Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5AYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL1992 PERŞEMBE
12 DIZIYAZI
Eşi Sıdıka Su'ya göre o eşsiz bir insan mükemmel bir sanatçı
Türkü söylerken öylesine mutluydu ki
Eşi ve oğhı Ruhi Su'yu
anlatıyor
RUHI
SU'YLA
YAŞAMAK
Can Kartoğlu Gürses
-4-
Peki, en mutlu zamanlan hangi za-
manlardı Ruhi Su'nun? Ana oğul,
aynı yanıtı. aynı anda söyleyiveriyor-
lar: "Kuşkusuz, türkü söylerken." Ve
sürdürüyor Sıdıka Su: "Sonra yeni bir
plağa haarlanırken... Çok heyecanla-
nır, türkülerini dostlanna duyurmak,
eleştirilerini almak isterdi. Sonra plajjp
çıktığında... Güzel bir plak kutusu
vardı. Plaklannı içine koyar, dostlan-
na dağıtır. hemen dinlemelerini ister-
di. Sonra konseröncesinde... Mutlaka
evde dostlannı toplar. onlara konser
verir, programını duyurur. görüşlerini
alırdı. Sonra konser dönüşlerinde...
Dostlarla eve gelir, bilhassa çay içer-
dik. En rahatlamış. en yumuşak za-
manlanydı konser dönüşleri. Heyeca-
nını yenemez. ancak sabaha karşı ya-
tabilirdi. Sonra dost evlerinde... Çar-
şambalan Bertan Onaran'a, pazartesi-
leri Sabahattin Eyüboğlu'na. pek çok
gün pek çok arkadaşımıza ve tabii
Mekin Dinçerler'e giderdi. Ezgili Yü-
rek ve Ruhi Su'ya Saygı kitaplannı bü-
yük bir özenle hazırlayan, Ruhi Su ar-
şivini yapan arkadaşımız Mekin Din-
çerler'de dostlanyla buluşurdu. Bu
dost evlerinde. kim türkü isterse söy-
lerdi Ruhi. Ama "Şu türküyü bir söyle-
yiversene" dendiğinde, ona hazırdeğil-
se söylemezdi. Ancak kendini hazır
hissettiğinde söylerdi istenen türküyü.
Bertan Onaran, bu dost evlerinde Ru-
hi'nin söylediği türküleri, başanyla
banda alırdı.
da'da, İngiltere'de. Fransa'da...
Yurtdışında konser oldu mu bir an
önce gjdip bir an önce dönmek ister
yurduna. '80"de bir yurtdışı konserine
giderken ona "Belki kalırsın" diyenle-
re "Hayır" der, "Yurtdışında Nanm
gibi bağırarak ölmek istemiyorum!"
Ruhi Su'nun en çok eleştiri aldığı
zaman. belki de 1960'ta İstanbul'da
gece kulüplerinde türkü söylediği za-
mandır. "Bu eleştirilerden çok etkile-
nirdi" diyor Sıdıka Su, "ama bir gece
hi'yle. Konserler, her zaman olan şey-
ler değildi. İşçi Partisi ve demokratik
kitle örgütlerinin düzenlediği tüm
konserlerde hep söylemişti.
Ören günleri
Ya Ören günleri? Derin bir nefes
ahp öyle başlıyor anlatmaya Sıdıka
Su: "Orada bir kooperatife girmiştik;
Sanatçılar Sitesi'ne. Ödeyemeyiz. nasıl
yapanz, ne olur diye binbir kaygı du-
yarken gün geldi taksitlerimiz bitti ve
"lyi ki bu kooperatife girmişiz" dedi.
Ruhi Su, orada çok mutlu olurdu. Şi-
irlerinin çoğunu da orada yazmıştı."
Sözü, Ilgın Su sürdürüyor: "Orada da
saz çalar. türkü söylerdi. Arkadaşla-
nm, bizde toplanırdı. Hepimiz için ça-
lar söylerdi. Çalmaya başlamadan
önce sazın göğsü kirlenmesin diye.
mutlaka ellerini yıkardı. Sonra orada-
ki işçilere. site halkına konserler verir-
di. Onun için türkülerinin dışında bir
dinlenme söz konusu değildi. Sonra
tavla oynamak, buz gibi denize gir-
mek, babama büyük keyif verirdi" di-
yor.
Melih Cevdet Anday'ın özellikle
heyecanla bekleyen. dost evlerinde
kendisi için bir şeyler hâzırlanmasın-
dan mutluluk duyan, bir dosta gider-
ken mutlaka Pelit Pastanesi'nden pas-
ta, şekerleme alan, armağan vermek-
ten çok hoşlanan, evinin her köşesiyle
ayn ayn ilgilenen, sabahtan akşamla-
ra dek Sıdıka Su'yla o mu daha çok
yakıştı, bu mu diye kilim serip kaldı-
ran, çok iyi yaptığı hayvan taklitleriyle
sokakta ağlayan çocuklan bile güldü-
ren. evine aşık, kedilerin, köpeklerin,
çocuklann dostu, bir güzel. ince, duy-
gulu insan Ruhi Su. Orhan Kemal'-
inse "Muallim mektepli Ruhi'si." Sı-
dıka Su diyor ki "Mutluluklan, ufak
mutluluklardı. Ama onu bulmak ko-
lay değildi. Çok mütevazı bir insandı."
Ve hastalık günleri... "Çok sağlıklı
bir insandı" diye anlatıyor Sıdıka Su,
"sadece, bir ara yumurtalığında kist
olmuştu. Kısa sürede iyileşmişti, unu-
tup gitmiştik. Hasta olanlara çok kı-
zardı. jnsanın kendine iyi bakmadığı,
özenmediği için hasta olduguna ina-
nırdı. Çok hasta olduğum için bana da
öyle derdi. Ne hastalıklan, ne ilaç ad-
lannı bilirdi. Hastaneden. ameliyattan
korkardı. 12 Eylül'le birlikte birçöküş
E,m rahatlamış, en
yumuşak zamanlanydı
konser dönüşleri.
Heyecanını yenemez,
ancak sabaha karşı
yatabilirdi. Sonra dost
evlerinde... Çarşambalan
Bertan Onaran'a,
pazartesileri Sabahattin
Eyüboğlu'na, pek çok
gün pek çok
arkadaşımıza ve tabii
Mekin Dinçerler'e
giderdi. Ezgili Yürek ve
Ruhi Su'ya Saygı
kitaplannı büyük bir
özenle hazırlayan, Ruhi
Su arşivinî yapan
arkadaşımız Mekin
Dinçerler'de dostlanyla
buluşurdu.
İşte, ölümünden sonra çıkardığımız
kasetler. Ruhi'nin o dost evlerinde
söylediği türkülerden oluşuyor. ölü-
münden önce löküçük plağı, 11 uzun-
çalan vardı. Şimdi, temiz baskılı 20
kaseti. ilave olarak 2 uzunçalan var.
Bir de kompakt disk. Yunus Emre ve
Pir Sultan türkülerinden oluşan bu
çalışma Amerika'da hazırlanmış.
Yunus Emre Sevgi Yıh'na katılmak
için UNESCO ve Kültür Bakanlığı'na
bildirilmiş, ama hıçbir yerden çıt yok!"
Konserlerdeki Ruhi Su'yu anlatma-
lannı istiyorum. Söz Sıdıka Su'da:
"Konsere giderken mutlaka siyah gi-
yerdi; siyah kadife pantolon, siyah
gömlek. siyah süveter. kravat. Türkü
söylemeye başlayınca çıkanrdı krava-
tı." Sonra Ilgın Su alıyorsözü: "Hani"
diyor. "konserlerde, sahnede ışık olur.
salonda karanlıktadır seyirci. Babam.
çok rahatsız olurdu bundan. Çünkü
türkü söylerken insanlan görmek is-
terdi. Her zaman şunu söylerdi: "Ka-
ranlığa türkü söylemekten hoşlanmı-
yorum." O yüzden salonun ışıklannı
mutlaka yaktınrdı. Öksüren, konuşan
oldu mu kaşlannı şöyle bir kaldınr,
onlan bakışlanyla mutlaka uyanrdı."
Yurtdışında da konserler verir Ruhi
Su. Avustralyada. İsveç'te, Hollan-
'Konsere giderken mutlaka siyah giyerdi; siyah kadife pantolon, siyah gömlek, siyah süveter, kravat Türkü söylemeye
başlayınca çıkarırdı kravatı."
Raziye'sini çok seven, Aziz Nesin'le
bitmeyen sohbetleri olan, Adnan
Cemgü'le saatlerce şakalaşan. bayram
ziyaretlerinden özel tat alan, içki-siga-
ra içmeyen. çay saatlerinde Sıdıka Su'-
kulübünde türkü söylemekten hiç ra-
hatsızlık duymadı. Çünkü hep türkü
söylemek istiyordu insanlara. Çünkü
Ruhi nerede türkü söylerse. orasını bir
sanat merkezıne dönüştürüyordu.
k l d ROrada da birdisiplin kuruluyordu Ru- nun hazırladığı börekleri, kurabiyeleri
yaşadı Ruhi. Bu dönemi nasıl atlata-
cağız diye uzun uzun düşünür, kaygı-
lanırdı. '82'lerde ayaklan ağrunaya
başladı. Sonra elleri ağırlaşü. Sazçala-
mıyordu."
Sonra hastaneler, sürekli yanlış ko-
Son kez Ören'de dostlarla..Ölümünden bir ay kadar önce..*Orada çok mutlu
olurdu. Şiirlerinin çoğunu da orda yazmıştı/
Eylül'le birlikte bir
çöküş yaşadı Ruhi. Bu
dönemi nasıl atlatacağız
diye uzun uzun düşünür,
kaygılanırdı. '82'lerde
ayaklan ağnmaya başladı.
Sonra elleri ağırlaştı. Saz
çalamıyordu.' Sonra
hastaneler, sürekli yanlış
konulan tanılar, yanlış
ilaçlar, gün gün eriyip
giden Ruhi Su'ya "Aslan
gibisiniz" diyen
doktorlar... Özellikle o
hastanenin önünden
geçerken hâlâ tüyleri
ürperir Sıdıka Su'nun.
nulan tarular, yanlış ilaçlar, gün gün
eriyip giden Ruhi Su'ya "Aslan gibisi-
niz" diyen doktorlar... Özellikle o has-
tanenin önünden geçerken hala tüyleri
ürperir Sıdıka Su'nun. Ve "Bir gün,
alışverişe giderken" diye sürdürüyor
konuşmasını Sıdıka Su: "Alt katımız-
daki röntgen uzmaru Dr. Gürbüz Ahıs-
kalı'ya rasıladım. Ruhi'nin duru-
munu anlattım. Doktorlann bir şey
bulamamasına karşın çok kaygılandı-
ğımı söyledim. Çok korkuyorum, de-
dim. "Ruhi Bey,tahlilleri yaptırmadı
mı?" dedi. Şaşırdım. Ne tahlille-
rini? Meğerse benim haberim olma-
dan Ruhi, Gürbüz Bey'le konuşmuş.
Gürbüz Bey, Ruhi'nin röntgenlerinde
ciğer ve kemiklerde beyaz lekeler gör-
ınüş. Bir şeyden kuşkulanmış ki birkaç
tahlil istemiş. Bunlardan hiç haberim
yok. Elimdeki çantayı orada bırakıp,
alışverişi falan unutup gerisin geriye
eve döndüm. Ruhi evdc. Akrabamız
ürolog Ayhan Kızılırmak'la oturuyor-
lar. Bö>le böyle dedim. Gürbüz Be>
senden tahlil yaptırmanı istemiş. De-
diın ya. hastalıktan çok korkuyordu;
"Hatırlamıyorum" dedi. Ayhan
Kızılırmak. istenen tahlillere baktı.
Yüzü kıpkırmızı olmuştu. 'Abla' dedi,
"ben, sizinle yakından ilgileniliyor diye
hep uzağınızda kaldım bu hasta]ık bo-
yunca. Ama galiba atlanmış.' Ve bize
bir doktor önerdi: Ürolog MuzafTer
Akkılıç. Tahliller yapıldı. En sonunda
Muzaffer Bey, doğru tanıyı koydu:
Prostat ve onun sonucunda kemikler-
de metastaz. Tüm vücudu sarmış...
Bizı uyaran, hastalıktan ilk kuşkula-
nan. tanı konmasında ilk adımı atan
Dr. Gürbüz Ahıskalfdır. Niye başın-
dan beri kimse doğru tanı koyamadı.
anlayamıvorum... Evet, Ruhi kanser-
di. Ama ölene dek bunu bilmedi. On-
kolojiye yattığında bile kuşkulanma-
dı. Bursa'da akrabamız kardiyolog
Dr. Ünal Eşiyok'un evindc kemotera-
pi yapılırken bile... Çünkü onun yaşa-
mında onkoloji diye bir sözcük yoktu.
Biliyorsunuz, hastalığı süresince, uzun
zaman pasaport vermediler Ruhi'ye.
Sanınm Cumhurbaşkanı'na. Başba-
kan'a mektupyazıp pasaport verilme-
sini rica eımemızı bekliyorlardı. Bunu
yapmadık. Pasaportu verildiğindeyse
zaten iş işten geçmişti. 3-4 aylık ömrü
kalmıştı.
Hiç yalnız bırakmadık
Sıdıka Su, denn soluklarla aralıyor,
sonra sürdürebiliyor sözünü: "Evet"
diyor, "hastanede onu hiç yalnız bı-
rakmadık. Ama o. ne saz çalabildiği,
ne türkü söyleyebjjdiği için hiç kuşku-
suz çok yalnızdı. Öncesinde aslan gibi
kükreyen bir insanken öyle munis biri
olmuştu ki hastanede. Bu bana hep
çok koydu." İyice yavaş anlatıyor ar-
tık Sıdıka Su: "Onu hastanede hiç yal-
nız bırakmadık dedim ya, sakın yanlış
anlama. Sanatçılar, yazarlar, aydınlar
değildi onu arayan. Türkiye'nin dört
bir yanından gelen halk, gençler aradı,
sordu, buldu onu. Ruhi Su'nun çok
sevdiğj halkıydı onu yalnız bırakma-
yan. Öyle olurdu ki hastanede odamı-
zın önünde kuyruklar uzardı. Ziyaret
saati biter, hastabakıcılar onlara 'Zi-
yaret bitti' diyemezdi... Hele, bir 1
Mayıs yaşadık ki Cerrahpaşa'da, o,
bizim en güzel 1 Mayısımızdı. Yıl,
1985.1 Mayıs, yasak. Hastanede ziya-
ret yasak. Ama akın akın geliyor in-
sanlar Ruhi Su'ya. Hastabakıcılar
nasıl desin, Ziyaret yok' diye? Kimi
elinde bir karanfıl. kiminde bir gül, ki-
minde bir naylon torbada domates, bi-
ber, kiminde salatalık, almış getirmiş-
ler Ruhi'ye. Kimsede çıt yok. Ellerin-
dekini bırakıyorlar, 'Geçmiş olsun'
deyip sessizce geçiyorlar Ruhi Su'nun
önünden. Sonra bir arkadaki geliyor.
Ruhi, saygıyla, sevgiyle selamlıyor
hepsini... Evet, o çok başka bir insan-
dı. Bir daha dünyaya, onun gibi bir in-
sanın, onun gibi bir sanatçının gele-
ceğini hiç sanmıyorum."
Sıdıka Suyu, Ilgın Su'yu, onlann
dilinden, yüreğinden Ruhi Su'yu tanı-
manın, örnek yaşamlannın içinde ge-
zinmenin mutluluğuyla aynlıyorum
evlerinden. Ruhi Su, o hiç bitmeyen, o
gür sesiyle türküye başlıyor. 1952'de
Istanbul'a Sansaryan Han'a getirilir
getirilmez "Bu nasıl İstanbul" diye
sorduğu türküdür bu türkü:
"Bu nasıl İstanbul zından içinde
Kayboluyerdi gecem gündüzüm
Bu nasıl İstanbul zından içinde
Bavo bave...
Yattığımız yerde güller bitecek
Gün ışıyıp gelir sabret, bu bizim
Yattığımız yerde güller bitecek
Bavo bave..."
BİTTİ
T.C
ŞARKIŞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Esas: 1990/358
Karar: 1992/46
Hâkim: Fatma Arda 28538
Kâtip: Celal Çetinkaya
Davaa: Kadim öztoprak.
Vekili: Av. 1^1311 Koç, Şarkiîla
Davaiı: Şengül Özpolat, Uçuk Köyti Şarkışla
Dava: Boşanma.
Dava tarihi: 1.10.1990
Davacı Kadim özpolat vekili Av. Turan Koç tarafından davaiı Şen-
gül özpolat aJeyhine açılan "boşanma" davasımn yapılan ve bitiri-
len yargılaması sonunda.
Şarkışla Uçuk köyü hane 19, cilt 114/01 sahife 7O'te nüfusa kayıtlı
Mehmet ve Güllü oğlu 1966 D.lu davacı Kadim özpolat ile Nuri ve
Kadriye kızı 1%9 D.lu davaiı Şengül özpolat'ın M.K. 134 mad. gere-
ğince "boşanmalarına" karar verilmiş olup tüm aramalara rağmen
davaiı Şengül Özpolat bulunamadığından.
Kararın yasa yolu açık olarak ilanen tebliğine karar verilmiştir.
Karann ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde temyizi kabildir. Da-
valıya ilanen tebliğ olunur. 1.7.1992
Basın: 50169
GAYRİMENKULÜNAÇIKARTTIRMA İLANI SÖKEİCRAlVfÜDÜRLÜĞÜ'NDEN
Dosya No: 992/807 nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar mıllı bir bankanın temi-
Satılmasına karar verilen gayri menkulün cinsi, kıymeti, adedi, ev- nat mektubunu vermeleri lazundır. Satış peşin para iledir, aücı iste-
safı: Borçlu Huseyin Araz'ın borcundan dolayı Yenihisar Kaıakuyu diğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verüebüir. Tellaliyeresmi,ihale
mevkiinde kain 224 m
1
ve 11845 no.lu parsel tapuda yazıh olduğu gi- pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış be-
bi bahçeli fınn olarak (üzerinde BP şirketince ipotek şerhli) bilirkişi delinden ödenir.
mozaik kaplama, duvarlar fayans olup bina yaklaş k 90 m *taban alaL° 7 * 7* ^f' " T ü ^ ^ ? "l * ^ M
1
I
d d
.
1
?
l a n m
90 m^ birinci kat alanı ile toplam 180 m-dir Yaklaş.k 10 m
;
terasC
d a y a
î?
S
! ^l*?
1
™ '!
e
°" «*» *
ü n 1
Ç«}
de
I
daı
?
nuz
f Mdınnden tozım-
oda bulunmaktadır. lŞ
bu yer ana caddeye yak.aş.k 30 me.redir. Ula-
d
^ ha^ctrakfla^klİ
P
" ^ ***"*
^mult™?™!™* ^'"ve bagımsız bö
.ümü degeri: ^ S S h e l î y a verilen mühlet içinde ödenmezse lcra
2 E K J f f * ^
v e l f l a s
»in"""'""" '«• ^desi geregince ihale feshedilir. Iki ihale
SatK Mrfan- arasmdaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefüleri mesul tutulacak
1- Sat.ş 27.HÜ992 günü saat 10.00'dan lü..;v kadar Söke lcra Mü- w h İ ç W r h ü k m e h a c e I
katoadan kendilerinden tahsil edilecektir.
dürlüğü'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tah- 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dai-
min edilen kıymetin %75'ini ve rüçhanlı alacakhlar varsa alacaklan rede açık olup masrafı verildiği takdiıde isteyen alıcıya bir örnegi gön-
mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle derilebilir.
bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıramn taahhudü baki kalmak 6- Sauşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul
şartıyla 6.11.1992 gunü saat 10.10 ile 10.15'te ikinci arttırmaya çıkarı- etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyenlerin 992/807 sayıh dos-
lacaktır. Bu arttırmada da rüçhanlı alarakların alacağını ve satış mas- ya numarasıyla müdürluğümOze başvurmaları ilan olunur. 8.9.1992
raflarını geçmesi şartiyle en çok arttırana ihale olunur. (•) llgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahüdir.
2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20'si Basın: 37332
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EkAlEKÇİ
Kanh LokmalapŞırnak'tan ayrılırken edindiğim izlenim şu: Şırnak'ta ilk
saldıran Kürtler! Bunda kuşku yok. Ancak kimi 15 PKK'lı,
kimi 200, kimi 500 PKK'lı diyor; bunun hangisinin doğru ol-
duğunu bilmek olanaksız. Ama diyelim 15 PKK'lı olasılığı
daha güçlü. Ancak bugün halkın büyük çoğunluğu PKK
eğilimli; bunu belli etmiyor. Sayı ne olursa olsun; Şırnak'ın
çoğunluğu saldırıya geçmiş ya da geçmek üzere. Bunun
karşısında, Kürtler haksız, Türkler haklı bulabilir, askerler
ateş etmek zorunda kalmışlar! Ancak Şırnak'ın binalarının
oturulmaz durumda olmasının asıl sorumluları askerler,
jandarmalar!. Yerlerde yüzlerce mermiyi gözle-
rimizle gördük, on binlerce mermi duvarları delik deşik
etmişti. Iki mermiyi de Aziz Nesin aldı...
Şırnak'tan döndükten sonra Siirt yöresinden bir subay
telefon etti; sesi ağlamaklıydı; şöyle diyordu:
- Ben sizleri yıllardır okurum; buradaki gerçekleri yazın;
burada yaralı erlerin çoğu, kan kaybından ölüyor. Yaralı-
lar için helikopter kaldırmıyorlar! Buna karşılık Batman'da
köpek almak için helikopter kaldırıyorlar! Ben buraya
Batı'dan en büyük ilimizden geldim; gelirken beni şehit
cenazesine gönderdiler! Bir eğitimden geçmedik; biz bu^
rada, piyadeye destek için bulunuyoruz, çadırlarda kalıyo-
ruz. Kışın çadırda kalınır mı? Erler, donarak ölecekler. Oağ
başındayız. Kasabaya indiğimizde sivil giyiniyoruz. Karşı-
laştığımız çocuklar, "Boyayalım mı asker abi", "Çay ister
misin asker abi" diyorlar, nereden biliyorlar? Kim PKK'lı
kim değil, belli değil! Lütfen bunları yazın. ölenler erler,
astsubaylar, asteğmenler!
Oralarda, "Bir erin değeri 300 bin lira" diyorlarmış; şehit
cenazesi köyüne 300 bin liraya gidiyormuş da ondan. In-
terstar'da yayımlanan PKK'nın abartmalı karakol cinayet-
lerini izleyenler, acı acı düşünmüşlerdir.
Artık, Türk olsun, Kürt olsun kanlı lokma yedirmeyelim
insanlarımıza, çocuklarımıza!
Şırnak'ta karşılaştığımız, TBMM Başkanı Hüsamettin
Cindoruk, izlenimlerini anlatırken özetle şöyle diyordu:
- Ben gerekçelere bakmadan şunu söyledim orada; kim
yaptı, kim etti önemli değil, sonuç var ortada. Harap olmuş
bir şehir; bu şehri devlet, felakete uğramış diğer şehirlere
göre devlet standardı içinde onarmak zorunda. Çukurca'-
da o kadar hasar yok ama, onu da ne varsa onaracaktır.
Çünkü devlet, memurlarının yaptığı kusurlardan sorumlu-
dur. Yahut, onu da bıraksanız, devlet felakete uğramış her
bölgeye, afet bölgesine yardım ediyor gibi buraya da ede-
cektir. ikincisi orada olağanüstü hal koşullan vardır. Silah-
lı bir kalkışma da vardır. Devlet bastırırken yasaların ve
diğer normların kullanılmasında uluslararası kurallarla
kendisine verilmiş hakları kullanacaktır.
Bu yazılar sürerken llhami Soysal trafik cinayetinde,
Musa Anter, kurşun yağmuru altında öldüler. ikisinin de
benzer bir yönleri var; yıllarca ikisi de işkencelerde kanlı
lokma yediler! Musa Anter'i, yazılarından tanırdım. ilhami
Soysal, arkadaşım, yoldaşımdı. 1961de Milliyet'e girdi-
ğimde Milliyet'in Ankara Bürosu Şefiydi. Biz, llhami Soy-
sal'a "Şef" derdik; şef aşağı, şef yukarı! Son zamanlarda
da istanbul'u ya Öa Oren'deki telefonunu arasam, telefona
çıkan eşi Bahriye Soysal, hal hatırdan sonra:
- Şefi istiyorsun, dur vereyim der. ilhami, o dönem Milli-
yet'te çalışan bizler için hep "Şef" kaldı!
12 Mart işkencelerinden geçip çıkmıştı. O zaman, "Yeni
Ortam"da Ankara Temsilcisiydim; "Ankara Notları" 0 za-
man başladı. Kemal Bisalman'la konuştuk, gazetenin sa-
hibiydi. Uğur Mumcu, Oya Baydar, AN Sirmen yazıyorlar-
dı. ilhami'nin de yazmasını istiyorduk. llhami'nin arabasıy-
la, baş başa iki buçuksaat Ankara'da tur attık. Ben llhami'-
nin yazması için yalvarıyordum. llhami, ı-ıh diyordu; öyle
işkence görmüştü ki eline kalem almak istemiyordu. O ko-
nuşuyordu:
- Ne yazacağım diyordu. Kimi eleştireceğim? Yazı yaz-
mak için önce insanın onuru olması gerekir. Ben, bana
yapılanlardan dolayı, insanlığımdan utanıyorum!
Anlatıyordu, kendisine yapılanların bir bölümünü. Yata-
ğında ayaklan zincirli yatıyordu. Helaya gitmek istediğin-
de, ayaklarındaki zinciri çözmeden götürüyorlardı. Tuva-
letini yaparken pislikler zincirlere bulaşıyor, o pislikle,
getirip yatağına uzatıyorlardı!
- Yazamam" diyordu, gördüğüm işkencelerden sonra
elime kalem alamam; insanlığımdan utanıyorum!
- Şef, sen niye utanıyorsun? Sana bunu yapanlar utan-
sın! Bunlarda senin utanacağın hiçbirşeyyok. Neoluryaz!
- Ne yazayım?
- Ne istersen yaz! Işkenceler sürüyor, gençler cezaevle-
rinde, darağaçlarmda; gelecek güzel günler için yazmak
zorundayız. Bak, hepiniz içerdeydiniz; Doğan, Mümtaz, ll-
han, sen; beni tek başıma bıraktınız! Uğur askerden geldi,
yazıyor, Oyayazıyor, sen de yaz! Yazmalısın, bu görevin...
iki buçuk saatlik araba turu, yalvarma sonunda; yazması
gerektiğine inandırmışnm.
- Peki yazacağım!
"- Yaşa Şef!
O başlarken ben de "Hoş Geldin llhami Soysal" diye bir
yazı yazdım. Milliyet'e nasıl girdiğimi, llhami Soysal'ın be-
ni nasıl sevdiğini filan anlatıyordum. Milliyet'in Genel Ya-
yın Yönetmeni Abdi Ipekçi telefon etti, yazıda adı geçmedi-
ği için alınmıştı; takılıyordu:
- Ekmekçi, sana gücendim!
- Neden Abdi Bey?
- ilhami ye "Hoşgeldin" derken bize "boş gittin" demiş-
sin!
- Nasıl olur Abdi Bey, ben sizi unutur muyum dediysem
de, ı-ıh... Gönlünü zor aldım...
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ "Yiyecek" anla-
mında argo sözcük.
2/ Bir dinsel tören
sırasında Kuran'dan
okunan on ayetlik
bölüm... DU devri-
minin ilk yıllarında
"belediye" anlamın-
da kullanılan söz-
cük. 3/ Kimyasal bir
element. 4/ Üzerin-
de sayı saymaya ya-
rayan boncuklar bu-
lunan dikdörtgen bi-
çiminde tahta levha-
cık... GümüşUn sim-
gesi. 5/ Yurdumuzda bir göl...Uzak-
doğu'da yetişen baa ağaçlardan el-
de edilen ve eşyalan süslemeye yara-
yan bir tür zamk. 6/ Radon elemen-
tinin simgesi... Yapraklanndan koka-
in çıkarılan bitki. 7/ Bir ilimiz... Es-
ki dilde kapı. 8/ "Semaya set çekti
ü figanım" (Karacaoğlan)...
Gece yapılan sinema ya da tiyatro
gösterisi. 9/ Bir topluluğu siyasal
alanda etkilemek ve coşturmak ama-
cıyla yapılan yoğun çalışma
YUKARIDAN AŞAGIYA:
1/ Bir tür ökçesiz ayakkabı. 2/ Yemek... sargı, bağ. 3/ "
dilü eğri hançer işlesin/Kâfir duşman el'amana başlasın" (Kör-
oğlu)... Fütüvvet şeyhi. 4/ Asya'da bir ülke... Küçük mağara,
5/ Hiç, sıfır... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek.
6/ Esir... Akıl. 7/ Seciye, karakter... Bilimsel arastırmalarda kul-
lanılan bir deney hayvam. 8/ Dince aH7 tanınan kimi kadınla-
ra verilen saygı saru... Betondan, dört köşe döşeme tası. 9/ Rey...
Tektonik çukur.