27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 OCAK1993 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER SSK'daki bunalımüzerine...Yıllarca kurumu sömürmüş devletin, SSK'nın devlet güvencesi altında olduğunu da göz önünealarak, borcunu ödemesi ve emeklilik sig. kolundaki bunahmın, devlet eliyle giderilmesi, hak sahiplerince (ve onlan temsil edenlerce!) istenmelidir. Dr.ENGİNTONGVÇEmekliSSKGenelMüdür Yrd. S on aylann bu güncel konu- sunun nedenlerini araşü- nrken, kuruluş yıllanna göz atmakta yarar var 2. Dünya Savaşı'nın bitimin- de, Birleşmiş Milletler'e kurucu üye olabilmek için belli bazı standartlan tutturmak zorunluydu. Ve o yıl (1945) ıvedılikle Çalışma Ba- kanlığı kuruldu. SSK Kuruluş Yasası çıkanldı. bakanhğın başına Sn. Sadi Jrmak getirildi. Gazetecilersoruyorlar bakana: "İşçiye grev hakkı da verecek misiniz?" Karşılık: "Türk işçisi grev yapmayacak kadar vatanseverdir!" SSK Kuruluş Yasası'nda kurum şu çebşkili tümce ile tanımlanır. "SSK, Çalışma BakanlığVna bağh, mafı ve idari bakımdan özerk bir devlet kuru- mudur.'' SSK bu anlayış düzeyiyle ve top- lumsal bir baskı gücü yokken, Batı'- dakinin tam tersıne, yukandan aşagı- ya, tepeden inme kurulmuştur. Alınan değil. venlen haklar (Doğal olarak uy- gun görüldüğü ölçüde) söz konusu- dur. Sn. Prof Alpaslan Işıklı'nın bir sözü var: "Haklar ve çıkarlar, ancak; gercekleşmden ıçın gereklı toplumsal gücün varlığı ölçüsünde hayata geçin- lebtlir." Kurumun örgütlenme modeli, yönetim yapısı, prim ödeyenler yerine siyasal iktidarlann yönetimde ağır basmalanna olanak verecek şekilde- dir: Yetkileri sınırü bir genel kurul, hükümetlerce atanan üst düzey yöne- tialen, seçimle gelenlerin hıçbır zaman ağırhkta olarnadıklan bir yönetim ku- rulu. En iyi niyetli bakanlar bile "ma- dem ki Meclis'e karşı kurumdan ben sorumluyum, o halde yönetimıne de kanşınm" mantığı ile davranmışlar- dır. Çalışanlan temsil eden bir baskı gücünün, bir siyasal iradenin yetersiz- lıği, kurumun hastahgını kolayiaşuran başhca etkendir. Bunun sonuc ise SSK'da toplanan primlerin, amaca aykın olarak ikti- darlarca kullanılması. SSK'nın sömü- rülmesi olmuştur. Nazilerden kaçarak Türkiye'ye sığınmış ve Türk hukuku- na çok değerli hizmetler vermiş Prof. Hirsch'in I985'te yayımlanmış anıla- nnda SSK ile ilgili ilgjnç bir bölüm var 1945'te, bakanm zorlanmasıyla SSK Yönetim Kurulu üyelığjne getiri- len Sn. Prof. şöyle yaayor: "Birkaç ay sonra bakan. bakaniığınca kullarul- mak üzere SSK'dan l milyon lira iste- di... Bu fonlar belli bir amaç için alın- mıştı ve başka amaçla kullamlamaz- dı... Ama bakan, kurumun kendi ba- kanhğı emrinde olduğu görüşünü sa- vundu... Gn. Md. ve ben istİa ettik. Gn.Md. ricalara dayanamayarak gö- reve döndüyse de ben istifamı geri al- madım ve kendımi paravana olarak kullandırtmam dedim." Ve bu tûr isti- falar dışında olay böyle sürüp gitti. İktidarlann elleri kurumun kasasın- dan hıç çıkmadı. Ucuza saülan devlet tahvilleri, düşûk faizli banka hesaplan vb. gibi birçok yöntemle primler kolay para kaynağı olarak kullanıldı. Bunu önlemeye ne yöneticilerin gücü yettı ne de sendikalar ağırlık koyabildiler. Vurgulanması gereken bir başka özellık, Batı'da ayn kurumlar tarafın- dan yönetilen değişik sigorta kol- lannın bizde bir tek kurumda (SSK) toplanmış olmasıdır. Bu yapı, altı tür sigorta uygulamakta olan SSK yöneti- mıne bu kollar arasında para aktanmı yapma olanağını vermektedir. Oysa bu, değişik amaçla toplanmış fonlann amaç dışı harcanması demektir ki 506 sayılı SSK Yasası'nın 138. maddesi bunu ancak "mahsubun sonradan ya- pılmak koşuluyla" izin vermektedir. Aslında. yıllardan beri bu uygulamayı yapan SSK yönetimleri. yasaya aykın davranmaktadırlar. Kuruluştan bu yana, sağlıkla ilgili sigorta kollan (has- talık, iş kazası-meslek hastalığı, anabk) her yıl gelirlerinin ort. %40'ı dolaylannda fazlahk vermektedirler ve bu fazlahklar, gerçekte iflas etmiş olan yaşlıhk (emeklilik) sigorta kolun- da kullanılmaktadır. 1990'da bu faz- lahk 1,5 trilyon kadardı, 1992'de 4 tril- yonu bulacakür. Bu uygulamanın so- nucu, sağhk hizmetlerinde gereken yatınmlann yapılmaması ve herkesin yakındığı sağhk hizmetlerinin yetersiz durumudur. Ama, sürekli olarak ka- muoyuna, kurumun '- parasal sıkıntısının sağlık alanındaki aşın har- camalardan kaynaklandığı gibı yanlış bir izlenim verilmiştir. Altı çizilerek vurgulanması zorunludur: İflas eden. bunalımda olan SSK'nın tümü değil- dir, emeklilik sigorta koludur. O kolda ipin ucu yülar önce kaçmıştır; nedeni, politikacısı, sendikacısı, yöneticisi, hepsi erken emekliliği, kolay emeklili- ği, süper emekliliği, mega emekliliği pohpohlayarak ucuz prestij sağlama yanşına girmişlerdir. Sağhk fonlannın bu tür kullanımma son verilmedikçe bir süre sonra (5-10 yıl) sağhk sigorta kollan da karaya oturacaktır. Yapılması gerekenler YüJarca kurumu sömürmüş devle- tin, SSK'nın devlet güvencesi altmda olduğunu da göz önüne alarak borcu- nu ödemesi ve emeklilik sig. kolundaki bunahmın, devlet eliyle giderilmesi hak sahiplerince (ve onlan temsil edenlerce!) istenmehdir. Primlenn ve alacaklann toplanma- sı, kira gelirlerinin arttınlması, fon faz- lalannın verimii nemalandınlması, ka- çak işçilerin sigortalanması, sosyal yardımın devletçe karşılanması gibi yöneticiterce düşünülen kısa vadeli önlemler elbette yararhdır. Daha köklü önlemlerse şöyle sırala- nabilir: SSK yönetiminin, siyasal iktidarla- nn etkilerinden kurtanlması, primin ödeyenlere bırakılması, özyönetim ve özerklik. Ama bir koşulla: Ozellikle ış- çi kuruluşlannın bu vönetime ciddilik ve bügi binkimi ile hazırlanmalan, yö- netime katılacak temsılcilerini kendi örgütlerinin iç denge hesaplanndan annarak seçmeleri (Gecmişte bunun tersi örnekler olmuştur!). Kurumun yeniden düzenlenmesi: Sigortacıhk, sağhk, yapı ve emlak işle- rigibi üç"çokdeğişikgörevalaru'nın bir yönetim altında toplanması sakm- cahdır ve hızmetlenn bugünkü hacmi yeni bir yapılanmayı gerekli kılmakta- dır. Üç hizroet aJanı birbirinden aynl- malı ve uzmanlanna bırakılmalıdır Fonlann rasyonel değerlendirilme- si: Şimdiye kadarki edılgın ve hazır yi- yici politika bırakılarak fonlardaki fazlalar gerçek anlamda gelir getınci bir yatınm anlayışı ile kullanılmahdır. Gecmişte bu yönde ginşimler ohnuş- tur; 1978'de çıkanlan 2158 sayıh yasa ile "yedek akçelerin... Üretime yöne- lık. sermayesinin yandan fazlası İcamu kesimine aıt olacak kuruluşlara kaüla- rak değerlendınlebılecegi" hükmü ge- tırilmıştı. Ama yönetıme egemen çe- kingen ve tutucu anlayış, bunun uygu- lanmasına olanak vermemiştir. Başhbaşına bir konu olan ve özel uzmanhğı gerektiren sağhk hizmetleri- nin yeniden düzenlenmesine (reorga- nizasyonuna) burada deginmiyoruz. Bu doğrultularda çaba harcanırsa, SSK'nın gefeceği belki kurtanlabilir! ARADABIR ProfDR. TÜRKAN SAYLAN Çağdaş Yaşamı Dest.Der.G.Başk. Anayasa Mahkemesfnln Saygınlığı Son yıllara dek tekrar tekrar gördüğüm bir karabasan vardı: Uykumda lise son sınıf edebiyat dersinden sınava girmediğim ortaya çıkıyordu ve ben üniversite ve uz- manlık diplomalarımın hakedilmemiş olacağı korkusu- na kapılıyor, bu çözümsüz durum karşısında ne yapaca- ğımı şaşırıyor ve kan ter içinde uyanıyordum! Neden bil- mem son zamanlarda bu rüya beni terketti. Gerçek yaşamda, ömeğin tıp fakütesinin son sınıfında okuyan bir öğrenci devlet hastanesine hekim olarak ata- nabilir, dört yıllık bir uzmanlık sürecinin üç yilını tamam- lamış biri uzmanlık sanından ve kadrosundan yararla- nabilir mi? Süresi dolmayan bir albay, generallığe yük- seltilir, çalışma günlerini doldurmamış bir kamu görevli- si emekli edilebilir mi? işte şu anda Anayasa Mahkemesi üyeliğine Sayın Cumhurbaşkanı'nın atadığt kişirvinde böyle yasal biraç- mazı olduğu gün gibi acık. Bu bürokratik yanlışlığın, fark edilir edilmez olabildiğince sessiz ve sakin kalınarak düzeltilmesi, o kişinin eski görevine döndürülerek yeri- ne gerekli koşullara sahip bir başkasının atanması ge- rekirken yasalara uymayan bu atamayı durdurup huku- kun üstünlüğünü korumaya çalışan Sayın Anayasa Mahkemesi Başkam'na saldın derecesine varan çirkin tepkilerin gösterilmesi ülkemiz ve demokratik düzeni- miz adına büyük bir talihsizliktir. Bu yasal olmayan atama girişiminin durdurulmasın- dan sonra, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin yılmaz savunu- cusu Anayasa Mahkemesi'nin Başkanı değerli hukukçu Sayın Yekta Güngör özden'in anayasal ve yasal göreyi- ni yapmasına, şeriat özlemiyle yanıp tutuşan, çağdaş demokratik düzenımizden yararlanarak bir yerlere gel- miş, bir konum edinmiş, ama buna karşın varolmasını sağlayan bu düzeni yıkmaya ant içmiş bazı kişi ve ku- rumlarca karşı çıkılması ve bu yanlışın sürdürülmesi için her türlü baskı ve tehdit yönteminin kullanılması va- him, vahim olduğu kadar da düşündürücü bir gelişme- dir.Uzun yıllardan beri,devlet mekanizmasınınalt ve üst kademelerinin giderek yoğunlaşan bir plan ve program içinde şeriatçı-tarikatçı bir kesim tarafından dolduruldu- ğu artık herkesçe bilinen bir gerçek halini almıştır. ilk ve orta öğrenim kurumlarında ve üniversrtelerin birçoğun- da benzer bir kadrolaşmanın giderek yoğunlaşan şekil- de yerleşmiş daha dogrusu yerleştirilmiş bulunduğu da gizlenmesine gerek duyulmayan bir ofgudur. Çok partili sisteme geçildiği yıllarda oy avcılığının ka- pılarını açan din sömürüsü, giderek bir yerlere gelmek. güç toplamak hırsıyla tüm değer yargılarını ve ilkelerini yitirmiş bazı politikacıların ve yardakçılarının en çok el attıkları bir konu olagelmiştir. Ne yazık ki bu çarpık geliş- me 12 Eylül ve onu Izleyen dönemde en yoğun halini almıştr! Din sömürüsüne ve dinci kadrolaşmaya yol açanlann, yetki ve olanaklannı bu yolda kullananların bir kısmının, Türkiye'nin çağdaşlaşma ve demokratikleşmesinin önüne nasıl çığ gibi büyüyen bir engel koyduklarının bi- lincinde olmadıklarını varsayabilirsek de büyük bir bölü- münün ülkelerinin dirliğine ve düzenine büyük zararlar verebileceklerıninbilincindeolduklarıkesindir Neyazık ki insanların gözünü bürüyen hırs ve küçük hesaplar, onlara daima yanlışlar yaptrmaya devam edecektir. Sayın Yekta Güngör özden'in yüzde yüz haklı olduğu ve seçkin hukukçuların 'yok' saydıkları bu olaya çeşitti dinci çevrelerce böylesine saldırgan bir tepki gösteril- mesini, önemli bir kalenin içten fethedilmesinin engel- lenmesine bir karşı çıkış olarak nitelemek yerinde olur sanırım. Çağdaş, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'nin çağa ayak uydurmuş bir yaşantı sergileyen Sayın Cum- hurbaşkanı'nın, bu ve benzeri yanlış atamalarla ülkesi- ne neleri kazandırdığının ya da kaybettirdiğinin ayırdın- da olmasını beklemek sanırım yurttaşlar olarak hepimi- zin hakkıdır. Sayın Yekta Güngör özden'e yapılan hakaret ve saldı- rılar tüm Türk ulusuna, tüm kişi ve kurumlara yapılmış sayılmalı, hep birlikte nerelere geldiğimizi bir kez daha derin derin düşünmeliyiz. Unutmayalım, son pişmanlık faydavermez. TARTIŞMA OKURLARDAN Buca1 ya trafo gerddyor T v programlannın en güzel yerinde kesihyor. Futbol maçlannm en heyecanh görüntüsünde yok oluyor. Sonra saatlerce bekle bekle. Ses seda yok. Işıklann kesileceği de duyunılmuyor. Dolaplanmız bu yüzden anzalanıyor. izmir, pınl pınl ışıklar içinde karşımızda. Buca ise (Izmir'e on km.) karanlıklara boğulmuş, öylece duruyor. Sa>inelektrik yetkılileri (TEK), Buca'yı da düşünün artık. Bu beldede iki yüz bin insan yaşıyor. Sizlere ayda iki kezçil çı! para ödüvoruz. Lütfen bizleredeyardımcı olun. Hizmet getınn. Buca'mıza en kısa zamanda bir trafo kurulursa bu kcsinlilerden kurtuluruz hcrhaldc. SEROLÖMERLER-Buca Atilla Dorsay'a açık mektup aym Dorsay, S sızi gazetedeki yazılannızdan, sanatçı yanı ağır basan bir kışı olarak tanıyorduk. Şu son yazınızla da neden kaynaklandığı nı bilcmçdığimız 'Nurettin Sözen nöbeti"ne tutularak saynlanmış bir de politıkacı kimliğıniz bulunduğunu öğrenmiş olduk. Sosyal demokrat bir gazetede 'sosyal demokrat bir yazar' olduğunuzu söylüyorsunuz. İstanbul Belediye Başkanı için tek yanlı ve haksız bulduğum tutumunuzu sade biryurttaş olarak eleştirmek ve yanıt vermek ıstiyprum. Hemen ekleyeyim.'sizi ne kadar tanıyorsam, Sayın Sözen'i de o kadar tanıyorum. Sözen yanlısı birisi demeyesiniz... İstanbul Belediye Başkanı olarak Nurettin Sözen de birçok yonleriyle elbette eleştınlecektır. Sos>al demokrat olmayanlar ve çıkan bozulanlar bunu bol bol yapıyorlarzaten. Ama sosyal demokrat olduğunu söyleyenler, bu eleştiri işini yaparken birazcık ellerini (varsa) vicdanlanna koymak zorunda değiller midir? Bir defa, görülüyor ki Sözen hırsız' değıldir. Çahruvor ve çaldırmıyor. Bazılanyla kıyaslandığında tek başına bu niteliğı bıle Sözen'ın hakkını Sözen'e vermeye yeter de artar. Gerçi erdemh olmak hiç kimseye övgü nedeni sayıhnamah, ama çevremize baküğımızda ne yazık ki Sözen gibilerimn sayısının ne denlı az olduğunu görmemezlik edemıyoruz. İstanbul'a göçler, gecekonduTar... diyorsunuz. İyi de bunlan 40 yıldır Nurettin Sözen mi becerdi? İstanbul'un tarihsel dokusunun ve doğal çevre düzeninin daha beter tahnbini önlemek için adamcağızın kimJerle, nasıl göğüs göğüse savaştığını bizler taa buralardan izlıyor, görüyoruz; siz orada neden gözlerinizi kapaüyorsunüz Sayın Dorsay? Daha iki yıl once musluklannızdan iki damla suyunuzakmıyordu. İstanbul, NecefÇölü'nedönmüştü. Bu durumu Sözen mi yaratmıştı? Şimdi ise daha uzun yıllar istanbul'un su sorunu olmayacağını du>oıyoruz. Buna neden değınmiyorsunuz efendim? Tıknefes ohnus İstanbul ulaşımına sağliKİı çözüm yolunda Sözen yönetimı, rayh sistemi yaygınlaştırmaya uğraşıyor. trafık ucubesı olan dolmuşlarla boğuşuyor. Alkıslayacağınıza, yüreklendireceğinize tramvaylann 'aizaynını' eleştinyorsunuz... Teşbihte hata olmaz hani: fukaraya hıyar vermişler, eğri diye beğenmemiş, o hesap. YıUann düşü olan İstanbul metrosuna Saym Sözen eliyle kazma vurulmuş ve yapıma başlanmıştır. Bu konuda bile anlaşıhnaz birtakım şeyler rnınldanıyorsunuz. Hele metro inşaatının neden yabancı firmalara değil de verü firmalara yaptınlaığını eleştırmeniz yok mu? Buna hiç anlam yeremedık. Hele helç kendinizden menkul 'sosyal demokrathğınızla' hiç bağdaştıramadık. Tozdan, çamurdan, cukurlardan.. Burada bizler, Ankaralılar da çok rahatsızız. Ama doğalgaz, su, kanalizasyon. tramvay, metro... gökten zernbillerle inmiyor. Çektiğınıizsıkıntılar için biz Ankarahlar Sayın Karayalçın'a değil, bunlan şimdiye kadar yapmamış ve yapürmamış olanlara kızıyoruz. Inanıvoruz ki sağduyulu İstanbul halkı da böyle düşünüyordur. Kısacası olmu'yor Sayın Dorsay... Her şeyin güllük gülistaniık olduğunu kimse söyleyemez. Sözen bile söylemiyor. Ama eleştirirken var olan koşullarla gerçekJen birlikte vevansız değerlendırmek gerekmez mi? Sözen hakkında zehir zemberek bir kitap da hazırladığınızı yazıyorsunuz. LJmanz ki bu kitabınızda bizim gibi düşünenlerin görüşlerine de yer verirsiniz. Aksi halde bu gibi kışisel öfke kokan yaalar ve kıtaplar, sizin sanatçı ve saygın Kisilişnıze kapkara gölgeler aüşürmekten başka bir ışe yaramaz. Dostluk ve saygılanmızla. Mümtaz Özlük Dorsav ınnolu Sözen konusundatûm söyleyeceklenmı artık kııahma sakbyorum Sn Mûmtazözlûk'ü.bemdc 450 km uzaktan, goslcrdıjı "sosyal demokrat dayaıupnaa' ıçındeaynca kutlanm NedemışlerKolkınhrycn ıgnde kaiır1 .. V'eya en azından öyfc obnalı. Değil ım<> Kırmızı noktalı TV yaymlan K üçük kabileler halinde yaşayan insanlaruzun bir süreçten sonra büyük birevrim geçirerek toplum halıne gelmişlerdir. Bu yüzden toplumlann yıllann birikimi olan ortak özellikleri ve değerlerivardır. Toplum ne kadar gelişse ve ne kadar teknolojik yönden ılerlesedeörf.âdetvegelenekleri değişmemekte ve bunlardan vazgeçilememektedir. Bunlar geçmişten geleceğe doğru uzanmaktadır. ÜlkemizdeözelTV kanaüannın devreye girmesi ile Türk toplumunun ahşılagelen programlar dışında ve çoğunluğun yadırgadığı progranîîar ve filmler izlenmeye başlandı ve uyum kalmadı. İster fılm olsun ister gösteri programı olsun çoğunluğu cinselliğe dayalı yayınlar oldu. Tabii bu şekilde mahremiyet de kalmadı. Bazen, fihn izlerken, değil erotik fılm, pornofilmiizliyoruz sorusu aklımıza gelmektedir. Bunun için örnek vermeye gerek görmüyorum. Gece yana teievizyonu açık olan izleyicilerin bu görüşüme katılacaklanndan eminim. '•Kırmızı noktalı" gece yansı yayınlan bunun en çarpıa örneğidir. Batıh için normal olan böyle programlar ne kültürümuzle ne geleneklerimizle ne dini görüşümüzle ne de hayat felsefemizle bağdaşmadığı için yadırganmakta ve değer- >argılanmızı sarsmaktadır. Bazen savunulan şöyle bir cevap akla gelebihn "İstemiyorsanız seyretmeyin, kanal değjştirin ya da kapatın." Ancak, çocuklanmıza şu kanalı seyredin, şu kanalı seyretmeyin, gibi bir uyanda bulunamayız ya da onlan yönlendiremeyiz; zaten yasak ilgi uyandınr. Dolayısıyla bu çözüm değildır. Şayet bu türfilmlertoplum- bilimaler tarafından bir ihtiyaç olarak kabul edilıyorsa, o zaman video dükİcânlannda porno filmleri serbest bırakılsın isteyen alıp seyretsin; yoksa DSHV (THE INDEPENDENT) kiüeye hitap eden televizyonda bufilmleriherkesi seyretmeye mecbur etmeye kimsenin hakkı olmasa gerek. Devletimizin güçlü olduğunu, sahipsiz olmadığıru. hürriyetkrin başkalannın hürriyetleri İle sınırlı olduğunu biliyoruz.Ancak, 'Muzır Yayın Yasasf gereğınce erotik yayınlann çocuklann ve 18 yaştan küçüklerin ehne gecmemesi için poşet içinde satılması gibi önlem alındığı ve bu konudaki hassasiyeün ortaya konulduğu ülkemizde sansürsüz olarak evimize giren TV yaymlannın bu kadar serbest olmasını anlamak mümkün değildir. O. Zeki Türkseven 'Okumayan aydınlanmız...' PENCERE S ayın Prof. Dr. Nevzat Gözaydın,6Ocak 1993tarihinde Cumhuriyet'te yayımlanan yazısında, benim aynı gazetede 20 Aralık 1992 tarihinde yayımlanan 'Folklor Teriminin Yanlış Kullanımı' yazırnda, 'folklor' terimini ilk kez İngiliz, VV.S.Thoms'un kullandığını yazmamı eleştirmekte ve 'Sayın Musa Seyirci'nin 1942'denberi süregelen yanlışlığı seçkin Cumhuriyet okuruna aktarması yanılücıdır' demektedir. Yazımın başhgından da anlaşılacağı üzere yazı>T yazarken amacım, folklor teriminin yanlış kullanıldıgını vurgulamaktı. Yazımın içeriğinde, bugün yaygın kullanışıyla 'folklor' denılince sadeoe halk oyunlan, halk türküleri ve bunlarla ilgih" gösterilerin anlaşıldığı, oysa folklorun bir bilim dalı olduğu, halk danslanndan halk mutfağma dek geniş bir alanı kapsadığı vurgulanmaktaydı. Öte yandan, Prof. Dr. Gözaydın'ın Türk Folkloru Araştırmalan Dergisi'nde ve Türk Diü Dergisi'nde yayımlanan yazılanndan haberdar ohnakla birhkte, başta da belırttığim gibi amacım. folklorun tarihsel gelişmesini vermek değil, yanlış kullanıldıgını vurgulamaktı. Bu arada, ilk bu terimi kim kullanmış diye Tahir Alangu, Prof. Dr. Pertev Naili Boratav, Prof. Dr. Sedat Veyis örnek gibı Türk Halkbılimı'nin önde gelen ve dünyaca tanınan uzmanlannın 1980'den sonra yayımlanan yapıtlanna baküğımızda, 'Folklor' terimini İngiliz W.J.Thoms'un ilk kez kullandığı vurgulanmaktadır. Gözaydın ise folklor terimini Thoms'un değil, Alman yazar Fr. Ekkard'ın (1782) kullandığını belirtmektedir. 'Folklor' terimi yerine Türkçe karşılığı 'halkbiİımi' teriminin kullanılmasına yürekten katıhyorum. Ben de konuşmalanmda, yaalanmda 'halkbihni' terimini kullanıyorum. Sevgili Gözaydın, 1%7'den beri Cumhuriyet okuyan, süreli yayınlan izleyen, 6 kitap. 100 üzerinde inceleme, araştırma yazısı yayımlanan, dostlanmın 'seyirci' değil 'arayra' diye adlandırdığı beni, 'okumayan aydınlanmız'dan saymanızcok üzdü. Musa Seyirci Dakar'daki Gerçek... Örtaçağ'da Hıristiyantoplumuçıldırdı. Insanın ruhunda ifrit aranıyordu. Kim yüreğinin derinliğinde Tanrı'ya iha- net ediyor? Kim daha iyi Hıristiyan? - Sen misin? . - Evet. - Niçin? ; - Çünkü ben her gün sabahtan akşama dek tapınınm, dakika başı istavroz çıkanrım, yemem, içmem, dua ede- rim; çilemı doldururum; günahkâr bedenimin dürtülerin- den kurtulmak için nefsimi kışkırtan her çeşit çağnya karşı benliğimi iğdiş ettim, yalnız YüceTann için yaşıyo- rum. - Olmadı.. Kendini doğrudan Allah'a adayamazsın, sen zavallı birisin, kilise sana yol gösterebilir, ancak papazın kılavuzluğuyla iyi Hıristiyan olabılirsın. Ortaçağ karanlığı böyle örgütlendi, toplumları dinsel is- tibdadın prangasına vurup inanç adına sömüren ağ, böy- le örüldu. Tanrı'ya tapınmada bile kişiye vicdan özgüriü- ğü tanımayan yobazlara karşı Martin Luther bayrak açınca 'Reform' başladı. Türkiye'deki cami sayısını ben 63 bin sanıyordum; göz açıp kapayıncaya kadar 67 bine çıkmış; yılda 1500 cami yapılıyormuş. Ulkedeki bütün imamlar da devlet memu- ru. Şeriatçılık, saf Müslümanları gün geçtikçe buyruğuna alıyor; artık "örgütsüz Allah'a tapınma" diye bir özgürlük kalmayacak mı? Gidiş o gıdış. Hıristiyan Ortaçağı Batı'da çoktan aşıldı; Islam Ortaçağı günümüz dünyasında yaşanıyor. • Islam Konferansı örgütü dinsel içeriklidir; kuruluş aşa- masında bağnazlığın mayası var. Türkiye Cumhuriyetı laik değil mi? Peki, ne işimiz var orada? Senegal'in başkenti Dakar'da toplandılar Islam Konfe- ransı örgütü'nden kimileri; ne yapblar? Ne söylediler? Ne karar alabildiler? Bosna Müslümanlan kryıma uğratalır- ken, 'Ümmet-i Muhammed'in elinden bir şey geldi mi? Dakar'daki toplantıya çogu Islam ülkesi katılmadı; ama, ha kat/lmış, ha katılmamış! Islam Ortaçağı nın karanlığın- da yaşayan toplumların kımıldayacak halleri yok. Kuveyt Emiri, hareminden başını alacak da Bosna-Hersek'i mi düsünecek? Mekke şurada, Medine burada, Amerika da orada!.. Kudüs, Israil'in elınde. KatarŞeyhi ve benzerleri için dünya demek, petro-dolar demek! Dünden bugüne ne değişti ki? Cami minarelerine hoparlör takıldı; ama, Is- lam, bilim devriminin dışında yaşıyor. Ortadoğu'nun kral- lan, sultanlan, emirteri, şeyhleri, Amerika destur verme- den hapşıramazlar. Ya bizim şeriatçılar? Bakmayın atıp tuttuklanna, nutuklar atmalanna, hey- heylenmelerine.. • Uygarlık bir aşamaya geldi. O aşamada dövünmek, yerinmek, nutuk atmak, bas bas bağırmak, gırtlağını yırtmak, yanıp yakınmak, parayla tutulmuş ölü ağlayıcılanna özenmek yok.. Bosna da Müsluman kıyımı sürüyor, çocuklar katJedilh- yor, kadınların, genç kızların ırzına geçiliyor yüzleri söz- de Kâbe ye dönük olanlar da çeşitleme yapıyorlar Tür- krye'nin içine dönük yatrıma yöneliyorlar; göbeklerinden Ortadoğu'daki krallara, suttanlara, emirlere, şeyhlere bağlı olanlar, gerçekleri degizlemeyeçabalıyorlar; İstan- bul'un şeriatçılan, Müslümanlığı siyaset yabnmı için kul- lanıyoriar; sınır ötesindekiler ise öteden beri ya heyyy... Gelsin petro-dolarlar.. Şınanay da şınanay.. Müslümanlığı Anadolu halkının tepesinde Ortaçağın papazlan gibi kullanmak isteyen din komisyonculan. laik Türkiye Cumhuriyeti'nde vicdan özgürlüğüyle uğraşmayı bir yana bıraksınlar; işte Medine ile Mekke, işte Bosna!. Bir milyarlık Islam dünyasında Bosna Müslümanlan için -laik Türkiye'den başka- kılını kıpırdatan bir başka devlet varmı? NAZIM HİKMET KULTUR VE SANAT VAKFI DoğMMiuııiN.ytfMla N A Z I M HİKMET Saat: 20.30 (suare) Konuşmaalar: Kültür Bakanı: FİKRİSAĞLAR Gazeteci-Yazar: İLHAN SELÇUK Yorumlayan: Meral Taygun Sunucu: Nevzat Şenol Saat: 18.30 (matine) Yorumlayan: Meral Taygun Gün: 15Ocak 1993Cuma Yer: AKM Konser Salonu Davetiyeler: AKM Gişeten, Dünya Sineması ve Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı "General Yazgan Sokak Mehdi Bey Ap. 10/10 TÜNEL"den temin edilebihr. ORALÇALIŞLAR Hz. Ali - Muaviye Çatışması GazetecilerCemiyeti 1992 inceleme ûdüiü Pencere Yayınlan Salkım SöğütSok. 2/4 Cağaloğlu/istanbul Tel:5132717 DAKTİLO EDİLİR Yayınevlerinin, yazarlann, öğrencilerin, kurum ve kuruluşlann yazılan temiz ve süratli bir şekilde daktilo edilir. Te1:5374424(Orhan)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle