Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15EYLÜL1992SAU
OLA YLAR VE GÖRÜŞLER
Yargıclaıı Cörüntülerve
Düşünceler
Yargıç bağımsızlığının önemi tümüyle kavranmadı ülkemizde. Çünkü
demokrasinin erdemleri kavranmadı öncelikle. Şimdi çoğumuz yakınıyoruz
yargıdan. Üstelik sorunlann temelindeki nedenleri görmezlikten gelerek ya da
görmeyerek.
NACİÜNVER Yargıtay Üyesi
Yaşadığııtıız yüzyılın son çeyreğinde hızlı
bir teknolojik gelişme sürecine girdi dün-
yamız. Toplumsal değişime neden oldu bu ge-
lişme doğal olarak. İnsanlar değişti önce. On-
lann özlemleri vedeğer yargılan farklı, geçmi-
şe göre. Ülkemiz de payını aldı bu değişimden
belli ölçüde. Arkık Türk insanı 6O'Iı dahası
70'li yıllann insanı değil. Daha çok özgürlük,
daha çok güvence ve uygarlık istiyor in-
sanımız.
Yargıdaki olumsuzluklar
Ne yazık ki devlet yapısı değişmedi bu ge-
lişime koşut olarak. Hukuk alanında da yap-
rak bile kıpırdamadı. 20'Ii yıllann hukuk sis-
temi yürürJükte kaldı tüm eskimişliğine
karşın. Günümüz insanının adalet anlayışıyla
çelişmeye başladı birçok temel yasalar. Tüm
bu eskimişliğin zorluklannı taşıyor yargı erki
günümüzde. Yargılayanlann işleri zorlaştı
doğal olarak. Bir yandan eskimiş yargı sistemi
içinde bugünün insanının adalet özlemine
yanıt ararken öbür yandan da türlü baskılan
karşılamaya çalışıyorlar yargı yetkisini kulla-
nanlar. Yeterli güvenceler sağlanmamasının
yanında türlü olanaksızlıklann kıskaandalar
açıkçası.
Yargıç bağımsızlığının önemi tümüyle kav-
ranmadı ülkemizde. Çünkü demokrasinin er-
demleri kavranmadı öncelikle. Şimdi çoğu-
muz yakınıyoruz yargıdan. Üstelik sorunlann
temelindeki nedenleri görmezlikten gelerek ya
da görmeyerek. Günümüzde yargı aşın bir iş
yükünün altına girmiş bulunmaktadır. Çün-
kü iş artışına neden olan birçok olumsuz ko-
şullan yaşıyor ülke. Örneğin, hızlı nüfusartışı,
önemli boyuta ulaşmış işsizlik, tüm ekono-
mik dengeleri altüst eden yüksek enflasyon,
çarpık kentleşme, giderek artan konut açığı,
artan çevre sorunlan, hukuksal anlaşmazlık-
lan ve suç sayısını arttırmıştır. Aynca devlet
yargıda işlerin artmasına büyük ölçüde etken
olmaktadır. Her anlaşmazlıkta yurttaşlara
mahkeme kapısını göstermek alışkanlığını
terk etmemiştir birçok devlet kuruluşu. Ya da
gereksiz yere anlaşmazlık yaratmaktadırlar.
Önıeğin, hizmet süresinin saptanması
konusundaki başvurulan kurum içinde çö-
zümlemek yerine mahkemelere bırakan Sos-
yal Sigortalar Kurumu her yıl binlerce da-
vanın açılmasına neden olmaktadır. Bunun
dışında yurttaşlann taşınmazlannı düşük be-
delle kamulaştırma alışkanlığını sürdüren ye-
rel yönetimler ve öteki kamu kuruluşlan on
binlerce bedel arttırma davası açılmasına yol
açmaktadırlar.
Aynca zaman zaman çıkanlan özel yasalar
mahkemelere yeni bir iş getirmektedir. Bir
kasa fişi kesmeyen satıcmın eylemi mahkeme-
lere dava olarak yansıyabilmekte, dahası
Yargıtay'a kadar gelebilmektedir özel yasası
gereği. Gün geçtikçe artan iş sayısına karşın
yargıç sayısında önemli bir artış olmadığı gibi
kadrolann üçte biri doldurulamamıştır yıllar-
ca. Kısacası az sayıda yargıca çok sayıda iş
yaptırmaya çalışılmıştır hep.
Bunlann dışında Hukuk ve Ceza Yargıla-
ma Yasalan, davalannın uzamasına neden
olanlar üzerinde etkili olabilecek yeterli
yapünmlar içermemektedir. Bu nedenle bir
hukuk davasında davalı taraf türlü aldatma-
calarla davanın aylarca, dahası yıllarca uza-
masına neden olabilmektedir. Ceza davalann-
da da sanık olan taraf işine geldiğinde da-
vanın geç sonuçlanmasına yol acabilecek al-
datmacalara girebilmektedir. Bunlann
dışında mahkemelerden gelen iki satırhk yazı-
ya aylarca yanıt vermeyen kuruluşlann yetki-
liJerine ya da iki sayfalık raporu süresinde
hazırlamayan bilirkişiye uygulanacak etkili
yaptınm taşımamaktadır bu yasalar.
Aynca çalışma morallerini olumsuz yönde
etkileyen koşullan yaşamaktadır yargı çalı-
şanlan. Bilindigi gibi yargıç güvencesini alıp
götüren 1982 Anayasası, yargıyı yürütme er-
kinin güdümüne sokmuştur büyük ölçüde.
Bunun dışında devletin bakış açısı değişmiş
yargı yetkisini kullananlara. Açıkça belirtmek
gerekirse birinci derecede önemli görev ya-
panlara, beşinci derecede önem veren bir dev-
let anlayışıyla karşı karşıyayız bugün.
Adli tatil gereklidir
Tüm saydığımız bu olumsuzluklar birleşti-
ğinde yargı istenilen işlerliğe ulaşamamakta
ve davalar da uzayabilmektedir doğaJ olaj ak.
Yargının ağır işlemesine yol açan tüm bu ne-
denler ortadayken sorunun nedenini adli tatil
uygulamasına bağlayan görüşlerle karşılaş-
maktayız zaman zaman. Bugörüştekilerin so-
runun temelindeki nedenleri iyice göremedik-
lerini ve adli tatilin getirdikleri ile götürdükle-
rini karşılaştırmadıklannı sanıyoruz.
Bilindigi gibi cumhuriyetimizin ilk yıllann-
da ülke nüfusunun büyük çoğunluğu kırsal
kesimde yaşamakta ve tanmla uğraşmak-
taydı. Tanmın bugünkü gibi motorize olma-
ması nedeniyle bu uğraş yaz aylannı da içine
alacak biçimde uzunca bir zaman almak-
taydı. Bu insanlann yaz aylannda tarlalann-
daki işlerini bırakarak günlerini mahkeme
kapılannda geçimıemeleri için adli tatil uygu-
laması başlatılmıştı. Günümüzdeyse nüfusun
büyük çoğunluğu kentlerde yaşamakta ve
tanm dışında başka işlerle uğraşmaktadır. Kı-
sacası tanmja uğraşan nüfus önemli ölçüde
azalmıştır. Üstelik tanm da önemli ölçüde
motorize olmuştur. Bu koşullarda şöyle bir
düşünce gelebilir insanın usuna: Artık adli ta-
tili haklı kılan gerekçe ortadan kalktığına
göre ne gerek var böyle bir uygulamaya? He-
men belirtelim ki, yeni ve daha güçlü gerekçe-
ler var şimdi adli tatil uygulamasını haklı
kılan. Bunlann başında turizm olgusu gel-
mektedir. Bilindigi gibi yaz aylannda özellikle
kıyılara, sahillere büyük bir akın başlamakta,
kentlerâdeta boşalmaktadır. Biryaşam biçimi
olmuştur yaz aylannı bir deniz kıyısında ge-
çirmek günümüz insanı için. Bu harekete
yargı çahşanlan da katılmakta, yıllık izin hak-
lannı adli tatil içinde kullanaraİc moral topla-
yabilmektedirler. Yargıç ve savcılann büyük
bir bölümü bu sürede yıllık izin haklannı kul-
lanmalan nedeniyle yılın öteki aylannda izin-
ler nedeniyle işlerin aksamasının önüne geçil-
mektedir aynca.
Bir an için adli tatilin kaldınldığını var-
saydığımızda, kentlerden uzak kıyılarda tati-
lini geçirmekte olan bir yurttaşımızın ya da
avukat meslektaşımızın tatilini yanda keserek
kilometrelerce yol katederek kentteki bir du-
ruşmasında hazır bulunup yeniden tatil yerine
döneceğine kesin gözüyle bakamayız. Böyle
bir bakış insan doğasını göz ardı etmek olur.
Tüm bu olgular karşısında adli tatil uygula-
masının ülke gerçekleriyle bağdaşmadığını ve
davalann uzamasında önemli etken olduğu-
nu söylemenin gerçekçi bir yaklaşım olmadığı
kanısındayız.
Yargıtay'ın sorunlan
Yargıdaki öenemli konumu nedeniyle
Yargıtay'ın durumunaTİa kısaca değinmeyi
gerekli görmekteyiz.
Çoğumuzun bildiği gibi mahkemelerden
verilen son kararlann hukuka uygun olup ol-
madığmı denetleyen, böylece ülkede hukuk
birliğini sağlama ve yargıyı temsil etme gibi iş-
levleri üstlenen en tepedeki kuruluşun adı her
ülkede Yargıtaydır. Bu nedenle Yargıtay'ın
hukuk devleti içindeki yerini ve önemini hiç
kimse yadsıyamaz.
Her ülkede böylesi kuruluşlara özenle ve
saygıyla yaklaşılırken, ülkemizde yönetimle-
rin yanlış tutumlan nedeniyle zaman zaman
kendini savunma zorunluluğu ile karşı karşı-
ya kalmıştır Yargıtay. Aynca ülkede yaşanan
olumsuz koşullann doğurduğu aşın iş yükü-
nün altına giren Türk Yargıtayfnın hukuk
üretme işlevi tehlikeye girmiştir büyük ölçüde.
Hiçbir ülkede Yargıtay'a gelmeyen, dahası
mahkemeye bile yansımayan konular Yargı-
tay'a iş olarak gelebilmekte, gerçekten çok
önemli işlere aynlacak araştırma ve tartışma
süresinin kısalmasına neden olabilmektedir.
Yargıtay'a gelen işlerin kaynaktan kesilmesi
ya da bir ara mahkemesi kurulması yerine da-
ire kurulması gibi kısa vadeli ve geçici çözüm-
lenn yeğlenmesini kuruluşun geleceği açısın-
dan kaygı verici bulmaktayız.
Vurgulamaya çahştığımız tüm bu soruniar
karşısında bunalan Yargıtay'a rahat soluk
aldırmak, halkımızın özlemlerine yanıt ve-
recek bir işlerliğe kavuşturmak için köklü bir
yargı reformuna şiddetle gereksinim bulun-
duğu açıkça ortadadır. Ancak geçmiş dönem-
lerde olduğu gibi usul yasalannda ve birkaç
temel yasada beş, on madde değişikliğine gidi-
lerek "işte size yargı reformu" demenin ülkeye
hiçbir yarar sağlamayacağı, sorunun çözü-
müne katkısı olmayacağı gözden ırak tutul-
mamalıdır
Yapılması düşünülen bir reform çalış-
masının gerçekçi ve kalıcı olabilmesi için baş-
ta Yargıtay olmak üzere üniversitelerde ve ka-
muoyunda tartışmaya sunulmasının gereği
asla unutulmamalıdır. Sokaktaki her yedi
yurttaştan birinin mahkemelik olduğu, bun-
lann yakınlan göz önüne alındığında ülke nü-
fusunun yansına yakın bölümünün mahke-
melerdeki davalardan etkilendiği ülkemizde,
sorunun çözümü fazlaca geciktirilmemeüdir.
ARADABIR
MUHSİNE HELİMOĞLU YAVUZ
Bilkent Üniversitesi
FutbolDün akşam televizyondan, takımlarımızın yurtdışı futbol
karşılaşmalanna seyirci olarak gideceklerden yüz dolarlık
konut fonunun alınmayacağı duyuruldu.
Oğlum, "Ne iyi, çok yerinde bir karar, orada bizimkileri
yalnız bırakmamak gerekir. Türk seyircisi ne kadar çok
olursa, futbolcularımızın moralleri de o oranda yüksek
olurveiyi biroyunçıkarırlar" dedi. Bu uygulamanın yerin-
deliğine eşim de katıldı. Klasik Batı Müziği tutkunu diş he-
kimi arkadaşım ise "Aman, bu fırsat kaçırılmaz, maça gidi-
yorum diye fon ödemeden çıkıp oralarda bir iki konser iz-
lerim" diye sevindi.
Herkesin iyi dediğine ben kötü diyecek değildim ya!
Çevremdeki çoğunluğun yarattığı bu olumlu havaya katılıp
ben de sevinmeye hazırlanıyordum ki birdenbire aklıma,
çağrılı olduğum bilimsel kongrelerde bildiri sunmak üzere
her yurtdışına çtkışımda konut fonu olarak ödediğim yüz
dolarlar geldi. Gelmesiyle kalsa iyi... Ardından da bir sürü
"muhalif", "münafık", "aykırı" soruyu birlikte getirdi. Yok-
sa bizim ülkemizde, yurtdışındaki bilimsel kongrelere
katılıp bildiri sunmak, futbol maçlarına seyirci olarak git-
mekten daha mı az önemliydi?.. Aman canım hiç öyle şey
olur muydu?.. Hem onlarınki bir maçtı, sonunda yenmek
ve yenilmek vardı. Üstelik tribünlerde "En büyükTürkiye"
diye bağırıp, yeri-göğü inleterek yedi düvele, bedavadan
ne kadar büyük olduğumuzu da böylece duyurmuş oluyor-
duk. öyleyse, bu "münasebetsiz" düşünceyi aklımdan
kovmalıydım. Tam da öyle yapacaktım ama, bu kez de bil-
dirilerimi sunarken, kongre salonlarındaki konuşma kür-
süsünün önüne konan "Türkiye" yazılarıyla, "Türkiyeli ko-
nuşmacının konuşacağını" bildiren sözlü duyurular aklı-
ma geldi. Bir de çoğu zaman yüreklerindeki duygusal ön-
yargı ve kafalarındaki "acaba" yüklü sorularla, bakışlarını
yüzüme dikmiş, sorgulayan irdeleyen gözler. Kendi içim-
de bi "bakışsavar" geliştirerek, şöyle bir sallanan özgüve-
nimi yeniden yerli-yerine koymak ve kürsüdeki "beni"
dengelemek için verdiğim ilk iki-üc dakikalık savaşımların
görüntüleri yine birdenbire gelip belleğimin görüntü hane
sine oturmasın mı?.. Ya, bildirinin sunulmasından sonra-
ki, dinleyicilerin "soru bombardımanı" karşısında yapılan
sıkı savunma... Bu savunmanın içinde hangi kaygılar yok
ki... Tezimi iyi savunmalıyım, bilimsel ve ölçülü bir dil kul-
lanmalıyım, özgüvenli görüntümü hep korumalıyım, sesi-
min titremesine izin vermemeliyim, en önemlisi de bilim-
sel ve insan kişiliğimin, o salonlarda uyandıracağı imajın
aynı zamanda ülkemi de yansıtacağını hiç unutma-
malıyım. Ne zorlu bir yarışma... Hem de salonda hemen
hiç yandaş seyircisi olmayan, "Yalnız bir yarışmacı"nın,
tek başına kazanmak zorunda olduğu bir yarışma...
İşte bunları düşünürken, uyuyakalmışım. Düşümde,
yine yurtdışına bir kongreye gitme hazırlığı içindeyim. Ko-
nut fonu ödemeye gittiğim yerdeki görevli, yeşil pasapor-
tumu görüp gidiş nedenimi soruyor. Ona, kongre çağrı
belgemi gösteriyorum. (Bunu biraz da yüreğimin ta derinle-
rinde duyduğum "hınzırca" bir gururla yapıyorum.) Gö-
revli hemen yerinden kalkıyor, "Aman Sayın Hocam habe-
riniz yok mu, yurtdışına bilimsel kongrelere katılmak, kon-
feranslar vermek üzere çağrılı olarak çıkan bilim adam-
larımızdan artık konut fonu alınmıyor. Yetkililerimiz daha
önce alındığının farkında değillermiş!.. Bu durumu farke-
der-etmez' çok üzüldüler ve hemen düzelttiler" diyor.
Şaşırıyorum, yüreğim umut ve sevinçle doluyor. Ülkemde
artk çok şey değişiyor, ne güzel ne güzel derken uyandım.
Bu düşümü yorumlatmak için hemen anneme koştum.
(Ama, benim annem geçen ekim ayında ölmemiş miydi...)
Olsun, nasıl olsa bu da bir düş yazısı değil mi?.. "Anne bir
rüya gördüm" dedim. "Hayra çıksın" dedi. "Hayrın karşı
gelsin" deyip (Çünkü biliyorum ki, daha bana çocukken
öğrettiği bu giriş konuşmasını yapmazsam, asla düşümü
dinleyip yorumlamaz), anlattım. Dikkatle dinledi, bir za-
man düşürtdü ve sonra, "8u aydınlık bir düş, hayra çıka-
cak, bundan sonra bilimsel kongrelere katılmak için
yurtdışına çıkanlar artık, konut fonu ödemeyecekler" dedi.
Ne dersiniz... Annemin yorumu çok mu "ütopik"...
Signal Plus
Türk Dişhekimleri Birliği'nce de
tavsiye edildi.
TÜRK
DİSHEKİMLERİ
siks!
PENCERE
Almanya'dan Fransa'ya, Am
• Ingîltere ye kadar uluslararası klînik deneylerle floriir etkisi
Fânan Signal Plus, Türk Dişhekimleri Birliği'nce de tavsiye edildi.
. » . « * ^ ' * C Ü R Ü M E L E R İ N İ Ö N L E R
KİRALIK DAİRE
Emirgan-Reşitpaşada(ÎTÜ Maslak Kampüsü'neyakın)
1 oda, 1 salon, sobalı. möbleli, möblesi?s;ıhıbindenkirahk.
2779202
İLAN
AMASYA KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN
ESASNO: 1991/159
KARAR NO: 1991119
HÂKlM: H.Necati Aksuy 23657
KÂTfP: Suitan Kanar
DAVACI Orman lşletme Müdürlüğû-Amasya
VEKİLİ: Av. Firdevs Göztaj-Amasya
DAVALI- Selahattin Cebeci, Mustafa oğlu, Ormanözü K.'den adresı
meçhul.
DAVA: Kadastro tesbitjnin iptali.
DAVATARİHİ: 3.12.1990
KARAR TARİHİ: 8 7.1991
PARSEL NO: Ormanözü Köyü. 1543, 1587 parselier
Davacı tarafından davalı aleyhine mahkememıze açılan davanın yapı-
lan açik yargılaması sonunda'
Mahkememızden verilen 8.7 1991 gün 1991 '159 E.-l 19 K. sayılı karar
ile davacı Orman Idaresf nın açtığı davanın kabulüne, Araasya Merkez,
Ormanözü Köyü. Kıbse alan mevkiinde. tarla nitelığınde. 2450 m
2
alanın-
da 1587 ve 3050 m2
alanında 1543 sayıb parsellerin komisyon kararlannın
ıptalıne. Selahattin Cebeci'nin zilyetliği ile ılgilı ıbarenın beyanlar hane-
sinden sılinmesıne. orman olarak Hazıne adına tapuya kayıt ve tescilıne.
2.200 lıra bakiye harcın davalıdan alınarak Hazine'ye gelir kaydına,
10.000 lira ücreti vekalet ile davacı tarafından yapılan 176.260 lira yarjpla-
ma giderimn davalıdan alınarak davaaya verilmesine karar verümış olup
işbu karar davalının adresi saptanamadığından tebliğ edilememiş olmak-
la ışbu ılanm yayım tarihınden itibaren 15 gün sonra davalıya tebliğ edil-
mış sayılacağı ılanen tebliğ olunur.
Basın. 50043
Misak-ı Milli (Ulusal Ant)
Emperyalizmin Ürünü mü?
Aymazlar, bir süreden beri dillerine sakız yaptılar; Sov-
yetler yıkımmdan sonra kendilerini toplayamayan tatlı su
sosyalistlerini de arkalarına taktılar; diyorlar ki:
"- Lozan sınırlannt emperyalizm çizmiştir; Sevr, halkla-
ra özgürlük veriyordu. Misak-ı Milli'yi savunan Kemalist-
ler, resmi tarihin yalanını söylüyorlar."
•
Lozan sınırları -bir iki küçük değişiklikle- Misak-ı Milli'-
nin gerçekleştirilmesi demektir.
Misak-ı Milli nedir?
Ahd-ı Milli diyedeanılan Misak-ı Milli'ninTürkçesi 'Ulu-
sal Ant'tır. Istanbul'da Meclisi Mebusan'm 28 Ocak 1920
günlü oturumunda onaylanmıştır.
Tarihin takvimine bakınca o gün Padişah Vahdettin'in,
tahtında oturduğunu görüyoruz. Ülke, düşman işgali altın-
dadır; Mebusan Meclisi de Milli Misak'ın onaylanmasın-
dan bir buçuk ay sonra ingiliz işgal kuvvetlerince basıla-
caktır.
Heyeti Temsiliye ve Kuvayı Milliye de Anadolu'dadır.
Peki, Misak-ı Milli'yi benimseyen Osmanlı Mebusan
Meclisi nasıl bir kurum?
Osmanlı parlamentosu 'Meclis-i Umumi' diye anılıyor;
Ayan ve Mebusan Meclislerinden oluşuyordu. Osmanlı
Parlamentosu'nda imparatorluğun her kesiminden tem-
silci vardı; Kürt, Laz, Çerkez, Rum, Ermeni, Yahudi, Arap,
Türk, Arnavut'tan meydana gelen Mebusan Meclisi'nin
1919'da yapılan son seçimini Rumlar ve Ermeniler boykot
ettiler; çünkü emperyalizmle işbirliği içindeydiler. Ana-
dolu'nun işgal altındaki bölgelerinden de Mebusan Mec-
lisi'netemsilci yollanamadı; Mustafa Kemal, Erzurum'dan
seçildi; istanbul'a gelmedi, sonucun neolacağını önceden
görmüştü.
O günlerde Padişah-Meclisi Mebusan-Kuvayı Milliye
arasındaki ilişkiler bıçak sırtında gidiyordu. Istanbul'daki
vatanseverler, Anadolu ile yakın ilişkiyi sürdürüyorlardı;
Mustafa Kemal hem Anadolu'yu örgütlemeye çalışıyor,
hem de Istanbul'u gözetiyordu; 14 Ocak 1919'da Meclisi
Mebusan'a bir telgraf çekti:
"- Ulusun geleceğini en meşru ve yasal inceleme ve ka-
rar verme organı olan Meclis'e bırakmaktan ötürü, gurur
ve mutluluk duyuyorum."
Milli Misak'ın temel çizgileri daha önce Anadolu'da be-
lirmişti; Sıvas ve Erzurum kongreleri toplanmıştı; Osmanlı
Mebusan Meclisi 28Ocak 1920de Ahd-ı Milli'yi onayladı.
Yaşanan ortamı anlamak için zaman tünelinden gecereko
günlere ulaşmak gerekir. Kimi mebuslar Suriye'nin bile
Türkiye sınırları kapsamında kalmasını öneriyorlardı; Milli
Misakın benimsendiği günün ertesinde, Ref'i Cevat,
Alemdar gazetesinde alay ediyordu:
"Aman Allahtm, söylenmesi ne güç, ne çirkin, ne milli
olmayan bir kelime!.. Baba yadigâri ahbap Manukyan
kumpanyasının bir aktörü vardır: Hacı Misak!.. Bu tamla-
ma bana onu hatırlatıyor."
Osmanlı Mebusan Meclisi'nde onaylanan Milli Misak'a
emperyalizmin tepkisi ne oldu?
Bir buçuk ay sonra (16 Mart'ta) istanbul işgal edildi; Me-
busan Meclisi basıldı; emperyalizm beş ay sonra da 10
Ağustos 1920'de Sevr Antlaşmasfnı İstanbul'a imzalata-
caktı. 23 Nisan 1920'de, Büyük Millet Meclisi Hükümeti
Ankara'da açıldığından istiklal Harbi'nin mekanizmalan
zaten kurulmuştu. >
Sevr reddedildi.
Emperyalizmin dayatmak istediği antlaşma, çöp tene-
kesine atıldı. Milli Misak'la başlayan süreç Lozan'la yürür^
lüğe girdi; Anadolu kurtuldu.
•
Kurtuluştan önceki isyanlarkanla bastırılmıştır; Kurtuluş'-
tan sonra iç iktidar savaşımı da elbette başlayacaktj; bu,
tarihsel biryasaniteliğindedir.
Cumhuriyet, uygarlık tarihinin içerdiği "Aydınlanma
Devrimi"nin ilk kez bir islam ülkesinde gerçekleşmesi an-
lamını taşır. Devrim, karşısına çıkan güçleri, -etnik, mez-
hepsel, dinsel, sınıfsalniteliğine bakmadan- bastırmak
zorundaydı; ister şeriatçi olsun, ister etnik olsun, ister baş-
ka yönden gelsin, başkaldırmalar sert yöntemlerle ezildi;
çağdaş demokrasinin altyapısı olan laikliğin temelleri atıl-
dı; emperyalizme karşı Anadolu direnişinin, uygarlık dev-
rimine dönüşümü yaşandı. Özel tarih söylencelerini uydu-
rup alt düzeyde siyaset yapmak, uygarlık tarihinin gerçek-
tiğini değiştiremez.
ÇAĞDAŞ AVUKATLAR GRUBU'NU
TOPLANTIYA ÇAĞIRIYORUZ
Yaklaşan İstanbul Barosu seçimlerinde seçim
öncesi çalışmaları görüşmek ve istifalara neden
olan yönetim anlayışını tartışmak üzere sayın
meslektaşlarımızı toplantıya çağırıyoruz.
Yer: Karaca Tiyatrosu (Beyoğlu-İstiklal Cad.)
Gün: 15.09.1992 (Salı)
Saat: 17.30
Çağdaş Avukatlar Grtıbu adına
Av. Yücel Sayman Av. Osman Ergin
Av. Kemal Keleşoğlu Av. Ayşenur Bahçekapılı
Av. İ. Hakkı Karaca
Av. Şeyhmus Önen
Av. Ergin Cinmen
GÜVERCİN MÜZİK YAPIM
İ.M.Ç. 8. Blok 6512 Unkapanı/İSTANBUL
Tel: 5 2811 92
ÇAĞEN1N TANIĞIÜÇ1AZAR
Hikmet Çetinkaya
2. bası 10.000 lira (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağt
Cad 39-41 Cağaloğlu-htanbul
Ödemeli gönderilmez.