06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
BAYFA CUMHURİYET 2HAZİRAN1992 OLAYLAR VE GORUŞLER SosyalDeıiet Bitti mi? Sosyal devletin bittiğini söylemek büyük bir yanlıştır. Çünkü ileri, demokratik ü kelerde devletin buna ne gücü yeter ne de böyle bir aymazlığa müsaade o unur. Kaldı ki günümüzde ileri, çağdaş ve demokrasi ışığının aydınlattığı ü kelerde benimsenen ve yürütülen toplumsal siyasalar, ulusal gelirin yüzde 2>-3O'unu refahın yayılmasına ayırmaktadır. Prof.Dr.CAHİTTALAS Bir iilkede eğer insanlar, "işsizlik ölümden de be- ter" demek durumunda bulunuyor ve işsiz kal- naktan korktuklan için ölüm grevlerine dönüşen a:Iık protestolanna başvuruyorlarsa, orada önem- li bir toplumsal bunalım kapıyı çalıyor demektir. tikemiz günümüzde cumhuriyet tarihinin en tu- ta"sız ve tehlikeli bir dönemini yaşamaktadır. Bu- nuı başta gelen nedenlerinden biri gelir bölüşümü- nin son derece adaleisiz bir dağılım süreci içine grmiş bulunması, ulusal gelirin kişisel ve bireysel diğılım dengesizliklerinin tehlikeli boyutlara ulaş- mş olmasıdır. Lüks ve gösteriş nitelikli tüketim hicmi kaygı uyandıran bir tırmanışa geçmiştir. Son derece durgun olan inşaat kesiminde canlılığı. yalnız lüks inşaat koruyabilmiştir. Sayın Cumhurbaşkaru geçen mart ayında basına yansıyan bir açıklamasında yine yanlışlarla ka- maoyunun önüne gelmiş ve dikkatini çekmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı önce "ileri ülkelerde sosyal devletin bittiğini" söylüyor. Arkasındanda "insan- ların kendi sosyal güvenliklerini kendilerinin sağla- dığnıı" ileri sürerek "Sosyal güvenliği devlet sağlar- sa eline yüzüne bulaştınyor. İşte SSK'nın hali" diyor. Yüce makamiara ulaşmış insanlar. bu ma- kamlann gereği olarak sözlerini, düşüncelerini ve değer yargılannı son derece özenle ifade etmek zo- rundadırlar. Öyleyapmazlarda iyi incelemeolana- ğı bulamadıklan konularda yanhş, gelişigüzel açık- lamalarda bulunurlarsa hem kendilerine hem devlete hem de bulunduklan yüce makama her- hangi bir yarar sağlamazlar. Sayın Cumhurbaşka- nımızın durumunda olduğu gibi zaman içinde inandıncı olma niteliğini yitirmeye başlarlar. Şimdi bu iki konuda, yani çağımızı simgeleyen sosyal devlet ve sosyal güvenlik konulannda kısa kimi açıklamalar yapalım. Bu devlet uzun bir evrimin. savaşımlann ve acı- ktrın ürünüdür. İlk çağlardan beri süregelen insa- nın insan tarafından aşağılanması ve sömürüsü olayı çağlar boyunca toplumsal yaşamlara egemen olmuş. şu ya da bu yoldan devlet gücünü eline ge- çirmiş vc ayncalıklı sınıf niteliğini kazanmış bir bölüm insan. servetlerini arttınmanın en kestirme yolunu adil ücret ve adil fiyat gereğini gözardı ede- rek tutsaklıkla başlattıklan sömürüyü çeşiıli yol- lardan çağlar boyunca sürdürmekte görmüşler ve her çağda gitıikçe büyüyen. derinleşen toplumsal çalkantılann kaynağı olmuşlardır. Bir bütün ola- rak düşünüldüğünde. bu tür durumlar son bir irde- lemede in&anlara bir bütün olarak yarar sağlama- mişlardır. Bu gerçek önce düşüncelerde filizlenmiş ve büyük dınlerle yakın bağlantı içinde kalarak hü- manist düşünceler. yani insanın mutluluğunu var olmanın bir amaci sayan düşünsel akımlar. çeşitli adlar altında yol almaya başlamışlardır. Derinden fakat kimi dönemlerde, örneğin XIX. yüzyıl bo- yunca ve I. ve II. Dünya savaşlanndan sonra çağ- daş devletin biryeni ve önemli yani hızla günışığına çıkmıştır. Bu, toplumun yöntemine herhangi bir aynm söz konusu olmaksızın herkesin katılabilme- si olayıdır. Bunun admın da demokrasi olduğunu biliyoruz. Bu oluşum gelişip yayılınca ve toplumun ekono mik bakımdan güçsüz insanlan genel oy yolu ile siyasal yönetime katılınca. emek-sermaye ilişkile- rinde yeni dengeler doğmaya başlamıştır. Ortakla- şa yaratılan değerin hakca bölüşümü, sosyal gü- venliğin bir düş olmaktan çıkıp gerçekleşme yolu- na girişi ve adil ücret ve çalışma koşullannın benimsenmesi ve yayılması yeni bir devlet. sosyal devlet anlayışına yollan açmıştır. Bu aşamaya gele- bilmek için sıkıntı veadaletsizliklerledolu yüzyıllar geçmiştir. Liberal düşünce. her günkü adı ile pazar ekonomisi de bırakınız yapsıncı ilkesini alt sınırlara çekerek sosyal adaletçi yola girme gereğini duy- muştur. Başka bir anlatımla toplumda bir bütün ve yaygın refahı sağlamamanın yararlanna inanmak zorunluluğunu duymuş ve emek-sermaye ilişkile- rinde devletin dengeci, sosyal adaletçi bir işlev de üstlenmesini zorunlu görmüştür. Çünkü toplumsal banşa, en çok sermaye gereksinim duyar. Bundan vazgeçmek nemümkün, nedeyararlıdır. Mümkün değjldir, çünkü tutucu. liberal toplumlarda da in- sanlar örgütlenirler, siyasal partilerde, sendikalar- da ve öteki kitle örgütlerinde büyük bir güç oluş- turmuşlardır. Başka bir anlatımla diyebiliriz ki sosyal devletten vazgeçmek. demokrasilerde siya- sal iktidardan da vazgeçmek anlamına gelir. Böyle olduğu için ANAP'ın kurucusu ve manevi lideri Sayın Cumhurbaşkanı bile sosyal adaletçi olma ge- reğini duymuş ve parti programında sosyal adalet- ten çok söz etmiştir. Günümüzde. ister gelişmiş isterse az gelişmiş ol- sunlar, bütün devletler sosyal devlet ilkesine bağlı- lıklannı. bazen içtenlikle olmasalar bile her fırsatta yinelerler. ANAP da öyle yapıyor. Sosyal devletin bittiğini söylemek büyük bir yanlıştır. Çünkü ileri. demokratik ülkelerde devletin buna ne gücü yeter ne de böyle bir aymazlığa müsaade olunur. Kaldı ki günümüzde ileri, çağdaş ve demokrasi ışığının aydınlattığı ülkelerde benimsenen ve yürütülen toplumsal siyasalar. ulusal gelirin yüzde 25-30'unu refahın yayılmasına ayırmaktadır. Bu konuda ya- yakalan.özellikle 1983-1991 uygulamalan ile ülke- mizdir. Çünkü Türkiye'nin sosyal güvenlik ve öteki sosyal nitelikli riarcamalannın ulusal gelir içindeki payı yüzde 5-6"yı geçmemektedir. 3. Biraz da sosyal güvenlikten söz ederek bu ya- amızı bitirelim. Sayın Cumhurbaşkanı yeterince bilgi sahibi olmadığı anlaşılan sosyal güvenlik ko- nusunda da şaşınıcı açıklamalar yaptı. İleri ülke- lerde sosyal devlet konusunun bittiğini ve "insanla- nn kendi sosyal güvenliklerini kendilerinin sağla- dıklannı" açık'adıktan sonra "Sosyal güvenliği devlet sağlarsa eline yüzüne bulaştınyor. îşte SSK'- run hali" diyor. Nereden bakılırsa doğru değil. Sos- yal güvenlik yeni bir olgudur. Bugünkü anlamı önce II. Dünya Savaşı içinde ve sonrasında İngil- tere'de oluşmuş ve ister gelişmiş, isterse az gelişmiş olsun. değişik boyutlan ile bütün ülkelerde hızla yaygmlık kazanmıştır. Herkesin kendi sosyal gü- venliğini sağlaması dönemi I. Dünya Savaşı önce- sinde kalmıştır. Sosyal güvenlik II. Dünya Savaşı sonrasında kişisel ve toplu yardımlaşmalan, gönül- lü sigortalan, işverenlerin sorumluluklan içinde görülme düzeninin sosyal sigortalan ve bununla birleşen sosyal yardımlan da aşarak günümüzdeki anlamına ve işlevine ulaşmışıır. Böylece. sosyal gü- venlik çok eski bir özlerhin yeni adı olmuştur. Işçi ve işveren aynmı gözetmeksizin bir ülke halkının tümünün, fakat özellikle her düzeydeki ücretli kesi- minin sosyo-ekonomik. ftzyolojik ve mesleksel risklerden ötürü geliri sürekli ya da geçici olarak kesilmiş olan insanlann geçim ve yaşam gereksi- nimlerini karşılamayı amaçlar. Bu temel işlevin yarunda gelir bölüşümü adaletini sağlamaya dö- nük bir önemli araçtır. Ülkemizin en adaletsiz gelir bölüşümü durumunu yaşayan ülkelerin başlannda yer almasının başta gelen nedenlerinden biri. kuş- kusuz, sosyal güvenlik düzenimizin bir türlü yeterli yaygınlığa ulaşamamış olması ve tanm kesiminde çalışanlann sürekli kapsam dışında tutulmasıdır. Buna ek olarak da sosyal güvenlik düzenimizin fı- nansmanına devleıin katılmamasını söyleyebiliriz. Sosyal güvenlik çağı Çağımızın bir sosyaJ güvenlik çağı olduğu dü- şüncesi artık yaygındır. Demokratik çağdaş top- lumlarda devletin başta gelen ve yaygın görevle- rinden biri, finansmana da katılarak herkesin sosyal güvenliğini sağlamaktır. Genel olarak önemli bir bölümü bu amacın gerçekleşmesine aynlır. Türkiye'de bugün kimi sosyal güvenlik kururnunun mali bunalım içine düşmüş bulun- ması ise uygulamadaki beceriksizliğin, ilkeler- den sapmanın ve bu kurumlan siyasal isteklerin ve müdahalelerin tutsağj durumuna getirmiş olan zihniyetin sonucudur. Bu zihniyetin temsil- cilerinin kimler olduğunu da Türk kamuoy'u yakından bilmekte ve tanımaktadır. ARADABIR MELİSA GÜRPEV AR TYS Genel Sekreteri Yok Sayrian Yazar... Biliyoruz ki yazarı koruyan, yalnızca yazıntn kendisidir. Toplumsal bellektir. Öyle olmasaydı, matbaanm icadın- dan daha önceki dönemlerden bize hiçbir metin kalmazdı. Ve belki de televizyondan sonra hiç kitap yazılmazdı. Ama yazı, eski uygarlıkların olduğu kadar, gelecekteki uygarlık- ların da bir anlatım aracı olacaktır. İnsan var olduğu süre- ce, düşüncenin yazıya aktarımına engel olunamaz. Yazı, hem özgürlük hem de ölümsüzlük demektir biraz. İşte tam bu noktada, hiç ayrıntıya girmeden, günümüz Türkiyesi'ndeki yazarların çevrelendiği koşullara değin- mekte yarar var sanırım. Ülkemize zaten kavram olarak bile geç gelmiş ve tam kırk yıldır yürürlükte olan bir Fikir ve Sanat Eserleri Yasası vardır ki, pek çok maddesinin de- ğiştirilmesi. artık yaşamsal bir önem taşımaktadır, yazar- larımız ve sanatın bütün alanlarında ürün veren sanatçıla- rımız için. On yıl önce televizyonla ilgili olarak eklenen maddeler de, sanatçının haklarını devlete ve kişilere karşı toroyab»lmektert çök uzaktır. Üstelik, bütün sanat örgütleri de, yine bu yasa nedeniyle çalışamaz, eli kolu bağlı du- rumdadır. Örneğin yazarlarının haklarını yasalar önünde koruyamayan yazar ve edebiyat örgütleri, göstermelik bir konumda kalmaya daha ne kadar katlanabilirler, bu ileti- şim ve açıklık çağında? Kim kimi kandırabilir daha fazla? Ayrıca yazarlığın bir işkolu ve meslek olarak sendikalarla ilgili yasa değişiklikleriyle de, kendine özel bir yere getiril- mesi kaçınılmaz olmuştur artık. Bu konuda, ilgili bakanlık- larda sürdürülen çalışmaların sonuçlandırılmasını, edebi- yatçıların olduğu kadar, yazı emekçisi olan yazarların da nasıl bir duyarlıkla beklediğini bilmem eklemeye gerek var mı? Yine bu duyarlık nedeniyle de Türk dili, edebiyat, yazar- lık ve yayımcılık gibi alanımıza giren konulardaki bütün düzenlemeleri, dikkat ve sabırsızhkla izlerken, her konuda gelişmişlik sürecini başlatmak istediğimiz, uygar Batı ve bir anlamda el değmemiş Doğu arasında bir köprü kurup, bütünleşmeyi sağlayacağımız bu tarihsel dönem içinde, yazarlara da önemli görevler düştüğünü görmemezlikten gelemeyiz. Yazarlık bir ek uğraş değil, meslek ve sanat olarak toplumca da onaylanmalıdır. O yazarlar ki, kimileri verimlerinin çoğunu basın ve rek- lam sektöründe harcayarak şanslı bir kesimde yer aldıkla- rı düşüncesindedirler; kimileri ömür boyu bir sosyal gü- venlik hakkından yoksundur, kimilerinin emekli maaşı bile yoktur ya da sanatçı genellemesiyle bir asgari ücret üze- rinden alınabilecek maaşın peşindedirler, kimileri pasa- portsuz, kimileri yabancı uyrukludur. Kimileri çok yaşlıdır, anılmaları geciktirilir, kimileri hasta yatar, yoklanmaz. Bir yazar mezarlığı bile yoktur ülkemizde. Edebiyatçıkimliğini özenle gizleyen ve bunun erdemine inanan pek çok sanat- çı var içimizde. Edebiyatla ilgisi olmayıp da ortada dola- şan ve o boşluğu dolduran pek çok kişinin varlık nedeni onlardır belki de. Çağlardır yara alan, sistemlerin istediği övgü satırlarında yer almayınca aforozlanan bir garip meslek olmaktan ne zaman çıkacaktır acaba yazarlık? önümüzde bizi bekleyen başka bir dünya ve yeni biryüzyıl ile böyle kimliksiz, gizlenerek, yok sayılarak, hafife alına- rak karşılaşmak, gerçekten üzücü bir durum. Ayrıca yazar örgütleri de sanki soğuk savaş dönemin- den kalma katılıklar içindeymişçesine hâlâ yelpazenin farklı yerlerinde durup birbirlerini tanımamaya özen gös- terirler ve nicelik peşinde, durmadan çoğalarak, yazar haklarının daha iyi duyurulabileceğine in'anırlar. Kimileri ise o yetersiz yasa gereği devlet eliyle kurulmuş, devlet- ten destek alan ve içinde pek de bilinen bir yazar olmayan örgütlerdir. Kimilerinin başına yıllardan beri dertyağmak- tadır. Kimileri, üyelerinin de ilgisizliği nedeniyle, yurtiçi ve yurtdışına karşı, "şahıs firması" olarak ayakta kalabilmiş- tirancak... Şu gerçeği de belirtelim: Bugünün koşulları sanırım bi- raz daha iyidir. Demokrasiyi ve katılımcı düşünceyi koru- maya çalışan bir devlet anlayışı, yaraları sarma çabası içindedir. Orgütlerin ve yazarların adları anılmakta. kültü- rel alandaki pek çok konuda işbirliği ortamları yaratılmak- tadır, sorunları çözümleyebilmek amacıyla. Ancak yazar henüz devletçe ciddiye alınmış değil. Yaşayan günümüz yazarları kendilerine verilecek olan bazı parasal kolaylıklar ve kuşkusuz manevi değerler su- nan bir tanınma kartı, bir yazar kartı peşindedirler hâlâ. Yetkili bakanlık henüz düşünmektedir: Bu kart, bir tür ba- sın kartı mı olsun ki yazarların adı gazeteciler ve bütün basın emekçileriyle birlikte anılsın, yoksa bir sanatçı kartı mı olsun da genel olarak ülkemizdeki bütün sanatçılarla birlikte verilsin kendilerine? Cumhuriyetimizin kuruluşun- dan sonra gördüğü bir iki onurlandırılma dışında, yazarla- ra hiç el uzatılmadı. Acaba daha kaç kuşak, devletten hiçbir şey beklememeyi, bir kişilik sorunu yapıp, susa- cak... Ve bu suskunluk da yanlış anlaşılchğı gibi kimilerinin de işine yarayacak. Bu nedenle bir yazar örgütü olarak, üç adım ötemizi gö- rebilmek, geleceğimizi belirleyen bütün kararların oluştu- rulmasına yardımcı olmak isteyişimiz doğal karşılanmalı, bu bağlamda devlet katında yapılan bütün çalışmaları da elimiz yüreğimizde beklediğimiz bilinmelidir. TARTIŞMA Çevre Mühendisi Kimtiir? Teknolojinin sunduklannı ret edemeyeceğimizi biierek, sanayileşme için, kalkınmanın çevreyi yok etmeden gelişimi sağlanmalı ve bu doğrultuda bilimsel ve teknik yöntemlerle üretilmiş özgün sonuçlar sunulmalıdır. "V/aşadıgjmız ortamı belirleyen her şey X (toprak, su, hava vb.) çevre, gereksi- nimlerimiz için bu ortamlara müdahalemiz ise çevre kirlenmesi olarak betimlenebilir. Yaşam gereksinimleri için doğaya mü- dahale sonucunda ekolojik dengenin bo- zuiduğu bir süreç başlamakta, bu süreç sanayi devriminden beri dedoğarun aleyhi- ne şekillenmektedir. Bu "çevre kirlenmesi- nin tek nedeni sanayidir" demek değildir. Gereksinimler için insan doğaya müdahale etmek ve kendine uygun formasyonlan ya- ratmak zorundadır. Bu zorunluluk gerek- tiğinde doğayı yenik düşürecek, gerek tiğin- de makro planlara göre mikro ölçekteki yapıyı feda etmeyi gerektirecektir. Çevreci, insan-doğa etkileşim sürecinde, hep ayru söylemle yaşadığı/paylaşüğı do- ğanın korunmasıru. çevresinin kirletilme- mesini ister ve uyanlannı yapar. Ama tehli- kenin boyutunu sunmakta teknik olarak yetersiz kalır. Bu aşamada, tehlikenin boyutunu suna- bilmenin yani sıra çevrenin korunmasını, geliştirilmesini sağlayacak, yok olmasını önleyecek ve teknik anlamda uygulayıcı aşaıtıasına geçebilecek kişilere gerek duyu- lur. Yani biz çevre mühendislerine. Çevre mühendislerinin ilgi alanlan çevre denilen ortamın ve algılanma süreçlerinin farkhlığından dolayı pek çok şeyi kapsa- maktadır. Bu konulan asağıdaki gibi alt başlıklarda toplayabiliriz. 1- Var olan/ var olacak yapılaşmalann yarattığı/ yaratacağı çevre kirliliğini (hava. su, toprak vb.) önleyıcı teknolojiler-antma tesisleri. 2- Altyapı hizmetleri (su temini, iletimi, dağıtırru, atıksu toplama). 3- Çevre kirliliğinin üst yapısal yansıma- lan (ekoloji, halk sağhğı, ekonomi, hukuk, planlama vb.). 4- Temel mühendislik kavramlan (fizik, kimya, matematik, statik, yapı statiği, be- tonarme vb.). Altyapısal olarak aüklann nasıl anula- cağı, zararh atıklann nasıl bertaraf edilece- ği, bir kirleticinin doğaya ve çevresine nasıl etki edeceği, bu etkinin olumsuzluklannın nasıl önleneceği, tüm bu düzeneklerin ya- pısının nasıl oluşturulacağı bu mühendislik disiplinince yapılabilmektedir. Yukanda belirtilen konularda eğitim alan çevre mühendisleri böylelikJe çevre konusunda yetkin elemanlar olarak teknik kadrolarda yer almaktadır. - Endüstrilerinin atık sulannj -antma te- sislerini göstermelik yaparak- dolaylı veya hiç antmadan deşarj etmesi. - Kentsel yerleşim atık sulannın direkt deniz, göl vb. alıcı ortamlara deşarj edilme- si. - Bacalardan ve egzozlardan çıkan gaz ve partiküllerle havanın kirletilmesi. - Bilinçsiz kullarulan tanm ilaçlan, katı atıklann düzensiz depolanması ve yeşil ör- tünün yok edilmesiyle toprağın kirletilme- >ı. - Çevre etki değerlendirme raporlan ha- arlanmadan termik ve nükleer santraller kurulmaya çabşılması. Ülkemizin en büyük çevresel sorunlan- dır. Çevre sorununu bir yerden, başka bir ye- re aktarma yerine somut çözümJer üretil- melidir. Geçmişte çevre korumasına yöne- lik üstyapının hiç olmaması kirletici kay- naklanm cesaretlendirmiş ve kirlenmeyi geri dönülemeyecek noktalara getirmiştir. Çözüm: Teknolojinin sunduklannı ret edemeyeceğimizi biierek, sanayileşme için, kalkınmanın çevreyi yok etmeden gelişimi sağlanmalı ve bu doğrultuda bilimsel ve teknik yöntemlerle üretilmiş özgün sonuç- lar sunulmalıdır. Çevre mühendisleri mesleki ve sosyal bi- rikimleri ölçüsünde üretecekleri çözümler için üstlerine düşeni yapacaklar ve bunun çatısıru kuracaklardır. Şianmız yaşanabilecek, yaşanmaya de- ğer, sağhkh bir çevrede herkesin yaşama hakkıdır. Bunun icinse hep beraber, hep birlikte diyonız. M. HANİFİBAYATLIER Çevre Mühendisi Doğal Afeüenin Sorumlularıo üpesiz ki doğal afetlere yenik düşen top- y lumlar maalesef günümüz teknolojisin- den yeterince yararlanmayan toplumlar olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Son aylar- da karşılaştığımız grizu. çığ. deprem ve önümüzdeki günlerde karşılaşmak istemedi- ğimiz sel-heyelan afetlerinin hasarlannı hiç olmazsa asgari seviyede tutacak mühendis- lik dallan nelerdir ve onlan yeterince kulla- nıyor muyuz? Bu sorulan teknik ve hukuk- sal yönden incelcyerek doğru cevabı bulmanın en can alıa başlangıç noktası ol- duğu kanaatindeyiz. Söz konusu afetler doğnıdan yerin özel- liği ile ilgilidir. Yer ile ilgili mühendislik dallan, sağlık alanındaki gibi calışmalan gerektirirken ne yazık ki bu ekip çalışması disiplini ülkemizde yerleştirilmemiştir. Bu- gün sağlık alanında herhangi bir operas- yondan önce insan aletsel tıp denilen bir teşhis safhasından geçirilmektedir. Bu yer büimleri için de geçerlidir. Örneğin grizu afeti bir maden ocağında meydana geldiği- ne göre konu, maden, jeoloji ve jeofızık mühendisliği alanlan ile ilgilidir. Bir ma- den yatağı için bu mühendislik dallannın görevi şu şekilde özetlenebjlir: Önce, jeoloji mühendisi yeryüzündeki farklı kayaçlan tanımlayarak yeryüzü jeoloji haritasım ha- arlar ve yeraltı derinlikleri hakkında tah- mini kesitler önerir. Yeraltı tahminindeki başansı literatüre göre % 30 civanndadır. Jeofızik mühendisi yeraltı derinliklerinin fiziksel ve fızikokimyasal özellik farklıhk- lannı cihazla ölçerek yeraltı haritasırun el- de eder. Yeralü tahminindeki başansı % 70 ilâ % 100 arasındadır. Önerilen meka- nik sondajlar sonucu ekonomik olacağı anlaşılan maden, maden mühendisi tara- fından işletilir. Bu mühendislik çahşmala- nnda yeraltındaki bir madeni araması ve yeraltı fiziksel özelliklerinin saptanması aletsel jeoloji alanındaki jeofîzik özellikle- rinin saptanmasında aletsel jeoloji anla- mındaki jeofızik mühendisliğinin yeri em- niyet, ^aman ve finansman kazancı sa|- lanması bakımından çok önemlidir. Yü- rürlükteki maden kanununda ise madeni. maden mühendisi vejeoloji mühendisi arar denılmektedir. Ne yazık ki tüm eğitim- öğretimi boyunca sadece yeralü mühendis- lik özeiliklerini tespit ederek yeraltıru ay- dınlatma eğitimi alan jeofizik mühendisine maden arama yetkisi yasalanmızda veril- memiştir. Eğer galeri içi jeofızik çalışmalar yapılsaydı, fiziksel özellik değişimi tespiti sayesınde, metan gazı ceplerinin olup ol- madığı daha önceden tahmin edilebilirdi. İkinci örnekte; deprem afetine karşı da- yanıklı yapılann inşası için şüphesiz ki in- şaat mühendisi tarafından kullanılan mal- zemelerin ve kullanım tekniklerinin seçimi önemlidir. Günümüzde zemin ve yeraltının jeofızik özeiliklerini tespit etmede aletsel üp alanın- da olduğu gibi öylesine modern cihazlar ve yöntemler geliştirilrnişür. Bizde hâlâ yeter- siz olan cihaz ve yöntemlerle işler yürütül- meye çahşılmaktadır. Meslek şovenizmliği bırakılıp ABD'de ve Japonya'da hangi mühendislik çahşmalan yapılıyorsa yasa- lanmıza eksiksiz olarak konulmalıdır. Aynca bugünkü çağdışı yasal düzenle- melerimiz nedeniyle doğal kaynaklann aranıp ortaya çıkanlmasında uğranan eko- nomik zaralann boyutlan son afetlerinki ile karşılaşunlamayacak kadar büyük ol- duğu da göz önüne alındığında, yasa konu- su tüm kamu kesimi ve yurt kalkınması ile doğnıdan ilgilidir. Bu bakımdan, yazıh ve görüntülü basında tartışılarak mühendis- lik çahşmalannda gelişmiş ülkelerin yolu izlenmelidir. Bunu yapalım ki bir daha benzeri felaketlerle karşılaşmayalım ve ge- reksiz yere kördövüş ile sorumlu aramaya- lım. Prof. Dr. D. ALİ KEÇELİ A.Ü. Isparta Mühendislik Fakültesi Jeofızik Müh. Bölüm Baskanı T.C KAYSERİ İŞ MAHKEMESİ 991/301 Davacı SSK Genel Müdürlüğü tarafından davalı Ethem Özkan aley- hine açılan alacak davasının verilen ara kararı gereğince: Mimar Sinan Mah. Tarsus Cad. Fevzioğlu Apt. No: 25 Kayseri'de (Gezi nahiyesi Subaşı köyü) ikamet eden Ethem Özkan'ın adresi te- spit edilemediğinden ve tebligat yapılamadıgjndan; Davalı Ethem Özkan'nın 30.6.1992 giınü saat 9'da duruşmada ha- zır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdir- de duruşmanın gıyabında yapılacağı ve karar verileceği hususu ila- nen tebliğ olunur. 18.5.1992 Basın: 47946 T.C. ANTALYA ASLİYE 3. HUKUK MAHKEMESİ Sayı: 1992/58 Davacı Antalya'nın merkez ilçesi Camüi köyünde nüfusa kayıtlı Kaya ve Pakize oğlu 1966 doğumlu 28 kütükde kayıtlı.Mehmet Önal'ın öimiiş olması imkân dahilinde olduğundan bu şahsın gaipiiğine ka- rar verilmesini istemiş olup, mahkememizin 4.5.1992 tarihli oturu- munda Istanbul'da münteşir bir gazete ile bu şahsın hayatta olup olmadığının bilenler varsa mahkememize müracaat etmesi için ila- nen yapılmasına karar verilmiş olup duruşmanın bırakıldığı 9.7.1992 tarihinden saat: 10.10'dan önce hâkimliğimize miiracaatları ilanen tebliğ olunur. 7.5.1992 Basın: 47791 ANKARA 22. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1992/2 Esas Davacı Zekai Çelen tarafından Şakir Taşkan vs aleyhine 27.12.1991 tarihli dava dilekçesi ile 06 SK 699 plakalı araca 06 T 1261 plakalı aracın kusurlu olarak çarpması sonucunda hasar meydana geldiğini, 17.908.000 lira tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile bir- likte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, dvalılardan Şa- kir Taşkan'ın adresi yapılan araştırmalara rağmen meçhul kaldığın- dan işbu dava dilekçesinin adı geçent ilanen tebliğine, duruşmanın 7.7.1992 günü saal 9.55'e bırakılmasına karar verilmiş olup belirtilen günde bizzat gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, dava dilekçesi ve duruşma günü yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 28880 T.C. • FATİH 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ 1991/588 Esas 1992 303 Karar 213 sayılı Vergi U.K. Muh. suçundan sanık olup tstanbul Fatih, De- nizabdal Mah. H. 1390'da nüi". k. Başvekil Cad. Köprülü Mehmet- paşa Sok. No: 15'le ticaretle meşgul İbrahim Reşat oğ. Hatice Mual- la'dan olma 1942 D.lu ERCAN ZALOĞLU hk. 213 S.V.U.K. 344/6-359, 647. 4 maddesi uyannca 270.000 lira ağır para cezası verilmiş olup ışbıı ilamıiı Istanbul'da yayımlanan bir gazetede ilanına karar veril- miştir. 12.5.1992 Ba-ın: 28420 PENCERE '22 Milletvekiline, 22 Darağact...' 16'ncı yüzyılda Avrupa'da, darağacı, tersine çevrilmiş 'L' harfi biçimindeymiş; üç ayaklısı sonradan bulunuyor; ölüm cezası -ibret olsun diye- meydanlarda uygulanıyor. Osmanlı devletinde yağlı kementle boğulan ya da kelle- si vurulanların başları belirli yerlerde sergilenirmiş; '7908 Meşrutiyet İnkılabı'nda biz de üç ayaklı darağacını -nam-ı diğer idam sehpasını benimseyip halkın gözleri önüne kurmuşuz; Nazım Hikmet'in ünlü şiirindeki gibi söylersek: Çok adam asıldı Hürriyet'te... 21'inci yüzyıla doğru ölüm cezası uygarlığın ortak huku- kunda dışlandı; ama, biz 12 Eylül'de çok adam sallandır- dık; adam bile değil, çocuk yaşta insan astık. Bugün de gönlümüzdeki darağacı üç ayaklı bir özlem piramidinin kurgusudur: "Asmayalım da besleyelim mi?" • Asalım, sallandıralım, insanoğlu darağacında rüzgârla, bir o yana, bir bu yana sarkaçlansın... Peki, kimi asalım? DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi) Başsavcısı listesini yapmış asılacak olanların: Oiyarbakır'dan altı milletvekili, Şırnak'tan üç milletvekili, Muş'tan üç milletvekili, Siirt'ten iki milletvekili, Batman'dan üç milletvekili, Mardin'den üç milletvekili, Van'dan bir milletvekili, Adıyaman'dan bir mil- letvekili; toplam kaç etti? 22 milletvekili... 22 darağacı kuralım, 22 milletvekili sallandıralım, diye Ankara DGM Başsavcısı bir fezleke' düzenliyor, Adalet Bakanlığı'na ve Meclis'e başvuruyor. Peki bu milletvekil- lerinin işlediği suç nedir? Başsavcının dayandığı yasa maddesi bölücülük!.. Türk Ceza Kanunu madde: 125!.. • TCK 125'inci madde şöyle: "Devlet topraklarmın tama- mını veya bir kısmını yabancı bir devletin hâkimiyeti altına koymaya veya devletin istiklalini tenkise (azaltmaya) veya birliğini bozmaya veya devletin hâkimiyeti (egemenliği) altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresin- den ayırmaya matuf (yönetik) bir iiil' işleyen kimse ölüm cezasıyla cezalandırılır." 125'inci madde şimdiye kadar hep 'eylem suçu' niteli- ğiyle işleme konmuştur; hiçbir zaman Y/Ar//" suçu' içeriğin- de kullanılmamıştır; bir kimseyi söylediği, açıkladığı, yazdığı fikirlerinden ötürü, 125'inci maddeden cezalandır- mak, maddenin anlamını değiştirmek demektir. Hele Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ileri sürdükleri düşüncelerinden dolayı milletvekillerini suçlamaya ve da- rağacına çekmeye kalkışırsak, parlamenter sistemi teme- linden yıkıp Türkiye'yi iki yüzyıl önceki Avrupa'dan daha daha geriye, 17' nci yüzyıla götürebiliriz. Uygarlığa ve Tür- kiye'nin onuruna ters düşen bu girişim, adliyenin manevi şahsiyetine de gölge düşürebilir. Ülkemizde yargıcıyla, savcısıyla, hukuk adamıyla geçmişten bugüne gelen say- gın bir adalet kurumu vardır. Bu kurumun değer yargılan- nı çiğneyecek girişimleri yapmadan önce, DGM savcısı bin kez düşünmeliydi. • 125'inci maddeyi içeriğinden soyutlayarak yeni bir dü- şünce suçu yaratmak, Kürt sorununu çözümler mi? M990'lar Türkiyesi'nde ülkenin bölünmesini ve Güney- doğu'da bir Kürt devleti kurulmasını öne sürenlerin varlığı gerçektir. Anadolu halkı, bu düşühceleri tartacak, demok- ratik ortamda kararmı verecektir. Fikirleri darağacı kura- rak cezalandırmak, 21'inci yüzyıla yaklaşan dünyamızda asılanları değil, Türkiye'yl mahkûm eder. 22 milletvekili için 22 darağacı kurmak gibi bir önfikirle ortaya çıkan girişimin, bölücülere yurtdışında ne büyük çapta propaganda olanağı verdiğini belki DGM Başsavcısı bilemiyor; ama 125'inci maddenin, demeç, söz, fikir dışın- da yalnrz eylem için uygulandığını da mı bilmiyor? Eğer bilmiyorsa kötü; bilip de maddeyi başka amaçlar için kullanmaya çalışıyorsa, daha da kötü.. Münir Ramazan AKTOLGA Büimsel Teknolojik DEVRİM ve DÎYALEKTİK Ulusal Kültür Yayınları P.K.1292 Sirkeci-İST. MUCADELE {(jfMÜCADELE HALKA KAKfl . _ , fİDDCT HAKUYIZ KAZANACAÖIZ • iktidar MC politikalanyla haika karşı olan tavrını sürdürüyor. Provokasyonlar, "yargısız infaz- lar", yalan ve demagojlye dayalı takt^deri başarısız oldu. Şlmdl kendi Iç çeliştdlerinin derinleşe- ceği ve adeta birbirlerini ytye- cekleri günler yaşayacaklaf. Temmuz operasyonu *anık- mahkeme önünde. ^?_%|* Gazeteci Hasan Uysa): "Açtkça sorgusuz, yargnız bir infazdT 45. SAYI ÇIKTI BAYRAMDA 7 GECE 8 GUN 4 GECE 5 GÜN 1.200.000. Prenses Otel'de (**) konaklama, yol, kahvaltı, akşam yemeği, Olüdeniz, Kayaköy, Pınara, Tlos, Saklıkent, Xantos, Letoon, Patara, Göcek, Dalyan, Köyceğiz Gölü, çamur kaplıcası, Kaunos, Iztuzu'na çevre gezileri; her şey dahil BAYBASÛS TURİZM İstanbul Ankara (1) 338 86 61 - 338 16 51/ (4) 425 90 82 Osmanağa mah. Nııshet Efendi .sok 9/36 Kadıköy İST. Scvahat Accntası Isletme BeİRe no. 2149
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle