03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 10 MAYIS1992 PAZAR 16 HAFTAYA BAKIS AHMET TANER KIŞLALI Ecevifi Anlamak!Sayın Ecevifin güçlü yanlan da biliniyor, eleştirilecek yanlan da. Dünyaya geniş bir bakış açısı var. Dışımızda olup biten- leri çok iyi izliyor. Hint felsefesinden resme, klasik müzikten şiire, Tagor'- dan Brankuş'a uzanan çok geniş ve derinlemesine bir ilgi alanı var. Siyaset dışı ilgi alanmın zenginliği, onu tek bo- yutlu olmaktan çıkarıyor; düşüncesini de, anlatımını da zenginleştiriyor. "Pülümür'ün Yaşsız Kadını'nın ya da "Türk-Yunan Şiiri'ninaltındaimzasmınolması bileazşeydeğil! Çok çalışkan ve üretken. Türkiye'nin yetiştirdiği ender aydınlardan. Yalnız içeride değil, dışarıda da çok etkili bir konuşmacı. Tartşılmaz bir "karizma"ya sahip... • * * Ama o renkli-çekici kişiliği oluşturan birçok öğenin, onu -belki de kaçınılmaz olarak- duygusal yaptığı da bir ger- çek. Aşın çalışkanlığının, siyasette çok önem taşıyan insan ilişkilerine yeterince zaman bırakmadığı da bir olgu. Kitlelere açık, ama teker teker insanlara çoğunlukla ka- palı bir dünyadır Ecevit'inki.. O zaman da etkilendiği, yakın olduğu insanların sayısı olabildiğince azalıyor. Gelen tek yönlü bilgi ve degerlendirmelerin etkisi ise olabildiğince artyor. Nezaketi, tepkilerini çoğunlukla açığa vurmasını engel- liyor. Böylece savunma olanağı da doğamıyor. Biriken tepkilerin yarattığı patlamanın sonucu ise defterden sili- nen, görülmek bile istenmeyen isimler oluyor. Birer birer itiien sayısız değerli ismin çoğu, kapılann kendilerine birdenbire niçin kapandığının bilincinde bile olamıyorlar. Ecevit, halka sevgi ve güven dolu. Ama tek tek insanlara karşı aşırı kuşkucu. "Halk"a yakın, "birey"lere mesafeli... • • * Bu özelliklere sahip bir Ecevit'in, yeniden CHP'nin başı- na geçip geçemeyeceğini, geçerse solun demokratik ke- simlerini bir çat altında yeniden bütünleştirip bütûnleşti- remeyeceğini zaman gösterecek. Yalnız, o günleri beklerken, yanıtlanması giderek önem ve ivedilik kazanan bir soru var: Ecevit'in 12 Eytül döne- minde CHP Genel Başkanlığı'ndan istifası yanlış mıydı, doğru muydu? Demirel mi doğru yaptı, Ecevit mi? özellikleri ve konumları o kadar farklı ki... Demirel sabırlı, hoşgörülü, risklerden hoşlanmayan bir karaktere sahip. 12 Mart'la da, 12 Eylül'le de, gerçekten kavga etmedi. Fırtınanın geçmesini bekleyip yeniden orta- ya çıktı. Zaten sağcı darbelerin yaptıkları şeyler, çoğunluk- la kendisinin de yapmak istedikleriydi. Fransız Devrim tarihinin ünlü isimlerinden Talleyrand'a sormuşlar; "Terör döneminde ne yaptın?" diye. "Hayatta kaldım!" demiş. Demirel de öyle yaptı. Ancak 12 Eylül'ün kendisini de bitirmek niyeti somutlaş- tığında tavır değiştirdi. CHP oylarının önemli bir bölümü- nün boşta kaldığını, büyük kentlerin "okumuş" kesimleri- nin oylanna ortak olmadan iktidara gelemeyeceğini gördükçe, tavır değiştirdi. Ecevit ise düzeni korumak değil, değiştirmek isteyen bir akımın önderiydi. Üstelik de mücadeleci, risk almaktan ka- çınmayan bir kişiliğe sahipti. 12 Eylül'ün karşı-devrimci süreci yaşanırken, susmanın neler getirebileceğini bili- yordu. Ona göre 12 Eylül'ün gidişine karşı çıkılmalı ve askere, bir "durum değerlendirmesi" yapma fırsat» verilmeliydi. Ama bu mücadeleyi "CHP Genel Başkanı" sıfatıyla yap- saydı, 12 Eylül yönetimi bunu, CHP'yi ve belki bütün parti- leri kapatmak için bir gerekçe olarak kullanacaktı. 12 Eylül ile mücadelesinin getireceği rıskler kişisel ol- maktan çıkacaktı. * Zaman zaman bizim de yaptığımız gibi Ecevit'e birçok haklı eleştiri yöneltilebilir. Ama CHP Genel Başkanlığı'- ndan istifasına karşı çıkarak "Partiyi başsız bıraktı" de- mek, Ecevit'i anlamamaktır. CHP'nin kapatılması ve Atatürk'ün mirasına ihanet edil- mesi karşısında gösterdiği tepkide bu ölçüde yalnız kal- mamış olsaydı, CHP örgütünden Demirel'e kadar bir tepki dalgası oluşmuş olsaydı, 12 Eylül karşı-devrimciliği acaba bu ölçüde "cüret" kazanabilir miydi? Hani, "Yiğidi vur, ama hakkını ver" diyenler haksız mı?... 60 YIL ONCE Cumhuriyet Fransa'da sol kazandı UMU fUzaJsmaii İST4MU. Ankora ca Ttf İ 10 MAYIS 1932 MER Fransız meb'usan intihabatının neticesi nihayet anlaşıldı. Muhafazakârlar kat'i bir inhızama uğradılar. Sabık BaşvekilTardieu, mağlubiyetin hüsranile mevkiini sol cenaha terke hazırlanmıştır. Radikallarla sosyalistlerin yani sol cenahın galebesi kat'idir. Sol cenah cumhuriyetçileri ile komünistleri hesaba dahil etmeksizin sol cenahın elde ettiği parlak netice şudur: 1. Müstakil Radikallar 90 meb'us, 2. Radikal sosyalistler 109 meb'us, 3. Cumhuriyetçi sosyalistler 32 meb'us, 4. Muttehit sosyalistler 112 meb'us. Cemanyekün 605 meb'ustan ibaret teşrii kuvvetin takriben dört yüzü Tardieu hükümetinin muhalifidir. Binaenaleyh eski hükümetin çekilerek yerine sol cenaha bırakacağı şüphesizdir. Yeni kabinenin radikallar reisi M,Herriot tarafından teşkil edileceği tahmin olunuyor. Eğer sosyalistler de hükümete bırfiil iştirak ederlerse Fransa'da siyasi rengi kat'ıyyen sola mütemayil, hürriyetperver bir kabine iktidar mevkiine geçmiş olacakür. Türk-Bulgar kardeşliği Türk-Bulgar kardeşlik cemiyetinin 6 mayısta Varna'da akdetüği içtima münasebetiyle Reisicumhur Hazretlerine çekilen telgrafla Müşarünileyh Hazretlerinin cevabı aşağıdadır: Komşu ve dost Türkiye'nin Büyük Reisi Gazi Mustafa Kemal Hz.ne: Türk-Bulgar dostluğunu kuvvetlendirmek emeliyle Varna'da teşekkül eden Türk-Bulgar kardeşlik cemiyetinin bugünkü içtimaı Bulgar milletinin kıymetli dostu ve Türkiye'nin halaskanna arzı tazimat eyler. Reis: Doktor Bakırçieff İSTANBUL1. ŞULH HUKUK HÂKÎMLİĞİ'NDEN 1992/93 Vası Hastalığı sebebiyle Halıde Mahmutoğlu'na mahkememizce 29.4.1992 tanhınde Emıne Taşçıoğlu'nun vası tayinine karar verilmıştır. tlanolunur. 5.5.1992 Basın: 5330 tLAN KADKÖY tKİNCt SULH HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN Sayı:199l618Vesayet Halen hükümlü bulunan Kizım Türk'e hükümlülûğü nedeni ile Emnıyet Sitefcri 10/3 Kozyatağı lstanbul adresinde ikamet eden lbrahim Türk vası olarak tayin edılinışur. tlan olunur. 28.4.1992 Basuıı 5425 Söz üniversitede Üniversitenin önü kesildiProf. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Üniversitelerimizin daima sorunlan olmuştur. Kuşkusuz bunlar YÖK ön- cesinden YÖK sonrasına aktanlmış- lardır. Ancak YÖK ile yanlış bir hedef seçilmiş, yanlış tanımlamalar yapıl- mış, üstelik üniversiteler bu yanlışhk- lan iceren bir yasaya mahkum edil- miştir. YÖK'ün başındaki zat, yanına atanmış rektörlerin büyük bir bölü- münü alarak bu yanlışhklan savuna- gelmiştir. Son 10 yılda kaybedilenler büyüktür. Giderek bütün toplum bu kayıplan çok iyi anlayacaktır. Doğal- dır ki kaybedilenlerin neler olduğunu en iyi görebilenler YÖK öncesi ve son- rasında üniversitelerde görev yapan- lardır. Doğal gelişimi durdurulmuştur üni- versitenin, önü kesilmiştir. Prof. Ya- acı'nın dediği gibi bir erdemler kuru- mu olmak gereken üniversite ondan yoksun bırakılmışür. lnanç, umut, he- yecan yitirilmıştir. Bu gidiş durdurul- malı ve geriye çevrilmehdir. Siyasal iktidara ve bugün üniversitelerde çalı- şanlara büyük görev düşüyor, büyük sorumluluklan varönümüzdeyaşanıl- jnası kaçınılmz olan süreçte. Tıp fakültelerinin diğerleri arasında özel bir yen vardır. Bu fakülteler eği- tim. araştırmanın yanı sıra sağlık hiz- meü veren kurumlardır. Kendine • Üniversitenin doğal gelişimi durdurulmuştur. Son 10 yılda kaybedilenler büyüktür. Giderek bü- tün toplum, bu kayıplan anlayacaktır. Demokratik- leşme ve özerklik çok önemli konulardır, ama üni- versitelerin başka önemli sorunlan da vardır. 'YÖK harikadır' diyen rektörlerimiz bunlardan pek söz et- mezler; reisleri Prof. Doğramacı, Türk üniversiteleri dünyanın en mükemmel üniversiteleridir diye övü- nebilsin diye özgü çalışma koşullan olan okullardır tıp fakülteleri. Oldukca ağır koşullardır bunlar. Sağlık hizmeti 24 saat sürekli verilmelidir. Dünyanın övülen tıp fa- kültelerinde eğitimin, sabahın erken saatlerinde, örneğin 7'de başladığını görürsünüz. Asistan gibi, öğretim üye- sinin de işi ağırdır. Bütün zamanını, emeğini fakültesine vemnesıni gerekti- rir okulun özellikleri. Türkiye bunu bir türlü başaramamışür. Tıp fakülte- leri, öğretim üyesini kendisine bağla- yamamış. onu verimli kılamamıştır. Bunun koşullannı, mesleksel, akade- mik. ekonomik doyumunu sağlaya- mamışür. Gerek duyulan laboratuvar kurulamamış, araç gereç alınamamış- tır. Öğretim üyesi özel hastaneye. muayenehaneye kaçınlmıştır. Bugün gelişen piyasa ekonomisi içinde tıp fa- kültelerinin durumu her zamankinden daha kötüdür. Klinikler zaman za- man çarşaf bulmakta güçlük çekmek- te, akan tavanlar onanlamamakta, koltuğunu yenileyememekte. Labora- tuvar maİzernesi edinememektedir. Pahalı teknolojiye ihtiyaç duyulan kli- niklerde tam bir çıkmaz söz konusu- dur. Bunlan yönetimden sağlama şansı yok gibidir artık. Bir işletme gibi biriminize bol para kazandırmak zo- rundasınız. Eğer yöneticilik yapmak gibi talihsizlik içinde iseniz, zamanını- zın büyük bölümünü parasal olanak- lar elde etme yolunda harcamak duru- mundasınız. Zengın bağışçılar araya- caksınız. Bulabilirseniz minnettarlığı- nızı belirtmek için biriminize büstlerini koymakta duraksamıyacaksınız. Bu kadar yetenekli ve hünerli yöneücilere sahip olmayan klinikler özel laboratu- varlarla rekabet etme gücünden yok- sun ve gerilemeye, seviye kaybetmeğe mahkûmdurlar. Bu klinikler teknolo- jik öncülüğü ile birlikte öğretim üyele- rini de ellerinden kaçırmaktadırlar. Haivrafi'nin kurduğu Internaüonal Hospital'de ve benzerlerinde bu tek- nolojinin âlâsı vardırçünkü. Fakülteyi terkedip oralarda hizmet vermek için karşıdurulmaz bir özür (excuse) vardır ortada. Kimseye niçin fakültenizde değil de oradasınız diyemezsinız. Bun- lar kurumlanmızı üniversiteler dahil özelleştırme kararlılığının doğal so- nuçlan mıdır dersiniz? Bugünkü tıp fakültelerinin derdi bunlardan ibaret değildir. Özerklik. demokratikleşme çok önemli; gerçek- leşmesi için aralıksız savaşım verilmeli. Ama tıp fakülteleri büyük personel sı- kıntısı içinde bulunuyor. Her şey. her çeşit personel eksik. Bir yöneticinin bir anabilim dalı başkanının sekreteri yoktur. Buna Sayın Sabana. Sayın Koç ve tüm işadamlan güleceklerdir sanınm. Sekreterin kalitelisine, dil bi- lenine de sadece işadamı layıktır. Üni- versite profesörü değil elbette. Klıniği- nizin kapısına yeterli eğitim almış, düzgün Türkçe konuşan bir insan koyma şansınız da yoktur. Onlar da ancak özel hastanelerde bulunur. Üni- versitede gerek yoktur. Beğendığiniz ya da beğenmediğiniz bir personeliniz aynldığı zaman yerine yenisini de ala- mazsınız. kadrosu ile beraber gider, yapacağınız şey umutsuzca sızlan- makur. Bir vakıf yolu acılmıştır. Vak- fa para kazandınp insan alabileceksi-; niz. Vatandaş para ödevemiyeceğini söyleyecek, yeşil kart getireceİc. siz ne- yapıp yapıp ondan para koparacaksı-', nız kı vakıf gelir sağlasın ye eleman,' ihtiyaanız karşılanabilsin. İşte kısaca özerklik ve demokrauklik ve eğitim sorunlan dışında tıp fakültelerinin so- runlan. Her şey iyidir, yolundadır, YÖK harikadır dıyen rekıörlenmiz bunlardan pek söz etmezler. Etmezler ki reisleri Prof. Doğramacı Türk üni- versiteleri dünyanın en özerk, en mü- kemmel. gıpta edılen üniversiteleridir diye övünebilsin. Bu aldatmaca süre- gelsin. Bu arada Sayın Doğramacf nın yönetımındekı üniversiteler bu du- rumda iken kendisinin öz evladı Bil- kent pınl pınl olmalı. 120 milyar azdır Bilkent'e.. daha çok verilmeli devlet bütçesinden. Ötekı fakir bırakılmış üniversıteler Bilkent'teki ıhtişamı gö- rerek avunurlar. Sayın Doğramacı, "bütün Avrupa bizim üniversıteleri- mizi örnek alıyor. en iyısi bızde" diye övünmeye ve bütün Türk toplumu ile alay etme>e devam etmeli. Sayın rek- törlenmiz de bu büyük insanı ve YÖK düzeninı övmeli ve bu düzenin devamı için ellennden geleni artlanna koyma- mahdırlar. Anketler de YÖK'e karşı Öğrencilerin en çok sevdiği mekânların başında kantinler geliyor. Derslere katüım her zaman çok olmasa da, kantindeki katdım her zaman tatminkâr. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Balkır'ın eski albay olmasının etkisi görülüyor Bursa 9 da kışlatipi üniversite • Görükle kampusunde hemen her kavşakta, köşede jandarmaya rastlamak mümkün. Özel günlerde polis de üniversitedeki yerini alı- yor. Rektör Balkır da, askerlikten gelen alışkanlıklan ve meziyetleriy- le denetimlerini eksik etmiyor ADNAN BAŞTOPÇU BURSA - Uludağ Üniversitesi Görükle Kampusü; girişindeki üst-baş aramalan, öğrenci yurduna sık sık yapılan geceyansı operasyonlan ve kampus içinde dolaşan reo ve cemseleriyle bir üniversiten çok kış- la görünümünde. öğrenciler ve öğretim üyeleri bu görünümü. biraz da şaka yollu Rektör Prof. Dr. Nihat Balkır'ın eski bir albay olmasına bağlıyorlar. Üniversitenin birçok fakülte ve yüksek okulunun yer aldığı Bursa kent merkezine 21 kilometre uzakbktaki Görükle Kam- pusü'nde hemen her kavşakta ve köşede jandarmaya rastlamak olası. Öğrenci olaylan, forumlan, direnişleri ve boykot- lan açısından da oldukça ünlü olan Ulu- dağ Üniversitesi'ne böyle özel günlerde poüs de sık sık uğruyor. Sayısal verileri dikkate alındığında Türkiye'nin büyük üniversiteleri arasında yer alan Uludağ Üniversitesi'nde yaklaşık 20 bin öğrenci öğrenim görüyor. Öğrenci ve öğretim üye- si sayısı ile tesis, derslik, kütüphane ve la- boratuvar gibi kriterler ele alındığında nicel bir büyüklük gösteren üniversite, öğ- retim üyeleri ve öğrencilere göre aslında nitel bir küçüklük gösteriyor. Bursa'daki üniversiteyle yakın ilişki için- de bulunması gereken oda, dernek, basın ve benzeri kuruluşlann hemen hemen ta- mamırun yetkili ve Ugüileri, üniversiteden ve özellikle de Rektör Nihat Balkır'ın katı tutumundan şikâyetçi. Görüşlerini aldığı- mızı bazı öğretim üyeleri, Rektör Balkır'ın askerlikten gelen bir alışkanlıkla sık sık deneümlere çıküğını, en çok da tuvaletleri denetlediğini anlatıyorlar. öğrencilerin sıkça yakındıgı konular- dan biri de bazı öğretim üyelerinin "ders kitabı tüccarhğı" yapması. ögrenciler, ba- zı öğretim üyelerinin, sınav tehdidini kul- lanarak hiçbir bilimsel içeriği olmasa da kendi kitaplannı "empoze" etmelerinden yakuuyorlar. Görükle Kampusü'ne ula- şım da öteden beri öğrencilerin şikayet konusu olmasına karşın bir türlü çözürn- lenemedi. Üniversite-belediye işbirligi ile sefere konulan otobüslerin varhğı, sorunu bir parça hafiflettiyse de öğrenciler, taşı- maalığın, kendi deyışlen ile "balık istifı- kaşık destesi" yöntemiyle yapıldığını anla- tıyorlar. Kısa bir süre önce kent içinde olan Tıp Fakültesi Hastanesi'nin Görükle Kam- pusü'ne taşınmaşı da tam bir curcuna ör- neği oluşturdu. Özellikle hastalann taşın- masında komedi-trajedi haımanı görün- tüler yaşandı. Yeni ameliyat olmuş hasta- lann evlerine gönderilmesi, Görükle'de ilaç bulunamaması, telefon yokluğu ve "ıcente uzaklık bu sorunlann başbcalan olarak sıralanabilir. Üniversitede nicel başannın nitel başa- nsızhk ömegi bir diğer kurumu da kütüp- haneler. Son derece disiplinli ve başanlı bir biçimde çalışan ödüllü kütüphaneleri- nin; özellikle sosyal bilimler alarunda fazla yeterh' olmadığı ve süreli yaymlann bulun- durulmaması eleştirilerin başında geliyor. Bazı öğretim üyeleri yurtdışı burslarda mühendislik, üp gibi fakültelere öncelik tanındığını, keyfi yapılan göndermelerde sosyal bilimlerin biüm sayıbnadığını öne sürüyorlar. öğretim üyelerine lojman da- ğıtımının da "ulufe" sistemiyle yapüdığı savunuluyor. Üniversitede görsel olarak dıkkati çeken bir diğer olgu da mimari olarak yapıldığı yıllarda ödül alan bina- larda, çok kısa bir zaman geçmesine kar- şın çatlamalann ve kınlmalann görülme- si. Üniversitenin Görükle Kampusü'nde olumlu eleştiri alabilecek belki de tek ko- nu; spor alanlan ile âdeta donaülmış du- rumda ve bu görünümü ile de Avrupah benzerlerini aratmayacak nitelikte. Ş bin 500 liraya öğle yemegi sağlanan BÜNYEK yemekhaneleri de ucuzluğu ile övgü alırken kalitenin biraz daha arttınl- ması da öğrencilerin başhca istekleri ara- sında yer ajıyor. HAVA DURUMU TÜRKİYE'DE DÛNYA'DA B*anlı9ı Meteoroloji Genel Mûdûrtûğü'nden aiman bigiye göre, yurtiım doğu ke- simleri parçah buiutlu, Doğu ve GOneydoğu Anadolu'nun dojusu yağışlı, dıfter yertef az buiutlu ve açık geçeek. HA/A SICAKLlâl Artacak. RÛZGAR Ku2By ve baD yûo- lerden hafıf arasıra orta kuv- vette esecek. DENIZLERDe, Doğu Karadenız'de gûnbabsı ve karayel, Akdeniz de gûn batısı ve lodos dijjer de- mzterımızde yıldız karayelden saatte 10-21 denız milı esecek. Van Gölü'nde hava yafiışlı geçecek Riogâr, batı yönlenjen hafif ara sıra orta kuvvette esecek. Gol kûcûk dalgalı olacak. \YŞESAYBM ANKARA - Yeni yükseköğ- retim yasası ve Yüksek öğretim Kurumu'nun yapılanması üze- rine tartışmalar sürerken, öğre- tim üyelerinin yüzde 84'ü, öğ- rencilerin de yüzde 75"i, mevcut YÖK sistemini istemediklerini ortaya koydu. Milli Eğitim Bakanlığı'nın Ankara, lstanbul. İzmir, Bursa, Konya, Samsun ve Kayseri'- deki üniversitelerde yaptığı an- ket sonucuna göre, öğrenciler ve öğretim üyeleri bugünkü ko- numlanndan mutlu olmadıkla- nnı ifade ediyor. Ankete göre, öğretim üyelerinin en önemli sorunlannı ekonomik yetersiz- likler oluştururken, öğrencile- rin ^üzde 9O'ı üniversite yöne- timlennde söz sahibi olmak ıstedıklenni belirtiyor. Bakanlığın. yüzyüze göriiş- me yöntemiyle gerçekleştirdiği anket. 200 öğretim üyesi ve 800 öğrencinin kaülımıyla gerçek- leşti. Öğretim üyeleri ve öğren- cilere ayn ayn yöneltilen soru- lar doğrultusunda, öğretim üyelerinin yüzde 44'ü işe ilişkin sorunlar nedeniyle "mutsuz" olduklannı ifade ediyor. Öğre- tim üyelerinin mutsuzluk ne- denleri arasında ekonomik sorunlar yüzde 86 ile ilk sırada yer alırken, bunlan, idari, aka- demik, demokratik sorunlar iz- liyor. Öğretim üyelerinin yüzde 84'ü şimdıki YÖK sısteminin soruntan çözecegine inanmı- yor. Araştırma, YÖK yasasının "iptal" edılmesine ilişkin büyük bir ıstek ojduğunu da ortaya koyuyor. öğretim üyelerinin yüzde 25'i bu görüşü savunur- İcen, yüzde 35'i de "ciddi reviz- yon"dan geçmesi gerektiğine inanıyor. Öğretim üyelerinin yüzde 82'si, YÖK öncesi yöne- timden memnun olduklannı ifade ederken, şimdikı sistemde bilimsel ve akademik kapasite- lerini yeterince kullanamamak- tan yakınıyorlar. Öğretim üye- leri, üniversitelerin çağdaş, yaratıa bir ortam olmaktan uzak plduğunu da dile getiri- yor. Üniversitelerin çağdaş yö- netimden yoksun olduğunu belırtenlerin oranı yüzde 87'yi bulurken, ünıversitelerin eğitim düzeyinin çağdaş ülkelere göre çok geri olduğu belirtiliyor. Anket sonuçlanna göre, öğ- rencilerin büyük bölümü, YÖK Yasası hakkında bilgileri olmadığını bildirdi. Soruya ya- nıt veren öğrencilerden yüzde 80'i "YÖK hakkında bilgileri olmadığını" ifade etti. Buna karşın öğrenciler uygulamalan yakından izliyorlar. V o ^i Mart S^at Y^tmırtı ÇALIŞAJNLARIN SORULARI/SORUNLARI YIUVtAZŞİPAL Kanıu sigortalısı ve takvim yılı SORU: Bir kamu kunımunda sigortalı olarak çalışmakta- yım. Kamu sigortalüarının takvim yılının 1 ocak - 31 aralık arasında geçen sure olmadığı, degişik oldngu söyleniyor. Bu doğru ise uygulama nasıl yapılmak- tadır. E.E. YANIT. 289 sayılı Yasa Hukmünde Kararname ile kamu kesi- minde 657 sayılı Devlet Memurlan Yasası ve 1475 sayılı Iş Ya- sası kapsamında çahşanların aylık ve ücretleri, "llki 15 Ekim 1987 tarihinde olmak üzere ayın 15'inde ve yine peşin" oden- meye başlanmıştır. Böylece, bu kararname ile kamu kesiminde calışanlann "ay başı" ve "yılbaşı" kavramlan da değişmiştir. Bu değişim, devlet memuru olarak çalışma yaşamını nokta- layıp 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı'ndan emekli olanlan et- kilememiştir. Ancak, kamu kesiminde ve sigorta kapsamında calışanlann yaşlılık ayhklannın hesaplanmasında göz önüne alman "takvim yıü" kavrammın degişmesine neden olmuştur. Genel kavram olarak "takvim yüı", 1 ocak ile 31 aralık ara- sında geçen bir yıllık süre olarak bilinmektedir. Kamu kesiminde ve sigorta kapsamında çahşanların "tak- vim yılı", 289 sayılı kararnamede öngörillen uygulama sonu- cu, 15 ocakta başlayıp bir sonraki yıhn 14 ocak akşamı son bulmaktadır. 289 sayılı Yasa Hukmünde Kararnamenin Sosyal Sigortalar Yasası yönünden nasıl uygulanacağı, Sosyal Sigortalar Kuru- mu'nun 12 Nisan 1991 günlü ve 301220 sayılı genel yazısmda açıklanmaktadır. Bu açıklamada kamu kurum ve kuruluşlannda çakşanlar için ay başı (ay), yılbaşı (yıl) kavramlan değîştirilerek özel ve ka- mu için ay ve yıl kavramlannın yeniden belirlenmesi gerektiği vurgulanmışır. özellikle yaşlılık ayhğı bağlanmasına esas alı- nan "takvim yüı" kavramı, kamu kesimi için ayn, özel kesim için ayn olarak aşağıdaki şekilde beurlenmiştir. YBİAMM SflRESİ flnl SeW6f M v h n Yılı K M M SektAıi U n t a YA 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1 Ocak 1986-31 Aralık 1986 1 Ocak 1 Ocak 1 Ocak 1 Ocak 1 Ocak 1 Ocak 1987-31 1988-31 1989-31 1990-31 1991-31 1992-31 Aralık 1987 Aralık 1988 Aralık 1989 Aralık 1990 Aralık 1991 Aralık 1992 1 Ocak 1986-31 Aralık 1986 1 Ocak 15 Ocak 15 Ocak 15 Ocak 15 Ocak 15 Ocak 1987-14 Ocak 1988 1988-14 Ocak 1989 1989-14 Ocak 1990 1990-14 Ocak 1991 1991-14 Ocak 1992 1992-14 Ocak 1993 289 sayılı kararname ile kamu kesiminde sigortalı olarak ca- lışanlann takvim yılının değişmesi, yaşlılık aylıldannın bağlan- masına esas alınan son 5 yıhn sigorta primine esas kazanç or- talamasına göre haarlanan gösterge tespit tablolarının da ka- mu kesimi için ayn, özel kesim için ayn yapılmasmı gerektir- miştir. Böylece, kamu işyerlerinden emekli olanlar için uygulana- cak 1992 yılı gösterge tespit tablolarının düzenlenmesinde; " 1.1.1987-14.1.1988 süresi (1987 yılı) 15.1.1988-14.1.1989 " (1988 " ) 15.1.1989-14.1.1990 " (1989 " ) 15.1.1990-14.1.1991 " (1990 " ) 15.1.1991-14.1.1992 " (1991 " ) prime esas kazançlanmn asgari ve azami tutarları esas alına- caktırf'
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle