Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLÜL1992 CUMARTESİ
12 DIZIYAZI
Yabana görgü tarukları, Yunanlı askerlerin İzmir sokaklannda yaptıklarına, küfîirle isyan ediyor
Yüzükçıkmazsa, parmakkesiliyordıı
İngiliz Belgelerine Göre
ANADOLU
YANIYOR
Dr. Salâhl R. Sonyel
Bu sırada Grek ve Rum basını, Batı
Anadolu'nun Yunanistan'a verilece-
ini öne sürerek halkı kışkırtıyor;
um halkı ise. herhangi bır ihtimale
karşı gizlicc silahlanıyordu. İngilterc
Dışişlcri Bakanhğı, bu kışkırtmayı
Atina'nın başlattığına inanıyor; Yu-
nanhlar İzmir'e çıkarsa. kan dökülme-
sini önlemek için Bağlaşıklar tarafın-
dan ivedilikle önlemler alınması ge-
rektiğini, o sırada Paris'te bulunan
Dışişleri Bakanı Balfour'a bildiriyor.
Bakanlık yetkililerinden George Kids-
ton. 14marttakalemealdığı biryazıda
özetle şöylc diyordu:
"Aydın ilinde çok geçmeden ciddi
olaylar çikmasını bekleyebiliriz. Kış-
kırıma, kendiiiğinden meydana gel-
mcmiştir; bilâkis. Atina'nın eseridir.
Grekler, yalnızca Küçük Asya'da de-
ğil, Paris ve Londra'da, propaganda
amacıyla para harcıyorlar."
Yunan propagandası sürüp gider-
kcn, Yunanistan'ı Anadolu'ya sok-
mamak için yapılan uyanlardadevam
cdiyordu. İngiliz donanmasına men-
sup Dcniz Yarbayı Heathcote-Smith,
4 martta kaleme aldığı bir memoran-
dumda şöyle diyordu:
Yunanlılar burayı yönetemez
"... Ülkenin (Batı Anadolu) sahil
bölgesini denetimsiz olarak Yunanis-
tan'a tcslim etmek. çılgınlıktan da kö-
lü olacaktır... Helen Krallığı'nın tari-
hi. kvşisel kıskançlık ve çürüklükle
(bozuklukla) doludur; ... dolayısıyla
Yunanlılar, ideal yöneticiler değiller-
dir."
Yarbayın bu görüşlerine İngiliz
Yüksek Komiser Vekili Amiral Ric-
hard Webb de katılıyor, şöyle diyor-
du:
"Aydın ilinin denetsiz olarak Yu-
nanlılara bırakılmasına kesinlikle kar-
şı olduğumu vurgulamak isterim.
Geçmişteki deneyler, Yunanlılar'ın,
kcndilcrini bile yönetemediklerini gös-
termiştir. Onlann bu ulusal ve idari
yctcneksizliği. Türklere karşı duyduk-
lan düşmanlığa eklenırse. kuracaklan
yönetimin felâketten başka bir şey ol-
mayacağına inanmak için neden ge-
reksizdir."
İngiliz ordusuna mensup Yarbay
lan M. Smith, 1. Damat Ferit Paşa ka-
bincsinin kurulmuş olduğu 4 martta
kaleme aldığı raporda, Aydın'ın Yu-
nanlılarca işgalinin düzensizliğe ve
kanlı olaylara yol açacağı: Türklerin,
Yunan işgalinc uysallıkla boyun eğ-
mcyecckleri; bu işgalin. sonuçta, Türk
unsurunun imhasına veya Aydın'dan
kovulmasına yol açacağı uyansında
bulunuyordu. O sırada, Paris Banş
Konferansı adına araştırma yaparak
rapor hazırlamak için İzmir'e giden
Amerikalı bir uzman. İstanbul'a dö-
nünce. Greklerin, yönetici olma yete-
neğine sahip olmadıklannı; "oldukça
ümitsiz bir azınlık" olduklannı; tu-
tumlan ve propaganda davranışlan
yûzünden İzmir'deki durumun gergin
olduğunu bildiriyordu. Bunu. ingiliz
Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe
da Dışişleri Bakanı Balfour'a 21
Mart'ta gönderdiği yazıda doğrulu-
yor, Osmanlı Rumlannın duygulannı
kamçılamak için yapılan girişimlerin
oldukça tehlikeli bir durum yarattığını
kaydediyordu.
Bu sırada, Batı Anadolunun Yuna-
nistan'a verilmesi olasılığından kaygı-
lanmaya başlayan kimi Jürk yetkililer
de harekeıe geçiyordu. Örneğin, fzmir
Belediye Başkanı Hasan Paşa, Manisa
Belediye Başkanı Bahri Bey. Balıkesir
Belediye Başkanı Emin Bey, Denizli
Belediye Başkanı Hacı Tevfik Efendi,
Muğla Belediye Başkanı Rauf Bey, İz-
mir Müftüsü Ali Hoca ve öteki birçok
kişi, İstanbul'daki İngiliz Yüksek Ko-
miseri'ne 20 Mart'ta gönderdikleri
yazıda, temsil ettikleri yörelerin Tür-
kive'den kopanlmalan konusunda
önerilere karşı çıkıyorlardı. öte yan-
dan. İzmir'de oturan tngiliz tüccar
David Forbes, Sir George Riddell'e 29
Mart'ta gönderdiği "özel yazıda şöyle
diyordu:
"İzmir kentinde, her iki yan da çir-
kin olaylar çıkanyor; ama bunun ne-
deni, Türkleri ürküten, Yunan propa-
gandasıdır. Bu ülkeyi veya herhangi
bir bölümünü bu sırada Yunanlılara
vermenin korkunç bir hata olacağı ka-
nısındayım."
Bu protestolara, İstanbul'daki İngi-
liz Yüksek Komiser Vekili Amiral
Richard Webb de katılıyor, Dışişleri
BakanlığVna 3 Nisan'da gönderdiği
"oldukça gizli" yazıda, İzmir'in ve Ay-
dın ilinin büyük bir bölümünün Yu-
nanistan'a verilmesinin, gelecektekı
belalann tohumunu serpmekle kajma-
yıp, özellikle İslâm dünyasındaki İngi-
liz çıkarlanna zarar getıreceğini:
Yunanistan'ın bu bölgeyi yöneteme-
yeceğini; esasen bunun self-determı-
nasyon ilkesine de karşıt olacağmı
vurguluyor ve vazıya şöyle son veri-
yordu: "Tüm Levant'ın banşı vegüve-
ni tehlikededir; korkanm ki, kanlı bir
savaşı yatıştırmak ve düzeni yeniden
kurmak işi bize (İngilizlere) düşecek-
tir."
Bu sırada, Yunanlılardan daha ön-
ce davranan İtalyanlar, 3 Nisan'da
(Türk kaynaklanna göre 23 Mart'ta)
Antalya'ya asker çıkanyor. kuzeybatı
doğrultusunda ilerlemeve başlıyordu.
Durumdan kaygılanan îngiltere Dışiş-
leri Bakan Vekili Lord Curzon, 22
Nisan'da kaleme aldığı bir memoran-
dumda. Selânik kapılannın dışında, 7
kilometrelik bölgede bile düzeni sür-
düremeycn Y unanistan'a "İzmir gibi
yüce bir kenti veya Aydın gibi bir ili iş-
gal ederek yönetmek izni mi verilecek-
tirT' diye soruyor; "Bu olursa, Küçük
Asyanın hcr yanının geniş bir mezba-
ha haline geleceği" uyansında bulunu-
yor, Küçük Asya'da, savaş sonunda
meydana gelen coğrafi sınırlar dışın-
da, bölme veya güdüm si> asetı izlenil-
memesi önerisinde bulunuyordu.
Yüce poütikacılar
Tüm bu uyanlara kulaklannı tıka-
yan Batı'nın "yüce politikacılan",
ABD Başkanı Woodrow Wilson, İn-
gilıere Başbakanı Da\id Lloyd Geor-
ge ve Fransa Başbakanı Gcorges
Clemenceau, 6 Mayıs'ta, İtalya Baş-
bakanı'nın yokluğundan yararlana-
rak, büyük gizlilik içinde aldıklan bir
kararla, Yunan Başbakanı Eleftherios
Venizelos'u, İzmir'i Yunan askerleriy-
le işgale çağınyorlardı. Dokuz gün
sonra, Yunan istila gücü, Amerikan.
İngiliz, Fransız ve Yunan savaş. gemi-
lerinin koruyuculuğu altında İzmir'e
çıkıyor. Türk halkına karşı taşkınlık-
larda bulunuyor ve İtilâf Yüksek
Konseyi'nın yönergelerine karşıt ola-
rak. tüm Aydın ilini istilaya başlıyor-
du. İzmir işgalinin ilk 48 saatinde
İzmir vedolaylannda(Urla yanmada-
sı ve köyleri dahil). öldürülenlerin sa-
y:sı 2 bınin çok üstündeydi.
Venizelos, İzmir halkına hitaben ya-
yımladığı bildiride, Yunanistan'ın,
düzen ve güvenliği korumak için İz-
mir'i işgal ettiğini bildiriyor. "Llusal
Özgürlük tncilinin Habercisi" olarak
bir gün İzmir'i ziyaret etmek umudu-
nu dile getiriyordu. Yunan istila gücü
komutanı Albay Zafiriu da yayımladı-
ğı benzer bir bildiride, askerlerin. her-
kesin dini inançlanna, töre ve gelenek-
lerine saygı göstereceğini bildiriyor.
halka, ölçülü davranmasını ve sükûnu
korumasını öneriyordu.
Yunan vahşeti
Bu bildirilere karşın, Yunan istila
gücü mensuplan, Türk halkına karşı
tüyler ürpertıci kınm harekâüna girişı-
yordu. İzmir'deki İngiliz Başkonsolo-
su, bu konuda, İstanbul'daki İngiliz
yetkililerine 16 Mayıs'ta şu bilgiyi
gönderiyordu:
"Dün sabah Yunan birlikleri İz-
mir'e girdi. İşgal, disiplinsizlik içinde
sürüyor. Türklerle çarpışmalar oldu.
Çeşitli yerlerde olaylar çıktı. Hıristi-
yan başıbozuk grubu dizginsiz bırakıl-
mış, birçok Türk nedensiz olarak tu-
tuklanmış ve haksızlığa uğramıştır.
Türk evlerı ve mağazalannın yağması
hâlâ sürüyor. Yunanlı ayak takımı
çevredeki köyleri denetimi altına al-
mıştır. Türklerin yağma ve katledilme-
si dışında İzmir kenti oldukça sakin-
dir. Türk sivıl görevlileri ortada yok-
tur. Askeri ve sivil zayiatı: 300 Türk ve
lOOHıristiyan."
İzmir'in Yunanhlarca isülası ve bu-
nun ardından silahsız Türk halkına
yapılmış olan Pan-Hellenik (Yunan ve
Rum) barbarlıklar, özellikle İngiliz
belgelerinde dile getirilmektedir. Bir-
çok yabancı görgü tanığınin ifadesini
kapsayan bu belgelerin en önemlileri
buraya kısaca aktanlıyor:
"Orient Bankası ile Mısır borsası
arasındaki 10 metrelik biryerde 6 kişi-
nin vurulmuş olduğunu gördüm. Bi-
raz yukandaki bir noktada, Yunanlı-
ların mavzer ateşi üzerine yerde kıvra-
nan 5 kişi daha gördüm. Cordelio
(Kordonboyu) vapur iskelesine yakın
bir yerde daha çok insanın öldürülmüş
olduğuna, Kramer yakmında da 3 öl-
dürme olayına tanık oldum.
Dehşet verici manzara
En kanlı ve dehşet verici görüntü
şöyleydi: Karnından vurulmuş bir
Türk subayı, kendi gayretiyle ayağa
kalkmaya çalışıyor; bir Yunan askeri
hızla onun yanma koşarak başına dip-
çikle vuruyor ve öldürüyordu. 50yaşı-
nı aşkın bir başka Türk subayı, arka-
dan vurulmuş olmasına karşın otur-
maya çalışıyor; tüm mavzerler ona
doğru çevriliyor. ama ateş etmeye ge-
rek kalmadan, subay, sırtüstü devrile-
rek ölüyordu. Vurulmuş olan ve kaldı-
nmda yatmakta olan sivil bir Türk
hareket etmeye çalışırken, Yunanlı as-
kerler onun yüzüne ve kafasına tekme-
lerle vuruyordu. Her iki ayağından ve
göğsünden yaralanmış olan başka bır
subay. inlemcye ve merhamet dilen-
meye başlıyor; Yunan askerleri onun-
la alay ediyor; sonra da öldürüyorlar-
dı. Bir Türk subayı sıradan çıkarak.
yol kenanna kaçmaya çalışırken. bir
Yunan askeri, elindeki tüfegin dipçi-
ğiyle kafasına vuruyor; subay yan ta-
rafa yıkıhyor; kalkmaya çalışırken, bu
kez de başka bir asker kafasının öteki
yanına dipçikle vuruyor; subay sırtüs-
tü yere düşüyordu. Belki de bayılmıştı.
Başka bir Yunan askeri onu süngüle-
diktcn sonra tüfek namlusunu yüzüne
yaklaştırarak ateşliyorvesubayın bey-
nini parçalıyordu."
"Tutsakların sırası boyunca yürü-
yordüm. Gümrük binasına henüz var-
madan bir Türk subayının sendeledi-
ğini ve bir askerin dipçikle ona acıma-
sızca vurduğunu gördüm. Sol gözü
kanıyordu. Sağ çenesi kemiğe kadar
Yunan Veliaht Prensi Konstantin'in (daha sonra tafata çıkacaktır) fotoğrafmm
bulunduğu ve Balkan Savaşlan sırasında basılan bir kartpostal. Üstünde "Dai-
ma ileri" yazıyor.
kesilmişti. Yunanlı subay. askerlerle
birleşerek. onun ka*asına ve yüzüne
kamçıyla vurmaya başlıyor; en sonun-
da bir asker. tüfeğiyle ona vuruyor ve
sonra da ayak lakımının insafına bıra-
kıyordu. Yanındaki başka bir subayın
şöyle konuştuğunu duydum: 'Bu do-
muzlara böyle yapılır.' Tutsaklar
gümrük binasına gelinceye dek bu da-
yak ve hırpalama faslı sürüyordu."
"Birkaç metre uzaklıkta başka bir
kişi, üzerine yağdınlan mermiler altın-
da kıvranıyordu. Borsa binasının önü-
ne gelindiğinde birçok subay, almış
olduklan darbeler sonucunda yere dü-
şüyordu. Bunlardan ayağa kalkmaya
çalışan bir subay, bir asker tarafından
tekmelenerek yere yıkılıyordu. Bir ge-
minin arkasına bağlanmış olan bir
mavna, Yunanhlarca geçici bir hapis-
hane olarak kullanılıyordu. Yunanlı
bir subayın, tutsaklan, en az üç kez
başaşağı mavnanın içine attığı görül-
müştü... Mavna içindeki askeri muha-
fızlar tutsakların üzerlerini anyor. tüm
değerli eşyalannı müsadere ediyordu.
Bir subay yere düşüyor, kalkmaya ça-
lışırken bir başkası onun üstüne düşü-
>or. bir başkası da onun üzerine atıla-
rak yine yere düşüyordu. Böylece
birçoklan ortaya atıhyor ve orada ha-
karet edılmek. dövülmek ve tekmelen-
mek üzere terk ediliyorlardı. Kimileri
de olduklan yerde öldürülüyordu.
Yunanlı askerlerden hiçbiri ölüleri bir
kenara kaldırmıyor ve yaralılara yar-
dım etmiyordu."
Canavar ruhlu askerler
"Yaralı bir Türk albayı gördüm.
Galiba ayağı kınlmıştı, sızı içinde kıv-
ranıyordu. Bir Yunan askeri süngüsü-
nü çekerek onu süngülüyordu. Henüz
yirmi adım atmamışlardı ki bir sivil
tutsak yere düşüyor, bir asker, süngü-
sünü onun arkasına saplıyordu. Tut-
sak, tramvay yolundaki bir su çukuru-
na düşüyor, çok zayıf direnişlerine
karşın, karnından ikınci kez süngüle-
niyor; ikinci bir asker, artık kıpırdana-
mayacak duruma gelinceye kadar ona
vurmaya devam ediyor; bu sa'rme, çev-
rede oldukça derin bir nefret ve utanç
yaratıyordu. Ben de, ötekilerle birlikte
bu canavar ruhlu askerlere küfrede-
rek, bu vahşete son venmelerini haykı-
rarak söyledim. Bizi işitti, ama birşey
yapmadan oradan uzaklaştı."
Yaralılar denize atılıyor
Londra'daki Müslümanlar Derne-
ği, İzmir ve Aydın kentlerinde bir İngi-
liz görgü tanığınin verdiği bilgiyi 21
Mayıs 1919'da şöyle yansıtıyordu:
"Yunan birlikleri, Türk subaylannın
toplandığı (teslim olduklan) yerlere
girdiler. Kimileri, olduklan yerde öl-
dürüldü. Kimileri de "Yaşasın Venize-
los' diye bağırmaya karşı çıktıklan için
sürüklenerek, boğulmak üzere denize
atıldı. Yunan askerleri tarafından üni-
formaları yırtılan subaylar. ortada
don ve gömlekle bırakıldı. Çizmeleri
çıkartılarak çalındı. Vali. elleri yukan-
da olmak üzere iskeleye dek sürüklen-
di ve bir Yunan gemisine bındinldi.
Çarşaflı olan kansı dövüldü ve evi
kurşuna tutuldu. Yûzünden süngülen-
miş olan kurmay başkanı, bir Yunan
hayvan gemisinin ambanna atıldı.
Türk başhekim öldürüldü. Topçu ko-
mutan da aynı akıbete uğratıldı. Kimi
durumlarda yüzüklerin çıkanlması
için parmaklar kesildi. Merhamet dile-
yenler, Yunan askerleri tarafından
süngülendi veya tüfek dipçikleriyle
dövülüp öldürüldü. Halkın etrafını çe-
virdiği. ağır süngü yarası almış olan
birTürk'ü, Yunanlı bir asker yine sün-
güledi. Başka bir asker de. yaralı bir
Türk'ün koltuk altına basarak çizme-
lerini çıkarmaya çalıştı. öldürülmüş
olan Türkler'in cesetleri denize atıldı.
Kimi ağır yaralılar da denize atılarak
boğulmaya bırakıldılar."
StRECEK
'YA DEVLET BAŞA
YA KUZGUN
LEŞE' DEĞİL
YAŞAR KEMAL
Akaıı kana ekıııek doğradılar
Benimki belki de bir tuhaf inanç.
Ben. hiç bir insanın, gözlerini kan bü-
riimüş de olsa. işkenceci de olsa. yüz-
lerce insanın katili de olsa, Musa
Anter gibilerine kıyabileceğine inana-
mazdım.
Musa Anter'i yirmi üç yaşlannday-
ken tanıdım. Dostluğumuz o gün bu-
gündür sürüyordu. Dünyaya hep iyi-
likle bakan bir kişiydi. En karanlık, en
zalim günlerde bile o hep aydınlık, o
hep umutlu, hep inançlı olurdu. En
kötü insanda bile bir iyi yan arar bu-
lur, o insanı o küçücük iyi yönüyle sev-
meye, anlamaya çahşirdı. En koyu
karanhklann sonunda, en ucunda bir
ışık arar, bulur, en yoğun karamsar-
lıkta bir umut parlatırdı.
Hiçbir zaman ırkçı olmadı
O çekmiş, acılar yaşamış, zulümler
görmûş, zulme, acılara. aşağılanmala-
ra yenilmemiş bir halktandı. Yenilme-
mişliğin, boyun eğmemişliğin aydınlı-
ğını, onurunu taşıyordu. Ermiş kişili-
ği, boyun eğmemişliğin büyük onur
payından kaynaklamyordu. Halkının
kültürüne inanıyordu. Bu kültürün
dünya kültürüne katkısı olacağına da
inanıyordu. Hiçbir zaman ırkçı olma-
dı. Ulusalcılıkla ırkçılığı birbinne ka-
nştınnadı. Hep »osyalist, hep demok-
rat kaldı. "Ap Musa..." Kürtler ona
hep "Musa Amca" derlerdı, yumuşak
huylu bir kişiydi. En aykın bir söze, bir
davranışa hep yumuşaklıkla bakardı.
Kimi zamanlarda, bu çok az olurdu,
öfkesi yumuşaklığının derecesini aşar-
dı. Düşüncelerine sonuna kadar, inat-
la bağlıydı. Etiyle kemiğjyle kendi
kültürünün. kimliğınin yokolmasına
karşıydı. Savaşımı sonuna kadar. ek-
silmeden, ölümüne kadar sürdü. Ölü-
mü de işte bu yüzden oldu. Ap Musa
mutlu öldü. Savaşımının sonunu gör-
medi ama ışığını gördü. Daha önce
söyledim ya. onun huyuydu karanhk-
lann ardındaki, hem de yedi kat ka-
ranlığın ardındaki ışığı görmek.
Şırnak'ı yerie bir edenler gibi
Onu öldürenler. onu öldürtenler hiç
iyi etmediler. Onu öldürenler. onu öl-
dürtenler Türkiye'ye de kıydılar. Ay-
nen Şırnak'ı basıp yerle bir edenler
gibi. Göle'yi kan gölüne çevirenler gi-
bi. Doğu Anadolu'yu kan gölüne dö-
nüştürenler gibi. Bunlar Türkiye'ye
çok kötülük ediyorlar. Türkiye'nin
kanına ekmek doğruyorlar. Türki>e
yirmi bin nüfuslu bir ilini basamama-
lıydı. Bu, ülkeler zapteden, milyonlar-
ca insanı öldüren kanlı diktatörlerin
işinin tıpkısı bir iştir. Türkiye bu yola
sokulmamalıydı. Yirmi birinci yüzyıla
girerken bu kara leke alnımıza sürül-
memeliydı. Bu çağda işte ınsanlık böv-
lesi insanjık dışı davranışlan kabul
edemez, hiçbir zaman da bağışlamaz.
Türkiye ve insanlık, Musa Anter gi-
bi banş güvercinlerinin de ölümünü
bağışlamaz. Çünkü, bu kadar zulmü
yaptıktan. bu kadar kan döktükten
sonra nasıl birbiriyle bağdaşır? Ama-
nın daha yol yakınken. amanın daha
hcr şey bitmemişken, Musa Anter-
lerin kanlannın hatın için. bin yıllık
kardcşliğin scvgisi uğruna. geleceİcteki
kardcşliğin güzelliği umuduna bu işe
Dil istemek. konuşabilmek değildir.
Bir topluluğun bir dili olması, salt ko-
nuşmakla olmaz. O dilin sözlü ya da
yazılı edebiyaü olur. Bütün Osmanlı
çağından cumhuriyete kadar Kürt di-
linin hem sözlü hem yazılı edebiyatı
olmuştur. Bir topluluğun dilinin ola-
bilmesi için, o dilin okullan olması
gerektir. Ilkokuldan üniversiteye ka-
dar. Akademileri, enstitüleri olması
gerektir. Dil kurumlan olması gerek-
tir.
bir koku taşır. O bin çiçekten bin eksik
olursa insanlık kültürü bir renk. bir
koku yitirir. Yüz tane yitirirse, insan-
lık kültürü fakirleşir. Emperyalizme
kadar kültürler hep birbirlerini besle-
miş, birbirlerinin gelişmesine, zengin-
leşmesine yardıma olmuştur.
Yetmiş yıldır Kürt kültürüne, diline
izin verilseydi, bu iki kültür, aynı top-
rakta geliştikleri için, aynı havayı solu-
duklanndan dolayı birbirlerini besler,
geliştirmezler miydi? Anadolu, özgül
• Ape Musa. Kürtler ona böyle diyordu. "Musa Amca..." Ermiş kişiliği, boyun
eğmemişliğin büyük onur payından kaynaklamyordu. Halkının kültürüne inanıyordu.
Bu kültürün dünya kültürüne katkısı olacağına da inanıyordu. Hiçbir zaman ırkçı
olmadı. Ulusalcılıkla ırkçılığı birbinne kanştırmadı. Hep sosyalist, hep demokrat kaldı.
kültürlerin vatanı olmaz mıydı? Kürt
kültürü yetmiş yıl içinde belki de in-
sanlığa bir Nâzım Hikmet. Sait Faik,
son verelim. O kadar zor bir iş değil
Türk-Kürt anlaşması. Böylesine. bu
işi zora sokan. Türk halkını da, Kürt
halkını da yetmiş yıldır inleten kadim
baskıcılıktır. Bugünlerde de başımıza
bu bclayı açanlar. bu gözü dönmüş
baskıcıların kalınlılarıdır.
Anadolu'nun toprağı bitektir
Anadolu toprağı hoşgörünün, kar-
deşliğin, çeşitli ögelerin kaynaştığı,
demokrasinin boy atabileceği bitek bir
topraktır. Ahmaklık yapıp da bu top-
rağın kültürlerine. hoşgörüsüne kıy-
mayalım.
Kürtler ne istiyorlar, diye hep soru-
yorlar. Ben bunu i>i biliyorum. Musa
Anter'ler ne istiyor. Kürt halklan ne
istiyor biliyorum. Artık bu çağda çok
şey istemiyorlar: Dillerini istiyorlar.
Kimileri diyor ki. işte dillerini konuşu-
yorlarya! Konuşuy.-
1
. ^konuşma-
yı da şanlı generaller yasaklamışlardı
ya! Şanlı ve vatansever generaller...
Kürtlere gelince; geçmişinde geliş-
miş, dâhiler yetiştirmiş bir yaalı edebi-
yatı var. Dünyaca ünlü şairleri var.
16'ncı yüzyılın büyük şairi Ahmed
Hani bunlardan biridir. Şonra 12'nci
yüzyılın büyük divan şairi -bunlar şiir-
lerini hep Kürtçe yazmışlardı- Melle
Cizrevi, Fagiy Deyyar... Fagiy Dey-
yar, bütün ömrü boyunca şiirlerini
hep kuşlara adamış, kuşlar üstüne şiir
söylemiştir. Bütün bu andığım şairle-
rin türlxleri, Doğu Anadolu'da, evli-
ya, peygamber türbeleri gibi ziyarettir.
Her yıl bu türbeleri yüzbinlerce kişi zi-
yaret eder, kürban keserler.
Kürtlerin sözlü edebiyatlan da çok
zengindir. Homerik epopeler dünyada
iki ulusta yaşıyordaha: Biri Kürtlerde,
öteki Kırgızlarda. Sonra Kürt türkü-
leri, ağıtlan. halay türküleri. masalla-
n, hikayeleri... Kürılerin folklorlan da
Türk folkloru kadar zengindir.
Dünya bin çiçekli bir kültür bahçe-
sidir. Her çiçek bir renk, bir çeşitlilik,
bir Orhan Veli, bir Ahmet Arif, bir
Melih Cevdet, bir Fethi Naci sunabi-
lirdi. Böylesine bir kültür Anadolu
için kötü bir şey mi olurdu? "Türkler,
Mustafa Kemal Atatürk'ün dışında,
ulusal Türk kültürüne, diline gereken
önemi verdiler mi?" Yetmiş yıllık bas-
kı, Türk kültürünün üstünden de silin-
dir gibi geçti ya ezemedi. Kürtlerin
dilini, kültürünü yasakladığı gibi,
Türklerin halk kültürünü yasaklamak
baskının elinden gelmedi de, onun
için.
Sanınm dünyada Kürt halkıyla
Türk halkı gibi içiçe geçmiş, etle tırnak
olmuş, bin yıldır kardeşçe yaşayan iki
halk daha yoktur. Öyleyse bu kavga
dövüş ne?
StRECEK
POLITIKA VE OTESI
MEHMED KEMAL
Yiğit Bir Kalemin Ardından...llhami Soysal'ın ay yıldızlı bayrağa sarılı tabutu Şişli Ca-
mısi'nden uğurlanırken şair Arif Damar'la selama durduk.
O sırada yanımıza gömlekli biri yanaştı, "Ben" dedi, "llha-
mi Bey'in dövülmesini hiçbir zaman onaylamıyorum. Bu-
nu bir albayla iki astsubay yaptılar. Sonra Cemal Tural'ın
üstünde kaldı. Olayı onaylamadığım için buradayım." Adı-
nı söyledi, unuttum. Ilhami'yi bir sabah Çankaya'da evinin
önündeki durakta taşıt beklerken Tural'ın adamları kaçır-
dılar. Eskişehir yoluna götürmüşler, dövmüşler, bir çukura
atmışlardı. Uzun süre bunu yapanlar bulunamadı. "Kıb-
rıs'a kaçtılar" dendi, arkası çıkmadı. Bunca yıl geçtikten
sonra bir albayla iki üstçavuşun yaptıkları anlaşıldı.
İlhami Soysal bıçkın, cesur, gözünü budaktan esirgeme-
yen bir gazeteciydi. Hiç kimseden korkmaz, çekinmez,
kimsenin yazamadığı olayların üstüne giderdi. Siz onun
konuşmayan, suskun, sessiz görünümüne bakmayın, bu
görünümün altında bir volkan yatardı.
Her asker darbesi llhami'den bir parça aldı. Birlikte ha-
pis yattıklarının çoğu şimdi Şişli Camisi avlusundaydı.
Numan Esin "Birlikte yattık, acaba anılarını yazdı mı" diye
soruyordu. Yanındaki emekli generali göstererek "Paşam
yazıyor, ama anılarını değil düşüncelerini yazıyor'dedi.
12 Mart geldi, çattı, Ilhami'yi iceri aldılar. Girdi, yattı, ak-
landı, çıktı. 12 Eylül geldi, çattı, Ilhami'yi yine içeri aidılar,
aklandı çıktı. Bu ne biçim bir dönemdi ki, içeri alıyorlar,
suçluyorlar, sanık yaptıkları kişiler aklanıp çıkıyorlar. Il-
hami'yi içeri alıp sonra bırakanlar hesap verecek olsa ll-
hami'nin devletten tonlarca alacağı var. Bunun hesabı
mahşerde değil, dünyada görülmelidir ki hesap olsun!..
Gazeteciliğinde bir olay mı duydu, bunu hemen araştı-
rır, "Yazarım..." derdi. Yazardı da...
ilhami Soysal, sadece bir haber gazetecisi, araştırmacı,
yönetici, dergici değildi. Güçlü bir edebiyatçı yanı da vardı.
1955ten sonraki edebiyat dergilerine bir bakın, onun ede-
biyatla ilgili birçok yazısını göreceksiniz. Akis'te her hafta
ya bir inceleme ya bir eleştiri yazısı çıkardı. Eleştirmenle-
rimiz sayılacak olursa, aralarında llhami'nin de adı vardır.
llhami'nin incelik ve titizlikle hazırladığı bir antolojisi
vardır: Yirminci Yüzyıl Türk Şiiri' adını taşır. Sevenler için
bir başucu kitabı olmuştur. 1973 yılında hazırladığı antolo-
jisi 1983'te yeniden yayımlanmıştır. Gözden geçirilmiş,
örnekler yenilenmiştir.
Pendik Belediyesi'nin bir toplantısında, yemekte, yan
yana düşmüştük. Ben rakı içerken llhami limonlu votka
söyledi. Bir kadeh limonlu votkayla toplantı boyunca idare
etti.
"Eskiden içerdin?" diye sordum.
"O eskidendi. Şimdi bu bir bardak bile fazla geliyor."
Çankaya'da Vali Reşit Caddesi'ndeki basın sitesinde uzun
yıllar oturduk, çocuklarımız birlikte büyüdüler, birçok sı-
kıntıyı birlikte göğüsledik. Sonra biz İstanbul'a taşındık, o
da taşındı. Kentin hay huyu içinde birbirimizi göremiyor-
duk.
Hapisten sonra bir gün rastladım, bir ansiklopedide çalı-
şıyordu, Levent taraflarında... Kırgın, dargın, yaralıydı.
Nasıl kırılmasm, nasıl darılmasın? Kendini hapisten çıkar-
mışlar, bu kez de kızını ve damadını almışlardı. "Başından
geçti, bilirsin!.." demişti.
Bilmez olur muyum? Ülkenin demokrasi savaşımında
bütün yükünü çeken 1940 kuşağıydı. Durmadan insan
öğütmüştü. Dahadaöğütüyordu. Baskıların, hapislerin, iş-
kencelerin alamadığı canı bir trafik kazasında vermişti.
Ühami'ye göre bir ölüm değildi. Trafik kazası ile gittiğini
radyodan dinlerken donakalmıştım. Bir yiğit ve onurlu ka-
lemin şanı hepimizce bellidir. Nur içinde yatsın!
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Osmanlılann Ef-
lak ve Boğdan beyle-
rine verdikleri san.
2/ Avuç içi... Bir yıl-
dızın parlaklık bakı-
mından bulunduğu
basamak. 3/ Antal-
ya'nın bir plajı...
Hint inanışında
ölüm tanrıçası. 4/
Çok verimli olan...
Doku teli. 5/ Yiyece-
ği ortaklaşa sağla-
nan toplantı. 6/ Bir
nota... özsu. 7/ Yur-
dumuzun GöUer Yö-
resi'nde bir dağ... Kripton elementi-
nin simgesi. 8/ Sergen... Bir şeyi
ammsamak için yazılan kısa yazı. 9/
Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin
kurusu... Çoğunlukla boyacılıkta
kullanılan, petrol türevlerinden elde
edilen bir çeşit mineral yağ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Belçika'da yaşayan bir halk. 2/
Atın başına geçirilen dizgin ve süs-
ler... Iri, kart. 3/ Büyük piliç... Gös-
teriş, caka. 4/ Altının simgesini aldığı Latince adı.
mal'in hece ölçüsüyle yazdıgı tek şiiri... "Sadef su almayınca
ebr-i
!
dan güher virmez" (Fuzuli). 6/ Güneydoğu Ana-
dolu'da daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıklan bir
tür dövme... Terzinin belli bir ölçü ve örneğe göre kumasa bi-
çim vermesi. 7/ tstanbul'un bir ilçesi... Bir cetvel türü. 8/ Bir
nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulun-
mayan 9/ öngün... Motorlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek
arasındaki bağlantıyı sağlayan mil.
1 9 9 2 İ S T A N B U L E T K I N L I K I F R I
CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ
BAKIRKÖY BELEDİYESİİŞBİRLİĞİ
BAKIRKÖY ÇOCUK ŞENLİĞİ
IMZA GUNLERI
26 eylül Saat: 14.00-18.00
YALVAÇ URAL FERİT AVCI
Yer: Bakırköy Özgürlük Meydanı
27 eylül 16.00-19.00 AZİZ NESİNY A R I N
ZtVERBEY KÖŞKÜ
tJhan Selçuk
12. bası 10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yayınları Türkocağı
Cad. J9-41 Cağaloğlu-tstanbul