15 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 14 KARŞILAŞMALAR ADALET AĞAOĞLU NECATİ CUMALI GÖRÜŞLER 29 ŞUBAT1992 CUM ARTESİ Biz Kimin Yazarlarıyız? ha yinelerse bu başansını nişancılığı kesinleşir, tartışılmaz olur. Bizim oyun yazarlanmız ise tiyatronun büyükleri gözünde hep acemi olarak kalmaktan kurtulamazlar. Yeni verecekleri oyun, "Geçen yıl 'oynadık senin oyununu, sıra bekleyen başka yazarlar var" diye karşılanır bu kez. Doğru yorumlanırsa "Sen bize göre sırada bekleyen yazarlardan birisin!" demektir bu sözler. Gerçekte yazara haddini bildirmek amacı taşır. Yöneticilerin ikinci bir amacı da bir iki yıl tiyatrodan uzaklaştırarak seyirciye unutturmaktır yazarı! Yazar, sıra beklerken bakarsınız bu arada sanat yönetmeni değişir. Yeni gelenin, "Oyununuz oynanacak değerde görülmemiştir" diyerek yanılma hakkını (!) kullanmasıyla, yazann yeniden sıfırdan başlar tiyatroyla olan ilişkileri! Bu kısır döngü böyle sürer gider... Yazar, ölümlü bir kişidir. Yasalanmıza göre ölümü üstünden elli yıl geçmekle bütün yazdıklan kendiliğinden kamulaşmış olur. Bir yazann bütün yazdıklan kendinden çok yazdığı dilin malıdır gerçekte! Sağlığında da dili adına, dili hesabına üretir yazar. Adı sadece işaretidir bir anlamda yazdıklannın. Yunus'un adı divanının kapağında beş harflik bir işaret, bir simge niteliraylar, som altın süs eşyalanna Afrikalı bir kabile başkanının da sahip olabileceğini bilirler. Bir tngiliz bilir ki kendi Shakespeareleri 'tek'tir yeryüzünde! Burada sormak hakkımız doğuyor ilgililere: Biz kimin yazarlanyız"? Hangi ulusa, hangi dile hizmet ediyoruz? Siz kimin adına kullanıyorsunuz gerçekte halkımızın bizim verimli olmamız için sağladığı olanaklan, size tanıdığı yetkilerinizi? Türkiye'nin dışanda tanıtılması, gelip geçen hükümetlerin hep gündemindedir. Nedir ki neyin nasıl tanıtılacağının aynmında dcğildir yetkililer! Yabancılara, Dünya Bankası'na henüz yeni doğan çocuklann bir ömür pdeyeceği kadar borçlanmış bir devlet olduğumuzu unuıarak Kanuni döneminin savurganlığını yansıtan saray eşyalanyla tanıtmaya kalkarlar Türkiye'yi. Tarihi biraz kanştırsalar Kanuni döneminde devlet hazinesinin tamtakır olduğunu, devletin daha çok bakır kanştırarak paranın değerini düşürdüğünü, halkın yeni yeni vergilerden bunaldığını öğrenirler! 1leri ülkeler boşuna milyonlar akıtmıyorlar yabancılara yazarlannı tanıtmaya. Dünyanın dört bir yanına sanatçılanyla dikiyorlar bayraklannı. Şu son elli yıldır bizim,sokakta bırakılmış kimsesiz çocuklar gibi yetişen çağdaş edebiyatımız, dışarıda her geçen yıl daha da artan bir saygınlık kazandırıyor ulusumuza. Yabancı dillere çevrilen kitaplanmızın sayısı her geçen yıl artıyor. Yabancılar dilimizi öğrenip yazdıklanmızı aslından okumak merakı duyuyorlar. A. Miller büyük bir yazar mı? Konu o değil! Konu, arkasında Amerika oluşu onun. Büyük devlet yazarlannın onun konuştuğu güvenle konuşabilmek için büyük yazar olmalan gerekmiyor. 1leri ülkelerde yetişen her yetenekli yazar, oyunlannı sahneleyecek tiyatrolar, değerine sahip çıkacak alçakgönüllü, komplekssiz yönetmenler, yöneticiler buluyor! Devlet, kültür kurumlan, elçilikleri, dışandaki kültür merkezleriyle dünyaya tanıtmak için seferber oluyor onlan. Şu son yıllarda A. Galin'in neredeyse bütün oyunlan oynandı bizde. Sovyet Rusya, Galin'i bizde tanıtmak için tiyatrolanmızın başında bulunan kişilerden sekiz on grup çağırdı, ağırladı ülkesinde, karşılığını da aldı. Buna karşılık henüz tek Türk yazannın oyunu sahnelenmedi Rusya'da!.. ^ ORTAM eçen yaz başlannda bazı gazetelerimizde okuduk: Arthur Miller, yirmi iki yıl aradan sonra yeni bir oyun yazmış, zun zamandır Ankara'ya trefıle gitmemiştim. Broadway tiyatrolan yerine, Londra'Bu sefer, ansızın çok özlediğim bozkır doğası da başlatmayı düşünüyormuş oyunuiçinden, kışın soluk akşamüstü ışığında geçmek, nu... bu arada DDY'mizin Fatih Ekspresi'ni de deGeçmiş başanlan ne denli büyük nemek üzere gündüz trenini seçtim. olursa olsun, bizim oyun yazarlanlstanbulAnkara arası kara yolculuklarımda bana sık mızdan biri konuşabilir mi Arthur sık Orhan Veli'nin çok eski zamanlarda Ulus gazetesinde Millcr'ın bu rahatlığıyla? "Yeni bir yayınlanmış Anudolu Yollannda röportajlan eşlik eder. oyun bitirdim. Devlet Tiyatrolan'na Röportajlan 1970'Ierde okurken, gözlerimde pastel kır güvenim kalmadı, Istanbul tiyatrolamanzaralan canlanmıştır. Sürülerin çıngırak sesleri işitilnndan birine vermeyi duşünüyorum" miş, sisler arasında bir görünüp bir yiten köy kızlan, diyebilir mi? Diyçmez! Üstelik Arthur ıssızlığın ortasında akıp giden trenin arkasından bakmışMiller'ın duşünüyorum derken belirtlardır. Aradığım, o ıssızlıktı belki. mek istediği, henüz Londra'da oyunuBu tren yolculuğundan başka beklentilerim de olabilir: nu hangi tiyatroya vereceğine karar Üç Bef Kişi adlı romanımın Kısmet'ine, neredeyse on yıl vermiş olmadığıdır. Vereceği tiyatrosonra, şimdi, ara istasyonlardan birinde rastlayabilir miyu seçecek olan kendisidir. O tiyatroyim acaba? Yeni bir hayat, başka bir yer. Bunu gerçekleşnun kendisine hayır diyeceği aklından tirebilmiş midir? Hani, dış hayat deneyimlerinden yana bile geçmez! çok yoksul duyarlığından ötürü de fazla yara berc almış, Bir şair ya da romancı yazdıklarını hep soylu bir kedi gibi, kıyılara köşelere çekilmiş Kısmet? yayımladı mı okuyucusuna ulaşır. Ne yaptı, gitti mi? Yoksa hâlâ Eskişehir Tren Istasyonu'nOyun yazarı, ancak oyununu sergileda beklemekte mi? Onu yine orada mı göreceğim, öyle yen bir tiyatro bulabilirse erişir bu kendini kendi üstüne örtmüş. "Gitsem mi, gitmesem mi? şansa. Bizde tiyatrolann başında buGidilecek yer aynı olursa, gidilmiş olunmaz ki" diyerek... lunan ünlü . yönetmenlerden hiçbiri, Kısmet, son yıllar 'hızlı gelişmekte olan toplumlar' zinoldum olası tiyatroda kendi adını gölciri içinde. Batı kültüründen esinlenmiş nice yeni işadageleyecek bir yeteneğin sivrilmesine mına, Ferit Sakarya'lara duyulan aşın ilgi nedeniyle unuizin vermemiştir. Yetmiş yıllık tiyatro tulup gitmiştir. 80 Ierden sonra, ötekiler artık her yerde tarihimizde oyuncu ya da yazar olaidiler; Kısmet nerede? rak, ünü tiyatro yönetmeninin düzeyiSanınm Kısmet daha ta o zaman trene bindi ve kendini ne ulaşmış ikinci bir ad gösteremezsihareket halindeki trenden sahiden attı. niz. Çehov'u Çehov yapan, tiyatrosuAma Kardelen atmamıştır. O, dış hayata erkenden, nun gerçek değerinin altını çizerek bühem de fazlasıyla hazırlıklı değil miydi? Dayanmıştır. Bu tün dünyaya kabul ettiren bir Stanisyolculukta onunla karşılaşmam daha olası. Bakmışım, lavski'si yoktur tiyatromuzun! AkAnkara'ya 'iş, takibine' gidiyor. Onu görürsem, içimden: sine, ünlü yöneticilerimiz, yetişen "Hey gidi, Eskişehir Cer Atölyesi'nden zorunlu emekli oyun yazarlannın tümünü, merdiveişçi İcızı Kardelen, hey!" diye geçecektir. nın ilİc basamağında tutmakta, kaAncak gözünü genç işadamına dikenler, romanda onu > • da unutup gitmişlerdir. Ancak adı, ad olarak unutulma muoyuna hevesli gibi göstermekle ustadırlar! Tiyatro eleştirmenlerimizden rnış, bozuk para gibi har vurulup harman savrulmuştur. bazılan, yazarla nedenlerini ancak Şimdi Eskişehir'den bindiği trende Kardelen de yazannkendilerinin bildiği bir çekişme içindedan hesap sormaktadır: dirler. En üzüntü vereni de başansını "Adımı romanınıza soktuğunuzdan beri, sokaklarda, çok gören bazı tiyatro yazarlannın caddelerde, kitapçı vitrinlerinde Kardelen'den geçilmez çelmeleridir yetenekli bir yazara. Yöoldu. Kardelen'in bir romana, bir hikâyeye (artık çoğul), netmenler, sivrilen bir yazan gölgede birçok çiçekçi dükkânına, bir iki galeriye ad konması iyi, tutmak için bu gibi eleştirmenlerle yahoş da, köfteci, kadayıfçı, bebcgiyim, börekkurabiye fızarlar arasından kolaylıkla kendilennlan, hele salepçiler, tıırşucular üstüne levha olduğumu riyle işbirliği edebilecek kimseler bugörmek hiç hoşuma gitmiyor. Adım bollandıkça, kendim lurlar... yokolup gidiyorum; asıl kötüsü bu!" Bizde oyun yazannın değişmez yaz Ona nc diyebilirim? Belki şunu: gısıdır: Ödenekli tiyatrolar ilk bir iki "Kardelen'e romanda verdiğim anlama böyle dört elle oyununu "Oynanacak değerde görülsanlacaklann bu kadar çok olacağını bilmiyordum. memiştir" diye geri çevirirler. Yazar, Ama, bu kadar çokmuşlar işte. Ben ne yapabilirim ki? tiyatro tiyatro dolaştınr o oyunlannı. Demek onlar da donmadan yaşamayı başaranlardan göGünün birinde, özel bir tiyatro o ; rüyorlar kendilerini..." oyunlardan birini sahneler, başan bü; Trende gerçekten karşılaşsak da, bunları onun kulağıyük olur. Oyunu geri çcviren sanat yöna fısıldama olanağım yoktu. Gazeteler, dirimden değil, netmeni, "Yanılmışız!" der rahatlıkla. durmadan ölümden habcr vermektedir: Terör. Çığ altınGönlünü almak için yazann bir oyu: da yine şu kadar yurttaş. Güneydoğu'da tasarlanan 'Banunu üstünkörü bir yapımla sahnelehar Harekâtı!' Devlet dcdiğimiz aygıtın bildiği tek 'ustir. landırma' metodu! Uyanık olunmalı ki, sonra da "Ah Bu düşük düzeydeki yapımıyla oyubilmiyorduk!" denmesin. "Bilmiyorduk..." 'Nazi Harenu yine de tutacak, beğenilecek olursa, kâtı' için Almanlar sonradan böyle dediler de... yazann bir barajı aşacağını, rüştünü Çevreme bakıyorum. Güneydoğu'da olabilecekler kanıtlamış olacağını sanmayın! Bir kimsenin derdi değil gibi. Bu herhalde dış görünüm. atıcı üç el ateş eder, arkası arkasına üç tnsanlar, bu kadar ağır bedellcr ödenerek yaşanmış geç12 vurursa adı nişancıya çıkar. Bir damişten yeni hiçbir şey öğrenmemiş olamazlar. Fatih Ekspresi'nde hizmet verenlerden biri, bildiğimiz yer süpürgesiyle vagonun bol toz içmiş lacivert taban haFERRUH DOĞAN lısını sakin sakin süpürüp duruyor. Havada uçuşan toz bulutundan yolcuların, kııcaklanndaki yavrulann büyük oranda pay aldıklan gözle de görülcbiliyor. Beride iki hanım yolcu, ayakta durmuş, oturmakta olan başka iki hanım yolcuyla yüksek sesli bir sabah sohbetindeler. Sağda, solda, geride, üç ayn makamdan çocuk çığlıklan... Bebeklerin bir derdi olmalı, ama kimse ilgilenmediğine göre herhalde yok; bcn yanılıyorum. Vagonumuzda bol kirli hava, bol gürültü vardı. DDY'deki gizli işsizimiz, elde süpürgefaraş, yeri yeniden süpürmeye başlamıştı. Kimsenin, hiçbir şeye ses çıkarmama özgürlüğü apaçık. Ben de, birkaç başka kişi gibi, bize kalan özgürlüğü kullandım; kendimi yemekli vagona attım. Orada, roman kişileri yerine, gerçek hayattaki dostlarımla karşılaştım. Yıllardır görüşmemiştik. Aradan geçen zamanın o kadar sarsıcılığına karşın, dostlarım neşeli sorgulayışlanndan hiçbir şey kaybetmcmişlerdi. Belki, asıl Kardelen onlardılar. Fakat bu başka konu. Onlarla 'Güzel Türkçemiz/Ses Bayrağımız' üstüne yaptığımız konuşma da... Tren Yazısı U G ŞAHİN ALPAY M Cıvık Popülizm 1992) Anlaşıldığı kadanyla Sayın Kahveci "popülist" nitelemesini, herkesin yaranna, ekonomik bakımdan doğru ve rasyonel olan politikalan değil, siyasal destek sağlamak amacıyla, ancak bazı kesimleri memnun eden ve uzun vadcde herkesin zaranna olan politikalan uygulayan politikacı anfamına kullanıyor. Kahvedi'ye göre Demirel'in vergi aflı da, erken emeklilik kanunu da siyasi destek sağlama amacına yönelik. Milyann üzerindeki vergi borçlannı ödemekten kurtulan iki üç bin para babası gelecek seçimlerde DYP'yi finanse edecek. Erken emekli edilecck 300.000 kişinin yerine, iktidar partileri kendilerine yakın olan 300.000 kişiyi işe alacak. Her iki kanunun faturası da topluma çıkacak. Kahveci bütün bunlardan bir bakıma da memnun, çünkü halk bunlan anlayacak ve gelecek seçimde DYP ve SHP'ye oy vermeyecek (Mehmet Ali Kışlah'yla söyleşi, Türkiye gazetesi, 17.2.1992). Kahveci'nin bu eleştirileriyle iktidar partilerinin "yumuşak karnına" dokunduğu söylenebilir. Başbakan'ın Kahveci'yi öfkeyle 'Geri zekâlı!" olarak nitelemesi belki bundandır. Ama popülizm acaba yalnızca DYPSHP koalisyonuna mı özgüdür? Acaba ANAP da siyaset bilimi dilinde "patronaj" denilen ilişkiler sistemiyle, belirli kesimlere sağlanan belirli çıkarlar karşılığında alınan siyasi destekle iktidar olmadı mı? Sekiz yıllık iktidan boyunca ANAP, siyasi destek sağlamak amacıyla sübvansiyon yapmadı, teşvik vermedi, fonlar kurmadı mı? "Fak Fuk Fon" popülizm değildi de neydi? Acaba ANAP siyasi destek sağlamak amacıyla ithalata uygulanan fon ödentilerini ihdirip çıkarmadı mı? Kamu sektöründe işe almalarda, fıyat politikalannda bu amacı gütmedi mi? Hepsi bir yana, uygulanan enflasyonist poîitikalann temelinde de bir ölçüde popülizm yatmıyor muydu? ANAP'ın enflasyonla ciddi olarak mücadele etmeyişinin bir nedeni, onun iktidannın da patronaj aliye eski bakanı ANAP'lı Adnan Kahveci, Başbakan Süleyman Demirel'in "boş laflarla insanlan kandınna eğiliminde" bir "cıvık popülist" olduğunu söyledi. (Cumhuriyet, 17.2. Şu son elli yıldır bizim, sokakta bırakılmış kimsesiz çocuklar gibi yetişen çağdaş edebiyatımız, dışanda her geçen yıl daha da artan bir saygınlık kazandırıyor ulusumuza. ğinde kalır. Divanını dolduran şiirleri ise Yunus'un hazineler değerinde bağışıdır ulusunun diline, kültürüne! Oyun yazarlannın çilesine kcndimden bir örnek vereyim: "Nalınlar"ı, 19601962 yıllan arasında İstanbul Şehir Tiyatrolan, Devlet Tiyatrolan başta olmak üzere beş ayn tiyatro oynanacak değerde görmeyerek geri çevirmişti. Kent Oyunculan sergiledikten sonra oynandığı okullar amatör topluluklarla Türkiye'nin en küçük yerleşim birimlerine kadar ulaştı Nalınlar. Biraz üstünde durularak düşünülerse kiödenekli tiyatrolanmızın, yerli yamindir Nalınlar? Benim adım bir simgeden başka ne anlam taşır? Yasalann zarlan sürekli cngellemeleri yanı sıra bana tanıdığı gcçıci haklar dışında yanm yüzyılda yerinde bir seçimle, Türk ulusunun, Türk dilinin malıdır yerli oyunlanmızdan birini olsun dünyaya tanıtamamış, dünya sahnelerinc Nalınlar! Jleri ülkelerin, şairlerini, yazarlannı İcabul ettirememiş olmalan başansız baş tacı etmelerinin nedeni budur. yönetilmelerinin en büyük kanıtıdır. Çünkü övünç kaynaklarıdır edebiyat Bu gerçeği anlamadıkça hükümetlerin çılan. O ülkelerin aydınlan, fildişi sa tiyatro politikası başanya ulaşamaz!.. ilişkilerine dayanması değil miydi? Halkın "Baba"sı roPatronaj açısından lündeki lideri ve "Benim işçim, benim köyANAP'ın popülizmi lüm, benim esnafım, beDYP'nin nim emeklim, vb..." edebiyatı açısından popülizminden daha bakılırsa, söylem düzeaz "cıvık" değildi. yinde DYP popülizmiyle boy ölçüşmek elbette ki kolay değil. Ama patronaj açısından doğrusu ANAP'ın popülizmi DYP'nin popülizminden daha az "cıvık" değildi. Daha da doğnısu, demokrasiye geçişten bu yana Tür,kiye'de bütün iktidarlar, DP, AP, CHP, ANAP, DYPSHP hepsi temelde popülist politikalar izledi. Çünkü siyasal partilcriıni/ kiıle desteğiııi esas olarak patronaj iliş*İcileriyle sağhyor. Popülizm Türk demokrasisinin yapısal bir özelliği. Türkiye'dc popülist demokrasinin mükemmel bir analizini okumak isteyenler llkay Sunar'ın "Demokrat Parti ve Popülizm" başlıklı makalesine başvurabilirler (Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, Cilt 8, tletişim Yayınları). Profesör Sunar'ın bu makalede gösterdiği gibi, popülizm geleneksel yapılann ve ilişkilerin dağılıp bunların yerini modern sivil toplum kurumlannın ve örgütlerinin alamadığı bizim gibi toplumlarda yaygın olarak görülüyor. Bu toplumlarda modern kurum ve örgütlenmelerin gelişmemiş olmasından kaynaklanan boşluğu, patronaj ilişkileri dolduruyor. Siyasi partiler kitle desteğini modern ve çoğulcu örgütlenmeler aracılığıyla değil, esas olarak patronaj ilişkileriyle, belirli kesimlere kamu kaynak ve hizmetlerinden çıkar sağlayarak elde ediyor. Konuya böyle yaklaşırsak, Adnan Kahveci'nin şikâyetçi olduğu "cıvık popülizm"den kurtulmak için DYP ve SHP'nin gidip ANAP'ın gelmesi yeterli değil. Bunun için toplumumuzda kurumlaşma ve örgütlenmenin ilerlemesi gerekiyor. Yapılabilecek belki en iyi şey, toplumun örgütlenmesini önleyen hukuki engellerin kaldınlması, modern, çoğulcu örgütlenmelerin teşvik edilmesi. Popülizmin Türkiye'de sosyal demokrasi açısından neticeleri ise başlı başına bir konu. OKURLARDAN 1 Şubat 1992 tarihli Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında yer alan "Sting, 6 haziranda çevre için Türkiye'ye geliyor" başlıklı haberinizi üzülerek okuduk. Son günlerin modası çevre dostu görunmek oldu. Bilinçli, bilinçsiz pek çok kimsi çevreciliğe soyundu. Bunların içinde yer alan bir şirket genel mudürünün de gunUmuz modasına uyarak "Tek kuruş kazanmadan ve hiçbir çıkar sağlamadan geliri çevre örgütlerine 6030 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: Hülertehdit ediyor Popolod'Italia'nınbir muhabiriyakındaıcraedilecck olan Riyaseticumhur intihabı mes'elesi hakkında Hitler'le bir mülâkat yapmıştır. Hitler, Nazi'lerin mücadeleye son fertlerine kadardevam edeceklerinisöylemiştir. Gerçek çevre dostları TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN bırakılacak bir konser" düzenlemeyi planladığını gazeteniz haberinden öğrendikl Bu konser için uygun bulunan yer de Efes Antik Tiyatrosu... Bin yıllarda oluşan Türkiye'nin kültür mirası antik şehirlerin duyarsız ve bilinçsiz ellerce tahrip edilmesine dur demenin zamanının neredeyse geçtiği kanısındayız. Uç Maddelik Anayasa HÜSEYİN ERGÜN İstanbul Mülkiyeliler Birliği Başkanı nayasa konusundaki bir toplantıda konuşmacılara, "Hiç anayasamız olmasa olmaz mı," diye sordum. Aslında, "Daha iyi olmaz mı?" diyecektim, çekindim. V Konuşmacılar bunu bir fantezi olarak kabul ettiler; birisi 1982 Anayasası'ndan M.Ö 46 YtUNDA, &OMA İMPH&ITO&U JVLIUSdaha iyi olur dedi. Oysa ben uu soruyu cıddı olarak sorRffVL ) İ muştum. Anayasa tartışmaları uzadık€UN£Ş ça, beni bir kuşku almaya başladı. Ye355 GÜMtÜ AY rA/CV/Mtyu/ KE MA, 12 niden "kurtarıcı bir anayasa"ya sürük, 22 V&y* 23 GÜMİ.ÜK j lendiğimiz duygusuna kapılıyorum. "Kurtancı anayasa" ise beni çok tedir.o gin ediyor. Çünkü bunun temelinde, "POMTİFEK MAKSİMUS" 0£rO/.SE2A/S toplumun dinamiklerine, politikaya ve ) OU>U<5uNtMN', Sü politikacılara güvensizlik olduğunu düESMf şünüyorum. Yaratılan yapay bir atmosS £NG€U£M£fC İ fer ile gene toplumun dinamiklerini dikkate almayan bir maddcler yığını çıka61 36S" Ş cak diye korkuyorum. ETMESİ, BU (COfJUOA Sf& O£t/GİMPİ."JUÜ Çok dcmokratik bir anayasa da çıkabiİİ 4 tyfe Ü lir ortaya tabii. Zaten gayretlerin çoğu ,29' GÖM da o yönde. Ama öyle de olsa, yaşamla NEVİNEMRE APAYDIN Ankara gelişlerin zorlanması, yolun kapalı olmasından dolayı oto sahiplerinin bizar olması, bu nedenlerle park yerlerinin bulunmayışı başlı başına bir sorun olmaktadır. 3 Pazar keşmekeşinden dolayı, birtakım acil önlemler gerektiren olaylara seyirci kalınmaktadır. Yangın, acil hastalık ve cenaze gibi sorunlar çözüm beklemektedir. 4 Pazar kurulan söz konusu sokaklarda oturan sakinlerin bahçe duvarları yıkılmakta, duvarların demir parma! lıkları sökülmcktr, kapılan parçalanr.akta, bahçelerdeki ağaçlar ve çiçekler koparılmaktadır. C'ö::üın bekleyen daha neler nelcr var... Av. A. ÇETİN OCUZOĞLU Semt pazarlan cek. Hani çarşaftan çıkıp çıplaklar kampına girmek gibi. Öyleyse bir ara yol öneriyorum: Çok kısa bir anayasa. Ben buna, "Üç maddelik anayasa" diyorum. İşte maddeleri: I. Türkiye Cumhuriyeti, demokratik bir hukuk devletidir. 2. Türkiye Cumhuriyeti'nde yasalar, demokratik hukuk devleti ilkelerine, uluslararası hukuka ve insan haklan belgelerine aykın olamaz. 3. Bu anayasaya aykınlıklan, tam yargı güvencesine sahip bir Anayasa Mahkemesi gözetler ve denetler; aynca Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayanlann uluslararası hukuk kurumlanna başvurmalanna hiçbir engel konulamaz. Ben böyle bir anayasa altında yaşamaya ve hak ve özgürlüklerim için savaşmaya hazırım. Bunu, kırk düğümlü bir anayasal güvenceye tercih ederim. Ne dersiniz, çok mu aykırı? Haftanın her günü Istanbul'un değişik yerlerinde bir ya da daha fazla sayıda semt pazarı kurulmaktadır. Keza tstanbul'un en tanınmış senıtlcrinden olan Göztepe'nin Çemenzar ve Tünek sokaklarına ise haftanın pazartesi günleri senelerden beri devam eden semt pazarı kurulmaktadır. Çevre halkına faydalı olması amacıyla kurulan bu pazar, aksine alabildiğine zararlar vermektedir. Pazarın kurulduğu günler, çevre insanlarının her türlü sosyal faaliyetleri engellenmektedir. Örneğin: 1 Ozellikle yaz aylarında sıcaklığın da etkisiyle pazar artıkları kokuşmakta; bol miktarda mikroplar, parazitler ve sinekler üremektedir. Böylece halkın sağlığı tehdit edilmektedir. 2 Hafta başı olması nedeniyle, işe gidiş A Z9SUBATLI "ARTIK YIL uyuşmayan bir çok madde yer alacak o metinde. Bu da bizim gibi dinamik bir toplumda, kısa zamanda yeni tartışmalar, yeni sıkıntılar yaratacaktır. Şimdi, toplumsal gelişmeyle, dünyadaki değişmelerle fiilen "mülga" bir anayasamız var: 1982 Anayasası. Ufak tefek sıkıntılar yaratıyor ama çok yönüyle eleğe döndü. Bundan kurtulalım derken, bugünkü güç dengesinde, nasıl bir anayasa ilc karşılaşınz, kestirmek zor. İyisi mi, 1982 Anayasası'nı yasal olarak da kaldıralım; biraz, anayasasız idare edelim. Toplum biraz daha otursun. Bu arada yasalan günün koşullarına göre elden geçirelim, hiç bir anayasal kısıntı ile kendimizi bağlamayalım. Güç dengeleri özgürce oluşsun. Bir süre sonra gerckli görülürse gcniş bir toplumsal oydaşmaya dayalı uluslar arası en ileri demokratik ilkelere uyarlı bir anayasa yapılır. Biliyorum anayasasızlık 150 yıldır anayasa peşinde koşan bizlere çok zor gele istanbul
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle