Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7 HAZİRAN 1992 PAZAR
12 DIZI1AZI
Rüyadeııiziııclebîr bahriyeli
HUSEYIN AVNI DURUGUN
BAHRİYE DAVASININ _ _ _
_ _ _ _ _ _ SON SANIĞI
A Y D I N A Y D E M İ R
Hüseyin Avni Durugün, yoksulbir ailenin çocuğuydu. Okumak amacıyla
Afyonkarahisar'dan İstanbul'ageldi ve Deniz Astsnbay Okuluna kaydol-
du. Okulu bitirdikten sonra katıldığı kursu birincilikle tamamladı ve Yavuz
gemisinde göreve başladı. Stajyer öğrencilere tekmil vermeyi reddettiği
için 4 ay hapis yattı. Yeniden göreve dönünce kendini okumaya verdi.
—ı—
-Bak, Aydemir kardeşim; ben bu
uyduruk Bahriye davasının mahkûm
ettiğı, yaşamda kalan son kişisiyim...
Yaşim 82.
-Daha nice yıllara ağabey!
-Eş, dost birlikte Aydın...
Hani, diyor ya ustamız; Nâzım usta:
Belkı bahtiyarhk değildir artık,
boynunun borcudur fakat,
düşmana ınat,
bırgün daha fazla yaşamak..."
tçkiden, kumardan kaçtım. Israf-
tan. uykusuzluktan kaçtım. Sefaletten
kaçamadım. Körolası yokluk, yoksul-
luk; çocukluğumdan bu yana iki araya
gelmeyen yakamı hiç bırakmadı. Ama
yılmadım, yıkılmadım. En zor koşul-
larda bile çalışüm, ürettim. Nâmerde
muhtaç olmadım. Olmamak gerek.
Düşmeden anlayamazsın bunu. En
yakın bildiklerin, senin geçtiğin so-
kaklarda gezmez, bir rastlantıdır kar-
şılaşırsın selam vermez. oturduğun
kahvehanenin önünden geçmez olur.
"Yalnızlık zor zanaat" diyor ya us-
tamız. Çeken bilir.
Yakınlarda hanımı da yitirdim! Bi-
zim davada yargılanan ve 15 yıl ceza
yiyen Mehmet AIi Kantan'ın kızkar-
deşiydi. Kötü ve iyi günleri birlikte
göğüslediğimiz, acıyı-tathyı birlikte
paylaştığımız... Bir kızımız var, evli.
Ben Afyonkarahisar'da doğmu-
şum. Dedemler. babamlar Diyarba-
kır'dan göçüp geimişler oraya.
Öoce babçe, sonra okul
Çocukluğum Afyon'da geçti. Hiç
yaşanmamış çocukluğum.
Babam bahçıvandı. Yüz yıl öncele-
rin bahçıvaniığını düşün. Hem de
Anadolu'da. Ne getirir insana? Yok-
suldu babam. Gönlü zengin yoksullar-
dan. İyi insan, iyi bahçıvandı. Çiçekle-
rin, ağaçlann, çimin, çımenin, topra-
ğın dilinden anlardı. Okşardı, severdi
onlan.
Her sabah kuşluk vaktine kadar ba-
bama yardım edcr, sonra da okuluma
giderdim.
İlkokuldan sonra ortaokulu da bi-
Jirdim Afyon'da.
-Ben okumak istiyorum baba, de-
dim.
-İşte okudun ya, dedi.
-İstanbullarda, büyük okullarda
okumak istiyorum.
-Dedığın yerlerde okumak bize göre
değil oğlum, bize kürsü vermezler.
-öğretmenlerim okumamı istiyor
baba. Ben de okumak istiyorum.
-Istemek yeter mi oğlum, uman ol-
mayınca...
-Yatıb okullar varmış, baba, devlet
okutuyormuş.
Yıll927.Yaşıml7.
Üsteledim:
-Ben buradan gideceğim, okuyaca-
ğım baba, dedım.
-Okumak zenginlerin buynığunda,
dedi babam. Barındırmazlar seni.
Ama madem bu kadar çok istiyorsun,
ne desek bir kulağından girip ötekin-
den çıkıp gıdecek. Bir dene bakalım.
Ola ki Cumhuriyet'ten birkaç damla
da yoksulun tabağına düşer.
Dedemi de örnek göstermekten ge-
çemedi babam:
-Deden Habiboğlu hattattı. İğneyle
kuyu kazar gibi eliyle Kuran yazardı.
Öteki dünyaya aç gitti. Yazdıklannı
Giriş
Cumhuriyet dönemiadalet
tarihimizde, Nâzım Hikmet vesuç
ortaklanyla ilgili iki toplu dava var.
Kısasöylemiylebunlar: Harbiye ve
Bahriye davalarıdır.
1938 ve 1939yılında karara
bağlanan bu davalar, hazırlanışı,
sürüşü ve sonucuyla adalet adına
hukukun alnına vurulmusyağlt
karalardır.
Aslı astarı olmayanşıpın işi
kanıüarla Harbiye davasmda
A. Kadir Meriçboyugibiyetenekli
öğrencilerin, Bahriye davasmda ise
dürüsllüğü veyurtseverliğikuşku
götürmeyen birkısımgedikli
çavuslarla, sivillerin canına
okunmuştur.
Kıtşkusuz namlunun ucundaki
hedefNâzun Hikmet 'ti...
Bu davaların üstünden geçen 53
yıl,yargı adına işlenenkıyımm
yüzkızartıcı ayıbmı örtbas edemedi.
Tanitersi, yapılan bu adaletsizlik,
gecerizamana kosut olarak okuyan,
düsünen, duyan demokrat her aydın
kisinin vkdanuu sızlattı durdu.
Buyazı dizisinde, Bahriye
davasının mağdurlarından yaşamda
kalmış son kişisi olan eskibaşgedikli
Hüseyin A vniDurugün 'le
vaptığımız söyleşiyi
okuvacaksınız.A.A.
Hüseyin Avni Durugün, Nâzım Hikmet'le beraber Bahriye DavasTnda yargılandı ve S yıl hapis cezasına çarptınldı.
Aynı davada yargılanmaJanna karşm ne Hüseyin Avni Nâzım't, ne de şair genç deniz astsubay ını tanıyordu.
Tann-peygamber adına yok pahasına
aldılar elinden. Kimbilir belki devir
değişti. Osmanlı'da da bahçıvandım,
şimdi de. Kaybedecek atımız, devemiz
yok. Git bakalım, hayırhsı olsun.
İstanbul'da bir genç
öptüm elini babamın, anamın...
Düştüm yola. Vardım İstanbul'a. Ko-
nuk oldum akrabalara.
Çengelköy Askeri Lisesi'ne başvur-
dum.
-Yaşın tutmadı, dediler. Kasım-
paşa'da Deniz Astsubay Okulu'na git,
belki orası abr.
Gittim. Okula kabul edildim.
Kaydım yapıldı.
Yaülıyım.
Dersler başladı. Ooh ne gûzel! Ye-
mek parasız. yatmak, giysiler parasız.
Orhan Veli ağzıyla: "Bedava yaşı-
yoruz, bedava."
Yemeğe olduğunca okumaya da
açım. Dersleri pürdikkat dinliyorum.
Not tutuyorum. Öğretmenler soru
sorsa da yanıtlasam diye gözlerinin içi-
ne bakıyorum.
Derslerim iyi, öğretmenlerimin,
özellikle Türkçe öğretmenimin, ilgisi
sevgisı üzerimde.
Arkadaşlanmla aram iyi.
Spor yapıyorum. Güreşiyorum.
Uzatmış olmayahm. 1931 yıhnda
okulu bitirdim.
Staj süremi Yavuz savaş gemisinde
tamamladım.
Bu arada Almanya'dan getırilmiş
uzmanlar denetiminde bir meslek kur-
su açılmış. Bu kursa benı de gönderdi-
ler.
Kurs hocasının adı Müller'di.
Kursu birincilikle bitirdim. Görev
yerünedöndüm.
Bu dönemde Bahriye öğrencileri
geldi gemiye. Stajyerler. Nöbet tutu-
yorlar, seyir ve güverte işleriyle ilgih
dersler abyorlar.
Stajyer öğrenciye tekmil
Talimat gereği her sabah astsubay-
lar, bağlı bulunduğu birliğin tekmilini
yetkili subaya verir. Bir sabah genç bir
nöbetçi teğmen bize emir verdi: '"Bun-
dan böyle tekmilinizi stajyer bahriye
öğrencilerine vereceksiniz" dedi.
"Allah Allah, nasıl olur? Bu emir sa-
kat. Biz muazzafız. Erlere derslerde
öğretiyoruz: 'Ast ûste tekmil verir' di-
yoruz."
Şimdi erlerin karşısında, henüz hiç-
bir unvanı olmayan öğrencilere tekmil
vereceğiz. Erler gülecek halimize.
Ben ve arkadaşım Şevki Çavuş bu
emre uymadık. Karşı da çıktık. Çıktık
ama, hem bölükten alındık: hem de
emre itaatsizlikten dörder ay ceza ye-
dik. Temyiz hakkımızı da kullanama-
dık. Mehil dışı bildirimle bu hakkımızı
da gaspettiler. Bize bu cezayı veren,
Bahriye davasmda önemli rolü olacak
Hâkim Üsteğmen Fahri Çoker'di.
"Bu böyledir, dediler; öğrenin,
'Emir, demiri keser'."
Bizi İzmit Deniz Komutanlığı Ha-
pishanesi'ne gönderdiler.
Dört ay yattık.
"Çıkın. cezanız bitti" dediler, çıktık.
Ardından bir yıl da terfi edememe
cezası vermezler mi? Ne yaparsm, "ba-
şa gelen çekilir" dedik, çektik sineye.
Okulda, kursta tüm başanlanma
karşm akranlanmdan bir yıl geç üstca-
vuş oldum.
Böyle şeyler moral bozar askerlikte,
arkadaşlar arasında ayncahk yaratır.
Üzücüdür.
Sıkıntıdan, meraktan; eksıklerimi,
gediklerimi tamamlamaya düştüm.
Boş zamanlanmı okumaya ayırdım.
Elime geçen kitabı. dergiyi kanştın-
yor, beni biraz sararsa okumaya başlı-
yorum. Okuma, alışkanlık haline gel-
di. Okumadan duramıyor, boşluktay-
mışım gibi bir duyguya kapılıyorum.
Böylece ülkemin şairleri ve yazarla-
nyla tanışmaya başladım. Yani kendi-
lerini değil, yazdıklannı tanımaya.
Örnegin, Faruk Nafız hoşuma gidi-
yor. Severek okuyorum. Orhan Seyfi
de öyle. Derken Mehmet Emin, Tev-
fık Fikret, vatan şairi Namık Kemal...
Kimi gençlik duygulanmı, kimi va-
tan-millet aşkımı okşuyor.
"Ah, ben de böyle şeyler yazabil-
sem" diye iç geçiriyonım.
Tam bu sırada" Nâzım Hikmet"
adb bir şairin şiirleri geçti elime...
Bu şiirler, daha önce okuduklanma
hiç mi hiç benzemiyordu. Biçimi de
başka türlüydü.
Gencim, belleğim taze. Hoşuma gi-
den şiirleri ezberleyebiliyorum. Nâ-
zım'ınkiler ezberlemeye çalışmadan
zihnimde kalmaya başladı. Beynimde
özel bir yer edindi sanki. Sürekli be-
nimle birlikte. Çalışırken, yürürken,
yatağımda Nâzım. Çıkan kitaplannı
kitapçılarda buldum, satın aldım. Ya-
sak masak değil. Akşam gazetesinde
'Orhan Selim" takma adıyla yazılar
yazdığını öğrendim, izliyonım...
Yörekte alabora
Taranta Babu'ya Mektuplar, "Si-
mavne Kadısı Şeyh Bedrettin Desta-
nı". Aman Tannm, beynim-yüreğim
alabora...
Elimde olmadan mınldanıyorum:
"Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın
ağlamaktadır.
Ve gölde ipi kopmuş
boş bir balıkçı kayığı
bir kuş ölüsü gibi
suyun ûstünde yuzüyor.
SCRECEK
Bakü Aııkaıa'ya bakar
Ankara iseMoskova'ya
D o ğ u - B a t ı İ l i ş k i l e r i I ş ı ğ ı n d a
TÜRKİYE^NÎN
AZERBAYCAN POLtnKASI
E M İ N G Ü R S E S
—ı—
Osmanlının son günlerinde, Jttihat
ve Terakki Cemiyeti liderleri milliyet-
çilik ideolojisini vatanın kurtuluşu için
son çare olarak görmüşlerdir. Genç
Türk hareketi, özellikle 1908 hareketi,
milliyetçi ideallerin aydınlar arasında
yûkseb'şinin bir ifadesidir. 1908 hare-
ketini takiben ilk pantürkist; 'Türk
Ocaklan', Azerbaycanlı Ali Bey Hüse-
yinzade ve Ahmed Ağaoğlu gibi ay-
dınlann katıhmıyla Türkçülüğû gebş-
tirmek için kurulmuştur.
Birind Dünya Savaşı dönemi pan-
türkistlerce Türk birliğini gerçekleştir-
mek için uygyn bir fırsat olarak görül-
müştür. Fakat Osmanlının dağılması
ve yabancı ordulann Anadolu'yu isti-
lası. Anadolu'daki yöneticilerini, dün-
ya Türklüğünün birliğini kurma dü-
şünceleri yerine kendi varlı'klannı
korumaya öncelik vermeye zorlamış-
ür.
1917 Bolşevik devrimi Kafkasya'da
yaşayan halklar için bağımsızlığa doğ-
ru uzanabilecek bir umut olarak gö-
rülmüştü. Bolşevikler karşı devrimci
beyaz orduyla uğraşırken, Gürcistan,
Ermenistan ve Azerbaycan bağunsız-
lıklannı ilan ettiler. Azerbaycan 28
Mayıs 1918'de bağjmsızlığını ilan edip
Türkiye'den destek istedi. önemli bir
Azeri lider olan Ali Bey Hüseyinzade,
Azerbaycan Cumhuriyeti'nin geleceği
için bazı öneriler ileri sürrnüştür. Bir
tanesi de bir genel valilik formülü ile
Türkiye ile birleşmektir. Musavvat
Partisi'nin Azerbaycan politikasında
önemli bir rol oynadığını beürtmek ge-
rekir. Bu parti 191 l'de Gence'de ku-
rulmuş ve M. Emin Resulzadenin
öncülüğünde Müslüman bölgeler için
otonomiyi amaç edinmişti. 1918'de ise
Azerbaycan için tam bağımsızlık yolu-
nu seçen parti, bağımsızlık döneminde
(1918-20) Azeri pobtikasını kontrol et-
miş ve ideolojik olarak yöresel milli-
yetçilik-yumuşak sosyahzm egilimin-
de olmuştur. Haziran 1918'de Azer-
baycan Cumhuriyeti ile Osmanlı
hükümeti arasında bir anlaşma imza-
landı. Anlaşmanın 4. maddesine göre,
Azerbaycan hükümetinin isteği ile Os-
manb hükümeti Azerbaycan'a güven-
lik ve iç düzeni sağlamak amacıyla
askeri birlik gönderebilecekti. Bolşe-
vikler için başkent Bakü iç savaş dö-
neminde yakıt ihtiyacını karşılamak
için özellikle önemliydi. Bakü yalnızca
Bolşeviklerin ilgisini değil, Alman ve
İngilizlerin ıştahını da kabartıyordu.
Osmanlı ordusu 15 Eylül 1918'de
Bakü'ye girdiğinde, Bolşevikler Os-
manlıları, İngiiiz işgaline yeğlediler.
Lenin, Stalin'e 7 Temmuz 1918'de
yazdığı bir mektupta Almanlarla iyi
ibşkileri, İngiiiz emperyalizmineyeğle-
diğını. karşıhğında Almanlara petrol
önerilebileceğini bebrtmiştir. Azeri bir
aydın olan Mirza Bala'ya göre ise Bol-
şevikler Kafkaslar'da Osmanlı-Al-
man işbirliğinden de rahatsız olduk-
lannı diîe getlrmişlerdir. İngibzler ise
Batum'a çekildikten sonra, Türk or-
dusunu, bir süre de olsa, Rus-Alman
yakınlaşmasına tercih etmişlerdır.
Osmanlının Birinci Dünva Savaşı'n->
da yenilmesiyle Mondros bırakışma-
sı imzalandı (30 Kasım 1918)! Bu
durum Bolşeviklere Kafkasya'daki
Müslüman-Türk hareketleri açısın-
dan geçici bir rahatlık sağlamıştır.
Osmanlı ordulan Azerbaycan'dan çe-
kildi. Bir buçuk yıl aradan sonra
Türk-Soyyet ibşkileri milliyetçi Anka-
ra hükümetiyle yeniden başladı.
Mondros bırakışması Türkler için bir
felaketti. Bolşevikler de bu anlaşma-
dan rahatsız oldular. Çünkü Rusya'-
nın güneyi, boğazlann Ingilizlere açıl-
masıyla, saldmya açık bir duruma
gelmişti. İngiltere tek güç olarak an-
laşmayı düzenledi. Anadolu"daki mil-
liyetçiler bir çıkış yolu aramaktaydı-
lar. Kâzım Paşa (Karabekir) Ana-
dolu'nun kurtuluşu için emperyalizme
karşı Bolşeviklerle işbirliği yapmaktan
başka seçenekleri kalmadığını belırt-
mıştir. Doğu İlleri Müdafa-i Hukuk
Cemiyeti'nin Erzurum'daki toplantı-
smda (Temmuz-Ağustos 1919) M.
Kemal, Rus halkının yabancı işgalcile-
re karşı mücadelesini övmüştür. M.
Kemal, birleşik Batı koalisyonuna
karşı, Kurtuluş Savaşı için destek ara-
maktaydı. Bu amaçla Türkiye Büyük
Millet Meclisi. Bolşevik liderliğine M.
Kemal imzalı ve askeri ve maü destek
isteyen bir mektup gönderdi. Bakü"-
nün Bolşevikler için önemini bılen M.
Kemal, Azerbaycan Cumhuriyetinin
Sovyet sistemi içinde kalmasını uygun
gördüklerini de belirtmişür (Baa Er-
meni yazarlar Türk-Sovyet yakınlaş-
masının, Ermenistan'ı yok etmek
amacııu güttüğü görüşünü savunmuş-
lardır. Tarihçi E.H. Carr, bu görüşleri,
"Hiçbir güvenilir kaynağa dayanma-
maktadır" diyerek reddediyor.
Bakü'nün gjrişimi
Azerbaycan'ın, ABD Devlet Başka-
nı Wiison'dan Bolşeviklere karşı des-
tek sağlama girişimi başansız oldu.
VVilson. Kafkasya'da birçok küçük
devlet yerine bir Kafkasya federasyo-
nu yeğliyordu. MüttefikJer Yüksek
Konseyi'nin 12 Ocak 1920'de Paris
görüşmeleri sırasında Azerbaycan'ı
tanıdığını görüyoruz. Görünüşte.
amaç Bolşeviklerin iktisadi olarak de-
ğeri yüksek olan Bakü'yü almalannı
engellemektir. Azerbaycan'ın tanın-
ması. askeri destekten yoksun olduğu
için bir şey ifade etmemiştir. Kızıl Or-
du 20 Nisan 1920"de Bakü'ye girerek
bu cumhuriyetin bağımsızlığına son
verdi. Daha sonra Azerbaycan, Gür-
cistan ve Ermenistan, Kafkasya Fede-
rasyonu adı altında örgütlendiler ve
Rusya Sosyalist Federasyonu ile Uk-
rayna'yla, 30 Arabk 1922 birlik anlaş-
masıyla Sovyetler Birlıği oluşturuldu
(5 Arahk 1936'da Kafkasya Sovyet
Sosyalist Federasyonu tekrar üç cum-
huriyete aynldı).
Türk-Bolşevik yakınlaşması iki ül-
kenin en zor günlerinde birbirlerine
yardımcı olmak ilkesi üzerine kurul-
muştur. Türkiye'nin amaa Bolşevik-
lerden destek sağlamak, Bolşeviklerin
amaa ise ülkenin güneyinin güvenliği-
ni sağlamaktı. Churchill'e göre "Bol-
şevizm bir hastalıkür." Churchill'in
"komünizmin çember altına alınrna-
sı" poutikası Bolşevikleri buna itmiş-
tir. Bu karşılıklı çıkar ilişkileri, iki
komşu ülkeyi bir araya getirmiştir.
Anadolu'da iki başü bir hükümet var-
dı. Biri İstanbul'da, diğeri ise Ankara'-
da. İstanbul hükümetinin Sevr Anlaş-
ması'nı 10 Ağustos 1920'de imzalama-
sı üzerine, Ankara hükümeti İstanbul
ile olan ilişkisini kesti. 18 Eylül 1920'-
de, Ankara hükümetiyle Bolşeviklerin
diplomaBk ibşki kurmalannın ardın-
dan Sovyet askeri yardımlan başladı.
Ankara-Moskova arasında dostluk
anlaşması 16Mart 192l'de imzalandı.
Bu anlaşmayla Bolşeviklerin askeri ve
mali yardımını garanti altına alan
Türkiye, Batum'u terk etti. Bunun
karşıhğında da Moskova, Kars ve Ar-
dahan'ın Türkiye'ye ait olduğunu
kabul etti. Bundan başka Ankara hü-
kümeti Kafkaslar'da pantürkist hare-
ketleri desteklemeyeceği konusunda
garanti verdi. Türk kurtuluş savaşı
için çok değerli olan asken ve mali yar-
dımlar savaş döneminde gelmeye de-
vam etti. Bu arada şunu da belirtmek
gerekir ki, son Osmanb kabinesinde
savaş bakanı olan Enver Paşa, Bolşe-
vikler tarafından, M. Kemai'e bir al-
ternatif olarak görülmüş olabilir.
Fakat Anadolu hareketi güç kazan-
maya başlayınca Bolşevikler önceliği
Ankara hüİcümetine verdi.
Sİ)RE€EK
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
SalihliAkşanUan...(1)
Salirıliye ozan Ahmed Arifin birinci ölüm yıldönümün-
de, Cebeci gömütlüğünde yapılan töreni izleyip gelmiştim.
İyi ki gelmişim! Konuklara "Kurşunlu" kaplıcalarında ayır-
mıştı yerleri Belediye Başkanı Keskiner. Keskiner, yıllar-
dır çağırırdı, gidemezdim. Bu kez, 3 Haziran Nâzım Hik-
met'in ölümünün 29. yıhnda yapılacak toplantılara kendi
gönlümle katıldım. Ne iyi etmişim! 4 haziranda, Ankara da
"Edebiyatçılar Dernegi'nin düzenlediği toplantıya katılıp
"anılar" anlatacaktm; katılamadım, toplantıları düzenle-
yen Ahmet Say'dan özür diledim...
Salihli de, Kurşunlu kaplıcalarında, sabahları nasıl yüz-
lerce kuşun, bu arada bülbüllerin ötüşüyle uyanıp kalktığı-
mı yazmazsam, yüzyıllar boyu gülü, bülbülü işlemiş ozan-
lara saygısızlık etmiş olurum.
Salihli'ye gelmeden, Cebeci gömütlüğünde, Ahmed
Arifi andığımızı yazmıştım. Burada güzel konuşmalar ya-
pılmıştı, onlan -yerdarlığı nedeniyle- verememiştim iste-
diâim gibi. önce, kısaca o konuşmaları vermek istiyorum.
İlk konuşmayı, Kültür Bakanlıgı Müsteşan Emre Kongar
yapmış, özetle şöyle demişti:
-Ahmed Arif'in değerti dostlan ve geride bıraktığı de-
ğerli varlıkları,
Ahmed Arif, Türkiye toplumunun çilelerini çekmiş bir
sanatçıydı. O, hem sevginin hem de başkaldırının şairiydi.
Ve belki de çok zor bir şeyi, o yüreğindeki engin insan sev-
gisiyle, otoplümunüstünde acımasızca oluşturduğu baş-
kaldırıyı uzlaştırabilen bir insandı. Sevginin ve başkaldırı-
nın bu kadar güzel uzlaştınlabildiği bir başka şairi görebil-
mek belki pek de mümkün değildir. ölümünden çok kısa
bir süre önce, İstanbul'da bir imza gününde birlikteydik.
Ve iki kişiydik. İmza gününü yaşadığımız sürece birbiri-
mizle dertleştik ve her ikimiz de birbirini derinden anlayan
iki insan birlikteliğinin tadını belki de, çok yakınlarımızla
bile konuşmadığımız bazı şeyleri birbirimizle konuşarak
yaşadık. Bunu yüreğimde çok değişik bir anı olarak saklı-
yorum. insan Ahmed Arif ki, o derinliğiyle sohbette tanış-
tık, güzelliklerin ve sevginin insanıydı Toplumsal baskıla-
rın oluşturduğu isyan ve başkaldırı, onun o sevgisini, o
güzelliğini hiçbir zaman örtmedi. Bizim acılarımız, bizim
sevgilerimizdir. önümüzde belki daha aydınlık, belki daha
karanlık günler var, onu bilemiyorum. Ama, şu gün Amed
Arif'i bir imza arkadaşı olarak, burada onun bir dostu ola-
rak, resmi bir görevi yerine getirmenin hüzünlü mutluluğu
içindeydim. Ruhu şad olsun!'
Daha sonra, Ahmed Arif'in dostlanndan Şerafettin Elçi
konuştu. O da özetle şöyle dedi:
"-insanlığın büyük bir evladını, Ahmed Arif'i kaybedişi-
mizin birinci yıldönümü nedeniyle, hep dostlarla beraber
burada toplandık. Ahmed Arif, eziien haik içinde doğdu,
ezilen halkın ıstıraplarınt içinde yaşattı ve bunu en iyi, en
usta bir şekilde diie getirmeyi başarabilen bir şair oldu.
Ahmed Arif'in bence en büyük özelliği, namusta süzülmüş
bir kişiliğe sahip olmasıydı. Hiçbir zaman maddi çıkarlar
veyahut güçlüler önünde eğilme ihtıyacı duymadan, hep
ezilenin, mazlum insanın safında yer tuttu, ezene karşı sa-
vaş verdi, Özellikle cezaevinde yatan insanlar çok iyi bilir-
ler ki Ahmed Arif, cezaevinde yatan insanlar için tükerv
mez büyük birdirenç kaynağıdır. Çünkü, kendi dirençliydi.
Güçlüklere, yoksulluklara, zorbalıklara karşı en iyi şekilde
direnmesini bilrnişti. Onu en iyi şekilde şiirlerinde ifade
edebilmişti ve bu şiirler cezaevinde yatan insanlar için en
büyük direnç kaynağı oldu. Ahmed Abi için elbette söyle-
necek pek çok şey var; bunları burada dile getirmenin pek
fazla bir gereği yok. Bu büyük insan, çok onurlu bir yaşam-
la, bir babanın evladına ve yakınlarına bırakabileceği en
büyük mirası bırakto. Geride servet bırakmadı, han hamam
bırakmadı. Ama, çok onurlu bir yaşamı, kendi yakınlarına,
akrabalarına ve dostlanna miras olarak bıraktı. Ruhu şad
olsun! Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz."
Canip Yıldırım da yaptığı konuşmada özetle şöyle diyor-
du:
-AlbertCamus'nün dediği gibi, insan 'Hayır' diyen, baş-
kaldıran bir yaratıktır. Onun tipik özelliğiydi 'Hayır' demek.
Karşı olmak. Neye karşı olmak? Birtakım kurallara, yanlış
geleneklere, göreneklere karşı olmak. Ahmed Arif, yazdı-
ğının, söylediğınin, şiirinin adamıydı. Söyfediğiyle yaptık-
ları arasında, kesinlikle bir çelişki yoktur. Namuslu bir
insandı, emeğin hakkını verdi, çok mutiu oiduğunu söyler-
di, "Çok mutluyum!" derdi. Daima mensup olmak, bir şeye
bağlı olmak isterdi Bunu da üvey annesi Arife Hanım'dan
üvey kardeşlerinden almıştı. Bundan dolayı Ahmed Arif'in
insanlık anlaytşı son derece somuttu. "İki yaşımda ben
annemi kaybettim, beni üvey annem Arife Hanım yetiştir-
di. Kahraman da, başkaldıran da bu insandır" derdi. Ah-
med Arif, daima ezilene, haksızlığa uğrayana mensup
olmak isterdi. Ondan yana olmak isterdi. Ahmed Arif, bir
veli, bir peygamber gibi, dediğini, söylediğini yapmıştr.
Salihli'de, biryandan Nâzım Hikmettoplantılarını izler-
ken bir yandan da, Izmir'deki "Oçüncü Iktisat Kongresi"
ne kulağımı vermiştim. Türkçesiyle "Geçim Kurultayı", üç
kez ertelenmişti. İlk erteleme seçimlerden önce oldu. En
son geçen ekimde yapılacaktı; ertelene ertelene bu haf-
ta ortasına dek geldi. Toplanırken de "Geçim Kurulta-
yı"ndan pek bir şey beklemiyorlardı uzmanlar. Hacı TÖ,
önem vermişti buna llkini Mustafa Kemal, ikincisini 1981'-
de Kenarı Bey gerçekleştirmişlerdi. Hacı TÖ, yapmasa
olmazdı. Bir uzman şöyle diyordu:
-On yıldır Türkiye'nin üzerinden birçekirge bulutu geçti.
Türkiye'nin geçimsel durumu böyle oldu. Kolay düzelmez!
BULMACA
8
'
•
ı—
I
9
—
—
SOLDANSACA: 1 2 3 4
1/ Eski Mısırblann 1
kutsal saydıkları
öküz... Yerip çekiş- 2
tirme. 2/ içinde „
yağ yakılan toprak
J
kandil... Hint-lran 4
dil grubuna verilen
ad. 3/ "O yer" an- 5
lamında kullanılan
sözcük... Eşeklere
6
vunılan eyer. 4/ y
Eskî dilde ayak...
Bir çeşil topiu ta- 8
banca. 5/ Diş kiri.
6/ Dul kadınlar... 9
Rütbesiz asker. 7/
Teori... Gelecek. »/ Her arzın ken-
di talebini yaratacağını öne siiren
Jean-Baptiste önadlı ünltt Fransız
iktisatçısı... İyi, güzel. 9/ Üstü ka-
pab olarak anlatma... Yardım ama-
cıyla toplanan para.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ani-
den gelen şiddetli koma hali. 2/ Be-
yoğlu semtinin eski adı... Sakagı da
denilen ölümcül bir hayvan hasta-
lığı. 3/ Bir peygamber... Hindistan
1
da kast dışı olanlara verilen ad. 4/ Asker... Büyüme, gelişme.
5/ Oglunun, çarmıha gerileceği tepeye tırmandığını gören Mer-
yem Ana'nın aasını işleyen yapıtlara güzel sanatlarda verilen
ad. 6/ Arap erkeklerinin kefiyelerinin üzerine bağladıklan kalın
bağ... Eski ve bilinmeyen bir tarihi anlatmakta kullanılan de-
yim sözü. 7/ Getin taa... Karışık renkli. 8/ iki nicelik arasın-
daki bağıntı... Doğalgazın önenrdi bir bileşeni olan gaz. 9/ Don-
ma olayına neden olan bileşiklerden arındırılmış yağlara veri-
len ad.