15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAY=A CUMHURİYE7 27 HAZİRAN1992 CUMARTESİ DIZIYAZI Demirel: Deprem sabahı Erzincan'a vardığımızda, aşevi, seyyar hastanesiyle karşımızda Kızüay'ı gördük Afet nerede, Kızılay orada Ecancan'ı, çok uzun bir aradan sonn bütün şiddetiyle tekrar vuran dq>rrm karşısında derhal alarma ge- çen e bir saat içinde tûm yardım üni- telerni hazırlayan Türk Kızüay'ı için Baştakan Süleyman Demirel şu övgü- lü sczleri kullandı: "Hadisenin ertesi sabaıı, çok erken saatte Erzincan'a vardğuruzda, sıcak yemek dağıtan aşeva seyyar hastanesi, çadın, ilacı, hekiniyle ve genel başkanıyla, karşı- mızda Kızılay'ı gördük. Şafak sökme- den, hatta geceden, yardımlannı baş- latac Kızılay; hükûmetlen, bizlerden bile cnce, yaralan sarmaya başlamışü. Ben böyle bir müesseseyi nasıl öv- mem. tabii ki överim. Bizler, Kızılay'- ın çaışmaları ile dürüstlüğû ile övünü- yorur. Kızılay'ınki büyüklüktûr, hazırjklı olmaktır, vatanperverliktir." Kocrdinasyonekaküği yoktur, diyorum Erzincan depreminde, kendi bünye- sindeki hareket merkeziyle afet halleri- ne hazırhkk olan'Türİc Kızılayı'nın, önce Afetler Merkez Koordinasyon Kurulu'nun toplanmasını ve değerlen- dirme yapmasını beklediğini belirten genel merkez yöneticileri, "Başbakan- hk müsteşarlığırun başkanlığındakı bu kurulda, İmar-lskân, Ulaştırma ba- kanbklan, Genelkurmay ve bizler va- nz" diyor. Kısa bir değerlendirmeden sonra, vakit kaybetmeden bölgeye akan yar- dımlann dağıtırru konusunda, zaman zaman çıkan koordinasyon bozuklu- ğu yolundaki eleştirilere Başbakan Demirel öz bir yanıt veriyor: "Benim müşahedeme göre Erzincan olayında, bazı gazetelerde okuduğu- muz gibi Kızılay'ı töhmet altında bıra- kacak hiçbir koordinasyon eksikliği veya bozukluğu olmamıştır. Tam ter- sine, dünyanın hiçbir Kızılhaç teşkila- tından geri kalmayacak şekilde, mü- kemmel hizmet etmiştir. Bizler de Kızılay'ın hizmetindeyiz. Hükümet ve parlamento olarak maddi ve manevi, hizmetindeyiz. Dünyanın en önde ge- len yardım kuruluşlanndan oUıp Kızı- lay'ın dostlan, milletini sevenlerdi. Mületini sevenleri Allah da sever." Erzincan afetinde, bölgeye götürü- len yardımlann, halkımıza bizzat Kı- zılay eliyle değil de afet mahallindeki valiliğin kurduğu komitelerce dağıtıl- dığını ifade eden Türk Kızılay'ı genel rnerkezi yetkilileri, afetin ilk günlerini, hiçbir aksama olmadan aşmarun güç- lüğüne dikkat çekiyorlar. Kan torbası Seyyar hastane Sutankı Suantmacihazı Telsizcihazı Nakliye aracı Kefenlik bez 5.475 adet 250 yataklı 1 adet, 5 tonluk ladet ladet 7 adet 6.000 metre Dış yardım hikâyesi Erzincan'a çeşitli ülkelerden gelen dış yardımlar, iyi niyetli olsa da çok fazla göz doldurmadı. Kızılay yetkili- lerinin, mukayese için özellikle belirt- tikleri dış yardımlar ise şöyle aralanı- yor: Finlandiya: 500 adet çadır İsveç: 320 adet çadır, 6 jeneratör İngiltere: 600 adet çadır Avusturya: 83 adet çadır, 2000 batta- niye, 832 sahra yatağı Gürcistan: 100 adet çadır, 1700 batta- niye, 1000 adet tabak Almanya: 200 adet çadır, 5 koli batta- niye (sonradan 20.600 adet battaniye eklediler.) ya dönüşüyor. Bu insanlann banndı- nlmalan, doyurulmalan, ilk etaptaki sağlık hizmetleri ve hatta giydirilrnele- ri için hükümetle işbirliğine giren Kızı- lay, kollan sıvıyor. Devlet Bakanlığı'nın koordinasyo- nu altında, Birleşrniş Milletler Gıda Programı çerçevesinde, değeri 11 mil- yar liraya yaklaşan yardımın soydaş- lara akıülrnasında Kızılay'ın ön plan- da çahşüğını ifade eden demek yetkili- leri, Kuzey Irak'tan kaçan sığmmacı- lara da toplam 20 milyar liralık yardım yapüklannı vurguluyor. Körfez Savaşı'nda, Cilo Dağlan'nın eteklerine sığınan, daha sonra da Silo- pi, Silvan, Tatvan ve Kayseri'de yerle- şim alüna alınan 560 bin kişiye dağıtıl- mak üzere gelen bazı dış yardımlann ise çok yetersiz kaldığı beürtiliyor. tpek iç çamaşınnı mûlteci ne yapsın? Türk Kızılayı'nın Genel Başkanı Dr. Kemal Dernir, Kuzey Irak'tan ka- BİLMEDİĞİMİZ K I Z I L A Y GÜL ÖZBAYı ler, sığınma ve tehlike hallerinde, yardım hareketine giriştiklerinde, na- sıl yardım yapdması gerektiğini de bil- mek ve hazırlıklı olmak zorundadır- lar. Savaşta ve banşta ve her türlü tehli- ke halinde, insanlann acılannı gücü nisbetinde azaltmayı amaclayan ve bu gayesini de çok taraflı ilk Kıalhaç an- laşması olan Cenevre Sözleşmesi'ne imza atarak (1864) mühürleyen Türk Kızılay Derneği, şimdilerde uluslara- rası bir federasyonun üyesi... Kızılay, merkezi Cenevre'de bulu- nan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Kızılay, depremin vurdoğu Erzincan sokaklannda iftar yemeği dağıtı>or. Kızılay'ın Erzincan'a ilk etapta gönderdiği yardımlar Çadır Battaniye Seyyar mutfak Jeneratör Gıda Kan 11.574 adet 64.125 adet 4 adet 6 adet 34 ton 1.400 ünite Iran: 500 adet çadır, 3000 adet battani- ye Bulgaristan: 6 depo çadın, 7160 adet battaniye İtalya: 50 adet çadır, 4700 adet batta- niye Rusya: 140 adet çadır, 1400 battaniye, 280 yardım seti, 140 sedye Rus Kızılhaçı: 20 adet çadır, 354 bat- taniye, 600 yardım seti UNICEF: 500 adet çadır, 5000 batta- niye Yunanistan: 1000 adet çadır, 1500 battaniye AT: 600 adet çadır Yıl 1989, nısan ayı. Bu tarihte başla- yan ve giderek artan Bulgaristan kö- İcenli soydaşlann göçü, adeta yığılma- çıp ülkemize sığınan mültecilere, iyi niyetli dış yardımlann yanı sıra ilgınç ve hatta üzücü bazı yardım paketleri de gönderildiğini anlatıyor: "Sığınmacılara yardım yapmak amaayla. ellerini uzatan bazı Batı ül- keleri, gerçekten amacına ulaşmıştır. Ancak, bazılannın eksikbkleri de açık- ça görülmüştür. Bölgenin şartlanna hiç uymayan, kardan, yağmurdan, ça- murdan geçilmeyen yerlerde bez pa- buçlann, ipek iç çamaşırlannın, yar- dım kolilerinden çıktıklannı gördük. Mülteci ipek iç çamaşınnı ne yapsın. Bu, başka bir ülkede meydana gelen afet durumlannda ne yapacağmı bile- mernenin, yeterli deneyimden geçme- yişin bir işaretidir. Artık, donör ülke- Teşkilatlan Birliği'nin, en üst düzey yönetim organı olan İcra Kurulu'nda, Avrupa kıtasını temsilen secilen İngil- tere ve İspanya'nın yanı sıra üçüncü ülke olarak görev yapıyor. Kıta esasına göre ve uluslararası et- kinlik ölçeği doğrultusunda secilen bir konsey üyesi olmasının derneğe ulus- lararası bazda. büyük saygınbk sağla- dığı belirtiliyor. Böyle bir konumda, dünya kamuo- yunda bir anlamda görücüye çıkan Kızılay, haritada ne kadar uzak görü- nürse görünsün, tüm çağn sahibi ülke- lere yardım elini uzatırken, kâh kendi öz kaynaklannı kullanıyor, kâh Türk hükümetinin yardımlannın iletilme- sinde aracıhk ediyor. Doğaldır ki Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay teşki- latlanyla da çok yakın diyaloğunu sürdürüyor. Umut Operasyonu Kızılay'ın, son yıllardaki, gerek Av- rupa gerek Afrika ve son olarak da dağılan Rusya topraklanndaki, ba- ğımsızlığını ilan eden Türk cumhuri- yetlerine gönderdiği yardımlar, aksa- tılmadan sürüyor. 1990 yılında Pakistan, Tunus, Azer- baycan, Filistin, Afganistan, İran, Romanya, Polonya, Sudan, Fiüpinler, Etiyopya gibi ülkelere yaptığı aynî (ilaç, gıda, çadır, battaniye, übbi mal- zeme, giysi gibi) yardımlann tutannın 9.5 milyar lira olduğu belirtiliyor. Gene 1991 yüında, başta Pakistan, Filistin, İran, Sudan, Filipinler, Eti- yopya, Tanzanya, Romanya, Kuzey Irak, Arnavutluk ve Rusya'daki ba- ğımsızlığını ilan eden Türk cumhuri- yetlerine yapılan aynî yardımlann tutan ise 14 milyar lira. Umut operasyonu adı alünda 1991 de, ABD ve Batı ülkelerinin başlattık- lan, eski Sovyet cumhuriyetlerine yö- nelik yardım harekâtında yerini alan Türk Kızılayı'nın payını Genel Baş- kan Dr. Kemal Dernir şöyle özeüiyor: "Türkiye kasım 1991'den bu yana, Kızılay aracılığıyla Nahavan, Azer- baycan, özbekistan ve Kırgızistan'a 27 TIR ve 5 uçakla, toplam 533 ton gı- da yardımı göndermiştir. Gene Kızı- lay tarafından. ilk etapta Orta Asya ve Kafkas cumhuriyetlerine de 35.8 ton gıda ve ilaç yollanırken, bu yardımın 3.9 tonu Azerbaycan'a ve Türkmenis- tan'a, 9.5 tonu Kazakistan'a. Tacikis- tan'a, Özbekistan'a, 6.5 tonu da Er- menistan'a gjden uçaklara yüklendi. Bu ilk yardımlan takiben, Kırgızis- tan'a giden gıda yardımı 52 tona, Öz- bekistan'ınki 110 tona, Nahcıvan'ınki ise 200 tona yükseltilmişür. Aynca, Azarbeycan'a, Rusya Federasyonu'- na, Türkmenistan'a yapılacak yar- dımlar sürecektir. Bosna Hersek, Sır- bistan, Arnavutluk ve Kuzey Irak için 1992 yıhnda planlanan çeşitli ihtiyaç malzemeleri de hızla ulaşünlacakür." DÜZELTME: Dizinin dünkü bölü- münde bir ünite kanın fıyatı 189 bin lira yerine 89 bin lira olarak çıkmıştır. Düzeltir, özür dileriz. StTtECEK Bir sistemin başansı daha öncekilerin başanlanyla karşılaştırılması ve geleceğe dönük gelişim çizgisiyle ortaya çıkar Nereden geldik9 nereye gidiyoruz? TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTE VE YÜKSEKÖĞRETİM 1870-1991 ITUNCERGÜVENÇ — ı — Bugün Türkiye'nin pek çok sorunu arasında en ön sırada, bir üniversite ve yüksek öğretim sorunu vardır. Sorun Türkiye'nin geleceği için yaşamsal ol- masına karşın, her yönüyle askıya ahnması için büyük çabalar gösteril- mekte ve sorun YÖK Başkanlığı soru- nuna indirgenmek istenmektedir. Kurulan her sistem iyi de olsa, ber- bat da olsa, amaçlan açık veya anlaşıl- maz da olsa az veya çok başan elde edebilir veya tam bir fıyaskoyu, başan olarak bir süre inandırabilir. Bu da özellikle bir tanıtım ve kitleyi etkileye- bilme becerisine dayanır ve bugünkü yöntemlerle en kötü bir mal bile bir sü- re en iyi mallardan çok daha fazla bir süre, bazan da uzun süre satüabilir. Bu, bir yatınm, maddi olanak ve be- ceri işidir ve örnekleri pek çoktur. Fakat gerçekler er geç ortaya çıkar. Asıl başan zaman içindeki, gelişim içindeki başandır. Bir sistemin başan- sı daha öncekilerinin başanlanyla kar- şılaştınlması ve tarihi gelişim içindeki yerinin saptanması ve geleceğe dönük gelişim çizgisiyle ortaya çıkar. Bu kısa incelemenin pek çok yönden derinleştirilmesi ve özellikle tüm üni- versite ve yüksek öğretim mensuplan- nı, sisteme uyum gösteren yöneticile- rin, sisteme pasif kalan veya karşıt olan bilim adamlannın, genç öğretim elemanlannın ve öğrencilerinin sesleri- ni duyuracak bir ortam yaratılması ve her grupta anketler yapılarak bilimsel olarak '•Nereden geldik, nereye var- dık, nereye gidiyoruz?" sorulannda gerçeklerin saptanması gerekir. Hiç kimse "Bunu ben biiirim, her- kesten iyi biiirim, başkasının aklı er- mez" gibi iyileştirilmesi hemen hemen olanaksız bir hastalığa tutulmasın. Üniversitenin iyileştirilmesi, yüksek öğretimin durumu ve geliştirilmesi Türkiye'nin gelecegidir ve Türkiye hiç kimsenin veya kimselerin, hiçbir oli- garşinin veya sınıfın, derneğin veya gruplann mab değildir. Ve hiçbir kim- se ve kimseler 'bu konuyu ben bibrim, uzmanıyım (ne demekse..) başkalan- nın akb ermez' demesin. Yoksa altmış milyonun büyük bir çoğunlugunun "Sen kimsin?" sorusuna verebileceği yanıt çok zavalbca olur. Bu uyandan sonra ikina bir uyan- nın gereğine ınanıyorum. Bu dizinin yazan, üniversiteye belirb bir bilimsel düzeye eriştikten sonra çağn üzerine girmiş, dört ayn üniversitede, on do- kuz yıl, üç dilde eğitim ve araşürma yüklenmiş, 1982 sonunda üniversite- den kendi isteği ve ısranvja istifa et- miş, dört yıl boyunca YÖK başkan yardımcısının ısran ve çeşitli teklifleri. diğer bir başkan yardımasının ısrarb cabalan ve bir üst düzey üniversite yet- kiüsinin çağnsıyla üç buçuk yıl sonra bu sistemde, tekbflere rağmen, hiçbir idari görev kabul etmeme koşuluyla üniversiteye geri dönmüştür. Eğitimsel ve bilimsel çalışmalannı bu sistemden hiçbir yardım (maddi ve manevi) görmeden yürütmüş, birçok uluslararası kurum ve kurullarda baş- kan, başkan yardımcıhğı yapmış, ya- yınlanna sadece kendisine gönderilen yayınlarda ABD'den SSCB ve Çin'e, Avustralya'ya kadar 17 ülkede bugün- kü sistemin "citation" dediği üç yüzün üzerinde atıflan olan, döner sermaye- ye ilke olarak hiç katılmamış, üniversi- te ve yüksek öğretimin içinde bulun- duğu çıkmaza kişisel çıkarlar dışında, tarihsel gelişim içinde, bilimsel olarak bakmak isteyen bir kişidir. Sadece YÖK'ün ve Milli Eğitim Ba- kanlığı'nın (MEB) sayısal verilerinin kullanıldığ bu çahşma, Türkiye'de bi- bm ve bilimsel araşürmayı da kapsa- yacak şekilde, önce zaviyeleştirilen ve sonra da kadrolan YÖK elemanlany- la doldurularak bir özel üniversitenin veya üç üniyerşitenin vakfı gibi hare- ket eden TÜBİTAK'ın çahşmalannı Üniversite kapısının altından binlerce öğrenci gecti. Bina aynı binaydı, üniversitede verilen eğitim ise sürekli değişti. da içeren bir kitap olarak ya>ımlana- caktır. Üniversite ve yfiksek öğretim Üniversite ve yüksek öğretim sorun- lanna girmeden önce bu kavramlan açıklamak gerekir. Bunlara verilen ad önemli değildir; üniversite, akademi, yüksekokuj, enstitü veya sadece okul denebilir. Önemb olan amaçlan. sevi- yeleri ve işlevleridir. Üniversite bilim üreten, yüksek ni- telikteki bilim, teknoloji ve kültürü yayan, bunlan yaptığı için özerk bir düzenle çabşması şart olan bu alanlar- da yüksek nitebkte bibm, teknoloji ve yönetim elemanlan, ülke ve dünya so- runlan üzerinde özerk olarak çabşan, eleştiri yapan ve çözümler üreten özerk bir kurumdur. Üniversite kavramı dışında kalan yüksek öğretim kurumlan yönetim ve üretimde, ara sektörde çabşacak, üre- tibniş bilgileri uygulayacak teknik ele- manlan ve meslek elemanlannı yetişti- ren kurumlardır. Adları ne olursa olsun her ülkede bilim, teknoloji ve kültür üreten eğitim kurumlan ve yö- netim, hizmet ve eğitim elemanlan ye- tiştiren kurumlar ayndır ve ayn olma- lan gereklidir. Yoksa bilimsel, tekno- lojik ve kültürel gelişme kösteklene- rek. en alt düzeyde bir standartta birleşilerek "sömürge-yansömürge yüksek öğretimine" inilir. Türkiye'de üniversite Osmanlı gerileme döneminde eştim kurumlannda bir "üçlülük" görülür. Ezberciliğin, dinsel eğitimin din adamı yetiştiren medreseleri, Kur'an mek- tepleri vd., diğer yandan dünyaya uyum sağlamak için 1773'ten beri ku- rulan bilime dayab okullar (idadiler, rüştiyeler, sultaniler, askeri teknik okullar gibi) ve diğer yandan sömürge ve yan sömürge her ülkede bulunan yabancı dilde eğitim yapan Fransız, Amerikan, İngiliz, Alman, Avusturya ve Italyan kibse okullan bulunmakta- dır. Bu okullardan yetişen az sayıda aydm bir tarafa bırakıbrsa azınbklara dönük, azınbklann isyanlannı hazırla- yan ve daha doğrusu bunlan azınbk yapan ve kendilerinin ekonomik ve si- yasi amaçlanna hizmet edecek kendi kültürlerinde eleman yetiştırmek bu okullann başlıca amaa olmuştur. İlk defa 1863'te kurulan ilk Darül- fünun hemen unutulmuş ve ilk bilim yuvası 187O'te, üç şube (fakülte) ile Darülfünun-u Osmani adı alünda ku- rumlaşmıştır. Burada Hikmet ve Ede- biyat, Ilm-i Hukuk. Ulum-i Tabiye ve Riyaziye şubeleri bulunmakta, şubeler (fakülteler) kendi reislerini (dekanlan- nı) kendileri seçmekte, Darülfünun'un başında Maarif Nazınnın teklifı ile pa- dişah tarafından atanan bir Nazır (ba- kan) bulunmaktadır. İlk kurulan bu bilim yuvasının özerkliği ve başkanının öneri üzerine devlet başkanı tarafından atanan bir bakan olduğu düşünülürse. bunu ku- ran Osmanlı aydınlarını ve devlet adamlannı saygıyla anmak bir görev- dir. Burada özerküğe, bibm ve bibm yu- vasına verilen önemin yanında üniver- sitenin ve hükümetin konumu önemli- dir. Üniversite. hükümet dışında veya üstünde bir kurum değildir. Milli Eği- tim Bakanı'nın önerisi ile atama işlemı gerçekleştırilen bir başkanı vardır. StRECEK POUTIKA VE OTESI MEHMED KEMAL Bir Zamanlar...Nâzım Hikmetin Sovyetler Bırlıği'ne kaçışında (öyle de- niyordu) Stalin baştaydı. Daha Sovyet toprağına ayak ba- sar basmaz, şaire verilen değer anlaşılıyordu. Ne olsa eskilerden!.. Bir özel araba veriyorlar, özel işlerinde yar- dımcı olsun diye de bir görevli... Yıllardır hapisanede yat- mış, böyle işlere alışkın olmayan şair verilenleri çok yadır- gıyor. "Bunlan kim veriyor" diye soruyor. "Parti..." diyorlar. "Olmaz, hemen geri vereceğim." Yazarlar Birliği Başkanı Aleksandr Fadayev, "Sakın ha, sonra bağışlamaz|ar." Nâzım, aldırmamış, geri vermiş. Mimlemişler. Bir ara Nâzım, Sovyet pasaportu yerine Polonya pasa- portu almak istemiş. Sonra unutulmuş. Mayakovski'nin Paris'te yazdığı 'Sovyet Pasaportu' diye bir şiiri vardır. 1917 Devrimi'nden sonra yazılmış şiir dille- re destandır. Pasaportu ile nasıl da övünür. Sovyet pasa- portunu geri vermek olur mu? Şimdi Sovyet toprağı üstünde hangi rüzgârlar esiyor; Lenin'in birer birer toparladığı cumhuriyetler şimdi ikişer, üçer dağılıyor. Daha dağılacakları da ufukta görünüyor... Nâzım, partiyi küçük düşüren bürokratların ve teknok- ratların tutumlarını eleştirmiş... "Sus" diyenler olmuş, bir süre susmuş da... Fahri Erdinç anlatırdı, "Gidiş iyi değil!.." dermiş... Dimitrov döneminde Türklerle Bulgarlar gül gibi geçi- nirlerdi. Okullan, gazeteleri, dergileri vardı. Todor Jivkov geldi ortalığı karıştırdı. Şimdi bir delinin bir kuyuya attığı taşı, bunca akıllı zor çıkarıyor. Dostluğu bozmak kolaydır, ama kurmak zordur. ıki taraf da şimdi bozuğu düzeltmeye çalışıyor. Nâzımın Sovyet toprağına ayak bastığında StaTin'i Öv- mesini de kınayanlar var... Kınamakta haklıdırlar. Stalin'i, Nâzım İkinci Dünya Savaşı'nın yenilmeyen komutanı ola- rak över. Sovyetler'deki baskıları, siyasal cinayetleri bil- mez ki söyleseler de inanmaz ki!.. Nâzım'a Atatürk'ün hasta olduğu dönemde Harbiye ve Bahriye davalarında hapislik verilmiştir. Atatürk'e duyurulabilse Mareşal'in gü- cü kırılabilirdı. Ama Nâzım, her şeye karşın Atatürk'ü öven şiirler yazmıştır. Kurtuluş Savaşı Destanı'nda Başkomu- tan Mustafa Kemal Paşa'yı şöyle anlatir: Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü ucurumun başına kadar Eğilipdurdu. Bıraksalar ince uzun bacakları üstünde yaylanarak Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi akarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı. Bu dizeler iktidar dalkavukluğu mudur? Hayır efendim, içinden nasıl geliyorsa öyle yazmıştır, öyle söylemiştir! Stalin cinayetlerini öğrendiği zaman çok üzülmüş. Nâzım da bir insan değil mi, onun da yanılgıları olacaktır Nâzım askeri mahkemede kanıtsız, tanıksız, belgesiz, sorusuz, yanıtsız mahkûm edilmiştir. Meclis koridorların- da bunu kulakları ile duyanlar vardır: "Vesika yokmuş ha!.. Delil bulunmazmış ha!.. Biz onu •Divan-ı harbe mahkûm ettirelim de gününü görsün!" di- yenler vardır. Dediklerini yapmışlar, Mareşal'in kurdurduğu mahke- meye vermişler, kaç onar yıl hapis yatırmışlardır. Bu da bir dönemin hâlâ silinmemiş yüz karasıdır Şimdi ceza yasasında ne o maddeler kaldı, ne bir şairi kolay kolay mahkûm edebiliyorlar. BULMACA SOLDAN SAÖA: 1/ Fizikte, art arda gelen titreşim hare- ketlerinin birbirini etkilemesi olayı. 2/ Cinsel istek uyandı- ran, cinsel zevkleri çağnştıran... Altının simgesi. 3/ Atların taşınması için yapıl- mış kapalı taşıma aracı... Dava. 4/ Kö- pek... Eski Yunan'da sitenin yönetim, po- litika ve ticaret işle- rini konuşmak için halkın toplandığı alan. 5/ Cennet ile cehennem arasın- da bulunduğuna inanılan yer... Bir nota. 6/ Eski Türklerde ölüler için yapılan tören... Satrançta özel bir ha- reket. 7/ Kemiklerin yuvarlak ucu... Doğaüstü varbklarla ilişki kurma sa- natı. 8/ Türkiye'nin de üyesi bulun- duğu bir örgüt... Avrupa'da büyük bir yanmada. 9/ Bir bankanın, sat- tığı menkul değerleri geri satın alma taahhüdüne verilen ad... Avuç içi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yeniden gözden geçinne, inceleme. 2/ Erden çavuşa kadar olan askerlere verilen ad... Çıkar yol, çare. 3/ Briçte, bir roberi oluşturan iki bölümden her biri... Pantolonun apış arasına ge- len yeri... Bir cetvel türü. 4/ Argoda esrar... Güzel sanat... Do- ğu Anadolu'da bir dağ ve geçit. 5/ Dünyanın en tanmmış şela- lelerinden biri. 6/ Yükseklik korkusu. 7/ Bir yüzey ölçüsü biri- mi... Terbiyesi ve görgüsü kıt. 8/ Gerçekte yeri olmayıp zihinde tasarlanan... Pasifik yerlilerinin çiçekten yaptıklan kolyeye ve- rilen ad. 9/ Sınır boyu... Akdeniz bölgesinde bir akarsu. Bilgisayar Pazarı 232 64 26 - 230 21 87 brother. Fax-i60 Fax-Telefon-Fotokopi Birarada 1.740.000 TLx4 B i l g i s a y a r L t d . KDVDahN Tel:247 47 91-248 94 71 Kocamansur Sok. 106/5 Şişli-İST. Mıcrosoft Windows 3.1 DOS5.0 2.0 ForWindows 4 . 0 . ForWindows 3 0 For\VmdowS WOrkS 2 . 0 For\Vindo^ OffıceSet2.0F orw,n DİĞER ÛRÖKLER \\* AMTIIdZ »ISfclUStEI itin terfîX (1)338 01 02-346 85 51 KAMPANYA 286-16 BİLGİSAYAR 490$ MOÜSf HEDİYELİ STAR BİLGİSAYAR LTD. ŞTİ. 247 47 91-248 94 71
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle