29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 12 CUMHURİYET 23 MAYIS1992 CUMARTESİ DİZİ-YAZI Askerlikten sonra gazetecilik yapmaya başlayan Nail Vahdet, Tan Olaylan'na tanık olur Taıı Matbaası'nın yıkıldığı an Sovyetler BirhğTnden dönüşü üze- rinden on beş, yirmi gün geçmeden askere alınır Nail Çalurhan: "Hapse girmış çıknuş bir insanun, komünist olarak tanınıyorum. Kor- kuyorum, başıma ne gelecek diye... Subaylık hakkım da abnmış. Er ola- rak Manısa'da bir piyade tümenine gönderdiler. Orada bir kurmay albay beni çağırtu. Odasma gjrdim. 'Otur' dedi. 'Estagfurullah' dedim. 'Otur, otur' diye ısrar etti. Evrakım önünde. 'Senin subaylık hakkını almışlar' dedi. 'Faka; biz seni subay olarak tanıyaca- ğız.' Kahve ısmarladı... Daha sonra bölüğun yüzbaşısı çağırttı beni. 'Bak' dedi, 'Senin sonımluluğunu bana veri- yorlar. Albayın söylediği gibi sana subay muamelesi yapacağız. Ama en ufak bir şey olursa, kaçıyordu diye vurdururum.' Bir başçavuş odası ver- diler, yazıcı olarak orada kaldım Muhasebe de büiyorum. Çok mem- nun kaldılar." 'Askere gideni vurmazlar' Nail Çakırhan ekliyor: "Askere gı- deni vururlar derler. Ben buna inan- mıyorum. Vuracaklarsa sokakta da vururlar. Nanm'ı vurmak isteselerdı hapiste de vururlardı, dışanda da Bunu Nâzım gittiği zaman arkadaşla- ra da söyledım." Askerlığı 1938 ilkbahannda sona erer. Nail Vahdet İstanbul'a gelir, Ze- keriya Sertel yönetimindeki Tan gaze- tesinde çalışmaya başlar. Once düzeltmenlik yapar, ardından gece sekreterliği. O sıralar Ankara Cad- desi'ndeki Yeni Kitapçı'nın sahibi Yusuf Sertel dükkânını salacak olur: "Zekeriya Bey, 'Kardeşım dükkânı satacak' dedi. 'Sen al.' 'Kaç lira?' de- dim. 'Bin lira.' 'Bin lira bende nerde...' dedim. 'Ben sana avans veririm, peşin ödeme yaparsm. Geri kalaru aylığjn- dan ve dükkândan gelen paradan yavaş yavaş ödenir' dedi. Dükkânı devraldım, 1940'a kadar işlettim. 1940'ta savaş krizi başlayınca Murat Sertoğlu'na yine ayru paraya devret- tim." Zekeriya SerteTin eşi Sabiha Sertel. GörüşJert çıkaran Zekeriya SerteL Bu sırada Tan'dan aynlarak dük- kânla ilgilenen Nail Çakırhan, bir süre de Nizamettin Nazifin çıkardığı İstik- lâl dergisinde çahştıktan sonra işsiz kahr. Bugünlerde... "'Gazetede bir ilan gördûm. Çocuk Eârgeme Kurumu'na sınavla muha- sebeci alınacakü. Muğla'dan geldığim sıra, bir dönem Liman Şirketi'nde mu- hasebeci olarak çabşmıştım, biraz tecrûbem yardı. Şirketin başında Ah- met Hamdi Başar bulunuyordu; kansı şair Şükûfe Nihal'in araahğıyia oraya girmiştim... Muhasebe kitabı alıp ça- üşüm, Çocuk Eârgeme Kururnu'nun sınavına gjrdim. Elli-altmış kişi kaül- dı, ben kazandım. Bir süre de orada çalışüm." Bugûn ünlü bir arkeoloji profesörû olan Halet Çambel'le o sıralarda evle- nir. "Bir yandan da Tan gazetesine Ha- let'le birlikte hikâyeler, romanlar ceviriyorduk. Bu, 1943'e kadar sürdü. Her gûn bir hikâye ya da roman tefri- kaa. Yan başına 3 lira veriyorlardı. Ayda ikimizin eline 180 lira geçiyordu. İyi paraydı bu..." Tan gazetesânin yerk bîir edümesi 1945'te çok partili rejime geçibrken Sabiha ve Zekeriya Sertd, Görüşler dergısini çıkartnaya karar venrler. Sı- Bir Ömûrden Kesitter NAİLVAHDETÇAKIRHAN: AĞA HAN ÖDÜLLÜESKİ TÜFEK Hazırlayan: ALPAY KABACALI 4 aralık 194yteki Tan başkınından sonra yurt dışma giden Zekeriya Serte! 3 mart 1977'de yurda döndüğünde, Gö- rüşler dergisi çıkarken l.C Hukuk Fakültesi'nde genç bir asistan olan Mehmet Ali Aybar tarafından karşılandı. ra, tek sayı çıkabilen, ama büyük yankılar uyandıran Görüşler'in öykü- sünde: "Ben derginin sekreteri oldum. Aziz Nesin o zaman Tan'daydı. Görüşler'e röportajlar yapacakü. Bunlann konu- lan da belirlendi: Esrar kahveleri, köprû altındaki çocuklann hayatı, vb... Tan 12 bin basıhyordu. 'Görüş- ler'i 10 bin basın' dedim. Sabiha Hanım da onayladı. Satacağını bili- yordum. 250 lira aylık alacaküm. 'Satmazsa, zarannızı benim aybğım- dan kesin' dedim. Satü. Büyük ilgi gördü, tanesinin 50 liradan satıldığı ol- du... Söz gelimi Mehmet Ali Aybar -hukukta asistandı- Beyaat'tan Tan'a kadar geliyor, yolu üstündeki bütün bayılere soruyor, 'kalmadı' diyorlar. tki saatte tükenmiş... Durmadan bas- tılar, 51 bin sattı! lkincı sayı da haar- landı. baskıya verildi..." Nail Çakırhan'a göre olayın içyüzü şu: "Demokrat Parti'nin kunıluş haar- hğı yapılıyor. Celal Bayar, Zekeriya Bey'le dost. Onun evinde konuşmala- nra haürlannv. İş Bankası'na borcu var, teknesinı sauşa çıkaracaklar. Gözlerinden yaş gelerek anlatıyor; "Bu kadar yıl başbakanbk yapmış ada- mım' diyordu. Zekeriya Bey, 'İnönü'- ye yazın' dedi. "Zannederim bir çaresini bulacaklardır.' Sonra İnör.ü, •Benim İş Bankasfndaki hesabımdan borcunu kapaün' demış. lCapatuıp ka- patılmadığını bilemem... Demokrat Parti'yi kurmaya karar veriyorlar, bir yaym organına ıhtiyaçlan var. Zekeri- ya Bey, 'Ben size çıkannm' dedi. Bu konuşmayı da haürhyorum Adnan Menderes, Fuat Köprülü, Sabiha Ha- nım da vardı. Fuat K.öprülü, 'Ben 5 bin lira veririm' dedi. Onlar, 'Kendi matbaamızda basanz' dediler, Fuat Köprülü'yü araya sokmak istemedi- ler." "Görüşler'in sayfa düzenini ben ha- arladım" diye anlatmayı sürdürüyor Nail Çakırhan: '"Kapakta Demokrat Parti'yi kuracak olanlann fotoğraflan var. Mektup yazdılar, 'Bu sayıya yetiş- üremedık, gelecek sayıya yaalar haar olacak' diyorlar. Mektuplarbendeydi, saklaması için Halet'e verdim. Sonra- dan 'Dergiyle ilgimiz yok' dediler. Yalan!" Görüşjer'in ikinci sayısı neden ya- yımlanamadı? 4 Aralık 1945'te, tarihe "Tan Olayı" adıyla geçen barbarlık sonucu, Tan gazetesi ve dergiyi basan Tan Matbaası yakılıp yıkıldığı için... Nail Çakırhan, olayın tanığı: "Tan yıkıldığı zaman gazetedey- îjk sayısı51 bin satanGörüşlerDergisi'ninikinci sayısı 4 aralık 1945'te tarihe Tan Olayı adıyla geçen barbarlık sonucu Tan gazetesi ve matbaası yakılıp yıkıldığı için çıkmadı. Gazete yıkıldığı zaman içerde olan Nail Çakırhan'ı klişehaneyi yöneten Ermeni ustalar kurtanr. Nail Çakırhan'a göre Tan'ın sahibi Zekeriya Sertel demokrasi için kendini feda etti. geldi, karşıda Sühulet (bugün fotoğraf gereçleri satan dükkân) ve Inkılâp ki- tabevleri önünde durdu... Tan'ın önü boş... Bir süre sonra öteden gürültüler gelmeye başladı. Sonra öğrenciler gel- di. Biz kapılan kilitledik, arkadan de- mirleri koyduk. Ben yukardan bakı- yorum. Taş atmaya başladılar, yukandaki pencerelerden birinin camı kınldı. Derken kapıya yüklendiler. Polis öyle duruyor. Zekeriya Bey'e te- lefon ettim. O sıra evde değildi artık. Camlar kınlıyor, kapıya yükleni- yorlardı durmadan... tkı kişi arkam- dan gelip beni kucakladılar, üçüncü kata götürdüler. O katın üstünde cam- b bir yer vardı, orası klişehaneydi. Orada beni kollanna aldılar, bir mer- divenden çaüya çıkardüar. Sonra aşağıya, Ebussuud Caddesı'ne indirdı- ler. KJişehaneyi yöneten Ermeni küşe- ciler beni böyle kurtardı." Olaydan sonra Celal Bayar ile Gö- rüşler dergisinin kapağında yaa yardı- mında bulunacaklan yolunda söz verdikleri açıklanan kişiler basına açıklamalar yapmaya başhyorlar: "Bizim Görüşler'le ilgimiz yok. Yazı vereceğiz demedik." "Zekeriya Bey'e, 'Mektuplan bir bildiri halinde yayımlayalım' dedim. 'Böylece kendimizı de korumuş olu- ruz.' Zekeriya Bey razı olmadı. 'Ha- let'e söyle, mektuplar onda -dursun, ben sonra alacağım' dedi. Sonradan almış. Bunu, Demokrat Parti'nin ku- ruluşuna engel olmamak için yaptı. 'Demokrasi partısiz olmaz' görüşün- deydi. Yanı orada kendini feda etti Zekeriya Bey. Bu çok önemlidir!" Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi dim. Gösteri yapılacağı bilinıyordu. Zekeriya Bey telefon etti, 'Sizçalışma- nıza devam edin' dedi. 'Ben vab Lütfi Kırdar'la ilişkideyim.' Zekeriya Bey'e, 'Gençler gelip gösteri yapacak' diyor- lar, 'korkmayın, biz polisi gönderiyo- ruz...' On-on beş kişilik bir polis ekibi 1946 seçimleri öncesinde yeni parti- lcr kurulmasına izin verilince sosya- listler de iki parti çevresinde örgütlen- meye yönelirler: "Biz. 1946'da Doktor Sefik Hüsnü- nün (Değmer) başkanlığında Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi'ni kurduk. Önce 'Demokratik Cephe' kuruldu. Bu, legal partinin hazırbğıy- dı. Demokratik Cephe'nin tüzüğünü yaptık; bu ayru zamanda partinin tü- züğüydü. Belediye seçimlerinde yayımladık... Ardından, hazırandan ekime kadar parti Istanbul'da 13 şube kurdu, İstanbul il örgütünü tamamla- dı. Başında sekreter olarak ben var- dım. Aramızda tartıştık: 1946 seçımlenne gırelım mı gırmeyelim mi? *Seçimlere girip Demokrat Parti'ye oy verelim' diyerüer vardı. 'Girmeyelim' diyenler vardı. Halk Partisi yıkılsm da nasıl yıkıhrsa yıkılsın düşüncesi vardı herkesin kafasında. Ben, Seçımlere gi- relim, ama gücümüzü anlamak için beyaz oy kullanabm' dedim. Öteki parti (Türkiye Sosyabst Partisi) seçime girdi, fazla oy alamadı. Biz beyaz oy kullanılmasına karar verdik. 18 bine POLTTIKA VE OTESI Faris Erkman'ın kara kaleminden Nail Çakırhan. 10.4.1947. DIŞARHI DIŞAM! Tütüyor gözlerimde taze bir kadın eti. Gece; zifıri, diri bir gece, kor'aınç, tunç bir kapak gibi. Geçirdim kafama şehveti alev bir kalpak gibi. Aldım omuzlanma 72 deükli muşambamı, yaktım göz bebeklerimde kızıl lambamı; avuçlanmı parça parça parçaladı, kapımın anahtan, cıldırmış; zincirlerini kırmış, bir idam mahkûmu gibi fırladım odamdan dışan. ( ) Köşe başlannda, merdiven taşlannda manalı öksürmeler, manab öksürükler. birer birer indi her pencere örtüsü; kırmızı ışıklarla boyanan Çıplak vücutlann süsü: otuz ıki genç dişin bıraküğı çürükler.. Otuz iki genç dişin bıraküğı çürükler: bir iskelet başı gibi, boyuna sıntıyor; bu kahpeler, eminim zoraki kıntıyor, bir lahzalık zevk ıçtn gelen müşterisine.. Bin bir çatlak dudağın değdiği derisine, yapışürdım ben de dudaklanmı, kenetledim, dizlerimi dizlerine... İşte; her gelişte bırakılan diş izlerine, kanştırdım ben de kendı yadigânmı... O; kollanmın, bacaklanmın arasında, kıvnm kıvnm kıvranıyor, belb ki, küllenmiş bir kol gibi ta içinden yanıyor. Titreyen uçuk dudaklan bir erkek ismi anıyor, belb İci, küllenmiş bir kor gibi ta içinden yanıyor.. Aldım omuzlanma 72 deükli muşambamı, yaktım göz bebeklerimde mor lambamı; avuçlanmı parça parça parçaladı. kapısının anahtan. Cıldırmış. zincirlerini kırmış, bir idam mahkûmu gibi fırladım odasından dışan. Dışanu dışan!.. İstanbul, 1930 (1 + 1= Bir'den) 1946'da Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi'ni kuran Dr. Şefık Hüsnü. yakın beyaz oy çıkü. Oran olarak, İşçi Partisi'nin 1965 seçimlerinde aldığı oya eşit..." Çok kısa bir süre sonra demokrasi dızginlenir. 16 arahkta yayunlanan sı- kıyönetim bildirisinde, "...Türkiye Sosyabst Emekçi ve Köylü Partisi ile Türkiye Sosyalist Partisi merkez ve şu- beleri ve mevcut sendikalardan bu partiler veya onlardan aldıklan direk- tifle hareket eden kimseler tarafından kurulan ve kendi maksatlanna göre sevk ve idare edilenler ve İstanbul İşçi Sendikalan Birliği ve İstanbul İşçi Ku- lübü kapaülarak faabyetlerine son verilmiştir" denilir. "16 arabkta bizi de tutukladılar" di- yor Nail Çakırhan. "Asıl kurucu olarak biz beş kişi; Şefık Hüsnü, ben ve daha üç arkadaş dörder buçuk yıl hapis cezasına çarptınldık. Geri ka- lanlar ikişer, birer yılla kurtuldular. Dört yıl kadar yatük. 1950 affıyla bı- rakıldık." Hapisten çıktıktan on beş gün sonra bir pasaport elde eden Nail Çakırhan Avrupa'ya gider. Eşi Halet Çambel orada tedavi görmektedir. İtalya, Fransa, İsviçre, Avusturya'da bir bu- çuk yıl kahr. SİRECEK MEHMED KEMAL Tehlike Çanı Çalanlar.. . 12 Eylül dönemi tepeden tırnağa bir işkenceler, cinayet- ler, tutuklamalar tablosudur Bunu bütün dünya bildiği hal- de biz nedense suskunluktan yana olduk. 12 Eylül rejimi ile insan haklarının çiğnendiği ortadadır. 12 Eylül'den on yıl sonra bu işkencelerin, cinayetlerin, tutuklamaların hesabı sorulmamıştır. Oysa 12 Eylül'den sonra bu dönemin hesabının sorulması beklenirdi; olma- dı. Dahası, 12 Eylül işkence rejiminin mimarı olan Evren'e Atatürk Barış ûdülü verildi. Bu, işkencecilerin, işkence gö- renlerle alay etmesi gibi bir şeydi. Bizimkiler, bu gerçekle- ri küllemeye çalıştılar. Bunca cinayet, işkence, tutuklama, insan hakları ıhlalleri kül serpme ile kapatılabilir mi? İşte, dünyanın bir ucunda, bir başka yerde, Güney Afrika'da Mandela, Atatürk Barış ödülü'nü reddetti. Mandela, ödülü elinin tersiyle iterken alkışlanıyor Demirel, son seçimlerde işkencelere karşı çıktı. İşken- celerin, insan hakları ihlallerinin hesabını soracağız diye- rek oy topladı. Iktidarmın saydamlıktan yana olduğunu söyledi. işkence görülen yerler açılacaktı. Her şey aydın- lıkta olacaktı. Bugüne değin beklendi; işkenceciler, cina- yetciler, tutuklamacılar için kovuşturmaya geçilmedi. 'ölü olarak yakalandı' diye bir deyim icat edildi. Yeni cinayet- ler, işkenceler işlendi Mandela'nın, verilen ödülü elinin tersiyle itmesine kız- mayalım, önce kendimize bakalım. Mandela'nın, işkence- ler oluyor, cinayetler işleniyor, insanlartutuklanıyor, insan hakları çiğneniyor demesi gerçek değil mi? İşkenceler, cinayetler, tutuklamalar, insan haklarının çığnenmesi dönemi kapatılmak isteniyorsa bu yolda bir kovuşturmaya gidılir. 12 Eylül sorumluları mahkeme önü- ne çıkarılır. 12 Eylül'ün baş mimarı "Kararları hep mahke- meler verdi, ne yapıldıysa yargıçlar eliyle yapıldı" diyor. Böylece yapılanları sırtından atmak istiyor. 12 Eylül rejimi gerçekten tasfiye edilmek isteniyorsa bü- tün takım ve taklavatıyla bir mahkeme önünde hesap ver- melidir. Bu hesap görülmediği sürece bunun korkusu da sürecektir. Ülkenin kiri ve ayıbı böylece silinebilir. Düşünün bir kez, ödül vermek istediklerimiz bizi kınıyor, ödülleri itiyorlar. Demirel, 12 Eylül'e karşıdır. 12 Eylül reji- minin bir dikta altında koyduğu ödülü, özgürlük, insantık, barış yanlısı bir kahraman nasıl alır? Bu ödül, bugünkü haliyle, özgürlük ve insan hakları savaşçısına verilebilir mi? Bu ödülün verilmesine ön ayak olanlar Demirel'i ya- nıltmışlardır. 12 Eylül rejiminin içinde, hiç barış, huzur, esenlik, özgürlük bulunur mu?Tersine 12 Eylül, barışa, in- sanlığa. özgürlüğe karşıdır. Barış, huzur, sevgi, özgürlük gelmesın diye bu cinayetler, bu işkenceler işlenmiştir. İş- kence görenler, cinayetle karşı karşıya gelenler, tutukla- nanlar, bugün dahi korkularından ortaya çıkamıyorlar. Bakın kaç yıl oldu korkusu hâlâ sürüyor. Haktan, insanlıktan, özgürlükten, barıştan yana olan bir lider, geçmişte olanlann hesabını sorun demek istiyor. Bu davraniş, bizim gecmişi unutmamamız, her fırsatta anım- samamız için bir uyarıdır. 12 Eylül'ü unutur gibi olduğu- muz her dönemde tehlike çanı çalanlar çıkacaktr. Bu da insanlık haklarının ortak savaşımı için olacaktır. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1 2 3 1/ Yetişkinlerde, heyecan ve doyu- mun yalnızca ço- cuklarla yaşanma- sı biçiminde görü- len cinsel sapma. 2/ Kokulu tohumu hamur işlerinde ve rakıcılıkta kullanı- lan bitki... Radyu- mun simgesi. 3/ Ressamların, üze- rinde boya kanştır- dıklan levha... Bir tür geçirimsiz top- rak. 4/ Parola... Yassı gümüş külçesi. 5/ Bir nota... Güzel sanat. 6/ Yapay reçine ver- niği ve tutkal üretiminde kullanılan beyaz ve bülursu toz... Gelenek. 7/ Sözün anlatılmak istenene tarn kar- şıbk olması... Şarap. 8/ Pasifik Ok- yanusu'nda bir ülke. 9/ Aynı adlı ağaçtan elde edilerek saçları ve el- leri boyamakta kullanılan tcz... Dogma. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ NU kıyılarında yetişen, eski Mısırlıların kâğıt yapmakta kullan- dıklan bitki. 2/ Kuran'da bir sure... Bir içki. 3/ Arka, sırt... Sincap. 4/ Kürkü değerli bir yaban kedisi... Karakter. 5/ İçin- de şarap yapılan bir çeşit fıçı... Apansız. 6/ Yabaml hayvan barınağı... Atlann taşınması için yapılmış kapalı taşıma ara- cı... Olumsuzluk belirten bir önek. 7/ Bir ilimiz. 8/ Ortaoyu- nunda çoğu kez aptal uşak rolünü oynayan komik... Denizci- likte 'temiz, düzgün, derli toplu' anlamında kullanılan söz- cük. 9/ Ziya Gökalp'ın manzum masalı. ACI KAYBIMIZ Onur üyemiz, saygıdeğer insan AKİF DİCLE'yi (1919-22.5.1992) yitirdik. Ailesine, yakınlarına ve maden mühendisleri topluluğuna başsağbğı dileriz. TMMOB MADEN MÜHENDİSLERİ ODASI GAZİANTEP ASLİYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Davacı ömer Karataş Vekili Av. Ruhi Karadağ tarafından davalı- lar Ayşe Kılınç ve arkadaşları aleyhine açılan tenüiken tescil davası- nın verilen 21.5.1991 tarihli karannda Gazianıep'in Şahinbey ilçesi Ünaldı Mah. pafta 82, ada 1692, parsel 170"te kayıtlı 160 m^'lik ta- şınmazın Osman oğlu Ahmet Kılınç adından iptali ile davacı 1941 D.lu Ali Oğlu ömer Karataş adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Davahlardan Aziz Kılınç, tbrahim Kılınç ve Leyla Kıbnç'ın yapılan tum araştırmalara rağmen tebligata yarar açık adresleri tespit edile- mediğinden haklannda verilen karann ilanen tebliğine karar verilmiştir. Adı geçen davahlar Aziz Kılınç, Ibrahim Kılınç ve Leyla Kıhnç'a ilan tarihinden itibaren 15 gun sonra karann tebliğ edilmiş sayılacağı ve 15 gun içerisinde mahkememizin 1988/970 esas, 1991/352 karar sayılı dosyasını temyız'etmediklen takdirde karann kesinleşeceği hu- susu ilanen tebliğ olunur. İLAN CEYHAN 1. KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1981/76-257 Ceyhan ilcesi Yalak köyu 391 parsel hakkında mahkeraemızden ve- rilen 12.9.1990 tarih ve 1981/76-257 esas ve karar sayılı kararı Ue Ha- zine itiraanın reddine, taşınmazın davahlar Asiye Aydilek ve ark. adına tapuya tesciline dair karar ile Hazıne vekilinin 25.2.1991 havale tarih- li temyiz dilekçesi davahlar Ali oğlu DURSUN KAYALI ile NECATİ Ç1NAR. K.AMURAN Al I ÇINAR, ALİ ULAKÇl'ya 7201 sayıü ya- sa uyarınca ilanen tebliğ olunur. Basın: 28185
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle