Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 28 NİSAN1992 SALI
12 DIZI-YAZI
BURASITÜRKİYE
HALUK ŞAHİN
Hafifçe Abapülmış Bir Haber
Ey medya çağı, sen nelere kadirsin! Düne kadar prosta-
tın adını duymamış olanlar, onu stat soyunma yerlerinden
alınan birçeşit mantar hastalığı ya da apandisit gibi kadın
erkek herkeste bulunan işe yaramaz bir organ sananlar
geçen haftadan beri başımıza prostat allamesi kesildiler!
Artık prostat ameliyatı hakkında neler biliyoruz neler:
"Prostatektomi'nin başarı şansından (yüzde 65 ile 98 ara-
sında), erkeklik işlevine son verme olasılığına (yüzde 50)
kadar en ince ayrıntıları su gibi yuttuk. Dünyanın öbür
ucunda bir kentte bulunan Cumhurbaşkanı Turgut özal'ın
vücudunun en gizli köşelerinden birindeki minik organla
ilgili her şeyi günü gününe, hatta saati saatine izliyoruz.
Çağımıza özgü Amerikanvari "açıklık" bunu gerektiri-
yor. Amerikanvari diyorum, çünkü yalnızca bizim toplu-
mumuzun değil, Avrupa'nın bile yeni yeni alışmaya başla-
dığı bir şey bu türden sınır tanımaz açıklık.
Bizim toplumsal ahşkanlıklarımız kural olarak kapalılık-
tan yanadır. Doktor-hasta ilişkisinde de öyledir. ûyle her
şey herkese söylenmez.
Televizyon dizilerinde de görüyoruz: Amerika'da doktor
tüm bulguları inceledikten sonra hastayı karşısına çağırı-
yof ve pat diye söylüyor gerçeği:
"Size kötü bir haberim var: Kanser karaciğere de yayıl-
mış. Normal koşullarda 30 gün ile 90 gün yaşarsınız. Şu
aşamadan sonra tıbbın yapabileceği fazla bir şey yok."
Bizde bu türden haberler genellikle hastadan saklanır.
Yakınlarına söylenir. Onlar da acı haberi gizli tutmak için
sürekli rol yapmak zorunda kalırlar. Hastanın yanınday-
ken dudaklarına yapmacık bir gülümseme yapıştmp, dışa-
rı çıktıklannda iki gözü iki çeşme boşanırlar.
Hangisi daha iyidir, bir şey söylemekçok zor. Öleceğini
bilen, bunun dehşetini bilincinin derinliklerinde hissedebi-
len, ama bazen bunu kabul de edebilen tek yaratık olan
insana özgü, çetin bir ikilemdir söz konusu olan...
• • •
. özal'ın prostat kanseri olduğuna ilişkin haberler geldik-
ten sonra bazı köşe yazarları özal'ın siyasal kariyerini
toptan değerlendiren yazılar yazdılar.
Baktım, özal'ı sevenler sanki ona tarih sayfalarında yer
ayırıyorlar. Onun ne kadar önemli bir "devrimci", nekadar
yaman bir "yenilikçi" olduğunu söyleyerek Tarih Baba'ya
kopya veriyorlar.
Buna karşılık özal'ı sevmeyenlerden kimisi timsah göz-
.yaşları dökerken, kimisi de şimdiye kadar kullandıkların-
dan çok farklı sıfatlar kullanarak Ozal'a ameliyatta ya da
ertesinde bir şey olursa daha sonra yazacakları zorunlu
övgü yazılarına altlık hazırlıyorlar.
Ben, özal hakkında yazarken geçmiş zamanı kullanmak
için çok erken olduğunu sanıyorum. Ta Amerikalarda ken-
disiyle ilgili yazıları buruk bir keyifle okuduğuna eminim.
Bana öyle geliyor ki Özal, Houston'da yalnızca sağlığı açı-
sından değil siyası geleceği açısından da yeni bir döneme
hazırlanıyor.
Kendisi de söylüyor zaten: "Houston'dan ülkeme her
dönüşümde siyasal yaşamımda son derece önemli başa-
rılarkazandım."
Ameliyatın kendisine kazandıracağı "sempati" ile bir
türlü iyileşmeyen ekonomihin karşı tarat için yaratacağı
"antipati" yeni dönemdeki silahları arasında olacaktır.
• • •
özal'la ilgili "siyasal vefat" yazılarını okurken Mark
Tvvain'in ünlü sözü geliyor aklıma. Hani, öldüğüyle ilgili
söylentilere şöyle bir ilanla yanıt vermiş.
"ölümümle ilgilj haberler hafifçe abartıfıdır."
• • Hafifçe abartılı: Yani yaşamla ölüm arasındaki çizgi ka-
dar hafifçe, önemsizce... Bir soluk kadar... Bir kalp atışı
kadar.. Her şey kadar.
60 YIL ÖNCE CumhurİYet
Hitlerciler kabineve giriyorlarî
28 NİSAN 1932
Mcrkc7 fırkasının konırol ve
i^tirakılc bir Hitlcr
hiikümctınin iccriibe
cdılmcsı lchındc. deınokrat
muhiivcmchafildc
temavülün tcrcssüm cımcktc
olduğu kaydaçok şayandır.
Mutedildcmokruılardan
bavılan. solccnah
fırkalannın muhalefet
hususunda hıçolmazsa
Prıısva'da hiraz tauzat
yapılması \e husıiMİc müfrit
fırkanın ıc\cssüünü tcvkif
için kcndisindc mevcut
aördüâü muhalcfet vc hücum
HanımefendUer,
I P E K J Ş B
1 Hayıste Ankara'da açılacaL
jerli mallar serguini müteakip:
IPEKlŞ Aakan lerguinc büyük
mikyatt» iftkak ediyor
kudrelini rcfctmck lazım gcldıği kanaatini izhar
cimektcdirler.
Bunlar. Hitler fırkasının demagoji propagandasıvaparak
de\ Icıe-hakim olabilmcsinc fırsat vcrmcktcnsc kendisini
şimdidcnbütiinserbcstiharekctıncsahipolamışacağı bir
temcrküze ithal cinıcnin daha şayanı tercilı olduğu
mıii:ılı";)sın(ii(1ırl;ır
Galeri • Atölye 232 64 26 B 230 21 87
ALKENT ACTUEL ART
1 8 •*• ' «
4
/
'
1992
HAYAT
TEPtCIK YOLU F 3-18 ETILER
ISTANBUL TEL 2374684 '
KADIR
REİSLİ
Resim Sergisi
24 Nisan-13 Mayıs
GALERİ flfe
•PBALDEM
Va«(kona§t Cad A**avak Sok
No 22 3 80200 N şaniaşı
ISTANBUL Te! 1 ı 232 40 61
galeri
atölye
232 64 26
230 21 87
KARMA RESİM SERGİSİ
AYLACAN
BlRSEN ILTER
BÜLENT ÇETÎNOR
FİKRET 0TYAM
Gİ'NEŞ ERTİNAN
İMRE ÇALIBAR
KEMALÇİZER
NAZLI ECE\İT
RliZLN GEKÇİN
STNATANRIYERDİ
Aynca en giizel kabve
çeşitleri, ingiliz çaylart,
şifalı bitki çayları,
kırınızı-beyazşaraplar,
çeşitli konyak ve
likörlcr,
dost sobbetlerinde,
miizik eşliğinde...
Ptoidnmjo hogun 1000 20.00 orası
Bahariye Kadife Sok. 29
(Reks S,neması Sokoğ,}
Kodrköy T.,'. 347 85 96
ŞİŞLİ TOPRAKSANATGALERİSİ
ERDİNÇ BAKLA
SERAMİK SliRGİSİ
18 NİSAN - 17 MAYIS
1IAIAS!ÜKG\ZI Ol) 301/IŞlSlJ »3ü8«)7
i F.\X.2r<X>(K.
Almanya Büyükelçisi Nadoln/nin kaleminden başkentin diğer yüzü
GazTııiıı Ankara geceleri
Gazi kanmla hiçbir zaman fazla samı-
mivet kurmadı. tam lcrsine ona karşı. hcp
saygılıydı. Bcni sarhoş eımeyi de hiç dcne-
mcdi. Bcnimle bir bardak şampanya içtiği.
bana püro ikram ettiği oldu. ama hiçbir
zaman abaumadan. Poker o>nama>ı da
seviyordu, hem dc çok zekice. Çok kazan-
dığı zaman parasını hcmcn dağıtıyordu.
Çiftliğine Tarabya'dan ağaç ve bilkilerge-
lirtlim, çok memnun oldu.
İsmct Paşa bir kere beni Yalova termal-
lerine davet eiıi. Öğleyin Gazi'nin Ya-
lova'daki çiftliğine gittik. Onu orada çok
iyi gördüm. savaştan söz ettik. Süt içtik.
Ankara'da başka türlü yaşıyordu: Günde
50 fıncan kahve, aşağı yukan 150 sigara
içiyordu. bütün gece dc rakı. 63 (3) yaşın-
da ciğerlerinden hastalanarak ölmesine
şaşmamak gerek.
Tamahkâr, inatçı değildi. gerçeklen al-
çakgönüllüydü. bonkördü. Anılannda
von Falkenhayn'ın ona Suriye'de bir lor-
ba altın rüşvet vermek istediğini ve kendi-
sinin de reddettiğini yazmıştı. Alman
Subaylar Birüği benden bu bölümün anı-
lanndan çıkanlmasını istemişti. Ben yavc-
rine gidip. 'Böyle bir şey ga/etede çıkarsa
ertesi gün unutulur, ama bir de> let başkanı-
nın anılarından hiç çıkma/. Ga/i, gcneral
Falkenhavn'ın ilelebet rüşvetçi olarak kal-
masını istemez herhalde', dedim. Yaver bir
hafıa sonra bana telefon edip, Gazi'ye
sözlerimi üettiğini. Gazi'nin de bir an dii-
şündükten sonra "Alman büyükelçisi hak-
lı, bu bölümün çıkanlmasını sağla\ın" de-
diğini bildirdi. '
Elçiliğin kentten çok uzakta olmasını is-
temiyordum. Sonunda Çankaya ile kent
arasında 30 bin metrekarelik bir alan bul-
dum. 16 bin marka satın aldık. Bcrlin'den
mimar Ustemann geldi ve idare binası.
memur evi, ticari alaşelik ve elçi evinden
oluşacak olan rezidansı çizdi.
Ferdi anlaşma
Meslektaşlanmı da ziyaret ettim. Bun-
lar Ankara"dakı Rus ve Afgan elçilenydi.
Zaten başka elçi yoktu. Onlar henüz çok
kötü durumdaki Türk e\ lerinde oluru> or-
lardı. Özellikle Rus meslektaşım Jacob
Suritz hoş bir insandı. Almanya'da sanat
R
B
19
0
U
i r
24-
8 P
D
D
0
i P
1933
1
L
1
e
F
o m
11ar
n :
N
a t
ı a
S
A
1
ra
E
n
sı
Z
D
n
E
0
A n
da
R
L
ı 1
Tü
D
N Y
a rı
rkiye
U R U
binasını verdı, ama hukuki durumun Pa-
ris ve Berlin hükümetlerı arasında halledi-
leceğini söyledi. Başka bir binada okuyan
çocuklar, yeniden düzenlencn okullanna
döndükleri için çok sevindiler. Her yıl ya-
zın Tarabya'daki yazlık elçiliğin bahçcsin-
de okul bayramı yapıhrdı. Bülün öğrcnci-
ler ve aileleri bir gemiyle gelirlerdi. O gün
tepedeki Moltke korusuna gıdilirdi. Ge-
neral Moltke'nin bir hcykeli. savaşta ölen-
lerin mezarlan buradaydı.
Alman hastanesi
Hastanenin yeniden düzenlenmesi dc
güç oldu. Burayı önce İngilizler, sonra
Amerikalılar almıştı ve onlar Ermcnilere
bırakmıştı. Hastaneyi yeniden elde etmcyi
başardım. Bu iş için Berlin'e gittim. Dışiş-
leri Bakanlığı hastanenin kcndi geliriylc
ayakta kalamayacağına karar verip para
yardımı yapmaktan vazgeçti. Alman sa-
nayicilere başvurdum. Para bulup inşaatı
bitirtüm. Dışişleri Bakanlığı uzun bürok-
ratik işlemdcn sonra "Hastane tşine son
verin" diye bana telgraf çektiğinde. onla-
ra. "İnsaat bitti. Öbür gün açılış >ar" diye
cevap verdim. Hastane olağanüsıü oldu.
Türk ve Alman doktorlar hastalan kabule
başladılar. Bir yatağa 'Nadolny' adı veril
:
di. beklemc odasına resmim asıldı.
Alman kolonisiyle güçlüklenm oldu.
Daha yeni işe başlamıştım ki. koloniden
biri gelip bir Fransız gazetesini satın ala-
bilmek için 9 bin lira istedi. Reddetüm. Ya
bir Alman gazetesi kurmalıydık ya da hiç-
bir gazete. Birkaç gün sonra bir heyet gelip
aynı isteği yincledi. Konuşmalannda be-
nim Stockholm'deykcn kendini beğenmiş
biri gibi davrandığımı ima ettilcr. burada
böyle davranamazmışım, büyükelçiler ge-
bıranlaşmazlık da çıklı. Dışişleri Bakanlı-
ğı benden bu konuda rapor istedi. çünkü
Londra onlardan da rapor istemişti. Du-
rumu Londra'ya ancak buradaki elçi mes-
lektaşım bildirmiş olabilirdi. Ona gidip
sordum: "Evet" dedı, "Bir raporumda bu
konuya değindim, bu konu hakkında özel
bir rapor hazırlamadım". "Peki, ben ne ce-
vap vereceğim şimdi?" diye -.ordum. "En
iyisi hiç cevap \ermeyin, sonın kapanır" dc-
di. "Peki, öyle >aparım. Ama böj le durum-
larda, rapor > azmadan önce benimle konuş-
sanu daha iyi olmaı mı?". "Btından sonra
öyle yaparun, hakİLsmız" dedi. İngilız mes-
lektaşım Lindsey'ieılişkilerim böyleydi.
Alman bahriye heyeti bir işe çok yaradı.
"Goeben" diğer ad'ıyla "Yavuz Seliın"
zırhlısının. savaşta yara aldığı için tamir
edilmesi, bunun için de tersane gerekiyor-
du. Hamburgdaki Blolm Voss firması
dok yaptı. ama memnun olmadılar. Bu-
nun üzerine "Goeben"ın Lamiri ihaleve
çıktı. Fransız St. Nazaıretersanesi talipol-
du. Alman tarafından Blolm Voss teklif
getirmişti. ama tamiri üstlenmeyi pek iste-
miyordu. St. Nazaire'ın ihaleyi almasına
sevindiler. Bu firma Fransa'dan İzmit'e
150 aile getirdi. Almanlann, Bahriye Ne-
zareti'ne rüşvet verdikleri dedikodusu
yayıldı birden. Meclis'te araştırma komis-
vonu kuruldu. Almanlann değil. Fransız-
lann bakanlığa rüşvet verdikleri ortaya
çıkıı. Bakan görevden alındı. hapse girdı.
St. Nazaire"in anlaşması iptal edildi. Al-
man bahrive başkanı Ahnhudt araya gir-
di. St. Nazaire ile yeni bir anlaşma >aptı,
her türlü özel gereksinim bu firmadan alı-
nacakıı. Bu iş Fransızlara pahalıyit patla-
dı. Almanlar ise büyük kazanç sağladılar.
"Yavuz Selim" çok mağrur bir gemi oldu.
29 Ekim 1933. Cumhurivet'in 10'uncu >ıl kutlamaları. Soldan sağa. Sovvetler Birliği Büyükelçisi Jacob Suritz, Mman Bjhükelçi
Rudolf Nadolm. İngiltere Binükeleisi Sir Clerk, ABD BmükelçİM Mr. Grevv. Fransız. Japon >c Belçika bmükelçileri.
tarihi okumuştu, doktora .dâ yapmışü,
çok iyi Almanca konuşuyordu. Eşi dc çok
hoştu. Çar zamanında danıştay başkanı
olan bir beyin kızıydı. Sonradan kanmla
iyi arkadaş oldular. Ruslarla hemen anla-
şıp bir centilmenlik anlaşması yaptık.
Ruslann Türkiye'de siyası çıkarlan vardı
valnızca. o beni ekonomik açıdan. ben de
onu siyasal açıdan desıekleyecektim. İki-
miz de anlaşmaya sadık kaldık ve başan-
lar elde ettik.
Birkaç gün sonra (stanbufa .şeri dön-
düm. Oradaki elçilikleri ziyaret ettim.
Fransız ve Belçika elçileri dışında hepsi
beni iyi karşıladı. Bu ikisi ise beni kabul
edemeyeceklerini bildirdi. Bir süre sonra
İsveçelçisi gelip bana, artık Fransız elçisi-
ne gidebileceğimi söyledi. Karşı çıktım.
daha önce gitmek istediğimi. ama kabul
edilmediğimi söyledim. Ben ziyaretimi
vapmış sayılırdım. Sonunda İngiliz büyü-
kelçrliğinde verilecek bir davette tanıştml-
mamız kararlaştınldı. Herkes konuyu bili-
vordu ve tanıştınlmamızı dikkatle izledi-
İer. Sonra bana ilk ziyareti yaptı. ben de
hemen iade ettim. Geriye Bclçikalı kalmış-
tı. O sırada Reich Cumhurbaşkanı Ebert
öldü. Elçi bu vesileyle tiıziyczi\areti yapa-
rak bana geldi. İlişİcilerdüzeldi.
Birkaç kczdaha Ankara'ya giltim. Elçir
lik binamızyapılıyordu. Bahçeyi de parka
dönüştürdüm. Türkler hayranlıkla seyrc-
diyor, elçilik binasını geziyorlardı. Hofste-
in sürekli orada kalıyordu. Bina hcnüı
bitiyordu ki, bir yangın tehlikesi atlatıldı.
İşçiler petrol lambasını iple tavana bağla-
mışlardı. ipler de aleş alıp >anmış. lamba
yeredüşmüştü. Neyseki kondoru ıcmizlc-
mckıe olan i§çi hemen suyla >cıişnıiş.
Bu arada Ismet Paşa Lozan'a gitti. Ora-
da banş savaşı verdi. Sevrcs'ın \erini Lo-
zan Barış Anlaşması aldı. Kapitülasyon-
lar kaldınlmıştı. Türkiye bağımsı/ bir ülke
olmuştu. Büyük güçlerin ha\ır vakıflan-
nın yeniden çalışması için hcnüz izin çık-
ınamışlı. Ankara'da Dışişleri Bakanı Te>-
fik Rüştü'yc gittim. "Size de öteki bihük
güçlere \erilen izin verilecek. Çünkü siz bi-
zim mürtefikimizsimz. avrıca bİ7 Al-
man va"\ a her /aman olduğu gibi bü\ ük güç
gözüyle bakarız" dedı.
Sonra Alman hayır kurumlannın yeni-
den düzenlenmesi işine giriştim. Kilisc.
hastane. okul; ki en /oru o oldu. çünkü
okula Fransızlar el kınmuşiu. işgal sıra-
sıııda kışld olarak kullanılmıştı. O sirada
Sarraut adıncla aklı başında bir Fransız el-
çi geldi Türki^e've. Ona kapitülasyonların
sona erdiğini. bu konuda Türk hükümeti-
nin yardımını istcycccğimi söyledim. Okul
lirler ve gıderlermiş. ama koloni kalırmış.
Ben de kolonidekilerin gelip gittiğini. dev-
letin kalacağını. benim de devleıin temsil-
cisi olduğumu söyledim. Bir Fransız gaze-
tesini almayı kabul edemezdim. Bunun
üzerine bir basın konseyi kurup "La \'a-
lonte" adlı gazetevi desteklemeyi kararlaş-
tırdılar. Bir süre sonra bu konseyden biri-
leri gizlice bana gelip, gazetenin de^teklen-
mesi için 300 lıra vermem için valvardı.
Gazetenin %a>ınına son vermesı koşuluy la
bu parayı verdim. Öyle de oldu.
Bir süre sonra Alman gazetesi Törkisc-
he Post'u (Türk Postası) kurduk. Bu
amaçla bir matbaa satın aldık ve gazeteyi
kendimiz bastırdık. İşler beklediğimiz gibi
Rus meslektaşım Jacob
Suritz hoş bir insandı.
Hemen anlaşıp bir
centilmenlik anlaşması
yaptık. Rııslann •
Türkiye'de sadece siyasi
çıkan vardı. O beni
ekonomik açıdan, ben de
onu siyasal açıdan
destekleyecektim.
olmadı. Kurdurduğum heyet gazeteyi
ayakta tutmanın olanaksız olduğunu sö\-
ledi. Berlin'den von Ritgen'i getırttim.
Kendisi daha önce İstanbul"daki Conli-
nental Tclegraf bürosunun lemsilcisivdi.
Ondan incelcmc yapmasını istedim. Nİal-
baanın çalışmasının çok pahalıya patladı-
ğı anlaşıldi Maıbaanın başında bir \ u-
nan %ardı, ondan matbaayı kira\a vcnııc-
s\n\ istedim. yoksa satacağımı ->ÖNİedim.
Alman Onenı Bankası'nda Posth'a gidip
kışısel kredimden para çekıim. Ga/ctenin
borçlannı ödedim, gazete İkinci Dünva
Savaşı'na kadar çıklı.
Almanya'nın sılahlardan arındınlması
sonucu birçok suba> başka dc\letlerin
hizmetine gimıişli Sa\aşlan önce Liman
von Sanders'in subavlık misyonu'vüzün-
den çaiışma çıkaıken. şimdi Türkı>e'de
jalni7 Yıldı/dakı askeri okulda dersler
veren Alman askcn misyonu dcğıl. aynı
zamanda bir Alman bahri>e misyonu da
oluşmuşlu. Bu yüzden doğal olarak lıafıf
Bir gün Dışişleri Bakanı bana gelip. Al-
man Genelkurmay"ından birinin. tercihen
de Albay NicolaTnin Ankara'ya gelip. on-
lann haberalma örgütünü kurup kurama-
jacağını sordu. Albay Nicolai'ye yazdım.
Gelip Türk Haberalma Teşkilatfnı kur-
du. 1941 "de özel olarak Türkiye'ye gitmiş-
tim. Dışişleö Bakanlığı Müsteşan Numan
Rıfat Menemencioğlu bana. bizim habe-
ralma teşkilatımızın Türkiye'de casusluk
>aptığı Mieminde bulundu. Ben de "Siz bi-
zim teşkilatı tanıyorsunuz. Sizüiki de aynı- j
sı" dedim.
Benim zamanımda. Türkiye'ye daha
çok Alman gelmeye başladı. 1918'de bü-
tün Almanlar sınırdışı edilmişti. 1924'te
ise yeniden gelme iznini elde ettiler. Her
yerde Alman danışmanlar vardı. Alman-
ya ile tamamen durmuş olan ticaret üç yıl
içinde yeniden gelişip ilk sırayı aldı. An-
kara'da kurulan ziraat fakültesinin başına
Oldenburg getirildi. Hıfzıssıhha'da da Al-
man doktorlara iş verildi. Bataklıklar ku-
ruıuldu ve sıtma ülkenin büyük derdi
olmaktan çıktı.
Demir yolları
Türkiye'nin en büyük gereksinmesi de-
mir yollarıydı. Bunu bili> ordum veonlara
demir yollannın yapımında yardımcı ol-
maya kararlıydım. Ismet Paşa da konuyu
bana açmıştı. 325 kilometrelik Kayseri-
Ulukışla hattının yapılmasını önerdi. De-
utsche Bank daha önce söz verilen Bağdat
hattı üzerinden Mardin'e 50 kilometre de-
mir yolu yerine bunu yapmaya yanaşmı-
vordu. Bunun üzerine Danaı Bank'tan
Jacob GoldschmidtV başvurdum. Alman
bankalarının. Alman Onentbank vöneti-
minde bir konsorsiyum kurmalan koşu-
luyla teklifımi kabul etti. Bir hat daha söz
konusu oldu: Kütahuı-Balıkesir hattı.
krom madeninin nakli için bu hat gcrek-
livdi. 60milyon liralık. ki 120miKon mark
ediyordu. borç venldi. Bankalar konsorsı-
yomu Alman hükümciındcn recskont ga-
rantısı istedi. Bunu lıükünıcte kabul etıir-
dim. Her iki haııın ıhalesını Berger Tıef-
bau AG aldı. Türk Demir Yolları Bakanı
Behiç Bey Berlin'c geldi. Paralar İslan-
bul'daki Deuısche Orienıbank'a vaıtı.
Küçük Mardin haııı \apılmadı. ama Dc-
utsche Bank da konsorsivııma kaiıldı.
(3) \ anlış bili>or. 57 >aşıııda öldü. (ÇN)
StRECER
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Bayan Kahkahâ'nın
SerüvenlerL.Nebahat Hanım, yıllardır Almanya'da yaşar, Bielefeld ken-
tinde. Alman Rudolf Pohlreich'la evli. On bir yaşında oğulla-
rı var, adı Erol. Türkiye'den pek çok kişiyi Almanya'ya çağır-
dı, onlara orada konuşmalar yaptırdı, imza günleri düzenle-
di. Nebahat, Fakir Baykurt'un romanında "Sabahat" diye ge-
çer. Öyle şen şakrak biri ki Tarık Zafer Tunaya ona, 'Bayan
Kahkaha" adını takmıştı. Güler ha güler!
Nebahat Pohlreich, eşi Rudi, oğulları Erol. yanlarında Al-
man Tekstil Sendikası'ndan Bayan VValtraud Hessednz ile 20
yaşındaki oğlu Andreas birlikte bu ay Ankara'ya gelmişlerdi.
"Mülkiyeliler Oteli"nde kaldılar. Rudi, Erol, Bayan VValtraud'la
Andreas, Göreme'ye gidip dönmüşlerdi. Nebahat, Göreme'yi
daha önce gördüğünden. Ankara'daki dostlarını ziyaret et-
meyi yeğledi. Burada Akın Bırdal'la tanıştı. Halit Çelenk'i gör-
dü, Ali Yüce'yi, Muzaffer ilhan Erdost'u, Sevgi özel'i, Demet
Işık'ı aradı. Turizm Bakanlığı'na, Kültür Bakanlığı'na gitti. Al-
manya'ya götürüp Türkiye'yi tanıtacak video kasetleri, kitap-
lar aradı. Rudiler, bir gün önce Anadolu Uygarlıkları Müze-
si'ne gitmişlerdi. Nebahat, Cumhuriyet'ten "Müzeler" bölü-
mûnü okuyordu onlara, Almancaya çevirerek söylüyordu;
— Oku, neresi var? Hangi müzeler açık? diye soruyordu
Rudi. Nebahat:
— Roma Hamamı! dedi.
Erol, Almanya'da okulda Latince okuyordu. Roma ekinine
(kültürüne) çok meraklıydı. Almanca:
— Aaaa! Baba, oraya gidelim! dedi.
Rudi, hamamları biliyordu; kaç kez gitmişti. Alman sendi-
kacı Bayan Waltraud da vardı ya, o da girecekti hamama.
Rudi:
— Roma Hamamı'na kadınlar, erkekler ayrı mı giriyor, yok-
sa birlikte mi? diye sordu Nebahat'a.
— Sen ne diyorsun yav? Orası yıkanmak için değil, bak-
sana "Müzeler" bölümünde "Roma Hamamı!"
Rudi, "hamam" sözüne takılmıştı:
— Nereden öğreniriz acaba, hamam mı müze mi?
"Roma Hamamı"nın gerçekte hamam olmayışına Erol çok
sevinmişti. "Ben yeni yıkandım!" diyordu.
— Oh ya, hamam değil, müzeymiş! Tamam baba, ne gü-
zel, oraya gidelim!
Rudi ise Ankara'da bir hamama giremeyeceği için üzül-
müş müydü?
Yeni evlendikleri yıllarda, Türkiye'ye ilk gelişlerinde Neba-
hat Hanım, Rudi'yi Istanbul'da hamama götürmüştü. Kadın-
ların yerleri ayrı, erkeklerin ayrıydı. İkisi de girdiler, biri bir
yana, öbürü öbür yana. Almanya'da öyle değildi, kadın er-
kek karışık girerlerdi hamama.
— Şu saatte çıkalım! diye sözleştiler. Mebahat önden çık-
tı, Rudi'yi beklemeye başladı. Sonrasını Nebahat Hanım an-
latıyor:
'— Benimki çıkmak bilmedi. Bir mutlu çıktı dışarıya, artık
pembe pembe yanaklar filan. "Ne kadar ödedin?" dedim.
Benim ödediğimin aşağı yukan iki katını ödemiş!
— Niye çok para ödedin? diye sordum.
— Sen karışma! dedi. Bunu yatırmışlar göbek taşına; ke-
selemişler, masaj yapmışlar ayrıca, havlulara sarmışlar; ka-
binde de yatırmışlar, gelsin gazozlar, çaylar, kahveler. Diye-
ceğim benimki çok mutlu çıktı dışarıya. Birkaç gün sonra yi-
ne gittik. Bu kez çağırdım adamları:
— Bu hamam ücreti, bu senin bahşişin; bu şunun parası,
bu bunun parası... dedim. Rudi'nin eiine de para vermedim
teç! Çıktı dışarıya...
— Ne yaptın onlara? dedi, hiç kimse ilgilenmedi benimle!
Bana para ver, ben ödeyeceğim hamam parasını bundan
sonra!..
Rudi, giderken Samanpazan'nda, antika eşya satanlardan
bir eski tüfek aldı. Nebahat Hanım, çantalarını kitaplarla dol-
durdu. Kendisi Türk-Alman Dostluk Derneği Başkanı'ydı. Al-
manla evli olmasına karşın, Türk yurttaşlığını koruyordu. Bu
kitapları orada, Türklere okutacaktı. Bunlara ek olarak, is-
tanbul'da Cumhuriyet Kitap Kulübü'nden 5 milyon lirayı aşan
tutarda yeni kitaplar aldı mı? "Posta parası vereceğime ken-
dim götürürüm!" dedi. Havaalanında başma gelecekleri da-
ha bilmiyordu. Nebahat Hanım, Almanya'dan arayıp başına
gelenleri anlattı:
'— Hani, havaalanında bir yerden geçiliyor ya, kocam Ru-
di'ye dedim ki, "Tüfeğinle sen geç, beni hiç işin içine sok-
ma! Kendi işini kendin hallet!" dedim, onu önce soktum. Ab-
lam da köşede bekliyor, Rudi'ye "tüfeği geçiremezsin" der-
lerse, eve geri götürsün diye istanbul'a. Tüfek de kaçıncı yüz-
yıldan kalma, kırık, dökük bir şey. Bizim öteberiler ikkiç araba
mı ne tuttu. Ben de karşıya geçtim. El çantası da geçince,
kendini muayene ettiriyorsun orada. El çantamı, gittim alma-
ya. Ben gidene dek, kapıdaki görevliler, tüm çantaları açıp
kitapları dökmüşler ortalığa. Ellerinde telsizleri de var. Aziz
Nesin'in kitapları, dizi halinde. Çok güldüm. "İyi ki Aziz Ne-
sin'leri sermişler!" dedim, bir de "Kürtler"i, "Aleviler"i ser-
selerdi ne yapardım? Görevli, Aziz Nesin'in kitaplarını
gösterdi:
— Bu ne? diye sordu. Hiç usuma gelmiyor, kitapların böy-
le didik edileceği.
— Aaa, onlar benim! dedim. Benim kitaplanm onlar.
— Bu ne?
— Kitaaap! Alman kadınlar dikiliyor, taşıyıcılar yanımda.
— Şu paketi de aç! Açtım, Muzaffer İzgü!
— Bunları nereye götürüyorsun?
— Almanya'ya! Bir dakika, dedim, bunların içinde Küftür
Bakanlığı'nın yasaktan kalkmış kitapları da var. Onu da gös-
tereyım isterseniz..."
Paketler tek tek açıldı. Tam bir tiyatroydu olup bitenler. "Ba-
yan Kahkaha" Nebahat Hanım'ın, ne kahkahası, yüzündeki
gülümseme bile dondu kaldı!" Olay, Atatürk Havaaiam'nda,
dışhatlara girerken 24 nisan günü saat 15.05 sıralarında oldu.
BULMACA
SOLDAN SAĞA:
1/ Japonya'nın ay-
nı zamanda önem-
li bir hac merkezi
de olan en yuksek
dağı. 2/ Faiz... Ku-
marda, kâr ve za-
rar olmadığını be-
lirtmek için kulla-
nılan sözcük. 3/
Sığırın öd kesesin-
den çıkan ve sarılı-
ğı iyi ettiğine inanı-
lan taş... Küçük
bitkilere verilen or-
tak ad. 4/ Bir bağ-
laç... Osmanlı dev-
letinin Kuzey Afrika'daki son top-
raklarını da yitirdiği antlaşmanın
adı. 5/ Borç odeme... Alman faşis-
ti. 6/ Kökü hekimlikte sürgün ke-
sici olarak kullanılan bir bitki. 7/
Kriptonelementinin simgesi... De-
ğerli bir sıis taşı. 8/ Bağıt... Türk-
çe e>lem v'ekinıinde 'görulen geçmiş
zaman' eki. 9/ Bir nota... Yunan
nıiıolojisinde, içenleri ölümsüzlüğe
kavu>ıuran tanrı içkisi.
MJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hitler ı;ı unvanı... Bağışlama.
2, Sınır nişanı... Baneladeş'in başkentı. 3/ İhtiyarlamanın ge-
ciknıesini sağlanıak için başvurulan onL'mlerin tumu. 4/ Ya-
pım... Tunus'un plaka işareti. 5/ Ortaoyununda kadın rolune
çıkan erkek oyuncu. 6. Soyundan gelinen kimse... Boj gezen,
avare. 7/ Su... Bir ııesneniıı uzayda kapsadığı >er. 8 ' Ağzı çem-
ber biçıminde, torba>a benzer buşuk gozlu balık ağı... Çevre-
si vollarla belirleıımı^ olan arsa. 9/ Uluslararası Tivatro Ens-
litıısu'nun simgesi... Evkilere goıe dûnva atnıo»t'erinin otesin-
deki boşluklan dolduran çck ııçucu akı^kan.