15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1O AĞUSTOS1992 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Muhsin Yazıaoğlu ve 5 milletvekili, Bizim Dergâh dergisi baskınından sonra istifa etti Dergâha destursuz girümez M \ mn } nHI 1 ÜLKÜCÜ ^ HAREKETTE BÖLÜNME TANIL BORA-KEMAL CAN .erkezdeki MÇP'lilere göre, Bizim Dergâh baskını, öteden beri aynlmayı kuran Yazıcıoğlu ekibi için, mağduriyet görüntüsü vermeyi sağlayan bir bahaneden ibaretti. Yazıcıoğlu zaten haindi ve MÇP içinde ikifîk çıkanyordu. Türk-İslam Ülkücülerine göre ise saldın bardağı taşıran son damlaydı. Ülkücü hareket yirmi yıh aşkın tarihinde ilk kez siyasi ve ideolojik olarak ikiyi bölünmüş oldu. Şimdi soru hareketin iki bölümünün ne yapacağı, ne olacağı. MÇP yönetimi, hükümete ve özel- likle Demırel'e yakınlığı şu gerekçeler- le açıklıyordu: Parti politikası değıl milli polıtika gütmek; Güneydoğu so- rununun üzerine kararlılıkla gidilme- sine destek olmak; tecriibesini ve nüfu- tunu hükümetin hizmetine sunarak Turk dünyasıyla iüşkilerin gelişmesine katkıda bulunmak; bürokrasideki ül- kücü kadrolann tasfıyesini önlemek veya sınırlamak: uzlaşmaa, ıhmlı bir görüntüyle ülkücülerin toplumdaki fcavgaa, sert imajını silmek; partinin güvenilirliğini, ciddıliğını, taşıdığı dev- fet sorumluluğunu kanıtlamak... Son uç nokta, hükümete destek politikası- nın ana amacına da işaret etmekteydi: flk fırsatta DYP'yehükümetortağı ol- mak... ; Hükümet ortağı olma vaadi. MÇP'- nin parti örgütüne pek çok tereddütü unutturacak kadar etkiliydi. Buna rağmen, Türk-İslam Ülkücüleri'nin itkıli olduğu yerlerde ve gençlik taba- ftmda, küçümsenmeyecek bir tepki canlı kaldı. Hükümete verilen deste- |in. kimi bakanhklarda ülkücü kadro- lann tasfiyesini engellemediği görülü- yor. Bunlara sessiz kalmması tepkilere Vol açıyordu. Hükümetin Batıcı politi- fasına ortak olunması. örneğin Tür- keş'in Orta Asya'da ABD'yle işbirliği arayan Demirerin maiyetine katılma- iı. hazmedilemiyordu. Türkeş'in MÇP'ye aynlan KIT arpalıklanna oğ- lunu ve damadını yerieştirmesi, MHP mallannı temellük etmesi gibi şahsi rneseleler, homurdanmalan artırdı. Ülküdaş'la gelen tepki • Hazıran sonunda "Malatya Ülkü- cüleri" imzaşıyla bütün Türkiye'ye ğönderilen "Ülküdaş!" hitaplı bir bil- diri, doğrudan doğruya Türkeş'i hedef alıyordu: "Dün şehit edebiyatı yapan şiz, bugün 9 ülkü devinin idamına im- za atmış Kenan Evren'in yeni yıl kok- teyline tıpış tıpış giderek kadeh kaldı- nşınızı hangi samimiyetle izah edecek- siniz? Ve dün 'Komutanımlı' mektup- lar yazarak 'fıkrim iktidarda ben içerdeyim" diyerek af dilemenin öte- sinde. fıkriyle ihtilalin fıkrini özdeşleş- tiren siz, bugün böyle dedikten sonra hâlâ nasıl çıkıp da liderlikten, dava adamlığından bahsedip lider eleştiril- mez cakası satabileceksiniz? Davayı, "dava benim mahmdır, mülkümdür, keyfimdir, hobimdir, oğ- lumdur, kızımdır, damadımdır, heva ve hevesimdir' diyen ve ihtiraslannı dava mevkiine koyan zihniyetlerden kurtarmadıkça bir yere götürmek mümkün değildir... Türkeş neredeyse orada değil. Allah ve Resulu neredey- se orada olduğumuzu ilan ederiz..." Bizim Dergâh dergisi, böylesi tepki- lerin biriktiği adresti. Dergide, MÇP- nin hükümeü desteklemesi, ihanet imasıyla sorgulandı. Türkeş'in arpa- lıklardan yakınlannı yararlandırması- na ve MHP mallanna konmasına yönelik tepkilerin dillendiği günlerde, Bizim Dergâh ülkücü şehitlerin yakın- lanyla ve hapisten çıkan ülkücülerle kımsenin ilgilenmediğini. aç-sefıl bıra- kıldıklannı işleyerek yarayı kaşıdı. Muhsin Yazıaoğlu ve arkadaşlannı istifaya götüren tırmanış da Bizim Dergâh etrafında yaşandı. Haziran so- nunda, Gençlik Kültür ve Sanat Ocaklan'nın (GKSO) yeni başkanı Ulvi Batu, ihanet ve ikilikle suçladığı Bizim Dergâh'ın ocaklarda satılması- nı, dağıtılmasıru, bulundurulmasını yasaklayan bir genelge yayımladı. O günlerde, gençlik içinde ve üniversite- lerde Türk-İslam Ulkücüleri'ne yakın olanlarla merkezin otoritesine bağlı nayarak partiden istifa edeceğini açık- ladı. Sonraki iki günde bazı MÇP yöneticilerinin araya girme çabalan sonuç vermedi. Zaten merkezdeki MÇP'lilere göre Bizim Dergâh baskını, öteden beri ay- nlmayı kuran Yazıcıoğlu ekibi için, mağdunyet görüntüsü vermeyi sağla- yan bir bahaneden ibaretti. Kimi parti içi muhalifler, Yazıcıoğlu'nun, Der- gâhçılann dolduruşuna geldıği kanı- sındaydılar. yukan. 20 Ekim 1991 seçimlerindeki "İnananlann İttifakı'nın zeminine otu- ruyor. İnananlann İttifakı zemininin ideolojik sıvasını, esas olarak Batı'ya ve Yeni Dünya Düzeni'ne karşj bir söylem oluşturuyor. Bu ittifakın. iş bi- tince sona erdirilmesinden hayal kınk- lığına uğrayan kesimlerin hislerine tercüman oluyor. Sadece MÇP'de değil bütün parti- lerdeki lider sultalannı eleştirmeye verdikleri ağırlık ve Anadolu'yu geze- bugün yaşanan somut toplumsal sı- kıntılar arasında köprü kurabilecek; bu beceriyi gösterebilirse geniş ve coş- kulu destek bulabilecek bir söylem söz konusu. Bu yönelim kabaca. MSP-RP çizgisinin eşiğine gelip kaldığı. kitle partisi olma firsatını MHP-MÇP çiz- gisinin radikalizmi ve dinamizmiyle aşma arayışı olarak tanımlanabilir. Yazıaoğlu ve arkadaşlannın başlat- tığı hareket, bu beceriyi gösterebilir mi? Gösterebilmesinin önünde, aşıl- 7Temmuzl992. Sıvas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu (ortada) MÇP'den istifa ediyor. Yazıcıoğlu, istifasını açıklarken, "Kendimi bildiğimden beri ülkücü hareketin icindeyim. MÇP'den istifa etmişolduğum şu anda da gunırla ifade etmek istiyonım ki, ülkücüyüm" demekten kendini alamıyor. (Fotoğraf: A A) olanlar arasında kavgaya varan ger- ginlikler de yaşanıyordu. Ankara'da Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nde merkezcilerin Bizim Dergâh çevresinden bir genci dövme- leri, bunun üzerine dövenlerin kaldığı yurdun Dergâhçılarca basılması, ger- ginliği tırmandırdı. 2 temmuzda GKSO Ankara OcağVndan bir grup ülkücünün Bizim Dergâh'ı basarak dergirıin genel koordinatörü Emir Kuşdemir'i yaralaması, ipleri koparan olay oldu. MÇP merkezine göre bu saldın. Türk-İslam Ülkücüleri çevresine göre ise saldın bardağı taşıran son damlaydı. Kimilerine göre de sadece Bizim Dergâh'ı sindirmek amaçlan- mış. bu kadar kapsamb bir tepkinin doğacağı hesaplanmamıştı... Her ne olursa olsun, 7 temmuzda Muhsin Ya- zıaoğlu'nun 5 milletvekili, beş parti merkez yöneticisi, ban il ve ilçe yöneti- cileriyle birlikte MÇP'den istifa etme- siyle, ülkücü harekette yeni bir defter açıldı. Ülkücü hareket yirmi yılı aşkın tarihinde ilk kez, münferit terk edişler- le değil, siyasi ve ideolojik olarak bö- Dil - Tarih kavgası ve yurt baskınıyla lündü... Şimdi soru, hareketin iki ürmanan sürecin devamından ibaret- bölümünün ne yapacağı, ne olacağı.... ti. Dergâh çevresine göre ise bilinçsiz gençler provokasyona gelerek işi ta- banca kullanmaya dek abartmışlardı; ancak provokasyonun sorumlusu, farklı sesleri boğmaya çalışan MÇP önderliğiydi. Muhsin Yazıcıoğlu, ertesi gün yap- tığı basm toplantısında saldınyı kı- Ayrılanlann perspektifi MÇPden aynlanlann tanımladık- lan hedef: fıkirde milli, Müslüman, demokrat, Türk kimliğini esas alan, si- vil ve katıbma. uvgulamada ilkeli bir kitle partisi yaratmak. Bu hedef, aşağı rek tabandan tavana parti kurma id- diası, geniş bir milliyetçi-muhafazakâr tabanda yankı bulabilecek noktalar. Sağ-içi politikaya dönük mesajlar, MÇP'den aynlanlann, her türlü feda- kârlığı göze almış, çile çekmiş olmala- nndan, radikal geçmişlerinden de des- tek ahyor. Ancak somut politikaya dönük me- sajlan iletmek o kadar kolay değil. Gerci bu ekibin yöneldiği söylemin ge- niş bir etki menzili var. Türkiye'ye bi- çilen büyük tarihi rol ve fırsat ile yaşa- nan sefalet ve edilgenlik arasındaki uçuruma dikkat çeken bir söylem bu. Dikkat çekilen şey dış politikayla sı- nırlı değil. Baüa/uzlaşmaa politikalarla tarihi fırsatın heba edilmesine >önelik eleşti- ri, bağımlılaşma, şahsiyetsizleşme, kendine yabanalaşma vb. motiflerle bezenerek. geniş bir hoşnutsuzluk po- tansiyeüne göz kırpıyor. Geleceğe dönük gJobal umutlann kararmasıyla Türk-İslam Ülkücüleri'nin lideri Muhsin Yazıcıoğlu'yla dünya ve Türkiye üzerine Yazıcıoğlu: Once inanç ve soy biıliği - 1 - güçlü, bağımsız ve hür yaşama konu- sunda daha dirayetli bir meclisti. Fakat savaş bittikten sonra; asıl fe- dakârlığı yapanlar, yani halk, siyase- ti önemsememiş. hatta biraz küçüm- semıştir. Ve halk şiyasetin dışında kalrruştır. Böylece. İkinci Meclis'ten içinde bir dünya akla geliyor. Işte bu- rada. kendi ülkemiz için tıpkı 1. Ci- han Harbi'ndeki gibi bir noktaya geliyoruz. Tarih bir yanıyla tekrar yaşanıyor. Şimdi bir seçme durumunda olan aydın çevrelerin bazılan meseleye - İstifamzm hemen ardından yaptı- ğınız açıklamalarda, "uzun zamandır avnı çatı ahında olan iki partinin av- rıldığı" tespitini yaptınız. Geriye doğ- ru bakarak bu ayrılığın tarihsel temel- lerini nasıl değerlendirivorsunuz? YAZICIOĞLU - En gerilere gi- dersek, daha curnhuriyetimizin ku- ruluşunda toplumumuz bir seçimin karşısına gelmiş. Ülkenin ve dünya- nın birtakım dengelerinin hesap edil- Batı'ya yaklaşan devlet. bir süre sön- mesi mecburiyeti, o dönemin gerçek- leri olarak ortaya serilmiş. Bir grup aydınımız demiş ki: "Dünyadaki dengelere bakıp daha yakın olan teh- bağımsız ve hür yaşama konusunda daha dirayetli bir lıkeye karşı daha uzak gorduğümuz •• .• r - _ i . _ . . _ ı.-.^-.ı.^ 1 r. J - I - - _ I . * _ itibaren, sıyaset bir antılmaya doğru şöyle bakıyor: "Yeni düzeni oluştu- götürülmüş ve millet, oldu bittilere '' * •'-'J- ^--«— •-—— teslim edilmiştir. Batı'nın telkinleriy- le modernleşme, sanayileşme gjbi amaçlardan çok, bir denge arayışıyla racak Amerika'dır. Öyleyse bizim rolümüz de onun istediği doğrultuda olmalıdır." Bazılan. böyle olunca bu güç sayesinde dünyanın daha güzel olacağını ve ülkemizin de menfaatine azıcıoğlu: Birinci Meclis, hassasiyetleri çok güçlü, tehlikeyle bile ittifak yapmamız la- zım." Bu iyi niyetli düşünceler -bu yaklaşım içindeki pek çok aydınımız, gerçekten ülke menfaatlerini düşü- nerek bunlan söylemişlerdir. Bu ne- denle tarihte doğrudan hainler ve doğrudan vatanseverler diye bir ay- nm zordur- bazen o kadar ileri götü- rülmüştür ki, varolabilmek için bir güce dayanmak, teslimiyet, tabi ol- mak biçimine vardınlmıştır. Fakat, Kuvayi Milliye'yi oluştu- ran halk urisurlan, denge hesaplan- nın ötesinde kendi varlığıru onurlu bicimde ve kendi gücüyle koruma iç- güdüsüyîe ayağa kalkmıştır. O dö- nemde buna kimin önderlik ettiği önemli değil. Bu, halkıakendi irade- siyle ayağa kalkışınm sonucu olan Birinci Meclis, hassasiyetleri çok meclisti. Fakat savaş bittikten sonra; asıl fedakârhğı yapanlar, yani halk, siyaseti önemsememiş, hatta biraz küçümsemiştir. Ve halk şiyasetin dışında kalmıştır. Böylece, İkinci Meclis'ten itibaren, siyaset bir antılmaya doğru götürülmüş ve millet, oldu bittilere teslim edilmiştir. ra Batılının bizim için biçtiği elbiseyi tartışmasız giymek zorunda kalmış- tır. Bugün geldiğimiz çok önemli bir nokta var. Dünyadaki gelişmeler, ar- tık bloklu bir dünyayı ortadan kal- dırdı. Şu anda Amerika tek başına bir dünya düzeni oluşturma imkânı- nı elinde tutuyor gibi görünüyor. Yeni dünya düzeninde, eski dünya düzenini oluşturan emperyalistlerin biraz kılık değiştirdiği, yine sömürü- ye dönük ve onlann istediği hiyerarşi sonuçlar çıkacağını duşunebilirler. Hepsine peşinen kötü demiyorum, ama yanlış buluyorum. Geçmişte Baü zoruyla giydirilen elbisenin artık dar geldiğini hep beraber görüyoruz. Bu gelinen noktada Türkiye önemli açıhmlar yapabilecek bir zemine sa- hip. Türkiye'nin rolü - Yeni dünya düzeni içinde Tür- kive 've biçtiğiniz rol tıu^u uw rol? YAZICIOĞLU - Şimdi özellikle dağılan Sovyetler Birliği içinden çı- kan Türk cumhuriyetleri birçok be- lirsizlik ve bulanıklık içinde, diğer yandan Körfez savaşı sonrasında Ortadoğu'da meydana gelen ezilmiş- likler, kınkhklar var. Batı bu atmos- fer içinde yeni dünya düzenini oluş- tururken ayaklanna bağ olmayacak, istedikleri gibi yoğurmalanna diren- meyecek bir Asya coğrafyası meyda- na getirmek istiyor ve bunun için de Türkiye'yi taşeronu olarak kullan- mayı düşünüyor. Oysa biz, tarihi hinderlandımıza uygun coğrafyamızın özel şartlann- dan hareket ederek inanç, soy ve de- ğer birliğimizi dikkate alarak bize özgü bir rol oynayabilir, başka bir denge unsuru olabiliriz. Tabi olan değil, söz hakkı olan; uyan değil, o dünyada kendi rolünü kendi koyan bir yer edinebiliriz. Biz bunlan söyle- yince baza çevreler diyor ki: "Tür- kiye'de huzursuzluk çıkar." Niye çıkar? Çünkü, yeni dünya düzenine uymamış olursunuz. Amerika isterse düzenimiz huzurlu gider, eğer onun istemediği bir şeyi yaparsak, anarşiyi bela eder, kargaşayı çıkartır. Bunlar dünyanın gerçeği olabilir. ama ger- çek bu diye biz mevcut duruma tes- lim olamayız. Mevcut durum, insan hakJanna, inanç hürriyetine, milli kimliğe aykın ise biz bu duruma tabi olamayız. SCRECEK ması zor engeller var. İdeolojik olarak. geçmişiyle hedeflediği geleceği arasın- da sıkışmanm sıkıntısıyla karşı karşı- ya. Bir yandan ülkücü kimliğini bırak- mamak; diğer yandan bu kimliğin daraltıalığından ve yaratabileceği ür- küntüden sakınmak... MÇP'nin misyonuna sahip cıkarak, annmış, öz MÇP olma sinyalini ver- mek: yeni bir hareket başlatma iddia- sında olmak... Bu tereddütler, aynlan- lann hareketinde açıkça görülüyor. Tereddüt kronikleşirse, kendilerini anlatmalan zorlaşacak. Nicel ve nitel anlamda kadro sorununun varlığı, ideoloji ve politika üretme problemini derinleştiriyor. Kadro sorununun ni- tel yani, hareketin politikada tecrübe- siz, daha ziyade gençlik örgütlenme- sinde pişmiş kişilere dayanmaşında yatıyor. Nicel boyutu ise Türk-İslam Ülkücülüğü söylemine ve kimliğine yatkın kadrolann önemli bir kısmının MÇP'de kalmasından doğuyor. Aynlan Muhsin Yazıcıoğlu, Yaşar Yıldınm, Mehmet Ekici, Mahir Da- matlar vb. ile aynı Ülkü Ocaklan ku- şağından Mustafa Mit ve Şeflcat Çe- tin, MÇP'de kaldılar. Ülkücü hareke- tin küçük yerel Islami odaklanndan olan, Kastamonulu Hacı Bozkurtlar, Tosyalı Alperenler gibi saygın çevreler de aynlığa karşı çıktılar... Buna karşıük, kimi pragmatist jsim- ler, Yazıaoğlu'nun yanındalar: Örne- ğin eskiden Yazıaoğlu'na karşı mer- kezden yana tavır koyan MÇP Anka- ra İl Başkanı Basri Erdem, son seçim- lerde ANAP'ta Eyüp Aşık'a yardıma olduğu söylenen eski MÇP Genel Mu- hasibi Sinan Ocak... Bu vitrin, hareke- tin ilkelilik iddiasını zayıflatıyor. Yazıaoğlu önderliğindeki hareketin kendi içinde de gündelik politikaya yatkın pragmatist unsurlarla, İslama- lığı vurgulayan radikaller arasında iki- lik var. Bizim Dergâh dergisi çevresi. aynca Fethullah Hoca cemaati ile ve Adıyaman-Menzü'deki Şeyh Mu- hammet Erol'la hareketin irtibatını sağlayan çevreler. radikal kanadı oluş- turuyorlar. Bu kanat, istifalann açık- landığı 7 temmuz toplantısında. "Bu hareketin Allah yolundan aynlmadığı sürece destekleneceğini; yanlışa düşer- se kılıçla düzeltileceğini; karşısında susta durulan. kula kulluk ettiren yeni liderler istenmediğinf' söyleyerek, desteğinin kayıtsız-şartsız olmadığını ortaya koydu. Böylesi sözleri, "Arkadaşlanmızın kastettiğı kılıç, mecazi anlamdadır" diye yumuşatmaya çalışan Muhsin Yazıaoğlu, pragmatistlerle radikalle- rin uyum ve dengesini sağlamaya çalı- şıyor... İslamahkla ilişki meselesi, bu hareketin üzerinde çok zor mesafe ala- bileceği bir uzun ince yol. StKECEK POLITİKA VE OTESI MEHMED KEMAL Hep Mayın Başka Yüzfl Abdülhamit, tahta çıktığında 1876 Anayasası'nı yürür- lükten kaldırmasaydı, bizde demokrasinin ömrü epeyce uzun olacaktı. Abdülhamit, Meşrutiyet'le tahta çıktı, 2. Meşrutiyet'le de tahttan indi (1908). İyi mi oldu, kötü mü ol- du; tarihin karanlık sayfaları arasında yorumlanacaktır. Abdülhamit'in iki adı vardır; kimilerine göre 'Kızıl Sul- tan'dır, kimilerine göre de 'Ulu Hakan'dır. Cumhuriyetten yana olanlar onu hep Kızıl Sultan diye anmışlardır. Cum- huriyet döneminde gizli gizli onu Ulu Hakan diye övenler de vardır (Necip Fazıl Kısakürek, M. Müftüoğlu, ismail Ha- mi Danişmend). Abdülhamit'in, saray içi yaşamında (haremde) meraklı olduğu eğlentiler arasında polis romanları ile tiyatro (ope- retler ve komediler) vardır. Bir sahne sanatçısı şunları anlatır: "Istanbul'da ne yapıyorsunuz?" "Sarayda temsiller veriyoruz. Bazen operet, bazen ko- mediler oynuyoruz." "Ne komedileri?" "Sultan'ın yazdığı komediler." "Türkçe mi?" "HayırFransızca." "Nasıl?" "Bazen Majeste bizi çağırtır. Kendi yazdığı bir senaryo- yu anlatır. Herbirimize rollerimizi dağıtır. Açıklar. Hatta sahne oyunlarını bile belirtir. Herkes odasına çekilir, giysi- lerini ayarlar, rolünü ezberler. Bu sırada salonda saray erkânı yerlerini alır. Yarım saat içinde oyun başlar. Bu özel çalışmaya alıştık. Majesteyi memnun ediyoruz." "Peki bu senaryoların değeri nedir?" "Hitap ettikleri özel seyirciler üzerinde pek büyük etkile- ri var." "Bir örnek verebilir misiniz?" "Son defa, sarayın mabeyncisini göstermemiz istendi. Sadık ve aceleci biri olacaktı. Majeste ona hemen yüz kişi- lik bir ziyafet hazırlamasını buyurur. Adamın aklı başından gider. Karmakarışık emirler vermeye başlar. Ayaklar çar- pışır, tabaklar kırılır, kazanlar devrilir. her şey birbirine dolaşır Majeste konukları ile görününcede ayaklanna ka- panır, bağışlanmasını ister. Komedi müthiş bir basarı sağ- lamıştır. Oynanırken bir kahkaha duyulur. Korku ve telaşla koşan bir uşak, elindeki su şişesinden sular fışkırtmıştır. Suiar, duranların yüzüne dökülür. Kahkaha bunaymış." "Görüyorum ki Sultan, Aristofan gibi tipler yaratyor." "öyle. Komedilerin her biri, yakınlarına verilen bir ders oluyor. Biz oyunu elimizden geldiğince oynarken, bir baş- ka komedi de öte yanda oynanıyor. Majeste'nin asıl eğlen- cesi öteki oyundır." Düşünün, Kızıl Sultan diye anılan bir despot dışarıda korkular salarken, içeride de başkasını oynatıyor; polis ro- manları çevirtiyor, saraydaki cariyelere âşık oluyor, heye- canlı aşk mektupları yazıyor. Ayaklanna kapandığı cariye- ler bile vardır. Beri yandan Sait Paşa, Mabeynci Fahri Bey; Sultan'ın, elinde bir hançer, kızdıklarını kovaladığmı anlatırlar. Mit- hat Paşa'yı öldüreni açığa çıkarmak için düzmece tanıklar arar. Hançer çekmesi, kovalaması bundandır. El altından par.alar vererek jurnaller düzdürür, çok kişiyi birbirine tutuşturur. Sonradan Yıldız jurnalleri yayımladı- ğında kimlerin ipliği pazara çıkmamışür. Çoğu özgürlük kahramanının verdiği jurnaller öğrenilmiştir. Yıldız evrakı- nı düzenlemekle görevlendirilen subaylar, çoğunun yakıl- dığını söyler. Abdülhamit tarbşmaları yapılırken, Orhan Koloğlu'nun "Abdülhamit Gerçeği" adlı kitabında da bun- lan okuyoruz. Her dönemin elbette bir perde önü olduğu gibi bir perde arkası olacaktır. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Sıkıntı, üzüntü. 2/ Türk müziğinde bir makam... Mezo- potamya'da kurul- muş eski bir krallık. 3/ Baştan savma, üstünkörü. 4/ Tu- nus'un plaka işare- ti... Ege Bolgesi'nde- ki Beşparmak Dağı'- nın antik dönemler- deki adı. 5/ Ölenle- nn kılınmamış na- mazlan ve tutulma- mış oruçlan için ve- rilen sadaka... Bir ceşit Ingiliz birası. 6/ Akciğerleri dinlerken hekimin duyduğu patolo- jik ses... Bir Nota... llave. 7/ Bir par- çanın canlı çalınacağmı anlatan mü- zik terimi. 8/ Izmaritgillerden bir ba- lık. 9/ Uzun tütün çubuklan kulla- nıldığı cağlarda odanın ortasına yer- leştirilen kül çanağı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Değersiz, bayağı, basit. 2/ Tüna Irmaği'nda kullanılan bir çeşit yol- cu kayığı... Bir çalgı. 3/ Köpek ve ineklere yedirilmek için un ve kepekle hazırlanan yiyecek... Yakanın göğse doğru inen dev- rik bölümü. 4/ Bilgiçlik taslayan kimse... On iki hayvanlı eski Türk takviminde timsah yıüna verilen ad. 5/ Yelkenli gemiler- de, ana direkler ü2erindeki çubuklan meyilJi tutan halatlar. 6/ Çamaşır leğeni... llaç. 7/ Ünsüzle biten bir sözcüğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması... Ceylan. 8/ Rütbeyi göstermek için omuzlara takılan işaretli parca. 9/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Kaliforniya'da yetişen 100-130 metre boyunda büyük bir ağaç. BANDIRMA 2. ASLÎYE HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1992/24 Davacı Ercan Bekler tarafmdan davah Beyhan Bekler aleyhine açı- lan boşanma davasının yapılan duruşmasında: Davalı Beyhan Bekler adına çıkarükn tebligatlar bila ıkmal iade olunmakta ve yapUnlan tahkıkatla da adresının semtı meçhulde oldu- ğu bildirilmekle işbu davaya üanen tebügat yapümasına karar veril- miştir. Davalı Beyhan Bekler'in duruşma gûnü olan 1.10.1992 günü saat 9'da Bandırraa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde hazır buJunması veya bir vekil ile kendısini terasıl ettirmesi ve delüknnı ibraz etmesi, aisi takdirde yokluğunda yargılama yapılacağı ve karar verilecegi işbu da- valıya daveüye yenne kaım olmak üzere üanen tebliğ olunur. 16/4/ 1992 Basm: 49256 tLAN KARŞIYAKA1. ASLÎYE HUKUK MAHKEMESt 1991/776 E. 1992/510 K. Davacı Sevilay Durmuş tarafından davalı Kemal Durmuş aleyhine aç- mış olduğu boşanma davasının duruşmalan sonunda mahkemece verilen karar davalıya ilanen tebliğ olunacağından hükûm aşağıda çıkartümjşür. Sonuç: 1-Şırnak Beytüşşebap, Elta Mah..cüt 001/01 sayfa28,H. 10'da kayıtlı bulunan 1962 doğumlu Kemal Durmuş ile 1961 doğumlu Sevilay Durmuş'un Tûrk Medenı Kanunu'nun 134. maddesı gereğince taraflann boşanmalanna. 2- 7.700 TL. haran dûşûmü ile bakiye 4.100 TL. harcın davalıdan tah- sıline. 3- Davacı vekib için takdır edilen 250.000 TL. vekâlet ücreti ile davaa- nın yaptığı 234.560 TL. mahkeme masrafının davalıdan ahnıp davaaya venlmesine Yargıtay yolu açık olmak üzEre 24.6.1992 tarihinde verilen karar davahnın gıyabmda olduğundan karann davah Kemal Durmuş'a tebliğ edılerek ılan edıldığı tanhten itibaren 15 gün içensınde karan tem- yiz etmedığinız takdırde karann kesinleşunleceği tebliğ olunur. Basın: 33768
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle