Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
WYFA CUMHURİYET 26HAZİRAN1992CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
fütap Üstüıie
MELİH CEVDET ANDAV
^h, kitap çağı geçiyor; gözün yerini kulak
anak üzere. Montaigne'in yakınmasıru gel
d^adırgama! Diyor ki bir denemesinde: "Ne
yparsınız bu adamlara: yazılı olmayan lafı
dılemezler, kitaba geçmedikçe sözlere inan-
mzlar; gerçeğe sakallı olmadıkça kulak ver-
rezler. Budalabklar yazı kalıbına döküldü
ni bir ciddilik kazanıyor. 'Bir yerde duydum'
drseniz olmaz. 'Bir yerde okudum' diyeceksi-
Ne mutlu yıllarmış o yıllar! Şimdi, "Oku-
dm" diyene dudak büküyorlar; "Radyodan
dıydum" ya da, "Televizyon söyledi" diye-
cecsinız ki inansmlar. Büyük bir kültür deği-
şiJiği içindeyiz.
Bundan en büyük dokuncayı, bizimki gibi
aigebşmiş ülkeler görecektir diye düşünüyo-
nm. Çünkü Batı, kitaba doymuş dunım-
dxiır; bizse okumaya yeni yeni başhyorduk,
yezak oldu.
Cîecen yıl bir arkadaşıma, "Bir kaç kitap
aynp çelik bir sandığa kibtleyecegim" dedim,
"Hr hazine gibi kalsm gelecek günlere." Ar-
kidaşım. hangi kitaplan seçeceğimi sormaz
m? Aldı beni bir düşünce; liste yapüm, değiş-
tirip baştan yaptım, gene değiştirdim... Meğer.
negüç işmiş! Elbet bütün güçlük, listeye alma-
dı£ınız kitaplardan geliyor; "tnsanhİc bu ki-
ta^tan yoksun mu kalsm' diye üzülüyorsu-
nuz. llerde hangi kitabın daha değerli olacağı-
nı kestiremiyorsunuz ki! Sonra da seçtiğiniz
ki:aplann bir "size göre"liğj oluyor ister iste-
mez. Dahası var, elden geldiğjnce az kitap ayı-
rmak zorundasınız, yoksa hazinenin hazineli-
ği kalmaz.
En iyisi, herkesin, her kitapseverin böyle bir
liste derlemesidir, derim. Benim yaptığım liste
bana göre eksik; belki okurlanm onun eksik-
lerini giderirler.
Benim listem, Gılgamıs Destanı ile başlıyor.
Gerçek adı, "Sha Nagba ImunTdur, "Herşe-
yi görmüş olan" anlamına gelir. Gılgamıs, Ba-
bil'in güney bölgesinde çok eski bir kentin,
Uruk'un kıralıdır, ölümsüzlüğü aradı. Destan
Sumerlerden Babillilere, Akadlara geçmişti.
Etkisi büyük olmuş bir yapıttır.
Sıra geldi Homeros'a. îlyada mı, Odysseia
mı diye oldukça ikirdmli kaldım; ama Troya
kentinin yıkılışı Odysseia'da anlatıhr diye dü-
şünerek onu yeğledim. Bunun kahramanı da
"Çok bilmiş" diye anılan Odysseus'tur. Çok
gören mi, çok bilen mi daha üstündür.
Platon'dan, Sokrates'in tarunmasına yarar-
lı olur uıfıudu ile Sokrates'in Savunması'nı
aldım. Ne yapahm, sandığımız ufak, bütün
sevdiğimiz kitaplan sokuşturamayız içine.
Üstelik tarihin en büyük cinayetlerinden biri-
nin öyküsünü okumak az şey mi?
Kırk yıl sürmüş olan Yunan tragedyasın-
dan örnek olarak Kıral Oidipus'u alacağım.
Sofokles'in bu yapıtını öteki tragedyalardan
daha çok sevdiğim için mi abyorum? Hayır,
en öğretici ve en çekici olduğu için. Dünyarun
en şanslı yapıtlanndan biridır.
Iki din kıtabını da sandığımıza sokmayı
unutmayahm: Kutsal Kitap ve Kur'an. Teİc-
tannlı dinlerin üç kitabı, insanlığı büyük etkisi
altında tutan kitaplardır bugün de.
Boccaccio'nun Decameron'unu da alacağız
elbet. Bu kitabın iki önemi var: Birincisi ilk
kez bir ulusal dilde yazılmış olması. Artık yeni
çağa giriyoruz. tkinci önemi sevi konusunda
ortaya çıkıyor. Ortaçağ'da sevi, tannsal sevi
idi; Boccaccio bu seviyi yatağa getirmiştir; ar-
tık beden sevişmesi söz konusudur.
Machivelli'nin ünlü yapıtı Prens'i (İl Princi-
pe) almadan edemedim. Dünyada en tartışıl-
mış ve tartışılmakta olan kitaplardan biridir
bu. Machivelli, pobtikayı ahlaktan ayıran ilk
düşünürdür. ••<
Dibmizde çevirileri bulunan kitaplardan
seçtiğimi göriiyorsunuz. Ama, sanıyorum ki,
bir yabancı da kendi dibnde bu işe kalksa, aşa-
ğı yukan, bunlan alırdı sandığına.
Şimdi geldik Montaigne'e... Bu büyük dü-
şünürün Denemeler'i olmadan hiç bir kitaplık
tam sayılamaz. Onun gibi, Thomas More'u
da eksik etmeyeceğiz kitaplığımızdan, Uto-
pia'yı alacağız. " U " Yunanca "yok" demek-
tir, "topia" da "yer"; ikisi birden "yok ülke"
anlamına geliyor. Thomas More, düşsel bir
ülkede düşündüğü mutlu toplumu kuruyor.
"Ütopyacılık" sözü bu kitabın adından çık-
madır.
Daha başka ütopyalar da yazılmışür.
Aman Delibğe Övgü'yü unutmayabm.
Erasmus'un bu başyapıtı yüzyıllardır elden
düşmez. însan onu okumağa doyamaz.
Ben Shakespeare'den Fırtına'yı alacağım.
Bu yapıt, ustanın son yapıtı sayılır. Ondan
sonra on yıl, demek ölünceye dek bir şey yaz-
mamış.
Onun çağdışı Ceryantes'i nasıl unutabiliriz.
Don Kişot elbette kitaplığımızdaki önemb ye-
rini alacaktır. Dönüp dönüp okuyacağız o ki-
tabı.
Aydınlanma cagından Voltaire'in Can-
dide'ini alacağız. Kötülükler dünyasını başka
türlü tanımağa olanak var mı?
Geldik Manc'a... Onun dibmizde epey kita-
bı var; biz onlardan, ünlü Manifest'i ve bir de
Carlo Cafıero'nun Kapital Özeti'ni seçebm.
Engels'in, bir zamanlar Cemiyetin Asıllan adı
ile dilimize çevrümiş olan yapıtını alacağız.
Gerçi ilkel toplum konusunda o günden bu-
güne çok önemb gebşmeler oldu, ama bu kita-
bın dayandığı incelemeler tazebğini korumak-
tadır. Engels'ten Ludvvig Feuerbach ve Klasik
Alman Felsefesinin Sonu adb yapıtı da alabi-
briz.
Freud'un nerdeyse bütün yapıtlan var dili-
mizde. Ben Kitle Psikolojisi ve Prikanaliz
Üzerine'yi öğütlerim.
Tolstoy'un Savaş ve Barış'ını, Dostoyevs-
ki'ninSuçveCeza'sını,Çehov'unHikâyeler'ini
de eksik etmeyebm.
Sonra Kafka'nın Şato'sunu alabm.
Bir de ilk cildi dilimizde yeni basılan Altın
Dal'ı öğütleyeceğim. Frazer'in bu ünlü yapıtı-
nı okumadan obnaz.
Atalanmmn yaşam biçimini, inancalannı,
sağ töresini başka hangi kitaptan bunca
aynntıb öğrenebiliriz ki!
Kaç etti? Bir, iki, üç... 24 kitap. Göz korku-
tucu bir sayı değil sanınm.
Bunca yapıtın admı geçirdik; onlardan bi-
rinden kısa bir parça alsak yazımıza iyi olmaz
mı?
Debbğe Övgü'de debbk tannçası Moira
şöyle diyor:
"Bende ne cila, ne riya olabibr, kalbimde
bulunmayan bir hissin görüntüsü de hiç bir
zaman alnımda görülmez. Ve nihayet ben her
yerde o kadar kendime benzerim ki, bilge rolü
oynamayı ve öyle görünmeyi en çok isteyenler
bile dahil olmak üzere, kimse beni saklaya-
maz.
Onlar bütün suratlanna rağmen erguvan
giymiş maymunlara, yahut aslan postuna bü-
rünmüş eşeklere benzerler; ne yapariarsa
yapsınlar, sonuçta, Midas'ın başını meydana
vuran bir küçük kulak ucu aradan görünür."
ARADABÎR
RAHMtKUMAŞ
Hukukçu, eskiparlamenter
CHP-nin Siyasal
Doğraltusunda...
15 Ekim 1927 günü toplanan kurultayda Halk Fırkası adı-
nın başına cumhuriyet' sözcüğü eklenir ve genel başkan
Gazi Mustafa Kemal Paşa "Gençliğe Söylevi'nj de iceren
ünlü konuşmasında Cumhuriyet Halk Fırkası'nın ilk kurul-
tayının 4 Eylül 1919 günü toplanan Stvas Kongresi olduğu-
nu açıklar. Bu duruma göre CHP, devletimizle yaşıt bir
parti olmaktadır. Eğer 16 Ekim 1981 saldırısına uğrama-
saydı bugün 73 yaşında olacaktı. Ancak yargı kararı ol-
maksızın kapatılan partilerin açılmasına ilişkin yasa,
TBMM'nin bu haksızlığa son vermesiyle CHP ve öteki par-
tiler siyasal yaşamda yerlerini alma olanağına kavuştu.
Böylece hem partiler kapatıldığında toplumda bir tepki
oluşmaması eksiğini, hem de parti kapatma utancını bir
ölçüde gidermiş olduk. Ancak bundan 11 yıl öncesine bak-
tiğımızda toplumdaki tepkisizlik görüntüsü haklı olmamak-
tadır. Ne var ki bu toplumun durumu da bu! Bu toplumun
özelliklerine göre politika oluşturup toplumu cağdaş kıla-
cak yaklaşımları izlemek zorunluğu var!
Toplumu çağdaş kılmanın 'sosyal demokrat politika'yla
gerçekleştirilebileceği yönünde kamuoyunda yeter bir ka-
bul vardır. Ne var ki, bu yönde siyaset üretecek inandırıci
bir siyasal kadro ve örgüt ne yazık ki yok. Bundandır ki
Cumhuriyet Halk Partisi'nin 11 yıllık yokluğuna alışama-
dık, bu partiyi sürekli duyumsadık ve CHP'nin kapalı oluşu-
nun boşlugunu bir türlü ne SHP, ne DSP doldurabildi. Hatta
iki partinin gücü aritmetik olarak birleştirilse bile CHP'nin
gücüne hiçbir seçim döneminde varılamadı.
Bugün, CHP'nin siyasal yaşamda yerini almasının öz-
lemle beklendiği bir gündür. Ancak en azından 16 Ekim
1981'i izleyen gelişmeleri kısaca anımsamakta yarar var-
dır. Partilerin "gaflet, delalet ve hiyanet" sayılacak bir il-
kellikle kapatılması üzerine toplumdan hiçbir karşı ses
çıkmadı. öyle ki devletle yaşıt, toplumda çağdaş ne varsa
tümünde imzası olan, demokrasiyi kuran CHP kapatıldı ve
bir tepki görülmedi. Yalnız CHP'nin ayrılmış genel başkanı
Bülent Ecevit bir tepki gösterdi; ama partinin genel yöne-
tim kurulu üyeleri, bakanlık yapanları, parlamenterleri, ör-
güt yöneticilerinden bir açık tepki çıkmadı diye Bülent Ece-
vit bu topluluğa küstü. Yanına gidip gelenlere sürekli ola-
rak:
- VValesa tutuklandı, olaylar oldu. Polonya halkı onu yal-
nız bırakmadı. Sizse CHP kapandı, ben genel başkanı ola-
rak tutuklandım. Ama arkamdan gelmediniz, anlamında
yakınmalarda bulundu. Bu eleştirisinde haklıydı. Bir ke-
zinde uygun bir ortamda:
-Sayın genel başkanım, VValesa'nın arkasında "kilise"
var, bizim arkamızda "cami" yok. VValesa'nın arkasında
ABD var, bizim arkamızda yok. VValesa denenmemiş, biz-
se denendik ve ne can güvenliğini sağladık, ne de ekono-
mik güvenliği! Tersine tüpgaz, benzin, yağ... kuyrukları ya-
şadık. Umut olmaktan çıkanldık. Halk canından bezdirildi.
Bunun için halk arkamızdan gelemezdi, dediğimde sessiz
kaldığını anımsıyorum. Gerçekte Ecevit kendinden başka
hiçbir CHP'linin tepki koymayışını eleştirmekte sürekli
haklı kalacaktır. Ancak haklı kalamayacağı bir durum
vardır: CHP'lilere küsmesi! Çünkü demokratik bir devlet
adamının altngan olma hakkı yoktur. Ancak bu duyarlığını
yönettiği topluluk adına gösterirse ve toplumun yüksek ya-
rarları için kullanılırsa haklı olabilir. Nedenler ne olursa ol-
sun politikada önemli olan sonuçlardır. Şimdi CHP'nin açı-
lmasına sıcak olmaya çalışması, bu gerçekleri unuttu-
ramaz.
CHP haksız yere kapatıldığı için demokrasi gereği açıl-
masına Meclisçe karar verildi. Kurucusu Atatürk'ün söyle-
diği gibi bilimi kılavuz alan bu partinin canlandırılması is-
tekleri, gelecege özlemdir. Ancak ne CHP harflerinden ne
de kişilerden kurtuluş beklemek doğrudur; kurtuluşu sos-
yal demokrat oluşumu CHP'nin siyasal doğrultusunda akı-
tmada arayacağız.
Değerli Gazeteci-Yazar
NACİ
GİRGİN(SOY)'u
aramızdan aynlışının 10. yılında
sevgi ve özlemle
anıyoruz.
AİLESt
TARTIŞMA
"Kadın Bakanlığı" Tartışması
Tasannın içerigi dikkatle incelendiğinde ağırlıklı işlevlerin ve
kaynaklann Aile ve "Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü" ile
"Kadının Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü"ne aynldığı
görülmektedir.
'oabsyon hükümeünin kamuoyuna
ö ü ü verdiği "Kadın Bakanlığı"
kanunu sıcaklığıru korumakta ve bu ko-
nudaki gelişmeler ilgileri nedeniyle gerek
kadın örgütleri gerekse sosyal hizmet ala-
nında çahşanlar tarafından yakından iz-
lenmektedir.
Bu konuda ilk tasan Kadın ve Aileden
Sorumlu Devlet Bakanı Güler 1leri döne-
minde bir komisyon tarafından haarlan-
dı. İlk taslak "Kadın ve Sosyal Hizmetle-
ri Bakanlığı" olarak düşünüldüğü halde,
Meclis'e sunulan tasannın adı "Kadın
Sorunlan Bakanlığı" idi. Bu değişmede
çeşitli dernek temsilcileri, demokratik
kitle örgütleri ve kimi bilimsel çevrelerin
eleştirileri etkib oldu.
Bu çevrelerin görüşleri, kadın sorunlan
ile sosyal hizmetlerin bir arada ele alın-
masının kadın sorunlannı arka planda
bırakacağı yolundaydı.
Adı geçen bakanın değişmesi ile ikinci
yasa tasansı "Kadın, Aile ve Sosyal Hiz-
metler Bakanlığı" adı ile Sn. Türkan
Akyol tarafından hatırlatıldı. Şu günler-
de Meclisin gündemine gelmesi beklenen
bu tasannın içerik yönünden ilki ile bü-
yük ölçüde benzeştiği görübnektedir.
Yasa tasansındaki tek değişikük ba-
kanlığın adına sosyal hizmetleri eklemek
obnuştur. Zaten 40-50 yıllık geçmişi olan
Türkiye düzeyinde taşra teşkilatı bulu-
nan, bu nedenle tüm bakanlık hizmetleri-
nin yükünü taşıyacak olan Sosyal Hiz-
metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü daha da fazla görmez-
likten gebnemezdi.
Bu konuda göriiş bildiren gönüllü Sos-
yal Hizmet Araştırma Grubu üyeleri
eleştiri ve önerilerini şöyle özetlediler.
1- Demokratik kaübm, saydambk ve
açıkbk ilkelerini savunun bir iktidarda
yeni bir yapılanma getirilirken temel gö-
revi sosyal sorunlann analizi ve çözümü
olan meslek mensuplanrun kaUldığı ge-
niş bir platformda ve bu kamuoyunda
yeterince tartışılıp olgunlaştınbnadan
alel acele Meclis'in gündemine getirilme-
sini yanbş buluyoruz.
2- Tasannın içeriğj dikkatle incelendi-
ğinde ağırhkü işlevlerin ve kaynaklann
Aile ve "Sosyal Araşürma Genel Müdür-
lüğü" ile "Kadırun Statüsü ve Sorunlan
Genel Müdürlüğü"ne aynldığı görül-
mektedir. lcracı fonksiyonu ohnayan bu
iki genel müdürlüğün tüm merkez ve taş-
ra hizmetlerini, yani esas yükü ise SH-
ÇEK üstlenmektedir.
3- Adı geçen bakanlığın Türkiye düze-
yindeki tüm hizmetlerini yönetecek olan
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü'nden 'bağlı
kuruluş' olarak söz edilmektedir. Bu den-
li önemli görevleri üstlenecek olan kuru-
mun işlevleri açısından irdelenmesi,
mevcut hizmetlerin geliştirilmesi, diğer
kuruluşlarca verilen sosyal yardım ve
hizmetlerin birleştirilerek tek elde top-
lanması ve yeniden yapılandınlması tar-
tışmalan yapılmadan kurumun olduğu
gibi bağlanmasmın yanlışlığına dikkat
çekmek istiyoruz.
4- Kadın, çocuk, aile, yaşb, özürlü gibi
ihtiyaç gruplanndan söz eden bu yasa
taslağının toplumun bugünü ve yanru
olan gençleri neden dışında bıraktığını
anlamak zordur. Oysa gebşmiş ülkelerin
çoğunda sosyal hizmetler ve bakanhkla-
nnın ağırbkb işlevleri gençler konusun-
dadır.
5- Sosyal yardımlann tek elden yapıl-
ması, hizmetlerin tekran ve kaynaklann
israfına yol açmaktadır. Oluşturulacak
sosyal hizmetler bakanlığı 3254 sayılı
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fo-
nu, 2022 sayılı 65 yaşını doldurmuş,
muhtaç, güçsüz, kimsesiz ve sakat Türk
vatandaşlanna bağlanan aybk vb sosyal
yardımlarla, Vakıflar Genel Müdür-
lüğü'nün sosyal hizmetlere ilişkin görev-
lerini bünyesinde toplamabdır.
6- Bu tasannın önemle vurgulanan te-
mel hizmetlerinden birisi de Aile ve Sos-
yal Araştırma Genel Müdürlüğü'dür. Bu
alanda yeni hizmetler örgütlenirken sos-
yal sorunlara ilişkin temel araşürmalara
kuşkusuz gereksinim vardır. Ancak sos-
yal bilim alarunda araşürma yapacak
kuruluşlann, TÜBİTAK gibi özerk yapı-
lar veya üniversite bünyesi icinde ya da
araşürma enstitüsü vb biçimde örgütlen-
mek yerine bakanlık gibi bürokratik bir
yapı icinde yer alması son derece sakınca-
lı görülmektedir.
Sosyal Hizmetler Araştırma Grubu
Gençliği ve Politika
Yürürlükteki yasalarla ne üniversite öğretim elemanlan nede
öğrenciler aktif olarak politik yaşam içerisinde yer alabilmektedir.
1980 öncesi yaşadığı çalkanülar üniversite
gençbğine böyle bir yasağın getirilmesine
neden oldu. Üniversiteler ve gençlik, askeri
darbeyi gerçekleştirenler tarafından adeta
anarşinin kaynağı olarak görüldüler. Bu
teşhisten sonra tedavi çok kolaydı. Yapıl-
ması gereken üniversiteyi sıkı bir deneüm
alüna almak ve yüksek öğrenim gençliğini
de depoüüzasyona uğratarak onu suskun,
uysal duruma getirmekü. Bu konuda da
büyük ölçüde başanya ulaşıldı. Getirilen
YOK sistemi ile -öğretim üyeleri de dahil
olmak üzere- üniversite gençliği. demokra-
tik yönetimlerin konuşan, sorgulayan, ay-
dın ve cesur bireyleri olmak yerine baskıa
yönetimlerin konuşmaktan korkan, susan,
boyun eğen birer uysal ferdi durumuna ge-
tirildiler. Oysa şunu çok iyi biliyoruz ki
ülkemizde özgürlük ve demokrasi mücade-
lesi başladıgından beri yüksek öğrenim
gençliği bu mücadelenin öncülüğünü yap-
mıştır. Cumhuriyet öncesi istibdat ve meş-
rutiyet dönemlerine dönüp de kısaca baka-
cak olursak, orada bunun birçok örneğini
görebibriz.
Üniversite gençliğinin yeniden çok yönlü
düşünen, düşündüklerini korkmadan ak-
tarabilen, başkalannın düşüncelerini oldu-
ğu gibi benimsemeyen ve kendi düşündük-
lerinin de mutlak doğrular olmadığını
bilen bireylerden oluşmasıru istiyorsak ve
^ öğretimde yeni bir yapılanmaya
I gidilmesi, üniversitelerin toplumun de-
mokratik kurumlan durumuna getirilmesi
ve yeni üniversitelerin acılması konulan
kamuoyunda uzun bir süreden beri tartışıl-
makta, çeşitli öneriler sunulmaktadır. Üni-
versitelerde özlenen bir yapının oluşturula-
bilmesi için bu gereklidir de. Tartışmalann
ve beklentilerin odak noktasını üniversite-
lerin yönetsel özerkliğe kayuşturulması
oluşturmaktadır. Şüphesiz ki sağhkb bir
eğitimin verilebilmesi ve özgür bir ortamda
bilim üreülebilmesi için üniversitelerin her
anlamda özerkliğe kavuşturulması ve de-
mokratik üniversite anlayışının benimsen-
roesi bir zorunluluktur.
Oluşturulması düşünülen yeni yüksek
öğretim yasasında üniversite öğretim ele-
manlanna siyasal partilere üye olma, pob-
tika ile uğraşabilme olanağı tanınacakür.
Fakat dikkatimizi çeken bir olay var ki bu
konuda üniversite gençliğinin durumuna
değinilmemektedir. Yürürlükteki yasalar-
la ne üniversite öğretim elemanlan ne de
öğrenciler aktif olarak politik yaşam içeri-
sinde yer alabilmektedir. Toplumun en
dinamik öğelerinden biri olan üniversite
gençliği siyasi rüştüne sahip olduğu halde
herhangi bir siyasi partinin çabşmalan içe-
risinde yer alamamakta veya bir partiye
üye olamamaktadır. Türkiye'nin 12 Eylül
aynı zamanda gençliğin ülke sorunlanna
hafta sonlannda oynanan bir futbol karşı-
laşmasının sonucuna ilgi duyduğu kadar
ilgi duymasını istiyorsak üniversitelerde
özgür bir ortam oluşturmak ve bütün ya-
saklan kaldırmak zorundayız.
Üniversitelerde gelecekte topluma yön
verecek, devleti yönetecek çeşitli meslek
grubundan bireyler yetiştirilmektedir. Bu
kişilerin üniversite yıllannda da geçmiş öğ-
retim basamaklannda olduğu gibi sadece
derslerine yönlendirilmeleri ve ülke sorun-
lanna duyarlı olmaktan çıkanlmalan bü-
tün toplumun zarannadır. Daha üniversite
yıllannda katılımcı demokrasinin gerekle-
rini yerine getirmeleri önlenen gençbkten
gelecekte sorumluluk üstlenmeleri ve lider-
lik yapmalan nasıl beklenebilir. Eğer de-
mokratik, çağdaş bir toplum meydana
getirme savmda isek. yüksek öğrenim
gençbğinin örgütlenmesinden ve pobtika
ile aktif olarak ilgilenmesinden, ülke so-
runlannı, gerçekleri sorgulamasından kor-
ku duymayabm. Son yıllann moda deyi-
miyle, çağı yakalamak veya çağ atlamak
istiyorsak ünlü düşünür John Stuart Mill'-
in şu sözlerini kafalanmıza işlemek zorun-
dayız: "İnsanlann kendi ebnde daha itaat-
kâr birer alet haline gelmelerini sağlamak
için onlan cüceleştiren bir devlet, sonunda
anlayacaktır ki küçük insanlarla gerçekten
büyük işler başarmaya imkân yoktur."
Doğan DL MAN / Dpkuz Eylül Üniversi-
tesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ensti-
tüsü
PENCERE
SAYIUGÜNLER
Muzaffer Buyrukçu
10.000 lira (KDV icinde)
Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul
Ödemeli gönderilmcz.
ARDAHAN KADASTRO MAHKEMESİ
İLANDIR
Davacı Mal Müdürlüğü tarafından davahlar aleyhine mahkememizde açılan kadastro tespitine
itiraz ve tescil davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara karan uyannca davalılann
adreslerinde bulunamadıİclanndan dolayı tebligat yapılamayancağından dava dilekçesi ve aşa-
ğıda yazılı duruşma gününün tebliğ ile ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup;
Verilen ara karan gereğince aşağıda isimleri yazılı davalılar aleyhine mevkii, ada ve parsel nu-
marası yazılı şerhle ilgili olarak Mal Müdürlüğü'nce kadastro tespitine itiraz ve tescil davasının
açıldığının tespitine,
Tebligatın 7201 S.K. 31. maddesi gereğince yayımlanma tarihinden itibaren 15 gün sonra ya-
pılmış sayılacağı ve 29.7.1992 tarihli duruşma gününün aynca dava dilekçesi yerine kaim oluna-
cağı ilanen tebliğ olunur.
S.No: EsasNo: AdıSoyadı: Kö)ü: Mevki: Ada: Parsel:
1 1991/834 AhmetKömürcü Ortageçit Mezarhküstü 110 115
2 1991/840 FezairÇelik " EmiroğlüŞoşe 115 12
Üstü Mevki
3 1991/811 Muhlis Marangoz " Gölbaşı 110 82
4 1991/862 YakupTuran " Denizoğlu 105 65
5 1991871 NevzatTuran " Gölbaşı 110 11
6 1991 846 Mehmet Çelik " Cumaköy 105 26
Basın: 48345
11 ayhk bebeğin bakımını
üstlenecek gündüzlü bayan
aranıyor.
Telefon;
Gündüz: 512 05 05/544
Akşam: 386 34 45
İNGİLİZCE'yi 8 ayda
konuşun sizi
Amerikalı
dostlanmızla
ünuştıralını.
Bahariye Cad. 62/3
349 59 38
Faztomn EksHdği Noksanhk
SayrimaL.
Bir başka konuyu ele alacaktım bugün; ama, herkes
'imza'yı konuşuyor.
Gazetelerde kocaman başlıklar:
"Skandal!.."
Haddine düşmüşse, bir başka konuyu ele al!.. Cümle
âlem imza ile haşır neşir. 'Fuzuli Şagil' gibi hiç hakkı
olmadan imza sorunu gündeme oturdu.
Zaten biz saçma sapan sorunlarla ve konularla gü-
nürnüzü gün etmekte birebiriz.
•
Imzanın kendine özgü bir tarihçesi var.
Eskiden hahamlar kimi belgeyi okuduklarını belirt-
mek için altına bir işaret çakarlarmış; papazlar da bir
istavroz çizerlermiş. Ancak bu işaretlerin ayrımı güç-
leştiğinden, adlarını belirten harfler koymaya başla-
mışlar, derken ortaya imza çıkmış..
Okuması yazması kıt Hıristiyan toplumlarda bugün
bile imza yerine haç kullanılıyor. Türkiye'de imza yeri-
ne parmak basan kişilerin sayısı az buz değildir.
Çağımızda imza yüzünden kişinin başına çok bela
geiebilir. Okkanın altına gitmek var. Kimin nereye im-
za atabileceği yasalarla belirlenmiştir.
Resmi belgelerde yetkisi olmayanın imza atması ne-
ye yarar? Ya da atılan imza sorumluluk doğurmuyorsa,
kâğıdı kirletmekten gayrı ne anlamı olabilir?
Yargıç, kararın; borçlu, senedin; mal sahibi, satışın;
zabıt kâtibi, tutanağın; noter, belgenin altına imza çak-
madan iş yürümez. Bir tabloyu getirirler, beğenirsin;
ama, imzasına da bakarsın:
-Kimin?
-FikretMualla'nın..
- Hani imzası?
Resmin altında imza yoksa, değeri kuşkuludur, bilir-
kişilerden rapor istenir..
Kimi belgede imza olsa da kuşku sürer; imza, sahibi-
nin mi, değil mi? Al başına belayı!.. Uzmanlara başvu-
rulur, iş uzar. Kimi zaman bir başka sorun çıkar: Bel-
genin altındaki imza, sahibinindir; ama, tehdit ve baskı
altında imzalanmıştır.
- Bu imza senin mi?
- Evet; ama, işkence ettiler, başıma tabanca dayadı-
lar, korkudan imzaladım..
Çağımızın karmaşık yaşamında imza sorunu her
aşamada kurallara bağlanmıştır.
Devlet hayatında kimin neyi imzaiayacağı daha işin
başından bellidir. Kaymakam ya da nüfus memuru
hangi yazının altına imza atabileceğini göreve başlar-
ken öğrenir de, devletin başındaki Cumhurbaşkanı bil-
mez mi?
•
Karadeniz Ekonomik işbirliği belgesinin altına imza
atmak için bizim Cumhurbaşkanı neden bu kadar he-
veslendi?
Televizyon icat olalı, bu tür imza törenleri ekranla-
ra yansıtılıyor. Geçenlerde Bush ile Yeltsin'i imza töre-
ninde izledim. Her iki liderin iki yanında ayakta adam-
lar duruyorlar.lmzacılar masaya oturmuşlar. Kendile-
rine uzatılan belgelere imzaları çakıyorlar. Sonra
ayağa kalkıyorlar, el sıkışıyorlar, tarihsel bir an yaşa-
aıyor, dünya âlem seyrediyor.
Eskiden böyle işler, kapalı salonlarda dört duvar
arasında kalır, dışarı yansımazdı.
Şimdi görsellik, iletişim, medya, propaganda, fiyaka
geçerli. özal da ülkeyi 'bizzat' çekip çevirdiği ve dış
politikayı 'bilfiil' yönettiği, sanısını yaratmak için elin-
den geleni ardına koymuyor.
- Ben imzalayacağım..
Başbakan bu isteğe karşı işi ağırdan alınca Turgut
Bey öfkeleniyor, çekip gidiyor, 1923'ten beri Cumhuri-
yet devletinde ilk kez böyle bir olay yaşanıyor.
•
Peki, şimdi ne olacak?
Hiiiç...
özal'ın imzası zaten fuzuliydi..
Imzalamazsa bir şey değişmez.
Bilindiği gibi bir şeyin eksikliği noksanlık yaratmı-
yorsa, o şey gereksiz demektir.
Ancak 'gereksiz imza' gibi bu yazı da boşunadır!..
Yazık değil mi harcanan mürekkebe!..
AaBÎRKAYIP
VETEŞEKKÜR
AYLA
ARGUN
(KANADA-MONTREAL)
Aylamızıyitirdik.
Acımızı paylaşan dostlarımıza en içten
teşekkürlerimizi ve saygılarımızı
sunuyoruz.
EROL-ALİ-ELÂ ARGUN,
TÜRKÂN-TURHAN AKYOL,
ASUMAN-OKTAY PEKDEMtR,
SUŞAN-MURAT AKYOL,
GÜLEN-UMUT AKYOL
ANKARA 16. ASLİYE HUKUK
HAKtMLİĞİNDEN
Dosya No: 1992/299 Esas
Davacı Rıza Işık tarafından mahkememize açılan gaiplik davasında;
Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Evren köyü, cilt 30, sahife 7 ve
kütük 192'de nüfusa kayıtlı Rıza oğhı 1959 doğulu Asım'm 28.6.1972
tarihinde okula gidiyorum diyerek evden aynldığı ve o tarihten bu
yana da evine dönmediği beyan edildiğinden Asım Işık'ı gören veya
tanıyanların, hakkmda bilgi sahibi olanların mahkememiz dosyası-
na bilgi vermeleri hususu ilanen tebliğ olunur. 17.6.1992
Basın: 30800
ESPİYE ASLİYE HUKUK
MAHKEMESİ'NDEN
Dosya No: 1992/18
Davacı Espiye Güzelyurt Köyti'nden Mehmet oğlu Hüseyin Ayaz
tarafından açılan Gaiplik Karan verilmesi davasının yapılan açık yar-
gılamasında:
Gaipliğine karar verilmesi istenilen Espiye ilçesi Güzelyurt Köyü-
nden Hüseyin ve Ayse"den olma 2.5.1960 doğumiu Ahmet Ayaz'ın mev-
cut olup olmadığını ve kendisini tanıyanlann bilenlerin Espiye Asli-
ye Hukuk Mahkemesi'nin yukanda esas numarası yazılı dava dosya-
sının duruşması olan 9.9.1992 gününden evvel mahkememize bildi-
rilmesi hususu ilan olunur. „ .