Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ1992 PAZARTESİ
12 DIZIYAZI
Turan Güneş, 2. Banş Harekâtı'nın başlaması için İkinci Cenevre Konferansı'nı kilitledi
Ayşe son dakikada tatileçıktı
Onur öymen'i yanına alarak komı-
teye gitürn. Sağ tarafımda Yunanlılar,
solumda İngüızler oturuyordu. Komi-
tenin çalışmasını gereksiz gördüğümü
sebepleriyle anlatum. Yunanlılar liste
vermemizde ısrar ediyorlardı. Konfe-
ransı kurtarma görevini üstlenmiş gö-
züken tngilizler bu arada Kıbns'taki
Banş Gücü araalığıyla Türk köylerini
gösteren bir liste saglamışlardı. Onun
üzerinde çahşılabileceğini söylediler.
Uzun münakaşalanmız oldu.
Birkaç defa ayağa kalkarak komite-
yi terk etme girişiminde bulundum.
Yunanlılann oyalama taktiği yüzün-
den komite çalışmalanndan bir yarar
beklemediğiıni söyledim. tngilizler
daima yaüştıncı bir hava içindeydiler
ve Callaghan'a komite çahşmalanrun
sonucunu bir rapor halinde sunmak
istiyorlardı.
Yunanlıiar oyalıyor
Son defa söz alarak şunlan söyle-
dim:
- 30 Temmuz 1974 tarihli anlaşma
her ikı taraf için bazı yükümlülükler
getirmiştir. Bize ait olanını biz yaptık.
Bu, kuvvetlerimizin bulunduğu yerin
haritasının çıkanlmasıyla ilgiliydi.
Haritalar hazırlanmış ve Cenevre'ye
gelmiştir. Bu dunımda Yunanlıiar za-
ten gecikmiş olan taahhütlerini daha
fazla geciktirmeden yerine getirmeli-
dirler. Bunun için Lefkoşa'ya talimat
gönderip, "Türk köylerinin etrafında-
ki işgal ve muhasarayı kaldınn" deme-
leri kâfıdir. Bunu söylemeyip hangj
köyler Türk köyüdür bunu anlamak
için durumu tetkik edelim diyerek
konferansı uzatma taktiği içine gir-
mekle Yunanistan nasıl bir sorumlu-
luk altına gjrdığını anlamamazlıktan
gelemez. Yükümlülüklerinden kaçın-
makla Yunanistan, adada vuku bula-
bilecek gelişmelerin bütün sorumlulu-
ğunu üstüne almış olmaktadır. Bu
durumu göz önünde tutmaruzı talep
ediyorum. Cuma akşamına kadar ta-
KLonferans sonuna
yaklaşıyordu. Biz iki bölgeli
federasyon tezimizi daha ileri
sürmemiştik. Bunu. yapacaktık
ve kabul edilmezse ikinci Banş
Harekâü başlayacaktı.
Ankara'dan askeri
haarhklann ikmal edilmiş
olduğunu gösteren haber
Cenevre'ye gelmişti. Bülent
Eûeyit, telefonla Prof. Haluk
Ülman ile konuşurken;
"Turan Güneş'in kızı Ayşe
ziyaretime geldi. Seyahate
çıkabileceğini kendisine
söyledim. Bunu Turan
Güneş'e bildir" demişti.
ahhütlerinizi yerine getırmediğiniz
takdirde Kıbns'ta vuku bulacak olay-
lardan Türkiye sorumlu olmayacak-
tır.
'Beceriksiz Callaghan'
Yunanh delege, "Tehdit mi ediyor-
sunuz?" diye sordu. "İstediğiniz şekil-
de yorumlamakta serbestsiniz" de-
dim. Bundan daha açık konuşulamaz-
dı. Komite dağıldı. Ama Yunanlılann
şarsıldığına dair bir emare görülmedi.
Üstelik Büyükelçi Coşkun Kırca da
Turan Güneş'ten aldığı talimat üzeri-
ne, ikinci askeri harekâü Cenevre'deki
Yunanlı meslektaşına çıtlatmış olma-
sına rağmen, Yunan delegasyonu yine
dayatıyordu.
Bunun sebebi Callaghanın tutu-
muydu. Callaghan arada bir Türkiye'-
yi tehdit ediyordu. Onun bu davranışı
Mavros'ta yanlış bir intiba uyandır-
mıştı. Mavros, Türkiye'nin yeni bir
askeri harekâta gjrişmesi halinde İn-
giltere'nin buna karşı çıkacağı gibi
hatalı bir kanaate sahip olmuştu. Bu
yanlış kanaatin bedelini çok ağır şekil-
de ödeyeceğinin farkında değildi.
Callaghanın bu yanlış davranışı ol-
masaydı konferans belki de başka tür-
lü neticelenecekti. Bunu bize iki yıl
kadar sonra Dr. Kissinger'ın söylediği
sözlerden çıkarmak mümkündür.
1976 yılırun eylül ayında New
York'ta yapılan Çağlayangil-Kissin-
ger görüşmesi sırasında söz bir ara
Cenevre Konferansı'na intikal ettiğin-
de Kissinger, İngilizlerin Cenevre
Konferansı'ndaki tutumundan şu söz-
lerle yakındı:
- Ben, dedi Cenevre'de ne olup bîtti-
ğjni bir türlü doğru dürüst anlamış
değilim. Callaghan'ın bu kadar bece-
riksiz olabileceğini doğrusu hiç düşün-
memiştim.
Ulman mesajı unutuyor
Konferans sonuna yaklaşıyordu.
Biz iki bölgeli federasyon tezimizi da-
ha ileri sürmemiştik. Bunu yapacakük
ve kabul edilmezse İkinci Banş Hare-
kâü başlayacakti. Ankara'dan askeri
hazırlıklann ikmal edilmiş olduğunu
gösteren haber Cenevre'ye gelmişti.
Bülent Ecevit, telefonla Prof. Haluk
Ülman ile konuşurken;
- Turan Güneş'in kızı Ayşe ziyareti-
me geldi. Seyahate çıkabileceğini ken-
disine söyledim. Bunu Turan Güneş'e
bildir, dernişti.
Prof. Ülman, bu sözün özel bir ma-
na taşıdığmı bilmiyordu. Bu nedenle
önemsemedi ve bunu Turan Güneş'e
nakletmevi unuttu. Oysa bu parolaydı
ve ikinci harekât için her şeyin hazır
olduğunu ifade ediyordu.
Büyükelçi Coşkun Kırca'nın ikâ-
metgâhında oturulup hoş-beş edilir-
ken Turan Güneş Ankara'dan haber
alamamış olmanın sıkınüsını dile ge-
tirdiği bir sırada, Bülent Ecevit île ko-
nuşmasını haürlayan Haluk Ülman,
Ayşe hakkında kendisine söylenenleri
Turan Güneş'e anlatü. Turan Güneş
yerinden fırlayarak,
- Yahu, ne diye söylemezsin dedi ve
parolayı açıkladı.
Ankara'dan haber gelmişti, ama
Turan Güneş'in de bu defa bir başka
sıkıntısı tepişmişti. Edebince bu konfe-
ransı nasıl yıkacakü, bunun yolunu
bulamıyordu.
Ankara'dan ikinci haber
Bu sırada Ankara'dan ikinci bir ha-
ber daha geldi. Delegasyonumuzun
içinde hayalkınklığı yaratan bu habe-
re göre Türkiye, konferansa iki bölgeli
federasyon yerine kantonal sistem tek-
lif edecekti. Yunanistan'ın iki bölgeli
federasyonu kabul etmeyeceğini anla-
yan Dr. Kissinger çok ısrar etmiş ve
Türk hükümetine kantonal sıstemi
kabul ettirmişti. Buna göre tamarnı
adanın yüzde 34'üne tekabül eden bir
büyuk, beş küçük kantondan ibaret
bir çözüm şeklini konferansa resmen
sunacakük.
Türk banş kuvvetleri çaüşmasız şekil-
de bu bölgeyi kontrolleri alüna ala-
cakü.
Bu teklifın yapıldığı sırada toplantı
salonunda bulunmak istemedim ve dı-
şan çıküm. Bir müddet sonra konfe-
ransa ara verildi. Yunanhlar ve Rum-
lar Allah'tan teklifımizi kabul etmi-
yorlardı. Callaghan onlann üzerinde
etkili olmaya çalıştı. Bunun için Mav-
ros'la baş başa görüşmeleryaptı. Saat-
ler ilerüyordu. Gece yansına gelmiş-
tik. Callaghan'ın ısrarlan karşısında
Mavros ve Klerides 36 saatlik süre is-
tediler. Atina ve Lefkoşa'ya gidip,
önerilen kanton sistemi hakkında isti-
şarelerde bulunup Cenevre'ye döne-
ceklerini söylüyorlardı.
