Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN1992 CUMA
12 DIZIYAZI
Kan kaynağının %56'sını ordudan karşılayan Kızılay, sivilleri olaya ısındıramamanın sıkıntısını yaşıyor
Mehmetçik,lıaydi kan vermeye
Türkiye'de ilk kez 1957'de, An-
kara'da bir kan merkezi kuran Türk
Kızılayı, yılda topladığı, yaklaşık
450.000 ünite kanla, ülke ihtiyacının
%60'nı tek başına karşılıyor. Yurt sat-
hındaki, çağımız teknolojisine sahip
kanı türevlerine (eritrosit, trombosit,
sıvı ya da donmuş plazma, serum) ayı-
rabilen 19 kan merkezi ve 13 kan dağı-
tım istasyonuna sahip Kızılay'ın en
büyük kan kaynağı, %56 katılım ora-
nıyla Mehmetçik... Sivil halktan ah-
nan kan miktan henüz %44'lerde
seyrederken, demek, toplumu "kan
bağışına ısındıramamanın", belki de
yeterince ısındıramamanın sıkıntısını
çekiyor.
"Kan, yapılamayan tek ilaçtır. Bir
avuç kan, hayat kurtanr. Bugün ver,
yann bul.." gibi sloganlarla, olayın in-
san hayatına eşit oldugunu anlatmaya
çalışan Türk Kızılayı'nın Genel Baş-
kanı Dr. Kemal Demir, durumu şu
sözieriyle açıklıyor: Biz, halkımıza 35
yıldır, aralıksız İcan hizmeti götürüyo-
nız. BöyJelikk de ülkemizin ihtiyacına
%60 oranında cevap veriyoruz. An-
cak, Sağhk Bakanlığı'na, Sosyal Si-
gortalar'a, üniversitelere, tıp fakültele-
rine ve bazı kamu kunıluşlanna bağb,
sayılan nerdeyse ikiyüze varan kan
toplama üniteİeri de var. Buna rağmen
biz, %60 nispetinde kan sağlıyoruz.
Kan merkezlerimiz, çağın teknolojisi-
ne sahip olup her türlü tahlıl ve kan
bağışı, kanın en ıyi şekılde kullanılaca-
ğı yöntemlerle, emniyeüe yapılmakta-
dır. Kan merkezlerimizde hiçbir kâr
amacı güdûlmediğinden, sürekli gider
fazlası ile karşılaşıyoruz. örneğin,
1990 yıb kan gider fazlamız 7 milyan
aşmıştır. Ama yüksünmüyoruz. Üzül-
düğümüz o ki bizler Kızılaycı olarak
gösterdiğimiz bütün titizliğe rağrnen,
hâlâ radyoda, televizyonda kan iste-
yen anonslarla karşılaşıyonız. Bu bi-
zim kusurumuzdan kaynaklanmıyor.
Belki, sivil halkta, her geçen yıl biraz
daha fazla kan verme arzusu uyaruyor
ama (örneğin 1990 ile 1991 arasında
% 11 artış gözlendi) yeterli değil. Nü-
fusumuza oranlandığında, bu miktar
genel nüfusun ancak %1'ini karşıla-
maktadır. Oysa %6 ile %12 arasında
başan sağlayan Avrupa ülkelerini de
biliyoruz.."
Türk Kızılayı'mn topladığı kamn
%56'sını ordu sağhyor. Devamh aske-
re yaslanarak kan bağışı almak yerine,
sivil halkı, olaya ısındırmamn yollannı
arayan Türk Kızılayı'nın ilgilileri, şu
yöntemleri öneriyor.
1) Başta, en büyük görsel eğitim ara-
cı olan TV'yi kullanarak kan verme-
nin hem insanhk görevi hem de sağlıkb
kalmak için en ideal yol olduğunun
sıklıkla, âdeta bir rekjam kuşağı gibi,
halka anlatılması, zihinlere yerleştiril-
mesi,
2) Yazılı basının, bu konuya ciddi-
yetle eğilip her gün olmasa bile, belirli
aralıklarla, en azından kan bağışını
teşvik edki sloganlan, bir köşesinde
yayımlaması,
3) Diğer yayın organlannın, üniver-
sitelerin, eğitim kuruluşlanmn, illerde,
ilçelerde mülki amirliklenn, fazla per-
sonel çahştıran özel ve tüzel kuruluşla-
nn, hiç değılse yılda bir kez kan kam-
panyası düzenlemesi,
4) Hastanelerde, sağlıklı ziyaretçi-
lerden, bir kereye mahsus, bir ünite
kan alınması,
5) Olayı ilköğretime kadar indirip
kan bağışımn öneminin derslerde da-
ha kapsamh anlatılması. Çocuklann
ders araç ve gereçlerinin kan bağışına
özendirici özdeyişlerle donaülması,
konunun sadece Kızılay ve kan hafta-
lanna sıkıştırılmasının önlenmesi,
6) Lise ve üniversitelerde, gençu'ğjn
kan bağışına paneller ve forumlarla
ısmdınlması. Okul yöneticilerinin ge-
rek Kızılay ve gerek Sağlık Bakanhğı
ile işbirliğine girip hiç değilse yılda bir
kez kan kampanyası düzenlemesi.
tstanbul'daki tek kan merkezi olan
Istanbul (eski adıyla Çapa) Kan Mer-
kezfnin müdür muavini Rıdvan Bil-
gin de her Kızılaya gibi kan bağışımn
azlığından şikâyetçi. Nüfusumuza
oranlandığında, yakınmasında hakb
olduğunu şu basit antmetikle anlatı-
yor: "Türkiye'de 55 milyon insan yaşı-
yor. Bunun 10 milyonunun kan vere-
meyecek kadar yaşlı (65 yaş üstü), 10
milyonunun, gene kan aünamayacak
kadar genç (18 yaş alü) olduğunu dü-
şünürsek, 10 milyonunun hasta ve
gene 10 milyonun da çok korktuğunu
varsayarsak geriye 15 milyon insan
kalır. Hadi bunlardan gönüllüleri en
aza indirip bir buçuk milyon insarumı-
an, yılda sadece bir kez ve bir ünite
kan verdiğini düşünürsek (Bir ünite
kan 280-300 gr. ediyor) sağlanan mik-
tar, bir buçuk milyon ünite demekür.
Bu da şimdi topladığımızın iki misline
eşittir. tşte, bu kadarım bile sağ-
layamıyor ve halkı yeterince ısındıra-
mıyoruz. Çünkü alışkanhk yerleşme-
miş..."
Afetter nimet ohnasın
tstanbul Kan Merkezi yöneticileri,
ilgınç bir dunıma da parmak basarak,
son Erzincan olayından yola çıkarak,
bizim toplumumuzun tezatlarla dolu
yapısını şöyle açıkhyorlar: "Norrnal
zamanlarda, bilınen donörlerimizin
(kan veriri) ve az sayıdaki kan bağışı-
mn rutin çerçevesinde "Ah, daha çok
bağış olsa" diye düşünürken, Tannnın
verdiği, hiç ıstenmeyen bir afet anında,
bizim halkımızın milli hisleri galeyana
gelıyor. Başhyor insanlar kapımızda
kuyruk olmaya. Kan vermek için san-
ki bir yanş başhyor. Erzincan depre-
minde, ilk dört gün içinde, sadece
Çapa Kan Merkezi'mizde ve bağlı
Kartal, İzmit, Edirne ve Çanakkale
kan tevzi istasyonlanmızda 4.500 üni-
te kan toplandı. Bu kanlar, hemen
Ankara'daki kan merkezimize yolla-
narak işlendi ve bölgeye sevk edildi..
Demek ki istenildiği zaman halk, kan
verebiliyor, hatta vermek için kuyruk-
larda saatlerce de bekleyebiliyor. O
halde, istenmeyen afetler de kan bağışı
açısından birer nimet mi oluyor? Ha-
yır bu manük yanüş. Böyle olmama-
h... Türk Kızılayı olarak bizler, elimiz-
den geleni yaparken, özellikle kitle
ileüşim araçlannm toplumu eğitmesi,
Sağhk BakanhğTna, SSK'ya bağh
hastanelerin de kendi kan ünitelerini
tam kapasiteyle işler kıhnası zorunlu-
dur."
Kanda karaborsa
Kanmafyası
Çapa Kan Merkezi yetkililerinin
verdikleri bilgilere göre, bir ünite ka-
mn fiyaü 89 bin TL. Bu fiyatın içinde
kan, ı'thal kan torbası, enjektör, serum
hortumu da dahil. Kan fıyatını Sağlık
BILMEDIGIMIZ
GUL ÖZBAY
Donör Elif Tezgei, 32 yaştnda ve ev hanımı. Kan bağışı için "Bir hastamn
kurtulması benim için en lûymetli şeydir, herkes kan versin" diyor..
Bakanhğı belirlerken, yapılan aritme-
tiklerle, kamn bu fiyattan kendini kur-
tarmadığı ve bütçe açıklanmn Kızılay-
ca öz kaynaklanndan kapatıldığı
belirtiliyor. Ancak, ihtiyaç sahibi in-
sanlann mağdur olmamalan için,
yüksünülmeden kapatılan kan gider
fazlalanna karşın, en üzücü tablo kan
karaborsası..
Çapa Kan Merkezi Müdür Muavi-
ni Rıdvan Bilgin, karaborsacı kovala-
makta âdeta uzmanlaşmış ve başına
gelmeyen de kalmamış. Durumu ay-
nen şöyle anlatıyor:"Yıllardır kapımı-
zın önünden aynlmayan, sanki kök-
leşmiş bazı inatçı tipler var. Bazılan
nadir bulunan bir kan grubunu taşı-
yor olabilir. Ama, hiçbir übbi kontrol-
den geçmeyen, kara kuru, sıska, gözle-
rinin altı çökmüş, herhangi bir madde
bağımlılığı olup obnadığı meçhul,
kimlikleri belirsiz bu insanlar, sanki
çiklet satar gibi, utanmadan Kızılay
Kan Merkezi'nin kapısında kan sat-
maya uğraşıyorlar. Bazen çok ucuza,
bazen de aranan kan nadir ise ve o an
Birinci Dünya Savaşı'nda yayınlanan bir kart. Kurdeie içindeki yazıda: "Vatana munabbet-Yaralılara muavenet"
mühiir içinde de "Tahtı himaye-i Hazreti Miılükânede Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti" söıieri yer alıyor.
1
için hemen tedarik edilmeye çahşılı-
yorsa tutturabildiğine, açık pazarlıkla
satış yapıyorlar. Vatandaş düşünmü-
yor kı bu adam kimdir, herhangi bir
illeti, hastalığı, iptilası var mıdır? Ben
bundan kan ahrsam hastama mikrop
bulaştınr mıyım? Düşünmüyor ya da
o an düşünemi>or. Ben bu adamlarla,
öylesine mücadele ettim, öylesine ko-
valadım ki neticede beni hedef seçtiler.
Ölüm tehdidi aldım, arabamın camla-
n kınldı, yetmedi üstüme bıçak çekil-
di. Polise de haber verseniz, bir dönem
kaybolup sonra yeniden türüyorlar.
Mekânlan ise karşı kaldınmlardaki
kahvehaneler. Gözleri cahil, bilhassa
Anadolu'dan yeni gelmiş, çaresiz, yol
yöntem bilmeyen yeni avlar üstüne di-
kili bekleşiyorlar."
Bir zerre kan bile atılmaz
Türk Kızılayı'nın, topluma, özellik-
le kan bağışına sıcak bakan ya da bak-
maya aday kişilere iletmek istediği
önemli bir mesaj da kamn zannedildiği
gibi bayatladı diye çöpe atılmadığı ko-
nusu. Çünkü kan bayatlamıyor, ba-
vatlattınlmıyor. Bir ünite kamn,
normal dayanma süresinin 28 gün ol-
duğunu ifade eden uzmanlar, "Eğer
alınan kan bozuk değilse. içinde her-
hangi bir bulaşıcı hastahk taşırmyorsa,
kısacası tüm übbi tetkikleri titizlikle
yapümışsa asla irnha edilmez. 28 gün
içinde tüketilmediyse, türevlerine ayn-
Iır, hastanelere sevk edilir. Hastalığm
özelliğine göre. kandan aynlan don-
muş ya da sıvı plazma, örneğin yanık
veya hemofili tedavisinde, trombosit
lösemi ve benzer kan hastahklannda,
eritrosit de gerekli müdahalelerde kul-
lanılır. Kandan alınan serum bile son
derece kıymetlidir. Neticede halkımız
bilmelıdır ki bağışladığı kamn bir zer-
resi bile ziyan obrnaz, yerini en iyi şekil-
de bulur."
Mobil ekip çözüm mû?
İstanbul'un âdeta bir metîopol ol-
duğu düşünülürse, Ankara, İzmır gibi
kentlerimizin de giderek devleştiği göz
önüne ahmrsa kan arayan anonslann,
ulaşımdakı güçlükler yüzünden, fazla
ses getırmediği sonucu ortaya çıkıyor.
Kan ihtiyacına cevap için, donörün
ayağına gitmeyı amaçlayan seyyar
mobil sisteminin, ileride tam bir çö-
züm olabileceğini ifade eden Kızılay
Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hüseyin
Sevil, şunlan söylüyor "Bir ambulan-
sa veya minibüse yüklenen, komple
kan alım üniteİeri, içinde gerekli steril
ortam, hemşire ve doktoruyla vericiye
giderse taze kan ünitelerinde mutlak
bir artış olacaktır. Şimdilik Istanbul,
Ankara ve Izmir'de sürdürülen dene-
me mobil sistemini, yakında geliştir-
mek ve genişletmek amaandayız."
Sağhk Bakanlığı'nın takdirleri
1992 yıhnda, Sağlık BakanlığTnın
150.000 ünite kan toplamayı hedefle-
diğini bildiren Müsteşar Prof. Dr. İl-
han özdemir, halkın gönüllü kan
bağışına teşviki için, ödüllendirmenin
ve bilhassa bazı sağlık hızmetlerinin
bu bagışlara ücretsiz verilmesinin fay-
dalannı belirtiyor.
Her türlü kan hizmetinin Kan Ka-
nunu içinde ve Sağhk Bakanlığı'nın
görev ve yetkileri dahılinde, kontrollü
yürütüldüğünü ifade ederken de, kan
hizmetlerini koordine eden Yüksek
Kurul'un 1984 yıhnda 210 sayılı ka-
nun hükmündekı kararname ile kaldı-
nldığını, ancak yeniden işlerlik kazan-
ması için çahşmalann sürdüğünü de
vurguluyor.
Türk Kızılayı'mn kan merkezleri ve
istasyonlannın Sağlık Bakanhğı'nca
onayh olup yülık 450.000 ünite topla-
nan kanla, kan hızmetlerinde öncülük
ettiğini ve çok özverili çahşuğını ba-
kan adına duyuran Prof. Ozdemir,
kan karaborsası konusunda "Ohna-
ması gerekir. Çünkü kan, yahuz resmi
kuruluşlarca alımp, ticareti 1980'den
sonra yasaklanmışür" diyor.
StHECEK
Koalisyoıı sağhk politikası için görüş topluyor
1978 çalışmalan, izleyen yıllarda za-
' man zaman bazı kişilerin merakım ve
kişisel ilgilerini uyandırdı. Bu çalışma-
lan ve hakkındaki raporlan inceleyen
kimi kez bürokrat, kimi kez bakan, ki-
mi kez milletvekili yurttaşlar, kendi
ölçülerine göre değerler biçtiler. Bir
gün işime yarayabilir düşüncesi ile
özel arşivlerinde saklayanlar da oldu,
sayfalanm kanşürdıktan sonra çöpe
atanlar da. Ama bu bılgileri kullanan-
lar da oldu. Bakanhktaki 20 genel
, müdürlüğün beş genel müdürlüğe in-
dirilmesini sağlayan kuruluş yasası
değişikliği, o dönemden ileriye uzanan
bir değerlendirme örneğidir ve yararh
olmuştur. Ne var ki çoğu kez olduğu
gibi çabalar kişisel desteklerle sürekli-
ük kazanabihnektedir ve bu önemli
değişiklik de giderek sahipsiz kalıp bir
ölçüde yozlaşmıştır.
1980 sonrasımn dikkati çeken, ka-
muoyuna yansıtılması için çaba göste-
rilen ilk kıpırdanmalan, seçimli yöne-
timlerin başladığı dönemlerdir. Ülke-
nin her tür sorununun kolaylıkla
çözüleceği görüntüsü yaratılan bu dö-
nemlerde, sağhk yönetimi de kendine
düşen payı almışür. İçinden çıkılmaz
bilmeceleri andıran çerçeve kanunlar,
başka ülkeleri temsil eden kişilermiş
gibi aynı hükümette sağhk reformu-
nun kavgasım yapan bakanlar, bu
dönemin vitrine yansımış görüntüleri-
dir. Tüm bu kargaşa arasında doğruya
yönelik tek değerlendirme, sağhk re-
formunun tek kuruluşla gerçekleşme-
sinin zorunlu olduğunun anlaşıhnası-
dır. Fakat bu tek kuruluşun dışandan
kurulup, sonradan SSK'mn bu kuru-
luşa ahnmasımn hukuk dışı olacağı
nedense farkedihnek istenmemiştir.'
Her vatandaşın dılediği yerde tedaviı
olacağı ve ücretinin sigortaca karşıla-
nacağı polemikleri, bu dönemde yeni-
den gündeme gelmiştir. Hasta yatak-
lannın on binde 23 oranı devam'
ederken "biz hizmet üretmeyeceğiz"
şekünde açıklamalarla TV vitrinlerini
süsleyen sağhk bakanlan, dönemin in-
sanlanm hiç ohnazsa güldürerek ra-
hatlatan çarpıa örnekleridir.
Son koaiisyon dönemi
gelişmeleri
Ekim seçimlerinden bu yana devir
ahnan sorunlann çözümü çabalan ile
ülkenin içine itildiği ekonomik çıkma-
zı atlatma uğraşılan arasında, sağlık
sorunlannın çözümü için hızh bir ça-
lışma, gerçekten pek beklenmemek-
teydı. Ancak görünen gelişmeler bu
kanının tersine oldu. Sağlık sorunu ül-
kenin önde gelen sorunlan arasında
gündeme geldi ve görebildiğimiz ka-
danyla iyiniyetli arayışlara hız verildı.
Peşın formüllerden kaçımldı ve çözüm
yöntemi konusunda geniş kapsamh
görüş alma kampanyası başlaüldı.
Görüşler, sorunun çözümüne yeter
miydi yetmez miydi bunu önümüzde-
ki zaman dilimleri belirleyecektir. Fa-
kat bunca genış kapsamh görüş alma
politikasından sonra uygulanması ka-
rarlaştınlan yöntemler hakkında.
kimse "aceleye getirildi" savlanyla or-
tahğı karartamayacaktır.
Ülkenin sağhk hizmeti yönünden
altyapı sorunu hâlâ çözümlenmiş de-
ğildir. 7000 nüfusa bir sağhk ocağı he-
sabıyla ülkenin 8500 sağhk ocağma
gereksinımi vardır. Var olan ocaklann
sayısı ise sadece 3.672'dir. Bu sayı ilk
başvuruda hekim buhna sorununun
varhğını gösterir. Milli Savunma ve
SSK dışındaki hasta yataklan sayısı.
özel hastane yataklan dahil 95.000 do-
laylanndadır. On binde 50 asgari nor-
muna göre ise ülkemizin 300.000 hasta
yatağına gereksinımi bulunmaktadır.
Var olan 95.000 hasta yatağının bü-
yük çoğunluğu da üç büyük ilde top-
lanmıştır. Eksik olan 200.000 hasta
yatağının varhğını sağlayacak bir hiz-
met üretme yönteminin ivedi geliştiril-
mesi veya hizmet üreten bir kuruluşun
oluşturulması zorunluluğu açıktır. Bu
200.000 yatağın üç büyük il dışında
yapılacak hastanelerle kazamlması
gerçeği de kaçınılmaz bir görünümde
karşımıza çıkmaktadır.
Günümüze kadar yapıldığı izlenen
öneriler, gerçekleri görmekten uzak
yöntemlerle süslüdür. Hastanelerin
kendi kendilerini fınanse etme hanr-
TÜRKİYE'DE SAĞLIK
P O L İ T İ K A L A R I
TONGUC GÖRKER
lıklan, ülkemizin birkaç ih'nde geçerli
olabihr. Ülke genelinde ise hiç şansı
yoktur. Pahah bir hizmet olan sağhk
için orta gelirli nüfus gruplanmn yo-
ğunlaştığı yörelere kimse yatınm yap-
mak istemeyecektir. Var olan yatakh
kamu kurumlannın bile hastalardan
toplanan paralarla yaşamlannı sür-
dürmelerini beklemek aşın iyimser
gözle bakmak anlamındadır.
Geçen mart ayında toplanan
Ulusal Sağhk Kongresi'nin raporla-
nnda geçmiş bilgilere yenilerini kata-
cak öneriler bulunmamaktadır. Sağlık
Enformasyon Sistemi'nin bir destek
hizmeti olarak değil, sanki ana hedef
imişçesine empoze edilmek istenmesi,
geçmiş dönemlerin bilgjsayarla oyna-
yan bazı yöneticilerini ammsatmakta-
dır. Sorunu yeni yöntemlerle çözecek
yeni bir kuruluş önerisi yerine, tarihe
kanşmış sıtma, verem, kanser vs. genel
müdürlükleri kurma önerileri ise cid-
diyetten uzak dağınık çalışmalar ya-
pıidığı görüntüsünü vermektedir.
Elbette ki bu önerilerin yapıhmş ol-
ması demek, iktidar ortaklığının bu
yönde gelişmeleri benimsemesi demek
değildir. Tüm öneriler birleştirilecek
ve bir karar verilecektir. Umanz bu
karar verilirken, var olan bir sağhk si-
gortasının yaygınlaştınlması yenne
yeni bir sigorta kuruluşu çabalannın
gerçekçi olup olmadığı yeniden incele-
necektir. Var olan sağhk sigortasının
yaygınlaştınlması ve hukuk yönünden
sakıncalı olmadan birleştirilmesi yön-
temleri, 78 döneminin sahip çıkılma-
mış çalışmalannda saklıdır.
Yeni girişimlerin sorumluluğu, yeni
gjrişimlerin yöntemlerine karar vere-
cek görevlilerin omuzlanna yüklene-
cektir. Haydi rasgele.
—.BİTTİ—
ANKARA-ANKA
MÜSERBEF HEKİMOĞLU
Ustabra Sebm
Dizimde ağrılar, kireç çağımı yaşıyorum. Göz pınarta-
rım kireçlenmedi hâlâ! Elbet yakınmıyorum. Gözlerimi
yaşartan olaylar yaşamaktan mutluluk duyuyorum ancak.
Başkentimizin Albnpark'ında altn saatler yaşadık geçen
hafta. benim de gözlerim yaşardı durmadan.
Vaktiyle eleştirdim, Golf Kulübü kapandı diye üzüldüm
ama Belediye Evi'ni, giderek yeşeren parkı çok seviyorum
şimdi. Sanat ve kültür etkınliklerıne sahne oluyor salonla-
rı Başkentın bir kültür kenti olduğu dönemlere duyulan
özlemi dindiriyor. Anakent Başkanı Karayalçın ve arka-
daşları güzel bir başkent oluşturmaya kararlı görünüyor.
Bu güzel kararı da içten destekliyor başkentliler. Edebiyat-
çılar Derneği'nin kuruluşu da güzel bir olay. Yeni bir kuru-
luş ama kökeni derinlerde, bir tohumun üç ayda filizlen-
mesi, çiçeğe durması güzel bir birikimin ürünü kuşkusuz.
Sevgiyle, saygıyla çalışanlar zamanı aşıyor. Üç ay önce
kurulan dernek ilk kongresini yaptı 20 haziranda, akşam
da güzel bir tören. Ülkemizin yazın ustalarına ödüller veril-
di. Evrensel sanata ve ulusal edebiyata katkıları nedeniyle
bu yıl sekiz sanatçı ödülleniyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca,
Melih Cevdet, Cevdet Kudret, Aziz Nesin, Sabahattin Kud-
ret Aksal, Canit Külebi, Samim Kocagöz ve Yaşar Kemal.
Kimi felçli, kimi kalp kirizi geçirdi, Yaşar Kemal'in yurtdı-
şından konukları var, çoğu törene katılamadı, ama hepsi
oradaydı bence. Çünkü biz onlardan bir uzantıyız. Onları
okuyarak, seyrederek bugünlere vardık değil mi? Onlarla
güzelleşti yaşamımız, iyiyi. güzeli, doğruyu, sevmeyi, dü-
şünmeyi, kuşkuyu onlarla ögrendik, onlarla aydınlandı
ufkumuz, onlarla boyutlandı kişiliğimiz. Onlara çok teşek-
kür borçluyuz.
Edebiyatçılar Derneği yöneticilerini de kutlamak gerek.
Ustalara yaraşır düzeyde bir toplantı düzenlediler. önce
AnkiraTopluluğu'ndan güzel bir konser, müzikdünyasının
ölümsüz ustası Mozart da "Divertimento" ile seslendi
Türk yazın ustalarına. Yanımda Anayasa MahkemesiBaş-
kanı Yekta Güngör özden ve Kültür Bakanı Fikri Sağlar,
önümde Devlet Bakanı Türkan Akyol oturuyor. Ama proto-
koldeki yerlerini almak için değil, ustaları okuyan, seven
kişiler olarak bugünü yaşamaktan geri kalmıyorlar. Bu gü-
nün başka bir protokolü var.
Benim yaşamımda da özel bir gün bu. Edebiyatçılar
Derneği Başkanı, eski dostum Ahmet Say telefon etti bir
gün, toplantıyı haber verdi, Melih Cevdet'in berat ve ma-
dalyasını benim vermemi önerdi. Zarif bir davranış. Elbet
çok duygulandım ve onurlandım. Gözlerimde yaşlarla
seslendim Melih Cevdet'e! Duygularımı yansıtabildim mi
acaba? Bu sekiz ustayla çok değerli anılanm var. Hepsini
güzel çağrışımlarla düşünürüm her zaman. Aziz Nesin ile
aynı odada çalıştık Akşam gazetesinde. Masasma oturur,
hiç konuşmadan yazar. Ben de saygıyla beklerim. Derken
bekledığım an gelir, Aziz Nesin çay söyler, bir sigara ya-
kar, bir sigaralık söyleşiler yapar benimle. O zaman uzun
sigara satılmryor, dışandan gelen bir dosttan iki sigara yü-
rüttüm bir gün. Aziz Nesin'e uzattım, söyleşimiz biraz uza-
dı. Sonra çok uzun söyleşiler de yaptık, istanbul'da, Ören'-
de Ida Dağı'nın tepesinde. Son yıllarda çok az görüyoruz
birbirimizi. Onu iyi ve sağlıklı gördüm bu kez. Yaşlanmak-
tan söz etti, ama Aziz Nesin yaşlanır mı hiç!
Melih Cevdet'in özel bir yeri var yaşamımda. Beni etki-
leyen kişilerden biri. Şiirlerin, oyunların, çevirilerin ötesin-
öe bir birikimi var dostluğumuzun. Doğan Kardeş Yayın-
lan'na film yazarı Zacharias Toppelius'tan bir masal kitabı
çevirdiğim zaman Tünel'deki büroda Vedat Nedim Tör ile
Şevket Rado'nun yanında tanıdım onu. Ceviri yapmaya
özenmem de ondan kaynaklanıyor galiba. Beni çok des-
tekledi. Thomas Mann'dan bir çevirimin Yeditepe Yayın-
lan'nda yayımlanmasını sağladı. Çeviri ile uğraşmayı çok
severim. Ama onun kadar başarılı olamadım hiç! Annabel
Lee çevirisini okudunuz mu? Ökusaydı Edgar Alien Poe da
çok severdi sanırım. Güzel bir aşk şiiri, okurken sevdalı
değil karasevdalı sevgilileri özlüyor insan, bir bulutun rüz-
gârından üşüyen Annabel Lee'yi düşünüyor hüzünle. Me-
lih Cevdet'in çevirisinde de dilimizin güzelliğini hissedi-
yor. Aslında tüm güzellikleri sanatçılarımızla duyuyoruz
değil mi?
O törende kimi kişiler yanıma geldi, sizi otuz yıldır oku-
yor, ilk kez karşılaşıyoruz dediler, güzel seslenişlerle duy-
gulandırdılar beni. Yaşama sevincimi, umudumu, coşku-
mu yitirmediğim için kutladılar. Bu da sanatçı dostlarımın
ödülü bana! Biraz önce ödüllenen ustaların armağanı. Ki-
şiliğimizin oluşmasında çok etken var kuşkusuz. Doğamız,
çevremiz, sevgililerimiz, dostlarımız, okuduklarımız, gör-
düklerimiz, dinlediklerimizle yeşeriyor ya da soluyoruz.
Bir savaşı sonuna dek sürdürmeyi, yokuşları yeniden tır-
manmayı, yeniden soluklanmayı öğreniyoruz.
Paris'te Şilili ozan Neruda'yı tanıdım vaktiyle. Ne güzel
ozanlarınız var, dedi bana. Nâzım Hikmet ile dostluğundan
söz etti. O sabah da güneşi Melih Cevdet'in dizeleriyle se-
lamladığını söyledi. Kolları Bağlı Odysee'yi okumuş!
Anımsarsınız Fransızca çevirisi çok ilgi topladı. Altnpark'-
tan dönüşte kitaplığıma baktım sevgiyle. Raflarda büyük
ustalar. Neruda'nın sözleri çınladı kulağımda, ne güzel sa-
natçılarımız var dedim, hepsini saygıyla selamladım yeni-
den.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Fraksiyon. 2/ Su
kıyılannda yetişen
ve kökü hekimlikte
kullanılan otsu bir
bitki... tri, kart. 3/
Bir tür hafif ve kaba
ayakkabı. 4/ Sat-
rançta bir taş... Os-
manlı devleti ile Rus-
ya arasında 1711'de
yapılan savaş. 5/ Be-
Urti... Uğraş. 6/ Bir
tür börek... llenme,
beddua. 7/ Kayısı,
erik, zerdali gibi
meyvelerin kurusu...
Büyük balta. 8/ Bü- şeyi yapıp yap-
mamaya karar verme gücü... Ilişkin,
değgin. 9/ Tıp dilinde sara hastalı-
ğına verilen ad.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Padişah divanı kaleminin başı. 2/
Tümceyi oluşturan birimlerden her
biri... Âfrika'da bir ülke. 3/ Peru-
nun başkenti... Havaya fırlatılan bir
plakanın vurulması ilkesine dayah
atıcılık dalı. 4/ Yeni bir mal ya da
hizmetin yaratılmasını sağlayan etkinliklerin tümü... Yapısına
girdiği sözcuğe "iki, çift" anlamı katan yabancı önek. 5/ Isra-
il'in para birimi. 6/ Görunmez âlem... Bir nota. 7/ Ses... Rad-
yum elementinin simgesi... Şarkınm sert bir biçimde vurgulan-
dığı disko muzik üslubu. 8/ İskambilde koz... Yankı. 9/ Sınır
boyu... Büyük Okyanus'ta Fransa'ya ait bir ada.
BİRGÜL ÖZDEMİR
ile
ABDÜLGANİ DOĞRUL
evlendiler.
lotİKth, 25 Hazıran 1992