Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BAYFA CUMHURİYET 2HAZİRAN1992
OLAYLAR VE GORUŞLER
SosyalDeıiet Bitti mi?
Sosyal devletin bittiğini söylemek büyük bir yanlıştır. Çünkü ileri, demokratik
ü kelerde devletin buna ne gücü yeter ne de böyle bir aymazlığa müsaade
o unur. Kaldı ki günümüzde ileri, çağdaş ve demokrasi ışığının aydınlattığı
ü kelerde benimsenen ve yürütülen toplumsal siyasalar, ulusal gelirin yüzde
2>-3O'unu refahın yayılmasına ayırmaktadır.
Prof.Dr.CAHİTTALAS
Bir iilkede eğer insanlar, "işsizlik ölümden de be-
ter" demek durumunda bulunuyor ve işsiz kal-
naktan korktuklan için ölüm grevlerine dönüşen
a:Iık protestolanna başvuruyorlarsa, orada önem-
li bir toplumsal bunalım kapıyı çalıyor demektir.
tikemiz günümüzde cumhuriyet tarihinin en tu-
ta"sız ve tehlikeli bir dönemini yaşamaktadır. Bu-
nuı başta gelen nedenlerinden biri gelir bölüşümü-
nin son derece adaleisiz bir dağılım süreci içine
grmiş bulunması, ulusal gelirin kişisel ve bireysel
diğılım dengesizliklerinin tehlikeli boyutlara ulaş-
mş olmasıdır. Lüks ve gösteriş nitelikli tüketim
hicmi kaygı uyandıran bir tırmanışa geçmiştir.
Son derece durgun olan inşaat kesiminde canlılığı.
yalnız lüks inşaat koruyabilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkaru geçen mart ayında basına
yansıyan bir açıklamasında yine yanlışlarla ka-
maoyunun önüne gelmiş ve dikkatini çekmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanı önce "ileri ülkelerde sosyal
devletin bittiğini" söylüyor. Arkasındanda "insan-
ların kendi sosyal güvenliklerini kendilerinin sağla-
dığnıı" ileri sürerek "Sosyal güvenliği devlet sağlar-
sa eline yüzüne bulaştınyor. İşte SSK'nın hali"
diyor. Yüce makamiara ulaşmış insanlar. bu ma-
kamlann gereği olarak sözlerini, düşüncelerini ve
değer yargılannı son derece özenle ifade etmek zo-
rundadırlar. Öyleyapmazlarda iyi incelemeolana-
ğı bulamadıklan konularda yanhş, gelişigüzel açık-
lamalarda bulunurlarsa hem kendilerine hem
devlete hem de bulunduklan yüce makama her-
hangi bir yarar sağlamazlar. Sayın Cumhurbaşka-
nımızın durumunda olduğu gibi zaman içinde
inandıncı olma niteliğini yitirmeye başlarlar. Şimdi
bu iki konuda, yani çağımızı simgeleyen sosyal
devlet ve sosyal güvenlik konulannda kısa kimi
açıklamalar yapalım.
Bu devlet uzun bir evrimin. savaşımlann ve acı-
ktrın ürünüdür. İlk çağlardan beri süregelen insa-
nın insan tarafından aşağılanması ve sömürüsü
olayı çağlar boyunca toplumsal yaşamlara egemen
olmuş. şu ya da bu yoldan devlet gücünü eline ge-
çirmiş vc ayncalıklı sınıf niteliğini kazanmış bir
bölüm insan. servetlerini arttınmanın en kestirme
yolunu adil ücret ve adil fiyat gereğini gözardı ede-
rek tutsaklıkla başlattıklan sömürüyü çeşiıli yol-
lardan çağlar boyunca sürdürmekte görmüşler ve
her çağda gitıikçe büyüyen. derinleşen toplumsal
çalkantılann kaynağı olmuşlardır. Bir bütün ola-
rak düşünüldüğünde. bu tür durumlar son bir irde-
lemede in&anlara bir bütün olarak yarar sağlama-
mişlardır. Bu gerçek önce düşüncelerde filizlenmiş
ve büyük dınlerle yakın bağlantı içinde kalarak hü-
manist düşünceler. yani insanın mutluluğunu var
olmanın bir amaci sayan düşünsel akımlar. çeşitli
adlar altında yol almaya başlamışlardır. Derinden
fakat kimi dönemlerde, örneğin XIX. yüzyıl bo-
yunca ve I. ve II. Dünya savaşlanndan sonra çağ-
daş devletin biryeni ve önemli yani hızla günışığına
çıkmıştır. Bu, toplumun yöntemine herhangi bir
aynm söz konusu olmaksızın herkesin katılabilme-
si olayıdır. Bunun admın da demokrasi olduğunu
biliyoruz.
Bu oluşum gelişip yayılınca ve toplumun ekono
mik bakımdan güçsüz insanlan genel oy yolu ile
siyasal yönetime katılınca. emek-sermaye ilişkile-
rinde yeni dengeler doğmaya başlamıştır. Ortakla-
şa yaratılan değerin hakca bölüşümü, sosyal gü-
venliğin bir düş olmaktan çıkıp gerçekleşme yolu-
na girişi ve adil ücret ve çalışma koşullannın
benimsenmesi ve yayılması yeni bir devlet. sosyal
devlet anlayışına yollan açmıştır. Bu aşamaya gele-
bilmek için sıkıntı veadaletsizliklerledolu yüzyıllar
geçmiştir. Liberal düşünce. her günkü adı ile pazar
ekonomisi de bırakınız yapsıncı ilkesini alt sınırlara
çekerek sosyal adaletçi yola girme gereğini duy-
muştur. Başka bir anlatımla toplumda bir bütün ve
yaygın refahı sağlamamanın yararlanna inanmak
zorunluluğunu duymuş ve emek-sermaye ilişkile-
rinde devletin dengeci, sosyal adaletçi bir işlev de
üstlenmesini zorunlu görmüştür. Çünkü toplumsal
banşa, en çok sermaye gereksinim duyar. Bundan
vazgeçmek nemümkün, nedeyararlıdır. Mümkün
değjldir, çünkü tutucu. liberal toplumlarda da in-
sanlar örgütlenirler, siyasal partilerde, sendikalar-
da ve öteki kitle örgütlerinde büyük bir güç oluş-
turmuşlardır. Başka bir anlatımla diyebiliriz ki
sosyal devletten vazgeçmek. demokrasilerde siya-
sal iktidardan da vazgeçmek anlamına gelir. Böyle
olduğu için ANAP'ın kurucusu ve manevi lideri
Sayın Cumhurbaşkanı bile sosyal adaletçi olma ge-
reğini duymuş ve parti programında sosyal adalet-
ten çok söz etmiştir.
Günümüzde. ister gelişmiş isterse az gelişmiş ol-
sunlar, bütün devletler sosyal devlet ilkesine bağlı-
lıklannı. bazen içtenlikle olmasalar bile her fırsatta
yinelerler. ANAP da öyle yapıyor. Sosyal devletin
bittiğini söylemek büyük bir yanlıştır. Çünkü ileri.
demokratik ülkelerde devletin buna ne gücü yeter
ne de böyle bir aymazlığa müsaade olunur. Kaldı
ki günümüzde ileri, çağdaş ve demokrasi ışığının
aydınlattığı ülkelerde benimsenen ve yürütülen
toplumsal siyasalar. ulusal gelirin yüzde 25-30'unu
refahın yayılmasına ayırmaktadır. Bu konuda ya-
yakalan.özellikle 1983-1991 uygulamalan ile ülke-
mizdir. Çünkü Türkiye'nin sosyal güvenlik ve
öteki sosyal nitelikli riarcamalannın ulusal gelir
içindeki payı yüzde 5-6"yı geçmemektedir.
3. Biraz da sosyal güvenlikten söz ederek bu ya-
amızı bitirelim. Sayın Cumhurbaşkanı yeterince
bilgi sahibi olmadığı anlaşılan sosyal güvenlik ko-
nusunda da şaşınıcı açıklamalar yaptı. İleri ülke-
lerde sosyal devlet konusunun bittiğini ve "insanla-
nn kendi sosyal güvenliklerini kendilerinin sağla-
dıklannı" açık'adıktan sonra "Sosyal güvenliği
devlet sağlarsa eline yüzüne bulaştınyor. îşte SSK'-
run hali" diyor. Nereden bakılırsa doğru değil. Sos-
yal güvenlik yeni bir olgudur. Bugünkü anlamı
önce II. Dünya Savaşı içinde ve sonrasında İngil-
tere'de oluşmuş ve ister gelişmiş, isterse az gelişmiş
olsun. değişik boyutlan ile bütün ülkelerde hızla
yaygmlık kazanmıştır. Herkesin kendi sosyal gü-
venliğini sağlaması dönemi I. Dünya Savaşı önce-
sinde kalmıştır. Sosyal güvenlik II. Dünya Savaşı
sonrasında kişisel ve toplu yardımlaşmalan, gönül-
lü sigortalan, işverenlerin sorumluluklan içinde
görülme düzeninin sosyal sigortalan ve bununla
birleşen sosyal yardımlan da aşarak günümüzdeki
anlamına ve işlevine ulaşmışıır. Böylece. sosyal gü-
venlik çok eski bir özlerhin yeni adı olmuştur. Işçi
ve işveren aynmı gözetmeksizin bir ülke halkının
tümünün, fakat özellikle her düzeydeki ücretli kesi-
minin sosyo-ekonomik. ftzyolojik ve mesleksel
risklerden ötürü geliri sürekli ya da geçici olarak
kesilmiş olan insanlann geçim ve yaşam gereksi-
nimlerini karşılamayı amaçlar. Bu temel işlevin
yarunda gelir bölüşümü adaletini sağlamaya dö-
nük bir önemli araçtır. Ülkemizin en adaletsiz gelir
bölüşümü durumunu yaşayan ülkelerin başlannda
yer almasının başta gelen nedenlerinden biri. kuş-
kusuz, sosyal güvenlik düzenimizin bir türlü yeterli
yaygınlığa ulaşamamış olması ve tanm kesiminde
çalışanlann sürekli kapsam dışında tutulmasıdır.
Buna ek olarak da sosyal güvenlik düzenimizin fı-
nansmanına devleıin katılmamasını söyleyebiliriz.
Sosyal güvenlik çağı
Çağımızın bir sosyaJ güvenlik çağı olduğu dü-
şüncesi artık yaygındır. Demokratik çağdaş top-
lumlarda devletin başta gelen ve yaygın görevle-
rinden biri, finansmana da katılarak herkesin
sosyal güvenliğini sağlamaktır. Genel olarak
önemli bir bölümü bu amacın gerçekleşmesine
aynlır. Türkiye'de bugün kimi sosyal güvenlik
kururnunun mali bunalım içine düşmüş bulun-
ması ise uygulamadaki beceriksizliğin, ilkeler-
den sapmanın ve bu kurumlan siyasal isteklerin
ve müdahalelerin tutsağj durumuna getirmiş
olan zihniyetin sonucudur. Bu zihniyetin temsil-
cilerinin kimler olduğunu da Türk kamuoy'u
yakından bilmekte ve tanımaktadır.
ARADABIR
MELİSA GÜRPEV AR
TYS Genel Sekreteri
Yok Sayrian Yazar...
Biliyoruz ki yazarı koruyan, yalnızca yazıntn kendisidir.
Toplumsal bellektir. Öyle olmasaydı, matbaanm icadın-
dan daha önceki dönemlerden bize hiçbir metin kalmazdı.
Ve belki de televizyondan sonra hiç kitap yazılmazdı. Ama
yazı, eski uygarlıkların olduğu kadar, gelecekteki uygarlık-
ların da bir anlatım aracı olacaktır. İnsan var olduğu süre-
ce, düşüncenin yazıya aktarımına engel olunamaz. Yazı,
hem özgürlük hem de ölümsüzlük demektir biraz.
İşte tam bu noktada, hiç ayrıntıya girmeden, günümüz
Türkiyesi'ndeki yazarların çevrelendiği koşullara değin-
mekte yarar var sanırım. Ülkemize zaten kavram olarak
bile geç gelmiş ve tam kırk yıldır yürürlükte olan bir Fikir
ve Sanat Eserleri Yasası vardır ki, pek çok maddesinin de-
ğiştirilmesi. artık yaşamsal bir önem taşımaktadır, yazar-
larımız ve sanatın bütün alanlarında ürün veren sanatçıla-
rımız için. On yıl önce televizyonla ilgili olarak eklenen
maddeler de, sanatçının haklarını devlete ve kişilere karşı
toroyab»lmektert çök uzaktır. Üstelik, bütün sanat örgütleri
de, yine bu yasa nedeniyle çalışamaz, eli kolu bağlı du-
rumdadır. Örneğin yazarlarının haklarını yasalar önünde
koruyamayan yazar ve edebiyat örgütleri, göstermelik bir
konumda kalmaya daha ne kadar katlanabilirler, bu ileti-
şim ve açıklık çağında? Kim kimi kandırabilir daha fazla?
Ayrıca yazarlığın bir işkolu ve meslek olarak sendikalarla
ilgili yasa değişiklikleriyle de, kendine özel bir yere getiril-
mesi kaçınılmaz olmuştur artık. Bu konuda, ilgili bakanlık-
larda sürdürülen çalışmaların sonuçlandırılmasını, edebi-
yatçıların olduğu kadar, yazı emekçisi olan yazarların da
nasıl bir duyarlıkla beklediğini bilmem eklemeye gerek
var mı?
Yine bu duyarlık nedeniyle de Türk dili, edebiyat, yazar-
lık ve yayımcılık gibi alanımıza giren konulardaki bütün
düzenlemeleri, dikkat ve sabırsızhkla izlerken, her konuda
gelişmişlik sürecini başlatmak istediğimiz, uygar Batı ve
bir anlamda el değmemiş Doğu arasında bir köprü kurup,
bütünleşmeyi sağlayacağımız bu tarihsel dönem içinde,
yazarlara da önemli görevler düştüğünü görmemezlikten
gelemeyiz. Yazarlık bir ek uğraş değil, meslek ve sanat
olarak toplumca da onaylanmalıdır.
O yazarlar ki, kimileri verimlerinin çoğunu basın ve rek-
lam sektöründe harcayarak şanslı bir kesimde yer aldıkla-
rı düşüncesindedirler; kimileri ömür boyu bir sosyal gü-
venlik hakkından yoksundur, kimilerinin emekli maaşı bile
yoktur ya da sanatçı genellemesiyle bir asgari ücret üze-
rinden alınabilecek maaşın peşindedirler, kimileri pasa-
portsuz, kimileri yabancı uyrukludur. Kimileri çok yaşlıdır,
anılmaları geciktirilir, kimileri hasta yatar, yoklanmaz. Bir
yazar mezarlığı bile yoktur ülkemizde. Edebiyatçıkimliğini
özenle gizleyen ve bunun erdemine inanan pek çok sanat-
çı var içimizde. Edebiyatla ilgisi olmayıp da ortada dola-
şan ve o boşluğu dolduran pek çok kişinin varlık nedeni
onlardır belki de. Çağlardır yara alan, sistemlerin istediği
övgü satırlarında yer almayınca aforozlanan bir garip
meslek olmaktan ne zaman çıkacaktır acaba yazarlık?
önümüzde bizi bekleyen başka bir dünya ve yeni biryüzyıl
ile böyle kimliksiz, gizlenerek, yok sayılarak, hafife alına-
rak karşılaşmak, gerçekten üzücü bir durum.
Ayrıca yazar örgütleri de sanki soğuk savaş dönemin-
den kalma katılıklar içindeymişçesine hâlâ yelpazenin
farklı yerlerinde durup birbirlerini tanımamaya özen gös-
terirler ve nicelik peşinde, durmadan çoğalarak, yazar
haklarının daha iyi duyurulabileceğine in'anırlar. Kimileri
ise o yetersiz yasa gereği devlet eliyle kurulmuş, devlet-
ten destek alan ve içinde pek de bilinen bir yazar olmayan
örgütlerdir. Kimilerinin başına yıllardan beri dertyağmak-
tadır. Kimileri, üyelerinin de ilgisizliği nedeniyle, yurtiçi ve
yurtdışına karşı, "şahıs firması" olarak ayakta kalabilmiş-
tirancak...
Şu gerçeği de belirtelim: Bugünün koşulları sanırım bi-
raz daha iyidir. Demokrasiyi ve katılımcı düşünceyi koru-
maya çalışan bir devlet anlayışı, yaraları sarma çabası
içindedir. Orgütlerin ve yazarların adları anılmakta. kültü-
rel alandaki pek çok konuda işbirliği ortamları yaratılmak-
tadır, sorunları çözümleyebilmek amacıyla. Ancak yazar
henüz devletçe ciddiye alınmış değil.
Yaşayan günümüz yazarları kendilerine verilecek olan
bazı parasal kolaylıklar ve kuşkusuz manevi değerler su-
nan bir tanınma kartı, bir yazar kartı peşindedirler hâlâ.
Yetkili bakanlık henüz düşünmektedir: Bu kart, bir tür ba-
sın kartı mı olsun ki yazarların adı gazeteciler ve bütün
basın emekçileriyle birlikte anılsın, yoksa bir sanatçı kartı
mı olsun da genel olarak ülkemizdeki bütün sanatçılarla
birlikte verilsin kendilerine? Cumhuriyetimizin kuruluşun-
dan sonra gördüğü bir iki onurlandırılma dışında, yazarla-
ra hiç el uzatılmadı. Acaba daha kaç kuşak, devletten
hiçbir şey beklememeyi, bir kişilik sorunu yapıp, susa-
cak... Ve bu suskunluk da yanlış anlaşılchğı gibi kimilerinin
de işine yarayacak.
Bu nedenle bir yazar örgütü olarak, üç adım ötemizi gö-
rebilmek, geleceğimizi belirleyen bütün kararların oluştu-
rulmasına yardımcı olmak isteyişimiz doğal karşılanmalı,
bu bağlamda devlet katında yapılan bütün çalışmaları da
elimiz yüreğimizde beklediğimiz bilinmelidir.
TARTIŞMA
Çevre Mühendisi Kimtiir?
Teknolojinin sunduklannı ret edemeyeceğimizi biierek, sanayileşme
için, kalkınmanın çevreyi yok etmeden gelişimi sağlanmalı ve bu
doğrultuda bilimsel ve teknik yöntemlerle üretilmiş özgün sonuçlar
sunulmalıdır.
"V/aşadıgjmız ortamı belirleyen her şey
X (toprak, su, hava vb.) çevre, gereksi-
nimlerimiz için bu ortamlara müdahalemiz
ise çevre kirlenmesi olarak betimlenebilir.
Yaşam gereksinimleri için doğaya mü-
dahale sonucunda ekolojik dengenin bo-
zuiduğu bir süreç başlamakta, bu süreç
sanayi devriminden beri dedoğarun aleyhi-
ne şekillenmektedir. Bu "çevre kirlenmesi-
nin tek nedeni sanayidir" demek değildir.
Gereksinimler için insan doğaya müdahale
etmek ve kendine uygun formasyonlan ya-
ratmak zorundadır. Bu zorunluluk gerek-
tiğinde doğayı yenik düşürecek, gerek tiğin-
de makro planlara göre mikro ölçekteki
yapıyı feda etmeyi gerektirecektir.
Çevreci, insan-doğa etkileşim sürecinde,
hep ayru söylemle yaşadığı/paylaşüğı do-
ğanın korunmasıru. çevresinin kirletilme-
mesini ister ve uyanlannı yapar. Ama tehli-
kenin boyutunu sunmakta teknik olarak
yetersiz kalır.
Bu aşamada, tehlikenin boyutunu suna-
bilmenin yani sıra çevrenin korunmasını,
geliştirilmesini sağlayacak, yok olmasını
önleyecek ve teknik anlamda uygulayıcı
aşaıtıasına geçebilecek kişilere gerek duyu-
lur. Yani biz çevre mühendislerine.
Çevre mühendislerinin ilgi alanlan çevre
denilen ortamın ve algılanma süreçlerinin
farkhlığından dolayı pek çok şeyi kapsa-
maktadır. Bu konulan asağıdaki gibi alt
başlıklarda toplayabiliriz.
1- Var olan/ var olacak yapılaşmalann
yarattığı/ yaratacağı çevre kirliliğini (hava.
su, toprak vb.) önleyıcı teknolojiler-antma
tesisleri.
2- Altyapı hizmetleri (su temini, iletimi,
dağıtırru, atıksu toplama).
3- Çevre kirliliğinin üst yapısal yansıma-
lan (ekoloji, halk sağhğı, ekonomi, hukuk,
planlama vb.).
4- Temel mühendislik kavramlan (fizik,
kimya, matematik, statik, yapı statiği, be-
tonarme vb.).
Altyapısal olarak aüklann nasıl anula-
cağı, zararh atıklann nasıl bertaraf edilece-
ği, bir kirleticinin doğaya ve çevresine nasıl
etki edeceği, bu etkinin olumsuzluklannın
nasıl önleneceği, tüm bu düzeneklerin ya-
pısının nasıl oluşturulacağı bu mühendislik
disiplinince yapılabilmektedir.
Yukanda belirtilen konularda eğitim
alan çevre mühendisleri böylelikJe çevre
konusunda yetkin elemanlar olarak teknik
kadrolarda yer almaktadır.
- Endüstrilerinin atık sulannj -antma te-
sislerini göstermelik yaparak- dolaylı veya
hiç antmadan deşarj etmesi.
- Kentsel yerleşim atık sulannın direkt
deniz, göl vb. alıcı ortamlara deşarj edilme-
si.
- Bacalardan ve egzozlardan çıkan gaz ve
partiküllerle havanın kirletilmesi.
- Bilinçsiz kullarulan tanm ilaçlan, katı
atıklann düzensiz depolanması ve yeşil ör-
tünün yok edilmesiyle toprağın kirletilme-
>ı.
- Çevre etki değerlendirme raporlan ha-
arlanmadan termik ve nükleer santraller
kurulmaya çabşılması.
Ülkemizin en büyük çevresel sorunlan-
dır.
Çevre sorununu bir yerden, başka bir ye-
re aktarma yerine somut çözümJer üretil-
melidir. Geçmişte çevre korumasına yöne-
lik üstyapının hiç olmaması kirletici kay-
naklanm cesaretlendirmiş ve kirlenmeyi
geri dönülemeyecek noktalara getirmiştir.
Çözüm: Teknolojinin sunduklannı ret
edemeyeceğimizi biierek, sanayileşme için,
kalkınmanın çevreyi yok etmeden gelişimi
sağlanmalı ve bu doğrultuda bilimsel ve
teknik yöntemlerle üretilmiş özgün sonuç-
lar sunulmalıdır.
Çevre mühendisleri mesleki ve sosyal bi-
rikimleri ölçüsünde üretecekleri çözümler
için üstlerine düşeni yapacaklar ve bunun
çatısıru kuracaklardır.
Şianmız yaşanabilecek, yaşanmaya de-
ğer, sağhkh bir çevrede herkesin yaşama
hakkıdır.
Bunun icinse hep beraber, hep birlikte
diyonız.
M. HANİFİBAYATLIER
Çevre Mühendisi
Doğal Afeüenin Sorumlularıo üpesiz ki doğal afetlere yenik düşen top-
y lumlar maalesef günümüz teknolojisin-
den yeterince yararlanmayan toplumlar
olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Son aylar-
da karşılaştığımız grizu. çığ. deprem ve
önümüzdeki günlerde karşılaşmak istemedi-
ğimiz sel-heyelan afetlerinin hasarlannı hiç
olmazsa asgari seviyede tutacak mühendis-
lik dallan nelerdir ve onlan yeterince kulla-
nıyor muyuz? Bu sorulan teknik ve hukuk-
sal yönden incelcyerek doğru cevabı
bulmanın en can alıa başlangıç noktası ol-
duğu kanaatindeyiz.
Söz konusu afetler doğnıdan yerin özel-
liği ile ilgilidir. Yer ile ilgili mühendislik
dallan, sağlık alanındaki gibi calışmalan
gerektirirken ne yazık ki bu ekip çalışması
disiplini ülkemizde yerleştirilmemiştir. Bu-
gün sağlık alanında herhangi bir operas-
yondan önce insan aletsel tıp denilen bir
teşhis safhasından geçirilmektedir. Bu yer
büimleri için de geçerlidir. Örneğin grizu
afeti bir maden ocağında meydana geldiği-
ne göre konu, maden, jeoloji ve jeofızık
mühendisliği alanlan ile ilgilidir. Bir ma-
den yatağı için bu mühendislik dallannın
görevi şu şekilde özetlenebjlir: Önce, jeoloji
mühendisi yeryüzündeki farklı kayaçlan
tanımlayarak yeryüzü jeoloji haritasım ha-
arlar ve yeraltı derinlikleri hakkında tah-
mini kesitler önerir. Yeraltı tahminindeki
başansı literatüre göre % 30 civanndadır.
Jeofızik mühendisi yeraltı derinliklerinin
fiziksel ve fızikokimyasal özellik farklıhk-
lannı cihazla ölçerek yeraltı haritasırun el-
de eder. Yeralü tahminindeki başansı %
70 ilâ % 100 arasındadır. Önerilen meka-
nik sondajlar sonucu ekonomik olacağı
anlaşılan maden, maden mühendisi tara-
fından işletilir. Bu mühendislik çahşmala-
nnda yeraltındaki bir madeni araması ve
yeraltı fiziksel özelliklerinin saptanması
aletsel jeoloji alanındaki jeofîzik özellikle-
rinin saptanmasında aletsel jeoloji anla-
mındaki jeofızik mühendisliğinin yeri em-
niyet, ^aman ve finansman kazancı sa|-
lanması bakımından çok önemlidir. Yü-
rürlükteki maden kanununda ise madeni.
maden mühendisi vejeoloji mühendisi arar
denılmektedir. Ne yazık ki tüm eğitim-
öğretimi boyunca sadece yeralü mühendis-
lik özeiliklerini tespit ederek yeraltıru ay-
dınlatma eğitimi alan jeofizik mühendisine
maden arama yetkisi yasalanmızda veril-
memiştir. Eğer galeri içi jeofızik çalışmalar
yapılsaydı, fiziksel özellik değişimi tespiti
sayesınde, metan gazı ceplerinin olup ol-
madığı daha önceden tahmin edilebilirdi.
İkinci örnekte; deprem afetine karşı da-
yanıklı yapılann inşası için şüphesiz ki in-
şaat mühendisi tarafından kullanılan mal-
zemelerin ve kullanım tekniklerinin seçimi
önemlidir.
Günümüzde zemin ve yeraltının jeofızik
özeiliklerini tespit etmede aletsel üp alanın-
da olduğu gibi öylesine modern cihazlar ve
yöntemler geliştirilrnişür. Bizde hâlâ yeter-
siz olan cihaz ve yöntemlerle işler yürütül-
meye çahşılmaktadır. Meslek şovenizmliği
bırakılıp ABD'de ve Japonya'da hangi
mühendislik çahşmalan yapılıyorsa yasa-
lanmıza eksiksiz olarak konulmalıdır.
Aynca bugünkü çağdışı yasal düzenle-
melerimiz nedeniyle doğal kaynaklann
aranıp ortaya çıkanlmasında uğranan eko-
nomik zaralann boyutlan son afetlerinki
ile karşılaşunlamayacak kadar büyük ol-
duğu da göz önüne alındığında, yasa konu-
su tüm kamu kesimi ve yurt kalkınması ile
doğnıdan ilgilidir. Bu bakımdan, yazıh ve
görüntülü basında tartışılarak mühendis-
lik çahşmalannda gelişmiş ülkelerin yolu
izlenmelidir. Bunu yapalım ki bir daha
benzeri felaketlerle karşılaşmayalım ve ge-
reksiz yere kördövüş ile sorumlu aramaya-
lım.
Prof. Dr. D. ALİ KEÇELİ
A.Ü. Isparta Mühendislik Fakültesi
Jeofızik Müh. Bölüm Baskanı
T.C
KAYSERİ İŞ MAHKEMESİ
991/301
Davacı SSK Genel Müdürlüğü tarafından davalı Ethem Özkan aley-
hine açılan alacak davasının verilen ara kararı gereğince:
Mimar Sinan Mah. Tarsus Cad. Fevzioğlu Apt. No: 25 Kayseri'de
(Gezi nahiyesi Subaşı köyü) ikamet eden Ethem Özkan'ın adresi te-
spit edilemediğinden ve tebligat yapılamadıgjndan;
Davalı Ethem Özkan'nın 30.6.1992 giınü saat 9'da duruşmada ha-
zır bulunması veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdir-
de duruşmanın gıyabında yapılacağı ve karar verileceği hususu ila-
nen tebliğ olunur. 18.5.1992
Basın: 47946
T.C.
ANTALYA ASLİYE 3. HUKUK
MAHKEMESİ
Sayı: 1992/58
Davacı Antalya'nın merkez ilçesi Camüi köyünde nüfusa kayıtlı
Kaya ve Pakize oğlu 1966 doğumlu 28 kütükde kayıtlı.Mehmet Önal'ın
öimiiş olması imkân dahilinde olduğundan bu şahsın gaipiiğine ka-
rar verilmesini istemiş olup, mahkememizin 4.5.1992 tarihli oturu-
munda Istanbul'da münteşir bir gazete ile bu şahsın hayatta olup
olmadığının bilenler varsa mahkememize müracaat etmesi için ila-
nen yapılmasına karar verilmiş olup duruşmanın bırakıldığı 9.7.1992
tarihinden saat: 10.10'dan önce hâkimliğimize miiracaatları ilanen
tebliğ olunur. 7.5.1992 Basın: 47791
ANKARA 22. ASLİYE HUKUK
HÂKİMLİĞİ'NDEN
1992/2 Esas
Davacı Zekai Çelen tarafından Şakir Taşkan vs aleyhine 27.12.1991
tarihli dava dilekçesi ile 06 SK 699 plakalı araca 06 T 1261 plakalı
aracın kusurlu olarak çarpması sonucunda hasar meydana geldiğini,
17.908.000 lira tazminatın olay tarihinden itibaren yasal faizi ile bir-
likte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiş, dvalılardan Şa-
kir Taşkan'ın adresi yapılan araştırmalara rağmen meçhul kaldığın-
dan işbu dava dilekçesinin adı geçent ilanen tebliğine, duruşmanın
7.7.1992 günü saal 9.55'e bırakılmasına karar verilmiş olup belirtilen
günde bizzat gelmesi veya kendisini bir vekille temsil ettirmesi, dava
dilekçesi ve duruşma günü yerine kaim olmak üzere ilan olunur.
Basın: 28880
T.C. •
FATİH 2. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ
1991/588 Esas
1992 303 Karar
213 sayılı Vergi U.K. Muh. suçundan sanık olup tstanbul Fatih, De-
nizabdal Mah. H. 1390'da nüi". k. Başvekil Cad. Köprülü Mehmet-
paşa Sok. No: 15'le ticaretle meşgul İbrahim Reşat oğ. Hatice Mual-
la'dan olma 1942 D.lu ERCAN ZALOĞLU hk. 213 S.V.U.K. 344/6-359,
647. 4 maddesi uyannca 270.000 lira ağır para cezası verilmiş olup
ışbıı ilamıiı Istanbul'da yayımlanan bir gazetede ilanına karar veril-
miştir. 12.5.1992
Ba-ın: 28420
PENCERE
'22 Milletvekiline,
22 Darağact...'
16'ncı yüzyılda Avrupa'da, darağacı, tersine çevrilmiş
'L' harfi biçimindeymiş; üç ayaklısı sonradan bulunuyor;
ölüm cezası -ibret olsun diye- meydanlarda uygulanıyor.
Osmanlı devletinde yağlı kementle boğulan ya da kelle-
si vurulanların başları belirli yerlerde sergilenirmiş; '7908
Meşrutiyet İnkılabı'nda biz de üç ayaklı darağacını -nam-ı
diğer idam sehpasını benimseyip halkın gözleri önüne
kurmuşuz; Nazım Hikmet'in ünlü şiirindeki gibi söylersek:
Çok adam asıldı Hürriyet'te...
21'inci yüzyıla doğru ölüm cezası uygarlığın ortak huku-
kunda dışlandı; ama, biz 12 Eylül'de çok adam sallandır-
dık; adam bile değil, çocuk yaşta insan astık. Bugün de
gönlümüzdeki darağacı üç ayaklı bir özlem piramidinin
kurgusudur: "Asmayalım da besleyelim mi?"
•
Asalım, sallandıralım, insanoğlu darağacında rüzgârla,
bir o yana, bir bu yana sarkaçlansın...
Peki, kimi asalım?
DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi) Başsavcısı listesini
yapmış asılacak olanların: Oiyarbakır'dan altı milletvekili,
Şırnak'tan üç milletvekili, Muş'tan üç milletvekili, Siirt'ten
iki milletvekili, Batman'dan üç milletvekili, Mardin'den üç
milletvekili, Van'dan bir milletvekili, Adıyaman'dan bir mil-
letvekili; toplam kaç etti?
22 milletvekili...
22 darağacı kuralım, 22 milletvekili sallandıralım, diye
Ankara DGM Başsavcısı bir fezleke' düzenliyor, Adalet
Bakanlığı'na ve Meclis'e başvuruyor. Peki bu milletvekil-
lerinin işlediği suç nedir?
Başsavcının dayandığı yasa maddesi bölücülük!..
Türk Ceza Kanunu madde: 125!..
•
TCK 125'inci madde şöyle: "Devlet topraklarmın tama-
mını veya bir kısmını yabancı bir devletin hâkimiyeti altına
koymaya veya devletin istiklalini tenkise (azaltmaya) veya
birliğini bozmaya veya devletin hâkimiyeti (egemenliği)
altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresin-
den ayırmaya matuf (yönetik) bir iiil' işleyen kimse ölüm
cezasıyla cezalandırılır."
125'inci madde şimdiye kadar hep 'eylem suçu' niteli-
ğiyle işleme konmuştur; hiçbir zaman Y/Ar//" suçu' içeriğin-
de kullanılmamıştır; bir kimseyi söylediği, açıkladığı,
yazdığı fikirlerinden ötürü, 125'inci maddeden cezalandır-
mak, maddenin anlamını değiştirmek demektir.
Hele Büyük Millet Meclisi kürsüsünde ileri sürdükleri
düşüncelerinden dolayı milletvekillerini suçlamaya ve da-
rağacına çekmeye kalkışırsak, parlamenter sistemi teme-
linden yıkıp Türkiye'yi iki yüzyıl önceki Avrupa'dan daha
daha geriye, 17' nci yüzyıla götürebiliriz. Uygarlığa ve Tür-
kiye'nin onuruna ters düşen bu girişim, adliyenin manevi
şahsiyetine de gölge düşürebilir. Ülkemizde yargıcıyla,
savcısıyla, hukuk adamıyla geçmişten bugüne gelen say-
gın bir adalet kurumu vardır. Bu kurumun değer yargılan-
nı çiğneyecek girişimleri yapmadan önce, DGM savcısı
bin kez düşünmeliydi.
•
125'inci maddeyi içeriğinden soyutlayarak yeni bir dü-
şünce suçu yaratmak, Kürt sorununu çözümler mi?
M990'lar Türkiyesi'nde ülkenin bölünmesini ve Güney-
doğu'da bir Kürt devleti kurulmasını öne sürenlerin varlığı
gerçektir. Anadolu halkı, bu düşühceleri tartacak, demok-
ratik ortamda kararmı verecektir. Fikirleri darağacı kura-
rak cezalandırmak, 21'inci yüzyıla yaklaşan dünyamızda
asılanları değil, Türkiye'yl mahkûm eder.
22 milletvekili için 22 darağacı kurmak gibi bir önfikirle
ortaya çıkan girişimin, bölücülere yurtdışında ne büyük
çapta propaganda olanağı verdiğini belki DGM Başsavcısı
bilemiyor; ama 125'inci maddenin, demeç, söz, fikir dışın-
da yalnrz eylem için uygulandığını da mı bilmiyor?
Eğer bilmiyorsa kötü; bilip de maddeyi başka amaçlar
için kullanmaya çalışıyorsa, daha da kötü..
Münir Ramazan AKTOLGA
Büimsel Teknolojik
DEVRİM
ve
DÎYALEKTİK
Ulusal Kültür Yayınları
P.K.1292 Sirkeci-İST.
MUCADELE
{(jfMÜCADELE
HALKA KAKfl
. _ ,
fİDDCT
HAKUYIZ KAZANACAÖIZ
• iktidar MC politikalanyla haika
karşı olan tavrını sürdürüyor.
Provokasyonlar, "yargısız infaz-
lar", yalan ve demagojlye dayalı
takt^deri başarısız oldu. Şlmdl
kendi Iç çeliştdlerinin derinleşe-
ceği ve adeta birbirlerini ytye-
cekleri günler yaşayacaklaf.
Temmuz operasyonu *anık-
mahkeme önünde.
^?_%|* Gazeteci Hasan Uysa): "Açtkça
sorgusuz, yargnız bir infazdT
45. SAYI ÇIKTI
BAYRAMDA 7 GECE 8 GUN
4 GECE 5 GÜN 1.200.000.
Prenses Otel'de (**) konaklama, yol, kahvaltı,
akşam yemeği, Olüdeniz, Kayaköy, Pınara, Tlos,
Saklıkent, Xantos, Letoon, Patara, Göcek, Dalyan,
Köyceğiz Gölü, çamur kaplıcası, Kaunos, Iztuzu'na
çevre gezileri; her şey dahil
BAYBASÛS TURİZM
İstanbul Ankara
(1) 338 86 61 - 338 16 51/ (4) 425 90 82
Osmanağa mah. Nııshet Efendi .sok 9/36 Kadıköy İST.
Scvahat Accntası Isletme BeİRe no. 2149