15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15EYLÜL1992SAU OLA YLAR VE GÖRÜŞLER Yargıclaıı Cörüntülerve Düşünceler Yargıç bağımsızlığının önemi tümüyle kavranmadı ülkemizde. Çünkü demokrasinin erdemleri kavranmadı öncelikle. Şimdi çoğumuz yakınıyoruz yargıdan. Üstelik sorunlann temelindeki nedenleri görmezlikten gelerek ya da görmeyerek. NACİÜNVER Yargıtay Üyesi Yaşadığııtıız yüzyılın son çeyreğinde hızlı bir teknolojik gelişme sürecine girdi dün- yamız. Toplumsal değişime neden oldu bu ge- lişme doğal olarak. İnsanlar değişti önce. On- lann özlemleri vedeğer yargılan farklı, geçmi- şe göre. Ülkemiz de payını aldı bu değişimden belli ölçüde. Arkık Türk insanı 6O'Iı dahası 70'li yıllann insanı değil. Daha çok özgürlük, daha çok güvence ve uygarlık istiyor in- sanımız. Yargıdaki olumsuzluklar Ne yazık ki devlet yapısı değişmedi bu ge- lişime koşut olarak. Hukuk alanında da yap- rak bile kıpırdamadı. 20'Ii yıllann hukuk sis- temi yürürJükte kaldı tüm eskimişliğine karşın. Günümüz insanının adalet anlayışıyla çelişmeye başladı birçok temel yasalar. Tüm bu eskimişliğin zorluklannı taşıyor yargı erki günümüzde. Yargılayanlann işleri zorlaştı doğal olarak. Bir yandan eskimiş yargı sistemi içinde bugünün insanının adalet özlemine yanıt ararken öbür yandan da türlü baskılan karşılamaya çalışıyorlar yargı yetkisini kulla- nanlar. Yeterli güvenceler sağlanmamasının yanında türlü olanaksızlıklann kıskaandalar açıkçası. Yargıç bağımsızlığının önemi tümüyle kav- ranmadı ülkemizde. Çünkü demokrasinin er- demleri kavranmadı öncelikle. Şimdi çoğu- muz yakınıyoruz yargıdan. Üstelik sorunlann temelindeki nedenleri görmezlikten gelerek ya da görmeyerek. Günümüzde yargı aşın bir iş yükünün altına girmiş bulunmaktadır. Çün- kü iş artışına neden olan birçok olumsuz ko- şullan yaşıyor ülke. Örneğin, hızlı nüfusartışı, önemli boyuta ulaşmış işsizlik, tüm ekono- mik dengeleri altüst eden yüksek enflasyon, çarpık kentleşme, giderek artan konut açığı, artan çevre sorunlan, hukuksal anlaşmazlık- lan ve suç sayısını arttırmıştır. Aynca devlet yargıda işlerin artmasına büyük ölçüde etken olmaktadır. Her anlaşmazlıkta yurttaşlara mahkeme kapısını göstermek alışkanlığını terk etmemiştir birçok devlet kuruluşu. Ya da gereksiz yere anlaşmazlık yaratmaktadırlar. Önıeğin, hizmet süresinin saptanması konusundaki başvurulan kurum içinde çö- zümlemek yerine mahkemelere bırakan Sos- yal Sigortalar Kurumu her yıl binlerce da- vanın açılmasına neden olmaktadır. Bunun dışında yurttaşlann taşınmazlannı düşük be- delle kamulaştırma alışkanlığını sürdüren ye- rel yönetimler ve öteki kamu kuruluşlan on binlerce bedel arttırma davası açılmasına yol açmaktadırlar. Aynca zaman zaman çıkanlan özel yasalar mahkemelere yeni bir iş getirmektedir. Bir kasa fişi kesmeyen satıcmın eylemi mahkeme- lere dava olarak yansıyabilmekte, dahası Yargıtay'a kadar gelebilmektedir özel yasası gereği. Gün geçtikçe artan iş sayısına karşın yargıç sayısında önemli bir artış olmadığı gibi kadrolann üçte biri doldurulamamıştır yıllar- ca. Kısacası az sayıda yargıca çok sayıda iş yaptırmaya çalışılmıştır hep. Bunlann dışında Hukuk ve Ceza Yargıla- ma Yasalan, davalannın uzamasına neden olanlar üzerinde etkili olabilecek yeterli yapünmlar içermemektedir. Bu nedenle bir hukuk davasında davalı taraf türlü aldatma- calarla davanın aylarca, dahası yıllarca uza- masına neden olabilmektedir. Ceza davalann- da da sanık olan taraf işine geldiğinde da- vanın geç sonuçlanmasına yol acabilecek al- datmacalara girebilmektedir. Bunlann dışında mahkemelerden gelen iki satırhk yazı- ya aylarca yanıt vermeyen kuruluşlann yetki- liJerine ya da iki sayfalık raporu süresinde hazırlamayan bilirkişiye uygulanacak etkili yaptınm taşımamaktadır bu yasalar. Aynca çalışma morallerini olumsuz yönde etkileyen koşullan yaşamaktadır yargı çalı- şanlan. Bilindigi gibi yargıç güvencesini alıp götüren 1982 Anayasası, yargıyı yürütme er- kinin güdümüne sokmuştur büyük ölçüde. Bunun dışında devletin bakış açısı değişmiş yargı yetkisini kullananlara. Açıkça belirtmek gerekirse birinci derecede önemli görev ya- panlara, beşinci derecede önem veren bir dev- let anlayışıyla karşı karşıyayız bugün. Adli tatil gereklidir Tüm saydığımız bu olumsuzluklar birleşti- ğinde yargı istenilen işlerliğe ulaşamamakta ve davalar da uzayabilmektedir doğaJ olaj ak. Yargının ağır işlemesine yol açan tüm bu ne- denler ortadayken sorunun nedenini adli tatil uygulamasına bağlayan görüşlerle karşılaş- maktayız zaman zaman. Bugörüştekilerin so- runun temelindeki nedenleri iyice göremedik- lerini ve adli tatilin getirdikleri ile götürdükle- rini karşılaştırmadıklannı sanıyoruz. Bilindigi gibi cumhuriyetimizin ilk yıllann- da ülke nüfusunun büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşamakta ve tanmla uğraşmak- taydı. Tanmın bugünkü gibi motorize olma- ması nedeniyle bu uğraş yaz aylannı da içine alacak biçimde uzunca bir zaman almak- taydı. Bu insanlann yaz aylannda tarlalann- daki işlerini bırakarak günlerini mahkeme kapılannda geçimıemeleri için adli tatil uygu- laması başlatılmıştı. Günümüzdeyse nüfusun büyük çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve tanm dışında başka işlerle uğraşmaktadır. Kı- sacası tanmja uğraşan nüfus önemli ölçüde azalmıştır. Üstelik tanm da önemli ölçüde motorize olmuştur. Bu koşullarda şöyle bir düşünce gelebilir insanın usuna: Artık adli ta- tili haklı kılan gerekçe ortadan kalktığına göre ne gerek var böyle bir uygulamaya? He- men belirtelim ki, yeni ve daha güçlü gerekçe- ler var şimdi adli tatil uygulamasını haklı kılan. Bunlann başında turizm olgusu gel- mektedir. Bilindigi gibi yaz aylannda özellikle kıyılara, sahillere büyük bir akın başlamakta, kentlerâdeta boşalmaktadır. Biryaşam biçimi olmuştur yaz aylannı bir deniz kıyısında ge- çirmek günümüz insanı için. Bu harekete yargı çahşanlan da katılmakta, yıllık izin hak- lannı adli tatil içinde kullanaraİc moral topla- yabilmektedirler. Yargıç ve savcılann büyük bir bölümü bu sürede yıllık izin haklannı kul- lanmalan nedeniyle yılın öteki aylannda izin- ler nedeniyle işlerin aksamasının önüne geçil- mektedir aynca. Bir an için adli tatilin kaldınldığını var- saydığımızda, kentlerden uzak kıyılarda tati- lini geçirmekte olan bir yurttaşımızın ya da avukat meslektaşımızın tatilini yanda keserek kilometrelerce yol katederek kentteki bir du- ruşmasında hazır bulunup yeniden tatil yerine döneceğine kesin gözüyle bakamayız. Böyle bir bakış insan doğasını göz ardı etmek olur. Tüm bu olgular karşısında adli tatil uygula- masının ülke gerçekleriyle bağdaşmadığını ve davalann uzamasında önemli etken olduğu- nu söylemenin gerçekçi bir yaklaşım olmadığı kanısındayız. Yargıtay'ın sorunlan Yargıdaki öenemli konumu nedeniyle Yargıtay'ın durumunaTİa kısaca değinmeyi gerekli görmekteyiz. Çoğumuzun bildiği gibi mahkemelerden verilen son kararlann hukuka uygun olup ol- madığmı denetleyen, böylece ülkede hukuk birliğini sağlama ve yargıyı temsil etme gibi iş- levleri üstlenen en tepedeki kuruluşun adı her ülkede Yargıtaydır. Bu nedenle Yargıtay'ın hukuk devleti içindeki yerini ve önemini hiç kimse yadsıyamaz. Her ülkede böylesi kuruluşlara özenle ve saygıyla yaklaşılırken, ülkemizde yönetimle- rin yanlış tutumlan nedeniyle zaman zaman kendini savunma zorunluluğu ile karşı karşı- ya kalmıştır Yargıtay. Aynca ülkede yaşanan olumsuz koşullann doğurduğu aşın iş yükü- nün altına giren Türk Yargıtayfnın hukuk üretme işlevi tehlikeye girmiştir büyük ölçüde. Hiçbir ülkede Yargıtay'a gelmeyen, dahası mahkemeye bile yansımayan konular Yargı- tay'a iş olarak gelebilmekte, gerçekten çok önemli işlere aynlacak araştırma ve tartışma süresinin kısalmasına neden olabilmektedir. Yargıtay'a gelen işlerin kaynaktan kesilmesi ya da bir ara mahkemesi kurulması yerine da- ire kurulması gibi kısa vadeli ve geçici çözüm- lenn yeğlenmesini kuruluşun geleceği açısın- dan kaygı verici bulmaktayız. Vurgulamaya çahştığımız tüm bu soruniar karşısında bunalan Yargıtay'a rahat soluk aldırmak, halkımızın özlemlerine yanıt ve- recek bir işlerliğe kavuşturmak için köklü bir yargı reformuna şiddetle gereksinim bulun- duğu açıkça ortadadır. Ancak geçmiş dönem- lerde olduğu gibi usul yasalannda ve birkaç temel yasada beş, on madde değişikliğine gidi- lerek "işte size yargı reformu" demenin ülkeye hiçbir yarar sağlamayacağı, sorunun çözü- müne katkısı olmayacağı gözden ırak tutul- mamalıdır Yapılması düşünülen bir reform çalış- masının gerçekçi ve kalıcı olabilmesi için baş- ta Yargıtay olmak üzere üniversitelerde ve ka- muoyunda tartışmaya sunulmasının gereği asla unutulmamalıdır. Sokaktaki her yedi yurttaştan birinin mahkemelik olduğu, bun- lann yakınlan göz önüne alındığında ülke nü- fusunun yansına yakın bölümünün mahke- melerdeki davalardan etkilendiği ülkemizde, sorunun çözümü fazlaca geciktirilmemeüdir. ARADABIR MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ Bilkent Üniversitesi FutbolDün akşam televizyondan, takımlarımızın yurtdışı futbol karşılaşmalanna seyirci olarak gideceklerden yüz dolarlık konut fonunun alınmayacağı duyuruldu. Oğlum, "Ne iyi, çok yerinde bir karar, orada bizimkileri yalnız bırakmamak gerekir. Türk seyircisi ne kadar çok olursa, futbolcularımızın moralleri de o oranda yüksek olurveiyi biroyunçıkarırlar" dedi. Bu uygulamanın yerin- deliğine eşim de katıldı. Klasik Batı Müziği tutkunu diş he- kimi arkadaşım ise "Aman, bu fırsat kaçırılmaz, maça gidi- yorum diye fon ödemeden çıkıp oralarda bir iki konser iz- lerim" diye sevindi. Herkesin iyi dediğine ben kötü diyecek değildim ya! Çevremdeki çoğunluğun yarattığı bu olumlu havaya katılıp ben de sevinmeye hazırlanıyordum ki birdenbire aklıma, çağrılı olduğum bilimsel kongrelerde bildiri sunmak üzere her yurtdışına çtkışımda konut fonu olarak ödediğim yüz dolarlar geldi. Gelmesiyle kalsa iyi... Ardından da bir sürü "muhalif", "münafık", "aykırı" soruyu birlikte getirdi. Yok- sa bizim ülkemizde, yurtdışındaki bilimsel kongrelere katılıp bildiri sunmak, futbol maçlarına seyirci olarak git- mekten daha mı az önemliydi?.. Aman canım hiç öyle şey olur muydu?.. Hem onlarınki bir maçtı, sonunda yenmek ve yenilmek vardı. Üstelik tribünlerde "En büyükTürkiye" diye bağırıp, yeri-göğü inleterek yedi düvele, bedavadan ne kadar büyük olduğumuzu da böylece duyurmuş oluyor- duk. öyleyse, bu "münasebetsiz" düşünceyi aklımdan kovmalıydım. Tam da öyle yapacaktım ama, bu kez de bil- dirilerimi sunarken, kongre salonlarındaki konuşma kür- süsünün önüne konan "Türkiye" yazılarıyla, "Türkiyeli ko- nuşmacının konuşacağını" bildiren sözlü duyurular aklı- ma geldi. Bir de çoğu zaman yüreklerindeki duygusal ön- yargı ve kafalarındaki "acaba" yüklü sorularla, bakışlarını yüzüme dikmiş, sorgulayan irdeleyen gözler. Kendi içim- de bi "bakışsavar" geliştirerek, şöyle bir sallanan özgüve- nimi yeniden yerli-yerine koymak ve kürsüdeki "beni" dengelemek için verdiğim ilk iki-üc dakikalık savaşımların görüntüleri yine birdenbire gelip belleğimin görüntü hane sine oturmasın mı?.. Ya, bildirinin sunulmasından sonra- ki, dinleyicilerin "soru bombardımanı" karşısında yapılan sıkı savunma... Bu savunmanın içinde hangi kaygılar yok ki... Tezimi iyi savunmalıyım, bilimsel ve ölçülü bir dil kul- lanmalıyım, özgüvenli görüntümü hep korumalıyım, sesi- min titremesine izin vermemeliyim, en önemlisi de bilim- sel ve insan kişiliğimin, o salonlarda uyandıracağı imajın aynı zamanda ülkemi de yansıtacağını hiç unutma- malıyım. Ne zorlu bir yarışma... Hem de salonda hemen hiç yandaş seyircisi olmayan, "Yalnız bir yarışmacı"nın, tek başına kazanmak zorunda olduğu bir yarışma... İşte bunları düşünürken, uyuyakalmışım. Düşümde, yine yurtdışına bir kongreye gitme hazırlığı içindeyim. Ko- nut fonu ödemeye gittiğim yerdeki görevli, yeşil pasapor- tumu görüp gidiş nedenimi soruyor. Ona, kongre çağrı belgemi gösteriyorum. (Bunu biraz da yüreğimin ta derinle- rinde duyduğum "hınzırca" bir gururla yapıyorum.) Gö- revli hemen yerinden kalkıyor, "Aman Sayın Hocam habe- riniz yok mu, yurtdışına bilimsel kongrelere katılmak, kon- feranslar vermek üzere çağrılı olarak çıkan bilim adam- larımızdan artık konut fonu alınmıyor. Yetkililerimiz daha önce alındığının farkında değillermiş!.. Bu durumu farke- der-etmez' çok üzüldüler ve hemen düzelttiler" diyor. Şaşırıyorum, yüreğim umut ve sevinçle doluyor. Ülkemde artk çok şey değişiyor, ne güzel ne güzel derken uyandım. Bu düşümü yorumlatmak için hemen anneme koştum. (Ama, benim annem geçen ekim ayında ölmemiş miydi...) Olsun, nasıl olsa bu da bir düş yazısı değil mi?.. "Anne bir rüya gördüm" dedim. "Hayra çıksın" dedi. "Hayrın karşı gelsin" deyip (Çünkü biliyorum ki, daha bana çocukken öğrettiği bu giriş konuşmasını yapmazsam, asla düşümü dinleyip yorumlamaz), anlattım. Dikkatle dinledi, bir za- man düşürtdü ve sonra, "8u aydınlık bir düş, hayra çıka- cak, bundan sonra bilimsel kongrelere katılmak için yurtdışına çıkanlar artık, konut fonu ödemeyecekler" dedi. Ne dersiniz... Annemin yorumu çok mu "ütopik"... Signal Plus Türk Dişhekimleri Birliği'nce de tavsiye edildi. TÜRK DİSHEKİMLERİ siks! PENCERE Almanya'dan Fransa'ya, Am • Ingîltere ye kadar uluslararası klînik deneylerle floriir etkisi Fânan Signal Plus, Türk Dişhekimleri Birliği'nce de tavsiye edildi. . » . « * ^ ' * C Ü R Ü M E L E R İ N İ Ö N L E R KİRALIK DAİRE Emirgan-Reşitpaşada(ÎTÜ Maslak Kampüsü'neyakın) 1 oda, 1 salon, sobalı. möbleli, möblesi?s;ıhıbindenkirahk. 2779202 İLAN AMASYA KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN ESASNO: 1991/159 KARAR NO: 1991119 HÂKlM: H.Necati Aksuy 23657 KÂTfP: Suitan Kanar DAVACI Orman lşletme Müdürlüğû-Amasya VEKİLİ: Av. Firdevs Göztaj-Amasya DAVALI- Selahattin Cebeci, Mustafa oğlu, Ormanözü K.'den adresı meçhul. DAVA: Kadastro tesbitjnin iptali. DAVATARİHİ: 3.12.1990 KARAR TARİHİ: 8 7.1991 PARSEL NO: Ormanözü Köyü. 1543, 1587 parselier Davacı tarafından davalı aleyhine mahkememıze açılan davanın yapı- lan açik yargılaması sonunda' Mahkememızden verilen 8.7 1991 gün 1991 '159 E.-l 19 K. sayılı karar ile davacı Orman Idaresf nın açtığı davanın kabulüne, Araasya Merkez, Ormanözü Köyü. Kıbse alan mevkiinde. tarla nitelığınde. 2450 m 2 alanın- da 1587 ve 3050 m2 alanında 1543 sayıb parsellerin komisyon kararlannın ıptalıne. Selahattin Cebeci'nin zilyetliği ile ılgilı ıbarenın beyanlar hane- sinden sılinmesıne. orman olarak Hazıne adına tapuya kayıt ve tescilıne. 2.200 lıra bakiye harcın davalıdan alınarak Hazine'ye gelir kaydına, 10.000 lira ücreti vekalet ile davacı tarafından yapılan 176.260 lira yarjpla- ma giderimn davalıdan alınarak davaaya verilmesine karar verümış olup işbu karar davalının adresi saptanamadığından tebliğ edilememiş olmak- la ışbu ılanm yayım tarihınden itibaren 15 gün sonra davalıya tebliğ edil- mış sayılacağı ılanen tebliğ olunur. Basın. 50043 Misak-ı Milli (Ulusal Ant) Emperyalizmin Ürünü mü? Aymazlar, bir süreden beri dillerine sakız yaptılar; Sov- yetler yıkımmdan sonra kendilerini toplayamayan tatlı su sosyalistlerini de arkalarına taktılar; diyorlar ki: "- Lozan sınırlannt emperyalizm çizmiştir; Sevr, halkla- ra özgürlük veriyordu. Misak-ı Milli'yi savunan Kemalist- ler, resmi tarihin yalanını söylüyorlar." • Lozan sınırları -bir iki küçük değişiklikle- Misak-ı Milli'- nin gerçekleştirilmesi demektir. Misak-ı Milli nedir? Ahd-ı Milli diyedeanılan Misak-ı Milli'ninTürkçesi 'Ulu- sal Ant'tır. Istanbul'da Meclisi Mebusan'm 28 Ocak 1920 günlü oturumunda onaylanmıştır. Tarihin takvimine bakınca o gün Padişah Vahdettin'in, tahtında oturduğunu görüyoruz. Ülke, düşman işgali altın- dadır; Mebusan Meclisi de Milli Misak'ın onaylanmasın- dan bir buçuk ay sonra ingiliz işgal kuvvetlerince basıla- caktır. Heyeti Temsiliye ve Kuvayı Milliye de Anadolu'dadır. Peki, Misak-ı Milli'yi benimseyen Osmanlı Mebusan Meclisi nasıl bir kurum? Osmanlı parlamentosu 'Meclis-i Umumi' diye anılıyor; Ayan ve Mebusan Meclislerinden oluşuyordu. Osmanlı Parlamentosu'nda imparatorluğun her kesiminden tem- silci vardı; Kürt, Laz, Çerkez, Rum, Ermeni, Yahudi, Arap, Türk, Arnavut'tan meydana gelen Mebusan Meclisi'nin 1919'da yapılan son seçimini Rumlar ve Ermeniler boykot ettiler; çünkü emperyalizmle işbirliği içindeydiler. Ana- dolu'nun işgal altındaki bölgelerinden de Mebusan Mec- lisi'netemsilci yollanamadı; Mustafa Kemal, Erzurum'dan seçildi; istanbul'a gelmedi, sonucun neolacağını önceden görmüştü. O günlerde Padişah-Meclisi Mebusan-Kuvayı Milliye arasındaki ilişkiler bıçak sırtında gidiyordu. Istanbul'daki vatanseverler, Anadolu ile yakın ilişkiyi sürdürüyorlardı; Mustafa Kemal hem Anadolu'yu örgütlemeye çalışıyor, hem de Istanbul'u gözetiyordu; 14 Ocak 1919'da Meclisi Mebusan'a bir telgraf çekti: "- Ulusun geleceğini en meşru ve yasal inceleme ve ka- rar verme organı olan Meclis'e bırakmaktan ötürü, gurur ve mutluluk duyuyorum." Milli Misak'ın temel çizgileri daha önce Anadolu'da be- lirmişti; Sıvas ve Erzurum kongreleri toplanmıştı; Osmanlı Mebusan Meclisi 28Ocak 1920de Ahd-ı Milli'yi onayladı. Yaşanan ortamı anlamak için zaman tünelinden gecereko günlere ulaşmak gerekir. Kimi mebuslar Suriye'nin bile Türkiye sınırları kapsamında kalmasını öneriyorlardı; Milli Misakın benimsendiği günün ertesinde, Ref'i Cevat, Alemdar gazetesinde alay ediyordu: "Aman Allahtm, söylenmesi ne güç, ne çirkin, ne milli olmayan bir kelime!.. Baba yadigâri ahbap Manukyan kumpanyasının bir aktörü vardır: Hacı Misak!.. Bu tamla- ma bana onu hatırlatıyor." Osmanlı Mebusan Meclisi'nde onaylanan Milli Misak'a emperyalizmin tepkisi ne oldu? Bir buçuk ay sonra (16 Mart'ta) istanbul işgal edildi; Me- busan Meclisi basıldı; emperyalizm beş ay sonra da 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasfnı İstanbul'a imzalata- caktı. 23 Nisan 1920'de, Büyük Millet Meclisi Hükümeti Ankara'da açıldığından istiklal Harbi'nin mekanizmalan zaten kurulmuştu. > Sevr reddedildi. Emperyalizmin dayatmak istediği antlaşma, çöp tene- kesine atıldı. Milli Misak'la başlayan süreç Lozan'la yürür^ lüğe girdi; Anadolu kurtuldu. • Kurtuluştan önceki isyanlarkanla bastırılmıştır; Kurtuluş'- tan sonra iç iktidar savaşımı da elbette başlayacaktj; bu, tarihsel biryasaniteliğindedir. Cumhuriyet, uygarlık tarihinin içerdiği "Aydınlanma Devrimi"nin ilk kez bir islam ülkesinde gerçekleşmesi an- lamını taşır. Devrim, karşısına çıkan güçleri, -etnik, mez- hepsel, dinsel, sınıfsalniteliğine bakmadan- bastırmak zorundaydı; ister şeriatçi olsun, ister etnik olsun, ister baş- ka yönden gelsin, başkaldırmalar sert yöntemlerle ezildi; çağdaş demokrasinin altyapısı olan laikliğin temelleri atıl- dı; emperyalizme karşı Anadolu direnişinin, uygarlık dev- rimine dönüşümü yaşandı. Özel tarih söylencelerini uydu- rup alt düzeyde siyaset yapmak, uygarlık tarihinin gerçek- tiğini değiştiremez. ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU'NU TOPLANTIYA ÇAĞIRIYORUZ Yaklaşan İstanbul Barosu seçimlerinde seçim öncesi çalışmaları görüşmek ve istifalara neden olan yönetim anlayışını tartışmak üzere sayın meslektaşlarımızı toplantıya çağırıyoruz. Yer: Karaca Tiyatrosu (Beyoğlu-İstiklal Cad.) Gün: 15.09.1992 (Salı) Saat: 17.30 Çağdaş Avukatlar Grtıbu adına Av. Yücel Sayman Av. Osman Ergin Av. Kemal Keleşoğlu Av. Ayşenur Bahçekapılı Av. İ. Hakkı Karaca Av. Şeyhmus Önen Av. Ergin Cinmen GÜVERCİN MÜZİK YAPIM İ.M.Ç. 8. Blok 6512 Unkapanı/İSTANBUL Tel: 5 2811 92 ÇAĞEN1N TANIĞIÜÇ1AZAR Hikmet Çetinkaya 2. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağt Cad 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeli gönderilmez.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle