15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ1992 PAZARTESİ 12 DIZIYAZI Turan Güneş, 2. Banş Harekâtı'nın başlaması için İkinci Cenevre Konferansı'nı kilitledi Ayşe son dakikada tatileçıktı Onur öymen'i yanına alarak komı- teye gitürn. Sağ tarafımda Yunanlılar, solumda İngüızler oturuyordu. Komi- tenin çalışmasını gereksiz gördüğümü sebepleriyle anlatum. Yunanlılar liste vermemizde ısrar ediyorlardı. Konfe- ransı kurtarma görevini üstlenmiş gö- züken tngilizler bu arada Kıbns'taki Banş Gücü araalığıyla Türk köylerini gösteren bir liste saglamışlardı. Onun üzerinde çahşılabileceğini söylediler. Uzun münakaşalanmız oldu. Birkaç defa ayağa kalkarak komite- yi terk etme girişiminde bulundum. Yunanlılann oyalama taktiği yüzün- den komite çalışmalanndan bir yarar beklemediğiıni söyledim. tngilizler daima yaüştıncı bir hava içindeydiler ve Callaghan'a komite çahşmalanrun sonucunu bir rapor halinde sunmak istiyorlardı. Yunanlıiar oyalıyor Son defa söz alarak şunlan söyle- dim: - 30 Temmuz 1974 tarihli anlaşma her ikı taraf için bazı yükümlülükler getirmiştir. Bize ait olanını biz yaptık. Bu, kuvvetlerimizin bulunduğu yerin haritasının çıkanlmasıyla ilgiliydi. Haritalar hazırlanmış ve Cenevre'ye gelmiştir. Bu dunımda Yunanlıiar za- ten gecikmiş olan taahhütlerini daha fazla geciktirmeden yerine getirmeli- dirler. Bunun için Lefkoşa'ya talimat gönderip, "Türk köylerinin etrafında- ki işgal ve muhasarayı kaldınn" deme- leri kâfıdir. Bunu söylemeyip hangj köyler Türk köyüdür bunu anlamak için durumu tetkik edelim diyerek konferansı uzatma taktiği içine gir- mekle Yunanistan nasıl bir sorumlu- luk altına gjrdığını anlamamazlıktan gelemez. Yükümlülüklerinden kaçın- makla Yunanistan, adada vuku bula- bilecek gelişmelerin bütün sorumlulu- ğunu üstüne almış olmaktadır. Bu durumu göz önünde tutmaruzı talep ediyorum. Cuma akşamına kadar ta- KLonferans sonuna yaklaşıyordu. Biz iki bölgeli federasyon tezimizi daha ileri sürmemiştik. Bunu. yapacaktık ve kabul edilmezse ikinci Banş Harekâü başlayacaktı. Ankara'dan askeri haarhklann ikmal edilmiş olduğunu gösteren haber Cenevre'ye gelmişti. Bülent Eûeyit, telefonla Prof. Haluk Ülman ile konuşurken; "Turan Güneş'in kızı Ayşe ziyaretime geldi. Seyahate çıkabileceğini kendisine söyledim. Bunu Turan Güneş'e bildir" demişti. ahhütlerinizi yerine getırmediğiniz takdirde Kıbns'ta vuku bulacak olay- lardan Türkiye sorumlu olmayacak- tır. 'Beceriksiz Callaghan' Yunanh delege, "Tehdit mi ediyor- sunuz?" diye sordu. "İstediğiniz şekil- de yorumlamakta serbestsiniz" de- dim. Bundan daha açık konuşulamaz- dı. Komite dağıldı. Ama Yunanlılann şarsıldığına dair bir emare görülmedi. Üstelik Büyükelçi Coşkun Kırca da Turan Güneş'ten aldığı talimat üzeri- ne, ikinci askeri harekâü Cenevre'deki Yunanlı meslektaşına çıtlatmış olma- sına rağmen, Yunan delegasyonu yine dayatıyordu. Bunun sebebi Callaghanın tutu- muydu. Callaghan arada bir Türkiye'- yi tehdit ediyordu. Onun bu davranışı Mavros'ta yanlış bir intiba uyandır- mıştı. Mavros, Türkiye'nin yeni bir askeri harekâta gjrişmesi halinde İn- giltere'nin buna karşı çıkacağı gibi hatalı bir kanaate sahip olmuştu. Bu yanlış kanaatin bedelini çok ağır şekil- de ödeyeceğinin farkında değildi. Callaghanın bu yanlış davranışı ol- masaydı konferans belki de başka tür- lü neticelenecekti. Bunu bize iki yıl kadar sonra Dr. Kissinger'ın söylediği sözlerden çıkarmak mümkündür. 1976 yılırun eylül ayında New York'ta yapılan Çağlayangil-Kissin- ger görüşmesi sırasında söz bir ara Cenevre Konferansı'na intikal ettiğin- de Kissinger, İngilizlerin Cenevre Konferansı'ndaki tutumundan şu söz- lerle yakındı: - Ben, dedi Cenevre'de ne olup bîtti- ğjni bir türlü doğru dürüst anlamış değilim. Callaghan'ın bu kadar bece- riksiz olabileceğini doğrusu hiç düşün- memiştim. Ulman mesajı unutuyor Konferans sonuna yaklaşıyordu. Biz iki bölgeli federasyon tezimizi da- ha ileri sürmemiştik. Bunu yapacakük ve kabul edilmezse İkinci Banş Hare- kâü başlayacakti. Ankara'dan askeri hazırlıklann ikmal edilmiş olduğunu gösteren haber Cenevre'ye gelmişti. Bülent Ecevit, telefonla Prof. Haluk Ülman ile konuşurken; - Turan Güneş'in kızı Ayşe ziyareti- me geldi. Seyahate çıkabileceğini ken- disine söyledim. Bunu Turan Güneş'e bildir, dernişti. Prof. Ülman, bu sözün özel bir ma- na taşıdığmı bilmiyordu. Bu nedenle önemsemedi ve bunu Turan Güneş'e nakletmevi unuttu. Oysa bu parolaydı ve ikinci harekât için her şeyin hazır olduğunu ifade ediyordu. Büyükelçi Coşkun Kırca'nın ikâ- metgâhında oturulup hoş-beş edilir- ken Turan Güneş Ankara'dan haber alamamış olmanın sıkınüsını dile ge- tirdiği bir sırada, Bülent Ecevit île ko- nuşmasını haürlayan Haluk Ülman, Ayşe hakkında kendisine söylenenleri Turan Güneş'e anlatü. Turan Güneş yerinden fırlayarak, - Yahu, ne diye söylemezsin dedi ve parolayı açıkladı. Ankara'dan haber gelmişti, ama Turan Güneş'in de bu defa bir başka sıkıntısı tepişmişti. Edebince bu konfe- ransı nasıl yıkacakü, bunun yolunu bulamıyordu. Ankara'dan ikinci haber Bu sırada Ankara'dan ikinci bir ha- ber daha geldi. Delegasyonumuzun içinde hayalkınklığı yaratan bu habe- re göre Türkiye, konferansa iki bölgeli federasyon yerine kantonal sistem tek- lif edecekti. Yunanistan'ın iki bölgeli federasyonu kabul etmeyeceğini anla- yan Dr. Kissinger çok ısrar etmiş ve Türk hükümetine kantonal sıstemi kabul ettirmişti. Buna göre tamarnı adanın yüzde 34'üne tekabül eden bir büyuk, beş küçük kantondan ibaret bir çözüm şeklini konferansa resmen sunacakük. Türk banş kuvvetleri çaüşmasız şekil- de bu bölgeyi kontrolleri alüna ala- cakü. Bu teklifın yapıldığı sırada toplantı salonunda bulunmak istemedim ve dı- şan çıküm. Bir müddet sonra konfe- ransa ara verildi. Yunanhlar ve Rum- lar Allah'tan teklifımizi kabul etmi- yorlardı. Callaghan onlann üzerinde etkili olmaya çalıştı. Bunun için Mav- ros'la baş başa görüşmeleryaptı. Saat- ler ilerüyordu. Gece yansına gelmiş- tik. Callaghan'ın ısrarlan karşısında Mavros ve Klerides 36 saatlik süre is- tediler. Atina ve Lefkoşa'ya gidip, önerilen kanton sistemi hakkında isti- şarelerde bulunup Cenevre'ye döne- ceklerini söylüyorlardı. Turan Güneş bu süreyi onlara ver- mek istemiyordu. - Bir şartİa kabul ederim. Teklifımizi prensip iübariyle kabul ettiklerini açıklasınlar, dedi. Mavros ve Klerides bunu kabul et- mediler. Sinirler iyice gerilmişti. Konferans kopmak üzereydi. Bizim delegasyon üyelerirun çoğûnluğu 36 saatlik süre- nin verilmesinden yanaydılar. Onlann bu durumu hevetteki iki milletvekili- K I B R I S B A R I Ş H A R E K Â T I V E S O N R A S I ECMEL BARUTÇU izlemektedirler. 36 saatlik mühleti za- man kazanmak ve icabında bu zamanı daha da uzatmak için isüyorlar. Bu havayı atlatüktan sonra yeni bir askeri hareİcâtı önleyebilirler. Yegâne şansla- n budur. Bu itibarla her iki halin de, yani sürenin verilmesinin de verilme- mesinin de sakıncalan vardır. Ama eğilimimi sorarsanız ben 36 saatlik sü- renin verilmemesinden yanayım de- dim. Memnun aynldılar. Koridora çıküm. İngiliz delegasyo- nundan tarudık bir simayla karşılaş- üm. Kendisini Türkiye'den tanıdığım ve Türkce konuşan bu İngjliz diplo- Sampson'un darbesinden sonra Kıbns'a çıkan Türk askeri, hedefıne İkinci Banş Harekâtı'ndan sonra erişti. Buna çok üzüldüm. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Bütün hayalim yıkılmışü. Kanton sistemi Kıbns meselesini ve hele Kıbns Türk toplumunun güvenliğini halletmeye- cek ve Yunanlılara Enosis için yeniden mücadele şansını verecekti. Bu müca- dele yüzünden Türkiye için ileride Kıbns ihtilafı tekrar patlak verecekti. Küçük Türk kantonlannın tecrit edilmiş şekilde ekonomik yönden uzun zaman yaşayabilmesine imkân yoktu. Larnaka, Limasol, Baf, Poli ve Karpas'ta kurulacak bu kantonlara Rumlann kısa zamanda ikıisaden ha- kim olmalan işten bile değildi, Lefko- şa üzerinden Magosa'ya kadar uza- nan ve adanın yüzde 17'sine tekabül eden büyük Türk kantonunun da da- ha uzun bir vadede aynı akıbete uğra- yacağını anlamak için Kıbns'ı ve Kıbns meselesini bilmeye gerek yoktu. Endişelerimi Turan Güneş'e anlat- üm, ama yapacak bir şey yoktu. Türk hükümetinden böyle talimat gelmişti. Buna göre resmi teklifimiz haarlandı. İki bölgeli federasyonu teklif eünek de Rauf Denktaş'a düştü. Tabii onun ya- pacağı bu teklifın hiçbir ağırhğı olma- yacakü. AUah Kıbnslı Türklere aayacak, Yunaılblar ve Rumlar kanton sistemi- ni de kabul etmeyeceklerdi. Konferansın son günii Konferansın son günü gelmişti. Ak- şam saat 18.00'de toplanılacaktı. Tu- ran Güneş kasten işi bir saat geciktir- di. Gece yansına kadar konferansı uzatması gerekiyordu. Türk resmi tek- lifi kabul edilmez ve konferans bu yüz- den akamete uğrayacaksa. bunun behemehal gece yansından sonraki sa- atlerde olması şafakla başlayacak as- keri harekât için lüzumluydu. Turan Güneş; - Ben gece yansına kadar ne konu- şacağım. diyor ve bu sebeple konfe- ransın geç başlamasını tercih ediyor- du. Kanton önerisi Saat 19.00'da toplanü başladı. Bir- kaç saat kadar süren karşılıklı konuş- malardan sonra, Turan Güneş resmi teklif yapacağını söyleyerek kanton sistemini ileri sürdü. Bu önerinin bir de müeyyidesi vardı. Büyük Türk kanto- nunun kapsayacagı bölgeden Yunan nin de üzennde etki yapıyordu. Dele- gasyonumuza tahsis edilen salonda yalnız başıma otururken Prof. Haluk Ülman ile İsmail Müftüğlu. - Seni anyorduk, diyerek içeri girdi- ler. -Neoldu? - Sen bu 36 saatlik süreye ne diyor- sun? - Hükümet karar vermiş. Askeri ha- rekât başlayacak'. Arük bu konuda söylenecek bir şey kaldı mı ki? - Hayır, dediler senin-göriişünü al- mak isüyoruz. Biz bu durumun yankı- lannı kestiremiyoruz, ama sen eğer bu 36 saatlik süreyi verelim dersen biz başbakana telefon açacak ve kendisini caydırmaya calısacağız. - 36 saatlik süreyi vermezsek. dünya üzerimize yürüyecektir. Eğer verirsek Yunanlıiar muhtemelen konferansa uzun süre gelmeyecekler, gelince de karşımıza Makarios'u oturtacaklar- dır. Birinci Cenevre Konferansı sıra- sında Makarios'un bertaraf edilmesi konusundaki mutabakattan Yunanh- lar aynldılar. Meşru cumhurbaşkanı Bugün Paris'teki büyükelçilikleri aracılığı ile yapüklan açıklamada Ma- rarios'u Kıbns'm "meşru cumhurbaş- kanı" olarak tanıdıklannı ilan ettiler. Bu durum Birinci Cenevre Konfe- ransı'ndaki tutumlannı gözden geçir- diklerinin kanıtıdır. Yeni bir siyaset matı, - Lefkoşa'dan gelen haberler, Türk kuvvetlerinde kıpırdanmalar olduğu- nu gösteriyor. Bunun bir anlamı var mı? diye sordu. - Kıbns her zaman abartmah haber- ler verir, dedim. * İngilizler Lefkoşa'yla devamlı temas halindeydiler. Konteransı gece yansından sonra 02.30'a doğru kesmemiz gerekiyordu. Saat farkı dolayısıyla bu Türkiye saa- tiyle 04.30 demekti. Konferansta geri kalan vakti doldurmak lanmdı. Tu- ran Güneş bu sürenin doldurulması için Rauf Denktaş'tan konuşma yap- masını istedi. Türk cemaatinin lideri, İkinci Banş Harekâtı'nın başlayacağı- nı bilmiyordu. Konferansı kurtarabil- mek amacıyla Klerides'i çözüm şekli- ne ikna için kuliste çok uğraşüğı ve Turan Güneş'e 36 saatlik sürenin ve- rilmesi lehinde konuşmuş olduğu gibi, şimdi de masa etrafındaki Yunan ve Rum delegasjonlanru akıl yoluna ite- bilmenin gayreti içinde konuşmasını uzattıkça uzattı. Güneş son sözü söylüyor Türk heyetinin mensuplan sık sık saatlerine bakıyorlardı. Onlann bu halinin karşımızdakilerin üzerinde bir merak havası yaratmakta olduğu sezi- liyordu. Belki de içlerinden kendileri- ne daha önce sızdınlmış olduğu halde ihtimal vermedikleri veya inanmayıp aldınş etmedikleri saat geliyor mu diye düşünüyorlardı. Rauf Denktaş'tan sonra Türk Dışişleri Bakanı söz ala- cak ve son konuşmasını yapacakü. Bunun için zaman kalmıyordu. Ko- nuşmasını kesmesi için Rauf Denk- taş'ın önüne bir pusula sürüldü. Hiç- bir şeyin farkında olmayan Denktaş bu müdahaleye herhalde o anda belki de alınmışür. Konuşmasını kesü. Sözü Turan Güneş aldı. O ana kadar konfe- ransı nasıl kesebileceğinin endişesi içinde olan Türk Dışişleri Bakanı ko- nuşmasını uzattıkça uzatu. Bu defa, arkasında oturan bizleri bir telaş aldı. Herkes gayri ihtiyari bir şekilde sık sık saatine bakıyordu. Yunanhlar duru- mu kavradılar. Rum ve Yunan dele- gasyonlannı hissedilir bir telaş bürü- müştü. Bitsios masadan kalkmış, arkada bulduğu