23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 MART1992CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR SANAT 13 İhel tiyatpolara salon ,AA.(İstanbul)-Kültür Bakanlığı.tüm k a m u ve özel kuruluşlann elinde t^ulunan ve tiyatroyaelverişli salonlann â z e l tı>atrolara kiralanması için fcampanya başlatü.Bugün başlayacak tüygulama ilk olarak Ankara'da Dil ve T a r i h Coğrafya Fakültesi Farabı SaJonu'nda ve baa kamu kunımlannın s^Ionlanndagerçekleştirilecek.lsteyen topluluklar DTCF'nin salonunu lciralayarak oy unlannı sunacak.Bakan Fikri Sağlarimzasıileçeşitlikurumve lcuruluşlara bu hafta içinde gönderilen yazıda da.tiyalro yapmaya uygun salonlann.Kültür Bakanlığının aracılığı île özel liyalrolara kiralanması ve sülonlara ışlerkk kazandınlması istendi.Sağlar.çağnsını bugün Dünya Tiyatro Günü'ndede yineleyecek. Barok müzik gecesi KültürSenisi-İstanbul Barok Müzik Topluluğu geçen hafta Graz'da bir k onser verdi. Davetliler arasında belediye bakanı, yardımcısı ve Türkiy e'nın Salzburg Başkonsolosu Fazlı Keşmir de yer aldı. 15 mart tarihli Graz Kleine Zeitung'da çıkan eleştiride konserin çok etkileyici olduğu, özellikle ikinci yanda Necati Giray'm Elegie'si ve bas olarak çaldığı 'Nihavent' adlı yapıtının dikkati çektiğı belirtildı. Aydın Umur(blok fliit), Gökmen Noyan(trompet). Ayşegül Giray(keman), Süha Umur- (çello),Nazan Ipşiroğlu(klavsen)ve Neçatı Giray (konuk sohst-çellist) topluluğun bu konserdcki üyclcriydi.Topluluk haziran 1992'de Salzburg'da konser vermek üzcrc Başkonsolos Keşmir'dençağn aldı. Osküdar oyunları Kültür Servisi-Sezonun aç/ıldığı ekim avındanbuvana Csküdar Musahipzade Cclal Sahnesınde sergilenen iki Türk yazanna ait Aile Şerefi' ve Fermanlı Deli Hazretleri' adlı oyunlar 100. oyunlarınaulaştılar.Musahipzade Celal'inyazdığıveEngın Uludağın sahnelediği Fermanlı Delı Hazretleri' komedi tarzı bir oyun.Gülsün Siren'in yazdığı ve Engin Gürmen'in sahneye ' koydugiPAile Şerefr ise bir aile dramını konu ediniyor. (Fotoğraf: Fermanlı Deli Hazretleri). Yaşayan Beyoğlu Kültür Servisi-Beyoğlu Güzelleştirme ve Koruma Derneği'nin yayın organı "Yaşayan Beyoğİu'dergisinin şubat 1992 larihli birinci sayısı gecikmeli olarak yayımlandı. Genel yönetmenliğini Dr.Oktay Duran, yayın yönetmenliğini Ali Saydam. yayın danışmanlığını da Üstün Banşta'nın yaptığı derginin ilk sayısında "Hamamdan Ga- leriye"(Garanti Bankası SanatGalerisi mckanının tarihi),'İçimizdeki Tramvay Aşkı'." Bir Be> oğlu AkşamıVİnci'de Profiterol Yediniz mi?','St.Antoine 'ın Çanlan'.SesTiyatrosu vediğer Beyoğlu mekanlanyla ilgili yazılar yer alı>or.Yaşayan Beyoğlu dergisinin fıyatı 10 bin lira. İzmip'e yeni müzeler AA(İzmir)-Çok eski uygarlıklann beşiği olan Ege Bölgesi'nde.doğa tarihi vedoğa bilimleri ile teknoloji tarihi ve teknoloji müzeleri kurulmasının planlandığı bildirildi.Aynca İzmir'eŞehir Müzesi.Modern Sanatlar Müzesi, El Sanatlan Müzesi kurulmasına karar \enldiği.mevcut olan arkeoloji muzesının çevrcsınin de yeniden düzenleneceği belirtüdi. Ege Kültür Vakfı vönetim kurulu üyesi Aytaç Altıncık.müzelerin vakfın öncelikleele alacağı projclerden biri olduğunu aktardı. 'BirZamanlar Çocuktuk' Kültür Servisi-İstanbul BeştaşÇocuk Tıyatrosu "Gülen Torba' adlı oyundan sonra Gökhan Meriç'in yazdığı.Erdinç Dnçer'in yönettiği BirZamanlar Çocuktuk' adlı müzikli çocuk oyununu sahneliyor.Beştaş Çocuk Tiyatrosu'nun oyunu her pazar saat 10.30'da Bchçelievler ünverdi Sıneması'nda i.zl;nebılir. SATILIK MÜSTAKİL EV Feriköy'de. Tel: 355 26 60 SINEMA 11. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nden notlar Tartışılanve üstünlüğütartışılmaz filmler Pasolini ile kalkılıp Pasolini'yle yatılan bir festivalde, her gün saat 12.00'deveya 18.30'daEmekSi- neması'nda buluşanlann yüzünde tatlı bir yorgunluk, mutlu bir şaşkınhk okunuyor. Görüntüle- riyle çeyrek yüzyıl öncesinde biz- leri o denli sarsmış olan sanatçı, şimdi aynı etkiyi yeni kuşaklar üzerinde yaratıyor. Pasolini'yi tanımak veya yeniden keşfet- mek, kuşkusuz ilginç bir olay. Herkes onda kendi aradığını buluyor. O uzun boylu sa- nşm hanımın bana yaklaşarak "Bu filmleri getirdiğiniz için sağolun. Pasolini sineması benim hayatımı değiştirdi" demesini nasıl unutabilirim? O hanımın hayatını hangi yönde, hangi anlamda değiştirdi, bilemem. Ama önemli bir yönetmenin, yeni şeyler söyleyen. bizlere yeni kapılar açan bir yö- netmenin üzerimizdeki etkisinin önemini bundan daha iyi ne anlatabilir? Ve olan oldu. Pasolini adı sonunda Mec- lis kürsüsüne dek sıçradı. Bir Refah Partili milletvekıli, bir dostunun İstanbul'da "Sa- lo'" fılmini seyrederken "kusması geldiğı- ni" ve salondan kendini dışan atiığını söy- leyerek. İstanbul Fesüvali'ne katkıda bulu- nan Kültür Bakanlığı'na çattı. Bu olayın kuşkusuz birçok yönü var. Bir kez, Refah Partili milletvekillerinin, festi- valdeki 130 film arasından bula bula "Sa- lo"yu bulan "dost"lara sahip olmalan il- ginç. Aman, dostunuzu iyi seçin!.. İyi seçin ki, siz de böyle dostlar yüzünden günaha girrneyin!.. Öte yandan, bu "kusma" olayı, Paso- lini'nin sinemasıyla amaçlanna ne denli yaklaştığını gösteriyor. Hem de çevrilme- sinden nerdeyse 20 yıl sonra, bir film kimi- lerini hala "kusturabiliyorsa". ne mutlu o sanatçıya!.. Çünkü o zaten sinemasını cici hanımlarla şık beyleri eğlendirmek için de- ğil, o korkunç isyanını. dünyayı ve düzeni o umutsuzca yadsımasını bir büyük çığlık haline donüştürmek için yapıyordu. O if- lah olmaz bir isyancı, bir büyük değerler karmaşasında yolunu arayan bir ermiş, dünya> ı tüm pisliği ve çirkinliğiyle yüzûnü- ze çarpmayı amaçlayan bir umutsuz ruhtu. O filmlerini tüm burjuvalann, tüm dur- muş-oturmuş düzen sahiplerinin, tüm kon- formist düşüncelerin, tüm yerleşik. ghJeıek kutsal değerlerin tedirgin edilmesi, sarsıl- ması, yeniden tartışılması için yapıyordu. Onun için çevrilmesinden 15-20 yıl sonra bu filmlerin Türkiye Cumhuriyeti'nde Re- fah Partililerin diline düşmesi doğaldır, aynca gereklidir. Pasolini bilse, kimbilir ne mutlu olurdu!.. Domuzları seven genç Sanatçının son dönem filmlerinden "Do- muz Ahın", "Dekameron" ve "Canter- bury Öyküleri" de gelip Pasolini şöleninde- ki yerlerini aldılar. "Domuz Ahın", sa- natçının 20 yıldır şöyle-böyle unutulmuş bir filmiydi. Ana temalan. yamyamlık, dü- zen-dışılık, Naziliğin yeniden canlanması (gerçek anlamında öldü mü hiç?), felsefe- nin dayanılmaz gereksizliği. insanlardan kaçma eğilimini domuzlarla "hemhal" ol- mada bulan bir genç adamın dramı vb. şey ler olan bu ilginç ve kışkırtıcı film, Paso- linı'nin "anarşist sineması" kimliğini pekiş- tiren, onun en umutsuz ve karamsar filmle- rinden biri olarak fılmografısindeki yerini alıyordu. Babaya. topluma, yerleşik ahla- ka isyan filmin temel amaçlanydı ve film bu açıdan eskimeyen bir "isyancı sinema"- nın temel taşlanndan biri sayılabilirdi. 'Yaşam üçlemesi'ne oeçiş Pasolini'nin sonradan biraz küçümser, giderek yadsır gibi olduğu "yaşam üçleme- si" ise, adının da belirttiği gibi onca umut- suz ve karanlık filmden sonra sanki birden keşfedilen yaşama sevincine, yaşamın tüm boyutlanyla kavranmasına yönelik film- lerdi. ' Dekameron"da Boccaccio'nun tüm hınzırlığı, erotik mizahı ve "muzırlığı" beliriyordu. Zamanında eğer bir "muzır yasası" varolmuş olsaydı mutlaka ona çar- pacak olan bu yapıt, Pasolini'nin elinde Büyük usta Ingmar Bergman'ın filmleri bu >ıl Pasolini gürültüsü yüzünden biraz geri planda kaldı. Ama 'Büvülü Fcner' tutkunlarının bu filmleri gereğince değeriendirdiğine kuşku yok. belki en kusursuz sinemalaştınlmasını bu- luyordu. Aynı şeyler, Chauser'in "Canterbury Öyküleri" için de söylenebilir sanıyorum İngiliz yazınının bu temel ve popüler yapı- tını mutlaka ders programlannda bulan İngiliz edebiyatı öğrencilerinin gruplar ha- linde görmeye geldikleri bu film, Chauser'e oldukça uygun bir atmosferi gerçekleştire- bilmışti. Cinsel oynaşmalann. ihanetlerin. bedensel zevklerin. korkusuzca kâynaşan genç insanlann öyküsüne, ortaçağ Ingilte- resi'nin cinselliğe karşı ikiyüzlü, baskıcı. gi- derek kıyıci tavnnın göstergeleri de katı- lıyor, cinsellikle "günah" kavramının o hıç değişmez çatışması, filmin uçan mizahına acı bir burukluk katıyordu. Ve her 2 filmdc de Pasolini, öykülerin yaratıcısı veya nak- ledicisi. çevresine ve çağına tanıklık eden sanatçı rolünü "bizzat'" kendisine ayınyor- du: "Dekameron"da Giotto ekolünden bir ressam. "Canterbury'de ise Chauser'in kendisı...Büyük usta Ingmar Bergman'ın filmleri. bu yıl Pasolini gürültüsü yüzün- den biraz geri planda kaldı. Ama "Büyülü Fener" tutkunlannın bu filmleri de gere- ğince değeriendirdiğine kuşku yok. Geçen yazıda sözünü ettiğimiz "Bir Yaz Gecesi Tebessümleri"nden sonra izlediğimiz "Çıplak Gece". Bergman'ın ilk dönemine olan hayranhğımm doğruladı. Bu döne- min. sonraki filmlerin içerdigi karam- sarîığı, insanlar-arası iletişimin zorlüğu, gi- derek olanaksızhğı üzerine felsefeyi henüz içermediği. daha "aydınlık" olduğu konu- sundaki görüş. ancak yüzeysel bir bakışla söylenebilirdi. "Çıplak Gece" (ya da "Gez- gincilenn Gecesi"), Bergman'ın sanki Fel- linivari birfilmiydi.Geçen yüzyıl sonlann- da gezginci bir sirkin sanatçıları arasında geçen bu film. Bergman'ın sirkin kendine özgü dünvasına girme\'i denediği ve sirkle kendini ona kıyasla çok daha saygın bir alan olarak gören tiyatroyu bir anlamda çaüşürdığı bir fılmdi. Sirk sahibi Albcrt'le sevgilisi, at terbiyecisi Anne'ın ve Albert'in "yasal" kansının arasındaki ilişkilerle. Bergman, yerleşme ve göçebelik, durup oturma ve avarelik, tutku ve ilgisizlik. sevgi ve nefret arasında gidip gelen karma- kanşık ilişkileri söz kpnusu ediyor ve orta- ya son derece "patetik", buruk bir şiir içe- ren .bir film kovuyordu. Sonraki yapıt- lahnı derinliğinden ve kusuksuzluğun-" dan görece olarak uzak bir fılmdi belki bu... Ama tüm Bergman tematiğinin çıkış noktalannı ve daha "şen" bir fasad al- tmda iyice gizlenmiş umutsuzluğun ipuç- lannı keşfetmek de az heyecan vcrici değil- di. Kimi düş kırıklıklam Festivalde kinıi düşkınklıklan da yaşa- dık kuşkusuz. Polonyalı Wojcieçh Marc- zewski'nin yanşmadaki fılmi "Özgürlük Sinemasından Kaçış", yönetmeninin de yadsımadığı biçimde Woody Allen'ın "Ka- hire'nin Mor Gülü"nden esinlenmiş bir yapımdı. Ancak ilginç çıkış noktasına karşın (bir sansürcü, sansür edegeldiğı filmlerden birinin oyunculannın "canlan- ması" vefilmin"denetimini" ellerine alma- lanyla şaşkına döner), tümüyle üslupsuz, sıradan anlaumı ve ruhsuz sinemasıyla, il- ginç olma şansını yitiriyordu... "Ben Kon- tes" adlı ve Peter Popzlatev imzalı Bulgar fılmi, 1968'lerde kişisel sorunlanyla dünya gençliğinin uyanışmı birlikte yaşayan bir Bulgar kızının öyküsüne doğrusu hiçbir yeni perspektif getiremiyor ve bılınen genç- lik fılmlerine bir katkı yapamıyordu... Trier'in iflah olmaz biçimciliği 'Avnıpa', Von Trier'in şimdilik başyapıtı olarak kalan bir fılmi>di. Festivalden bir portre Herkcsin dostu: Hikınet Diknıen Hikmet Dikmen'i tanır mısınız? Eğer bir festival "müdavimi" iseniz ve eğer Emek Sinemasf nın kaçınılmaz biçimde (sinemaseverler için kaçınılmaz biçimde) müşterisi iseniz, onu tanımamanız düşünülemez. Hikmel Dikmen, bu sinemanm "müdü- rü". hep karşınızda bulduğunuz baş so- rumlusudur. Gerçek bir Beyoğlu aşığı. Be- yoğlu'nun en gözde meyhanelerinin ya- nılmaz takipçisi, Mehmet Kemal'in ünlü "öğle rakılan"nı da ihmal etmeyen bir "ya- şama ustası"dır o. Ama her gerçek yaşama ustası gibi, bir "yaşam aynası" olan sine- mayı da sever. Ve hele sinemacıhğı... Hikmet Bey. yıl boyunca Emek Sine- ması'nın gündelik sorunlanyla uğraşır, her şeyi denetim altında tutar, bu sinemanın İs- tanbul'daki ününü yapan şeylerden biri olan "personel davranışf'nın hep üst dü- zeylerde, gerçek anlamıyla "kibar" ve in- san kadri bılir olmasma dikkat eder. Ama Hikmet Bey'in önemi, asıl festival süresinde anlaşılır. O, birden metropolün tüm aydınlannın, seçkinlerinin, sinemase- verlerinin baş dostu, yardımcısı, destekçisi, sırdaşı olur çıkar. Yer kalmayan seanslar- da bir koltuk veya sandalye, gelmeyen ka- nlann. kocalann veya dostların yerlerinin iadesi, en önemlifilmlerenedense son dakı- kada artan talep. kendisinde nedense hep "beda\a bilet" hakkı gören kımilerinin in- citmeden, danltmadan yanıtlanması gibi görevler birkaç hafta boyunca onun sırtın- dadır. O artık en ünlü yazarlar. en "baba" oyuncular. en sükscli yöneımenler. en şık hanımlar. en "sosvetık" jenç kızlar veya oğlanlar. en popüler ışadamlan, avukatlar. bankacılar veya reklamalar için son umut kapısu son cankurtaran simididir. Rezervasyon formu doldurup kuyrukla- ra girmeye "tenezzül etmeyen" ünlülerden tüm bunlan yaptıklan halde istedikleri filmlere yer bulamamış veya festıvale son dakikada komşu kentlerden katılmayagel- miş genç ve has sinemaseverlere kadar her- kes. sonunda Hikmet Bey'in ocağına dü- şer. Ve o, inanılmaz biçimde hemen herkesi memnun etmeyi, bir yerlere oiurtmayı, ki- mı filmlerin kımi seanslardaki korkunç ka- labalığı ıçinden bile bir sihirbaz edasıyla son sanıvedc yer bulmayı başanr Ve Emek Sinemasf nın bir "aydın sineması", bir"seç- kin sinema" olmasındaki katkılann bir bö- lümünü kahramanca sırtlanır. Onun için. tüm festival seyircileri ve tüm İslanbul sinemaseverleri adına. Hikmet Bey'e bn kez daha teşekkürlcr. "Avrupa"sını hayranhkla izlediğimiz Danımarkalı Lars Von Trier'in ilk fılmi olan "Suç Unsuru-Element of Crime" ise herhalde bu festivalin "en deneyci film" ödülünü alabilirdi, eğer böyle bir ödül ol- saydı... Bu polisiye-benzeri film, inanılmaz biçimciliğiyle önce insanı şaşırüyor, sonra sarsıyor. daha sonra serseme cevirip bıra- kıyordu. Von Trier, sinemanın en araştına ve deneyci yönetmenlerinden biriydi kuş- kusuz... Her çekimini bir büyük mizansen arastırmasına, dekorun seçiminden ışıklan- dırmaya, kamera açılanndan kameranın hareketlerine dek bir büyük deneyime dö- nüştürüyor, her çekimi için olasılıkla gün- lerce, uzun uzun hazırlanıyor, sanki her sahnesiyle sinemanın bilinen yasalannı, kurallannı. alışkanbklannı yıkmak, seyir- ciyi şaşırtmak, anlatım sürprizleri yarat- mak istiyordu. Von Trier, seyircisini ger- ç;kten de şaşırtmayı başanyordu. Ancak bu şaşkınhk, giderek müthiş bir yorgunlu- ğa dönüşüyor ve bu aşın biçimcilik. sonuç olarak fılmi kitlelere kapalı bir laboratuvar deneyine dönüştürüyordu. Von Trier. belli bir dengeyi sonraki fılmlerinde daha iyi kurmuş ve en azından " Avrupa"da belli te- malan ön piana çıkararak. filmine bir iz- lenme olasıhğı getirmişti. Bu açıdan. "Av- rupa" bu ilginç yönetmenin şimdilik baş- yapıtı olarak kalan bir filmiydi ve önceki- ler. bufilminmüsveddeleri gıbı duruyordu. "Suç L'nsuru"ndan bize kalan temel izle- nim ise, yine polisive filmin kalıplanna mülhiş biçimsel dinamitler yerlcştiren ve bu filmlerin klasik sövjemini allak-bullak eden bir Orson 'vVeHes'i anmak ve onun "Bitmeyen Balavı" veya "Gızlı Rapor" gi- bi ba^vapıtlannı yeniden ı/lemc arzusu oldu. 4. Güzel Sanatlar Şenliği 4 AltmArtenıîs' Ozgüç'e AA (İzmir) - Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından dü- zenlenen "4. Güzel Sanatlar Şenliği" bu- gün başladı. Şenlik, 15 mayısa kadar sü- recek. Fakülte dekan vekili Prof.Dr. İbrahim Arma_ğan. düzenlediği basın toplantısı- nda, Izmir'in kültür ve sanat yaşamına canlılık getirecek olan şenliğin, 5 ayn et- kinlik programı kapsamında yapıla- cağını belirtti. Tiyatro, opera, dinleti, seminer, söyle- şi, film gösterisi, sergi ve dia gösterileri- nin yer aldığı şenliğin 47 gün süreyle 18 ayn mekan ve 28 yerde gerçek leştirilece- ğini belirten Prof.Dr. Armağan. "Şenlik için 100 milyon lira harcandı. Ancak bunu bütçeden hiç para harcamadan, İzmirlilerden aldığımız yardımlarla ger- çekleştirdik" diye konuştu. Şenlikte. fakültenin öğrenci ve öğre- tim üyelerinin yapıllannın da sergilene- ceğini belirten Prof.Dr Armağan. 7 gün boyunca dinletiler, opera gösterisi ile bil- dirilerin sunulacağını kaydetti. Prof.Dr. îbrahim Armağan, Uluslara- rası Film Feslivali kapsamındaki '"Altın Artemis Ödülü"nün bu yıl Türk sine- masındaki bilimsel cahşmalan nedeniyle yazar Agâh Özgüç'e verileceğini bildirdi. Film feslivali, "Çağın Aynası Sine- ma". "Bir Ülke", "Sinema Dosyası", "Ustalan Tanıyahm", "Türk Sineması- İlk Film, Yeni Bakış", "Yeni Sanat Vi- deo" ve "Close-Up" bölümlerinden olu- şuyor. Film gösterileri için bilet ücreli tam 12 bin 500. öğrenci ise 7 bin 500 hra olarak sapıandı. Bugün "10 Tiyatro Haftası" ile başla- yan şenlik, "2. Uluslararası İzmir Fotoğ- raf Günleri". "4. Uluslararası tzmir Film Festivali", "Rossini Semineri" ve "Plastik Sanatlar Günleri" ile sona ere- cek. Paris'te ÇağdaşTürk Müziği'nden örnekler BudörtCD evinizde bulunsun HALUK TARCAN (Paris) - Dışişleri Bakanlığı Kültür Işleri Genel Müdürlü- ğü Çağdaş Türk Müziğin'den örnekleri kapsayan 4kompaktdisk hazırlattı.CD'- lerde, Cemal Reşit Rey, Adnan Saygun, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kâzım Akses, F. Tüzün, N. Kodallı ve MuammerSun'un •"^? parça ya da bölümden oluşan 16 bes- tesini icra için 3 orkestra, bir koro, bir orkestra yöneticisi, 6 soh'st ve bir yayh çalgılar dörtlüsü yer alıyor. Hikmet Şimşek yöneüminde Macar Devlet Orkestrası, Budapeşte Senfoni Orkestrası Budapeşte Filarmoni Orkest- rası tarafından icra edilen eserler, Çağ- daş Türk MüziğTnin evrensel sanat dün- vasına kalıcı olarak girmesini sağlaması açısmdan önem taşıyor. CD'lerden, Ak- ses'inDörtlüleri"ve"KâtibirnÇeşitleme- leri"nin kapaklannı Kültür İşleri Genel Müdürü ressam İsmet Birsel yaptı. CD'lerde yer alan besteleri (yaklaşık) şu gruplarda toplayabiliriz: Orkestra ve ses için Rey, Saygun, Erkin, Kodallı ve Sun'un 24 halk türküsü... Solistler: Suna Korat, Ayhan Baran, Remziye Alper- Tannkulu, Mustafa İktu... Aynı grupta, Cemal Reşit Rey'- in "Kâtibim Şarkısı" üzerine orkestra ve piyano için yazdığı. Ayşe- gül Sanca'nın so- list olarak katıldığı "Çeşitlemeler", Adnan Saygun'un koro için bestele- diği ve Kültür Ba- kanlığı Korosu'- nun icra ettiği "Çe- ijitlemeler". İkinci grupta, halk türkü ve oyunla- nndan csinlcnerek yapılan besteler: Er- kin'den "Köçekçe", Tüzün'den "Esinti- ler". Rey 'dcn "Türk Sahneleri" ve "Tür- kiye". Diğer bir grupta ise Akses'ten, bazı bölümlerinde özel olarak Divan Müziği makamlannın işlendiği, birinci ve dördüncü "Dörtlüler". Son grupta da Saygun'un, orkestra ve mezzo -sopra- no için yazdığı. kaynağını Halk edebiya- tımızdan alan 5 türküsü yer alıyor. Işın Güyer'in seslendirdiği bu yapıtında Say- gun. yalnız besteci değil, aynı zamanda bir şair ve fılozof olarak karşınuza çıkı- yor. Uluslararası düzeydeki icraalanmız Korat ve Baran'dan söz etmeye gerek yok. İktu'yu ise artık "anı" olarak plak- lardan dinleyeceğiz... Alper Tannkulu "dramatik soprano", Güver mezzo -soprano olarak sahip olduğumuz nadir seslerdendir. Çifte ögrenimden geçmiş Sanca ise yüksek bilgi düzeyi isteyen pi- yanodan üstün yetenekli bir sanatçımız. Sayısı neredeyse bine varan konserle- rinde. bestecilerimize sürekli yer vermiş olan bu 4 CD'de en büyük sorumluluğu üstlenmiş olan Hikmet Şimşek'in bu kül- tür hızmetindeki yeri ise en baştadır diye- biliriz. Tarihi aİcrabahğımız nedeniyle kolaylıkla icra eden Macar orkestralan- na candan bir teşekkür borcumuz var. Sözkonusu 4 CD, öncelikle okullan- mızda baş köşedeki yerini almalıdır di- yoruz. Bu CD'ler sayesinde çocuklan- mız "tek ses" sağırlığından kurtulacak- tır. Kıyaslama ve yaratıcılık üstüne dü- şünmeye başlayacaklardır. Halk tür- küleri dışında kalan öteki besteler, billur bir prizmanın gördüğü. renk, şekil veışık dünyasını vansıtan Çağdaş Türk Müzi- ğin'den, bilinmesi gereken gurnr duyaca- ğımız örneklerdir. Kültür Işleri Genel Müdürlüğü'nü bu etkinliğinden dolayı kutlu^oruz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle