Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 5 EYLÜL1992 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
Rektör Seçimleri ve
Evren'in Endişeleri
Siyaseti bulaşıcı ya da salgın bir hastahğa benzetmek, ondan korkmak çağdaş
bir tutum değildir. Siyaset olmazsa devlet nasıl yönetilir? "Benim siyasetim
doğru, bize karşı olanlann siyaseti ise yanlış ve zararlıdır" anlayışı demokratik
değildir. Üniversite özerkliğini, yani yönetidleri seçmek hakkını savunanlar,
üniversiteyi küçük siyaset ve katı ideolojilerin etkisinden, partizanhk ve
partizanca kadrolaşmalardan korumak savaşımı veriyor.
Prof. Dr. BOZKURT GÜVENÇ
Yedinci Cumhurbaşkanı Evren. rektör se-
çimleri ve üniversite yönetimi konusundaki
endişelerini Milliyet'e (22 Temmuz 1992)
açıkladı. Evren'in görüşleri birkaç başlık altı-
nda özetlenebilir.
1) Batı-Türkiye karşılaştırması: İngiltere ve
ABD gibi Batı ülkelerinde atamayla işbaşına
getirmek üzere ilanla rektör adayı aranıyor.
(Bizde neden seçim olsun ki?)
2) Mantıklı sorular: Lisede seçim yok. üni-
versitede niye seçim olsun? Milletvekilleri ba-
kanlannı seçmiyor; profesörler rektörlerini
niye seçsin? Hem seçimin sonu neye vanr?
3) Politik endişeler: İşin içine seçim kanşın-
ca üniversiteye siyaset bulaşır; siyaset bulaşın-
ca da 12 Eylül öncesine dönülür.
4) Sonuç: YÖK Başkanı Doğramacı haklı-
dır; seçim sakıncalıdır.
Sayın Evren'in benzetmelerine, kıyas (ta-
sım) mantığı ile bulup ileri sürdüğü politik gö-
rüşlerin geçerliliğine ve vardığı yargılann doğ-
ruluğuna katılmamakla birlikte, sorduğu
güncel sorulann okuyan kamouyunda yarat-
mış olabileceği bazı kuşkulan dağıtmak ama-
cıyla yazıyorum.
Batı ik Türkiye karşılaştırması
Batı ülkelerinde rektörler atanırken bizde
neden seçim olsun? sorusu, ülkemizi yöneten-
lenn zaman zaman başvurduğu, yaygın bir
çifte standart örneğidir. İşlerine uygun geldi-
ğinde Türkiye ileri ve çağdaş bir Batı ülkesi-
dir. Batı'da olan bizde de olmalıdır. Politika-
lanna ters düştüğü zaman, Türk kültürünün
ve demokrasisinin kendisine özgü koşullannı
ve gerçeklerini savunurlar. "İngiltere'de ana-
yasa yok ve ABD'deanayasayı MGK yapmı-
yor; Batı demokrasilerinin anayasalannda
rektör atamasına yer verilmiyor; cumhurbaş-
kanına dilekçe sunanlar yargılanmıyor" diye-
cek olsanız, resmi yanıt hazırdır: "Burası Tür-
kiye'dir. Biz bize benzeriz. Otur oturduğun
yerde, boyundan büyük işlere kanşma" vb.
Bu tür konulan tartışabilmek için öyleyse uz-
laşmaya varmak gerekir: Batılı mıyız, Doğulu
ıiu? Ve de ne kadar? Ben ikinciye katıhyor ve
Türkiye Batı olmadığı için rektörler seçimle
gelmelidir diyorum. Cumhurbaşkanlarınca
atanabilir, ama öğretim üyelerince seçilmeli-
dir.
Batı ülkelerinde çeşitli atama biçimleri var,
ama bilinenlerden hemen hiçbiri bizdeki "'te-
peden inme" atamaya benzemiyor. Üniversi-
te rektörleri yüzlerce, bazen binlerce aday ara-
sından tek tek seçiliyor. Bu seçimde, öğretim
üyelerinin, gelmiş geçmiş mezunlann. öğ-
rencilerin, idari ve yardımcı personelin, siya-
sal partilerin, basın-yayın kurumlannın, bilim
ve meslek kuruluşlannın adaylan sorulur; gö-
rüşleri, oylan ve onaylan alınır. Yıllarca önce
mezun olduğum bir Smithsonian kuruluşuna
yönetici atanırken adaylanm hala soruluyor.
Amerika'ya adayımı bildirebiliyorum da İcen-
di rektör adayımı seçemiyorum. Batı'ya ben-
zemeyen yanlanmız burada. Anglo-Ameri-
kan sistemleri de aslında birbirine benzeme-
mekle birlikte, geniş tabanlı demokratik ata-
malardır. Bizdeki tek seçiciliğe benzemezler.
Eğer gerçekten hala ilanla rektör arayan
Batılı kurumlar kalmışsa, uygulama kural de-
ğil, olsa olsa istisnadır.
Bir Princeton Üniversitesi rektörünün
2000, bir Columbia Hukuk Dekanının 400
aday arasından ve aylar süren, ciddi bir eleme
süreci sonunda seçilip atandığı günlük basına
yansımış, araştırmalara geçmiş, romanlara
konu olmuş tarihi gerçeklerdir. Eleme ölçütü,
adaylann sakıncalı olup olmamalan değil,
popüler destekleridir. Atanacak rektör aday-
lannın. ilgili kurum ve kuruluşlan oluşturan
kişilerin en az %80-90 oranında güvenine sa-
hip olması arzu edilir. Atamaya yetkili yöne-
tim kurullan ya da mütevelli heyet başkanlan,
"Biz istediğimizi atanz, beğenen kalır, beğen-
meyen gider" demez. Boyle düşünenler çıkar-
sa, ona verilmiş atama yetkileri geri alınır. So-
run, adaylann nasıl saptandığındadır. Böyle
bir demokrasi geleneğine henüz kavuşa-
madığımız için bizim rektörlerimiz seçilmeli-
dir diyoruz. "Amerika'da rektörler atanır, biz
neden atamayalım?" görüşünü savunanlara,
pasif bir geri hizmette emekliliğini bekleyen
(Albay) Eisenhovver'ın İkinci Dünya Savaşı'-
nın batı cephesi komutanlığı için hangi ölçüt-
lerle seçilip nasıl hazırlandığını, savaş sonrası-
nda bir üniversitenin rektörlüğüne nasıl seçil-
diğini, cumburbaşkanlığına nasıl aday oldu-
ğunu aynntılanyla anlatan yaşamöykülerini
okumalan önerilebilir. Eisenhower'ın kendisi
kadar ünlü ve belki de daha büyük bir komu-
tan olan Mac Arthur'un aynı seçim sürecinde
hangi gerekçelerle elendiği, Batıcı şampiyon-
lanmız için yararlı bir demokrasi dersi olabi-
lir.
Sorular ve yanıtlar
•'Lisede seçim yok, üniversitede niye olsun"
sorusunun yanıtı şöyledir: Üniversite, lise ol-
madığı ve de liseye benzememesi için. Profe-
sör Kuban'ın "Memurlaşmış profesörleri"
(Cumhuri>et 1 Ağustos 1992), devlete
kapıkulu olmasınlar, Çavuşesku gibi devlet
başkanlanna ve eşlerine diplomatik amaçlı
onursal unvanlar dağıtmasınlar vb gerekçe-
lerle, lisede okutulan bilgiler üniverşitede üre-
tilir, üniverşitede yetiştirilmiş öğretmenlerce
öğretilir. Lisede olmayan üniverşitede de ol-
masın, mantığı ile hareket edilirse, üniversite
ya medrese olarak kalır ya da giderek medre-
seleşir. Lisede olmayan harp okulunda ya da
akademide olmasın dersek, yann öbür gün
lise öğretmenlerini de dışandan getirtmek zo-
runda kalabiliriz (Osmanlı gibi). Liselerde her
gün değişen yanıtlar, üniverşitede ise evrensel
sorular ve sorunlar üzerinde durulur. Çünkü
bilim üretimi, araştırma ve yanılma özgürlü-
ğüne dayanır. Deneme ve yanılma özgürlüğü-
nün bulunmadığı yerde bilim yapılamaz. Bi-
limsel bilgi, deneme \e yanılma yöntemiyle
elde edilir. Bilim adamının yanılması bilimin
onuru, güvencesi, bilimin gücüdür. Yanılan,
yanıldığını kabul eden bilgin -suçlanmaz. ce-
zalandınlmaz- yücelir, yüceltilir. Bilim böyle
gelişir. Sorumsuz memur ise bilim yapmaz;
yetkili amirin emirlerini yerine getirir. İşte bu-
nun için üniversiteye lise müdürü olmaz.
"Milletvekilleri bakanlannı seçmiyor, öğre-
tim üyeleri rektörlerini neden seçsin?" sorusu,
devlet varlığını yönetime indirgeyen görüşün
ürünüdür. Milletvekilleri bakanlan seçmiyor,
ama Meclis başkanını, cumhurbaşkanını ve
yürütücü başbakanı seçiyor. Seçmekle de kal-
mıyor; sorular soruyor, eleştiriyor, denetliyor,
düşürüyor, değiştiriyor. Aynı akıl yürütme ile
milletvekillerine tanınan bu yetkiler öğretim
üyelerine neden verilmesin sorusu da soru-
labilir, ama sorulmamalıdır. Çünkü mutlaka
geçersiz bir benzetme yapmak gerekiyorsa,
"'Bakanlık memurlan bakanlannı seçmedik-
lerine göre öğretim üyeleri rektörlerini niye
seçsin? sorusu sorulabilirdi. Yanıt gene basit-
tir: Üniversite bürokratik bir kurum olmadığı
ve olmaması için. Seçimin sonu demokrasiye
vanr! Rektör ve dekan seçiminin sonu da -ta-
bii- demokratik üniversiteye. Demokrasi,
kuşkusuz kolay ve de kusursuz bir yönetim
düzeni değildir, ama demokrasiden korkma-
mak gerekir. Daha iyisi bulunmadığı için
daha az sakıncalıdır. Atatürk'ün dediği gibi,
"Basın özgürlüğünden doğan sakıncalann ça-
resi nasıl basın özgürlüğünde" saklı ise üni-
versite özgürlüğünden doğan sakıncalann çö-
zümü de ancak özerk ve özgür, demokratik
üniverşitede bulunabilir. En etkili denetim,
öz-denetimdir. Yakın çağlarda yapılmış dene-
meler, emir-kumanda zinciri ile bilim yapıla-
madığını göstermiştir, kanıtlamıştır.
Özetle sonuç
"İşin içine seçim girince üniversiteye siyaset
gireceği" endişesi ise doğrusu haklıdır, yerin-
dedir. Siyaset bugün de girmiştir, girmektedir
ve daima girecektir. İnsan olan her yerde siya-
set de olacaktır (Homo politicus). Bilim ya-
pan insanlar ve kurumlar siyasetin dışında
kalamaz, tutulamaz. Tutmaya kalkarsanız,
siyaset bilimini ya da bilim siyasetini bilimden
anlamayan fırsatçılara bırakmış olursunuz ki
bu daha sakıncalı bir siyaset olur! Sorun, siya-
set değil; siyasetin türü ve düzeyidir. Çağdaş
uygarlık, siyasetin bilime yön vermesiyle de-
ğil; bilimin siyasete destek olmasıyla sağ-
lanmıştır. 12 EylüPün rektörleri belli siyasal
gerekçelerle (tercihlerle) atanmadılar mı?
YÖK'çe sakıncalı bulunan rektör adaylannı
eleyen görüşler siyasal değil mi? Bugün seçim
yoİctur, ama -bal gibi tatlı olmasa bile- buz
gibi katı bir ideolojik siyasettir rektör atama-
lanna egemen olan. Bu siyaset ve onun ya-
rattığı siyasal kadrolaşmalar olmasaydı 10
yıllık rektörler nasıl alırlardı birinci ve ikinci
sıralan? Üniversite öğretim üyeleri siyasal
parti ve sosyal amaçlı derneklere üye olamaz-
ken, kendi tüzüğü ve beyanıyla devletin milli
kültür ve eğitim politikasına yön veren bir
ocağa üye ya da yandaş olanlann rektör adayı
seçilip atanması, yaygın ve sözlük anlamıyla
"siyaset" değilse, nedir?
Siyaseti bulaşıcı ya da salgın bir hastahğa
benzetmek, ondan korkmak, çağdaş bir tu-
tum değildir. Siyaset olmazsa devlet nasıl yö-
netilir? "Benim siyasetim doğru, bize karşı
olanlann siyaseti ise yanlış ve zararlıdır" anla-
yışı demokratik değildir. Üniversite özerkliği-
ni, yani yöneticileri seçmek hakkını savunan-
lar, üniversiteyi küçük siyaset ve katı ideoloji-
lerin etkisinden, partizanhk ve partizanca
kadrolaşmalardan korumak savaşımı veri-
yor. Bu ülküye inananlar benim gibi "safdil"
olabilir, ama özerkliğin bilimsel, tarihsel, hu-
kuki ve felsefı gerekçesi budur. Özerklik ge-
rekli, ama yeterli değildir. Sayın Evren'in mes-
lektaşı Orgeneral Bedrettin Demirel, New
York Üniversitesi'nin rektörüne, ABD'deki
üniversite özerkliğini sorduğunda (1984-85
yıllannda AÜ Eğitim Fakültesi'nde yapılan
bir seminerde). konuk rektör hanım soruyu
şöyle yanıtlamıştı; "ABD'de üniversite özerk-
liği vardır. ama kanunu yoktur. Kamu vic-
danı (bilinci) üniversitesini dıştan gelecek her
türlü müdahaleye karşı korur. En etkilisi de
budur. Atanmış rektörler de özerkliği savu-
nur. Toplumun saygısına ve güvenine yaraşır
olmaya çalışır." Harvard rektörü, kimi eko-
nomi profesörlerinin temizlenmesini isteyen
Senatör McCarthy'ye, üniversitesinin federal
hükümetten aldığı araştırma fonlannı iade
ederek karşılık vermiş; işlerimize kanşmayın
demişti. Özerklik. devletten değil, günlük si-
yasetten, hükümetten bağımsızlıktır. Kuşku-
suz her kurum, Harvard Üniversitesi kadar
varlıklı ve özerk değildir, ama temel ilke ve
son ideal budur. Kamu vicdanında üniversite-
nin özerk imgesi korunmalıdır ki, kamuoyu
onu sakınsın. Kamuoyu sakınsın ki siyasal
güçler üniversiteden uzak dursunlar.
Nasıl Bilkent gibi özel ve özgün üniversi-
telerimiz varsa, bırakınız bir iki taîıe de özerk
üniversitemiz olsun, kurulsun, çalışsın, geliş-
sin, bilim yapsın. Yararlı hizmetler görsün,
kendisini, varlık nedenini kanıtlasın. Türk
toplumu bu kurumlann yararlannı görsün,
onlara inansın ve sahip çıksın. Bırakınız. üni-
versiteliler de kendilerini politikadan yalıtla-
yan devlet gücüne karşın bilim üretsin, geliş-
sin. Topluma kalıcı hizmetler veren aydın ku-
şaklar yetiştirmeye başlasın. Bilimin gücünü
göstersin. Toplumun güven ve desteğini ka-
zansın. Kamooyu, üniversitesinin yanında ve
arkasında yer alsın ki, üniversite kendisini ko-
rumaya kalkan muhafızlara, korunmaya ge-
reksinimim yok diyebilsin.
ARADABIR
Prof. Dr. KEMAL BALCI
Selçuk Üniversitesi
(Himpiyatın DüşündüPdûkferi
Barselona Olimpiyatı'nda kendilerinden beklenenin çok
ilerisinde başarı gösteren ülkelerin bu başarılarını ancak
sporu tabana yaymış olmalarıyla izah etmek mümkün ola-
bilir. Türkiye'de tabana yayılmış şey ise kahvehaneler ve
aslında kahvehaneden başka şey olmayan çeşitli adlarda-
ki lokallerdir insanımızın genç-yaşlı çoğunluğu, boş za-
manlarmı yararlı uğraşlarla değerlendirmek yerine bura-
larda kirli havayı solumanın yanında yerine konulması
mümkün olmayan tek şeyi, vakti öldürerek geçiriyor. Bir
memlekette spor, yaşam boyu spor şeklinde tabana yayı-
lırsa, yani hemen herkes gücünün ve yeteneklerinin ölçü-
sünde fiziki aktiviteyi gerektiren bir şey yaparsa bunun
onurla taçlanan doğal sonucu, bırakalım ABD, BDT ve Al-
manya gibi zirvedeki ülkeleri, Küba, Jamaika ve Güney
Kore örneklerinde olduğu gibi olimpiyatlarda ve öbür
uluslararası yarışmalarda bütün dünyanın gözleri önüne
sergilenir.
Memleketimizde bir devlet politikası olarak her hükü-
metin spora yeterli ilgiyi gösterdiğinden ve gereken teş-
vikleri yaptığından zerrece kuşku yok. Nitekim yalnız bu
konu ile ilgilenmek üzere bir bakanlık da kurulmuştur. Gü-
zel amma elde edilen sonuçlar beklentilerimizin çok geri-
sinde kalıyor. Bu yazının özü saydığım bu hususu kendi
anlayışım içinde kısaca sergileyeceğim.
1) Şampiyon sporculara gerek devletçe gerek milletçe
gösterilen duygu yüklü ilgi bazen onlara dengelerini kay-
bettirecek kadar ölçüsüz olmakta, aşırıhğa kaçmaktalar
(havaalanlarında coşkuluyığınlarınçılgıntezahüratları ile
karşılamalar, omuzlarda taşımalar, ardı arkası gelmez zi-
yafetler gibi). Bu durumda kim olursa olsun bir insan den-
gesini kaybedebilir ve dünya nimetlerinden, kendini tüke-
tecek kadar aşırı yararlanmaya kalkabilir. Örneklerini, dü-
şününce bulabiliriz.
2) Okullarda beden eğitimi programları yaşam boyu
spor anlayışına göre düzenlenmelidir. Öğrencinin istek,
yetenek ve fizik gücüne uygun efor gerektiren bir hareketi
yapması ve bunun bedensel ve zihinsel yararını görmesi,
sporu tabana yaymanın tek yoludur denebilir. Bu anlayış
içinde çelimsiz ve fizik kusurlu olanlar dahil her öğrenci-
nin güç ve yeteneğine uygun bir hareket bulunur. Bu kaza-
nımların doğal sonuçlarından biri de yaşam boyu spor ya-
pan büyük bir kitle içerisinden daha çok sayıda yıldız spor-
cuların çıkmasıdır. Ayrıca yaşam boyu sporun organik yı-
pranma nedeniyle erken yaşlanmayı, bedensel ve ruhsal
çöküntüyü önlediğini, insanları hastalıklara ve hayatın
zorluklarına karşı daha dirençli yaptığını gören uygar ül-
kelerin bunu en ucuz bir koruyucu hekimlik uygulaması
kabul ertiklerini de belirtmek isterim.
Son olarak bir önerim daha olacak: Her üniversite kam-
pusuna bir spor tesisi kompleksi yapılması... Olimpiyatlar
dahil uluslararası yarışmalarda izlediğimiz ileri ülkeler
sporcularının önemli bir kısmı üniversite öğrencisi. Bunla-
rın yetiştikleri yerler de elbette öğretim kurumlarındaki te-
sisler. Spor tesisleri komplekslerinin de dershaneler, la-
boratuvarlar, konferans salonları ve öğrenci yurtları gibi
üniversite kampuslarının vazgeçilmez ünitelerinden oldu-
ğu bilincine varmamız zannederim spordaki hamlemizin
başlangıcını teşkil edecektir.
Reklam ajanslarında görev almak isteyenler için büyük firsat
"Profesyonel MüşteriTemsilcisiSemineri"
MarketingTürkive Dergisi, 1992 yılındanbaşlayarak
"Marketing Akademi" adını verdigi eğiüm hizmeüçrini,
yoğun ilgi üzerine pazarlamave pazanamaileüşimi
endüstrisine sunmaya devam edıyor. Markeüng
Akademi'nin bu etkmliğl.
"PROFESYONEL MUŞTERİ TEMŞİLÇİŞİ
SEMİNERİ". Marketing Türkiye Dergisi sizin için
reklam dünyasının önde gelen 8 isminı Dirarayagetirdi.
Şimdi bu usıalarla 8 gün birlikte çahşacak, yeteneklerini
kanıtlayacak;
30 Müşteri Temsilcisi çıragına ihtiyaç var.
Eğer kendinizi bu çıraklardan biri olarak düşiinüyor ve
vanranreklamdünyasında yerinizialmakisüyorsanız,
hemen bize başvurun. Başvurunuz degerlendırilecek ve
sizinle temas kurulacakur.
Program: Bucalışma; 14Eylül 1992/Pazartesigünü
başlayacak ve 8 gün saat 17.30 -19.30 araa AVC
Konferans ve Seminer Merkezi'nde 8 ayn çalışma
olarak sürdürülecektir.
Çalışmaya kaülmak için ücret: 1.750.000.-
Dahafazlabilgialmakiçinbizitelefonlaarayabilirsiniz.
Çabşmaya kaulmak için, ön eleme amacıyla
özgeçmisinizi bize fax veya APS ile hemen
ulaşurmausınız.
Çauşmada başan gösterenlere, muteber reklam
ajanslannda sıaj imkarusağlanacaktır.
MARKETİNG AKADEMİ (IV) 14 - 23 Eylül 1992
rpm/radar
cdp europe
Ajans
Zivartti
OT
AVC Konferans ve Serainer Merkezi
Eski Bü>oikdereCaddesi No: 31IV. Levent 80650 îstanbul
Tel:Santral:28Û 9112 (5 Hat) Fax: 26443 92
Marketing Akademi çait|malan,özel olarakiasarSanraiş.görselveişitselaraçlarla
donanmış, dinlermıe ve agırlaraa ümtelennden oluşan AVC Konferans ve Semtner
Merkezi'ncteyapıîmakıadır.
Galeri • Atölye
Y 232 64 26 • 230 21 87
TEŞEKKUR
Takdire değer sezgiyle olaya eT koyup, çalınan otomu
hırsızlann elinden alan 74-76 yaka nolu Bakırköy
Bahçelievler Karakolu polis memurlarına teşekkür
~~
â İ
HASAN tLHAN
ÜNİVERSİTEYİ KAZANAMADIM DİYE ÜZÜLMEYİN
ç mımar
OLMAK İSTEYENLER, DÜNYA STANDABTLARINDA 2 Y1LUK
ÜNİVERSİtE DÜZEYİNDE ÖZEL EĞİTİM İÇİN ÜCRETSİZ
RESİM KURSU VE SINAVLA ÖĞRENCİ ALINACAKTIR
İOErSİZ KU1& 18 - 5) EYLÜL 1592 SINAV TARİHİ 1 - 5 EKİM W2
istasyon sanat evi
I Kİ NKOV I II \tl IINDH Al) M>NANAIKO!>Kr 3HS ll M - 32-3.-İ
1 I SVIKIVI: MA(,k\ <;.\l). MAtKA l«.\l \S 240 S(> 5«» - 230 (>(> 1"
DIALCMAnlotım lletışim A.Ş. I
DOĞRU, GÜZEL, ETKİLEYİCİ
TÜRKÇE VE ÎNSAN İLİŞKİLERİ
SEMİNERLERİ
SESLENDİRME,
SPİKERLİK VE SUNUCULUK
SEMİNERLERt
Mim Kand Öke Cod. Dorman Apt. No: 21/3 Nişanlaşı / İSTANBUL
Td: 232 36 78 - 248 30 91 Fax: 230 47 66
15EYLÖL1992'den$wra<
Td: 225 37 24 - 225 46 90 Frnc 225 36 94
KAYITLARIMIZ BAŞLAMIŞTIR.
PENCERE
TacHdstan
Ta uzaklarda, Tacikistan'da bir şeyler oluyor; gazetele-
re yansıyan haberler karışık; şeriatçılar iktidarı ele geçir-
mek için ayaklandılar...
Tacikistan nere?
Türkiye nere?
Yine de çok yakınız, çünkü yakın tarihimizin acıklı bir öy-
küsü Tacikistan'da yaşanmışbr.
•
Osmanlı Imparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndaki
yenilgisinden sonra Enver Paşa, Turan imparatorluğunu
kurmak için yollara düşmüş, Orta Asya'ya varmışt. 1922'-
nin yaz aylarmda Tacikistan'daydı; "halife damadı" oldu-
ğundan saygı görüyor, Rus kuvvetleriyle çarpışmalarda
kendisinden medet umuluyordu.
Tacikistan nasıl bir ülkeydi?
Enver Paşa'nın, o günlerde eşi Naciye Sultan'a yazdığı
mektuplarda çevresine ilişkin ilginç bilgiler var. Tacikis-
tan'da erkekler sakal uzatmak zorundadır, fotoğraf günan-
tır, kadın çuval içindedir, okuma-yazma bilen yok gibidir,
ülke emirlerin elindedir, halk köledir, yemek elle yenir, or-
taçağ tüm karanlığıyla sürmektedir; öylesine bir karanlık
ki en küçük bir aydınlığı seçmek isteyen ceditçi' (yenilikçi)
hemen idam edilir. Softalar ve mollalar düzeninde, zalim
emirler, halkı köleleştirip cehaletin üstüne egemenlikleri-
ni sürdürürler.
Zavallı Enver Paşa, bu toplum gerçekliği üstüne Turan
imparatorluğunu kurmak hayaline kapılmıştı. 1922'nin 4
ağustos günü Ruslarla çarpışırken şehit oldu. Pamir dağ-
ları eteklerine gömüldü; mezarı Balcuvan'ın Çeğen köyün-
dedir.
Negarip!..
Enver Paşa'nın Orta Asya'da ölümünden 26 gün sonra,
Anadolu'da 30 Ağustos zaferi kazanılacaktır.
•
O günlerden bu yana yetmiş yıl geçti.
Tacikistan'da tam yetmiş yıl komünist yönetimin kesinti-
siz iktidarı sürdü.
21'inciyüzyıla8var...
Şeriatçılar ayaklanıyorlar...
Düşündürücü değil mi?
insanlık tarihinin en büyük devrimlerinden biri -belki de
birincisi- "Aydmlanma"ö\r.
Aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması, uygarlı-
ğın bir dönüm noktasıdır. Devrim, kapitalizmin doğuşuyla
birlikte gerçekleşti; sosyalizmin uç verdiği aşamada sür-
dü. Bugün bile Ortadoğu'da, Afrika'da, Asya'da Islam Or-
taçağı'nı yırtamamış toplumlar yaşamaktadır.
Tacikistan ile Cezayir arasında bu bakımdan bir benzer-
lik yok mu? Şeriatçılık her iki ülkede de güçlü?
Ya Türkiye'de?..
Atatürk devrimi bu alanda bize çağ atlatmıştir. Iran'daki
gibi bir geriye dönüşü, Türkiye'de düşünen var mı? Kadını
yaşamdan silecek bir yeni düzeni, Anadolu halkı benimse-
yebilir mi? Islam dünyası yaklaşık bir milyar nüfusa erişti.
Bu bir milyarlık dünyada, demokrasiye en yakın ülke Tür-
kiye'dir. Çünkü "Aydınlanma" ile 'demokrasi' eşanlamlı
veeşzamanlı sayılır.
Aydınlanma devrimi gerçekleşmeden ne demokrasiye
ulaşmak olanaöı var ne de sosyalizme...
•
Çünkü eleştirel akıl devreye girmeden Marks'ı anlamak
da olanaksız!.. Mao'nun "Kızıl Kitap "ını cebine koyan kişi
hemen sosyalist olabilir mi? Uygarlık tarihinin çilesinde
Aydınlanma'nın imbiğinden geçmemiş bir mantık, sosya-
list olayım derken bağnazlığa düşecektir.
Biçimsel mantığın kalıplarını kıramamış bir düşûnce
için ha Kutsal Kitap, ha Kızıl Kitap...
Ne fark eder?
öyle görünüyor ki Orta Asya'nın kimi Müslüman toplu-
munda, Sovyet yönetimi yetmiş yılda Aydınlanma'yı tam
anlamında başaramadı; yoksa Tacikistan'da şeriatçılar
nasıl bu kadar güçlü olabilirdi?
Orta Asya'nın öteki Müslüman halklannda da Aydınlan-
ma ve şeriatçılık hesaplaşıyor.
Ya da hesaplaşacak?
Bakalım ortaya nasıl bir coğrafya çıkacak?
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Üyemiz, değerli insan
Maden Mühendisi
KASIM VELİ'
02.09.1992 tarihinde yitirdik.
Ailesine, yakınlarına ve Maden Mühendisleri Topluluğuna
başsağlı^ı dileriz.
TMM0B MADEN MÜHENDİSLERİ 0DASI
Üyemiz
UMUR
ERKMAN'ı
yitirdik...
Ailesine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.
MİMARLAR 0DASI GENEL MERKEZİ
T.C.
SERİK ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1990/388
Davaa DSİ Genel Müdürlüğü'ne izafeten DSİ Antalya Bölge Mü-
dürlüğü'nce davalı Boğazak köyünden Sabri Ulusoy aleyhine açmış
olduğu tescil davasının mahkememizde yapılan açık dunışması
sonunda:
Serik ilçesi Boğazak köyü 66 ada 8 parsel sayılı taşınmazın 289
m"sinin davalı adına olan kaydın iptali Ûe taşınmazın 2942 sayılı ya-
sanın 17'nci maddesi gereğince davacı DSt MüdUrlüğu adına tapuya
kayıt ve tesciline karar verilmiş olup davalı adına çıkartılan tebligat-
lann iade edildigi ve yapılan araştırmada adresi tespit edilemediği mah-
kemenin kararı davalıya tebliğ edilemediği anlaşıldığından mahkeme
karannın ilanen tebliğine karar verilmiş olup davalı Sabri Ulusoy'a
ilanen karar tebliği yerine geçerli olmak üzere ilanen tebliğ olunur.
18.8.1992
Basın: 49921
Galeri • Atölye
İYİKİ
DOĞDUN
MİNE'CÎK
HASAN KUŞ
MİNE'CtK
3. yaşma
MERHABA
FAHRETTİN