Turan Güneş bu süreyi onlara ver-
mek istemiyordu.
- Bir şartİa kabul ederim. Teklifımizi
prensip iübariyle kabul ettiklerini
açıklasınlar, dedi.
Mavros ve Klerides bunu kabul et-
mediler.
Sinirler iyice gerilmişti. Konferans
kopmak üzereydi. Bizim delegasyon
üyelerirun çoğûnluğu 36 saatlik süre-
nin verilmesinden yanaydılar. Onlann
bu durumu hevetteki iki milletvekili-
K I B R I S B A R I Ş
H A R E K Â T I
V E S O N R A S I
ECMEL BARUTÇU
izlemektedirler. 36 saatlik mühleti za-
man kazanmak ve icabında bu zamanı
daha da uzatmak için isüyorlar. Bu
havayı atlatüktan sonra yeni bir askeri
hareİcâtı önleyebilirler. Yegâne şansla-
n budur. Bu itibarla her iki halin de,
yani sürenin verilmesinin de verilme-
mesinin de sakıncalan vardır. Ama
eğilimimi sorarsanız ben 36 saatlik sü-
renin verilmemesinden yanayım de-
dim.
Memnun aynldılar.
Koridora çıküm. İngiliz delegasyo-
nundan tarudık bir simayla karşılaş-
üm. Kendisini Türkiye'den tanıdığım
ve Türkce konuşan bu İngjliz diplo-
Sampson'un darbesinden sonra Kıbns'a çıkan Türk askeri, hedefıne İkinci Banş Harekâtı'ndan sonra erişti.
Buna çok üzüldüm. Ağlamamak
için kendimi zor tutuyordum. Bütün
hayalim yıkılmışü. Kanton sistemi
Kıbns meselesini ve hele Kıbns Türk
toplumunun güvenliğini halletmeye-
cek ve Yunanlılara Enosis için yeniden
mücadele şansını verecekti. Bu müca-
dele yüzünden Türkiye için ileride
Kıbns ihtilafı tekrar patlak verecekti.
Küçük Türk kantonlannın tecrit
edilmiş şekilde ekonomik yönden
uzun zaman yaşayabilmesine imkân
yoktu. Larnaka, Limasol, Baf, Poli ve
Karpas'ta kurulacak bu kantonlara
Rumlann kısa zamanda ikıisaden ha-
kim olmalan işten bile değildi, Lefko-
şa üzerinden Magosa'ya kadar uza-
nan ve adanın yüzde 17'sine tekabül
eden büyük Türk kantonunun da da-
ha uzun bir vadede aynı akıbete uğra-
yacağını anlamak için Kıbns'ı ve
Kıbns meselesini bilmeye gerek yoktu.
Endişelerimi Turan Güneş'e anlat-
üm, ama yapacak bir şey yoktu. Türk
hükümetinden böyle talimat gelmişti.
Buna göre resmi teklifimiz haarlandı.
İki bölgeli federasyonu teklif eünek de
Rauf Denktaş'a düştü. Tabii onun ya-
pacağı bu teklifın hiçbir ağırhğı olma-
yacakü.
AUah Kıbnslı Türklere aayacak,
Yunaılblar ve Rumlar kanton sistemi-
ni de kabul etmeyeceklerdi.
Konferansın son günii
Konferansın son günü gelmişti. Ak-
şam saat 18.00'de toplanılacaktı. Tu-
ran Güneş kasten işi bir saat geciktir-
di. Gece yansına kadar konferansı
uzatması gerekiyordu. Türk resmi tek-
lifi kabul edilmez ve konferans bu yüz-
den akamete uğrayacaksa. bunun
behemehal gece yansından sonraki sa-
atlerde olması şafakla başlayacak as-
keri harekât için lüzumluydu. Turan
Güneş;
- Ben gece yansına kadar ne konu-
şacağım. diyor ve bu sebeple konfe-
ransın geç başlamasını tercih ediyor-
du.
Kanton önerisi
Saat 19.00'da toplanü başladı. Bir-
kaç saat kadar süren karşılıklı konuş-
malardan sonra, Turan Güneş resmi
teklif yapacağını söyleyerek kanton
sistemini ileri sürdü. Bu önerinin bir de
müeyyidesi vardı. Büyük Türk kanto-
nunun kapsayacagı bölgeden Yunan
nin de üzennde etki yapıyordu. Dele-
gasyonumuza tahsis edilen salonda
yalnız başıma otururken Prof. Haluk
Ülman ile İsmail Müftüğlu.
- Seni anyorduk, diyerek içeri girdi-
ler.
-Neoldu?
- Sen bu 36 saatlik süreye ne diyor-
sun?
- Hükümet karar vermiş. Askeri ha-
rekât başlayacak'. Arük bu konuda
söylenecek bir şey kaldı mı ki?
- Hayır, dediler senin-göriişünü al-
mak isüyoruz. Biz bu durumun yankı-
lannı kestiremiyoruz, ama sen eğer bu
36 saatlik süreyi verelim dersen biz
başbakana telefon açacak ve kendisini
caydırmaya calısacağız.
- 36 saatlik süreyi vermezsek. dünya
üzerimize yürüyecektir. Eğer verirsek
Yunanlıiar muhtemelen konferansa
uzun süre gelmeyecekler, gelince de
karşımıza Makarios'u oturtacaklar-
dır. Birinci Cenevre Konferansı sıra-
sında Makarios'un bertaraf edilmesi
konusundaki mutabakattan Yunanh-
lar aynldılar.
Meşru cumhurbaşkanı
Bugün Paris'teki büyükelçilikleri
aracılığı ile yapüklan açıklamada Ma-
rarios'u Kıbns'm "meşru cumhurbaş-
kanı" olarak tanıdıklannı ilan ettiler.
Bu durum Birinci Cenevre Konfe-
ransı'ndaki tutumlannı gözden geçir-
diklerinin kanıtıdır. Yeni bir siyaset
matı,
- Lefkoşa'dan gelen haberler, Türk
kuvvetlerinde kıpırdanmalar olduğu-
nu gösteriyor. Bunun bir anlamı var
mı? diye sordu.
- Kıbns her zaman abartmah haber-
ler verir, dedim. *
İngilizler Lefkoşa'yla devamlı temas
halindeydiler.
Konteransı gece yansından sonra
02.30'a doğru kesmemiz gerekiyordu.
Saat farkı dolayısıyla bu Türkiye saa-
tiyle 04.30 demekti. Konferansta geri
kalan vakti doldurmak lanmdı. Tu-
ran Güneş bu sürenin doldurulması
için Rauf Denktaş'tan konuşma yap-
masını istedi. Türk cemaatinin lideri,
İkinci Banş Harekâtı'nın başlayacağı-
nı bilmiyordu. Konferansı kurtarabil-
mek amacıyla Klerides'i çözüm şekli-
ne ikna için kuliste çok uğraşüğı ve
Turan Güneş'e 36 saatlik sürenin ve-
rilmesi lehinde konuşmuş olduğu gibi,
şimdi de masa etrafındaki Yunan ve
Rum delegasjonlanru akıl yoluna ite-
bilmenin gayreti içinde konuşmasını
uzattıkça uzattı.
Güneş son sözü söylüyor
Türk heyetinin mensuplan sık sık
saatlerine bakıyorlardı. Onlann bu
halinin karşımızdakilerin üzerinde bir
merak havası yaratmakta olduğu sezi-
liyordu. Belki de içlerinden kendileri-
ne daha önce sızdınlmış olduğu halde
ihtimal vermedikleri veya inanmayıp
aldınş etmedikleri saat geliyor mu diye
düşünüyorlardı. Rauf Denktaş'tan
sonra Türk Dışişleri Bakanı söz ala-
cak ve son konuşmasını yapacakü.
Bunun için zaman kalmıyordu. Ko-
nuşmasını kesmesi için Rauf Denk-
taş'ın önüne bir pusula sürüldü. Hiç-
bir şeyin farkında olmayan Denktaş
bu müdahaleye herhalde o anda belki
de alınmışür. Konuşmasını kesü. Sözü
Turan Güneş aldı. O ana kadar konfe-
ransı nasıl kesebileceğinin endişesi
içinde olan Türk Dışişleri Bakanı ko-
nuşmasını uzattıkça uzatu. Bu defa,
arkasında oturan bizleri bir telaş aldı.
Herkes gayri ihtiyari bir şekilde sık sık
saatine bakıyordu. Yunanhlar duru-
mu kavradılar. Rum ve Yunan dele-
gasyonlannı hissedilir bir telaş bürü-
müştü. Bitsios masadan kalkmış,
arkada bulduğu bir sandalyeye otur-
muş değil, adeta çökmüştü.
Turan Güneş, konuşmasını bir türlü
kesemiyordu.
Saat 02.15 olmuştu. Harekâtın baş-
lamasına bir şey kalmamıştı. Toplantı
başlamadan evvel ne konuşacağım di-
ye endişe eden Turan Güneş konuş-
masını bitiremiyordu.
Sonunda hepimize derin nefes aldı-
ran son sözünü söyledi.
- Bu konferansın devam etmesi için
hiçbir neden kalmamışür dedi.
Mavros atıldr.
- Türk Dışişlen Bakanı Güneş ülti-
matom vermektedir. Türkiye askeri
harekâta geçecekür. Konferanstan
R
Cenevre Konferansı'na katılan Türk (ortada), Yunan (solda) ve İngiliz
ve Rum askerleri derhal cekilecek ve heyetleri Cene>Te'deki Palais des Nations'da müzakereler sırasuıda.
Lauf Denktaş'tan sonra
sözü Turan Güneş aldı. O ana
kadar konferansı nasıl
kesebileceğinin endişesi içinde
olan Türk Dışişleri Bakanı
konuşmasını uzattıkça uzattı.
Herkes gayri İhtiyari bir şekilde
sık sık saatine bakıyordu.
Yunanhlar durumu
kavradılar. Rum ve Yunan
delegasyonlannı hissedilir bir
telaş bürümüştü. Turan
Güneş, konuşmasını bir türlü
kesemiyordu. Saat 02.15
olmuştu. Harekâtın
başlamasına bir şey
kalmamıştı.
derhal Güvenlik Konseyi'ne haber
vermesini ve Konsey'i acilen toplantı-
ya cağırmasını talep ediyorum, dedi.
Callaghan, Turan Güneş'e dönerek;
- Askeri harekât yapacak mısıruz?
- Konferansın görevi bitmiştir. Kıb-
ns'ta çözüm şekline ulaşmak için baş-
ka yollar da istenirse bulunabilir.
Bunun için ben Cenevre'de kalacağım.
Turan Güneş böylece harekâtın
başlamasından sonrası için de kapıyı
açık tutuyordu.
Askeri harekâün başlamasıyla bir-
likte Türkiye'de havaalanlan kapaül-
dığından heyet halinde Cenevre'de
kaldık ve harekâün bitmesinden sonra
Türkiye'ye dönebildik.
İkinci Banş Harekaü'nın başlama-
sıyla Yunanhlar ve Rumlar bir fırsat
kaçırmış oluyorlardı. Kaçırdıklan
kanton sistemine daha sonra gönül ve-
receklerdi, ama iş işten geçmiş olacak-
ü.
Birinci Banş Harekâü münasebetiy-
le çıkanlan hükümet tebliğinde bu
harekât, 1960 Anayasa düzeniyle bir
nebze irtibatlandmlmış ve hükümet
tebliğinde, 1960 Anayasasfnın temel
maddelerinden bahsedilmiştir. İkinci
Banş Harekâtı için çıkanlan hükümet
tebliğinde ise bundan hiç söz edilme-
miştir. İkinci harekâün amaanın yıkı-
lan Kıbns devletinin daha sağlam
temeller üzerinde yeniden kurulması
olduğu açıkça belirtihniştir. Bu neden-
le Yunan/Rum cephesi bir daha ele
geçmeyecek bir fırsaü heder etmiş ol-
maktaydılar.
Kıbns'ta Makarios'a karşı 15 Tem-
muz 1974'teki hükümet darbesiyle
Kıbns meselesinde açılan yeni dönem-
de ilk defa olarak teşebbüsü Türkiye
ele almışü. Benim düşüncem bunu de-
vam ettirmek ve bırbirinı takip eden
girişimlerle işi sonuna kadar götür-
mekti. İkinci Banş Harekâtf nın amacı
Kıbns'ta yeni bir devletin kunılması
olarak dünyaya ilan edilmiş olduğuna
göre, artık 1960 statüsünün kınntıla-
nyla işi götüremezdik. Ortaya yeni bir
statü çıkarmahydık.
Bunun için Kıbns'ta bağımsız Türk
devletini kurmak lazımdı. Bu düşün-
cemi Turan Güneş'e açtım. Kıbnslı
Rumlar, Birleşmiş Milletler'e müraca-
at ederek Kıbns sorununun genel ku-
rulda görüşülmesini talep etmişlerdi.
Bu dunımda Birleşmiş Milletler'e yeni
bir emrivakiyle gitmek her bakımdan
bizim lehımize olacakü. Böyle bir vazi-
yet karşısında Birleşmiş Milletler'de
herkes neyin ve ne için görüşüleceği
konusunda tam bir şaşkınlık içine gi-
receklerdi. Üye ülkeler pozisyon alma-
rruş ve en önemlisi bu pozisyonlar
kemikleşmemiş olacaktı.
SCRECEK
POUTIKA VE OTESI
MEHMEDKEMAL
Kuğu Götü Darbesi
Çar Nikola, 1917 Devrimi'nden birkaç gün önce annesi-
ne yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"...Bu tamamen bir serseriter hareketi. Genç kızlar ve
oğlanlar oradan oraya koşuyor, ekmekleri olmadığını ba-
ğırıyorlar. Bunu salt heyecan yaratmak için yapıyorlar.
Eğer havalar çok soğuk olsa belki de evlerinden çıkamaz-
lar. Hükümetin elinden bir şey gelmiyor. Kullarınız ayakla-
nıyor."
Nikola kendini çar sanırken bir devrimin eli kulağınday-
dı. Devrimler de çocuğa benzer; doğar, gelişir, büyür.
Devrim, hiç umulmayan bir anda bir delikanlı olarak dikili-
verir.
Devrim niçin Rusya'da kendini gösterdi? Halk, ekmek,
toprak, banş istiyordu. Devrimciler de bunu biliyorlardı.
Bolşeviklerin işbaşına geldiklerinde çıkardıkları ilk karar-
name banş, ekmek, toprak üstüneydi. Gelir gelmez de
bunları verdiler. Tek ülkede sosyalizm kuruldu. Ancak 70
yıl sonra ekmek, banş, toprak diyenter bir darbe ile Sovyet
imparatorluğunu dağttblar.
Gorbaçov, sonradan 'Kuğu Gölü Operasyonu' adını ala-
cak olan darbeyi şöyle anlatır:
Çahşma odasının kapısı çalındı; gelen, güvenlik sorum-
lusuydu:
"Evet?"
"Sizi görmek isteyenler var."
"Beni mi?"
"Evet.
"Moskova'dan mı gelmişler? Programımda böyle bir
görüşme yok ki."
"Haklısınız, benim de haberim yoktu."
"O zaman neden içeri aldınız?"
"Başlarında KGB Güvenlik Bolümü Başkanı General
Plehanov var. Zaten görevliler başka türlü içeri girmeleri-
neizin vermezdi.'
Gorbaçov hemen telefonlara sarılıyor, bakıyor ki kesik.
Gizli telefon da ses vermiyor. Oysa 20 dakika önce çalıyor-
du. Gelenler, Gorbaçov'a konuşmak istediklerini söyler-
ler.
"Sizi kimin gönderdiğini bilmek isterim."
"Komite."
"Ne komitesi?"
"Ülkedeki olağanüstü durum nedeniyle kurulan komi-
te."
"Kim kurmuş bu komiteyi? Ben kurmadım, Yüksek Sov-
yet dekurmadı."
"Sizden bir kararname imzalamanızı istiyoruz."
"Neden söz ediyorsunuz. Ben hiçbir kararname imzala-
mam."
Anlaşılıyor ki içlerinde Milli Savunma Bakanı (Başko-
mutan), KGB Başkanı bulunan bir cunta var. Olağanüstü
hal ilan etmek için yazılı bir belge istiyorlar.
Gorbaçov'un anladığı, ellerinde bir olağanüstü hal ka-
rarnamesi olmadan bir şey yapamayacaklarıdır. Geciktir-
mek istiyor. Hemen Yeltsin'i soruyor, "Tutuklu" diyorlar.
Inanmıyor. Darbeyi yapan kim; sağındakiler mi, solunda-
kiler mi. Her şey karanlıkta.
Yönetimi eline geçiren cunta bir kararname istediğine
göre işin başına dönüyoruz. Sovyetler iktidarı alırken 'ba-
»rış, ekmek, toprak' denmiyor muydu? Bugün de banş,
ekmek, toprak' isteniyor. Yalnız banş yerinde kalıyor; ek-
meğin yerini tüketim, toprağın yerini de çağdaş sanayi ve
teknoloji alıyor. Kararname istediklerine göre gene anla-
şılıyor ki cunta sivil halka ateş etmeyecektir. Ateş etmeyi
göze alsa kararname istemez.
Karanlık birkaç gün sürüyor. Halk desteğine dayanan
muhalefet. cuntayı yeniyor. Yeltsin parlamentodan destek
görüyor.
Gorbaçov, Moskova'ya dönüyor, ama artık güçlü değil-
dir. Dizginler, yavaştan başlayıp sona kadar Yeltsinin eli-
ne geçiyor. Cunta temizleniyor.
Cenk Başlamış'ın 'Sovyetleri Yıkan Darbe'sini okuyo-
rum. Genel çizgileri ile bütün askeri darbeler gibi. Halkın
desteği yoksa, başarı da yok!..
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4
1/ Bir çeşit spor ce-
ket... Kenar süsü. 2/
Kaynağı mitolojik
çağlara dayanan ki-
rişli bir çalgı... Isra-
il'in para birimi. 3/
Çıkar yol, çare... An-
til Adalan'nda özel-
likle Haiti'te yaşayan
karaderililerin dini.
4/ Genişlik... Bilgiç-
lik taslayan kimse.
5/ Bingöl iline bağlı
bir ilçe... Sodyumun
simgesi. 6/ Bir tür
esnek örgü... 7/ Ka-
radeniz bölgesinde yetişen ve "kara
ağu" da denen ormangülü... Yapısı-
na girdiği sözcüğe "kendi kendine"
anlamı katan yabancı önek. 8/ Bir
topluluğu siyasal alanda etkilemek ve
coşturmak amaayla yapılan yoğun
çalışma 9/ Matematikte kullarulan
sabit bir sayı... tstanbul'daki bir üni-
versitenin kısa yazılışı.. Bir nota.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Etkileyici ses kaydırmalan, ken-
dine özgü ton nitelikleriyle belirginleşen Afro-Amerikan mü-
zik üslubu... Kadınların giydiği kolsuz üstlük. 2/ Gölleri ince-
leyen bilim dah . 3/ Bir oyun ya da filmde dinlenme süresi...
Parlayan, parlak. 4/ XIX. yüzyılda yasamış ünlü bir halk şairi.
5/Birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri... Basımcıhkta dizgi
işinde kullarulan bir aralık ölçüsü birimi. 6/ Yumurta ve irmik-
le yapılan bir tür tath... Asker. 7/ Şube... Küçük körfez. 8/ Fran-
sa'da bir kent... Alın ya da boynuzla vuruş. 9/ Yüce... Ses kiriş-
lerinin türlü nedenlerle işleyememesi yüzünden sesin kısılıp yok
olması.
İSTANBUL 3. ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
1991/244
Davacı Maliye Hazinesi tarafından mahkememize açılan gaiplik da-
vasında;
Istanbul, Üsküdar, lhsaniye, cüt: 022/14, sayfa: 38, kütük: 1091'de
kayıtlı İsmail ve Fatma Hidayet kızı 5.4.1316 doğumlu Fatma Melek'in
gaip olduğu iddia edildiğinden adı geçenin M.K!nın 530. maddesi ge-
reğince hayat ve mematı hakkında bilgi ve maluraatları olanlann 3.
Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1991/244 E. sayılı dosyasına müraca-
atları ilan olunur. 22.6.1992
Basm: 33240
T.G
BEYOĞLU 2. ASLİYE
HUKUK MAHKEMESÎ
1991/477
Beşiktaş, Vişnezade Sok. (Mah.), Spor Cad. 69/71 pafta, 699 ada,
49 pajsel sayılı 128 kapı nolu Oya Apartmanj'nın hissedan İsmail Sa-
ibni, uzun seneden beri gaip olup, Hazine vekili tarafından da gaipli-
ğine karar verilmesi istenmiş olmakla, gaip hakkında malumatı olan
kımselerin Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1991/477 esas
sayıU dosyası zımmında malumat vermeleri, gaip hayatta ise adresi-
nin bıldirilmesı ilan olunur. 27.5.1992
Basm: 33239