24 Nisan 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURIYET 22 HAZIRAN1992 PAZARTESI ÖRÜOLAYLAR VE GÖRÜŞLER Demokrasi Sürecimizde BirkaçSoran 14Mayıs, daha olgunlaşmamış bir burjuva açısından ele alınan bir özgürlük-eşitlik-mülkiyet-güvenlik-ulusal istenç egemenliği savında idi. Fakat, kısa bir süre içinde, ulusal istenci, Bayar-Menderes ikilisinin, öznel oligarşik istencine dönü$türdü. Prof.BAHRİSAVCI Demokrasi sürecimiz sorunlar ve de yanlış- larla dolu. örneğin, yakın tarihimizde, ordu kökerdi üç kanşma (müdahaJe) var: En eski- si, 27 Mayıs 1960 tarihli. Son zamanJarda bunu, boyuna kötüleme geleneğine, bir hız verilmektedir. Ve böylece, asıJ üzerinde durulması gereken 12 Mart ile 12 Eylül kanşmalan, sosyo-politik ve kültü- rel açılardan irdelenmekten, tarihçe de mah- kûm edılmekten yakasını kurtarmışa benzi- yor. Ordu kökenli vurucu-dağıtıcı-antlayıcı (tasfiye edici) devinimlerin, tarih içinde oluş- muş nedenleri, dayandığı felsefeleri vardır. Bunlan hele 27 Mayıs'ın nedenlerini bilme- den, medyada bir yer kapıp 'ahkam kesmek' bir demokrasi havariliği yapmak, bugûn, çok ucuz bir politikadır. Bugûn, demokrasi ve demokrasimiz üze- rinde, genelde doğru bir algırruz var, artık... Bu demokrasi algımız: Bütün devinimleri , 'hukuk içre kılmak' bütün vuruşlan da (dar- beleri de) 'hukuk dışı' saymakür. Bu algı, bir 'tek'in öznel istencini, ulusal istenç kılmanın ötesinde bir düzen algısıdır. Buna erişirsek, kimi özel aile ıstırapları, anayasa sadakatsiz- liklerini hesaba katmayan hukuk savaşçı- lıklan, boyuna 'ben, ben' diyen politika ifrat- lan aşılabiür, 27 Mayıs'la ilgili gerçeklere yaklaşılabilir. Evet, 'hukuk içrelik, darbe yöntemi dışılık' kuralına dayalı bir demokrasi algısı ile ihtilal- lerimizin nedenlerini aradığunız zaman, şu gerçekleri görürüz: 27 Mayıs, tamamlanması gereken, ama bunu yapmayıp üstelik demokrasi yolundan sapan 14 Mayıs 1950'nin, bu demokrasi yo- lundan sapmasına tepkidir. Evet, 14 Mayıs, daha olgunlaşmamış bir burjuva açısından ele alınan bir özgürlük- eşitlik-mülkiyet-güvenlik-ulusal istenç ege- menliği savında idi. Fakat, kısa bir süre için- de, ulusal istenci, Bayar-Menderes ikilisinin, öznel oligarşik istencine dönüştürdü. Bu sapmanın bir dayanağj da vardı, sözde: Secimden gelmişlik!.. 'Biz secimden geldik, öyle ise ulusal istenç, biziz' diyerek sürecten sapan birdayanak... Çünkü böylece ulusal is- tenç, Meclisteki DP çoğunluğu istencine, onun içindeki Parti Genel Merkezi istencine, onun içindede Bayar-Menderes istencine dö- nuşmüş oluyordu. Bu ikili istenç de kuramda ve uygulamada, Bayar'ın, karşıtlannı 'tenkil (silahla-şiddet yöntemleriyle) bastırma' eylemciliğine istidat açıyordu. Bu istidadın içinde, Samet Ağaoğ- Iu, muhalefetsiz bir demokrasi, yani, içinde bir tek muhalif bulunmayan bir Meclis (di- kensız gül bahçesi) düşlerine kapıhyordu. Menderes de artık kendisinin ulusal istenç ol- duğuna tam bir inançla, yargı yetkisiyle do- natılmış Tahkikat Encümenleri kuruyordu, ki bu, yargıç olmayan, yalnızca siyasal kişilik olan milletvekiUerinden kurulu komisyonla- ra, yargı yetkisi tanımak suretiyle, 1924 Anayasası'nın ihlalini oluşturuyordu. O zaman ne oldu? Tenkil eylemciliğine-muhalefetsiz Meclis ve demokrasi felsefesine -kurma felsefesine- ulusal istencin yerini alan oligarşi ya da tek kişi istencine karşı, demokrasi dinamikleri- nin tepkisi doğdu. Bu tepki ve direnç içinde, uğradığı siyasal baskı ile- Tahkikat Encü- menlerinin, 1924 Anayasası'na aykın olarak o yanhş hukuk baskısı ile antlanmak istenen CHP siyasal dinamiği, (açık bir tahrik rolü oynamamakla birlikte) vardı; tek başına bir güç olan Ismet Inönü'nün tarihsel dinamikli- ği vardı; gençlik dinamiği vardı; Vatan Cep- hesi uydurmaalığına kapılmayan basın dina- miği vardı. Bunlara, aşın ederlerle (fiyatlarla) filesini dolduramayan halk dinamiği de katıl- rnıştı. O zamanki sosyo-politik algaya göre bir tür sonsal (nihai) güvence sayılan, komu- ta zinciri dışındakı ordu dinamiği de bütün bunlann manyetik etki alanı icine girmişti. Vatan Cephesi sultası dışında kalan bütün bu dinamiklerin tümü, birbirini örgütlü ola- rak dürtmeden, kendiliğinden, o oligarşik, hatta 'tek'lik sultasının karşısında, bütünleş- ti. 27 Mayıs ihtilali, işte budur Koşullan olu- şan ve bu yüzden, tarihsel bir olgu olarak or- taya çıkan bir zorunluluk durum ve tutu- munda... 12Mart-12EyluI 12 Mart kanşmasına gelınce: Bu, sivil yö- netimin üzerine, sözde bir askersel manyeti- ğin sultasını yerleştirme girişimidir. Askersel sultaya göre sivil yönetim ve demokrasi, bir dağınıtlığa uğramıştır. Aynca 27 Mayıs'tan bekienenleri, yerine getirememiştir. Öyleyse, sivil yönetimi dürtmek-uyarmak-onu bir as- kersel manyetiğin sultası altına almak gere- kir. 12 Eylül ise: Sivil toplumun ve demokrasi- nin bütün kurumlanna vurulan bir darbe, 'Kutsal Devlet' kavramının ve istencinin, bü- tün sivil kurumlara-ilişkilere egemen sultası- nı kurma felsefesinden yola çıkar. O nedenle, 27 Mayıs'ın açtığı 'özgür birey istenci'nin, 'özgür kurumlar istenci'nin tam 'özerkliği'ni kaldınr. 'Kutsal Devlet'i de sözde 'Kuvvetli Yönetim-Kuvvetli Yürütme" pratiğine ka- vuşturmak için bir 'Üstün Devlet Başkanı 1 yaratır; onu, bütün siyasal ve hukuksal so- rumluluklardan da kurtararak aşın yetkilerle donatır. Böylece parlamenter demokrasimiz içine, tuhaf bir totalitaryanizm ve otoritarya- nizm yerleştirmeye yönelir. Böylece 'Özgür İnsan'» onun 'aile-meslek-sosyal katman' içindeki çağdaşhğı gider. Onun yerine, dura- ğan-turucu-arkaik değerlere tutsak bir uyruk ve onun sınırlı ilişkileri gelir. Devletintepesndekisonm Koalisyonculanmız, devletin tepesinde, bir didişme, bir savaşrm açmaktan çekiniyorlar: Demokrasimizi, dorukta bir kavgaya uğrat- madan sürdürme huzurunu bozmamak için. Ne var ki demokrasileşmenin temeline inin- ce, bu görüş, değerini oldukça yitirir. Çünkü: 1- Türkiye, her şeyden önce, parlamentariz- mini geliştirme gereksinimindedir. O yolda- dır da. 2- Bunun için devletin tepesini de kapsamak üzere, bütün devlet organlannı, 'demokrasinin ruhu'na uygun, demokrasinin 'yapılanma kuralı'na uygun bir yöntemle iş- başına gelmesi gerekir; bu konuda, biçimsel hukuk kurmacalanndan kaçınılması gerekir. 3- Parlamenter devletin tepesinin; ulusal is- tencin kendi 'zatında' değıl, yasama-yürüt- me- yargı organlannın kimliğinde beürdiğini kabul etmesi gerekir. 4- Kendisinin, hatta, yürütmenin ilk basamağı olmasına karşın, yasama-yürütme-yargı alanlannda, sorum- suz, bu nedenle de yetkisiz ve yansız bir organ olarak parlamentarizmde, 'simgesel bir ma- kam' olduğunu bilmesi gerekir. Kendileri 'anayasal yetkilerim var' deyip durmaktadır. Fakat bunlann, birer 'Ulusal Egemenlik' yet- kileri olmayıp birer temşiyet, yani kamu iş- lerinin günlük gidişatı düzenlemeleri olduğu- nu bilmesi gerekir.) Oysa bu sıralarda Türkiye'de, bu konular- da yanüşlık içindeyiz; şunlan'n ayırdmda de- ğiliz: I- Devletin tepe noktasına gelişteki biçim- sel hukuk kurmacası, demokrasi zarafetini, parlamentarizmin kuram ve yöntemini göl- gelemiştir. II- Parlamentarizmin bu tepesi, 're'sen ulu- sal egemenliği kullanma katı değildir. Kuram ve yasalar, ona, bu yetkiyi vermemiştir. III- Devletin tepesinde, boyuna, savaş efe- likleri yapılmaktadır. Öyle ise bütün makamlann, yani koalisyo- nun, beklemeden devletin tepesini, parla- mentarizm içinde, tepeden tırnağa, rasyona- lize etmesi gerekmez mi? IV- Bu hususta neler yapılabileceği konu- su, bir 'siyaset sanatı'dır. Ama, 'konsensüs demokrasisi' elbet de yol gösterebilir. Bir en son rasyonalizasyon devinimi olarak şunu da önümüze serebilir: A- Koalisyon, Doğudan Batıya yaptığı ko- şuştunnalan dırrulaştırdıktan sonra bütün ülkeye, tepedeki terslikleri, zarafetle, ama bü- tün açıklıklığı ile anlaür, önce... B- Sonra da terazinin kefesine, bütün ağır- lığı ile kendisini koyarak halkın bir yeğleme- sini ister. C- Halk, Demirel'i, partisini, ortağını yeğ- lerse, tepedeki demokrasi tersliğini yaratan ve geliştiren, bir 'a'Ilü zail (kaybolan gölge)' olur. Yok halk. Demirel'i, partisini ve ortağı- nı değil de devletin tepesindeki anti demokra- tikliği yeglemiş olursa, Demirel ve koalisyo- nu gider. (Rasüantı: Yerel ara secim sonuçla- n, halkın kimin yanında olduğunu gösterdi.) Eğer Türkiye'de, gerçekten bir demokra- tikleşme süreci varsa, -ki tarihsel kökeniyle, ve günün 'salt zorunluluğu' ile vardır- bu ikinci durum, kesin bir 'olasızlık'tır; bir düşsel hayaldir. Sonuç I- Ulusal egemenlik, toplumun, kendi is- tenci ile kendisine bir gidişat çizme; kendisi- ne, bağımsız olarak yön verme; kendi yazgısı- nı, kendisinin belirleme özgürlüğü ve gücü- dür. II- Demokratik yolla yapılan töplumsal sözleşmede gösterilen makamlarca, orada gösterilen yollarla, gene orada gösterilen iç ve dış demokratik hukuk kurallan içinde kulla- nıhr; ulusal ve ulus üstü yollarla denetlenir. Bu, bu cevherin zatına-özüne bir bozulma (halel) getirmez; tersine onun, ulusal ve ulus üstü platformlarda bir otoritaryanizm oluş- turmamasmın ilk koşulu olur. PENCERE ARADABIR Prof. Dr. ALİ SAİT YÜKSEL • • * • • • Marmara Uni. Oğretim Uyesi Rektör SeçüHeri ve Düş Knldıldan ,Son siyasal değişim; yarım yıla yaklaşan süresi içinde üniversiter demokrasiye de az çok cansuyu verebilseydi, üniversite birimlerinde temmuz ayı içinde yapılacak rek- tör, dekan gibi yönetici seçimleri bütün üniversite çevrele- rinde olumlu, sevinçli hareketlenmelere neden olabilirdi. Oysa bolca seçim nutuklarına ve sonra da koalisyon pro- tokollerine konu olmasına karşın; bugün Türkiye'de askeri darbenin hâlâ tek çivisi değiştirilmemiş en diri mirası, ül- kenin üniversite düzenidir. Bir ülkenin demokratikleşme sürecinde örneklik edecek temel kurumları arasında; bilimin, özerk ve güdümsüz ög- retimi ve araştırılmasına adanmış olmaları gereken üni- versiteler de vardır. Burtca zaman içinde üniversite refor- munda ciddi hiçbir adım atılamamış olmasının yarattığı düş kırıklığının ciddiye alınması gerekir. "Nerede üniversite reformu" sorusu ortaya atıldığında, el altından verilen yanıtın "Anayasa degişikliğine gücü- müz yetmiyor ki" olduğu söyleniyor. Bu yanıt gerçekten yetkili kişi ve kurumlara mal edilebilecekse, bunun ancak bahane olarak yorumlanması gerekecektir. Mevcut ana- yasanın "..kanunların gösterdiği usullerle rektörlerin Cumhurbaşkanı'nca, dekanların YÖK tarafından" atan- masını (m. 130) öngördüğü dogrudur. Ancak bu atamanın ayrıntısını belirleme, tamamen yasaya bırakılmıştır. Böy- lece anayasaya varmadan sadece yasa değişikliği ile ata- ma makamına isterseniz bir; isterseniz 4 aday çıkararak; üniversitenin bu seçimdeki istenç (irade) payını % 25'ten % 100'e yükseltebilirsiniz. "Böl ve dilediğince yönlendir!": Mevcut YÖK Yasası ög- retim üyelerinin kurullarını da neredeyse atama üyeler gruplarına dönüştûrmüş ve bütün oğretim kadrosunun bir araya geldiği geniş katılımlı kurullar yerine, etkilenmesi kolay küçücük birimlere parçalamıştır. Ufukta, üniversite çevrelerinin, üniversiteye özerklik ve yönetim demokrasisi doğrultusundaki beklentilerinin hiç- bir somırt görüntüsü yok. Bu konularda duyulan sadece; -içlerinde dostlarımızın ve seçkin kişilerin de bulunduğu- kimi 8-10 yıllık belirli rektörlerin öncülük ettiği süre uzatma pazarlıklandır. Basına yansıdığına göre şimdilerde 67 yaşını dolduran- lara harıl harıl görev uzatma formülleri aranmaktadır. Bunlar içinde; eskinin geniş katılımlı üniversite kurulların- da yapılabilene benzer hiçbir hesabın sorulamadığı ve hiçbir iç denetin kurulamadığı geçmiş 8-10 yılda; fakültele- rini boşaltıp, emeklilik sonrası için kendilerine yeni kuru- mArkusıSc.l9,Sû.7'de TARTIŞMA Kendi Akışına Bırakılmış Turizm a;en yı) yaptığımız radyo ve televizyon onuşmalannda Körfez savaşı nedeniyle duraklama dönemine giren Türk turizminin mevcut olumsuzluktan yararlanarak bir değerlendirme, topar- lanma, yeniden yapılanma sürecine gir- mesi gerektiğine deginmıştik. Bu zorunlu dinlence sahneye daha ciddi, daha bilinç- li ve soluklu çıkılması için güzel bir fırsat olarak değerlendirilebilirdi. Bu yapılmadı. Yapılmadığı için de her yıl yaşanan kimi olumsuzluklar tekrar göze carpmaya başladı. Yülar önce yazı- îan çizilen sorunlar büyûyerek daha sis- temli ve daha rahat bir şekilde sahneye konuluyor. Çünkü turizrnin henüz bir sa- hibi yoktur. Bu endüstriye yön veren, bu endüstrideki olaylan ve gelişmeleri izle- yen bir otorite yoktur. Ulusal olanı başta olmak üzere uçak şirketlerinin belirlen- miş bir charter poliükalan yoktur. Ko- naklama işletmelerinin fıyat poliükalan sürekli düşme ve yükselme gösteren bir istikrarsızlık içindedir. Tur operatörleri 1000 DM karşıhğında iki hafta kalınabı- linen ucuz cennetı yakalamışlardır. özet- le pastanın biçimi ve içeriği saptanma- dan, nasıl korunacağı ve büyütüleceğı hesaplanmadan, sadece paylaşımı düşü- nülmektedir. Türk turizminin bu başıboş yapı içinde kitle turizmine bağımlı kalması doğaldır. Çekim merkezlerinin pazara olan kara- yolu bağlanüsı hayli uzak sayıldığı için kitle turizminin agırlığı sürecektir. Bu realite iki elin parmak sayısını aşmaya- cak sayıda tröstleşen tur operatörlerinin istedikleri gibi at oynatmalan sonucunu doğuracaktır. Nitekim bu yıl uygulanan oyunlardan biri de bunun işaretini ver- mektedir. 30-40 DM'lik konaklama bi- rimkri üzerindeki yaklaşımlar rakamın 15-20 Alman Markı'na indirilmesi sonu- cunda uygulama olanağına kavuşmuş- tur. Bu uygulamanın oldukça tehlikeli boyutu: ÜUce dışında oluşan turizm tale- binin ülke ekonomisi tarafından yönlen- dirilememesidir. Sektörün bu başıboşluktan, bu dağı- nıklıktan kurtulması gerekir. Serbest pi- yasa demek birtakım kişi veya gruplann kendilerine göre hedefler saptayıp uygu- lamalar içinde gözlenmeleri anlamına gelmemelidir. Başıboş, kendi haline bıra- kılmış turizm belki baa kişi ve gruplara yarar sağlayabilir, ama uzun vadede bundan ülke zarar görür. örneğin An- Ulya'da TÜRSAB ayn, bazı acenteler ayn toplanülar yaparak turfiyatlansap- tıyorlar. Bazı tur operatörleri 390 DM karşıhğında bir hafta Türkiye turu sata- rak restoran veya hediyelik eşya saücıla- nndan komisyon almaktadırlar. Turizm öyle bir düzeye getirilmiş ki restoran sa- hipleri acente acente dolaşıp komisyon teklifinde bulunmaktadırlar. Konakla- ma işletmeleri 30 markhk fiyatlannı 15 marka düşürebilmektedir. Belli ki sektö- rün sahibi olmadığı gıbı ona yön verecek bir otorite de yoktur. Turizrnin oluşumu, uygtılanması ve anlayışının sağhklı gelişimiyle doğal ve kültürel değerlerin koruma-kullanma dengeleri konulannda eşgüdüm açısın- dan düzenleyici bir otoriteye gereksinim olduğu açıktır. Yerel yönetimler, kamu kuruîuşlan, üniversiteler ve meslek kuru- luşlannı bir araya getirip eşgüdüm sağla- yacak bir "regüiatör otorite"nin boşluğu açıkça ortadadır. Bu boşluğun hissedildi- ği en büyük nokta ise mevcut politika (ya da poliüîkasızlık) yüzünden kitle turizmi- nin tröst tekeüeri altında sürdürülme ris- kidir. Oysa ülkenin çıkanlacak bir en- vanterden sonra yeni gelişen turizm tür- lerine göre yöresel tanıümının yapılmaa talep dengelerine yeni boyutlar kazandı- rabilir. Bölgesel özelliklere göre spor, sağ- lık, macera, din tûrlerine yönelik göreceli tanıtma yaklaşımlan yeni ve değişik gruplara yönelme olanağı sağJayabilir. Oteden beri üzerinde ısrarla durulan tu- rizm poütikalanaın saptanması da bu nedenlerle arzu edilmektedir. Rasyonel, işbitirici, işgötürücü, çağ- daş, çözüm sağlayan, turizm olgusunun gereği formasyonlara sahip kadrolann varlığı ve egemenliği turizm alanındaki başıboşluğu ve sahipsizliği gidermeye ye- terli olabifîr. ABDULLAHTEKİN İLAN ASLİYE 8. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1988/792 Davacı DSİ Oenel Mûdüılügü vekili tarafından davaljlar Süleyman Kılıç, Necmi Gün, Mehmet Aşkın, Hüseyin Demir, Levent Bağış, Ray Sigorta A.Ş. Kemal Yağcı, Anadolu Sigorta aleyhlerine açılmış olan alacak davasımn yapılan yargüaması sonunda; Davalılardan Mehmet Aşkın ve Necmi Gün'e tebligata sarih açık adresi tespit edilemediğinden, dava dilekçesi, gıyap karan, mahke- me karan ilanen tebliğ edilmiş olup, mahkeme karannı davacı ida- rece temyiz ediîmiş olmakla; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 24.3.1992 tarih 1991/612-1992/4205 sayüı ilamı ile onanmış olup, iş bu Yargı- tay onama ilamının ilan larihinden itibaren 15 gün içerisinde tashihi karar talebinde bulunmadığınız takdirde hakkınızdaki hukmıin ke- sinleşecegi onama ilamının tebliği yerine kaim olmak üzere ilanen du- yurulur. Basın: 29863 Çağdaş Halk Müziğinde birbaşyapıt Yeni Turan!.. Turanlılarla iranlıların savaşları Firdevsi'nin Şehna- mesi'nde uzun uzun anlatlır. Divan şiirinde Turan, bir dogu ülkesi olarak anılıyor; Tu- ran dilleri birbirine hısım akrabadır; bunlara 'bitişken dil- ler' diyorlar. 20'nci yüzyılın baştnda Ziya Gökalp, yeni 'Kızıl Elma'yı iki dizede vurguluyor: Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan. Enver Paşa, Turan'ı boşuna fethe çıkmadı; tarihte, des-' tanda, şiirde Turan var. Birinci Dünya Savaşı'nda Turan'a ulaşmak isteyen Os- manlı ordularının yolunu iki kuvvetkesti: ingiltere.. Ve Rusya.. Kanlı serüven yıkılışla sonuçlandı; Turan derken Anado- lu elimizden gidiyordu. Tarihin ibret dersi hepimizin kulağında küpedir. Hiç unutmadık. • 21'inci yüzyılın sonuna doğru, Turan ülküsü yeniden canlandı. Içerde dışarda kimi çevreler, Türkiye'nin Turan'a dönük yüzünü ilgiyle ve kuşkuyla izliyorlar. Ne olacak? Turan gerçekleşecek mi? Ankara, Pantürkizme nasıl bakıyor? Turan gündeme girerse sonuçları ne olacak? Durum bu kez daha değişik, Enver Paşa Turancılığıyla günümüzdeki Turancılık bir değil. Osmanlı Imparatorluğu çökerken mayalanan Pantürkiz- min kökenindeki felsefe yine Osmanlı'nın dünya görüşüne dayanıyordu: Turan'ı fethetmek için yola çıktık. Fetih çağdışı bir kavramdır.. Turan bize gelmiyordu. Biz ona gidiyorduk. Çöken Osmanlı Imparatorluğu yerine yeni bir impara- torluk kurmak düşlemi, ayaklarını toprağa basmayan bir ülkünün siyasete yansıyan göstergesiydi. Imparator Wil- helm'in Almanyası, önce "Enverland"\ ipoteği altına al- mış, sonra Ortadoğu ve Asya yollarına düşmüştü. Birinci B (Berlin), "3 B"yi (Belgrad - Bağdat - Baku) denetimi ve gözetiminde bulunduracak ve "cihan"a egemen olacaktı. Berlin, Istanbul'u elinde tutuyordu; ama Turan'da tanyeri daha aydınlanmamıştı; Ortaçağ gecesini delen tek tük ışınlar gorülse de halk derin uykudaydı. • 21'inci yüzyıla doğru durum değişti. Biz Turan'a gitmiyoruz.. Turan bize yaklaşıyor.. İkinci Dünya Savaşı nm karanlık yıllarında Türkiye'deki Turancılar Hitler'in Pancermanizminden esinlendiler; ırk- çılığa dönük Pantürkizm ülküsüne kapıldılar. Bugünkü durum, dünyamızın yeni göstergelerine ayar- lanmak zorundadır; Turan, sınırları belirli,eşit ve bağımsız devletlertopluluğlı olarak 21'inci yüzyıla girıyor. Irkçılık, Birleşmiş Milletler Örgütü'nün hukuk düzenin- de, cezalandırılması gereken bir suçtur; ama iletişim ça- •ğında yaşayan bir dünyada, birbirine en uzak ve en yaban- cı ülkelerin insanları bütünleşirlerken, Türklükcoğrafyası- nı tarihten gelen kuşkularla dışlamak yanlış bir yaklaşım olur. • Birinci Aydınlanma Çağı, eski Yunan'da yaşandı. ikinci Aydınlanma Çağı, 18'inci yüzyılda ışınlarıyla ka- ranlığı deldi; Rousseau, Voltaire, Diderot'nun başını çekti- ği aydınlık, Ortaçağ ı yırttı. Üçüncü Aydınlanma Çağı nın öncüleri, Marx ve Engels'- tir; 19'uncu yüzyılda yükselen sosyalistfikirlerin kökenin- deki laik yaklaşım, 20'ncı yüzyılda Turan'ı ne ölçüde etkile- di? Eğer Turan, son aydınlanmanın ışığını yeterince özüm- seyebilmişse, ne Birinci Dünya Savaşı'nın Turanı'na ben- zer, ne de İkinci Dünya Savaşı'nın ırkçı Turancılığı geçerli olabilir. Türkiye, Atatürk milliyetçiliğini Nazizmden esinle- nen ırkçılıktan özenle ayrı tutmaktadır; Pantürkizmi bu kapsamda yeniden değerlendirmekte yarar var. Yeni Turan bir düş değildir... Atla,silahla fethe çıkmıyoruz. Yazı îple çekenler ! Bu yılmavi yolculuğa bizımle fılcmaya ne dersiniz? Boyu 26 metre , eni 8 metre, Karadenizin geleneksel çektirme yatı CUMAULAR ile, Bodrum, Marmaris, Fethiye başlangıçlı, haftaiık kesın deparlı turlarımız başladı.İçinde wc ve duş olan 8 yolcu kabini, 2 ayrı oturma grubu , geniş güneşlenme güvertesi ve barı ile 80 m 2 kullanım alanlı bu muhteşem tekne, motorboat, vvindsurf, balık avlama ve dalma olanaklarıyla sıze, koyların o eşsiz güzelliğine çağırıyor. Unutamayacağınız bir tatil çin bizijarayın. CUMALILAR ASET A.Ş. istiklal Cad. No: 258 Kt.5/501 * Beyoğlu /İST TEL252 80 11 - B l R D E V R E - M Ü L K T A T Î L K Ö Y Ü N Ü Y A Ş A T M A K O N U Y A R A T M A K K A D A R Ö N E M L Î D İ R . BUYAZ, BAMMU EV1ER] VE GOZ OKŞAYAN ÇEVREStYLE, ODAK TURGUTRÖS DEVRE-MUUC VHJALARIN HEMEN ONUNDE 20 EK VtLlA (150 DEVRE) BtTMEK UZERE 15 GUN YAZ + 15 GUN BAHAR 27 5 M1LYON PEŞtN, YA DA UYGUN TAKSrTLERLE ODAK TURGUTREISTE SON FIRSAT 1200 AÎLE... 4000'î AŞKIN ODAKLI, BODRUM/TURGUTRElS'TE TATÎLÎN TADINI ÇIKARIYOR. HER YAZ! TURGUTREİS / BODRUM • BELEK/ANTALYA DEVRE-MÜLK TATtt. KOYLERİ Şakir Kesebır Cad. No 32 Balraumcu Plaza 2 80700 Balmumcu/JSTANBUL TEL:(1"» 272 28 61-62-63 FAKS.(l) 274 86 34
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle