Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13OCAK1993ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KÜLTtİR 11
Fotograflarla
Atatürk
• ANKARA (AA)
Aıutkabir'deocak-şubat-
mart döneminı kapsayan üç
aylık sürede 'Atatürk Köşk
ve Evleri', 'Atatürk ve
Havacılık', 'özdeyişleri ile
Atatürk' ve 'Atatürk
İnkılaplan' konulu 4 fotoğraf
sergisi açılacak.
ArutkabirKomutanlığVndan
verilen bilgiyegöre, 'Atatürk
Köşk ve Evleri' konulu sergi
bugün açılacak. 13şubata
kadar açık alacak sergıde,
Atatürk'ün milli mücadele ve
yurt gezileri sırasında kaldığı.
kendisine bağışlanan ve daha
sonra Atatürk tarafından
Türk milletine bırakılan
çeşitü illerdeki evlenn renkli
fotoğraflan yer alacak.
'Atatürk ve Havacılık'
konulu sergi ise 16 şubat-7
mart tarihleri arasında
gerçekleşürilecek.
'Özdeyişlen ile Atatürk'
sergisi 10-22 mart tarihleri
arasında, 'Atatürk
İnkılaplan' konulu fotoğraf
'sergisi ise 25 mart-20 nisan
tarihleri arasında yapılacak.
Sami Gûner
Fotoğraf
Yarışması
• BURSA (AA)- Bursa
Büyükşehir Belediyesi'nce bu
yıl ikincısi düzenlenen 'Samı
Güner Fotoğraf Yanşması"
sonuçlandı. Renkli baskı
dalında Muş'tan Adem
Sönmez, saydam dahnda ise
Adana'dan Ozcan Ağaoğlu
birincilik ödülünü
kazandılar. Renkli baskı
dalında 526, saydam dalında
'a 496 yapıün kaüldığı
yanşmada 268 kışinın toplam
1022yapıünın
değerlendırildiğı açıklandı.
Seçıci kurulun fotoğraf
sanatçılan Ersin Alok,
Halim Kulaksız, Sami
Pekşirin, BUFSAD Başkanı
Güven Aktaş, Marmara
Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi öğretim görevlisi
Alper Bilsel ve Büyükşehir
Belediyesi Sanat Galerisi
Sorumlusu tlhan Özer'den
oluştuğu yanşmada ödüller
,20 şubatta Bursa'da
'düzenlenecek törenle
•sahıplenne verilecek.
Türk-Polonya
DOStlll(}ll ^«VÜU.\ iAH«.
• ANKARA (AA>
Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası (CSO), bu haftaki
konserini Türk-Polonya
Dostluk Antlaşrnası'nm 70.
'yıldönümü anısına verecek.
Türk-Polonya Dostluk
Atlaşmasının 70. yıldönümü
nedeniyle verilecek konserde,
TürkvePolonyalı
bestecilerinin yapıtlan
seslendirilecek.
Dengeli Leke
I ANKARA (Anka>-
Ressam Nesrin Bal'ın
'Denemeler T adlı resım
sergisi Ankara'da açıldı.
Nesrin Bal'ın resimleri
eleştirmenkrce 'sağlam bir
kurgu, dengeli bır leke
anlayışıvebunlarla
bütünleşen bir renk dokusu'
şeklınde değerlendiriliyor.
'Indochina'
• ANKARA (Anka)-
Fransız Kültür Merkezi ocak
ayı sinema gösterimi
kapsamında bugün ve 15
ocak cuma günü ünJü
Fransız Sanatçı Catherine
Deneuve'ün oynadıfp
'Endochina' (Hindiçini) adlı
fıhn gösterilecek.
Yönetmenliğini Regis
Vargnier'in yaptığı 1992
yapımı fılm Türkçe altyaa ile
sunulacak. Fransız Kültür
Merkezi'nde ocak ayında
gösterilecek diğer fdmler
şöyle: Senaryosunu ünlü
Fransız yönetmen Francois
Truffaut'nun yazdığı,
Claude Miller'ın yönettiği
'La Petite Voleuse' 20-22
ocakta, yönetmenliğini
Francis Girod'nun yaptığı
'L'enfance de L'art' 25
ocakta ve Daniel
Mosmann'ın yönettiği 'Les
Fauses Confıdences' 29
ocakta gösterilecek.
Nubar
Terziyan'a Emek
Odülü
•ANKARA(UBA)-5.
" okara Film Festivah'nde
-fleködülüTürk
sinemasının yıllanmış
karakter oyuncusu Nubar
Terziyan'a verilecek.
Festivalde 'Aşık
Ankaralılar' ve 'Ankara'
konulu iki serginin yanı sıra,
'Türkiyenin Kalbi Ankara'
başlığı altında başkenti
tanıtan fılm gostenlen de
yapılacak. 'Türk Sinema
Tarihinden' başiıklı bölümde
iseYaşarKemal'in
senaryolanndan yola
çıkarak hazırlanan fılmler ve
yazar hakkında BBC'nin
haarladığı belgesel
gösterilecek.
80.yorum yıldönümünde İstanbul Devlet Senfoni ilk kez Bahar Ayini'ni seslendirdi
20. yüzyılın vazgeçihnez yapıb
EVİN tLYASOĞLU
Bilmem hiç düşündünüz mü.
neden gider insanlar konsere?
Yönetecek şef için mi, solist için
mi yoksa programın içeriği ya
da orkestranın niteliği için mi?
Hemen tümü birarada diye-
ceksiniz. Oysa bilet gişesine gi-
dıp haftalık programa göz atı-
nca "bu hafta şef şuymuş, bu
piyanisti çok severim ya da o
konçertoyu dinlemek için gidi-
lır bu konsere" gibilerden kişi-
sel baa seçimleriniz olabüir.
Yıllar önce şef Strugala ile
yapüğımız bir söyleşide bu so-
ruyu sormuştum, sizce neden
geliyorlar konserlere, öncelikte
olan hangisi demişüm. Özellik-
le îstanbul dinleyicisi için biraz
sitem ederek cevaplamışü:
"Bence solisti dinlemeye geli-
yor fstanbullular. Biz tüm bir
hafta kocaman bir senfoni
çalışmışız, onlar ise ilk kısımda-
ki konçertoyu. bizim ancak eş-
lik görevinde olduğumuz bölü-
mü dinleyip gidebiliyorlar."
Belki de assolıst geleneğın-
den kaynaklanıyor bu olay. Bir
ara senfoniyi ilİc bölüme, kon-
çertoyu, solistler olan yapıtı
ikinci bölüme yerleştirip zorla
dinleyiciyi salonda tutmayı bile
denemişlerdi. Ancak çeşitli yö-
neticı, sanatçı ve dinleyiciye
sorduğumda bazan de şef için
veya program için konsere ge-
lindiğini öğrenmiştim.
Gecen hafta İstanbul Devlet
Senfoni Orkestrası'nı dinleme-
ye gelenler hem şef hem solist
hem de program için bu seçimi
yapmışlardı: Şef Gürer Aykal,
solist Suna Kan ve besteci Beet-
hoven'di ilk bölümde. Besteci-
nın 1806'da, 36 yaşında yazdığı
keman konçertosu aynı zaman-
da sağırlığının arttığı, çevresın-
den uzaklaşıp kendi ıç dünyası-
na gizlenmeye başladığı yıllann
üriinüdür. Suna Kan her za-
manki ölçülü ustalığı ile seslen-
dirdi bu yapıtı. Ve konserin
ikinci yansında pek kimse salo-
nu terketmedi: Stravinsky'nin
Bahar Ayini'nin ilk kez tstan-
bul Devlet Senfoni ile çalınışı
Beethoven ve Stravinsky'yi seslendiren tstanbul Devlet Senfoni 'nin bu haftaki şefi Gürer Aykal'dı.
mi, Gürer Aykal'ın şefliğı mi,
neydi ilginç olan ama hemen
herkes oturup dinledı sonuna
dek konseri.
Bahar Ayini, Rus asıllı beste-
cinın Igor Stravinsky'nin bü-
yük senfoni orkestrası için
yazdığı bale yapıtı. Birinci
Dünya Savaşı'na gebe Av-
yüzyılın görkemli giysileriyle,
düşsel ezgıleriyle bezenmiş ba-
leleri yerine çuvaldan giysilerle
gürültülü bir müzikle ortaya
çıkan bu bale. ilk yorumunda
büyük tepkiler almış, dinleyici-
nin bağınp cağtrması orkestra
çukurundan yükselen seslerle
kanşmış ve o günden ben anla-
neredeyse yirminci yüzyılın
vazgeçılmez bir başyapıtı haline
gelmiş. Bu yıl Avrupa'nın çeşitli
kentlerinde Bahar Ayini'nin 80.
yorum yıldönümü kutlanmak-
ta. Gürer Aykal da bu yapıtı se-
çip tstanbul'da ilk kez caldıra-
rak bizi bu kervana katü. Titiz-
ce çalışılmış, gölge-ışık nthklan
Igor Stravinsky
Rus asılb besteci Igor Stra-
vinsky'nin büyük senfoni or-
kestrası için yazdığı bale yapıtı
Bahar Ayini'nin bu yıl Avru-
pa'nın çeşitli kentlerinde 80.
yorum yıldönümü kutlanıyor.
Şef Gürer Aykal da bu yapıtı
seçip, İstanbuFda ilk kez Devlet
Senfoni Orkestrası'na çaldırdı.
rupa'nın karabasanı kadar, tılagelenbirkaosyaşanmış. Bü- gözetilmiş; vahşi, ilkel ortama
İlkelcilık akımının çok ritimlı, tün bunlar 29 Mayıs 1913'te ol- uygun gizemsel bir hava yara-
geniş soluklu, degişken ses di- muş. Günümüzden tam seksen tılmışü. Belki biraz daha yük-
namiğini yansıtan ortamı...l9 yıl önce. Sonra da Bahar Ayini, sek (forte) seslerle, daha uyancı
bir etkınlik sağlanabilirdi. Bu
da orkestranın .provalannın
küçük salonda yapılıp konserle-
rin büyük salonda yapdması-
ndan kaynaklanan. öteden beri
var olan bir sorun.
Geçen hafta bir başka senfo-
ni orkestrası daha dinledik Is-
tanbuTda:
Bükreş Filarmoni Orkestrası
Cemal Reşit Rey salonunda 6
ve 7 ocak günleri çaldı. 7 ocak-
ta dinledığimiz programı şef
Cristian Mandeal yönetti.
Yüzyılı aşkın bir geçmişi olan
orkestra, belli bir geleneği ko-
ruduğunu gösteriyordu. Enes-
cu'nun İkinci Rapsodisı'nde ve
Çaykovski'nin 4senfonisinde
kocaman bir orkestranın dolu
dolu tınlayan sesini dinledik.
Ancak Beethoven'in üçlü kon-
çertosunda yer alan solistler
(piyanist Licaret, kemancı Pet-
rovici ve çellist Cazacu) ne ken-
di içlerinde bir oda müzdği
yapabildiler ne de solist ol-
manın canhhğını yaşayabildi-
ler. Sanki orkestramn birer par-
cası gibi, hiçbir coşku geürmek-
sizin notalannı okudular.
İstanbul'da geçen haftanın
bir başka müzik olayı da Say-
gun'u anma konseri idi. Mimar
Sinan Üniversitesi'nde düzenle-
nen dinletide okulun öğretim
üyesi sanatcılar ve operanın ele-
manlanyeraldı.
Meral Manizade, Hülya
Ardıç, Erol Uras, Nuri lyicil,
Metin Ülkü, Mesut Iktu ve Ay-
han Baran, piyano eşliklerinde
Serdar Yalcın, Judith Uluğ ve
Nurten Kolçak, büyük besteci-
mize en içten armağanlannı
sundular. "tnsan Üzerine De-
yişler"de, Yunus Emre Orator-
yosu'nda, Kerem operasında
ve türkülerinde Saygun'un
nasıl doğru bir prosodi, net ve
öz bir Türkçe kullandığını;
şana eşlik eden piyano veya or-
kestra partisinde ne denü dra-
matik bir anlatımı olduğunu;
piyano sonatininde, Aksak
Tartılar etütlerinde pıyanonun
çalgı olarak olanaklannı nasıl
kullandığını bir kez daha du-
yup düşündük.
Zülfıkar Sayın'ın grafık sergisi Talih Kuşu'nda
Grafik diliyle trajik yaşamlar
tBRAHtM KARAOĞLU
ANKARA - Grafik sanatla-
nn kitle iletişimindeki görsel
beğeniyı belirleyici işlevi, bu
alanda etkınlik gösteren sa-
natçılan yenı tasanm olanak-
lan aramaya, batı öykünmecüi-
ğinden kurtularak, yerel kültür
değerleri içindeki unsurlarla,
çağdaş tasanm olanaklannı ye-
ni sentezlerde buluşturmaya
yöneltiyor.
Bu yönelimi yaşayarak, re-
simsel değerlerin boyutlannda
yoğun, çarpıcı. yontusal görün-
gülerle, grafıksel biçemini ger-
çekleştirme uğraşında olan
genç sanatçı ZülTıkar Sayın, "in-
SANAT BAHÇESİnden" adlı
ilk kişisel sergisiyle, kendi ku-
şağı içinde etkin bir kimlik su-
nuyor.
"Birden çok kişilik, günü-
müz insanının biricik kişiliğini
oluştunnada, doğal bir sıralı
düzen görünümünde yalnızca
kendisiyle banşık bır gelişme
gösterirken; insamn kendi içde-
vıngenliğıne koşut gerçeği ile
egemen gerçek arasındaki etki-
sızliğinin güzel duyusal görüle-
bilirliği üzerine..." düşünerek,
içsel bir davranışla çizilmiş an-
latım biçimleri geliştiriyor.
ZüffikarSayn
Zülfıkar Saym'a göre; "Ko-
rumaya çahştığımız ruhumuz,
gerçeİcte tehlikede olan özneüi-
ğiıniz olarak düşünülecek olur-
sa; insanlann kurtulmaya ya da
korumaya çahşüklan, tehlike-
de olan öznelliklerini bir boyu-
tuyla görmek olasıdır inSA-
NAT BAHÇESİnde."
İnsanı odak almış çalışmala-
nnda. 'Hayvanı. hayvandan
çok insanda aramak gerek. Bit-
kiyi de öyle. Çünkü yeryüzün-
deki herşeyin özellik olarak en
belirgın ve en uç boyutuyla in-
sanda bulunduğuna inanıyo
rum. İyilığiyle, kötülüğüyle,
yırtıcılığıyla, yırtıhrlığıyla, gü-
zelliğiyle, çirkinliğiyle... her
türlü özelliğjn-olumlu ya da
olumsuz- en mükemmehni in-
sanda bulmak olasıdır" diye-
rek. "inSANAT BAHÇESİ-
nde", insanın kendi gerceği ile
dış gerçek arasındaki trajik ya-
şantılan üzerine kurulmuştur"
anlayışmda. Yapıtlanndaki fı-
gürlerin ıç ve dış konturlan
aynı renkte, aynı kalmlıkta.
Kontras renklerin, kahn kon-
turlarla oluşturduğu etki, an-
latımını daha da güçlendirtniş.
"Bir tasanmın, bir yaratım
ürününün, baskı merdanesi-
nin altından geçmedikçe. ço-
ğaltılmadıkça grafik olamaya-
cağı" anlayışını eleştiriyor.
"Grafik yapıünın ürün ol-
dukça anlam kazanması olgu-
su, tasanm ürünü yapıtm öne-
mini azaltmakta, dolasıyla ta-
sanmcılarda mutlaka basüabi-
lecek işler tasarlama zorunlu-
luğu düşüncesi uyandırmakta-
dır... Grafik kavramı, yalnızca
}apıt ya da -onun ço-
ğalülmışı olan ürün ögeleriyle
de sınırlı kalmaktan kurtul-
sun; önemli olan grafik an-
latım olsun" diyor.
Eyuboğlu Yanşması'nın birincisi Coşkun:
Deneme, günlük
yaşamatekar
METtNHAKYERİ
PEN Yazarlar Derneği, Sabahattin Eyuboglu'nun 20. ölüm
yıldönümü dolayısıyla düzenlediği deneme yanşmasında Zeki
Coşkun'un çalışmasını birinciliğedeğerbuldu. Çahşmasında de-
neme türünün günümüze değin nasıl ev rildığine ilişkin gözlemle-
rini anlatan Coşkun sorulanmızı yanıtladı:
- Deneme tûninün geçmiş ve bugün diye birbirinden ayırabilece-
ğüniz okkıkça önemli iki dönemi var. Bu geçiş nasıl gercekleşti.
COŞKUN- Türkiye"de genel olarak yazının özel olarak de-
nemenin son derece talihsiz bir geçmişi var. Yazann bağımsız bir
yazı oluşturmasmın süreci neredeyse 10 yıl öncesinden başlıyor.
ilk defa gündelik hayata ilişkin söz söyleme durumu da gazete
ve dergiler aracılığıyla doğdu. O zaman ne yapıldı? Gazete ve
dergi aracılığıyla düşünceler, medresenin, devlet yönetıminin
dışında anlatıldı. Sokak lambalan üzerine de -Şinasi gibi- yazılar
yazıldı. Bu modernleşmenin bir göstergesi olarak ifade ediliyor.
Deneme türü de adı konulmadan ve dili tanımlanmadan ilk defa
bu gazetelerde ve dergilerde ortaya çıkıyor. Ama tıpkı bizim
Dümbüllü tsmail Efendi'nin doğaç-
lamadan söz söylemesi gibi. Türk ya-
zan da tanzımattan bu yana deneme
yazdığını brlmeden deneme yazmışür.
Deneme bir akıl hocalığı olarak doğ-
muş ve kullanılmıştır.
Modern anlamda, denemenin ku-
rucu kuşağı ki cumhuriyetin ilk
yıllandır bunlar Nurullah Ataç, Sa-
bahattin Eyuboğlu, Orhan Burian ve
Vedat Günyol'la başlar. Bunlann or-
tak yapısı yeni bir toplumun propa-
gandasını yapmaktır.
- Bizde deneme Batı'dan farUı bir yapıda geiişti santnm. Dene-
menin özeüikie kuruluş dönenrinde her denemed bir manifcstocu
muydu? Bir tnr knitür misyoneri miydi?
COŞKUN- Deneme ilk kez gündelik hayata bakan yazı tü-
rüdür. Roman eleştinsi deneme üzerine kurulmuştur. Sizin ma-
nifesto dediğinize ben ilahi söz diyonım. Bizde bir yandan ilahi
sözden çıkmaya çalışıhrken bir yandan da ilahi söze sahip cıkıl-
maya çabşıldı. Yazdığını bilmeden deneme yazanlar vardı.
Cumhuriyet döneminde de adını koyarak deneme yazanlar da
yine bir tür ilahi sözü deneme formunun içerisinde tekrarlıyor-
lardı.
- Köşe yazarlıgı ile deneme tûrü arasnda ne tür birflişkivar?
COŞKUN- E^nemenin kötüye kulanımı olarak sözünü etti-
ğim şey daha çok bu köşe yazarlığıyla ilgili bir şey. Köşe ya-
zarlığının geleğinde devleti içinde bulunduğu durumdan kurtar-
ma gibi bir dertleri vardır ve o doğrultuda yazmak zorundadır-
lar. Köşe yazan memleketin ahvali üzerine söz söyleyendır.
Köşe yazannın da ön kabulleri vardı var olmak zorundaydı.
Köşeyi boşuna vermiyorlar adama. Bu nedenle köşe yazarhğını
denemeyle eş tutamayız. Hatta tam tersine köşe yazarlıgı dene-
menin katilidir diyebiüriz.
- Denemenin geîeceği nasıl görfinöyor?
ÇOŞKUN-Cemal Süreya 1970'lerde önümüzdeki dönem de-
nemenin olacaktır demişti. Kehanet 15-20 yıllık bir gecikmeyle
gercekleşti.
seK (ione; sesıerıe, aana uyancı yup auşunauK. ı °~~T
*~
Alman sanatçı Franz Walther'in sergisi cuma günü AKM'de açılıyor
Geleneksel l*akışı değiştiren işler
Hitit SanatıP r o f . D r . A . M u h i b b e D a r g a
Anadolu uygarlık tarihine ışık tutan özgün bir yapıt.
375 sayfa, mat kuşe kâğıt. Büyük boy.
335 adet renkli ve siyah-beyaz fotoğraf, çizim ve harita.
Şömiz içinde lüks cilt.
Fiyatı 400.000 TL
Genel Dağrtnn:
özghr Ya;WDaiıtıııı Td 326 2513 - 519 1449
Dftnra Aktiki t » ı n Yayın San. « Tic. A^. Td 249 M62 - 512 0190 10 Ha
rapirö Yayın Dağıiım Saa. w Tic. Ud. Şıi. Tcl 528 5615 - 527 0153
E m Yayınalık vc Kilapçıhk LuLŞli. Td. 251 2858 - 252 0560
AKBANK
BERALMADRA
Dört bölmeden oluşan san
kartondan bir duvar rafının her
bölmesinde, kalın san pamuk-
ludan dikilmiş, dört ayn parça-
dan oluşan bir giysinin dört
parçası yer alıyor. Bu yapıt, sa-
natçının bu giysi parçalannı tek
tek bölmelerden alarak gjyin-
mesiyle tamamlanıyor.
1984 yılında Franz VValther'-
in yaptığı 'San Yanıt' adlı bu
duvar işi, sanatçının kendisini
hareketlı bir heykel durumuna
getiriyor. Yapıt bir eylem olu-
yor. Franz Walther, 1963'ten
bu yana gerçekleştirdiği 60 ka-
dar teksuî-heykel eylemini' 1. İş
Takımı' (1. Werksatz) olarak
adlandınyor. 1972'den baş-
layarak gerçekleştirdiği '2. ış
Takımı'nı oluşturan 'Adım
Atma İşleri' (Schreitstücke) ise
karton ya da demirden
yapılmış bir taban üstünde
kaülımcının yana dogru aülmış
adımlarla yürümesi eyleminden
oluşuyor.
15 ocakta Alman Kültür
Merkezi'nin davetiyle ve Plas-
tik Sanatlar Derneği işbirliğiyle
İstanbul'a gelerek AKM'de bir
sergi gerçekleştirecek olan Al-
man sanatçı Franz Walther'in
son otuz yılın en önemli sanat-
çılanndan birisi olduğunu söy-
lersek, hiç abarünış olmayız.
1960'tan sonra sanat anlayışı-
nın geçirdiği değişim aşamalan
içindeki öncülüğü ve bugüne
değın gücünü ve anlamını yitir-
meyen çalışması, onu 'önemli'
kılıyor.
1960'lann başında Franz
Walther kendisi için, yapıün
yaraülmış bir şey olmadığını.
düşgücü, düşünce ve tasanmla
birleşmiş bir eylem olduğunu
kanıtlamaya çalışıyordu. Franz
Walther başlangıçtan bu yana
üretimini 'iş" olarak adlandın-
yor.
Franz Walther'in bugüne ka-
dar gerçekleştirdiği işler, birkaç
bin desen, üç boyutlu yapıtlar
Franz \Vahher, son otoz yılın en önemli sanatçılanndan biri.
ve bu yapıtlarla ilişkili eylemler-
den oluşuyor. Walther'in işleri,
çok genel olarak tanımladığı-
mızda. sanat izleyicisi-
nin sanat yapıtma geleneksel
bakışmı değişürme amaanı gü-
der, izleyicinin estetik işlem sü-
recini düşünmesini, yaşamasını
ve katılma sorumluluğunu taşı-
masını sağlar.
1939 doğumlu sanatçı, sanat
yaşamına 1953'te başlamış,
1961'de Frankfurt Güzel Sa-
natlar Yüksek Okulu'nu bitir-
dikten sonra 1962-64'te K.O.
Götz ile Düsseldorf Güzel Sa-
natlar Akademisi'nde çalışmış,
1967-73 arasında New York'ta
yaşamış ve 1971'den bu yana
Hamburg Güzel Sanatlar Yük-
sek Okulu'nda profesörlük ya-
pıyor.
1966'dan bu yana Almanya'-
mn ve Avrupa'nın birçok -ken-
tinde özel ve resmi galerilerde,
1970'te New York'ta Museum
of Modern Art'ta, 1977'de
XIV. Sao Paolo Bienali'nde,
1981'de Berün National Ga-
leri'de, 1989'da Paris, Chicago,
Londra. 1990'da San Diego,
Miami, Montreal, Nis, 1991'de
'Ruhlann Evi'nde başrolü Meryl Streep oynayacak
HoUywood yıldızian birbirıne düştü
ı
ATİNA (AA) -Ünlü yazar Isabel Allende'nin
"Ruhlann Evi" adlı kitabı, Hollywood yıldızlan
arasında büyük bir rekabete yol açtı.
Yönetmenliğini Altın Palmiye sahibi Bill Au-
gust'un yapacağı fılmdeki "Clara" rolü için Kim
Basinger, Meg Ryan, Michelle Pfeiffer ve Glenn
Close birbirlerine karşı sıkı bir mücadele verdi-
ler, ancak rolü Meryl Streep'e kaptırdılar.
l
Qara" rolünün kendisine verileceğini düşü-
nen Glenn Close, bir "teselli" ödülü olarak film-
de Clara'nın ablasını canlandıracak. Oara'nm
eşini ise Jeremy Irons oynayacak.
Isabel Allende'nin Şili'de bir aşkı ve devrimi
anlattığj "best-seller" kitabından uyarlanan fıl-
min 25 milyon dolara malolması bekleniyor.
Filmin çekimine önümüzdeki günlerde Porte-
kiz'de başlanacak.
"Ruhlann Evi" filminin yapıması Martin
Moszkowicz, Oscar ödüllü "Faüh Pelle" ve "lyi
Niyetler" filmlerine imzasını atan Avrupah yö-
netmen Bill August'un "Hollywood sistemine
de yabancı olmadığı' gerekçesiyle secildiğini
söyledi.
Moszkowicz, yaklaşık üç saat sürmesi bekle-
nen ağır tempolu filmin Hollywood'un hızlı
temposuna alışmış izleyiciyi sıkabileceğini, ama
hasılat konusunda endişesi olmadığını sözlerine
ekledi.
New York'ta kişisel sergjleri
olan sanatçının katıldığı grup
sergileri arasında 1969da
Londra'da ICA'da "When At-
titudesbecome Form" (Davra-
nışlar Biçim Olunca), 1972'de
Dokumenta Kassel 5, 1977'de
Dokumenta Kassel 6, 1981'de
Musse d'Art Moderne de la Vil-
le de Paris'te "Art Allemagne
Aujourd'hui (Almanya'da Bu-
günkü Sanat), 1982'de Doku-
menta Kassel 7,1983-84'te San
Fransisco Museum of Art'ta
"Sculpture from Germany"
(Almanya'dan Heykel), 1986'-
da Münih'te Lenbachhaus
Stadtgalerie'de "Beuys zu Eh-
ren" (Beuys'a Saygı), 1987'de
Dokumenta Kassel 8, 1989'da
Chicago Museum of Contem-
porary Art'ta "Object, Site,
Sensation" (Nesne, Yer, Du-
yum), Viyana'da Museum des
20. Jahrhunderts'te "Viener Di-
van"ı sayabiliriz.
Fransız Walther, yüzyılın ba-
şından beri gelişimini kesintisiz
olarak sürdüren "Kolaj" kav-
ramına, Pop Art'ta ulaştığı "ya-
şamla birleşme" noktasında
müdahale ederek üç boyutlu,
çevresel açılımlar getiren ve gü-
nümüzdeki yerleştirmelerin
(enstalasyon) içerdiği süreçlerin
ve kavramsalhğm temellerini ir-
deleyen bir sanatçı olarak giri-
yor sanat ortamına. Franz
Walther geleneksel kolaj malze-
meleri kullanır; kâğıt ve karton-
lar, yağlıboya, suluboya, tut-
kal, çiriş, pamuklu kumaş, ke-
ten, tahta,demir.
Bunlann montajındakı kav-
ram ise geleneksel olanın aşıl-
masmı öngörür. İşlerinin alt-
yapısını oluşturan desenler düş-
sel ve ussal tasanmı hazırlar,
kullandığı malzemeler, nesneler
arasındaki yalın ilişkilerin, en
aza indirgenmiş biçimlerin olu-
Şumunu sağlar; üçüncü aşama
insanın ortaya çıkan bu ıiesne-
lere gövdesel ve duyusal
katılımını sağlayan eylemlerdir.
Türkiye'de son ytllarda yaşa-
nan sanat gelişmeleri arasında
yer alan, geleneksel heykel an-
layışının dışına çıkan üç boyut-
lu yapıtlann, yerleştirmelerin,
performans ve happening adı
altında gerçekleştirilen gösteri-
lerin izleyiciye ahşmadığı ve
tanımadığı sanat deneyimlerini
yaşattığını düşünürseİc, Franz
Walther'in 60'û yıllann ortasm-
dan bu yana, durmadan yeni'
açıhmlara sokarak sürdürdüğü
bu "iş"in yakından ve derinle-
mesine algüanması yararlı ola-
cak.
14 ocakta, AKM'de serginin
açıhşından önce, üç saat süre-
cek bir konferansta Franz
NValther ile birlikte bu deneyimi
yaşamak olanağını bulacağız.