,52 esas, 1993 220 karar sayıb karan ile;
1- Davacılann, davalı M.Tevfık Aktan adına tapuda kayıtb Haa-
hüseyin mahallesinde kain, 148 ada, 14 parsel üzerinde kurulu 6 150
arsa paylı 18 no.lu kat irtifaklı dükkânın tapu kaydının iptali husu-
sundaki davalann reddine.
2- Taraflar arasındaki inşaat sözleşmesi nedeniyle inşaatın noksan
imalaü karşıbğı 39.406.185.- TL. tazminaün davab Mehmet Tevfık
Aktan'dan abnarak davacılara venlmesine, fazlaya ilişkin talebin
reddine, dava tarihinden ıübaren yasal faiz yürütûlmesine. 394.061.-
TL. harç, 1.681.178.-TL. masrafa ve 2.081.876- TL. ücreti vekaktin
davabya yükletümesine karar verilmiştır.
Davab Mehmet Tevfık Aktan'ın adresi meçhul olduğundan bu ila-
nın yayıını tanhinden itibaren 15 günden sonra karann kendisine
tebbğ edilmiş sayılacağı, süresinde temytz edilmediği takdirde karann
kesinleşeceği ılanen tebliğ olunur
Basın:52111
İSKENDERUN1. ASLtYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
DosyaNo: 1993/412
Davalı: Yapı Kollektif Şirketi- Adresi meçhul
Davaa Ali Güçlü vekıli Av. Ali Ihsan Köseoğlu tarafından davalı
SSK Genel Müdürlüğü aleyhine açıbruş bulunan tazminat davasında
yapılan duruşmasında:
Adınıza çıkarülan davetıyenin bila tebbğ iade edildiği ve zabıtaca
yapılan tahkıkatta da adresinız meçhul kaldığından ılanen dunışma
gününün tebbğıne karar verilmiş, duruşma 26.11 1993 günü saat 9'a
tabkedılmıştir Mezkur gün ve saatte gelmenız, gebnediginiz veya bir
vekille de temsıl edılmedığınız takdirde davanın yokluğunuzda bitin-
leceği daveUye yenne kaım olmak üzere ilanen tebbğ olunur. 14.10.
1993
Basın-52138