Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
28 NİSAN 1992 SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 11
Mâzım Hikmet
müzesi
• Kültür Servisi- Nazım
Hikmet Kültür ve Sanat
Vakfı. Naam Hikmet
kitaplığıve müzesi
oluşturmak için çalışmalara
başladı. Nazım Hikmet
Kültür ve Sanat Vakfı
Başkanı Samiye Yaltınm.
Nazım Hikmet'in adına bir
merkez kurma çalışmalannı
başlatüklanm, uzman
kişilerin yeraldığı kurul
çalışmalan ıle Nazım Hikmet
kitaplığı ve Nazım Hikmet
Müzesi oluşturacaklannı
açıkladı. Çalışmalann
gerçekleştirilebilmesi için
Nazım Hikmet'le ilgili yaa,
yayın, fotoğraf, afış, resim,
müzik, heykel, anıt ve benzeri
nitelikteki yapıtlara
gereksinimleri olduğunu
söyleyen Samiye Yaltınm, bu
konuda ilgililerden yardım
istedi. Bu arada emekli
öğretmen ve Kurtuluş Gazisi
Ferit Oğuz Bayır, Foça'daki
villasını Nazım Hikmet
Kültür ve Sanat Vakfi'na
bagışladı. Tapu işlemlerinin
bitiminde Foça
Belediyesi'nde düzenlenen
törende Ferit Oğuz Bayır.
"Bu ev amacına uygun
olarak önemli birişlevi yerine
getirecek. Yazlığın. vakfın ilk
gayrimenkulü olması bize ve
Foçalılara gurur verecek"
dedi. Samiye Yaltınm ise
"'Ağabeyimin anısına
bağışlanan bu evi Foçahlara
emanet ediyorum" dedi.
Modern bale
topluluğu
• ANKARA (AA) - Devlet
Opera ve Balesi'nde ilk kez
modern bale gösterileri
,sunacak özel bir topluluk
kuruldu. Devlet Opera ve
Balesi Genel Müdürii
Rengım Gökmen, gençleri
baleye çekmek. modern ve
çağdaş eserleri sahneye
getirmek amacıyla Devlet
Modern Bale Topluluğu'nun
kurulduğunu söyledi. Genel
Müdür Rengim Gökmen,
modern dansın dünyadaki
gelişimine paralel olarak
Türkiye'de de büyük bir ilgi
gördüğünü. seyirciye
yenilikler sunmak amaayla
Ankara'da 20 kişilik bir
devlet modern dans ve bale
topluluğu kurulduğunu
açıkladı.
Yozgat'tafilm
şenliği
• YOZGAT (Cumhuriyet)-
Yozgat Belediyesi'nce 2.si
organize dilen "Yozgat Film
Şenliği" sönük başladı.
Seyirci sayısımn az olması
nedeniyle gösterime sokulan
"Sonsuza Yürümek"
fılminin galası iptal edildi. 11
filmin yer aldığı Yozgat 2.
Film Şenliği'nin organize
edildiği 350 kişilik kültürel
etkinlikler salonuna 150
civannda izleyici katıldı.
" Yalruz Değilsiniz" adlı
filmin devamı olarak çekimi
yapılan "Sonsuza Yürümek"
adlı filmin gösterildiği
şenliğin ilk gününde bu
filmin daha önce galasınm
yapılacağı duyuruldu. Ancak
seyirci sayısımn az olması
nedeniyle gala yapılamadı.
Yozgat'afilmingalası için
geldikleri bildirilen
yönetmen Mesut Uçakan ile
Ğamze Tunar, şenliğin
yapıldığı salona hiç
uğramadı.
Resimlerini Ramko Sanat Merkezınde sergileyen Ferruh Başağa:
Çağımız, soyut dinamizmine uygun• Harbiye'den Teşvikiye'ye doğru ağır ağır yürür-
ken, yeni açmış dalların çiçeklerine bakarken ya-
nımda daha paltosunu sırtından, atkısını boynun-
dan çıkarmamış Ahmet Hamdi Tanpınar vardı.,
Onun, Ferruh Başağaiçin söyledikleri kulaklarım-
da yankılanarak bir zaman yürüdüm.
NURER UĞURLU
İstanbul'un ender güzellikte
bir ilkyaz akşamı, erken saatler-
de, dostum Ferruh Başağa'nın
son resim sergisine (Ramko Sa-
nat Merkezi, 17 Nisan - 5
Mayıs 1992) içim az buruk, anı-
lanm çok yüklü gittim. Çünkü
onun sergisine eskiden çoğun-
lukla tarihçi Lütfı Erişçi, eleştir-
men Fahir Onger'le birlikte gi-
der, arkadaşhğın ve dostluğun
sıcak havasını yaşar, sanatsal
takılmalann ve sataşmalann o
kendine özgü çelebı gevezeliği-
nin kahkahalanna kendımızı
bırakırdık.
Ama bu kere öyle olmadı.
Çünkü onlar artık yoktular.
Harbiye'den Teşvikiye'ye
doğru ağır ağır yürürken, yeni
açmış dallann kırmızılı, be-
yazlı, sanlı, yeşilli çfçeklerine
bakarken, yanımda daha pal-
tosunu sırtından, atkısını boy-
nundan çıkarmamış şair,
hikâyeci, romana Ahmet Ham-
di Tanpınar vardı. Onun, Fer-
ruh Başağa için söyledikleri ku-
laklanmda yankılanarak bir
zaman yürüdüm:
"Ferruh, gittikçe derinleşen
bir tecritte eşyayı dağıtmaktan,
görünüşleri bozmaktan hoş-
lanıyor. İnsan çehresi, şehir
manzarası, eşya, onda, üst üste,
sanki çok derinlerde bir şey
aranıyormuş gibi duımadan
kabuk kınyor, gömJek değişü-
riyor. Yahut da bazı peyzajlann-
da yaptığı gibi birkaç çizginin
kaligrafısine giriyor, bir büyü,
bir eski muska hazırlanır gibi
sert, bol telkinli çizgiler birbiri-
ni kucaklıyor, birbirinin arasın-
dan dolaşıyor!'
Hocam Tanpınar'ın sözlerini
keserek sordum: "Başağa'nın
soyut (non-figüratif) çalış-
malanna ne dersiniz?"
Şair. bir ara durdu. Başın-
daki kabbı yağmurdan bozul-
muş şapkasmı eline aldı, yan-
lannı düzeltti, sonra giydi. Ko-
nuşmasını kaldığı yerden sür-
dürdü:
"Hakikatte onun sanatı, dış
âlemden ancak bazı telkinlerka-
bul eden ve gerisini çok defa
reddeden bir sanattır. Diyebi-
liriz ki resminin, sadece fırçası
ile palet arasında saf bir konuş-
ma olmasına çabşıyor. Fernıh'-
un mücerret (soyut) sanatı,
non-fıgüratifı sevmesine hiç de
hayret etmedim."
Hocama, Ferruh Başağa'nın
bu sergjsindeki resimlerinin
hangı çalışmalan olacağmı sor-
maktan da kendimi alamadım.
Şair. tekrar durdu. Teşvikiye
Camisi'nin işlemeli kapısına,
süslü minaresine bir süre baktık-
tan sonra, "Ferruh'un ihtirası
büyüktür. O, sanaünı bu sa-
naün belki de inkâr ettiği hadlere
götürmek, sadece bir teknik, bir
renk fantezisi yapmak istiyor.
Bu asil arzuyu beğenmemek
kabil değildir. Ancak bu cins,
hiçbir tâvizaü (ödün vermeyi)
kabul etmeyen bir sanatın dai-
ma az çok tenkide maruz kala-
Başağa'nın resim sergisi, 5 mayısa kadar Ramko Sanat MerkezFode. (İBRAHÎM GÜNEL)
cagını da unuunamak icap
eder" dedi.
Hoca önde, ben arkada ga-
lerinin kapısından içeri girdik.
Şairi görenler, tanıyanlar, se-
venler. arkadaşlan. dostlan,
öğrencileri hemen çevresini ku-
şatular, onu çember içine aldılar.
Öna şiir, hikâye, roman, resim
üzerine sorular sormaya baş-
ladılar. Bir zaman hocanın
yanında kaldım. Sonra kala-
babktan aynlarak sanatçının
çalışmalannı izlemeye koyul-
dum.
Ferruh Başağa bu sergisinde
de soyut cahşmalanna ağırlık
vermiş, renklere renkler katmış,
bir rengin yuzlerce, belki binler-
ce çeşidine, aynntısına girmiş,
yeşili yeşille, kırmızıyı
kırmızıyla. maviyi maviyle, ka-
rayı karayla açmış, tablolannı
bir renk, bir ışık cümbüşüne
dönüştümıüş, çizgilerini gide-
rek yumuşatmış, renklerin ve
aynntılann bütün güzelliklerini
gözler önüne sermiş, kendine
özgü ışık, renk ve biçim us-
tabğını büyük bir özen ve ba-
şanyla sergilemiştir. Diyebili-
rim ki bu usta sanatçının bu son
sergisinde de "Renkler vardı
renkler!.." türlü türlü, çeşit çe-
şit...
Bir ara kalababk ıçinde dos-
tum Ferruh Başağa'yla baş
başa kaldık. Ona son çalışma-
lanyla ilgili bazı sorular sor-
maktan Kendimi alamadım:
Soyuta nasıl geçtiniz?
1945'lerden sonra soyut ça-
lışmalara koyuldum ve çağı-
mızın, soyut dinamizmine uy-
gun düştüğû kanısına vardım.
Bilinçli çabşmalara Nazmi Ziya
ile başladım. Bu 1935-1936 yıl-
llanna rasüar. Son derece titiz,
sağlam ve lirik bir inceliğe sahip
olan hocam, izlenimci olarak
beni renkte şiirsel bir incelik
aramaya yönlendirdi. Leopold
Levi ise beni renkliliğe götürdü.
Böylece Levi'den renk uyumu-
nun ne olduğunu öğrendim.
Zeki Kocamemi'ye geünce res-
min inşasını öğrendim.
1948'lerde başladığım soyut
çalışmalar, Türk resminde ge-
Ûşen bir tavnn ifadesi ve baş-
lângıcı idi. Soyuta yönelten et-
kenlerin başında, çağımızda
yalnızca görünüm ve doğa ol-
mayacağını, sanatta düşünce ve
yaşamın büyük etkisi olduğunu
anlamam yatıyordu. Çeşitli
tarzlar denedimse de (non-figü-
ratif, lekecilik) soyut çalışma-
lanmı sürdürdüm. 1970'lerde
yenilenme isteğiyle yeni bir boş-
luk içinde bana özgü biçimleri
aradım. Bugüne dek de bu
arayışı sürdürmekteyim. Soyut
resim çağdaş anlaümdır bana
göre.
Size göre soyutun anlanu ne-
dir?
Soyut sanatı anlamak için
onun temelınde bulunan nesne
varlık kavrayışmı, obje yo-
rumunu bilmek gerekir. Bir bil-
gi teori sonınu olan soyut sa-
natın varlık kavrayışı, soyut sa-
tıatın bilgi sorununu cagın bi-
lim ve felsefe anlayışı içinde be-
lirlemek ve bu tema üzerinde
soyut sanatın estetik varbğını
belirler. Soyut sanat deyimi ro-
mantizmle ortaya çıkar. Soyut
sözcüğü bebrsiz anlamına gebr.
Her sanat yapıtı kendi başına
bir objedir. Herhangi bir şeyi
temsil etmektedir. Soyut sanat
olgusu bir etikettir. Tıpkı başka
üsîuplarda olduğu gibi. Bura-
dan anlasıldığı üzere salt soyut
sanat, kendine özgü, doğa dışı,
bir salt biçimler oluşumudur.
Buna karşılık soyuüayıcı sanat
denince doğa biçımlerinden ha-
reket ederek nesnelerin salt bi-
çimlerini çağnştıran, doğasal
bir içerigi olmasa da biçimsel il-
gisi bulunan bir sanat an-
layışıdır.
Peki, nedir soyut?
Soyut sanat, sanatta bir dev-
rün ise bu devrim diinya hakkın-
da yeni tasarımlardan oluşur.
Salt biçımı temsil eden görüntü-
ye ulaşma farklı yollardan ola-
bilir. Doğadan (organik), doğa
biçimlerinden hareket ederek
bu biçimsel varbğa gidilebilece-
ği gibi salt düşünceden hareket
ederek (inorganik) kurgusal
yoldan da biçime vanlabilir.
Her iki kolda soyutluk söz ko-
nusudur. Resim soyut düzeni
gösteriyorsa hangı yöntemle
meydana gebrse gelsin soyut bir
yapıt ortaya çıkmıştır. Kübiz-
mi, non-figüratif sanatı ve sup-
remaüzmi de aynı kavram altı-
na ahyoruz.
Ferruh Başağa konuşurken
bir ara gözüme Ahmet Hamdi
Tanpınar iüşti. Hocayı kala-
babk arasında elinde şarap bar-
dağıyla dolaşır gördüm. Sonra..
sonra bir daha onu hiç, ama hiç
görmedim. Bihyordum onun
gecen zaman içinde sonsuzluğa
doğru yol aldığını. Ölümsüz bir
sonsuzluğa.
Ne diyordu Tanpınar, Ba-
şağa için? Onun bu yargısını bi-
raz değiştirerek diyebilirim ki
"Ferruh Başağa Türkresimsa-
naünın (soyut alanda) başanlı
çalışmalar ortaya koymuş usta
bir sanatçısıdır."
'Tess 'in yönetmeni, Paris 'te 'Hoffmann 'ın Masalları' operasını sahneye koydu Istanbul Devlet Opera ve Balesi'nin
1-^ " -»^ 1 1 * • • 1 y
en
i müdürü Yekta Kara:
Komaıı r olaııskı operaya ıyıce ısındı Un var, şeker varKültûr Servisi - 1962de Po-
lonya'da "Sudaki Bıcak".
1974te ABD de "Çin Mahal-
lesi" gibi modern klasiklere im-
zasını atan ünlüfilmyönetmeni
Roman Polanski, son olarak
Paris te OfTenbach'ın "Hoff-
mann'ın Masallan" adlı ope-
rasını sahneye koydu. Başrolü-
nü dünyanınen iyi bas-bariton-
lanndan Jose Van Dam'ın üst-
lendığı "HofTmann'ın Masal-
ları" Bastille Operası'nda oy-
nanmaya başiadı.
1965'te "Tiksüıti" adb yapı-
tıyla Berlin Fikn Şenliği'nde
Gümüş Ayı'ya değer görülen
Polanski, aynı festivalde ertesi
yıl "Çıkmaz Sokak" ile AlUn
Ayı almışü. 1977'de Kabfor-
niya'da 13 yaşında bir luzın
ırzına geçmeîc suçundan tutuk-
lanan Polanski, kefaletle ser-
best bırakıldıktan sonra Fran-
sa'ya gitmişti, o günden bu
yana da Avrupa'da yaşıyor.
"Rosemary'nin Bebeği",
"Tess", "Korsanlar", "Çıl^n"
gibi fıbnlere de imzasını atan
Polonya kökenb yönetmen için
"Hoffmann'ın Masallan" ilk
opera denemesi değjl. Polanski
daha önce de Spoleto Festiva-
b'nde Alban Berg'in "Lulu" ve
Münih'te Verdi'nin "Rigoletto"
operalannı sahnelemişti. 1981'-
• Ünlü film yönetmeni Roman Po-
lanski'nin sahnelediği Offenbach'ın
"Hoffmann'ın Masallan" adlı ope-
rası, Paris'te Bastille Operası'nda oy-
nanıyor. Polanski, be^zperdeye ak-
tanlan operalann ilginç bir yanı ol-
madığı kanısında.
de Polonya'da Peter Shaffer'in
"Amadeus" adb oyununu sah-
neleyerek de büyük başan elde
eden Polanski, Franz Kafka'nın
"Değişim" adlı yapıtımn Paris'-
teki sahne uyarlamasında baş-
rolü üstlenerek çok iyi bir oyun-
cu olduğunu da göstermişti.
Polanski, Paris'te, News-
week'ten Benjamin Ivry'nin so-
rulannı yanıtladı.
- Neden "Hofmıann'ın Ma-
sallan" gibi, bestecisinin ölü-
mûnden sonra ortaya çıknuş ve
bitmemiş bir yapıtı seçtiniz?
- Bestecisinin ölümünden
sonra ortaya çıkmış bir yapıtı
sahnelemek, insana daha özgür
bir yaratıabk ortamı sağbyor*
Bazı operalar vardır, tek bir no-
tasına dokunamazsınız. "Hoff-
mann"da ise kimi diyaloglan ve
resitatifleri atma olanağı bul-
duk, bu da yaraüa çalışma ola-
naklanmızı genişletti. Daha ra-
hat davrandık. "Hoffmann'ın
Masallan"nın çoğu sahneleni-
şinde yapıün daha da kasvetli
kıbnmaya çabşıldığmı görürsü-
nüz. Ama ben, ille de böyle ol-
ması gerektiği kanısında deği-
bm. Bazı yapıtlann üstünde küf
tabakasını andıran bir gelenek
birikir. Sözgelimi, "Macbetb"in
çoğu sahnelenişi bir mağaranın
dibi kadar karanbk ve iç ka-
rartıcıdır. "HofTmann"ın daha
mizahlı ve fantezib bir bicimde
sahnelenemeyeceğini kimse
söyleyemez. Kaldı ki Offen-
bach'ın operasu üç fantastik
öykü anlatan sarhoş bir şairle
ilgili. Bence fantezi komik ol-
malı, komik olmazsa ona inanı-
yoruz demektir, o zaman da
fantezi olmaktan çıkar.
- Kafka'nın Paris'te sahnele-
nen "Değişün"inde başrol oy-
nadınız. Birçokları "Değişinı""i
iç karartKi bir öykü olarak gö-
rür. Oysa yazannın bu öyküyü
bir gûldûrü olarak gördüğii an-
laşılıyor.
- Evet, baalanmn "Hoff-
mamı"a bakışlanyla Kafka'ya
ilişkin düşünceleri arasında bir
yakmbk var. Kafka'nın kasvet-
li ve hüzünlü bir yazar olduğu
yolunda acayip bir yorum söz
konusu, ama 6u yoruma yalnız-
ca Batı'da rastlanıyor. Biz Po-
lonya'da Kafka'nın öykülerini
hep mizahi öyküler olarak gör-
dük. Kafka'nın öykülerinde
gülmek gerekir. Aynı şey "Hoff-
mann" için de geçerli.
- ZeflireuTnin "Oteüo"su,
Ingmar Bergman'ın "Sihirli
Flüt"ü gibi beyazperde\e akta-
rüan operalar için ne düşünüyor-
sunuz?
- Filme alınan operalann il-
ginç bir yanı yok. Belki Berg-
man'ın fîlmi öbürlerinden daha
ilginç. Ama bence opera fılme
abnmaya yatkın değil. Sine-
manın özü. her şeyin gözlerini-
zin önünde olup bittiği duygu-
sunu yaratmaktır.
- Bir Polonya operasını, ör-
neğin Moniuszko'nun "Halka"-
sını sahnelemeyi düşünüyor mu-
sunuz?
- "Halka"yla ilgili nostaljik
bir. duygum var, ama sahnele-
meyi düşünmüyorum. 1930'-
larda Polonya'da "Halka"nın
berbat bir fıbni yapılmıştı. Baş-
rolde Jan Kiepura oynamıştı.
Kiepura harikaydı, ama film iğ-
rençti. Bundan sonra en çok
sahnelemek istediğim operalar,
"Don Giovanni" ve "La Bohe-
me".
bize helva lazun
AHUANTMEN
SANATÇILARLA NOSTAUİK TREN GEZİSİ
2 MAYIS 1992 CUMARTESİ
FÛSUN ÖNAL, ATİLU DORSAY
REFİK DURBAŞ, NECATf GÛNGÖR
* Piknik * Canlı Mûzik * Ormanda Yürüyüş *
Çeşitli Etkinlikler
FEST SEYAHAT 258 25 89 / 258 25 73
UZMAN
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK VE
DENETİM A.Ş.
RAPOR
KARAT İÇ VE DIŞ SATIM ANONİM ŞİRKETTİ'NİN 1991
HESAP DÖNEMİNE AİT BAĞIMSIZ DENETÇİ RAPORU
Karat İç ve Dış Satım A.Ş.'nin 31 Aralık 1991 tarihi itibarıyla dü-
zenlenmiş bilançosunu ve bu tarihte sona eren hesap dönemıne
ait gelir, fon akım, nakit akım, satışlarm maliyeti ve kâr dağıtım tab-
lolannı incelemiş bulunuyoruz. incelemelerimiz, genel kabul gör-
müş denetleme ilke, esas ve standartlarına uygun olarak yapılmış
ve dolayısıyia hesap ve işlerr, erle ilgili olarak muhasebe kayıtları-
nın korrtrolü ile gerekli gördüğümüz diğer denetleme yöntem ve
tekniklerini içermiştir.
Görüşümüze göre söz konusu mali tablolar, Karat iç ve Dış Sa-
tım A.Ş.'nin 31.12.1991 tarihindeki gerçek mali durumunu ve bu ta-
rihte sona eren hesap dönemine ait gerçek faaliyet sonucunu mev-
zuata ve Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yayımlanan genel ka-
bul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olarak doğru bir biçımde
yansıtmaktadır.
İstanbul, 12.03.1992 Saygılarımızla,
UZMAN YEMİNLİ MALİ
MÜŞAVİRLİK VE DENETİM A.Ş.
Sorumlu Başdenetçi
E. Atllla SELÇUK
YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİR
Siçil No: 34101112
27.04.1992 tarihinde yayımlanan Karat iç ve Dış Satım A.Ş.'ye ait
özet Bilanço, Gelir Tablosu ve Denetçiler Raporu'na ilave olarak
Bağımsız Denetçi Raporu'dur.
11. Uluslararası Istanbul Film Festivali'nin
gerçekleştirilmesinde başta
Kültür Bakanhğımız
ve İstanbul Büyüksehir Belediye Başkanlığı
olmak üzere maddi ve manevi desteklerini
esirgemeyen tüm resmi kuruluşlara,
yabancı temsilciliklere ve aşağıda adı geçen
özel kuruluşlara teşekkür ederiz.
DUZELTME
26 Nisan 1992 tarihii gazetemizde yayımlanan Menka Men-
kul Değerler Tk. A.Ş.'ye ait bilanço ilanında L>enetçi Av. Ars-
lan Ataman'ın adı dizgi hatası sonucu Av. Arslan Atamar
olarak çıkmıştır. Doğrusu Av. Arslan Ataman'dır. Düzeltiriz.
ULUSLARARASI İSTANBUL | ^ O 3 FESTİVALİ
1 4 - 29 Mart
• AJANS ULTRA • AKBANK • ALGİDA • ANA BASIM • BARCLAY • BAŞAK
SİGORTA • BİLKOM • BORUSAN • BOYUT YAYIN GRUBU • CUMHURİYET
• DEDEMAN HOTELS • DETAY BASIM • DURAN OFSET • ECZACIBASI
• EFDO • EGE SERAMIK • IBERIA • IBM • KALEBODUR • KODAK
• KOLEKSİYON • LEE • MİMERAY BİLLBOARD • NECTAR BEAUTY SHOPS
• PAK HOLDIIMG • PROCTER&GAMBLE • QUINTO CENTENARIO ESPANA
• SABAH • SAS • STİL MATBAACILIK • THE MARMARA İSTANBUL • TÜRK
HENKEL • TÜRKİYE İS BANKASI • UNITED COLORS OF BENETTON
İSTANBUL KÜLTÜR VE SANAT VAKPI
İstanbul Devlet Opera ve Balesi
Müdürlüğü'ne soprano Yekta
Kara getirildi. Müzik eğitnrane
İstanbul Belediye Konservatu-
an piyano bölümünde Ergican
Saydam'ın öğrencisi olarak
başlayan, sonraki yıllarda Mü-
nih Devtet Müzik Akademisi
opera-şan bölümüne giren
Yekta Kara. 1978 yılında aynı
okulun opera rejisi bölümün-
den mezun oldu. 1980 yılından
bu yana İstanbul Devlet Opera
ve Balesi'nde solist sanatçı ve
başdramaturg olarak çalışan
Yekta Kara ilf "Hayırlı olsun"
çiçekleri ile dolu yeni odasında
opera için tasarladığı yenilikleri
konuştuk...
- Kurulduğundan bu yana İs-
tanbul Devlet Opera ve Balesi'-
nin etkinliklenru nasıl değerlen-
diriyorsunuz?
Aslında geç-
mişe yönelik
bir değerlendir-
me yapmak
istemiyorum
ben. Önce in-
sanın birşeyler
yapıp, eksik
bulduklannı
kendi icraatıyla
göstermesi
laam. Yapılan
yeni işler eksik-
likleri gidere-
cektir, bunu da
zaten seyirci
kendiliğinden
değerlendire-
cekür.Amage- Vekta Kara
nelde şunu söyleyebilirim: Tür-
kiye'de opera hiç yoktan var
edıldi. Çünkü bizim kendi ge-
leneğimızde varolan bir sanat
değil opera. Operanın baüdaki
geçmişi 400 yıl. Dört asır. Bu
süreç içinde opera, batıda çok
üst düzeyde bir konuma gelmiş.
Bizde 40-50 yıllık bir gecmişi
var bu sanatın. Üç buçuk asırlık
bir fark var aramızda. Türk
operası hem yoktan var edilmiş.
hem de bu kısa süre içinde çok
önemli işler kotanlmış.
-Operaya sağlanan bütçenin
yeterince değerlendirilemediği,
operanın yeterince verimli ola-
madığı tartışmalan yapıhyor.
Siz bu konuda neler düşünü-
yorsunuz?
Elbette eksikler vardır. Ama
birçok yapımlanmızla ve sa-
natçı kadromuzla biz baüdaki
örneklerle çok kolay yanşabilir
işler kotanyoruz. Daha iyisi
yapılabüir tabii ki zaten amaç
da o. Her kurumda eksikler, ge-
dikler vardır.
- Bu tip tartışmalar neden çı-
kıyor peki?
İki konuda operaya çok
yanlış bakılıyor. 1970'li yıllarda
opera burjuva sanatı olarak yo-
rumlanıyor ve gereksiz olduğu
söyleniyordu.'Opera aça-
cağımıza gidip bir hastane, okul
açalım daha iyi' diye düşünün-
ler. operaya harcanan paranın
çarçur olduğunu söyleyenler...
Tüm bunlar, ülkemizde opera
olayının çok az bilindiğini gös-
teriyor. Opera daima yanlış de-
ğerlendirildi. önyargıb bir
takım suçlamalar getirildi ope-
raya, baleye. Opera demododir,
modası geçmiştir dendi.Bu bil-
gisizlikten kaynaklanan ön-
yargıyla opera suçlandı. çünkü
o Aynı dönemde gerek sosya-
list, gerek kapitalist ülkelerde
opera daima hep önde gekü.
Ozellikle gençlerle doldu. Çün-
kü operayı ayakta tutan, gele-
ceğe taşıyan zaten genç seyirci-
dir. Ben Türk operasınm umu-
du olarak da gençleri görüyo-
rum.
- Evet. artık geleceğe, sizin
yapmayı tasarladığınız yenilik-
lere gelebiliriz... Siz neler yapa-
caksınız?
Atatürk Kültür Merkezi'ni
kardeş kurumlarla paylaştığı-
mız için mekan sıkıntısı çekiyo-
ruz. Ama ger-
çekçi olmak
lazım.Sekiz
aylık sezonu-
muzda haftada
altı temsil veri-
yoruz ve full oy-
nasak (ki seyirci
sıkınümız yok)
bu, haftada 25
bin seyirci edi-
yor ve tüm se-
zon boyunca
200 bin seyirciyi
aşamıyoruz.
İstanbul on mil-
yonluk bir kent.
Memleket
artık; kent ol-
maktan çıkmış.
200 bin seyirci yeterli midir 10
milyonluk kent için? Ben şu an
yalnızca İstanbul'un değerlen-
dirmesini yapıyorum. Bizim,
Atatürk Kültür Merkezi duvar-
lannın dışına taşmamız, kendi-
mize yeni oyun alanlan oluştur-
mamız gerekiyor. Varolan se-
yircinin ötesine ulaşmamız
lazım.
Eğer o bize gelrniyorsa biz
ona ulaşacağız. Tabii kaliteden
ödün vermememiz gerekir.Öte
yandan dışa yönelik de İstanbul
Devlet Opera ve Balesi gerçek-
ten çok büyük bir güç oluşturu-
yor. Un var. şeker var, bizim bir
an önce helvayı yapmamız
lazım...
- Peki ya repertuarda ne gibi
yenilikler düşünüyorsunuz?
Repertuarda, operanın 32
yıllık gecmişinde bizim hiç oy-
namadığımız bazı besteciler
var. Opera yazını gerçekten çok
zengjn.
Yalnız belirli eserler çerçeve-
sinde dönüp dolaşmanın çok
yararlı sonuçlar sağlayacağını
ben sanmıyorum. Bir Richard
NVagner, bir Richard Strauss
bugüne dek hiç oynanmamış.
Bu çok büyük bir eksiklik ve
acilen giderilmesi gerek! Aynca
çağdaş bestecilere de yer verme-
miz gerekiyor. Tabii Türk bes-
tecilerini de unütmayacağız.
Türk bestecilerinin desteklen-
mesi gerekiyor.