Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 7 MART1992CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR SANAT 13
İhel tiyatpolara salon
,AA.(İstanbul)-Kültür Bakanlığı.tüm
k a m u ve özel kuruluşlann elinde
t^ulunan ve tiyatroyaelverişli salonlann
â z e l tı>atrolara kiralanması için
fcampanya başlatü.Bugün başlayacak
tüygulama ilk olarak Ankara'da Dil ve
T a r i h Coğrafya Fakültesi Farabı
SaJonu'nda ve baa kamu kunımlannın
s^Ionlanndagerçekleştirilecek.lsteyen
topluluklar DTCF'nin salonunu
lciralayarak oy unlannı sunacak.Bakan
Fikri Sağlarimzasıileçeşitlikurumve
lcuruluşlara bu hafta içinde gönderilen
yazıda da.tiyalro yapmaya uygun
salonlann.Kültür Bakanlığının aracılığı
île özel liyalrolara kiralanması ve
sülonlara ışlerkk kazandınlması
istendi.Sağlar.çağnsını bugün Dünya
Tiyatro Günü'ndede yineleyecek.
Barok müzik gecesi
KültürSenisi-İstanbul Barok Müzik
Topluluğu geçen hafta Graz'da bir
k onser verdi. Davetliler arasında
belediye bakanı, yardımcısı ve
Türkiy e'nın Salzburg Başkonsolosu
Fazlı Keşmir de yer aldı. 15 mart tarihli
Graz Kleine Zeitung'da çıkan eleştiride
konserin çok etkileyici olduğu, özellikle
ikinci yanda Necati Giray'm Elegie'si ve
bas olarak çaldığı 'Nihavent' adlı
yapıtının dikkati çektiğı belirtildı.
Aydın Umur(blok fliit), Gökmen
Noyan(trompet). Ayşegül
Giray(keman), Süha Umur-
(çello),Nazan Ipşiroğlu(klavsen)ve
Neçatı Giray
(konuk sohst-çellist) topluluğun bu
konserdcki üyclcriydi.Topluluk haziran
1992'de Salzburg'da konser vermek
üzcrc Başkonsolos Keşmir'dençağn
aldı.
Osküdar oyunları
Kültür Servisi-Sezonun aç/ıldığı ekim
avındanbuvana Csküdar Musahipzade
Cclal Sahnesınde sergilenen iki Türk
yazanna ait Aile Şerefi' ve Fermanlı
Deli Hazretleri' adlı oyunlar 100.
oyunlarınaulaştılar.Musahipzade
Celal'inyazdığıveEngın Uludağın
sahnelediği Fermanlı Delı Hazretleri'
komedi tarzı bir oyun.Gülsün Siren'in
yazdığı ve Engin Gürmen'in sahneye
' koydugiPAile Şerefr ise bir aile dramını
konu ediniyor. (Fotoğraf: Fermanlı Deli
Hazretleri).
Yaşayan Beyoğlu
Kültür Servisi-Beyoğlu Güzelleştirme ve
Koruma Derneği'nin yayın organı
"Yaşayan Beyoğİu'dergisinin şubat 1992
larihli birinci sayısı gecikmeli olarak
yayımlandı. Genel yönetmenliğini
Dr.Oktay Duran, yayın yönetmenliğini
Ali Saydam. yayın danışmanlığını da
Üstün Banşta'nın yaptığı derginin ilk
sayısında "Hamamdan Ga-
leriye"(Garanti Bankası SanatGalerisi
mckanının tarihi),'İçimizdeki Tramvay
Aşkı'." Bir Be> oğlu AkşamıVİnci'de
Profiterol Yediniz mi?','St.Antoine 'ın
Çanlan'.SesTiyatrosu vediğer Beyoğlu
mekanlanyla ilgili yazılar yer
alı>or.Yaşayan Beyoğlu dergisinin fıyatı
10 bin lira.
İzmip'e yeni müzeler
AA(İzmir)-Çok eski uygarlıklann beşiği
olan Ege Bölgesi'nde.doğa tarihi vedoğa
bilimleri ile teknoloji tarihi ve teknoloji
müzeleri kurulmasının planlandığı
bildirildi.Aynca İzmir'eŞehir
Müzesi.Modern Sanatlar Müzesi, El
Sanatlan Müzesi kurulmasına karar
\enldiği.mevcut olan arkeoloji
muzesının çevrcsınin de yeniden
düzenleneceği belirtüdi. Ege Kültür Vakfı
vönetim kurulu üyesi Aytaç
Altıncık.müzelerin vakfın öncelikleele
alacağı projclerden biri olduğunu
aktardı.
'BirZamanlar
Çocuktuk'
Kültür Servisi-İstanbul BeştaşÇocuk
Tıyatrosu "Gülen Torba' adlı oyundan
sonra Gökhan Meriç'in yazdığı.Erdinç
Dnçer'in yönettiği BirZamanlar
Çocuktuk' adlı müzikli çocuk oyununu
sahneliyor.Beştaş Çocuk Tiyatrosu'nun
oyunu her pazar saat 10.30'da
Bchçelievler ünverdi Sıneması'nda
i.zl;nebılir.
SATILIK MÜSTAKİL EV
Feriköy'de.
Tel: 355 26 60
SINEMA
11. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nden notlar
Tartışılanve üstünlüğütartışılmaz filmler
Pasolini ile kalkılıp Pasolini'yle
yatılan bir festivalde, her gün saat
12.00'deveya 18.30'daEmekSi-
neması'nda buluşanlann yüzünde
tatlı bir yorgunluk, mutlu bir
şaşkınhk okunuyor. Görüntüle-
riyle çeyrek yüzyıl öncesinde biz-
leri o denli sarsmış olan sanatçı,
şimdi aynı etkiyi yeni kuşaklar
üzerinde yaratıyor.
Pasolini'yi tanımak veya yeniden keşfet-
mek, kuşkusuz ilginç bir olay. Herkes onda
kendi aradığını buluyor. O uzun boylu sa-
nşm hanımın bana yaklaşarak "Bu filmleri
getirdiğiniz için sağolun. Pasolini sineması
benim hayatımı değiştirdi" demesini nasıl
unutabilirim? O hanımın hayatını hangi
yönde, hangi anlamda değiştirdi, bilemem.
Ama önemli bir yönetmenin, yeni şeyler
söyleyen. bizlere yeni kapılar açan bir yö-
netmenin üzerimizdeki etkisinin önemini
bundan daha iyi ne anlatabilir?
Ve olan oldu. Pasolini adı sonunda Mec-
lis kürsüsüne dek sıçradı. Bir Refah Partili
milletvekıli, bir dostunun İstanbul'da "Sa-
lo'" fılmini seyrederken "kusması geldiğı-
ni" ve salondan kendini dışan atiığını söy-
leyerek. İstanbul Fesüvali'ne katkıda bulu-
nan Kültür Bakanlığı'na çattı.
Bu olayın kuşkusuz birçok yönü var. Bir
kez, Refah Partili milletvekillerinin, festi-
valdeki 130 film arasından bula bula "Sa-
lo"yu bulan "dost"lara sahip olmalan il-
ginç. Aman, dostunuzu iyi seçin!.. İyi seçin
ki, siz de böyle dostlar yüzünden günaha
girrneyin!..
Öte yandan, bu "kusma" olayı, Paso-
lini'nin sinemasıyla amaçlanna ne denli
yaklaştığını gösteriyor. Hem de çevrilme-
sinden nerdeyse 20 yıl sonra, bir film kimi-
lerini hala "kusturabiliyorsa". ne mutlu o
sanatçıya!.. Çünkü o zaten sinemasını cici
hanımlarla şık beyleri eğlendirmek için de-
ğil, o korkunç isyanını. dünyayı ve düzeni o
umutsuzca yadsımasını bir büyük çığlık
haline donüştürmek için yapıyordu. O if-
lah olmaz bir isyancı, bir büyük değerler
karmaşasında yolunu arayan bir ermiş,
dünya> ı tüm pisliği ve çirkinliğiyle yüzûnü-
ze çarpmayı amaçlayan bir umutsuz ruhtu.
O filmlerini tüm burjuvalann, tüm dur-
muş-oturmuş düzen sahiplerinin, tüm kon-
formist düşüncelerin, tüm yerleşik. ghJeıek
kutsal değerlerin tedirgin edilmesi, sarsıl-
ması, yeniden tartışılması için yapıyordu.
Onun için çevrilmesinden 15-20 yıl sonra
bu filmlerin Türkiye Cumhuriyeti'nde Re-
fah Partililerin diline düşmesi doğaldır,
aynca gereklidir. Pasolini bilse, kimbilir ne
mutlu olurdu!..
Domuzları
seven
genç
Sanatçının son dönem filmlerinden "Do-
muz Ahın", "Dekameron" ve "Canter-
bury Öyküleri" de gelip Pasolini şöleninde-
ki yerlerini aldılar. "Domuz Ahın", sa-
natçının 20 yıldır şöyle-böyle unutulmuş
bir filmiydi. Ana temalan. yamyamlık, dü-
zen-dışılık, Naziliğin yeniden canlanması
(gerçek anlamında öldü mü hiç?), felsefe-
nin dayanılmaz gereksizliği. insanlardan
kaçma eğilimini domuzlarla "hemhal" ol-
mada bulan bir genç adamın dramı vb. şey
ler olan bu ilginç ve kışkırtıcı film, Paso-
linı'nin "anarşist sineması" kimliğini pekiş-
tiren, onun en umutsuz ve karamsar filmle-
rinden biri olarak fılmografısindeki yerini
alıyordu. Babaya. topluma, yerleşik ahla-
ka isyan filmin temel amaçlanydı ve film
bu açıdan eskimeyen bir "isyancı sinema"-
nın temel taşlanndan biri sayılabilirdi.
'Yaşam
üçlemesi'ne
oeçiş
Pasolini'nin sonradan biraz küçümser,
giderek yadsır gibi olduğu "yaşam üçleme-
si" ise, adının da belirttiği gibi onca umut-
suz ve karanlık filmden sonra sanki birden
keşfedilen yaşama sevincine, yaşamın tüm
boyutlanyla kavranmasına yönelik film-
lerdi. ' Dekameron"da Boccaccio'nun
tüm hınzırlığı, erotik mizahı ve "muzırlığı"
beliriyordu. Zamanında eğer bir "muzır
yasası" varolmuş olsaydı mutlaka ona çar-
pacak olan bu yapıt, Pasolini'nin elinde
Büyük usta Ingmar Bergman'ın filmleri bu >ıl Pasolini gürültüsü yüzünden biraz geri planda kaldı. Ama 'Büvülü Fcner'
tutkunlarının bu filmleri gereğince değeriendirdiğine kuşku yok.
belki en kusursuz sinemalaştınlmasını bu-
luyordu.
Aynı şeyler, Chauser'in "Canterbury
Öyküleri" için de söylenebilir sanıyorum
İngiliz yazınının bu temel ve popüler yapı-
tını mutlaka ders programlannda bulan
İngiliz edebiyatı öğrencilerinin gruplar ha-
linde görmeye geldikleri bu film, Chauser'e
oldukça uygun bir atmosferi gerçekleştire-
bilmışti. Cinsel oynaşmalann. ihanetlerin.
bedensel zevklerin. korkusuzca kâynaşan
genç insanlann öyküsüne, ortaçağ Ingilte-
resi'nin cinselliğe karşı ikiyüzlü, baskıcı. gi-
derek kıyıci tavnnın göstergeleri de katı-
lıyor, cinsellikle "günah" kavramının o hıç
değişmez çatışması, filmin uçan mizahına
acı bir burukluk katıyordu. Ve her 2 filmdc
de Pasolini, öykülerin yaratıcısı veya nak-
ledicisi. çevresine ve çağına tanıklık eden
sanatçı rolünü "bizzat'" kendisine ayınyor-
du: "Dekameron"da Giotto ekolünden bir
ressam. "Canterbury'de ise Chauser'in
kendisı...Büyük usta Ingmar Bergman'ın
filmleri. bu yıl Pasolini gürültüsü yüzün-
den biraz geri planda kaldı. Ama "Büyülü
Fener" tutkunlannın bu filmleri de gere-
ğince değeriendirdiğine kuşku yok. Geçen
yazıda sözünü ettiğimiz "Bir Yaz Gecesi
Tebessümleri"nden sonra izlediğimiz
"Çıplak Gece". Bergman'ın ilk dönemine
olan hayranhğımm doğruladı. Bu döne-
min. sonraki filmlerin içerdigi karam-
sarîığı, insanlar-arası iletişimin zorlüğu, gi-
derek olanaksızhğı üzerine felsefeyi henüz
içermediği. daha "aydınlık" olduğu konu-
sundaki görüş. ancak yüzeysel bir bakışla
söylenebilirdi. "Çıplak Gece" (ya da "Gez-
gincilenn Gecesi"), Bergman'ın sanki Fel-
linivari birfilmiydi.Geçen yüzyıl sonlann-
da gezginci bir sirkin sanatçıları arasında
geçen bu film. Bergman'ın sirkin kendine
özgü dünvasına girme\'i denediği ve sirkle
kendini ona kıyasla çok daha saygın bir
alan olarak gören tiyatroyu bir anlamda
çaüşürdığı bir fılmdi. Sirk sahibi Albcrt'le
sevgilisi, at terbiyecisi Anne'ın ve Albert'in
"yasal" kansının arasındaki ilişkilerle.
Bergman, yerleşme ve göçebelik, durup
oturma ve avarelik, tutku ve ilgisizlik. sevgi
ve nefret arasında gidip gelen karma-
kanşık ilişkileri söz kpnusu ediyor ve orta-
ya son derece "patetik", buruk bir şiir içe-
ren .bir film kovuyordu. Sonraki yapıt-
lahnı derinliğinden ve kusuksuzluğun-"
dan görece olarak uzak bir fılmdi belki
bu... Ama tüm Bergman tematiğinin çıkış
noktalannı ve daha "şen" bir fasad al-
tmda iyice gizlenmiş umutsuzluğun ipuç-
lannı keşfetmek de az heyecan vcrici değil-
di.
Kimi
düş
kırıklıklam
Festivalde kinıi düşkınklıklan da yaşa-
dık kuşkusuz. Polonyalı Wojcieçh Marc-
zewski'nin yanşmadaki fılmi "Özgürlük
Sinemasından Kaçış", yönetmeninin de
yadsımadığı biçimde Woody Allen'ın "Ka-
hire'nin Mor Gülü"nden esinlenmiş bir
yapımdı. Ancak ilginç çıkış noktasına
karşın (bir sansürcü, sansür edegeldiğı
filmlerden birinin oyunculannın "canlan-
ması" vefilmin"denetimini" ellerine alma-
lanyla şaşkına döner), tümüyle üslupsuz,
sıradan anlaumı ve ruhsuz sinemasıyla, il-
ginç olma şansını yitiriyordu... "Ben Kon-
tes" adlı ve Peter Popzlatev imzalı Bulgar
fılmi, 1968'lerde kişisel sorunlanyla dünya
gençliğinin uyanışmı birlikte yaşayan bir
Bulgar kızının öyküsüne doğrusu hiçbir
yeni perspektif getiremiyor ve bılınen genç-
lik fılmlerine bir katkı yapamıyordu...
Trier'in
iflah olmaz
biçimciliği
'Avnıpa', Von Trier'in şimdilik başyapıtı olarak kalan bir fılmi>di.
Festivalden bir portre
Herkcsin dostu: Hikınet Diknıen
Hikmet Dikmen'i tanır mısınız? Eğer bir festival "müdavimi" iseniz
ve eğer Emek Sinemasf nın kaçınılmaz biçimde (sinemaseverler için
kaçınılmaz biçimde) müşterisi iseniz, onu tanımamanız düşünülemez.
Hikmel Dikmen, bu sinemanm "müdü-
rü". hep karşınızda bulduğunuz baş so-
rumlusudur. Gerçek bir Beyoğlu aşığı. Be-
yoğlu'nun en gözde meyhanelerinin ya-
nılmaz takipçisi, Mehmet Kemal'in ünlü
"öğle rakılan"nı da ihmal etmeyen bir "ya-
şama ustası"dır o. Ama her gerçek yaşama
ustası gibi, bir "yaşam aynası" olan sine-
mayı da sever. Ve hele sinemacıhğı...
Hikmet Bey. yıl boyunca Emek Sine-
ması'nın gündelik sorunlanyla uğraşır, her
şeyi denetim altında tutar, bu sinemanın İs-
tanbul'daki ününü yapan şeylerden biri
olan "personel davranışf'nın hep üst dü-
zeylerde, gerçek anlamıyla "kibar" ve in-
san kadri bılir olmasma dikkat eder.
Ama Hikmet Bey'in önemi, asıl festival
süresinde anlaşılır. O, birden metropolün
tüm aydınlannın, seçkinlerinin, sinemase-
verlerinin baş dostu, yardımcısı, destekçisi,
sırdaşı olur çıkar. Yer kalmayan seanslar-
da bir koltuk veya sandalye, gelmeyen ka-
nlann. kocalann veya dostların yerlerinin
iadesi, en önemlifilmlerenedense son dakı-
kada artan talep. kendisinde nedense hep
"beda\a bilet" hakkı gören kımilerinin in-
citmeden, danltmadan yanıtlanması gibi
görevler birkaç hafta boyunca onun sırtın-
dadır. O artık en ünlü yazarlar. en "baba"
oyuncular. en sükscli yöneımenler. en şık
hanımlar. en "sosvetık" jenç kızlar veya
oğlanlar. en popüler ışadamlan, avukatlar.
bankacılar veya reklamalar için son umut
kapısu son cankurtaran simididir.
Rezervasyon formu doldurup kuyrukla-
ra girmeye "tenezzül etmeyen" ünlülerden
tüm bunlan yaptıklan halde istedikleri
filmlere yer bulamamış veya festıvale son
dakikada komşu kentlerden katılmayagel-
miş genç ve has sinemaseverlere kadar her-
kes. sonunda Hikmet Bey'in ocağına dü-
şer.
Ve o, inanılmaz biçimde hemen herkesi
memnun etmeyi, bir yerlere oiurtmayı, ki-
mı filmlerin kımi seanslardaki korkunç ka-
labalığı ıçinden bile bir sihirbaz edasıyla
son sanıvedc yer bulmayı başanr Ve Emek
Sinemasf nın bir "aydın sineması", bir"seç-
kin sinema" olmasındaki katkılann bir bö-
lümünü kahramanca sırtlanır.
Onun için. tüm festival seyircileri ve tüm
İslanbul sinemaseverleri adına. Hikmet
Bey'e bn kez daha teşekkürlcr.
"Avrupa"sını hayranhkla izlediğimiz
Danımarkalı Lars Von Trier'in ilk fılmi
olan "Suç Unsuru-Element of Crime" ise
herhalde bu festivalin "en deneyci film"
ödülünü alabilirdi, eğer böyle bir ödül ol-
saydı... Bu polisiye-benzeri film, inanılmaz
biçimciliğiyle önce insanı şaşırüyor, sonra
sarsıyor. daha sonra serseme cevirip bıra-
kıyordu. Von Trier, sinemanın en araştına
ve deneyci yönetmenlerinden biriydi kuş-
kusuz... Her çekimini bir büyük mizansen
arastırmasına, dekorun seçiminden ışıklan-
dırmaya, kamera açılanndan kameranın
hareketlerine dek bir büyük deneyime dö-
nüştürüyor, her çekimi için olasılıkla gün-
lerce, uzun uzun hazırlanıyor, sanki her
sahnesiyle sinemanın bilinen yasalannı,
kurallannı. alışkanbklannı yıkmak, seyir-
ciyi şaşırtmak, anlatım sürprizleri yarat-
mak istiyordu. Von Trier, seyircisini ger-
ç;kten de şaşırtmayı başanyordu. Ancak
bu şaşkınhk, giderek müthiş bir yorgunlu-
ğa dönüşüyor ve bu aşın biçimcilik. sonuç
olarak fılmi kitlelere kapalı bir laboratuvar
deneyine dönüştürüyordu. Von Trier. belli
bir dengeyi sonraki fılmlerinde daha iyi
kurmuş ve en azından " Avrupa"da belli te-
malan ön piana çıkararak. filmine bir iz-
lenme olasıhğı getirmişti. Bu açıdan. "Av-
rupa" bu ilginç yönetmenin şimdilik baş-
yapıtı olarak kalan bir filmiydi ve önceki-
ler. bufilminmüsveddeleri gıbı duruyordu.
"Suç L'nsuru"ndan bize kalan temel izle-
nim ise, yine polisive filmin kalıplanna
mülhiş biçimsel dinamitler yerlcştiren ve
bu filmlerin klasik sövjemini allak-bullak
eden bir Orson 'vVeHes'i anmak ve onun
"Bitmeyen Balavı" veya "Gızlı Rapor" gi-
bi ba^vapıtlannı yeniden ı/lemc arzusu
oldu.
4. Güzel Sanatlar Şenliği
4
AltmArtenıîs'
Ozgüç'e
AA (İzmir) - Dokuz Eylül Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından dü-
zenlenen "4. Güzel Sanatlar Şenliği" bu-
gün başladı. Şenlik, 15 mayısa kadar sü-
recek.
Fakülte dekan vekili Prof.Dr. İbrahim
Arma_ğan. düzenlediği basın toplantısı-
nda, Izmir'in kültür ve sanat yaşamına
canlılık getirecek olan şenliğin, 5 ayn et-
kinlik programı kapsamında yapıla-
cağını belirtti.
Tiyatro, opera, dinleti, seminer, söyle-
şi, film gösterisi, sergi ve dia gösterileri-
nin yer aldığı şenliğin 47 gün süreyle 18
ayn mekan ve 28 yerde gerçek leştirilece-
ğini belirten Prof.Dr. Armağan. "Şenlik
için 100 milyon lira harcandı. Ancak
bunu bütçeden hiç para harcamadan,
İzmirlilerden aldığımız yardımlarla ger-
çekleştirdik" diye konuştu.
Şenlikte. fakültenin öğrenci ve öğre-
tim üyelerinin yapıllannın da sergilene-
ceğini belirten Prof.Dr Armağan. 7 gün
boyunca dinletiler, opera gösterisi ile bil-
dirilerin sunulacağını kaydetti.
Prof.Dr. îbrahim Armağan, Uluslara-
rası Film Feslivali kapsamındaki '"Altın
Artemis Ödülü"nün bu yıl Türk sine-
masındaki bilimsel cahşmalan nedeniyle
yazar Agâh Özgüç'e verileceğini bildirdi.
Film feslivali, "Çağın Aynası Sine-
ma". "Bir Ülke", "Sinema Dosyası",
"Ustalan Tanıyahm", "Türk Sineması-
İlk Film, Yeni Bakış", "Yeni Sanat Vi-
deo" ve "Close-Up" bölümlerinden olu-
şuyor. Film gösterileri için bilet ücreli
tam 12 bin 500. öğrenci ise 7 bin 500 hra
olarak sapıandı.
Bugün "10 Tiyatro Haftası" ile başla-
yan şenlik, "2. Uluslararası İzmir Fotoğ-
raf Günleri". "4. Uluslararası tzmir
Film Festivali", "Rossini Semineri" ve
"Plastik Sanatlar Günleri" ile sona ere-
cek.
Paris'te ÇağdaşTürk
Müziği'nden örnekler
BudörtCD
evinizde
bulunsun
HALUK TARCAN (Paris) - Dışişleri
Bakanlığı Kültür Işleri Genel Müdürlü-
ğü Çağdaş Türk Müziğin'den örnekleri
kapsayan 4kompaktdisk hazırlattı.CD'-
lerde, Cemal Reşit Rey, Adnan Saygun,
Ulvi Cemal Erkin, Necil Kâzım Akses, F.
Tüzün, N. Kodallı ve MuammerSun'un
•"^? parça ya da bölümden oluşan 16 bes-
tesini icra için 3 orkestra, bir koro, bir
orkestra yöneticisi, 6 soh'st ve bir yayh
çalgılar dörtlüsü yer alıyor.
Hikmet Şimşek yöneüminde Macar
Devlet Orkestrası, Budapeşte Senfoni
Orkestrası Budapeşte Filarmoni Orkest-
rası tarafından icra edilen eserler, Çağ-
daş Türk MüziğTnin evrensel sanat dün-
vasına kalıcı olarak girmesini sağlaması
açısmdan önem taşıyor. CD'lerden, Ak-
ses'inDörtlüleri"ve"KâtibirnÇeşitleme-
leri"nin kapaklannı Kültür İşleri Genel
Müdürü ressam İsmet Birsel yaptı.
CD'lerde yer alan besteleri (yaklaşık)
şu gruplarda toplayabiliriz: Orkestra ve
ses için Rey, Saygun, Erkin, Kodallı ve
Sun'un 24 halk türküsü... Solistler: Suna
Korat, Ayhan Baran, Remziye Alper-
Tannkulu, Mustafa İktu... Aynı grupta,
Cemal Reşit Rey'-
in "Kâtibim
Şarkısı" üzerine
orkestra ve piyano
için yazdığı. Ayşe-
gül Sanca'nın so-
list olarak katıldığı
"Çeşitlemeler",
Adnan Saygun'un
koro için bestele-
diği ve Kültür Ba-
kanlığı Korosu'-
nun icra ettiği "Çe-
ijitlemeler".
İkinci grupta, halk türkü ve oyunla-
nndan csinlcnerek yapılan besteler: Er-
kin'den "Köçekçe", Tüzün'den "Esinti-
ler". Rey 'dcn "Türk Sahneleri" ve "Tür-
kiye". Diğer bir grupta ise Akses'ten,
bazı bölümlerinde özel olarak Divan
Müziği makamlannın işlendiği, birinci
ve dördüncü "Dörtlüler". Son grupta
da Saygun'un, orkestra ve mezzo -sopra-
no için yazdığı. kaynağını Halk edebiya-
tımızdan alan 5 türküsü yer alıyor. Işın
Güyer'in seslendirdiği bu yapıtında Say-
gun. yalnız besteci değil, aynı zamanda
bir şair ve fılozof olarak karşınuza çıkı-
yor.
Uluslararası düzeydeki icraalanmız
Korat ve Baran'dan söz etmeye gerek
yok. İktu'yu ise artık "anı" olarak plak-
lardan dinleyeceğiz... Alper Tannkulu
"dramatik soprano", Güver mezzo
-soprano olarak sahip olduğumuz nadir
seslerdendir. Çifte ögrenimden geçmiş
Sanca ise yüksek bilgi düzeyi isteyen pi-
yanodan üstün yetenekli bir sanatçımız.
Sayısı neredeyse bine varan konserle-
rinde. bestecilerimize sürekli yer vermiş
olan bu 4 CD'de en büyük sorumluluğu
üstlenmiş olan Hikmet Şimşek'in bu kül-
tür hızmetindeki yeri ise en baştadır diye-
biliriz. Tarihi aİcrabahğımız nedeniyle
kolaylıkla icra eden Macar orkestralan-
na candan bir teşekkür borcumuz var.
Sözkonusu 4 CD, öncelikle okullan-
mızda baş köşedeki yerini almalıdır di-
yoruz. Bu CD'ler sayesinde çocuklan-
mız "tek ses" sağırlığından kurtulacak-
tır. Kıyaslama ve yaratıcılık üstüne dü-
şünmeye başlayacaklardır. Halk tür-
küleri dışında kalan öteki besteler, billur
bir prizmanın gördüğü. renk, şekil veışık
dünyasını vansıtan Çağdaş Türk Müzi-
ğin'den, bilinmesi gereken gurnr duyaca-
ğımız örneklerdir. Kültür Işleri Genel
Müdürlüğü'nü bu etkinliğinden dolayı
kutlu^oruz.