Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 NİSAN1992 PAZARTESİ
12 DIZI-YAZI
BtZ BİZE
ERDAL AI4BEK
Yaşasın Insan...
Pırıl pırıl genç insanları öyle sahnede görüvermek... He-
yecanlı yüreklerini gözlerinden anlayıvermek, ilk saniye-
lerin titreşimini aşıp da yükselen seslerindekı coşkuyu
duyuvermek... Salonu dolduran büyülü tınıyı herkesle bir-
likte yaşayıvermek...
Işte o gece böyle bir güzellik yaşanıverdi. Haldun Taner
Sahnesi'ni dolduran Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin
(MSM)öğrencileri-öğretmenleri, 1991-1992 öğretim yılının
toplu gösterisinı sunuyorlardı. MSM açılışından beri ge-
çen aitı ay içinde bu başarıya ulaşmışlardı. Ama bu altı
ayın içinde, bu altı ayın gerisinde ne güzel bir emek vardı,
ne sessiz bir emek vardı. Bu sanat merkezinin sevecen,
dikkatli yönetıcılerinden, yaratıcı öğretmenlerine, sanat
tutkunu öğrencilerine kadar ne çok insanın paylaştığı gü-
zel bir emek vardı. Üretici emek vardı, yaratıcı emek vardı,
paylaşılan emek vardı.
Sahnede Müjdat Gezen vardı. Servantes Donkişot'u
yazmasaydı, bir büyük yazarçıkar, bu Donkişot'u yazardı.
Kimdi Müjdat Gezen? Kimdi bu "küçük dev adam?" Bu sı-
kılgan, kıpır kıpır, duyarlı sanatçı? Darbükatör Baryam'ın
kazandığını böyle bir yere yatıran çağdaş bohem. Orada,
bir çay saatinde, bir dernek toplantısında bayanlardan bi-
rinin, "Neden burayı kurdunuz?" sorusuna yanıt vermek
için sıkılarak bir şeyler söyleyen bu adam kimdi? Tuhaftır,
bu sorular hep sorulur. Kazandığı parayla kumar oynayan
insanlara "Neden kumar oynuyorsunuz?" diye sorulmaz.
Kazandığı parayı keyfine harcayanlara "Neden böyle yap-
tıklan" sorulmaz, ama Aziz Nesin'e hep sorulur, "Neden
Çatalca'da öyle bir yer kurdunuz?" Müjdat Gezen'e soru-
lur, "Neden burayı açtınız?" Aslında sorulanlar kapitaliz-
min normalleridır. Para kazananlar kumar oynarlar, ara-
balar alırlar, lüks evlerde yaşarlar, bir yaşama gösterisi
(life~show) sunarlar. Böyle yapmayanlara da hep sorulur:
Neden siz de öyle yapmıyorsunuz da böyle yapıyorsu-
nuz?" Onlar da Donkişot'luklarının hesabını vermek için
çabalarlar
O gece sahnede Türk sanat müziği vardı, hafif müzik
vardı, Türk halk müziği vardı, gitar vardı, tiyatro vardı... O
gece sahnede sanat vardı, insan vardı. O gece salonda
sanat vardı, insan vardı. Yemyeşil otlann hoyrat ellerle
yolunduğu, fidanların, ağaçların baltalarla kesildiği bir
dünyada ekilen çimler vardı, dikilen yenı fidanlar vardı.
Dünyada bir noktacık, yemyeşil bir noktacık vardı. Ama bu
noktacık büyüyecekti, biliyorum. Hepimiz biliyoruz. Bunu
biliyoruz.
İnsan yüreğini söküp atmak öyle kolay değil. İnsan yüre-
ğini betonduvarların içinegömmek öyle kolay değil. insan
yüreğini dolarların peşine bağlamak, arabaların peşinde
koşturmak öyle kolay değil. insan yüreğini tüketim hum-
•nasının içinde tüketmek öyte kolay değit. İnsanı tüketmek
öyle kolay değil. Biliyoruz, hepimiz biliyoruz..
O gece sahnede insan yürekleri vardı. Salonda insan
yüreklerı vardı Bırbirini bulan titreşimler vardı. Her yeri
saran buğu vardı, her yerı saran buyü vardı.
Saıt Faik "hişt hişt" diye sesleniyordu. Haldun Taner yü-
zündeki bılge gülümsemeyle oradaydı. Münir Nurettin
güzelim şarkılarını söylüyordu. Geçmişten geleceğe sü-
zülen güzellıkler ne zaman toplanmış kı?
MSM'ye bir önerim var. Türkiye'min bu güzellikleri gör-
mesi için çok beklemesinler. Bu gösteriyı ülkemizin götü-
rebilecekleri her yerine götürsünler. Ben iletebildiğim her
yere ıleteceğim. MSM bu önerileri değerlendirsin. Ulkemi-
zin yeşeren umutlara hasret çeken öyle çok yeri var ki...
Yaratılan güzellikleri paylaşmaya özlernimiz öyle büyük
ki...
Size binlerce teşekkür genç insanlar... Yürek dolusu te-
şekkür... Genç Melahat Pars, Esin Engin, Seha Okuş, Hüs-
rev isfendiyaroğlu, Müveddet Günday ve Savaş Dinçel...
Genç insanlar, Gülcanlar, Ayşegüller, llkerler, Fundalar,
Elifler. Denizler, Özcanlar, Zeynepler, Seviller, Yoncalar,
Ümitler, özgürler. Kıvançlar, Gülçinler. Banular, Yeşim-
ler, Güneşler, hepinize, hepinize sevgiler, sevgiler, sevgi-
ler...
Biliniz ki, gözlerinizle, ellerinizle, ayaklarınızla, yüreği-
nizle "dünyayı değiştiriyorsunuz..."
Yaşasın insan...
30 YIL ONCE Cumhuriyet
01 Demekle Olmuyor
27 NİSAN 1962
Birgün önceki gazetelerde "düzeldi. düzeliyor" gibi iri puntolu
başlıklan gören vatandaşlardan acaba kaçta kaçı allı aylık
karma iktrdann kadcri hakkında iyimserduygulara
kapılmıştı? Sayılannın gittikçe azaldığına şüphe etmediğimiz
buiyimserlik şampıyonlan dünden itibaren artık her halde
parmakla gösterilebilecek bir küçük grup haline inmiş
olmalıdırlar. Çok parlili demokratik yönetimin. kendi deyimi
üzereaçıkrejiminvedolayısiyleşirndikıkoalisyon
hükümetınin baş kurucusu Sayın İnönü bile sisteme hâlâ
inanıyormu. şüphe edilebilır.
27 May ıs devriminın en büyük lalihsizliği. devrim ve yurt
koşullânnı bir yana bırakarak so> ut demokrasi kurallannın
aldatıcı ışığına kendinı kaptırması olmuşiur. diyebıliriz.
Böylece. 27 Mayısı başaranlar. yıkmak istedileri ve y ıktıklannı
sandıklan zihniyetin > urt ölçüsünde yeniden güçlenıp
teşkilatlanmasına âdeta kendi elleriyle imkân hazırlamışlardır.
Bir kaç y üz kışilik bir sorumlular kadrosunu yakalamak ve
Demokrat Partiyi kapatmakla her şeyi olup bittı sananlar.
gerçeğın acı y üzünü gördükçe kimbilir nedenli üzülüyorlardır!
Olaylann bör
ylesineumut kıncı biryola sapmasından M.B.K.
üyeleri de. onlara bilim açısından yardıma kalkışan kimi ünlü
profesörlerde. hiç bir zaman biraksiyon adamı olamıyan
Sayın İnönü \earkadaşlan daderecederecesorumludurlar.
Bununla beraber, bir hatalar zincirinin arkasından vanlan
seçim. sonuçlanna göre. rejimi yürütebilecek en iyi formül yine
de bir karma iktidardan başkası olamazdı. Ne var ki bu
formülün işlıyebilmesi. mucizeye benzer bir şarta bağlı idi.
Karma iktidan kuran partilerden hiç biri geçmiş dev ir üzerine
politik yatınmlara kalkışmıyacaktı. Oysa. o partilerden bir
tanesı hemen bütün varlığını geçmiş devre borçlu
görünüyordu. Teşkilâtın baskısı altında olsun. kendi duygu ve
düşüncelerinin etkisi ile olsun, 27 may ısa karşı cephe alan bir
takım üyeler, koalisyon gemisini hep özledikleri limana doğru
dümen kırmaya zorluyorlardı.
Altı aydır koalisyonun bir o yana. bir bu yana hocalaması, bir
türlü doğru dürüst yürüyememesi bu yüzdendir. Görünüşe
göre bu sonuna değin böyle gjdecek. iki kanat arasındaki
bağlar kopmadıkça durum değişmiyecektir.
O halde, olumlu bir ış başarmasına imkân görülemiyen, sadece
zevahiri kurtarmaya yanyan acayip bir koalisyonu böyle
boşuboşuna sürüklemektense bir an önce ondan aynlmak
daha akılhca bir iş olmaz mı?
Bu sorunun yersiz olduğunu hiç de sanmıyoruz. Altı aydır AP
ile samımı bir ışbırliği imkânlan araştıran CH P bu süre içinde
çok yıpranmış. karşı tarafa lüzumsuz tâvizler vermiş.
ilkelerinden ve gücünden çok şeyler kaybetmiştir. Aynı
gay retlere devam ettiği takdirde bu parti bir gün memlekete hiç
bir hizmette bulunamıyacak bir halegelebilır. İyisi mi, CHP
hükümettençekilsin.ötekipartileraralannda bir başka karma
iktidann formülünü araştırmaya baksınlar. Bclki bu suretle
Büyük Millel Meclisi bünyesinde yeni birgruplaşmanın
imkânlan da belirir. Bir yanda Atatürkçü ve devrimcileri. öte
yanda da gerici ve geçmiş özlemcilerini toplıyacak birmeclis
düzeni kurulursa. altı aydır tehlikeli bir çıkmaza giren rejim
kararsızlığına bir son vermek de belki kolay laşır. Her halde
şimdiki şartlar altında hareketsiz geçen her gün bızi ileride
çözümü daha güç davalara doğru sürüklüyor. Bunu
görmcmezlik cdemcyiz.
NADİRNADİ
Türkiye-Almanya ilişkileri Nadolny'nin çabalanyla yeniden kuruldu
Berliııle ikiııci balayı
Ismet Paşa'yla
buluştum. Bana
Ankara'da büyükelçiük
açıp açmayacağımı
sordu. 'Evet' dedim.
Prefabrik tahta bir ev
gelecekti. Bunlan ona
anlattım. *O zaman bu
sökülebilir bir bina mı
olacak?' diye sordu.
'Hayır' dedim,
'Kurulabilir bir bina
olacak, ama sökülebilir
olmayacak.' İyi' dedi
paşa, 'O zaman size
uygun bir arsa vereceğiz.'
Ankara'dayken. en uygun zaman Tür-
kiye'ye geldiğimi kavradım. Osmanlı İm-
paratorluğu'nun yerini, yeni kurulmakta
olan milli Türk devleti almıştı. Arap top-
raklan bırakılmıştı. Her tarafta yeni dü-
zen kuruluyordu. Yeni dünyarun sembolü
yeni başkentti. Bütün bu ilerlemenin ruhu
ise Gazi Mustafa KemaTdı. Amaa Tür-
kiye'yi Avrupalılaştırmaktı. Düşüncele-
rini bütün ulusa yayıyordu. Herkes, her
yerde bir gayret içindeydi, bütün Tür-
kiye'yi Avrupalılaşma ateşi sarmıştı. Ben
de elimden gelen her konuda Türkiye'ye
yardım etme karannı aldım. Bazı sorunla-
nm vardı. Müttefıkler bütün Alman kuru-
luşlann idaresine e!-
koymuştu. hepsini
yeniden kazanmam gerekiyordu. Alman
imajını yeniden dÜ7eltmem gerekiyordu.
Gene de Türkiye'ye, devletlerini kurmada
yardımcı olacak zaman kalıyordu.
İsmet Paşa'yla randevu
İstasy ondan kente. Dışişleri BakanlığY-
na gitmek için yola çıktım. Bakanlık yan
sokaklann birinde. eski. ufak bir konak-
taydı. Ziyaretim haberliydi. Orada Başba-
kan ve Dışişleri Bakanı olan İsmet Paşa'-
yla buluştum. Ufak bir adamdı. kırmızı
kuzu kürkünden kalpak takmıştı. Eskiden
asker olduğu hemen anlaşılıyordu. Alman
askeri mısyonunda çalışmıştı ve Almanca
biliyordu. ama kulaklan ağır işitiyordu.
Beni dostça selamladı. ortak geçmişimiz-
den söz ettik. Sonra bana Ankara'da bü-
yükelçilik açıp açmayacağırnı sordu.
'Evet' dedim. 13 ağustosta elçilik erkânı
Haydarpaşa'dan trene binecek. Başkon-
solos Padel İzmir'e tayin edilmişti. Orada
hemen ev bulamamış ve Christoph Un-
bach firmasının yaptığı tahtadan bir pre-
fabrik evde oturmuştu. Şimdi bahçeli bir
ev bulmuştu. Bu lahıa evın Ankara'ya
yollanmasını emretmiştim. Bunlan ona
anlattım. "O zaman bu sökülebilir bir bina
mı olacak?" diye sordu. "Hayır" dedim.
"Kurulabilir bir bina olacak, ama sökülebi-
lir olmay acak" "İyi", dedi paşa, "O zaman
size uygun bir arsa vereceğiz." Güven bel-
gemi ne zaman sunabileceğimi, ticaret an-
laşması ve diğer anlaşmalan kiminle
konuşacağımı sordum. "Gö>en belgesini
yarın sunabilirsiniz, bunu protokol şefiyle
göriişün. Anlaşmalar için de hukukçumuz
Münir Bey'le konuşun. O her şeyi bilir" de-
di. Protokol şefine gittim. Ertesi gün yapı-
lacak töreni konuştuk. Beni istasyondan
arabasıyla alacaktı.
Sonra Münir Bey'e gittim. Anlaşmalar
konusunu konuşium. "Evet" dedi. "Önce
ticaret anlaşmasını >apmak istiyoruz."
"Tam imtiyaz anlaşması mı?" diye sor-
dum. Şaşırarak "Llusun çıkanna olan an-
laşmayı"dedı. Eskı kapıtalüsyon yasalan-
nın getirdiğı korkunun devam ettiğini
gördüm. Ama durumu onlara anlattığım-
R
B
19
0
U
i r
24-
e r
D
D
0
i P
1933
1 e y
L
1
e
F
o m
1ları
n :
N
a
a
S
A
t 1
ra
E
n
sı
Z
D 0
A n
nda
E R
L
ı 1
Tü
D
N Y
a r ı
rkiye
ü R U
1924'ten 1933'e kadar Türkiyc'de göre\ yapan Almanya Büyükelçisi Rudolf \a-
dolnv, kı/ı Anorte ile birlikte Ankara'daki Alman rezidansının önünde, ata biniyor.
da yatışacaklannı biliyordum. Kapitülas-
yonlann kaldınlmasından bu yana henüz
yeni bir ticaret anlaşması yapmadıklan
anlaşılıyordu. Böyie bir anlaşmayı yapan
ilk kişi ben olacaktım.
GaziMe buluşma
Ertesi gün protokol şefı arabay la geldi
ve beni Çankaya'ya Gazi'ye götürdü. evın
önünde bir tabur asker diziliydi. Bando
Alman mılli marşını çaldı. Gazi'nin emir
subayı Tevfık Bey beni merasim ünifor-
masıyla karşıiadı. Onunla merasim kıtası-
nı teftiş ettim. sonra e\e gırdim. Oldukça
küçük bir evdi, ama olağanüstü bir man-
zarası vardı. Ankara uzakta, düzlükteydi.
Gazi sivil giyimliydi. başında kuzu kür-
künden büyük bir kalpak vardı. İkimizin
konuşması ve güven belgesinin verilme-
sinden sonra oturup biraz sohbet ettik.
Gazi de Ankara'da elçilik açıp açmayaca-
ğımı sordu. açarsam sevineceğini söyledi.
Kansı Latife HanınTı ziyarel edip edeme-
yeceğimi sordum. "Evet" dedi. "Zamanı
size bildirilecek." Gazinin Almanlan pek
sevmediğı söylenir. savaş sırasında von
Falkenlıay n'la güçlükleri olmuş. LJman
von Sanders'den ise iyi söz etti. Türkleri
pek sevmediğini. çok sert olduğunu söyle-
Rudolf Nadolny'nineşi Ann> Nadolny. Alman büyükelçi, anılarınınTürkiye'yleilgi-
li bölümünde, Gazi Mustafa Kemal'in, eşi Anny Nadolny'yle hiçbir zaman fazla
samimiyet kurmadığını, tam tersine, ona karşı sürekli saygılı davrandığını yazıyor.
di. ama adalctii oluşunu ve bilgisini övdü.
Biraz sohbet ettikten sonra Gazi'ye \e-
da ettim. Gene merasim kıtasını denetle-
dim. Alman milji marşı çahndı. dağdan
aşağıya indim. Öğleden sonra Gazi'nin
eşinin beni kabul edemeyeceğı haberi gel-
di. dişi ağnyormuş. Sonradan duyduğu-
ma göre o da merasim kıtası istemiş.
Reddedilince beni kabul etmekten vazgeç-
miş. Bendenbirkaç gün sonra Macarelçisı
güven mektubunu verdi. ona öğleden son-
ra Gazi'nin kansı tarafından kabul edıle-
ceği söylenmiş. Elçi öğleden sonra köşke
çıkarken oradan inmekte olan bir tabur
askerle bando görmüş. Ga7inin kansı
kendiliğinden askerlerle bandoyu çağır-
mışmış. Onlar geri gönderilince elçiyi ka-
bul etmekten vazgeçmiş. Kendisi İzmirli
zengin bir ailenin kızıydı. Yunanlılar ko-
vulduktan sonra İzmir'de \erilen bir da-
vette Gazi'nin yakasına yapışmış. Çok
güzelmiş. Gazi de onunla evlenmiş. Ben
kendisini hiç görmedım: çünkü Ankara'-
ya gelmemden kısa süre sonra Gazi onu
gönderdı. Eski Türk usulünce ondan bo-
şanmış. yani üç kez babasının evine geri
dönmesini söylemış. kansının isteklerine
dayanamamış.
Birçok "manevi kızı" vardı. Akıl almaz
derecede becerikli bir insandı. O zamankı
dünyanın şefleri içinde en yetenekli ola-
nıydı. Fanatizm nedir bilmezdi. kişisel hır-
sı yoktu. kendini beğenmiş değildı. Yal-
nızca vatanını düşünür, her ne pahasına
olursa olsun Avrupalılaştırmak isterdi. Bu
iş kolay değildi. Ama coşkuy la işe koyul-
du, başardı da.
Fes. çarşaf değiştı. Erkekler bere ve şap-
kataktı. Fesgiymekayıpsayıldı. Kadınlar
çarşafı atıp erkeklerin yanında yeraldılar.
Avrupa hukuku şeriatın yerini aldı. Dinci
hukukun yerine Isviçre Medeni Kanunu.
Alman ticaret vemahkemeyasalan. Fran-
sızCeza Kanunu geçti. Avrupalı hâkimler
gelip Türk hâkimleri yetiştırdiler. Dil te-
mizlendi. Türkçe eskiden üçte bir Arapça,
üçıe bir Farsça sözcüklerden oluşuyordu.
Köylüleıin Türkçe sözcüklerini araştıran
bir komisyon kuruldu. İsmet Paşa ilk kez
Türkçe bir konuşma yaptığında kimse
onu anlamadı. Bugün herkes Türkçe ko-
nuşuyor.
En önemlisi yazıydı. Arap harflerinden
Latin harflerine geçildı Çok zor bir baş-
langıçtı. ama Gazi başanlı oldu. 60 yaşına
kadar olan herkes okula gitmek zorunda
kaldı. Gazi'nin kendisi ders verdi. Hangi
yazı tarzını kabul edeceklerini bilemiyor-
dum. Alman yazı tarzını kullanırlarsa se-
\mecektim. Ama Almancada bazı sesliler
şaşırtıa derecede yanlıştı. Neyşe ki kısmen
Macar yazı tarzını aldılar. Örneğin Al-
mancada budalaca üç harften oluşan sch
yerine ş'yi aldılar. yani s harfıne kanca
taktılar. Türkçenin Lıuin harflerine uy-
mayacağını sa\unanlarda vardı. Örneğin
bugün Dışişleri Bakanı olan Prof. Köprü-
lüzade Fuad bunlardan biriydi. O sırada
Heidelberg Cniversitesi fahri doktorluğu-
na seçilmişti. Diplomasını vermek üzerc
bir davet verdim. Konüşmamı Türkçe
olarak yaptım. V'a/dırdığım metnı oku-
yordum. Herkes şasırdı. ne iyi Türkçe bili-
yor diye. Sonra profesöre kâğıdı göster-
dim, çok şaşırdı.
SCRECEK
POLİTİKA VE OTESİ
MEHMED KEMAL
Karaborsa mı, ihtikâr mı?..
Halk Partisi kodamanlarıyla 1950 öncesi genç bir muha-
birin konuşması, hele demeç aiması hayaldi. Bir Sara-
coğlu'nun, bir Recep Peker'in, bir Hasan Saka'nın yanına
yanaşmak olası değildi. 1950 yılında iktidar değişti de ara-
daki buzlarçözüldü.
Kodamanlar, gazetelerin muhabir takımıyla konuşmaz-
lardı. Söyleyecek bir şeyleri varsa çağırırlar gazetelerin
patronlarını, onlara söylerlerdi. Zaten her gazete de bir
patronundu, patronun adıyla anılırdı. Gazeteleri şöyle bir
sıralayacak olursak Tanin, Hüseyin Cahit Yalçın'ın; Yarın,
Arif Oruç'un; Akşam, Necmettin Sadak'ın; Tan, Zekeriya
Sertel'in; Vatan, Ahmet Emin Yalman'ın; Cumhuriyet, Na-
dir Nadi'nin; Son Posta, Selim Ragıp Emeç'in; Yeni Sabah,
Cemalettin, Saraçoğlu'nun; Millıyet Ali Naci Karacan'ın;
Son Telgraf, Ethem izzet Benice'nin; (Ulus'tan sonra) Dün-
ya, Falih Rıfkı Atay'ındı.
1950den sonra 10 yıl başbakanlık koltuğunda oturan
Adnan Menderes bu geleneği bozmadı. Gerçi birkaç göz-
de muhabiri vardı. onları seçimlerde milletvekili yapar,
patronlardan öcünü alırdı. Patronlarla muhabirlerin arası
bu yüzden açılırdı Cumhuriyet'in Ankara muhabiri Mekki
Sait Esen, Vatan'ın Ankara muhabiri Sabahattin Sönmez
bu yüzden milletvekili olmuşlardı. Hürriyet muhabiri Emin
Karakuş'a da milletvekili yapacağım demiş, yapmamıştı.
Böylece de patron yerine muhabirden öcünü almıştı.
Kodamanlarla konuşma, demeç alma yolunu bizim ku-
şak açtı. Bizden sonrakiler de işi Başbakanlık önünde
ayakta demeç almaya kadar geliştirdiler. Bugün kapıda
kolunu kaldıran Başbakan'a birsoru patlatabiliyor.
Muhalefet yıllarında Millet Partisi Genel Başkanı Mare-
şal Fevzi Çakmak'tan bir demeç almıştım, yer yerinden
oynamıştı. Ilkin bir demeç aldığıma inanamamışlar, böyle
bir demeç verdi diye şaşmışlardı. öyle ki ne söylediğini
önemli saymadılar da verip vermediğinı önemli saydılar
Mareşal kılkuyruk bir muhabire demeç verir miydi?
Şimdinin enflasyonu gibi o zamanın da karaborsası baş-
ta geliyordu. Ikinci Dünya Savaşı'ndan yeni çıkmıştık. Ka-
raborsa azdıkça azıyordu. Milli Korunma Kanunu da kara-
borsanın önüne geçemiyordu. Kodamanlar vurgunu
vuruyorlar; çırak, tezgâhtar gibi çalfşanlar hapis yatıyor-
du.
Karaborsa diyorum, ama o yıllarda karaborsanın adı ih-
tikâr, karaborsacının adı da muhtekir. Resmi dilde ihtikâr,
muhtekir, halkın dilinde karaborsa ve karaborsacı...
Mareşal'ı yakaladım ya, hemen soruyu patlattım:
"Mareşalim, iktidara geldiğinizde ihtikârı nasıl önleye-
ceksiniz?"
"Muhtekirleri darağacında sallandırarak!." demez mi?
Demeci hemen şefe götürdüm. Bu demece şef de şaştı
ama, "Bir kontrol edelim" dedi. Mareşal'in sivil yaveri ve
damadı Şefik Paşa vardı (onun da soyadı Çakmak), ona
gösterdiler, Şefik Paşa da genç bir gazeteciye böyle bir
demeç verildiğıni onayladı Biz, öteki arkadaşlan atlatan
bir demeç aldık, ama bir türlü gazetede değerince yayım-
latamadık.
Bize karaborsa ve karaborsacı bugün nasıl eğlence gibi
geliyorsa, sanırım ilerideki gençlere de bugünün enflas-
yonu öyle gelecekiir.
İsmet Paşa demedi mi, "Biz enflasyon diye bir şeyi yıllar
sonrası öğrendik" diye... Şimdi ömrümüz enflasyon içinde
Beçiyor, belini de bir türlü kıramadık... Kırabileceğimiz de
yok sanırım. Günü gelir anlatılır...
BULMACA
SOLDAN SACA:
1/ Eşcinsel kadın.
2/ Madenleri yont-
mak için kullanılan
çelik araç... Tankın
her türlü arazide
yol almasını sağla-
yan iki yanındaki
tekerleklerini içine
alan metal şerit. 3/
Meydan... Bir yü-
zeyin eğiklik dere-
cesini anlamaya
yarayan araç. 4/
Diş köklerini kap-
layan sert madde...
Kimse, kişi. 5/ Ja-
ponlara özgü çiçek düzenleme sa-
natı. 6/ Dokuma tezgâhında tara-
ğı tutan ağaç ya da metal parça...
Yabancı. 7/ Bir spor kulubümuzün
kısa yazılışı... Geniş kollu sabahlık.
8/ "—'dan yaza ettik de vedâ / Sız-
lıyor bağrımız üstündeki dağ / Se-
ni hatırlıyoruz Viranbagş" (Yahya
Kemal). 9/ İşsiz, aylak... İsyankâr.
YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ Fi-
nansal kiralama da denilen ve ya-
tırımcının ihtiyaç duyduğu maİcine ve ekipmanın bir kirala-
ma kuruluşu tarafından piyasadan alınarak yatırımcıya kira-
lanmasına verilen ad. 2/ Oğle sıcağında sürünün dinlendiği
gölgelik... İslamlık öncesi Türk edebiyatında atasözüne veri-
len ad. 3/ Osmanlılarda sipahilerin aldığı en büyük tımar...
Rusçada 'evet'. 4/ Haylaz, serseri. 5/ Kalın bükülmüş sicim...
Fazladan kılınan namaz ya da tutulan oruç. 6/ Taraf... Büyü-
me, gelişme. 7/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kulla-
nılan test... 'O yer' anlamında kullanılan sözcük. 8/ Türk mü-
ziğinde bir makam... Genişlik. 9/ "Doğu doğudur, batı da batı"
örneğinde olduğu gibi aynı düşunceyi değişik terimlerle yine-
lemeye dayanan üslup kusuru ya da oyunu.
1
İSTANBUL İL ÖRGÜTÜ
ÖMİVERSİTE SEKRETERYASI
GENÇ SOSYAL DEMOKRATLARI
YARIŞMAYA ÇAGIRIYORUZ
" 2000li Yılların Törkiye İdeali ve Sosyal Demokrasi"
Birinciye 5.000.000.. Tl
İkinciye 2.500.000.. Tl
Öçöncöye 1.000.000._TL
JÜBİ ÜYEltRİ
Prof.0r. Asaf Savaş AKAO
Prof.0r. Aydın AYBAY
bmailCEM
Melih BALTAOĞUI
Prof.Dr. Nurettin SÖZEN
Şahin ALPAY
Son Başvuru Tarıtıı. 11 Mayıs 1992
Başvuru Adresı: Sıraselvıler Caddesı 48/10 Taksim-İST.
Tel 243 63 21 -243 59 71
Katılma Koşulları: Konu metınlerınin en az iki, en fazla altı sayfa
daktılo harften ile yazılmış olup, yanşmacıların fotoğrafla birlikte
ozgeçmışlennı ve açık adreslerını belırtmelerı gerekmektedir
Yarışmaya 15-29 yaş arası dıleyen herkes kalılabılır
Gaziosmapaşa'da satıhk 545 43 44 nolu telefon
Tel: 564 18 88