bir sandalyeye otur- muş değil, adeta çökmüştü. Turan Güneş, konuşmasını bir türlü kesemiyordu. Saat 02.15 olmuştu. Harekâtın baş- lamasına bir şey kalmamıştı. Toplantı başlamadan evvel ne konuşacağım di- ye endişe eden Turan Güneş konuş- masını bitiremiyordu. Sonunda hepimize derin nefes aldı- ran son sözünü söyledi. - Bu konferansın devam etmesi için hiçbir neden kalmamışür dedi. Mavros atıldr. - Türk Dışişlen Bakanı Güneş ülti- matom vermektedir. Türkiye askeri harekâta geçecekür. Konferanstan R Cenevre Konferansı'na katılan Türk (ortada), Yunan (solda) ve İngiliz ve Rum askerleri derhal cekilecek ve heyetleri Cene>Te'deki Palais des Nations'da müzakereler sırasuıda. Lauf Denktaş'tan sonra sözü Turan Güneş aldı. O ana kadar konferansı nasıl kesebileceğinin endişesi içinde olan Türk Dışişleri Bakanı konuşmasını uzattıkça uzattı. Herkes gayri İhtiyari bir şekilde sık sık saatine bakıyordu. Yunanhlar durumu kavradılar. Rum ve Yunan delegasyonlannı hissedilir bir telaş bürümüştü. Turan Güneş, konuşmasını bir türlü kesemiyordu. Saat 02.15 olmuştu. Harekâtın başlamasına bir şey kalmamıştı. derhal Güvenlik Konseyi'ne haber vermesini ve Konsey'i acilen toplantı- ya cağırmasını talep ediyorum, dedi. Callaghan, Turan Güneş'e dönerek; - Askeri harekât yapacak mısıruz? - Konferansın görevi bitmiştir. Kıb- ns'ta çözüm şekline ulaşmak için baş- ka yollar da istenirse bulunabilir. Bunun için ben Cenevre'de kalacağım. Turan Güneş böylece harekâtın başlamasından sonrası için de kapıyı açık tutuyordu. Askeri harekâün başlamasıyla bir- likte Türkiye'de havaalanlan kapaül- dığından heyet halinde Cenevre'de kaldık ve harekâün bitmesinden sonra Türkiye'ye dönebildik. İkinci Banş Harekaü'nın başlama- sıyla Yunanhlar ve Rumlar bir fırsat kaçırmış oluyorlardı. Kaçırdıklan kanton sistemine daha sonra gönül ve- receklerdi, ama iş işten geçmiş olacak- ü. Birinci Banş Harekâü münasebetiy- le çıkanlan hükümet tebliğinde bu harekât, 1960 Anayasa düzeniyle bir nebze irtibatlandmlmış ve hükümet tebliğinde, 1960 Anayasasfnın temel maddelerinden bahsedilmiştir. İkinci Banş Harekâtı için çıkanlan hükümet tebliğinde ise bundan hiç söz edilme- miştir. İkinci harekâün amaanın yıkı- lan Kıbns devletinin daha sağlam temeller üzerinde yeniden kurulması olduğu açıkça belirtihniştir. Bu neden- le Yunan/Rum cephesi bir daha ele geçmeyecek bir fırsaü heder etmiş ol- maktaydılar. Kıbns'ta Makarios'a karşı 15 Tem- muz 1974'teki hükümet darbesiyle Kıbns meselesinde açılan yeni dönem- de ilk defa olarak teşebbüsü Türkiye ele almışü. Benim düşüncem bunu de- vam ettirmek ve bırbirinı takip eden girişimlerle işi sonuna kadar götür- mekti. İkinci Banş Harekâtf nın amacı Kıbns'ta yeni bir devletin kunılması olarak dünyaya ilan edilmiş olduğuna göre, artık 1960 statüsünün kınntıla- nyla işi götüremezdik. Ortaya yeni bir statü çıkarmahydık. Bunun için Kıbns'ta bağımsız Türk devletini kurmak lazımdı. Bu düşün- cemi Turan Güneş'e açtım. Kıbnslı Rumlar, Birleşmiş Milletler'e müraca- at ederek Kıbns sorununun genel ku- rulda görüşülmesini talep etmişlerdi. Bu dunımda Birleşmiş Milletler'e yeni bir emrivakiyle gitmek her bakımdan bizim lehımize olacakü. Böyle bir vazi- yet karşısında Birleşmiş Milletler'de herkes neyin ve ne için görüşüleceği konusunda tam bir şaşkınlık içine gi- receklerdi. Üye ülkeler pozisyon alma- rruş ve en önemlisi bu pozisyonlar kemikleşmemiş olacaktı. SCRECEK POUTIKA VE OTESI MEHMEDKEMAL Kuğu Götü Darbesi Çar Nikola, 1917 Devrimi'nden birkaç gün önce annesi- ne yazdığı mektupta şöyle diyordu: "...Bu tamamen bir serseriter hareketi. Genç kızlar ve oğlanlar oradan oraya koşuyor, ekmekleri olmadığını ba- ğırıyorlar. Bunu salt heyecan yaratmak için yapıyorlar. Eğer havalar çok soğuk olsa belki de evlerinden çıkamaz- lar. Hükümetin elinden bir şey gelmiyor. Kullarınız ayakla- nıyor." Nikola kendini çar sanırken bir devrimin eli kulağınday- dı. Devrimler de çocuğa benzer; doğar, gelişir, büyür. Devrim, hiç umulmayan bir anda bir delikanlı olarak dikili- verir. Devrim niçin Rusya'da kendini gösterdi? Halk, ekmek, toprak, banş istiyordu. Devrimciler de bunu biliyorlardı. Bolşeviklerin işbaşına geldiklerinde çıkardıkları ilk karar- name banş, ekmek, toprak üstüneydi. Gelir gelmez de bunları verdiler. Tek ülkede sosyalizm kuruldu. Ancak 70 yıl sonra ekmek, banş, toprak diyenter bir darbe ile Sovyet imparatorluğunu dağttblar. Gorbaçov, sonradan 'Kuğu Gölü Operasyonu' adını ala- cak olan darbeyi şöyle anlatır: Çahşma odasının kapısı çalındı; gelen, güvenlik sorum- lusuydu: "Evet?" "Sizi görmek isteyenler var." "Beni mi?" "Evet. "Moskova'dan mı gelmişler? Programımda böyle bir görüşme yok ki." "Haklısınız, benim de haberim yoktu." "O zaman neden içeri aldınız?" "Başlarında KGB Güvenlik Bolümü Başkanı General Plehanov var. Zaten görevliler başka türlü içeri girmeleri- neizin vermezdi.' Gorbaçov hemen telefonlara sarılıyor, bakıyor ki kesik. Gizli telefon da ses vermiyor. Oysa 20 dakika önce çalıyor- du. Gelenler, Gorbaçov'a konuşmak istediklerini söyler- ler. "Sizi kimin gönderdiğini bilmek isterim." "Komite." "Ne komitesi?" "Ülkedeki olağanüstü durum nedeniyle kurulan komi- te." "Kim kurmuş bu komiteyi? Ben kurmadım, Yüksek Sov- yet dekurmadı." "Sizden bir kararname imzalamanızı istiyoruz." "Neden söz ediyorsunuz. Ben hiçbir kararname imzala- mam." Anlaşılıyor ki içlerinde Milli Savunma Bakanı (Başko- mutan), KGB Başkanı bulunan bir cunta var. Olağanüstü hal ilan etmek için yazılı bir belge istiyorlar. Gorbaçov'un anladığı, ellerinde bir olağanüstü hal ka- rarnamesi olmadan bir şey yapamayacaklarıdır. Geciktir- mek istiyor. Hemen Yeltsin'i soruyor, "Tutuklu" diyorlar. Inanmıyor. Darbeyi yapan kim; sağındakiler mi, solunda- kiler mi. Her şey karanlıkta. Yönetimi eline geçiren cunta bir kararname istediğine göre işin başına dönüyoruz. Sovyetler iktidarı alırken 'ba- »rış, ekmek, toprak' denmiyor muydu? Bugün de banş, ekmek, toprak' isteniyor. Yalnız banş yerinde kalıyor; ek- meğin yerini tüketim, toprağın yerini de çağdaş sanayi ve teknoloji alıyor. Kararname istediklerine göre gene anla- şılıyor ki cunta sivil halka ateş etmeyecektir. Ateş etmeyi göze alsa kararname istemez. Karanlık birkaç gün sürüyor. Halk desteğine dayanan muhalefet. cuntayı yeniyor. Yeltsin parlamentodan destek görüyor. Gorbaçov, Moskova'ya dönüyor, ama artık güçlü değil- dir. Dizginler, yavaştan başlayıp sona kadar Yeltsinin eli- ne geçiyor. Cunta temizleniyor. Cenk Başlamış'ın 'Sovyetleri Yıkan Darbe'sini okuyo- rum. Genel çizgileri ile bütün askeri darbeler gibi. Halkın desteği yoksa, başarı da yok!.. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ Bir çeşit spor ce- ket... Kenar süsü. 2/ Kaynağı mitolojik çağlara dayanan ki- rişli bir çalgı... Isra- il'in para birimi. 3/ Çıkar yol, çare... An- til Adalan'nda özel- likle Haiti'te yaşayan karaderililerin dini. 4/ Genişlik... Bilgiç- lik taslayan kimse. 5/ Bingöl iline bağlı bir ilçe... Sodyumun simgesi. 6/ Bir tür esnek örgü... 7/ Ka- radeniz bölgesinde yetişen ve "kara ağu" da denen ormangülü... Yapısı- na girdiği sözcüğe "kendi kendine" anlamı katan yabancı önek. 8/ Bir topluluğu siyasal alanda etkilemek ve coşturmak amaayla yapılan yoğun çalışma 9/ Matematikte kullarulan sabit bir sayı... tstanbul'daki bir üni- versitenin kısa yazılışı.. Bir nota. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Etkileyici ses kaydırmalan, ken- dine özgü ton nitelikleriyle belirginleşen Afro-Amerikan mü- zik üslubu... Kadınların giydiği kolsuz üstlük. 2/ Gölleri ince- leyen bilim dah . 3/ Bir oyun ya da filmde dinlenme süresi... Parlayan, parlak. 4/ XIX. yüzyılda yasamış ünlü bir halk şairi. 5/Birbirine çok benzeyen iki şeyden her biri... Basımcıhkta dizgi işinde kullarulan bir aralık ölçüsü birimi. 6/ Yumurta ve irmik- le yapılan bir tür tath... Asker. 7/ Şube... Küçük körfez. 8/ Fran- sa'da bir kent... Alın ya da boynuzla vuruş. 9/ Yüce... Ses kiriş- lerinin türlü nedenlerle işleyememesi yüzünden sesin kısılıp yok olması. İSTANBUL 3. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1991/244 Davacı Maliye Hazinesi tarafından mahkememize açılan gaiplik da- vasında; Istanbul, Üsküdar, lhsaniye, cüt: 022/14, sayfa: 38, kütük: 1091'de kayıtlı İsmail ve Fatma Hidayet kızı 5.4.1316 doğumlu Fatma Melek'in gaip olduğu iddia edildiğinden adı geçenin M.K!nın 530. maddesi ge- reğince hayat ve mematı hakkında bilgi ve maluraatları olanlann 3. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1991/244 E. sayılı dosyasına müraca- atları ilan olunur. 22.6.1992 Basm: 33240 T.G BEYOĞLU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESÎ 1991/477 Beşiktaş, Vişnezade Sok. (Mah.), Spor Cad. 69/71 pafta, 699 ada, 49 pajsel sayılı 128 kapı nolu Oya Apartmanj'nın hissedan İsmail Sa- ibni, uzun seneden beri gaip olup, Hazine vekili tarafından da gaipli- ğine karar verilmesi istenmiş olmakla, gaip hakkında malumatı olan kımselerin Beyoğlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1991/477 esas sayıU dosyası zımmında malumat vermeleri, gaip hayatta ise adresi- nin bıldirilmesı ilan olunur. 27.5.1992 Basm: 33239
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle