23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 EYLÜL1992 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI Yabana görgü tarukları, Yunanlı askerlerin İzmir sokaklannda yaptıklarına, küfîirle isyan ediyor Yüzükçıkmazsa, parmakkesiliyordıı İngiliz Belgelerine Göre ANADOLU YANIYOR Dr. Salâhl R. Sonyel Bu sırada Grek ve Rum basını, Batı Anadolu'nun Yunanistan'a verilece- ini öne sürerek halkı kışkırtıyor; um halkı ise. herhangi bır ihtimale karşı gizlicc silahlanıyordu. İngilterc Dışişlcri Bakanhğı, bu kışkırtmayı Atina'nın başlattığına inanıyor; Yu- nanhlar İzmir'e çıkarsa. kan dökülme- sini önlemek için Bağlaşıklar tarafın- dan ivedilikle önlemler alınması ge- rektiğini, o sırada Paris'te bulunan Dışişleri Bakanı Balfour'a bildiriyor. Bakanlık yetkililerinden George Kids- ton. 14marttakalemealdığı biryazıda özetle şöylc diyordu: "Aydın ilinde çok geçmeden ciddi olaylar çikmasını bekleyebiliriz. Kış- kırıma, kendiiiğinden meydana gel- mcmiştir; bilâkis. Atina'nın eseridir. Grekler, yalnızca Küçük Asya'da de- ğil, Paris ve Londra'da, propaganda amacıyla para harcıyorlar." Yunan propagandası sürüp gider- kcn, Yunanistan'ı Anadolu'ya sok- mamak için yapılan uyanlardadevam cdiyordu. İngiliz donanmasına men- sup Dcniz Yarbayı Heathcote-Smith, 4 martta kaleme aldığı bir memoran- dumda şöyle diyordu: Yunanlılar burayı yönetemez "... Ülkenin (Batı Anadolu) sahil bölgesini denetimsiz olarak Yunanis- tan'a tcslim etmek. çılgınlıktan da kö- lü olacaktır... Helen Krallığı'nın tari- hi. kvşisel kıskançlık ve çürüklükle (bozuklukla) doludur; ... dolayısıyla Yunanlılar, ideal yöneticiler değiller- dir." Yarbayın bu görüşlerine İngiliz Yüksek Komiser Vekili Amiral Ric- hard Webb de katılıyor, şöyle diyor- du: "Aydın ilinin denetsiz olarak Yu- nanlılara bırakılmasına kesinlikle kar- şı olduğumu vurgulamak isterim. Geçmişteki deneyler, Yunanlılar'ın, kcndilcrini bile yönetemediklerini gös- termiştir. Onlann bu ulusal ve idari yctcneksizliği. Türklere karşı duyduk- lan düşmanlığa eklenırse. kuracaklan yönetimin felâketten başka bir şey ol- mayacağına inanmak için neden ge- reksizdir." İngiliz ordusuna mensup Yarbay lan M. Smith, 1. Damat Ferit Paşa ka- bincsinin kurulmuş olduğu 4 martta kaleme aldığı raporda, Aydın'ın Yu- nanlılarca işgalinin düzensizliğe ve kanlı olaylara yol açacağı: Türklerin, Yunan işgalinc uysallıkla boyun eğ- mcyecckleri; bu işgalin. sonuçta, Türk unsurunun imhasına veya Aydın'dan kovulmasına yol açacağı uyansında bulunuyordu. O sırada, Paris Banş Konferansı adına araştırma yaparak rapor hazırlamak için İzmir'e giden Amerikalı bir uzman. İstanbul'a dö- nünce. Greklerin, yönetici olma yete- neğine sahip olmadıklannı; "oldukça ümitsiz bir azınlık" olduklannı; tu- tumlan ve propaganda davranışlan yûzünden İzmir'deki durumun gergin olduğunu bildiriyordu. Bunu. ingiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe da Dışişleri Bakanı Balfour'a 21 Mart'ta gönderdiği yazıda doğrulu- yor, Osmanlı Rumlannın duygulannı kamçılamak için yapılan girişimlerin oldukça tehlikeli bir durum yarattığını kaydediyordu. Bu sırada, Batı Anadolunun Yuna- nistan'a verilmesi olasılığından kaygı- lanmaya başlayan kimi Jürk yetkililer de harekeıe geçiyordu. Örneğin, fzmir Belediye Başkanı Hasan Paşa, Manisa Belediye Başkanı Bahri Bey. Balıkesir Belediye Başkanı Emin Bey, Denizli Belediye Başkanı Hacı Tevfik Efendi, Muğla Belediye Başkanı Rauf Bey, İz- mir Müftüsü Ali Hoca ve öteki birçok kişi, İstanbul'daki İngiliz Yüksek Ko- miseri'ne 20 Mart'ta gönderdikleri yazıda, temsil ettikleri yörelerin Tür- kive'den kopanlmalan konusunda önerilere karşı çıkıyorlardı. öte yan- dan. İzmir'de oturan tngiliz tüccar David Forbes, Sir George Riddell'e 29 Mart'ta gönderdiği "özel yazıda şöyle diyordu: "İzmir kentinde, her iki yan da çir- kin olaylar çıkanyor; ama bunun ne- deni, Türkleri ürküten, Yunan propa- gandasıdır. Bu ülkeyi veya herhangi bir bölümünü bu sırada Yunanlılara vermenin korkunç bir hata olacağı ka- nısındayım." Bu protestolara, İstanbul'daki İngi- liz Yüksek Komiser Vekili Amiral Richard Webb de katılıyor, Dışişleri BakanlığVna 3 Nisan'da gönderdiği "oldukça gizli" yazıda, İzmir'in ve Ay- dın ilinin büyük bir bölümünün Yu- nanistan'a verilmesinin, gelecektekı belalann tohumunu serpmekle kajma- yıp, özellikle İslâm dünyasındaki İngi- liz çıkarlanna zarar getıreceğini: Yunanistan'ın bu bölgeyi yöneteme- yeceğini; esasen bunun self-determı- nasyon ilkesine de karşıt olacağmı vurguluyor ve vazıya şöyle son veri- yordu: "Tüm Levant'ın banşı vegüve- ni tehlikededir; korkanm ki, kanlı bir savaşı yatıştırmak ve düzeni yeniden kurmak işi bize (İngilizlere) düşecek- tir." Bu sırada, Yunanlılardan daha ön- ce davranan İtalyanlar, 3 Nisan'da (Türk kaynaklanna göre 23 Mart'ta) Antalya'ya asker çıkanyor. kuzeybatı doğrultusunda ilerlemeve başlıyordu. Durumdan kaygılanan îngiltere Dışiş- leri Bakan Vekili Lord Curzon, 22 Nisan'da kaleme aldığı bir memoran- dumda. Selânik kapılannın dışında, 7 kilometrelik bölgede bile düzeni sür- düremeycn Y unanistan'a "İzmir gibi yüce bir kenti veya Aydın gibi bir ili iş- gal ederek yönetmek izni mi verilecek- tirT' diye soruyor; "Bu olursa, Küçük Asyanın hcr yanının geniş bir mezba- ha haline geleceği" uyansında bulunu- yor, Küçük Asya'da, savaş sonunda meydana gelen coğrafi sınırlar dışın- da, bölme veya güdüm si> asetı izlenil- memesi önerisinde bulunuyordu. Yüce poütikacılar Tüm bu uyanlara kulaklannı tıka- yan Batı'nın "yüce politikacılan", ABD Başkanı Woodrow Wilson, İn- gilıere Başbakanı Da\id Lloyd Geor- ge ve Fransa Başbakanı Gcorges Clemenceau, 6 Mayıs'ta, İtalya Baş- bakanı'nın yokluğundan yararlana- rak, büyük gizlilik içinde aldıklan bir kararla, Yunan Başbakanı Eleftherios Venizelos'u, İzmir'i Yunan askerleriy- le işgale çağınyorlardı. Dokuz gün sonra, Yunan istila gücü, Amerikan. İngiliz, Fransız ve Yunan savaş. gemi- lerinin koruyuculuğu altında İzmir'e çıkıyor. Türk halkına karşı taşkınlık- larda bulunuyor ve İtilâf Yüksek Konseyi'nın yönergelerine karşıt ola- rak. tüm Aydın ilini istilaya başlıyor- du. İzmir işgalinin ilk 48 saatinde İzmir vedolaylannda(Urla yanmada- sı ve köyleri dahil). öldürülenlerin sa- y:sı 2 bınin çok üstündeydi. Venizelos, İzmir halkına hitaben ya- yımladığı bildiride, Yunanistan'ın, düzen ve güvenliği korumak için İz- mir'i işgal ettiğini bildiriyor. "Llusal Özgürlük tncilinin Habercisi" olarak bir gün İzmir'i ziyaret etmek umudu- nu dile getiriyordu. Yunan istila gücü komutanı Albay Zafiriu da yayımladı- ğı benzer bir bildiride, askerlerin. her- kesin dini inançlanna, töre ve gelenek- lerine saygı göstereceğini bildiriyor. halka, ölçülü davranmasını ve sükûnu korumasını öneriyordu. Yunan vahşeti Bu bildirilere karşın, Yunan istila gücü mensuplan, Türk halkına karşı tüyler ürpertıci kınm harekâüna girişı- yordu. İzmir'deki İngiliz Başkonsolo- su, bu konuda, İstanbul'daki İngiliz yetkililerine 16 Mayıs'ta şu bilgiyi gönderiyordu: "Dün sabah Yunan birlikleri İz- mir'e girdi. İşgal, disiplinsizlik içinde sürüyor. Türklerle çarpışmalar oldu. Çeşitli yerlerde olaylar çıktı. Hıristi- yan başıbozuk grubu dizginsiz bırakıl- mış, birçok Türk nedensiz olarak tu- tuklanmış ve haksızlığa uğramıştır. Türk evlerı ve mağazalannın yağması hâlâ sürüyor. Yunanlı ayak takımı çevredeki köyleri denetimi altına al- mıştır. Türklerin yağma ve katledilme- si dışında İzmir kenti oldukça sakin- dir. Türk sivıl görevlileri ortada yok- tur. Askeri ve sivil zayiatı: 300 Türk ve lOOHıristiyan." İzmir'in Yunanhlarca isülası ve bu- nun ardından silahsız Türk halkına yapılmış olan Pan-Hellenik (Yunan ve Rum) barbarlıklar, özellikle İngiliz belgelerinde dile getirilmektedir. Bir- çok yabancı görgü tanığınin ifadesini kapsayan bu belgelerin en önemlileri buraya kısaca aktanlıyor: "Orient Bankası ile Mısır borsası arasındaki 10 metrelik biryerde 6 kişi- nin vurulmuş olduğunu gördüm. Bi- raz yukandaki bir noktada, Yunanlı- ların mavzer ateşi üzerine yerde kıvra- nan 5 kişi daha gördüm. Cordelio (Kordonboyu) vapur iskelesine yakın bir yerde daha çok insanın öldürülmüş olduğuna, Kramer yakmında da 3 öl- dürme olayına tanık oldum. Dehşet verici manzara En kanlı ve dehşet verici görüntü şöyleydi: Karnından vurulmuş bir Türk subayı, kendi gayretiyle ayağa kalkmaya çalışıyor; bir Yunan askeri hızla onun yanma koşarak başına dip- çikle vuruyor ve öldürüyordu. 50yaşı- nı aşkın bir başka Türk subayı, arka- dan vurulmuş olmasına karşın otur- maya çalışıyor; tüm mavzerler ona doğru çevriliyor. ama ateş etmeye ge- rek kalmadan, subay, sırtüstü devrile- rek ölüyordu. Vurulmuş olan ve kaldı- nmda yatmakta olan sivil bir Türk hareket etmeye çalışırken, Yunanlı as- kerler onun yüzüne ve kafasına tekme- lerle vuruyordu. Her iki ayağından ve göğsünden yaralanmış olan başka bır subay. inlemcye ve merhamet dilen- meye başlıyor; Yunan askerleri onun- la alay ediyor; sonra da öldürüyorlar- dı. Bir Türk subayı sıradan çıkarak. yol kenanna kaçmaya çalışırken. bir Yunan askeri, elindeki tüfegin dipçi- ğiyle kafasına vuruyor; subay yan ta- rafa yıkıhyor; kalkmaya çalışırken, bu kez de başka bir asker kafasının öteki yanına dipçikle vuruyor; subay sırtüs- tü yere düşüyordu. Belki de bayılmıştı. Başka bir Yunan askeri onu süngüle- diktcn sonra tüfek namlusunu yüzüne yaklaştırarak ateşliyorvesubayın bey- nini parçalıyordu." "Tutsakların sırası boyunca yürü- yordüm. Gümrük binasına henüz var- madan bir Türk subayının sendeledi- ğini ve bir askerin dipçikle ona acıma- sızca vurduğunu gördüm. Sol gözü kanıyordu. Sağ çenesi kemiğe kadar Yunan Veliaht Prensi Konstantin'in (daha sonra tafata çıkacaktır) fotoğrafmm bulunduğu ve Balkan Savaşlan sırasında basılan bir kartpostal. Üstünde "Dai- ma ileri" yazıyor. kesilmişti. Yunanlı subay. askerlerle birleşerek. onun ka*asına ve yüzüne kamçıyla vurmaya başlıyor; en sonun- da bir asker. tüfeğiyle ona vuruyor ve sonra da ayak lakımının insafına bıra- kıyordu. Yanındaki başka bir subayın şöyle konuştuğunu duydum: 'Bu do- muzlara böyle yapılır.' Tutsaklar gümrük binasına gelinceye dek bu da- yak ve hırpalama faslı sürüyordu." "Birkaç metre uzaklıkta başka bir kişi, üzerine yağdınlan mermiler altın- da kıvranıyordu. Borsa binasının önü- ne gelindiğinde birçok subay, almış olduklan darbeler sonucunda yere dü- şüyordu. Bunlardan ayağa kalkmaya çalışan bir subay, bir asker tarafından tekmelenerek yere yıkılıyordu. Bir ge- minin arkasına bağlanmış olan bir mavna, Yunanhlarca geçici bir hapis- hane olarak kullanılıyordu. Yunanlı bir subayın, tutsaklan, en az üç kez başaşağı mavnanın içine attığı görül- müştü... Mavna içindeki askeri muha- fızlar tutsakların üzerlerini anyor. tüm değerli eşyalannı müsadere ediyordu. Bir subay yere düşüyor, kalkmaya ça- lışırken bir başkası onun üstüne düşü- >or. bir başkası da onun üzerine atıla- rak yine yere düşüyordu. Böylece birçoklan ortaya atıhyor ve orada ha- karet edılmek. dövülmek ve tekmelen- mek üzere terk ediliyorlardı. Kimileri de olduklan yerde öldürülüyordu. Yunanlı askerlerden hiçbiri ölüleri bir kenara kaldırmıyor ve yaralılara yar- dım etmiyordu." Canavar ruhlu askerler "Yaralı bir Türk albayı gördüm. Galiba ayağı kınlmıştı, sızı içinde kıv- ranıyordu. Bir Yunan askeri süngüsü- nü çekerek onu süngülüyordu. Henüz yirmi adım atmamışlardı ki bir sivil tutsak yere düşüyor, bir asker, süngü- sünü onun arkasına saplıyordu. Tut- sak, tramvay yolundaki bir su çukuru- na düşüyor, çok zayıf direnişlerine karşın, karnından ikınci kez süngüle- niyor; ikinci bir asker, artık kıpırdana- mayacak duruma gelinceye kadar ona vurmaya devam ediyor; bu sa'rme, çev- rede oldukça derin bir nefret ve utanç yaratıyordu. Ben de, ötekilerle birlikte bu canavar ruhlu askerlere küfrede- rek, bu vahşete son venmelerini haykı- rarak söyledim. Bizi işitti, ama birşey yapmadan oradan uzaklaştı." Yaralılar denize atılıyor Londra'daki Müslümanlar Derne- ği, İzmir ve Aydın kentlerinde bir İngi- liz görgü tanığınin verdiği bilgiyi 21 Mayıs 1919'da şöyle yansıtıyordu: "Yunan birlikleri, Türk subaylannın toplandığı (teslim olduklan) yerlere girdiler. Kimileri, olduklan yerde öl- dürüldü. Kimileri de "Yaşasın Venize- los' diye bağırmaya karşı çıktıklan için sürüklenerek, boğulmak üzere denize atıldı. Yunan askerleri tarafından üni- formaları yırtılan subaylar. ortada don ve gömlekle bırakıldı. Çizmeleri çıkartılarak çalındı. Vali. elleri yukan- da olmak üzere iskeleye dek sürüklen- di ve bir Yunan gemisine bındinldi. Çarşaflı olan kansı dövüldü ve evi kurşuna tutuldu. Yûzünden süngülen- miş olan kurmay başkanı, bir Yunan hayvan gemisinin ambanna atıldı. Türk başhekim öldürüldü. Topçu ko- mutan da aynı akıbete uğratıldı. Kimi durumlarda yüzüklerin çıkanlması için parmaklar kesildi. Merhamet dile- yenler, Yunan askerleri tarafından süngülendi veya tüfek dipçikleriyle dövülüp öldürüldü. Halkın etrafını çe- virdiği. ağır süngü yarası almış olan birTürk'ü, Yunanlı bir asker yine sün- güledi. Başka bir asker de. yaralı bir Türk'ün koltuk altına basarak çizme- lerini çıkarmaya çalıştı. öldürülmüş olan Türkler'in cesetleri denize atıldı. Kimi ağır yaralılar da denize atılarak boğulmaya bırakıldılar." StRECEK 'YA DEVLET BAŞA YA KUZGUN LEŞE' DEĞİL YAŞAR KEMAL Akaıı kana ekıııek doğradılar Benimki belki de bir tuhaf inanç. Ben. hiç bir insanın, gözlerini kan bü- riimüş de olsa. işkenceci de olsa. yüz- lerce insanın katili de olsa, Musa Anter gibilerine kıyabileceğine inana- mazdım. Musa Anter'i yirmi üç yaşlannday- ken tanıdım. Dostluğumuz o gün bu- gündür sürüyordu. Dünyaya hep iyi- likle bakan bir kişiydi. En karanlık, en zalim günlerde bile o hep aydınlık, o hep umutlu, hep inançlı olurdu. En kötü insanda bile bir iyi yan arar bu- lur, o insanı o küçücük iyi yönüyle sev- meye, anlamaya çahşirdı. En koyu karanhklann sonunda, en ucunda bir ışık arar, bulur, en yoğun karamsar- lıkta bir umut parlatırdı. Hiçbir zaman ırkçı olmadı O çekmiş, acılar yaşamış, zulümler görmûş, zulme, acılara. aşağılanmala- ra yenilmemiş bir halktandı. Yenilme- mişliğin, boyun eğmemişliğin aydınlı- ğını, onurunu taşıyordu. Ermiş kişili- ği, boyun eğmemişliğin büyük onur payından kaynaklamyordu. Halkının kültürüne inanıyordu. Bu kültürün dünya kültürüne katkısı olacağına da inanıyordu. Hiçbir zaman ırkçı olma- dı. Ulusalcılıkla ırkçılığı birbinne ka- nştınnadı. Hep »osyalist, hep demok- rat kaldı. "Ap Musa..." Kürtler ona hep "Musa Amca" derlerdı, yumuşak huylu bir kişiydi. En aykın bir söze, bir davranışa hep yumuşaklıkla bakardı. Kimi zamanlarda, bu çok az olurdu, öfkesi yumuşaklığının derecesini aşar- dı. Düşüncelerine sonuna kadar, inat- la bağlıydı. Etiyle kemiğjyle kendi kültürünün. kimliğınin yokolmasına karşıydı. Savaşımı sonuna kadar. ek- silmeden, ölümüne kadar sürdü. Ölü- mü de işte bu yüzden oldu. Ap Musa mutlu öldü. Savaşımının sonunu gör- medi ama ışığını gördü. Daha önce söyledim ya. onun huyuydu karanhk- lann ardındaki, hem de yedi kat ka- ranlığın ardındaki ışığı görmek. Şırnak'ı yerie bir edenler gibi Onu öldürenler. onu öldürtenler hiç iyi etmediler. Onu öldürenler. onu öl- dürtenler Türkiye'ye de kıydılar. Ay- nen Şırnak'ı basıp yerle bir edenler gibi. Göle'yi kan gölüne çevirenler gi- bi. Doğu Anadolu'yu kan gölüne dö- nüştürenler gibi. Bunlar Türkiye'ye çok kötülük ediyorlar. Türkiye'nin kanına ekmek doğruyorlar. Türki>e yirmi bin nüfuslu bir ilini basamama- lıydı. Bu, ülkeler zapteden, milyonlar- ca insanı öldüren kanlı diktatörlerin işinin tıpkısı bir iştir. Türkiye bu yola sokulmamalıydı. Yirmi birinci yüzyıla girerken bu kara leke alnımıza sürül- memeliydı. Bu çağda işte ınsanlık böv- lesi insanjık dışı davranışlan kabul edemez, hiçbir zaman da bağışlamaz. Türkiye ve insanlık, Musa Anter gi- bi banş güvercinlerinin de ölümünü bağışlamaz. Çünkü, bu kadar zulmü yaptıktan. bu kadar kan döktükten sonra nasıl birbiriyle bağdaşır? Ama- nın daha yol yakınken. amanın daha hcr şey bitmemişken, Musa Anter- lerin kanlannın hatın için. bin yıllık kardcşliğin scvgisi uğruna. geleceİcteki kardcşliğin güzelliği umuduna bu işe Dil istemek. konuşabilmek değildir. Bir topluluğun bir dili olması, salt ko- nuşmakla olmaz. O dilin sözlü ya da yazılı edebiyaü olur. Bütün Osmanlı çağından cumhuriyete kadar Kürt di- linin hem sözlü hem yazılı edebiyatı olmuştur. Bir topluluğun dilinin ola- bilmesi için, o dilin okullan olması gerektir. Ilkokuldan üniversiteye ka- dar. Akademileri, enstitüleri olması gerektir. Dil kurumlan olması gerek- tir. bir koku taşır. O bin çiçekten bin eksik olursa insanlık kültürü bir renk. bir koku yitirir. Yüz tane yitirirse, insan- lık kültürü fakirleşir. Emperyalizme kadar kültürler hep birbirlerini besle- miş, birbirlerinin gelişmesine, zengin- leşmesine yardıma olmuştur. Yetmiş yıldır Kürt kültürüne, diline izin verilseydi, bu iki kültür, aynı top- rakta geliştikleri için, aynı havayı solu- duklanndan dolayı birbirlerini besler, geliştirmezler miydi? Anadolu, özgül • Ape Musa. Kürtler ona böyle diyordu. "Musa Amca..." Ermiş kişiliği, boyun eğmemişliğin büyük onur payından kaynaklamyordu. Halkının kültürüne inanıyordu. Bu kültürün dünya kültürüne katkısı olacağına da inanıyordu. Hiçbir zaman ırkçı olmadı. Ulusalcılıkla ırkçılığı birbinne kanştırmadı. Hep sosyalist, hep demokrat kaldı. kültürlerin vatanı olmaz mıydı? Kürt kültürü yetmiş yıl içinde belki de in- sanlığa bir Nâzım Hikmet. Sait Faik, son verelim. O kadar zor bir iş değil Türk-Kürt anlaşması. Böylesine. bu işi zora sokan. Türk halkını da, Kürt halkını da yetmiş yıldır inleten kadim baskıcılıktır. Bugünlerde de başımıza bu bclayı açanlar. bu gözü dönmüş baskıcıların kalınlılarıdır. Anadolu'nun toprağı bitektir Anadolu toprağı hoşgörünün, kar- deşliğin, çeşitli ögelerin kaynaştığı, demokrasinin boy atabileceği bitek bir topraktır. Ahmaklık yapıp da bu top- rağın kültürlerine. hoşgörüsüne kıy- mayalım. Kürtler ne istiyorlar, diye hep soru- yorlar. Ben bunu i>i biliyorum. Musa Anter'ler ne istiyor. Kürt halklan ne istiyor biliyorum. Artık bu çağda çok şey istemiyorlar: Dillerini istiyorlar. Kimileri diyor ki. işte dillerini konuşu- yorlarya! Konuşuy.- 1 . ^konuşma- yı da şanlı generaller yasaklamışlardı ya! Şanlı ve vatansever generaller... Kürtlere gelince; geçmişinde geliş- miş, dâhiler yetiştirmiş bir yaalı edebi- yatı var. Dünyaca ünlü şairleri var. 16'ncı yüzyılın büyük şairi Ahmed Hani bunlardan biridir. Şonra 12'nci yüzyılın büyük divan şairi -bunlar şiir- lerini hep Kürtçe yazmışlardı- Melle Cizrevi, Fagiy Deyyar... Fagiy Dey- yar, bütün ömrü boyunca şiirlerini hep kuşlara adamış, kuşlar üstüne şiir söylemiştir. Bütün bu andığım şairle- rin türlxleri, Doğu Anadolu'da, evli- ya, peygamber türbeleri gibi ziyarettir. Her yıl bu türbeleri yüzbinlerce kişi zi- yaret eder, kürban keserler. Kürtlerin sözlü edebiyatlan da çok zengindir. Homerik epopeler dünyada iki ulusta yaşıyordaha: Biri Kürtlerde, öteki Kırgızlarda. Sonra Kürt türkü- leri, ağıtlan. halay türküleri. masalla- n, hikayeleri... Kürılerin folklorlan da Türk folkloru kadar zengindir. Dünya bin çiçekli bir kültür bahçe- sidir. Her çiçek bir renk, bir çeşitlilik, bir Orhan Veli, bir Ahmet Arif, bir Melih Cevdet, bir Fethi Naci sunabi- lirdi. Böylesine bir kültür Anadolu için kötü bir şey mi olurdu? "Türkler, Mustafa Kemal Atatürk'ün dışında, ulusal Türk kültürüne, diline gereken önemi verdiler mi?" Yetmiş yıllık bas- kı, Türk kültürünün üstünden de silin- dir gibi geçti ya ezemedi. Kürtlerin dilini, kültürünü yasakladığı gibi, Türklerin halk kültürünü yasaklamak baskının elinden gelmedi de, onun için. Sanınm dünyada Kürt halkıyla Türk halkı gibi içiçe geçmiş, etle tırnak olmuş, bin yıldır kardeşçe yaşayan iki halk daha yoktur. Öyleyse bu kavga dövüş ne? StRECEK POLITIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Yiğit Bir Kalemin Ardından...llhami Soysal'ın ay yıldızlı bayrağa sarılı tabutu Şişli Ca- mısi'nden uğurlanırken şair Arif Damar'la selama durduk. O sırada yanımıza gömlekli biri yanaştı, "Ben" dedi, "llha- mi Bey'in dövülmesini hiçbir zaman onaylamıyorum. Bu- nu bir albayla iki astsubay yaptılar. Sonra Cemal Tural'ın üstünde kaldı. Olayı onaylamadığım için buradayım." Adı- nı söyledi, unuttum. Ilhami'yi bir sabah Çankaya'da evinin önündeki durakta taşıt beklerken Tural'ın adamları kaçır- dılar. Eskişehir yoluna götürmüşler, dövmüşler, bir çukura atmışlardı. Uzun süre bunu yapanlar bulunamadı. "Kıb- rıs'a kaçtılar" dendi, arkası çıkmadı. Bunca yıl geçtikten sonra bir albayla iki üstçavuşun yaptıkları anlaşıldı. İlhami Soysal bıçkın, cesur, gözünü budaktan esirgeme- yen bir gazeteciydi. Hiç kimseden korkmaz, çekinmez, kimsenin yazamadığı olayların üstüne giderdi. Siz onun konuşmayan, suskun, sessiz görünümüne bakmayın, bu görünümün altında bir volkan yatardı. Her asker darbesi llhami'den bir parça aldı. Birlikte ha- pis yattıklarının çoğu şimdi Şişli Camisi avlusundaydı. Numan Esin "Birlikte yattık, acaba anılarını yazdı mı" diye soruyordu. Yanındaki emekli generali göstererek "Paşam yazıyor, ama anılarını değil düşüncelerini yazıyor'dedi. 12 Mart geldi, çattı, Ilhami'yi iceri aldılar. Girdi, yattı, ak- landı, çıktı. 12 Eylül geldi, çattı, Ilhami'yi yine içeri aidılar, aklandı çıktı. Bu ne biçim bir dönemdi ki, içeri alıyorlar, suçluyorlar, sanık yaptıkları kişiler aklanıp çıkıyorlar. Il- hami'yi içeri alıp sonra bırakanlar hesap verecek olsa ll- hami'nin devletten tonlarca alacağı var. Bunun hesabı mahşerde değil, dünyada görülmelidir ki hesap olsun!.. Gazeteciliğinde bir olay mı duydu, bunu hemen araştı- rır, "Yazarım..." derdi. Yazardı da... ilhami Soysal, sadece bir haber gazetecisi, araştırmacı, yönetici, dergici değildi. Güçlü bir edebiyatçı yanı da vardı. 1955ten sonraki edebiyat dergilerine bir bakın, onun ede- biyatla ilgili birçok yazısını göreceksiniz. Akis'te her hafta ya bir inceleme ya bir eleştiri yazısı çıkardı. Eleştirmenle- rimiz sayılacak olursa, aralarında llhami'nin de adı vardır. llhami'nin incelik ve titizlikle hazırladığı bir antolojisi vardır: Yirminci Yüzyıl Türk Şiiri' adını taşır. Sevenler için bir başucu kitabı olmuştur. 1973 yılında hazırladığı antolo- jisi 1983'te yeniden yayımlanmıştır. Gözden geçirilmiş, örnekler yenilenmiştir. Pendik Belediyesi'nin bir toplantısında, yemekte, yan yana düşmüştük. Ben rakı içerken llhami limonlu votka söyledi. Bir kadeh limonlu votkayla toplantı boyunca idare etti. "Eskiden içerdin?" diye sordum. "O eskidendi. Şimdi bu bir bardak bile fazla geliyor." Çankaya'da Vali Reşit Caddesi'ndeki basın sitesinde uzun yıllar oturduk, çocuklarımız birlikte büyüdüler, birçok sı- kıntıyı birlikte göğüsledik. Sonra biz İstanbul'a taşındık, o da taşındı. Kentin hay huyu içinde birbirimizi göremiyor- duk. Hapisten sonra bir gün rastladım, bir ansiklopedide çalı- şıyordu, Levent taraflarında... Kırgın, dargın, yaralıydı. Nasıl kırılmasm, nasıl darılmasın? Kendini hapisten çıkar- mışlar, bu kez de kızını ve damadını almışlardı. "Başından geçti, bilirsin!.." demişti. Bilmez olur muyum? Ülkenin demokrasi savaşımında bütün yükünü çeken 1940 kuşağıydı. Durmadan insan öğütmüştü. Dahadaöğütüyordu. Baskıların, hapislerin, iş- kencelerin alamadığı canı bir trafik kazasında vermişti. Ühami'ye göre bir ölüm değildi. Trafik kazası ile gittiğini radyodan dinlerken donakalmıştım. Bir yiğit ve onurlu ka- lemin şanı hepimizce bellidir. Nur içinde yatsın! BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Osmanlılann Ef- lak ve Boğdan beyle- rine verdikleri san. 2/ Avuç içi... Bir yıl- dızın parlaklık bakı- mından bulunduğu basamak. 3/ Antal- ya'nın bir plajı... Hint inanışında ölüm tanrıçası. 4/ Çok verimli olan... Doku teli. 5/ Yiyece- ği ortaklaşa sağla- nan toplantı. 6/ Bir nota... özsu. 7/ Yur- dumuzun GöUer Yö- resi'nde bir dağ... Kripton elementi- nin simgesi. 8/ Sergen... Bir şeyi ammsamak için yazılan kısa yazı. 9/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Çoğunlukla boyacılıkta kullanılan, petrol türevlerinden elde edilen bir çeşit mineral yağ. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Belçika'da yaşayan bir halk. 2/ Atın başına geçirilen dizgin ve süs- ler... Iri, kart. 3/ Büyük piliç... Gös- teriş, caka. 4/ Altının simgesini aldığı Latince adı. mal'in hece ölçüsüyle yazdıgı tek şiiri... "Sadef su almayınca ebr-i ! dan güher virmez" (Fuzuli). 6/ Güneydoğu Ana- dolu'da daha çok kadınların çeşitli yerlerine yaptırdıklan bir tür dövme... Terzinin belli bir ölçü ve örneğe göre kumasa bi- çim vermesi. 7/ tstanbul'un bir ilçesi... Bir cetvel türü. 8/ Bir nesneye zorunlu olarak bağlı olmayan ve onun özünde bulun- mayan 9/ öngün... Motorlu taşıtlarda direksiyon ile tekerlek arasındaki bağlantıyı sağlayan mil. 1 9 9 2 İ S T A N B U L E T K I N L I K I F R I CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ BAKIRKÖY BELEDİYESİİŞBİRLİĞİ BAKIRKÖY ÇOCUK ŞENLİĞİ IMZA GUNLERI 26 eylül Saat: 14.00-18.00 YALVAÇ URAL FERİT AVCI Yer: Bakırköy Özgürlük Meydanı 27 eylül 16.00-19.00 AZİZ NESİNY A R I N ZtVERBEY KÖŞKÜ tJhan Selçuk 12. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınları Türkocağı Cad. J9-41 Cağaloğlu-tstanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle