Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28TEMMUZ1992SAU
DIZIYAZI
Dışişleri Bakanı Genel Kurul'dan Türkiye aleyhinde karar çıkmasrndan çekiniyordu
Güneş BM'de batıııak istemedi
Eski Dışişleri Bakanı Haluk Bayül-
•cen de bu görüşteydi ve bu görüşünü
İJİr muhtıra şeklinde bakanhk maka-
znına takdim etmişti. Yülarca sonra
1983'te bağımsız Türk devleti Kıbns'-
<a kurulacaktı, ama bu çok gecikmiş
feir hareketti ve bütün devleüerin bu
lconudaki tutumlan kemikleşmiş ol-
duğu için bu devleti uluslararası alan-
d a tanıtmak mûmkün olmayacaktı.
CHFninvetosu
Ne yazık ki, 1974'te CHP bu görüşe
taraftar ofanadı. CHP'nin görüşüne
göre böyle bir hareket Kıbns'm ikiye
bölünmesine ve netice itibariyle Yuna-
nistan'm Kıbns'ın güneyine yerleşme-
sine müncer olurdu. Batıdan zaten
duvarla örülmüş olan Türkiye'nin gû-
neyden Yunanistan'la sanlmış olması
gjbi tehlikeli bir durumu kendi elimizle
yaratmak hiç doğru değildi. Yunanis-
tan'ı biz kendı elimizle Ortadoğu-den-
gesine sokmuş olurduk. Asıl önemlisi
Türkiye topaklanrun stratejik derinli-
ği ortadan kalkacak ve iç ve Güneydo-
ğu Anadolu Kıbns'tan havalanacak
Yunan uçaklannın menzili içine gire-
cekti.
Halbuki biz Kıbns'a Enosis olma-
sın diye müdahale etmemiş miydik?
Yani bağımsızlık bir çelışki olacaku.
CHP'nin göriişü amatörceydi
« Bana öyle geliyordu ki, CHP'nin bu
göriişü daha çok amatör bir görüştü.
Bunun askeri uzmanlara inceleülerek
benimsenmiş bir görüş olduğunu san-
mıyorum. Zira öyle olsaydı, CHP'nin
ileri sürdüğü bu görüşün uzun ömürlü
olmadığını söyleyecek askeri uzman-
lar ortaya çıkmayacağını farz edemi-
yorum. Teknolojik alandaki gelişme-
ler karşısjnda uçak menzillerinin
bugünkü haliyle kalmayacağını söyle-
yecek uzmanlar mutlaka bulunacaktı.
Türkiye'nin stratejik derinliğinin or-
tadan kalkması için Yunanistan'ın
mutlaka Kıbns'a gclmesine lüzum
yoktu. Uçaklann menzili artükça bu
derinlik zaten kendiliğinden kalkacak-
tı. Oysa Kıbns için başka çareler ara-
nılabilirdi. Silahtan anndınlmış, gayri
askeri hale getirilmiş bir Kıbns ileri sü-
rûlerek kısa ömürlü endişelere çare
olabilirdi. O zaman Yunanistan Ege
adalannda yapüğına Kıbns'ta cesaret
edemezdi. Aksi takdirde adanın tama-
mını kolayca kaybedebilirdi.
Diğer taraftan AKEL gibi organize
bir komünist partisinin mevcudiyeti
Güney Kıbns'ın Yunanistan'a bağ-
lanmasına pek ıhtimal bırakmayabi-
lirdi. Gerçi, AKEL. Makarios'a yapı-
lan darbede beklediğimizin aksine,
hiçbir eylemde bulunmamıştı, ama o
zaman Yunan cuntası adadaki üstün-
lüğunü askeri güçle sağlamıştı. Silah-
tan anndınlmış bir Kıbns'La aynı
durumu tekrar elde etmesine imkân
yoktu.
Kaldı ki, 1960'ta kurulan devlet Yu-
nan vasfı ağır basan bir devlet değil
miydi? İki bağımsız devletin kurulma-
sı halinde Ortadoğu dengesine demek
ki yeni bir unsur girmeyecektı.
Turan Gfineş'in kaygısı
Turan Güneş ile New York'a gider-
ken Birleşmiş Milletler'de bir mağlubi-
yetten çekinilmemesi gereküği görü-
şünde idim. 1965 yıhnda genel kuru-
lun Kıbns hakkında kabul ettiği
karan yaşamıştım. Beş oy almıştık,
ama kabul etmediğimiz bir karar ola-
rak kağıt üzerinde kalmaktan başka
neye yaramışü? Üstelik şimdi kuvvetü
durumdaydık ve beğenmediğimiz bir
karan rahathkla kağıt üzerinde bıra-
kabilirdik.
Oysa Turan Güneş böyle düşünmü-
yordu. 1%5 yılındaki oylamayı hatır-
larcasına "Aman beni beş oyla geri
göndermeyin" diyordu. Kısa zaman
içinde başandan başanya gkmiş bir
insanın normal haleti ruhiyesini göste-
riyordu. Ona göre aleyhte de olsa, ba-
şan şeklinde gösterilecek olduktan
sonra çıkacak karann önemi yoktu.
Asıl önemli olan Türk kamuoyunu
kaybetmemekti. Turan Güneş için*,
işin asıl takdim yönü üzerinde durmak
birinci planda geliyordu. Bu ashnda
yepyenı ve Hariciye'de görmedite-*
miz bir yaklaşım tarzıydı. Onuff ı^*
tutumuyla eski Dışişleri Bakanı İhsşmi*
Sabri Çağlayangü'in 1965 yılında'B»*
leşmiş Milletler'de Kıbns konusunda-
ki oylamada beş oy aldığımız zamanki
tutumunu karşüaşünp Turan Güneş
lehinde sonuç çıkaranlar olmuştur ki,
bu bence bir haksızlık teşkil etmiştir.
Çünkü 1974 şartlanyla 1965 şanlan
arasında çok büyük farklar vardır.
Kıbns Banş Harekâtından sonra Tür-
kiye ilk defa olarak Kıbns meselesinde
' güçlü duruma geçmişti. 1965'te ise du-
rum tamamen tersineydi.
O yü Adalet Partisi'nin seçimi tek
başına kazanması üzerine Dışişleri Ba-
kanı olan İhsan Şabri Çağlayangil
Kıbns meselesini Birleşmiş Milletler'-
deki müzakerelerin adeta tam ortasın-
da bir evvelki Suat Hayri Ürgüplü
hükümeünin Dışişleri Bakanı Hasan
Esat Işık'tan devralmıştı. İlginç olan
bu dönemi burada anımsamak yerin-
de olacaktır.
Oy tahmini
1%5 sonbahannda Kıbnslı Rumlar
Kıbns meselesini Birleşmiş Milletler
Genel Kurulu gündemine kaydettirin-
ce, Kıbns Dairesi olarak dış teşkilatı-
mıza yaptırdığımız girişimler üzerine
aldığımız cevaplara istinaden üye ül-
kelerin bu konudaki tutumlanru bir
çetele halinde çıkarmıştır. Tahminimi-
ze göre beş olumlu oyumuz vardı. Ol-
dukça kabank sayıda ülke çekimsere
kaçarken büyük çoğunluğun aleyhi-
mize oy vereceği anlaşıhyordu.
O yılki Genel Kurul müzakerelerine
Dışişleri Bakanı Hasan Işık'la başla-
mıştık. Genel Kurul'da Rum Dışişleri
Bakanı Kipriyanu her zaman olduğu
gibi irticalen ^aptığı konuşmada Tür-
kiye'ye yine hücum etmişti. Hasan Işık
buna hemen cevap vermek istedi. Dai-
mi Delegemiz Büyükelçi Orhan Eralp
cevap hakkımızın ertesi günü kullanıl-
masını ve akşam hazırlanacak yazıh
bir metinden görüşlerimizin Genel
Kurul'a sunulmasını Dışişleri Ba-
kanı'na telkin etti.
Hasan Bey dinlemedi ve kürsüye çı-
karak güzel Fransızcasıyla irticalen
cevap hakkını kullanmaya başladı.
Bizler, bütün delegasyon mensuplan
zevkten dört köşe olmuştuk. İlk defa
olarak bir Türk Dışişleri Bakanı hazır-
lıksız bir şekilde kürsüye çıkıp Kipri-
yanu'ya irticalen cevap veriyordu.
Sevinçten sonra hüzûn
Bu sevincimiz fazla sürmedi. Hasan
Işık birkaç dakika sonra teklemeye
başladı ve konuşmasını kısa kesti. Bir-
leşmiş Milletler'de Genel Kurul'da ir-
ücalen konuşmanın kolay olmadığı,
bunun daha çok bir meleke meselesi
olduğu, sadece lisana hakimiyetin kâfi
olmadığı, her şeyden önce bir alışkan-
tır diyerek, 4 Mart 1964'te Güvenlik
Konseyi'nde kabul edilen ve Kıbns'a
bir banş gücü gönderilmesini karar-
laştıran karan kabul etmiş olan CHP
ağırlıkh hükümete yükleniyordu.
Çünkü bu karar Kıbns Rum Yöneti-
minin Kıbns'ın meşru hükümeti ola-
rak kabul edilmesi sürecini başlatan
karardı. İhsan Sabri Çağlayangil, öyle
bir karar o zaman kabul edildikten
sonra şimdi böyle bir karann ortaya
çıkmasına şaşmamak lazımdır diyor
ve;
- Üstelik ben bu karan kabul etme-
dim, reddettim diye de ilave ediyordu.
Sonunda bu savunma AP Grubunu
da mestetti ve Çağlayangil AP'li mil-
lelvekillerinin ayakta tükenmek bil-
meyen alkışlanyla kürsüden indi. Yıl-
lar sonra o günİcü müzakereleri birlik-
te andığımız bir sırada tlter Türkmen,
- Haürlıyor musun dedi, sen o sıra-
da Meclis'te yanımda oturuyordun ve
bana bu ne savunma böyle Ilter, mağ-
lubiyeti zafere çeyirdi. Eğer biz Kıb-
ns'ı kaybedecek isek bu Çağlayangil
zamanında olursa onu bile zafere çevi-
rebüir demişün.
Ben haürlamıyorum, ama Çağla-
yangü'in savunması hakikaten muhte-
şemdi.
Bu itibarla iki dönemin şartlannı
K
H
V
I B
A
E
R
R
S
I S B A R I
E K Â T
O N R A S
ş
I
I
1ECMEL BARUTÇU
onunla yapılacak görüşmelerle ortaya
çıkacaktı. Binaenaleyh anahtar Dr.
Kissinger'm elinde diye düşünüyordu
ve New York'ta kalmak onun naza-
nnda zaman kaybetmekten başka bir
şey değildi.
Turan Güneş, Dr. Kissinger ile New
York'ta görüşmüştü. Bu görüşmede
ABD Dışişleri Bakanı siyasi çözum
yolunu acmak için Türkiye'nin birjest
yapmasmı istiyordu. örneğin Türki-
ye, kontrolü altmdaki bölgeye 5 bin
kadar Rum mültecısını kabul ettiğini
bildirmeliydi. Turan Güneş bu konu-
da bir taahhüde gjrmedi. Ama anlaşı-
hyordu ki Dr. Kissinger, Türkiye'ye
gelirken bir "demet" getirecekü.
Meclis'te böyle bir karar alınamaya-
cağını, MSP'nin de kendi bindiği dalı
kesmeyeceğini anlatmaya çalışıyor-
dum. Prof. Haluk Ülman ise kamuo-
yu baskısıyla Mecüs'in seçimleri yeni-
leme karan alabileceğine inanıyor
gözüküyordu.
Sadi Irmak hükümeti
Ecevit hükümeti yerine Sadi Irmak
hükümeti kurulup Dışişleri Bakanı
olan Washington Büyükelçımiz Melih
Esenbel, NATO Bakanlar Konseyi
toplantısı dolayısıyla Bruksel'de Dr.
Kissinger ile buluştuğunda, ABD Dı-
şişleri Bakanı, "Fikrimi değiştirdim,
bunlan şimdi yapmayın" dedi.
Türkiye, Kıbns Banş HarekâtTnda elde ettiği askeri kazancı diplomatik alanda korumak için harcadığı çabaya karşın uluslararası arenada yainız kaMı.
lık gerektirdiği açıktı.
İhsan Sabri Çağlayangil görevi sele-
fınden devralırken Kıbns meselesinde
aleyhimizde bir karar tasansı hazır-
lanmıştı ve bu tasan hemen hemen
oylanma aşamasına gelmişti. İhsan
Sabri Bey bu karara karşı nasıl oy ver-
mek gcrektiğini uzun süre düşündü.
Birleşmiş Milİetler'deki "Endonesian
Lounge" denen salonu bir ucundan
diğerine uzun boylu gjdip gelerek dü-
şündüğünü hatırlanm. Sonunda kara-
nnı verdi.
Elbetteki aleyhte oy verecekti. Ama
onun endişesi anladığım kadanyla da-
ha çok durumu Türkjye'de nasıl savu-
nacağı noktası etrafında toplanıyor-
du. Sonunda, tahminimiz gibi. beş oya
karşı büyük bir çoğunlukla Rum tasa-
nsı kabul edildi. Türkiye'ye döndüğü-
müzde yainız muhalefet. değil, AP
Grubu da İhsan Sabri Çaglayangü'e
karşı ayaklanmıştı. Bakanın istifa etti-
rileceğine ve yerine Erol Akçal'ın geti-
rileceğine dair söylentiler bile çıkmıştı.
Zabıt kitaplan
Böyle bir hava içinde Dışişleri Baka-
nı meseleyi TBMM'de savunacaktı.
Kıbns'ın Genel Kurul'daki müzakere-
syıe ait tüm zabıtlar getirildi. Bakanlı-
ğ^n tüm meslek memurlan seferber
adilerek zabıtlar yirmi dört saat içinde
kanşürmamak ve Sezar'ın hakkını Se-
zar'a vermek lazımdır. Turan Güneş
tamamen değişik şartlar içinde bir du-
rumla karşı karşıya idi.
Madalyonun öbûr yfizn
Bununla beraber, madalyonun bir
de öbür yanı vardı. Rumlann hazırlat-
tığı karar tasansında Kıbns'taki bü-
tün yabancı askerlerin ve Rum mülte-
cilerin geri dönmeleri gjbi bizce kabule
şayan olmayan hükümler yer abyor-
du.Bu hükümleri ihtiva eden bir kara-
nn tarafımızdan reddi gerekirdi. Ama
böyle bir ret bizi yainız bırakacaktı.
Bundan ihtirazi kayıtla kurtulma yolu-
nu denemeyi Turan Güneş tercih etti.
Genel kurulda ittifakla kabul edilen
karann bu hükümlerine koyduğu ihti-
razi kaydın esaslannı ben hazırladım.
Askerlerin geri çekilmesi konusu bizce
halledilmiş bir konuydu. 30 temmuz
tarihli Cenevre Deklarasyonu'nda ga-
rantör devletler bu konuyu kendi ara-
lannda bir çözüme bağlamışlar ve bu,
Güvenlik Konseyi'ne bildiriîmişti.
Mülteciler konusu ise sadece insani
bir konu değildi. Bu sorunun ağır ba-
san bir de siyasi yönü vardı. Siyasi çö-
züm bulunmadan mülteciler konusu-
nu halletmeye kalkmak, iki bölgeli
federasyonu iceriğinden yoksun hale
getirecekti. Devamlı banşın tesisi, baa
New York'tan Ankara'ya döndük-
ten sonra Dr. Kissinger ile yapılan
uzun muhaberat sonunda demet orta-
ya çıktı. Dr. Kissinger, Türkiye'den
şunlan istiyordu:
- Bir miktar askerin geri çekilmesi.
- Lefkoşa Havaalanı'nın uluslarara-
sı trafiğe açılması.
- Magosa Limam'nın beynelmilel
seyrüsefere açılması.
- Lefkoşa sanayi bölgesinin hizmete
açılması.
- Bir miktar Rum mültecinin kabul
edilmesi.
Hariciye olarak Türk bölgesine
Rum mültecilerin kabul edilmesine
karşıydık. Banş Harekâü'ndan sonra
Türk bölgesinde kalan Rumlann ade-
di, zamanla kendiliğinden azahyordu.
Bunun devam etmesi, Türk toplumu-'
nun gelecekteki güvenliği bakımından
gerekliydi. tki toplumun iç içe yaşa-
ması gelecek için yeni ihtilafİann tohu-
munu teşkil edecekti. Bu nedenle hari-
ciye olarak Türk toplumunun içine
Rum mülteci almaktansa, sınır bo-
yunda toprak tavizinde bulunmanın
daha hayırlı olduğunu savunuyorduk.
Nitekım zamanla bu politika ağırbk
kazanacak ve iki bölge arasında yapı-
lan nüfus mübadelesinden sonra Ku-
zey Kıbns'taki Rum mevcudiyeti
Karpas bölgesinde yaşayan birkaç yüz
Rum ailesinden ibaret bir seviyeye ine-
Turan Güneş, kısa zaman içinde başandan başanya gitmiş bir insanın
normal haleti ruhiyesini gösteriyordu. Ona göre aleyhte de olsa, başan
şeklinde gösterilecek olduktan sonra, çıkacak karann önemi yoktu. Asıl
önemli olan Türk kamuoyunu kaybetmemekti. Bu ashnda yepyeni ve
Hariciye'de görmediğimiz bir yaklaşım tarzıydı.
tercüme edilıp Bakanhk matbaasında
bastınldı ve sayfalar uzun masalann
üzerinde sıralandı ve yirmişer kişilik
gruplar masalann etrafında süratle
dolaşarak bu sayfalar harmanlandı ve
matbaada kitap haline getirildi. İlk ki-
tabı büyük bir zevk ve heyecanla mat-
baadan getirip masanın üstüne koyan
Yüksel Söylemez'in hali hâlâ gözü-
mün önündedir.
Ertesi günü Meslis'te müzakereler
başlarken bu kitaplardan birer adet
milletvekillerinin önünde bulunuyor-
du. Tabii bu kadar aceleye getirilen
her işte olduğu gibi kitapta da bazı ka-
nşıkbklar olmuş ve harmanlama sıra-
sında baa sayfalar yerlerini şaşırmıştı.
Ama genelde başanb bir sonuçtu.
Yenilgi zafere dönüşüyor
İhsan Sabri Çağlayangil'in Meclis'-
teki savunması, öylesine bir savunma
olmuştu ki. o günü hatırlayanlann ha-
fızalanndan bu kolay kolay çıkmaya-
caktır. Dışişleri Bakanı kürsüden mil-
letvekillerine hitap ederken;
- Müzakerelerine ortasında kauldığı-
ğım Kıbns meselesinde eğer böyle bir
karar çıkmışsa bu karann bir ağa ba-
bast olduğu içindir ki, bu karar çıkmış-
insani mülahazalan ikinci plana itme-
ye değerdi ve bunun pek çok misali
vardı.
Turan Güneş bu esaslardan mül-
hem konuşarak kaydı ihtirazlannı koy-
du. Bunu yapmaya bizi biraz da Rum
delegasyonu itti. Daha önce vanlan
mutabakat gereğince bağlantısız ülke-
lerin taraflarla isüşare suretiyle hazır-
ladığı karar tasansı, genel kurulun
bilgisine sunulacak ve oylamasız ka-
bul edilecekti. Rum delegasyonunun
başkanı Kipriyanu son anda oylama
isteyerek mutabakatın dışına çıkma-
saydı biz itirazi kayıt bile koyamaya-
caktık.
Madem ki mutabakaü o bozmuştu.
o halde biz de bununla artık bağlı de-
ğiliz diyerek karara ihtirazi kayıt koy-
duk. Kipriyanu, işgüzarlığından dola-
yı bize büyük bir hizmet yapmıştı ve
kendi eliyle bize bu fırsatı vermişti.
Güneş dönmek istiyor
Birleşmiş Milİetler'deki müzakere-
ler Turan Güneş'e fazla bir şey ifade
etmiyordu. Müzakereleri bir an önce
bilirip Türkiye'ye dönmek istiyordu.
Dr. Kissinger, Türkiye'ye gidecekti ve
Kıbns meselesinin siyasi çözümü
cekti. Böylece iki toplum arasında ca-
tışma imkânı ortadan kalkacak ve
Kıbns'ta bugüne kadar süren bir banş
ve huzur ortamı sağlanmış olacaktı.
Dr. Kissinger'm paketinde bizi en
ziyade bu nokta ilgilendiriyordu.
ABD Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin
yapacağı bujestlere mukabil Yunanis-
tan'ın iki bölgeb federasyonu kabul
ettiğine dair taahhüdünü getirebilece-
ğini düşünüyordu.
MSP'ninvetosu
Bu pazarbk kabul edildi. Ancak hü-
kümetin MSP kanadı karşı çıkü. Ece-
vit hükümeti istifa edince Dr. Kissin-
ger'm Türkiye'ye gelmesi de suya
düştü. Benim bildiğim, Ecevit hükü-
metinin bu yüzden istifa etmiş olduğu
merkezindedir. Bu istifa için daha son-
raki yıllarda değişik nedenler ileri sü-
rülmüştür. Öyle sanıyorum ki gizb
sebep^ seçimleri yenilemekti. Prof. Ha-
luk Ulman bir gün odamda bundan
bana bahsetti. Seçimlerin yenilenmesi
halinde Kıbns Banş Harekaü sayesin-
de en az 300 milletvekiliyle Meclis'e
gireceklerini söylüyordu. Ben de ken-
disine bunun mümkün olamayacağı-
nı. zira MSP'nin desteği olmadan
Anlaşıbyordu ki Yunanistan tutu-
munu, Türkiye'deki gebşmeler karşı-
sında değiştirmişti ve Dr. Kissinger,
Yunanistan'dan alabileceğini ümit et-
tiği taahhüdü artık getiremeyeceğini
hesapbyordu. Onun şimdi düşündü-
ğü, daha çok Amerikan Kongresi'nde
Türkiye'ye karşı abnan ambargo ka-
rannı erteleyebibnekti. Bunun için de
Kıbns'ta iki toplum arasında görüş-
melerin başlatıbnaanı lüzumlu görü-
yordu.
Eğer görüşmeler tespit edilecek bir
gündem dahilinde başlayabilirse bunu
Kongre'ye karşı bir koz olarak kullan-
mak istiyordu. Bu maksatla Brüksel'-
deki NATO Bakanlar Konseyi top-
lanüsı sırasında Dr. Kissinger Ue
Türkiye Dışişleri Bakanı Melih Esen-
bel ve Yunan Dışişleri Bakanı arasın-
da cereyan eden üçlü görüşmeler so-
nunda Kıbns'taki toplumlararası
görüşmelerin üç maddeden ibaret bir
gündem dahibnde başlaması hususun-
da mutabık kabndı. Buna göre Denk-
taş ve Klerides, esasen sürdürmekte
olduklan görüşmelerde insani sorun-
larla birlikte Lefkoşa Havaalanı'nm
ve Magosa Limanı'nın beynebnilel
seyrüsefere açılması gibi pratik konu-
lan da ele alacaklar ve bu konuda kay-
dedilecek gebşmelerin ışığında müs-
takbel Kıbns federal devletinin mer-
kezi organına bırakılacak yetkileri
görüşeceklerdi.
Klerides'in samimiyeti
Başka bir deyişle Denktaş, Kleri-
des'in samimiyetini pratik konular
üzerinde deneyecek ve iyi niyetini tes-
pit edip sorunu halletmek konusunda
samirni olduğu ortaya çıktığı takdirde
siyasi konulara girecekti. Konulann
bu şekilde sıralanması bizim tarafı-
mızdan ileri sürülmüştü. Zira Rum
larafının ABD Kongresi'nin Türkiye'-
ye ambargo karan karşısmda soruna
çözüm şekli aramak için doğrudan
doğruya siyasi soruna girilmesinde
hiçbir yarar yoktu.
Bruksel'de üzerinde aynca durdu-
ğumuz diğer bir noktayı da çok önemli
görüycrduk. Bu da Yunanistan'ın gö-
rüşmelerde takınacağı tutumla ilgiliy-
di. Türk Dışişleri Bakanı Esenbel, Dr.
Kissinger'a Londra-Zürih anlaşmala-
nna Yunanistan'ın verdiği söze sonu-
na kadar sadık kalmış olması sayesin-
de ulaşılabilmiş olduğunu ifade ede-
rek, Yunanistan'ın bu defa da
Denktaş-Klerides görüşmelerinde
Makarios'un işi bozmasma mani ol-
ması için Kledires'i sonuna kadar des-
tekleyeceğine dair teminat vermesini
istiyordu.
Zaten Yunanistan da Dr. Kissin-
ger'e Klerides'i desteklediğinı açıkça
beyan etmişti. Bu beyan bizim için kâfı
değildi ve bir teminatı lüzumlu görü-
yorduk. Bu teminatı Dr. Kissinger
Yunanlılardan alıp bize yazılı olarak
teyit ettikten sonra gündem dahilinde
görüşmelerin başlamasına muvafakat
gösterdik.
SİRKCKK
ANKARA NOTLABI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Ahmetjsvanile
Ertan Ünver...
Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver'in, fakstan çıkan
notu ilginçti. CHP oluşturulmaya çalıştarılırken, "Baykal-
Topuz-Ecevit" işbirliği söylentileri çıkmışt ya Ertan Ünver,
buna ilişkin, geçmişten taa 29 Mayıs 1979'da toplanan
CHP kurultayından bir anısını anlatyordu. Bu, son CHP
kurultayıydı. Ertan Ünver, bu kurultayda delege değildi
ama, Ankara'daydı; geçenlerde ölen MahmutTürkmenoğ-
lu, Ertan Ünver'in kaldığı eve cjelmiş, onu "Karargah'â
götürmüştü. Türkmenoğlu'yla Unver, daha önce çorbacı-
ya gitmişler, Türkmenoglu, onların ekibi dışında bulunan
Unver'i yanlarına çekmeye uğraşmışt. Türkmenoglu, sağ
olsaydı, şimdi kendisinden sorardım. Ertan Ünver'e, "Bu
kurultayın erteleneceğini, gelecek kurultayda 17 aydır sü-
ren Ecevit karşıt parti ve hükümet içi munalefetin kurula-
cak ittrfaklarta
1
Ecevit'i tasfiye edeceğini" söylüyordu.
Ertan Ünver'in sözünü ettiği Baykalların karargâhında, o
gün kimler vardı? Mahmut Türkmenoglu, Onder Sav, Adil
Ali Cinel, Turgut Akalın, Erol Çevikçe...
Mahmut Türkmenoglu, Ertan Ünver'e sormuş:
- Sen bu gelişimin geleceğini nasıl yorumluyorsun?
- Sen söyledin ya Ecevit tasfiye olacak, hatta kaçacak!
- Sen de Ecevit'in yanlışlarla dolu olduğunu söylemiyor
musun? Şimdi niye alay eder gibi konuşuyorsun?
- Ecevit'e tümüyle yanlış demek başka; daha büyük bir
yanlışla düzeltme zırvalığı başka.
- Yani, bu plan tutmaz diyorsun?..
-Evet!
- Kurultay sonucu ne olur?
- Söylemem!
- Bir kelime söyle, sayı istemiyorum.
- Söylemem!
- İlk ve son. Bir daha hiçbir şey sormayacağım...
- Bir daha bu konuda bir soru sorulursa kırıcı olurum. İlk
ve son kez söylüyorum: Baykal-Topuz-Genç vs. yan yana
gelip ittifak oluşturup Ecevit'e yüklenirseniz, o "tümüyle
yanlışlık" güçlenir. Çünkü, bu partinin tabanı önce içtenlik,
tutarlılık ister. Son kurultay sonucu ile ilgili bir kelime iste-
miştin. Bir yerine iki kelime: Rezil olacaksınız!
Ertan Ünver, notlannın sonunda şöyle diyor:
"4 Kasım 1979 kurultayının sonunda "ittifak ekibi" 458,
Ecevit 1059 oy almıştı. Şimdiki ittifak eklbinde Ecevit-Bay-
kal-Topuz mu yer alıyor? O zamanki Ecevit'in yerinde şim-
di Inönü mü var?" Ne dersiniz Sayın Ekmekçi?"
Ertan Ünver, notlarının başında, siyasal yaşamıyla ilgili
bilgi de veriyor:
"27 Ekim 1957 seçimleri arifesinde 9 Ekim 1957 güzü o
zamanki seçim sistemine göre, partilere dağıtılan oyları
dağıtacak Torbalı Ertuğrul Ocağı Gençlik Komitesi'ne kab-
larak CHP'de ilk eylemsel çalışmamdan bu yana 35 yıl
geçti. Bu 35 yıl içinde neler yaşadım ve belgeledim, ne-
ler... Bunlan canımataketmeden hiç kullanmadım; kutlarv
mak istemem de...
12 Eylül 1980 günü, CHP Torbalı llçe Baskanı'ydım. Ve
bu yüzden dört kez gözalbna alındım. En üzücü yanı, dör-
dünde de kendi partimin kocaman adamlarınca yapılan
"aşırıdır" ihbarlarıydı... Bunların kim olduğunu açıkla-
mam için "canıma tak demesi" yetmez!
Yalova'ya her gidisimde, ya da geçerken Yalova'dan,
Ahmet Isvan'ı, Reha Isvan'ı arardım. Ahmet Isvan, Istan-
bul SHP il kongresinden dönmüştü. CHP'nin oluşumu ça-
lışmalarıyla ilgili olarak onun görüşünü almak istedim.
özeöe şunlan söyledi:
"-Türkiye'de özellikle, 12 Eylül hukukunun yok olması
yolunda önemli bir adım olacağı kesin. Bunun için mutlaka
CHP'nin açılması lazım. CHP'nin açılması, SHP'nin aleyhi-
ne bir gelişme olarak düşünülmemeli. Çünkü, SHP bugün
zaten CHP'yi temsil etmek için kuruldu; eğer CHP olsaydı,
SHP olmazdı. Onun yerine kuruldu. "Onu yaşahyorum" di-
ye kuruldu. Düşünün, bizler SHP'de görev aldığımız gün-
lerde, tarihlerde, adaylığımızı nereye koymuştuk? Ve ben,
parti meclisine aday oldum. Aday olduğum tarihte, bu par-
tide benim herhangi bir geçmişim yoktu, herhangi bir tari-
him yoktu, ama, beni parti meclisine seiçtiler. Niçin seçti-
ler? Çünkü ben, CHP'de geçmişi olan bir kimseydim ve
SHP de CHP idi, ikisi aynı idi. CHP'ye seçiliyor, diye seçti-
ler beni. Yasaklar nedeniyle adımız CHP değildi. Şimdi
CHP'nin açılması, bu yasakların ortadan kalkmasıyla
mümkün olacak. Ve iki partinin çekişmesine hiçbir gerek
yok, mutlaka bunlann birieşeceğini düşünüyorum...
-CHP ile SHP!
- Evet, CHP ile SHP birleşecek ve Türkiye'de sosyal de-
mokrasi, CHP adı altında devam edecek. Bu mekanizma-
nın yöntemlerinin bulunması lazım, umuyorum ki her iki
partinin başında bulunanlar bu yolu açarlar.
-12 Eylül'de kapatılan partilerden, sizden başka bir is-
tekli yok. Neden? örneğin, DYP'liler ayni istekte bulunmu-
yorlar...
- Çok kesin bir şey söylemek istemiyorum bu konuda,
ama şu olabilir mi? 12 Eylül özellikle sola darbe vurmak
için yapıldı. Biz de soldaki partiydik. Bizim partimizin ka-
patılması, 12 Eylül'ün önemli amaçlarındandı. Onun için
bizim, 12 Eylül'ün bütün kalınblannı temizlemek gibi tarih-
sel bir görevimiz var. Böyle düşünüyorum, bizim bir özelli-
ğimiz var. 12 Eylül'ün asıl hedefi bizdik...
BULMACA
SOLDAN SAGA:
1/ Her şeyin bir
amaçla belirlendiği-
ni ve bir amaca yö-
neldiğini benimseyen
görüş. 2/ Iri ve tom-
bul kucak çocuğu...
İlkel benUk. 3/ Bir
ilimiz... Üzüm veren
bitki. 4/ Güney
Amerika'da büyük
sürüler halinde yaşa-
yan kemirici bir hay-
van. 5/ Uçaklann
yolcu indirip bindir-
dikleri pist... Uzak-
bk anlatmakta kul-
lanılan söz. 6/ Lityumun simgesi...
Zarara uğrama tehlikesi. 7/ Bir şe-
yin sayılabilen ya da ölçülebilen du-
rumu. 8/ Bir nota... Sozcük türet-
mek ya da sözcüğün görevini belirt-
mek için kullanılan biçim verici ses...
Bir cetvel türü. 9/ Geminin kaplama
tahtalan arasını üstüpü ile doldurup
ziftleyerek su geçirmez duruma ge-
tirme işi.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Giysi, perde gibi şeylerin kenarlarına dikilen kırmalı ya da
büzgülü süs. 2/ Uluslararası Basın Enstitüsü'nün simgesi... Ma-
tematikte kullanılan sabit bir sayı... Su. 3/ Bakış... Afrika'da
bir ırmak. 4/ Bir görüntü, bir yaşantı ya da bir davranışm da-
ha iyi kavranmasını sağlamak için simgelerle gözönünde can-
landırıp dile getirme. 5/ Bir nota... Birleşmiş Milletler'e bağb
bir kuruluş. 6/ lpliklerin boyanmak istenmeyen bölumlerinin
ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmumuyla sanlarak boyaya
batırılması yoluyla uygülanan bir tür boyama tekniği... Anlak.
7/ Bu>uk bakraç. 8/ Arap abecesinde bir harf... Bağıt. 9/ Çıp-
lak toprak... 106 taşla oynanan konkene benzer bir oyun.