18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL1992 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER Rektör Seçimleri ve Evren'in Endişeleri Siyaseti bulaşıcı ya da salgın bir hastahğa benzetmek, ondan korkmak çağdaş bir tutum değildir. Siyaset olmazsa devlet nasıl yönetilir? "Benim siyasetim doğru, bize karşı olanlann siyaseti ise yanlış ve zararlıdır" anlayışı demokratik değildir. Üniversite özerkliğini, yani yönetidleri seçmek hakkını savunanlar, üniversiteyi küçük siyaset ve katı ideolojilerin etkisinden, partizanhk ve partizanca kadrolaşmalardan korumak savaşımı veriyor. Prof. Dr. BOZKURT GÜVENÇ Yedinci Cumhurbaşkanı Evren. rektör se- çimleri ve üniversite yönetimi konusundaki endişelerini Milliyet'e (22 Temmuz 1992) açıkladı. Evren'in görüşleri birkaç başlık altı- nda özetlenebilir. 1) Batı-Türkiye karşılaştırması: İngiltere ve ABD gibi Batı ülkelerinde atamayla işbaşına getirmek üzere ilanla rektör adayı aranıyor. (Bizde neden seçim olsun ki?) 2) Mantıklı sorular: Lisede seçim yok. üni- versitede niye seçim olsun? Milletvekilleri ba- kanlannı seçmiyor; profesörler rektörlerini niye seçsin? Hem seçimin sonu neye vanr? 3) Politik endişeler: İşin içine seçim kanşın- ca üniversiteye siyaset bulaşır; siyaset bulaşın- ca da 12 Eylül öncesine dönülür. 4) Sonuç: YÖK Başkanı Doğramacı haklı- dır; seçim sakıncalıdır. Sayın Evren'in benzetmelerine, kıyas (ta- sım) mantığı ile bulup ileri sürdüğü politik gö- rüşlerin geçerliliğine ve vardığı yargılann doğ- ruluğuna katılmamakla birlikte, sorduğu güncel sorulann okuyan kamouyunda yarat- mış olabileceği bazı kuşkulan dağıtmak ama- cıyla yazıyorum. Batı ik Türkiye karşılaştırması Batı ülkelerinde rektörler atanırken bizde neden seçim olsun? sorusu, ülkemizi yöneten- lenn zaman zaman başvurduğu, yaygın bir çifte standart örneğidir. İşlerine uygun geldi- ğinde Türkiye ileri ve çağdaş bir Batı ülkesi- dir. Batı'da olan bizde de olmalıdır. Politika- lanna ters düştüğü zaman, Türk kültürünün ve demokrasisinin kendisine özgü koşullannı ve gerçeklerini savunurlar. "İngiltere'de ana- yasa yok ve ABD'deanayasayı MGK yapmı- yor; Batı demokrasilerinin anayasalannda rektör atamasına yer verilmiyor; cumhurbaş- kanına dilekçe sunanlar yargılanmıyor" diye- cek olsanız, resmi yanıt hazırdır: "Burası Tür- kiye'dir. Biz bize benzeriz. Otur oturduğun yerde, boyundan büyük işlere kanşma" vb. Bu tür konulan tartışabilmek için öyleyse uz- laşmaya varmak gerekir: Batılı mıyız, Doğulu ıiu? Ve de ne kadar? Ben ikinciye katıhyor ve Türkiye Batı olmadığı için rektörler seçimle gelmelidir diyorum. Cumhurbaşkanlarınca atanabilir, ama öğretim üyelerince seçilmeli- dir. Batı ülkelerinde çeşitli atama biçimleri var, ama bilinenlerden hemen hiçbiri bizdeki "'te- peden inme" atamaya benzemiyor. Üniversi- te rektörleri yüzlerce, bazen binlerce aday ara- sından tek tek seçiliyor. Bu seçimde, öğretim üyelerinin, gelmiş geçmiş mezunlann. öğ- rencilerin, idari ve yardımcı personelin, siya- sal partilerin, basın-yayın kurumlannın, bilim ve meslek kuruluşlannın adaylan sorulur; gö- rüşleri, oylan ve onaylan alınır. Yıllarca önce mezun olduğum bir Smithsonian kuruluşuna yönetici atanırken adaylanm hala soruluyor. Amerika'ya adayımı bildirebiliyorum da İcen- di rektör adayımı seçemiyorum. Batı'ya ben- zemeyen yanlanmız burada. Anglo-Ameri- kan sistemleri de aslında birbirine benzeme- mekle birlikte, geniş tabanlı demokratik ata- malardır. Bizdeki tek seçiciliğe benzemezler. Eğer gerçekten hala ilanla rektör arayan Batılı kurumlar kalmışsa, uygulama kural de- ğil, olsa olsa istisnadır. Bir Princeton Üniversitesi rektörünün 2000, bir Columbia Hukuk Dekanının 400 aday arasından ve aylar süren, ciddi bir eleme süreci sonunda seçilip atandığı günlük basına yansımış, araştırmalara geçmiş, romanlara konu olmuş tarihi gerçeklerdir. Eleme ölçütü, adaylann sakıncalı olup olmamalan değil, popüler destekleridir. Atanacak rektör aday- lannın. ilgili kurum ve kuruluşlan oluşturan kişilerin en az %80-90 oranında güvenine sa- hip olması arzu edilir. Atamaya yetkili yöne- tim kurullan ya da mütevelli heyet başkanlan, "Biz istediğimizi atanz, beğenen kalır, beğen- meyen gider" demez. Boyle düşünenler çıkar- sa, ona verilmiş atama yetkileri geri alınır. So- run, adaylann nasıl saptandığındadır. Böyle bir demokrasi geleneğine henüz kavuşa- madığımız için bizim rektörlerimiz seçilmeli- dir diyoruz. "Amerika'da rektörler atanır, biz neden atamayalım?" görüşünü savunanlara, pasif bir geri hizmette emekliliğini bekleyen (Albay) Eisenhovver'ın İkinci Dünya Savaşı'- nın batı cephesi komutanlığı için hangi ölçüt- lerle seçilip nasıl hazırlandığını, savaş sonrası- nda bir üniversitenin rektörlüğüne nasıl seçil- diğini, cumburbaşkanlığına nasıl aday oldu- ğunu aynntılanyla anlatan yaşamöykülerini okumalan önerilebilir. Eisenhower'ın kendisi kadar ünlü ve belki de daha büyük bir komu- tan olan Mac Arthur'un aynı seçim sürecinde hangi gerekçelerle elendiği, Batıcı şampiyon- lanmız için yararlı bir demokrasi dersi olabi- lir. Sorular ve yanıtlar •'Lisede seçim yok, üniversitede niye olsun" sorusunun yanıtı şöyledir: Üniversite, lise ol- madığı ve de liseye benzememesi için. Profe- sör Kuban'ın "Memurlaşmış profesörleri" (Cumhuri>et 1 Ağustos 1992), devlete kapıkulu olmasınlar, Çavuşesku gibi devlet başkanlanna ve eşlerine diplomatik amaçlı onursal unvanlar dağıtmasınlar vb gerekçe- lerle, lisede okutulan bilgiler üniverşitede üre- tilir, üniverşitede yetiştirilmiş öğretmenlerce öğretilir. Lisede olmayan üniverşitede de ol- masın, mantığı ile hareket edilirse, üniversite ya medrese olarak kalır ya da giderek medre- seleşir. Lisede olmayan harp okulunda ya da akademide olmasın dersek, yann öbür gün lise öğretmenlerini de dışandan getirtmek zo- runda kalabiliriz (Osmanlı gibi). Liselerde her gün değişen yanıtlar, üniverşitede ise evrensel sorular ve sorunlar üzerinde durulur. Çünkü bilim üretimi, araştırma ve yanılma özgürlü- ğüne dayanır. Deneme ve yanılma özgürlüğü- nün bulunmadığı yerde bilim yapılamaz. Bi- limsel bilgi, deneme \e yanılma yöntemiyle elde edilir. Bilim adamının yanılması bilimin onuru, güvencesi, bilimin gücüdür. Yanılan, yanıldığını kabul eden bilgin -suçlanmaz. ce- zalandınlmaz- yücelir, yüceltilir. Bilim böyle gelişir. Sorumsuz memur ise bilim yapmaz; yetkili amirin emirlerini yerine getirir. İşte bu- nun için üniversiteye lise müdürü olmaz. "Milletvekilleri bakanlannı seçmiyor, öğre- tim üyeleri rektörlerini neden seçsin?" sorusu, devlet varlığını yönetime indirgeyen görüşün ürünüdür. Milletvekilleri bakanlan seçmiyor, ama Meclis başkanını, cumhurbaşkanını ve yürütücü başbakanı seçiyor. Seçmekle de kal- mıyor; sorular soruyor, eleştiriyor, denetliyor, düşürüyor, değiştiriyor. Aynı akıl yürütme ile milletvekillerine tanınan bu yetkiler öğretim üyelerine neden verilmesin sorusu da soru- labilir, ama sorulmamalıdır. Çünkü mutlaka geçersiz bir benzetme yapmak gerekiyorsa, "'Bakanlık memurlan bakanlannı seçmedik- lerine göre öğretim üyeleri rektörlerini niye seçsin? sorusu sorulabilirdi. Yanıt gene basit- tir: Üniversite bürokratik bir kurum olmadığı ve olmaması için. Seçimin sonu demokrasiye vanr! Rektör ve dekan seçiminin sonu da -ta- bii- demokratik üniversiteye. Demokrasi, kuşkusuz kolay ve de kusursuz bir yönetim düzeni değildir, ama demokrasiden korkma- mak gerekir. Daha iyisi bulunmadığı için daha az sakıncalıdır. Atatürk'ün dediği gibi, "Basın özgürlüğünden doğan sakıncalann ça- resi nasıl basın özgürlüğünde" saklı ise üni- versite özgürlüğünden doğan sakıncalann çö- zümü de ancak özerk ve özgür, demokratik üniverşitede bulunabilir. En etkili denetim, öz-denetimdir. Yakın çağlarda yapılmış dene- meler, emir-kumanda zinciri ile bilim yapıla- madığını göstermiştir, kanıtlamıştır. Özetle sonuç "İşin içine seçim girince üniversiteye siyaset gireceği" endişesi ise doğrusu haklıdır, yerin- dedir. Siyaset bugün de girmiştir, girmektedir ve daima girecektir. İnsan olan her yerde siya- set de olacaktır (Homo politicus). Bilim ya- pan insanlar ve kurumlar siyasetin dışında kalamaz, tutulamaz. Tutmaya kalkarsanız, siyaset bilimini ya da bilim siyasetini bilimden anlamayan fırsatçılara bırakmış olursunuz ki bu daha sakıncalı bir siyaset olur! Sorun, siya- set değil; siyasetin türü ve düzeyidir. Çağdaş uygarlık, siyasetin bilime yön vermesiyle de- ğil; bilimin siyasete destek olmasıyla sağ- lanmıştır. 12 EylüPün rektörleri belli siyasal gerekçelerle (tercihlerle) atanmadılar mı? YÖK'çe sakıncalı bulunan rektör adaylannı eleyen görüşler siyasal değil mi? Bugün seçim yoİctur, ama -bal gibi tatlı olmasa bile- buz gibi katı bir ideolojik siyasettir rektör atama- lanna egemen olan. Bu siyaset ve onun ya- rattığı siyasal kadrolaşmalar olmasaydı 10 yıllık rektörler nasıl alırlardı birinci ve ikinci sıralan? Üniversite öğretim üyeleri siyasal parti ve sosyal amaçlı derneklere üye olamaz- ken, kendi tüzüğü ve beyanıyla devletin milli kültür ve eğitim politikasına yön veren bir ocağa üye ya da yandaş olanlann rektör adayı seçilip atanması, yaygın ve sözlük anlamıyla "siyaset" değilse, nedir? Siyaseti bulaşıcı ya da salgın bir hastahğa benzetmek, ondan korkmak, çağdaş bir tu- tum değildir. Siyaset olmazsa devlet nasıl yö- netilir? "Benim siyasetim doğru, bize karşı olanlann siyaseti ise yanlış ve zararlıdır" anla- yışı demokratik değildir. Üniversite özerkliği- ni, yani yöneticileri seçmek hakkını savunan- lar, üniversiteyi küçük siyaset ve katı ideoloji- lerin etkisinden, partizanhk ve partizanca kadrolaşmalardan korumak savaşımı veri- yor. Bu ülküye inananlar benim gibi "safdil" olabilir, ama özerkliğin bilimsel, tarihsel, hu- kuki ve felsefı gerekçesi budur. Özerklik ge- rekli, ama yeterli değildir. Sayın Evren'in mes- lektaşı Orgeneral Bedrettin Demirel, New York Üniversitesi'nin rektörüne, ABD'deki üniversite özerkliğini sorduğunda (1984-85 yıllannda AÜ Eğitim Fakültesi'nde yapılan bir seminerde). konuk rektör hanım soruyu şöyle yanıtlamıştı; "ABD'de üniversite özerk- liği vardır. ama kanunu yoktur. Kamu vic- danı (bilinci) üniversitesini dıştan gelecek her türlü müdahaleye karşı korur. En etkilisi de budur. Atanmış rektörler de özerkliği savu- nur. Toplumun saygısına ve güvenine yaraşır olmaya çalışır." Harvard rektörü, kimi eko- nomi profesörlerinin temizlenmesini isteyen Senatör McCarthy'ye, üniversitesinin federal hükümetten aldığı araştırma fonlannı iade ederek karşılık vermiş; işlerimize kanşmayın demişti. Özerklik. devletten değil, günlük si- yasetten, hükümetten bağımsızlıktır. Kuşku- suz her kurum, Harvard Üniversitesi kadar varlıklı ve özerk değildir, ama temel ilke ve son ideal budur. Kamu vicdanında üniversite- nin özerk imgesi korunmalıdır ki, kamuoyu onu sakınsın. Kamuoyu sakınsın ki siyasal güçler üniversiteden uzak dursunlar. Nasıl Bilkent gibi özel ve özgün üniversi- telerimiz varsa, bırakınız bir iki taîıe de özerk üniversitemiz olsun, kurulsun, çalışsın, geliş- sin, bilim yapsın. Yararlı hizmetler görsün, kendisini, varlık nedenini kanıtlasın. Türk toplumu bu kurumlann yararlannı görsün, onlara inansın ve sahip çıksın. Bırakınız. üni- versiteliler de kendilerini politikadan yalıtla- yan devlet gücüne karşın bilim üretsin, geliş- sin. Topluma kalıcı hizmetler veren aydın ku- şaklar yetiştirmeye başlasın. Bilimin gücünü göstersin. Toplumun güven ve desteğini ka- zansın. Kamooyu, üniversitesinin yanında ve arkasında yer alsın ki, üniversite kendisini ko- rumaya kalkan muhafızlara, korunmaya ge- reksinimim yok diyebilsin. ARADABIR Prof. Dr. KEMAL BALCI Selçuk Üniversitesi (Himpiyatın DüşündüPdûkferi Barselona Olimpiyatı'nda kendilerinden beklenenin çok ilerisinde başarı gösteren ülkelerin bu başarılarını ancak sporu tabana yaymış olmalarıyla izah etmek mümkün ola- bilir. Türkiye'de tabana yayılmış şey ise kahvehaneler ve aslında kahvehaneden başka şey olmayan çeşitli adlarda- ki lokallerdir insanımızın genç-yaşlı çoğunluğu, boş za- manlarmı yararlı uğraşlarla değerlendirmek yerine bura- larda kirli havayı solumanın yanında yerine konulması mümkün olmayan tek şeyi, vakti öldürerek geçiriyor. Bir memlekette spor, yaşam boyu spor şeklinde tabana yayı- lırsa, yani hemen herkes gücünün ve yeteneklerinin ölçü- sünde fiziki aktiviteyi gerektiren bir şey yaparsa bunun onurla taçlanan doğal sonucu, bırakalım ABD, BDT ve Al- manya gibi zirvedeki ülkeleri, Küba, Jamaika ve Güney Kore örneklerinde olduğu gibi olimpiyatlarda ve öbür uluslararası yarışmalarda bütün dünyanın gözleri önüne sergilenir. Memleketimizde bir devlet politikası olarak her hükü- metin spora yeterli ilgiyi gösterdiğinden ve gereken teş- vikleri yaptığından zerrece kuşku yok. Nitekim yalnız bu konu ile ilgilenmek üzere bir bakanlık da kurulmuştur. Gü- zel amma elde edilen sonuçlar beklentilerimizin çok geri- sinde kalıyor. Bu yazının özü saydığım bu hususu kendi anlayışım içinde kısaca sergileyeceğim. 1) Şampiyon sporculara gerek devletçe gerek milletçe gösterilen duygu yüklü ilgi bazen onlara dengelerini kay- bettirecek kadar ölçüsüz olmakta, aşırıhğa kaçmaktalar (havaalanlarında coşkuluyığınlarınçılgıntezahüratları ile karşılamalar, omuzlarda taşımalar, ardı arkası gelmez zi- yafetler gibi). Bu durumda kim olursa olsun bir insan den- gesini kaybedebilir ve dünya nimetlerinden, kendini tüke- tecek kadar aşırı yararlanmaya kalkabilir. Örneklerini, dü- şününce bulabiliriz. 2) Okullarda beden eğitimi programları yaşam boyu spor anlayışına göre düzenlenmelidir. Öğrencinin istek, yetenek ve fizik gücüne uygun efor gerektiren bir hareketi yapması ve bunun bedensel ve zihinsel yararını görmesi, sporu tabana yaymanın tek yoludur denebilir. Bu anlayış içinde çelimsiz ve fizik kusurlu olanlar dahil her öğrenci- nin güç ve yeteneğine uygun bir hareket bulunur. Bu kaza- nımların doğal sonuçlarından biri de yaşam boyu spor ya- pan büyük bir kitle içerisinden daha çok sayıda yıldız spor- cuların çıkmasıdır. Ayrıca yaşam boyu sporun organik yı- pranma nedeniyle erken yaşlanmayı, bedensel ve ruhsal çöküntüyü önlediğini, insanları hastalıklara ve hayatın zorluklarına karşı daha dirençli yaptığını gören uygar ül- kelerin bunu en ucuz bir koruyucu hekimlik uygulaması kabul ertiklerini de belirtmek isterim. Son olarak bir önerim daha olacak: Her üniversite kam- pusuna bir spor tesisi kompleksi yapılması... Olimpiyatlar dahil uluslararası yarışmalarda izlediğimiz ileri ülkeler sporcularının önemli bir kısmı üniversite öğrencisi. Bunla- rın yetiştikleri yerler de elbette öğretim kurumlarındaki te- sisler. Spor tesisleri komplekslerinin de dershaneler, la- boratuvarlar, konferans salonları ve öğrenci yurtları gibi üniversite kampuslarının vazgeçilmez ünitelerinden oldu- ğu bilincine varmamız zannederim spordaki hamlemizin başlangıcını teşkil edecektir. Reklam ajanslarında görev almak isteyenler için büyük firsat "Profesyonel MüşteriTemsilcisiSemineri" MarketingTürkive Dergisi, 1992 yılındanbaşlayarak "Marketing Akademi" adını verdigi eğiüm hizmeüçrini, yoğun ilgi üzerine pazarlamave pazanamaileüşimi endüstrisine sunmaya devam edıyor. Markeüng Akademi'nin bu etkmliğl. "PROFESYONEL MUŞTERİ TEMŞİLÇİŞİ SEMİNERİ". Marketing Türkiye Dergisi sizin için reklam dünyasının önde gelen 8 isminı Dirarayagetirdi. Şimdi bu usıalarla 8 gün birlikte çahşacak, yeteneklerini kanıtlayacak; 30 Müşteri Temsilcisi çıragına ihtiyaç var. Eğer kendinizi bu çıraklardan biri olarak düşiinüyor ve vanranreklamdünyasında yerinizialmakisüyorsanız, hemen bize başvurun. Başvurunuz degerlendırilecek ve sizinle temas kurulacakur. Program: Bucalışma; 14Eylül 1992/Pazartesigünü başlayacak ve 8 gün saat 17.30 -19.30 araa AVC Konferans ve Seminer Merkezi'nde 8 ayn çalışma olarak sürdürülecektir. Çalışmaya kaülmak için ücret: 1.750.000.- Dahafazlabilgialmakiçinbizitelefonlaarayabilirsiniz. Çabşmaya kaulmak için, ön eleme amacıyla özgeçmisinizi bize fax veya APS ile hemen ulaşurmausınız. Çauşmada başan gösterenlere, muteber reklam ajanslannda sıaj imkarusağlanacaktır. MARKETİNG AKADEMİ (IV) 14 - 23 Eylül 1992 rpm/radar cdp europe Ajans Zivartti OT AVC Konferans ve Serainer Merkezi Eski Bü>oikdereCaddesi No: 31IV. Levent 80650 îstanbul Tel:Santral:28Û 9112 (5 Hat) Fax: 26443 92 Marketing Akademi çait|malan,özel olarakiasarSanraiş.görselveişitselaraçlarla donanmış, dinlermıe ve agırlaraa ümtelennden oluşan AVC Konferans ve Semtner Merkezi'ncteyapıîmakıadır. Galeri • Atölye Y 232 64 26 • 230 21 87 TEŞEKKUR Takdire değer sezgiyle olaya eT koyup, çalınan otomu hırsızlann elinden alan 74-76 yaka nolu Bakırköy Bahçelievler Karakolu polis memurlarına teşekkür ~~ â İ HASAN tLHAN ÜNİVERSİTEYİ KAZANAMADIM DİYE ÜZÜLMEYİN ç mımar OLMAK İSTEYENLER, DÜNYA STANDABTLARINDA 2 Y1LUK ÜNİVERSİtE DÜZEYİNDE ÖZEL EĞİTİM İÇİN ÜCRETSİZ RESİM KURSU VE SINAVLA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR İOErSİZ KU1& 18 - 5) EYLÜL 1592 SINAV TARİHİ 1 - 5 EKİM W2 istasyon sanat evi I Kİ NKOV I II \tl IINDH Al) M>NANAIKO!>Kr 3HS ll M - 32-3.-İ 1 I SVIKIVI: MA(,k\ <;.\l). MAtKA l«.\l \S 240 S(> 5«» - 230 (>(> 1" DIALCMAnlotım lletışim A.Ş. I DOĞRU, GÜZEL, ETKİLEYİCİ TÜRKÇE VE ÎNSAN İLİŞKİLERİ SEMİNERLERİ SESLENDİRME, SPİKERLİK VE SUNUCULUK SEMİNERLERt Mim Kand Öke Cod. Dorman Apt. No: 21/3 Nişanlaşı / İSTANBUL Td: 232 36 78 - 248 30 91 Fax: 230 47 66 15EYLÖL1992'den$wra< Td: 225 37 24 - 225 46 90 Frnc 225 36 94 KAYITLARIMIZ BAŞLAMIŞTIR. PENCERE TacHdstan Ta uzaklarda, Tacikistan'da bir şeyler oluyor; gazetele- re yansıyan haberler karışık; şeriatçılar iktidarı ele geçir- mek için ayaklandılar... Tacikistan nere? Türkiye nere? Yine de çok yakınız, çünkü yakın tarihimizin acıklı bir öy- küsü Tacikistan'da yaşanmışbr. • Osmanlı Imparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisinden sonra Enver Paşa, Turan imparatorluğunu kurmak için yollara düşmüş, Orta Asya'ya varmışt. 1922'- nin yaz aylarmda Tacikistan'daydı; "halife damadı" oldu- ğundan saygı görüyor, Rus kuvvetleriyle çarpışmalarda kendisinden medet umuluyordu. Tacikistan nasıl bir ülkeydi? Enver Paşa'nın, o günlerde eşi Naciye Sultan'a yazdığı mektuplarda çevresine ilişkin ilginç bilgiler var. Tacikis- tan'da erkekler sakal uzatmak zorundadır, fotoğraf günan- tır, kadın çuval içindedir, okuma-yazma bilen yok gibidir, ülke emirlerin elindedir, halk köledir, yemek elle yenir, or- taçağ tüm karanlığıyla sürmektedir; öylesine bir karanlık ki en küçük bir aydınlığı seçmek isteyen ceditçi' (yenilikçi) hemen idam edilir. Softalar ve mollalar düzeninde, zalim emirler, halkı köleleştirip cehaletin üstüne egemenlikleri- ni sürdürürler. Zavallı Enver Paşa, bu toplum gerçekliği üstüne Turan imparatorluğunu kurmak hayaline kapılmıştı. 1922'nin 4 ağustos günü Ruslarla çarpışırken şehit oldu. Pamir dağ- ları eteklerine gömüldü; mezarı Balcuvan'ın Çeğen köyün- dedir. Negarip!.. Enver Paşa'nın Orta Asya'da ölümünden 26 gün sonra, Anadolu'da 30 Ağustos zaferi kazanılacaktır. • O günlerden bu yana yetmiş yıl geçti. Tacikistan'da tam yetmiş yıl komünist yönetimin kesinti- siz iktidarı sürdü. 21'inciyüzyıla8var... Şeriatçılar ayaklanıyorlar... Düşündürücü değil mi? insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden biri -belki de birincisi- "Aydmlanma"ö\r. Aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması, uygarlı- ğın bir dönüm noktasıdır. Devrim, kapitalizmin doğuşuyla birlikte gerçekleşti; sosyalizmin uç verdiği aşamada sür- dü. Bugün bile Ortadoğu'da, Afrika'da, Asya'da Islam Or- taçağı'nı yırtamamış toplumlar yaşamaktadır. Tacikistan ile Cezayir arasında bu bakımdan bir benzer- lik yok mu? Şeriatçılık her iki ülkede de güçlü? Ya Türkiye'de?.. Atatürk devrimi bu alanda bize çağ atlatmıştir. Iran'daki gibi bir geriye dönüşü, Türkiye'de düşünen var mı? Kadını yaşamdan silecek bir yeni düzeni, Anadolu halkı benimse- yebilir mi? Islam dünyası yaklaşık bir milyar nüfusa erişti. Bu bir milyarlık dünyada, demokrasiye en yakın ülke Tür- kiye'dir. Çünkü "Aydınlanma" ile 'demokrasi' eşanlamlı veeşzamanlı sayılır. Aydınlanma devrimi gerçekleşmeden ne demokrasiye ulaşmak olanaöı var ne de sosyalizme... • Çünkü eleştirel akıl devreye girmeden Marks'ı anlamak da olanaksız!.. Mao'nun "Kızıl Kitap "ını cebine koyan kişi hemen sosyalist olabilir mi? Uygarlık tarihinin çilesinde Aydınlanma'nın imbiğinden geçmemiş bir mantık, sosya- list olayım derken bağnazlığa düşecektir. Biçimsel mantığın kalıplarını kıramamış bir düşûnce için ha Kutsal Kitap, ha Kızıl Kitap... Ne fark eder? öyle görünüyor ki Orta Asya'nın kimi Müslüman toplu- munda, Sovyet yönetimi yetmiş yılda Aydınlanma'yı tam anlamında başaramadı; yoksa Tacikistan'da şeriatçılar nasıl bu kadar güçlü olabilirdi? Orta Asya'nın öteki Müslüman halklannda da Aydınlan- ma ve şeriatçılık hesaplaşıyor. Ya da hesaplaşacak? Bakalım ortaya nasıl bir coğrafya çıkacak? VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Üyemiz, değerli insan Maden Mühendisi KASIM VELİ' 02.09.1992 tarihinde yitirdik. Ailesine, yakınlarına ve Maden Mühendisleri Topluluğuna başsağlı^ı dileriz. TMM0B MADEN MÜHENDİSLERİ 0DASI Üyemiz UMUR ERKMAN'ı yitirdik... Ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz. MİMARLAR 0DASI GENEL MERKEZİ T.C. SERİK ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1990/388 Davaa DSİ Genel Müdürlüğü'ne izafeten DSİ Antalya Bölge Mü- dürlüğü'nce davalı Boğazak köyünden Sabri Ulusoy aleyhine açmış olduğu tescil davasının mahkememizde yapılan açık dunışması sonunda: Serik ilçesi Boğazak köyü 66 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 289 m"sinin davalı adına olan kaydın iptali Ûe taşınmazın 2942 sayılı ya- sanın 17'nci maddesi gereğince davacı DSt MüdUrlüğu adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş olup davalı adına çıkartılan tebligat- lann iade edildigi ve yapılan araştırmada adresi tespit edilemediği mah- kemenin kararı davalıya tebliğ edilemediği anlaşıldığından mahkeme karannın ilanen tebliğine karar verilmiş olup davalı Sabri Ulusoy'a ilanen karar tebliği yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur. 18.8.1992 Basın: 49921 Galeri • Atölye İYİKİ DOĞDUN MİNE'CÎK HASAN KUŞ MİNE'CtK 3. yaşma MERHABA FAHRETTİN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle