03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET 21ŞUBAT1992CUMA GORÜŞLER IVIURAT BELGE VakitNalat K oalisyon hükümeti, davranışlanyla olduğu ka- dar yapısıyla da iyi niyetlilik konusunda sem- bolik jestler yapmakta. Bu iyi bir şey de sembo- lik değil gerçek eylemler hiç ortaya çıkmayacak nr»j endişesigün geçtikçe ciddileşmeyebaşlıyor. Önıeğin Eslcişehir'deki özel cezaevini kullanmama ka- ra_n dumluydu; ama genel olarak cezaevlerinde kayda ieğer bir düzelme olduğunu pek işitmedik. Örneğin Gö- fcovadaki santral inşaatının durdurulması çok iyiydi; ırna sahiden b u işin durduğundan hâlâ kesinlikle eminde- ğiliz. Örneğir» Demirel ve Inönü'nün Diyarbakır'a gi- derek "Kürt realitesi" üstüne konuşmalan son derece »lumluydu; ama hükümet kurulalı o bölgede somut du- rıxxn çok daha kötü oldu. Demirel "şeffaf karakol" diye- relc çck önemli bir soruna parmak basmıştı; ama "şeffaf- aşma", polisin bildiri dağıtıp "insan haklan" kavramına Kvvmesi biçiminde tecelli etmeye başladı. Devlet bakaniıklanndan ikisinin, biri insan haklan, 5t»ürii de kadın sorunlanyla ilgili olmak üzere düzenlen- -nesi de bence tartışmalı olsa bile bir iyi niyet gösteriyor- i u . Bu gibi alanlarda bir toplumun gelişme göstermesi çin "bakanlık kurma"nın ne kadar anlamh olduğu tartı- jilır. Gene de bu bakanlıklann var edilmesi herhalde hü- tümetin bu alanlan cıddiye aldıânı ve bazı reformlar ^apmak istediğini gösteriyordu. Ote yandan, kadrosuz /e bütçesiz devlet bakanhklanyla ne yapılabileceğini dü- jününce, sonunda bunlann da birer "sembolik jest" ol- iuğu sonucuna vanyorduk. "Birikmiş"dediğimiz sorunlar, öyle rafta, duvarda durmuyor; bu toplumu meydana getiren somut insanların üzerineyığılmışbir halde duruyorlar. Hükümetin genel >orunu, bu jestlerin ırkasını getirmekteki /avaşlıktı; ama 'kadın bakanlığı" ;erçevesinde olanlar 'yavaşlıktan" farklı pir durum yarattı. <.ötü niyet var, yok, lilemem, ama ancak stifayla temizlenir bir leceriksizlik olduğu ortada. Böyle beceriksizlikleri gi- iermek için "stajyer bakanlık" diye bir kurum oluştur- nak mümkün olmadığına göre olayı tevil etmeye çalış- nanın da gereği yok. İşin kötüsü, buradaki gaf, kadın eşitliğine karşı olan, ıunu sindiremeyen sağa bir cephanelik kazandırmış ol- iu. Bu tür insanlar şimdi bakanın yanlışını topa tutar- ten, aslında kadın haklan kavramına karşı bir kampan- a yürütmeye çalışıyorlar. Hükümetin hâlâ yeni olduğu doğrudur. Türkiye'nin so- unlannın fazlasıyla binkmiş olduğu, bu sorunlann bir irpıda giderilemeyeceği de doğrudur. Ama zaten sorun nirada: "Birikmiş" dediğimiz bu sorunlar, öyle rafta, luvarda durmuyor; bu toplumu meydana getiren somut nsanlann üzerine yığılmış bir halde duruyorlar, bu in- anlann soluğunu İcesiyor, üzerlerinde ağır bir baskı ya- îiyorlar. Çabuk, somut çözümlere ihtiyacımız var. Her •eyi çözmek üzere değil, eyvallah, ama hiç değilse bazı <akıcı sıkıntılan bir an önce gidermek üzere. Sanınm hükümetin bunu anlaması, cesur davranması, tötüye giden birçok duruma çok çabuk müdahale etmesi •erekiyor. Şu tehlikeli konjonktürde, çözüm ve çarelerin sabeti kadar çâbukluğu da önemli. 60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET 1932: tlk tohunı kongresi Tohum kongresi bugün Ziraatenstitüsündesaat 12 de Ziraat Vekili Muhlis Bey tarafındanaçıldı. Muhlis Bey bir nutuk söyliyerek dedi ki: "- Tohum ıslah kongresini açıyorum. Bu içtimaı sizlere bir ay evvel gönderdiğimiz ruznamedeki maddelerı görüşmek içın rica etmiştim. H er sene bu ayda, yahut heyetinizin daha elverişlı göreceği diğer bir zamanda toplanılacaktır. Bu toplanışlar sizlerin bir sene içindeki sâyinizin semerelerini, neticelerini bir defa da kendi ağzınızdan işitmek firsatını bizlere verecek, gelecek sene de Jaha verimli, daha muvaffakiyetli çalışabilmenin jsaslannı kurmak imkânı olacaktır. 1962: Hakikat serumu Mewsweek mecmuası dün bir haberinde Sovyetler izerinde düşürülen U-2 pilotu Francis Gary Povversa'in /erdiği ifadesinde, Ruslann elinde çok yüksek irtifalara ıtılan uçaksavar roketlerinin bulunması ihtimalineişaret miğini bildirmiştir. 'ovvers. B. Amerika'nın merkez istihbarat teşkilâtı ıjanlanndan birine verdiği ifadesinde, ani olarak /anıbaşında bir infılâk duyduğunu ve uçağın çok kısa bir raman içinde hasara uğradığını ve bunun farkına vardığı /akit artık çok geç olduğunu anlatmıştır. Povvers, bu cadar ani gelişmeler karşısında, uçağı berhava edecek olan 'yoket" düğmesine basacak vakit dahı bulamamıştır. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN Ni MOOCL TCLEFUNKEN 34O Moro AMlMâıami omı*t$Tt* 0OUMLÜ BI f İSMETİNÖNÜ r£ SALDIRH. 1964 TE BU6UN, tSUET İNÖHÜ'YE İÖÜ 'A/İ//V, , ESME/Ç 65'L/K . guyutc &/*e 39 YENt MESUr SC/A/S? OLOC/da M/fTf. 8te OffGL/rE- &4ĞLf OUW>4Pf<§l K/f/SE/L Konservatuvar ve Çağdaş Polîtika Prof. SAİM AKÇIL Mimar Sinan Üni. Devlet Konservatuvan öğretim Üyesi •«- stanbul Belediye Konservatu- I van 1924'te kurulmûştur ve ül- I kemizin en eski müzik kurumu- -*- dur. 1986 yılında da 'Devlet Konservatuvan' olarak îstanbul Üni- versitesi'ne bağlanmıştr. Senfonik bir orkestrada bulunan tüm enstrüman- lardan başka tiyatro, bale ve şan eğiti- mi veren ve Türk Musıkisi ile Türk Halk Müziği tcra Heyetleri'ni de bün- yesinde banndıran konservatuvar, ne yazık ki hala layık olduğu bir binaya kavuşamamıştır. Belediyeye bağlı bulunduğu süre için- de belediyeler tarafından daima mali bir külfet olarak görülmüş, konserva- tuvar koşullanna uymayan bir bina- dan diğerine itilip kakılmış, zaman za- man öğretim elemanlannın aylıklannı ödemede güçlüklerle karşılaşılmıştır. Ne yazık ki konservatuvar, devlete bağlanmasından altı yıl sonra ve de ye- ni hükümetin düzeyli sanat ve kültüre çok önem verdiği bu dönemde yine bi- na sorunu ile karşı karşıyadır. Bu çok yönlü sanat kurumu, binası ve çalgılan kendisine ait olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından tah- liye istemi ile yüz yüzedir; ne olacağı, nereye taşınacağı belirsizdir. Bina ve sazlann İstanbul Üniversitesi'ne sem- bolik bir ücret karşılığı belirli bir süre için verildiği, Saym Belediye Başkanı'- nın "Kendi konservatuvanmı kuraca- ğım" düşüncesi ile binanın tahliye da- vasını kazandıgı söylenmektedir. TMris t»ü ıfeMf Mr knstrvatmr Saym Sözen, içindekilerle birlikte binayı geri istemekte hukuken haklı olabilir. Fakat ne olursa olsun, kendi- sinin de mensubu olduğu partinin çağ- daş kültür ve hoşgörü ilkeleriyle böy- lesine önemli bir sanat kurumunun be- lirsizliğe itilmesi veya kapısına kilit vurulması bağdaşabilir mi? En büyük şehrimizin konservatuvar meselesinin uzun yıllar belediye baş- kanlanmn inisiyatifine bırakılması, ehven-i şer binalar için mücadele veril- mesi, çağdaşhk ilkesinin ağızlara sakız olduğu şu dönemde, sakızjn arkasm- daki baklayı merak ettirmektedir. Devlet konservatuvarlanndaki eği- tim süreci aynı olduğu ve aynı değerde hocalann eğitiminden geçtiği halde yüksekokul diploması veremedigi için Belediye Konservatuvan'nm üniversi- teye bağlanması yerinde bir karar ol- muştur. Ancak Belediye Konservatu- van, kentin başka bir yerinde de kuru- labilir. Zira kültürel gelişmeyi sağla- yan kurumlar çoğaltılmalı veya büyü- tülmelidir. Çünkü demokratikleşme de kültürel gelişme ile oluşur. Boylesine önemli bir sanat merkezinin kapısına kilitvurulması, çağdaş kültür ve hoşgörü ilkeleriyle bağdaşıyor mu acaba? Bunun aksine tutumlar bu süreci uzatır. Yoksa Sayın Sözen'in 'kon- servatuvan tahliye' istemine, sağır sul- tanın da duyduğu İstanbul Üniversite- si Rektörü ile arasındaki kişisel çe- kişmeler mi neden olmaktadır? Şayet böyle ise konservatuvar, tenis topu gibi iki raket arasında kalmıştır ve ben bunu bir savaşta iki generalin kişisel çekişmesinden ötürü kaybedilen mu- harebeye benzetirim. Bir de madalyonun öbür yüzüne ba- kalım: Altı yıldan beri İstanbul Üni- versitesi'ne bağlı olan konservatuvar, acaba üniversiteden gereken ilgiyi gör- müş müdür? Konservatuvar binasının ve içindeki sazlann belediyeye ait ol- duğu bilindiği halde üniversite ne tür önlemler almıştır? Yedi yüz elli kadar öğrencinin tüm sazlan ile çıkarttığı sesler nasıl duymazhktan gelinebil- miştir? Bu konuda, sorumlu çeşitli çevrelerden alınacak görüşler, konuya bizim duygusal yaklaşımımızdan şüp- hesiz daha somut açıklık getirecektir. Koi*emnıvar ntpkızde olmalı Yoksa konservatuvann Aycılar'- daki Üniversite Kampusu'na mı alın- ması düşünülmektedir? Böyle bir uy- gulama, kurumu kapatmakla eşan- lamlıdır. Çünkü konservatuvar 'tam zamanlı' ve 'yan zamanlı' olmak üzere iki eği- tim birden yapmakta olup ilkokuldan itibaren esas okullarından sonra mü- zik eğitimi için konservatuvara giden öğrencilerle doludur. Bu durumda Avcılar'a gidip gelmek mümkün de- ğildir. Konservatuvarlar şehir merkezinde olur. Şehrin gurur duyduğu bir bina ve sanat kurumudur. Sanat ve kültürün bir toplum için gerçek öneminin anla- şıldığı ülkelerde bu hep böyledir. T ahliye işlemi ile belirsizliğe itilen İstanbul Üniversitesi Devlet Konser- vatuvan, zaten çok zor koşullarda ve herkesin üstün gayretleri ile eğitimini sürdürebilmektedir. Ilkokula giden yan zamanlı öğrencileri olduğu halde bir bahçesi dahi olmayan, yansının Haldun Taner Şehir Tiyatrosu'na ait olduğunu bildiğimiz, eski hal ve ıtfaiye binasıdır. Bu bina konservatuvar eğitimi yapı- labilecek hale getirilinceye kadar çok uğraşılmıştır. Altı metrekarelik, ha- vasız ve penceresiz odalarda ders yapıl- Imaktadır. Oda yetersizliğinden öğ- renciler koridor ve: tuvaletlerde çalış- maktadır. Çağdaş dünya ile bütünleşme politi- kasına inandığımız yeni koalisyon hü- kümeti, en büyük kentimiz tstanbul'- un konservatuvar sorunlannı artık çö- zümlemelidir ve bu gerçekleştiği za- man eminim, ülkemiz çağdaş dünyaya daha çok yaklaşmış olacaktır. SEMIHBALaOĞLU Boğaziçi'nin Bilgi Işlem Merkezi Prof. Dr. ALİRIZA KAYLAN Boğaziçi Üni. Bilgi tşlem Merkezi Müdürü nŞubat 1992 tarihinde sayın Prof. Dr. Ersin Ka- laycıoğlu'nun bu sayfada yayımlanan "Denetim ve Ceza" başlıklı yazısında.Boğaziçi Üni- versitesi'nin Bilgi İşlem Merkezi hakkında öne sürdüğü bilgiler, eksik ve yanıltıcı niteliktedir. Bilgi İşlem Merkezimiz şu anda bir geçiş dönemi yaşamaktadır. Gelişme planımız çerçevesinde öngörülen ve tamamıyla bilgisayar teknolojisindeki hızlı gelişmelere uyum sağlayacak bir yeniden yapılanma söz konusudur. Bu konuda son bir yıl yaşadığımız gerçek- leri şöyle özetleyebiliriz: Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü'- nün 26 Ağustos 1989 tarihli yazısıyla söz konusu CYBER 170/815 model bilgisayar sisteminin 63 aylık kira sü- resinin sona erdiği tüm öğretim üyele- rimize duyurulmuş ve gerekli görülen program ve veri kütüklerinin manye- tik ortama taşınması için en kısa za- manda BİM SekreterliğTne başvur- malan istenmiştir. Ekonomik ömrünü doldurmuş ol- ması nedeniyle çok verimli çalışama- yan bu sistem, uyan yazısından yakla- şık 14.5 ay sonra 16 Kasım 1990 günü anzalanmış ve anında bakım desteğini veren finna onanmı gerçekleştirmesi için çağnlmıştır. Bakım karşılığı fırmanın talep ettiği ücretin, sistemin servise ahndığında sağlayabileceği hizmetle karşı- laştınldığında çok yüksek olduğu gö- rülmüş ve yapılan maliyet/fayda ana- lizi sonucu devre dışı kalması Bilgi İşlem Merkezi ı Müdürlüğümüz tarafın- dan daha uygun olarak önerilmiştir. Söz konusu hizmetlerin aksamama- sı için daha akılcı çözümlere gidilmiş- tir. Bu doğrultuda 1990 yılı bitmeden iki yeni bilgisayar sistemi satın alına- rak hizmete sokulmuştur. Bunlardan VAX 3800 sistemi, özellikle araştır- macılann yurtdışı bilimsel İlişkilerinde elektronik haberleşme desteğini sağla- maya devam etmiştir. Nitekim EARN Akademik Araştırma Ağı bilgi trafıği iştatistikleri incelendiğinde Boğaziçi Üniversitesi'nin bu ağı en yoğun kul- lanan üniversitelerden olduğu görül- mektedir. VAX 3300 sistemi üzerinde ise öğ- renci kayıt işleriyle ilgili tüm faaliyet- ler bütünleşik bir yapıda yürütülmeye devam edilmiştir. Bu sistemlerin devre dışı kalan Control Data'nın CYBER 815 sistemiyle güç karşılaştırması şöy- ledir: VAX 3800 Performans (MIPS): 4.75 Ana Bellek (M. Byte): 16 Disk (M. Byte): 550 VAX 3300 Performans (MIPS): 3 Ana Bellek (M. Byte): 12 Disk (M. Byte): 300 CYBER 815 Performans (MIPS): 0.75 Ana Bellek (M. Byte): 4 Disk (M. Byte): 1400 Boğaziçi Üniversitesi'nde Bilgi İşlem Merkezi ile ilgili kararlar uzman bir komisyonda hazırlanmaktadır. Hızla gelişen teknoloji nedeniyle ye- ni alınan bu iki sistem, bilgi işleme gücü olarak altı yıl önce alınan CYBER sisteminden doğal olarak da- ha üstündür. Bilgi İşlem Merkezi geliştirme planı hazırlanırken şu temel ilkeler göz önü- ne alınmıştır: 1. Açık sistem yaklaşımına ve en- düstri standartlarına uyumluluk. 2. Mevcut bilgisayar kaynaklanyla bütünleşebilirlik. 3. İleride gelişmeye ve büyümeye açık olmak. 4. özellikle akademik ortamlarda geliştirilen yazılımlardan yararlanma olanağını sağlamak. Bu ilkeler doğrul- tusunda 1991 yılı içerisinde iki büyük ihale gerçekleştirilmiştir. Böylece üni- versitemiz bilgisayar kaynaklannın yerel bilgisayar ağı üzerinde bütünle- şik bir yapıda çalışmasını sağlamak için gerekli bilgisayar sistemleri ve ile- tişim birimleri temin edilmiştir. Bu ihalelerde seçilen ana sistemlerin temel özellikleri şöyledir: VAX6410 İşlem Gücü (MIPS): 8.75 Ana Bellek (M. Byte): 64 Disk (M. Byte): 3000 DEC 5500 İşlem Gücü (MIPS) :32.5 Ana Bellek (M. Byte): 32 Disk (M. Byte): 1000 VAX 4300 tşlem Gücü (MIPS): 10 Ana Bellek (M. Byte): 32 Disk (M. Byte): 1000 Aynca Bilgi İşlem Merkezimizde 1990 yılı sonunda pazarlanmaya baş- layan, teknolojinin en son ürünlerin- den Macintosh Classic bilgisayarla- nndan oluşan bir laboratuvar, eğitim ve araştırma faaliyetleri için 1990 yılı sonunda hizmete açılmıştır. Benzer ki- şisel bilgisayar laboratuvarlan fakül- teler bünyesinde de mevcuttur. Üniversitemiz bilgisayar olanaklan- nın çağdaş birdüzeye ulaştınlması için gerekli sistem odası ve binalar arası altyapı çalışmalan da eldeki tüm imkânlar kullanılarak hızla ilerle- mektedir. Sonuç olarak daha iyiye ulaşabil- mek için çalışmalar yürütülmekte ve bilgisayar kaynaklanmızın çağdaş dü- zeye getirilmesi için elde bulunan tüm kaynaklar seferber edilmektedir. Boğaziçi Üniversitesi'nde Bilgi İş- lem Merkezi ile ilgili kararlar bu konu- da uzman öğretim üyelerinden oluşan komisyonlarda hazırlanmakta, Üni- versite Yönetim Kurulu'nda görüşül- düktcn sonra işleme konulmaktadır. Keyfı bir tasarruf söz konusu değildir. AINKARA AJNKA... MÜŞERREF HEKİMOCLU MasalTûPü • nancını yitirmek ölüm türü bir olay kimi zaman. "W" Güzel duygular ölüyor birden, içinizde bir bahçe • soluyor. Sevdiğiniz, güvendiğiniz, özel bir kişi diye _M- bağlandığınız biri sıradan insanlar arasına kanşı- yor. Şaşkın bakıyorsunuz ardından! Yüreğinizde buruk acılar, bir güzellik çirkinleşiyor, saydamlık bularuyor. Bir sanatçı, bir politikacı, bir yazar belleğinizi altüst edi- yor, inandığınız çizgilerini yitirip çelişik bir portre oluş- turuyor karşınızda! Daha önce yazdıklannı, savunduk- lannı, tepkilerini unutur gibi. O unutur ama siz unutmaz, olayı içinize sindirememenin bunalımını yaşarsınız. Düş kınklığını kolay aşamıyor insanlar, güvendikleri dağlara kar yağınca iliklerine kadar donuyor, yeniden ısınamıyorlar. Değer yargılan altüst oluyor. Oysa insan o yargılarla yaşar ve güçlenir değil mi? Son günlerde bu tür bir olayı Behice Boran nedeniyle yaşadım ben. Gazetede okuduğum bir habere inanama- dım. 1980'li yıllarda, yurtdışında bulunduğu dönemde Sovyet Komünist Partisi'nden bilmem kaç dolar aldığını bildiren bir haber. Içimde güzel bir müzik sustu bir anda, Behice Boran öğrencilik yıllanmdan bu yana sevgiyle, saygıyla izlediğim bir kişi. Dalında saygın bir bilim kadı- nı, kürsüsünde saygın bir öğretim üyesi, düşüncelerini yaşamıyla belgeleyen bir sol aydın, yiğit bir savaşçı. Acı faturalan ödün venneden ödedi her zaman. Yaşamı poli- tikasının kanıtı oldu. Bir haber bu kişiyi gölgeliyor şimdi. İnanmak kolay değil doğrusu! Yaşam boyu, bağımsız- lığı savunan Behice Boran'ın hangi ülkeden olursa olsun yardım alması çok ters geliyor. Belleğimdeki Behice Bo- ran'ı yitirmek duygusu bir yıldızı söndürüyor gecelerim- de! Elbet siz de yaşadınız, kimi zaman dünyayı durdurmak ister insan, sonra ahp başını gitmek... Yaşama sevincini solduran olayları o gidişle aşıvermek. Kuşkusuz kolay bir yöntem. Asıl olan yaşamak çünkü. Umutsuzluğa gö- mülmeden direnmek... Çamura batmadan yürüyebil- mek. Böyle bunalımlı günlerimde kitabın sayfalannı ter- sine çeviririm ben. Dünyamızda ve ülkemizde yaşanan güzel olaylan düşünürüm, güzel kişileri düşünürüm. Bir sanatçı, bir politikacı, bir yazar ya da bilim adamının varhğıyla yaşadığım mutluluğu düşünürüm. Artık dün- yamızda olmasalar da karanlığı aydınlatır onlar. O aydın duygunun kararması gerçekten acı olay doğrusu. Oysa kişiler de, toplumlar da yitik değerlerle yaşaya- mâz değil mi? Sayfalan geriye değil, yannlara açmak ge- rekir. Çamura, batağa karşın bahçede yeni çiçekler de açacak, yeni güzellikler de oluşacak elbet. O değerlerin oluşması için özeleştirilere, özdenetimlere yönelmek ge- rekiyor her şeyden önce. Aynaya biraz eleştiriyle bak- mak, çizgileri şaşırmadan görmek, derinleştirmek. Çok uzun yıllar Ankara'da yaşayan, siyasal, sosyal olaylan izleyen bir gazeteci için Güler İleri olayı bir ayrıntı nere- deyse! Ama aynntı bütünü de etkiler ve gölgeler değil mi? Sayın Inönü'nün Güler İeri'yi savunması da çok ters ve acı geliyor bana. SHP Genel Başkanf nın toplumda belli bir düzeyi, ödün vermeyen bir kişiliği var, Güler lleri'yi savunması beklenemez? Bilgisizlik, umursamazlık ya da eski iktidar dönemindeki görevlilerin oyunu bir yana, or- tada çok çirkin bir olay var. Hoşgörüyle bakılamaz! SHP yöneticileri hoşgörü yerine olayı özeleştiriye yö- neltmeli bence. Kadın kontenjanına karşın Meclis'e bir tek kadın girmesinin nedenlerineeğilmeli. Ülkemizde gü- zel bir kadın birikimi var, SHP kadrosunda yer alan onca kadın, ama parlamentoya bir kadın giriyor. Tokat'ın Zi- le ilçesinden, kentsel yaşama yabancılığı tüm davranışla- nna, sözlerine yansıyan bir kadın. Kadın Bakanlığı'na da o kadın getiriliyor. O bakanlık bir başka SHP'liye veril- seydi keşke! Sayın lleri'nin babasını çok seven bir evlat olduğundan kuşku duyulamaz. Ama sevginin ölçüsü, ölüm ilanının genişliği mi acaba? Yanlışlık çevresinden kaynaklanıyorsa Sayın Bakan'ın hemen tepki gösterme- si, yanlışlığı düzeltmesi gerekmez mi? Aynca çevresinde- kilerin önerilerini nasıl içine sindirebiliyor. Bu da yürek ve kişilik sorunu, bir bakana tersdüşen bir yaklaşım değil mi? Güler İleri, Zile'de başkentten çok uzak kalsa da, başkentte belli oyunlan, kulisi bilmese de bir sosyal de- rnokrat olarak çok çelişik bir duruma düşüyor. Bu çeliş- kiyi içine sindiremiyor insan. Yazım yayımlanıncaya ka- dar Sayın İleri de görevinden aynlır belki. Saydam politi- kayı savunan, yolsuzluk bakanlığı kuran bir hükümette çelişkiye düşen bakanlann yeri olmamalı. Yoksa top- lumda düş kmklığı önlenemez. Babalann düşleri gerçek- leştirme sözleri de masal türü dinlenir. Oysa masal dinlemeyi değil, gerçeği yaşamayı istiyor insanlar. Ulusal banş yaşamayı, kanlı olaylan aşıp banş içinde birlikteliği. Duyarlı olduğu konularda duyarsız- lıklar görmemeyi. Söylentileri ayyuka çıkan yolsuzluklar dönemini geride bırakmayı. Devlet yaşammda duyarlı, say^gıh günlerin başladığma inanmayı ozlüyorlar... Ozlemin tadını bozanlara hoşgörü olamaz değil mi? OKURLARDAN Sayın ÖzaPa Açık Mektup Ülkemızin içinde bulunduğu sorunlardan birinin, belki de birincisinin 'Kürt' sorunu olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Bu öncelikli sorunun üzerinde sizin de daha sık durduğunuzu görüyoruz. Ne var kl üzerinde daha sık durduğunuz bu konuda söylediğiniz bazı sözleri anlamada güçlük çekiyoruz. Örneğin 31 Ocak 1992 günü TBMM'de kabul ettiğiniz İdil Belediye Başkanı eşliğindeki öğrenci grubuna diyorsunuz ki:"... benim de babaannemin Kürt olma olasılığı yüksek" ve "... ben Cumhurbaşkanı olarak o bölgedenim. Bana kızıyorlar, ama çekinmeden söylüyorum." Konuşmanızın son bölümündede"... korkuyorum bunun karşıhğındaTürk milliyetçiligi gelişir." Bu sözleri siz söyledığinize göre elbette rastgele söylenmiş olamaz. Ülke bütünlüğü söz konusu olan bir konuda Cumhurbaşkanı, söyleyeceği her sözü secerek ve tartarak söyler. Onun söylediği sözler bize hiç de böyle düşünme olanağı vermiyor. Bu sözleri dinleyen ya da okuyan herkesin kafasına bir 'acaba' sorusu takılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımız Kürt mü, Türk mü ya da bir başka kökten mi? Böyle değilse durup dururken "... bende o bölgedenim" ya da "babaannemin Kürt olma olasılığı yüksek" diye söyleme gereğini neden duyuyor? "Bana kızıyorlar ama çekinmeden söylüyorum" dediğine göre Cumhurbaşkanımıza kızanlar kim?ya da Cumhurbaşkanı'mn çekinmedikleri kimler? Tüm bunlar kafamıza takılan ve bizleri düşündüren sorular. Cumhurbaşkanı'nın Kürt olması elbette bizi etkilemez. Aksine demokrasimiz adına bundan övünç duyanz. Bize göre bu ülkenin bir yurttaşı ve Cumhurbaşkanı'sınız. Bunu bilmek ve anlamak bize yetiyor. Eğer size yetmıyorsa o zaman, kökünüzü'tam' açıklayabilirsiniz. Cumhurbaşkanı olmanın zevkini ve onurunu tattığınızgibi kökünüzü açıklamanın zevkini de tadabilirsiniz. Bunda yasal ve sosyal bir sakınca olmadığını herkesten iyi biliyorsunuz. Ama açıklamaz, işi ortada bırakırsanız kafamızdaki sorular daha da çoğalır. NtYAZtÜNSAL/£s/t; Cumhuriyet Senafosu Üyesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle