26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5AYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL1992 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI Eşi Sıdıka Su'ya göre o eşsiz bir insan mükemmel bir sanatçı Türkü söylerken öylesine mutluydu ki Eşi ve oğhı Ruhi Su'yu anlatıyor RUHI SU'YLA YAŞAMAK Can Kartoğlu Gürses -4- Peki, en mutlu zamanlan hangi za- manlardı Ruhi Su'nun? Ana oğul, aynı yanıtı. aynı anda söyleyiveriyor- lar: "Kuşkusuz, türkü söylerken." Ve sürdürüyor Sıdıka Su: "Sonra yeni bir plağa haarlanırken... Çok heyecanla- nır, türkülerini dostlanna duyurmak, eleştirilerini almak isterdi. Sonra plajjp çıktığında... Güzel bir plak kutusu vardı. Plaklannı içine koyar, dostlan- na dağıtır. hemen dinlemelerini ister- di. Sonra konseröncesinde... Mutlaka evde dostlannı toplar. onlara konser verir, programını duyurur. görüşlerini alırdı. Sonra konser dönüşlerinde... Dostlarla eve gelir, bilhassa çay içer- dik. En rahatlamış. en yumuşak za- manlanydı konser dönüşleri. Heyeca- nını yenemez. ancak sabaha karşı ya- tabilirdi. Sonra dost evlerinde... Çar- şambalan Bertan Onaran'a, pazartesi- leri Sabahattin Eyüboğlu'na. pek çok gün pek çok arkadaşımıza ve tabii Mekin Dinçerler'e giderdi. Ezgili Yü- rek ve Ruhi Su'ya Saygı kitaplannı bü- yük bir özenle hazırlayan, Ruhi Su ar- şivini yapan arkadaşımız Mekin Din- çerler'de dostlanyla buluşurdu. Bu dost evlerinde. kim türkü isterse söy- lerdi Ruhi. Ama "Şu türküyü bir söyle- yiversene" dendiğinde, ona hazırdeğil- se söylemezdi. Ancak kendini hazır hissettiğinde söylerdi istenen türküyü. Bertan Onaran, bu dost evlerinde Ru- hi'nin söylediği türküleri, başanyla banda alırdı. da'da, İngiltere'de. Fransa'da... Yurtdışında konser oldu mu bir an önce gjdip bir an önce dönmek ister yurduna. '80"de bir yurtdışı konserine giderken ona "Belki kalırsın" diyenle- re "Hayır" der, "Yurtdışında Nanm gibi bağırarak ölmek istemiyorum!" Ruhi Su'nun en çok eleştiri aldığı zaman. belki de 1960'ta İstanbul'da gece kulüplerinde türkü söylediği za- mandır. "Bu eleştirilerden çok etkile- nirdi" diyor Sıdıka Su, "ama bir gece hi'yle. Konserler, her zaman olan şey- ler değildi. İşçi Partisi ve demokratik kitle örgütlerinin düzenlediği tüm konserlerde hep söylemişti. Ören günleri Ya Ören günleri? Derin bir nefes ahp öyle başlıyor anlatmaya Sıdıka Su: "Orada bir kooperatife girmiştik; Sanatçılar Sitesi'ne. Ödeyemeyiz. nasıl yapanz, ne olur diye binbir kaygı du- yarken gün geldi taksitlerimiz bitti ve "lyi ki bu kooperatife girmişiz" dedi. Ruhi Su, orada çok mutlu olurdu. Şi- irlerinin çoğunu da orada yazmıştı." Sözü, Ilgın Su sürdürüyor: "Orada da saz çalar. türkü söylerdi. Arkadaşla- nm, bizde toplanırdı. Hepimiz için ça- lar söylerdi. Çalmaya başlamadan önce sazın göğsü kirlenmesin diye. mutlaka ellerini yıkardı. Sonra orada- ki işçilere. site halkına konserler verir- di. Onun için türkülerinin dışında bir dinlenme söz konusu değildi. Sonra tavla oynamak, buz gibi denize gir- mek, babama büyük keyif verirdi" di- yor. Melih Cevdet Anday'ın özellikle heyecanla bekleyen. dost evlerinde kendisi için bir şeyler hâzırlanmasın- dan mutluluk duyan, bir dosta gider- ken mutlaka Pelit Pastanesi'nden pas- ta, şekerleme alan, armağan vermek- ten çok hoşlanan, evinin her köşesiyle ayn ayn ilgilenen, sabahtan akşamla- ra dek Sıdıka Su'yla o mu daha çok yakıştı, bu mu diye kilim serip kaldı- ran, çok iyi yaptığı hayvan taklitleriyle sokakta ağlayan çocuklan bile güldü- ren. evine aşık, kedilerin, köpeklerin, çocuklann dostu, bir güzel. ince, duy- gulu insan Ruhi Su. Orhan Kemal'- inse "Muallim mektepli Ruhi'si." Sı- dıka Su diyor ki "Mutluluklan, ufak mutluluklardı. Ama onu bulmak ko- lay değildi. Çok mütevazı bir insandı." Ve hastalık günleri... "Çok sağlıklı bir insandı" diye anlatıyor Sıdıka Su, "sadece, bir ara yumurtalığında kist olmuştu. Kısa sürede iyileşmişti, unu- tup gitmiştik. Hasta olanlara çok kı- zardı. jnsanın kendine iyi bakmadığı, özenmediği için hasta olduguna ina- nırdı. Çok hasta olduğum için bana da öyle derdi. Ne hastalıklan, ne ilaç ad- lannı bilirdi. Hastaneden. ameliyattan korkardı. 12 Eylül'le birlikte birçöküş E,m rahatlamış, en yumuşak zamanlanydı konser dönüşleri. Heyecanını yenemez, ancak sabaha karşı yatabilirdi. Sonra dost evlerinde... Çarşambalan Bertan Onaran'a, pazartesileri Sabahattin Eyüboğlu'na, pek çok gün pek çok arkadaşımıza ve tabii Mekin Dinçerler'e giderdi. Ezgili Yürek ve Ruhi Su'ya Saygı kitaplannı büyük bir özenle hazırlayan, Ruhi Su arşivinî yapan arkadaşımız Mekin Dinçerler'de dostlanyla buluşurdu. İşte, ölümünden sonra çıkardığımız kasetler. Ruhi'nin o dost evlerinde söylediği türkülerden oluşuyor. ölü- münden önce löküçük plağı, 11 uzun- çalan vardı. Şimdi, temiz baskılı 20 kaseti. ilave olarak 2 uzunçalan var. Bir de kompakt disk. Yunus Emre ve Pir Sultan türkülerinden oluşan bu çalışma Amerika'da hazırlanmış. Yunus Emre Sevgi Yıh'na katılmak için UNESCO ve Kültür Bakanlığı'na bildirilmiş, ama hıçbir yerden çıt yok!" Konserlerdeki Ruhi Su'yu anlatma- lannı istiyorum. Söz Sıdıka Su'da: "Konsere giderken mutlaka siyah gi- yerdi; siyah kadife pantolon, siyah gömlek. siyah süveter. kravat. Türkü söylemeye başlayınca çıkanrdı krava- tı." Sonra Ilgın Su alıyorsözü: "Hani" diyor. "konserlerde, sahnede ışık olur. salonda karanlıktadır seyirci. Babam. çok rahatsız olurdu bundan. Çünkü türkü söylerken insanlan görmek is- terdi. Her zaman şunu söylerdi: "Ka- ranlığa türkü söylemekten hoşlanmı- yorum." O yüzden salonun ışıklannı mutlaka yaktınrdı. Öksüren, konuşan oldu mu kaşlannı şöyle bir kaldınr, onlan bakışlanyla mutlaka uyanrdı." Yurtdışında da konserler verir Ruhi Su. Avustralyada. İsveç'te, Hollan- 'Konsere giderken mutlaka siyah giyerdi; siyah kadife pantolon, siyah gömlek, siyah süveter, kravat Türkü söylemeye başlayınca çıkarırdı kravatı." Raziye'sini çok seven, Aziz Nesin'le bitmeyen sohbetleri olan, Adnan Cemgü'le saatlerce şakalaşan. bayram ziyaretlerinden özel tat alan, içki-siga- ra içmeyen. çay saatlerinde Sıdıka Su'- kulübünde türkü söylemekten hiç ra- hatsızlık duymadı. Çünkü hep türkü söylemek istiyordu insanlara. Çünkü Ruhi nerede türkü söylerse. orasını bir sanat merkezıne dönüştürüyordu. k l d ROrada da birdisiplin kuruluyordu Ru- nun hazırladığı börekleri, kurabiyeleri yaşadı Ruhi. Bu dönemi nasıl atlata- cağız diye uzun uzun düşünür, kaygı- lanırdı. '82'lerde ayaklan ağrunaya başladı. Sonra elleri ağırlaşü. Sazçala- mıyordu." Sonra hastaneler, sürekli yanlış ko- Son kez Ören'de dostlarla..Ölümünden bir ay kadar önce..*Orada çok mutlu olurdu. Şiirlerinin çoğunu da orda yazmıştı/ Eylül'le birlikte bir çöküş yaşadı Ruhi. Bu dönemi nasıl atlatacağız diye uzun uzun düşünür, kaygılanırdı. '82'lerde ayaklan ağnmaya başladı. Sonra elleri ağırlaştı. Saz çalamıyordu.' Sonra hastaneler, sürekli yanlış konulan tanılar, yanlış ilaçlar, gün gün eriyip giden Ruhi Su'ya "Aslan gibisiniz" diyen doktorlar... Özellikle o hastanenin önünden geçerken hâlâ tüyleri ürperir Sıdıka Su'nun. nulan tarular, yanlış ilaçlar, gün gün eriyip giden Ruhi Su'ya "Aslan gibisi- niz" diyen doktorlar... Özellikle o has- tanenin önünden geçerken hala tüyleri ürperir Sıdıka Su'nun. Ve "Bir gün, alışverişe giderken" diye sürdürüyor konuşmasını Sıdıka Su: "Alt katımız- daki röntgen uzmaru Dr. Gürbüz Ahıs- kalı'ya rasıladım. Ruhi'nin duru- munu anlattım. Doktorlann bir şey bulamamasına karşın çok kaygılandı- ğımı söyledim. Çok korkuyorum, de- dim. "Ruhi Bey,tahlilleri yaptırmadı mı?" dedi. Şaşırdım. Ne tahlille- rini? Meğerse benim haberim olma- dan Ruhi, Gürbüz Bey'le konuşmuş. Gürbüz Bey, Ruhi'nin röntgenlerinde ciğer ve kemiklerde beyaz lekeler gör- ınüş. Bir şeyden kuşkulanmış ki birkaç tahlil istemiş. Bunlardan hiç haberim yok. Elimdeki çantayı orada bırakıp, alışverişi falan unutup gerisin geriye eve döndüm. Ruhi evdc. Akrabamız ürolog Ayhan Kızılırmak'la oturuyor- lar. Bö>le böyle dedim. Gürbüz Be> senden tahlil yaptırmanı istemiş. De- diın ya. hastalıktan çok korkuyordu; "Hatırlamıyorum" dedi. Ayhan Kızılırmak. istenen tahlillere baktı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. 'Abla' dedi, "ben, sizinle yakından ilgileniliyor diye hep uzağınızda kaldım bu hasta]ık bo- yunca. Ama galiba atlanmış.' Ve bize bir doktor önerdi: Ürolog MuzafTer Akkılıç. Tahliller yapıldı. En sonunda Muzaffer Bey, doğru tanıyı koydu: Prostat ve onun sonucunda kemikler- de metastaz. Tüm vücudu sarmış... Bizı uyaran, hastalıktan ilk kuşkula- nan. tanı konmasında ilk adımı atan Dr. Gürbüz Ahıskalfdır. Niye başın- dan beri kimse doğru tanı koyamadı. anlayamıvorum... Evet, Ruhi kanser- di. Ama ölene dek bunu bilmedi. On- kolojiye yattığında bile kuşkulanma- dı. Bursa'da akrabamız kardiyolog Dr. Ünal Eşiyok'un evindc kemotera- pi yapılırken bile... Çünkü onun yaşa- mında onkoloji diye bir sözcük yoktu. Biliyorsunuz, hastalığı süresince, uzun zaman pasaport vermediler Ruhi'ye. Sanınm Cumhurbaşkanı'na. Başba- kan'a mektupyazıp pasaport verilme- sini rica eımemızı bekliyorlardı. Bunu yapmadık. Pasaportu verildiğindeyse zaten iş işten geçmişti. 3-4 aylık ömrü kalmıştı. Hiç yalnız bırakmadık Sıdıka Su, denn soluklarla aralıyor, sonra sürdürebiliyor sözünü: "Evet" diyor, "hastanede onu hiç yalnız bı- rakmadık. Ama o. ne saz çalabildiği, ne türkü söyleyebjjdiği için hiç kuşku- suz çok yalnızdı. Öncesinde aslan gibi kükreyen bir insanken öyle munis biri olmuştu ki hastanede. Bu bana hep çok koydu." İyice yavaş anlatıyor ar- tık Sıdıka Su: "Onu hastanede hiç yal- nız bırakmadık dedim ya, sakın yanlış anlama. Sanatçılar, yazarlar, aydınlar değildi onu arayan. Türkiye'nin dört bir yanından gelen halk, gençler aradı, sordu, buldu onu. Ruhi Su'nun çok sevdiğj halkıydı onu yalnız bırakma- yan. Öyle olurdu ki hastanede odamı- zın önünde kuyruklar uzardı. Ziyaret saati biter, hastabakıcılar onlara 'Zi- yaret bitti' diyemezdi... Hele, bir 1 Mayıs yaşadık ki Cerrahpaşa'da, o, bizim en güzel 1 Mayısımızdı. Yıl, 1985.1 Mayıs, yasak. Hastanede ziya- ret yasak. Ama akın akın geliyor in- sanlar Ruhi Su'ya. Hastabakıcılar nasıl desin, Ziyaret yok' diye? Kimi elinde bir karanfıl. kiminde bir gül, ki- minde bir naylon torbada domates, bi- ber, kiminde salatalık, almış getirmiş- ler Ruhi'ye. Kimsede çıt yok. Ellerin- dekini bırakıyorlar, 'Geçmiş olsun' deyip sessizce geçiyorlar Ruhi Su'nun önünden. Sonra bir arkadaki geliyor. Ruhi, saygıyla, sevgiyle selamlıyor hepsini... Evet, o çok başka bir insan- dı. Bir daha dünyaya, onun gibi bir in- sanın, onun gibi bir sanatçının gele- ceğini hiç sanmıyorum." Sıdıka Suyu, Ilgın Su'yu, onlann dilinden, yüreğinden Ruhi Su'yu tanı- manın, örnek yaşamlannın içinde ge- zinmenin mutluluğuyla aynlıyorum evlerinden. Ruhi Su, o hiç bitmeyen, o gür sesiyle türküye başlıyor. 1952'de Istanbul'a Sansaryan Han'a getirilir getirilmez "Bu nasıl İstanbul" diye sorduğu türküdür bu türkü: "Bu nasıl İstanbul zından içinde Kayboluyerdi gecem gündüzüm Bu nasıl İstanbul zından içinde Bavo bave... Yattığımız yerde güller bitecek Gün ışıyıp gelir sabret, bu bizim Yattığımız yerde güller bitecek Bavo bave..." BİTTİ T.C ŞARKIŞLA ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas: 1990/358 Karar: 1992/46 Hâkim: Fatma Arda 28538 Kâtip: Celal Çetinkaya Davaa: Kadim öztoprak. Vekili: Av. 1^1311 Koç, Şarkiîla Davaiı: Şengül Özpolat, Uçuk Köyti Şarkışla Dava: Boşanma. Dava tarihi: 1.10.1990 Davacı Kadim özpolat vekili Av. Turan Koç tarafından davaiı Şen- gül özpolat aJeyhine açılan "boşanma" davasımn yapılan ve bitiri- len yargılaması sonunda. Şarkışla Uçuk köyü hane 19, cilt 114/01 sahife 7O'te nüfusa kayıtlı Mehmet ve Güllü oğlu 1966 D.lu davacı Kadim özpolat ile Nuri ve Kadriye kızı 1%9 D.lu davaiı Şengül özpolat'ın M.K. 134 mad. gere- ğince "boşanmalarına" karar verilmiş olup tüm aramalara rağmen davaiı Şengül Özpolat bulunamadığından. Kararın yasa yolu açık olarak ilanen tebliğine karar verilmiştir. Karann ilan tarihinden itibaren 15 gün içinde temyizi kabildir. Da- valıya ilanen tebliğ olunur. 1.7.1992 Basın: 50169 GAYRİMENKULÜNAÇIKARTTIRMA İLANI SÖKEİCRAlVfÜDÜRLÜĞÜ'NDEN Dosya No: 992/807 nispetinde pey akçesi veya bu miktar kadar mıllı bir bankanın temi- Satılmasına karar verilen gayri menkulün cinsi, kıymeti, adedi, ev- nat mektubunu vermeleri lazundır. Satış peşin para iledir, aücı iste- safı: Borçlu Huseyin Araz'ın borcundan dolayı Yenihisar Kaıakuyu diğinde 20 günü geçmemek üzere mehil verüebüir. Tellaliyeresmi,ihale mevkiinde kain 224 m 1 ve 11845 no.lu parsel tapuda yazıh olduğu gi- pulu, tapu harç ve masraflan alıcıya aittir. Birikmiş vergiler satış be- bi bahçeli fınn olarak (üzerinde BP şirketince ipotek şerhli) bilirkişi delinden ödenir. mozaik kaplama, duvarlar fayans olup bina yaklaş k 90 m *taban alaL° 7 * 7* ^f' " T ü ^ ^ ? "l * ^ M 1 I d d . 1 ? l a n m 90 m^ birinci kat alanı ile toplam 180 m-dir Yaklaş.k 10 m ; terasC d a y a î? S ! ^l*? 1 ™ '! e °" «*» * ü n 1 Ç«} de I daı ? nuz f Mdınnden tozım- oda bulunmaktadır. lŞ bu yer ana caddeye yak.aş.k 30 me.redir. Ula- d ^ ha^ctrakfla^klİ P " ^ ***"* ^mult™?™!™* ^'"ve bagımsız bö .ümü degeri: ^ S S h e l î y a verilen mühlet içinde ödenmezse lcra 2 E K J f f * ^ v e l f l a s »in"""'""" '«• ^desi geregince ihale feshedilir. Iki ihale SatK Mrfan- arasmdaki farktan ve %10 faizden alıcı ve kefüleri mesul tutulacak 1- Sat.ş 27.HÜ992 günü saat 10.00'dan lü..;v kadar Söke lcra Mü- w h İ ç W r h ü k m e h a c e I katoadan kendilerinden tahsil edilecektir. dürlüğü'nde açık arttırma suretiyle yapılacaktır. Bu arttırmada tah- 5- Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dai- min edilen kıymetin %75'ini ve rüçhanlı alacakhlar varsa alacaklan rede açık olup masrafı verildiği takdiıde isteyen alıcıya bir örnegi gön- mecmuunu ve satış masraflarını geçmek şartı ile ihale olunur. Böyle derilebilir. bir bedelle alıcı çıkmazsa en çok arttıramn taahhudü baki kalmak 6- Sauşa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul şartıyla 6.11.1992 gunü saat 10.10 ile 10.15'te ikinci arttırmaya çıkarı- etmiş sayılacaklan, başkaca bilgi almak isteyenlerin 992/807 sayıh dos- lacaktır. Bu arttırmada da rüçhanlı alarakların alacağını ve satış mas- ya numarasıyla müdürluğümOze başvurmaları ilan olunur. 8.9.1992 raflarını geçmesi şartiyle en çok arttırana ihale olunur. (•) llgililer tabirine irtifak hakkı sahipleri de dahüdir. 2- Arttırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen kıymetin %20'si Basın: 37332 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EkAlEKÇİ Kanh LokmalapŞırnak'tan ayrılırken edindiğim izlenim şu: Şırnak'ta ilk saldıran Kürtler! Bunda kuşku yok. Ancak kimi 15 PKK'lı, kimi 200, kimi 500 PKK'lı diyor; bunun hangisinin doğru ol- duğunu bilmek olanaksız. Ama diyelim 15 PKK'lı olasılığı daha güçlü. Ancak bugün halkın büyük çoğunluğu PKK eğilimli; bunu belli etmiyor. Sayı ne olursa olsun; Şırnak'ın çoğunluğu saldırıya geçmiş ya da geçmek üzere. Bunun karşısında, Kürtler haksız, Türkler haklı bulabilir, askerler ateş etmek zorunda kalmışlar! Ancak Şırnak'ın binalarının oturulmaz durumda olmasının asıl sorumluları askerler, jandarmalar!. Yerlerde yüzlerce mermiyi gözle- rimizle gördük, on binlerce mermi duvarları delik deşik etmişti. Iki mermiyi de Aziz Nesin aldı... Şırnak'tan döndükten sonra Siirt yöresinden bir subay telefon etti; sesi ağlamaklıydı; şöyle diyordu: - Ben sizleri yıllardır okurum; buradaki gerçekleri yazın; burada yaralı erlerin çoğu, kan kaybından ölüyor. Yaralı- lar için helikopter kaldırmıyorlar! Buna karşılık Batman'da köpek almak için helikopter kaldırıyorlar! Ben buraya Batı'dan en büyük ilimizden geldim; gelirken beni şehit cenazesine gönderdiler! Bir eğitimden geçmedik; biz bu^ rada, piyadeye destek için bulunuyoruz, çadırlarda kalıyo- ruz. Kışın çadırda kalınır mı? Erler, donarak ölecekler. Oağ başındayız. Kasabaya indiğimizde sivil giyiniyoruz. Karşı- laştığımız çocuklar, "Boyayalım mı asker abi", "Çay ister misin asker abi" diyorlar, nereden biliyorlar? Kim PKK'lı kim değil, belli değil! Lütfen bunları yazın. ölenler erler, astsubaylar, asteğmenler! Oralarda, "Bir erin değeri 300 bin lira" diyorlarmış; şehit cenazesi köyüne 300 bin liraya gidiyormuş da ondan. In- terstar'da yayımlanan PKK'nın abartmalı karakol cinayet- lerini izleyenler, acı acı düşünmüşlerdir. Artık, Türk olsun, Kürt olsun kanlı lokma yedirmeyelim insanlarımıza, çocuklarımıza! Şırnak'ta karşılaştığımız, TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk, izlenimlerini anlatırken özetle şöyle diyordu: - Ben gerekçelere bakmadan şunu söyledim orada; kim yaptı, kim etti önemli değil, sonuç var ortada. Harap olmuş bir şehir; bu şehri devlet, felakete uğramış diğer şehirlere göre devlet standardı içinde onarmak zorunda. Çukurca'- da o kadar hasar yok ama, onu da ne varsa onaracaktır. Çünkü devlet, memurlarının yaptığı kusurlardan sorumlu- dur. Yahut, onu da bıraksanız, devlet felakete uğramış her bölgeye, afet bölgesine yardım ediyor gibi buraya da ede- cektir. ikincisi orada olağanüstü hal koşullan vardır. Silah- lı bir kalkışma da vardır. Devlet bastırırken yasaların ve diğer normların kullanılmasında uluslararası kurallarla kendisine verilmiş hakları kullanacaktır. Bu yazılar sürerken llhami Soysal trafik cinayetinde, Musa Anter, kurşun yağmuru altında öldüler. ikisinin de benzer bir yönleri var; yıllarca ikisi de işkencelerde kanlı lokma yediler! Musa Anter'i, yazılarından tanırdım. ilhami Soysal, arkadaşım, yoldaşımdı. 1961de Milliyet'e girdi- ğimde Milliyet'in Ankara Bürosu Şefiydi. Biz, llhami Soy- sal'a "Şef" derdik; şef aşağı, şef yukarı! Son zamanlarda da istanbul'u ya Öa Oren'deki telefonunu arasam, telefona çıkan eşi Bahriye Soysal, hal hatırdan sonra: - Şefi istiyorsun, dur vereyim der. ilhami, o dönem Milli- yet'te çalışan bizler için hep "Şef" kaldı! 12 Mart işkencelerinden geçip çıkmıştı. O zaman, "Yeni Ortam"da Ankara Temsilcisiydim; "Ankara Notları" 0 za- man başladı. Kemal Bisalman'la konuştuk, gazetenin sa- hibiydi. Uğur Mumcu, Oya Baydar, AN Sirmen yazıyorlar- dı. ilhami'nin de yazmasını istiyorduk. llhami'nin arabasıy- la, baş başa iki buçuksaat Ankara'da tur attık. Ben llhami'- nin yazması için yalvarıyordum. llhami, ı-ıh diyordu; öyle işkence görmüştü ki eline kalem almak istemiyordu. O ko- nuşuyordu: - Ne yazacağım diyordu. Kimi eleştireceğim? Yazı yaz- mak için önce insanın onuru olması gerekir. Ben, bana yapılanlardan dolayı, insanlığımdan utanıyorum! Anlatıyordu, kendisine yapılanların bir bölümünü. Yata- ğında ayaklan zincirli yatıyordu. Helaya gitmek istediğin- de, ayaklarındaki zinciri çözmeden götürüyorlardı. Tuva- letini yaparken pislikler zincirlere bulaşıyor, o pislikle, getirip yatağına uzatıyorlardı! - Yazamam" diyordu, gördüğüm işkencelerden sonra elime kalem alamam; insanlığımdan utanıyorum! - Şef, sen niye utanıyorsun? Sana bunu yapanlar utan- sın! Bunlarda senin utanacağın hiçbirşeyyok. Neoluryaz! - Ne yazayım? - Ne istersen yaz! Işkenceler sürüyor, gençler cezaevle- rinde, darağaçlarmda; gelecek güzel günler için yazmak zorundayız. Bak, hepiniz içerdeydiniz; Doğan, Mümtaz, ll- han, sen; beni tek başıma bıraktınız! Uğur askerden geldi, yazıyor, Oyayazıyor, sen de yaz! Yazmalısın, bu görevin... iki buçuk saatlik araba turu, yalvarma sonunda; yazması gerektiğine inandırmışnm. - Peki yazacağım! "- Yaşa Şef! O başlarken ben de "Hoş Geldin llhami Soysal" diye bir yazı yazdım. Milliyet'e nasıl girdiğimi, llhami Soysal'ın be- ni nasıl sevdiğini filan anlatıyordum. Milliyet'in Genel Ya- yın Yönetmeni Abdi Ipekçi telefon etti, yazıda adı geçmedi- ği için alınmıştı; takılıyordu: - Ekmekçi, sana gücendim! - Neden Abdi Bey? - ilhami ye "Hoşgeldin" derken bize "boş gittin" demiş- sin! - Nasıl olur Abdi Bey, ben sizi unutur muyum dediysem de, ı-ıh... Gönlünü zor aldım... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ "Yiyecek" anla- mında argo sözcük. 2/ Bir dinsel tören sırasında Kuran'dan okunan on ayetlik bölüm... DU devri- minin ilk yıllarında "belediye" anlamın- da kullanılan söz- cük. 3/ Kimyasal bir element. 4/ Üzerin- de sayı saymaya ya- rayan boncuklar bu- lunan dikdörtgen bi- çiminde tahta levha- cık... GümüşUn sim- gesi. 5/ Yurdumuzda bir göl...Uzak- doğu'da yetişen baa ağaçlardan el- de edilen ve eşyalan süslemeye yara- yan bir tür zamk. 6/ Radon elemen- tinin simgesi... Yapraklanndan koka- in çıkarılan bitki. 7/ Bir ilimiz... Es- ki dilde kapı. 8/ "Semaya set çekti ü figanım" (Karacaoğlan)... Gece yapılan sinema ya da tiyatro gösterisi. 9/ Bir topluluğu siyasal alanda etkilemek ve coşturmak ama- cıyla yapılan yoğun çalışma YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Bir tür ökçesiz ayakkabı. 2/ Yemek... sargı, bağ. 3/ " dilü eğri hançer işlesin/Kâfir duşman el'amana başlasın" (Kör- oğlu)... Fütüvvet şeyhi. 4/ Asya'da bir ülke... Küçük mağara, 5/ Hiç, sıfır... Üstün bir yetkinin gücünü simgeleyen değnek. 6/ Esir... Akıl. 7/ Seciye, karakter... Bilimsel arastırmalarda kul- lanılan bir deney hayvam. 8/ Dince aH7 tanınan kimi kadınla- ra verilen saygı saru... Betondan, dört köşe döşeme tası. 9/ Rey... Tektonik çukur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle