Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 21ŞUBAT1992CUMA
GORÜŞLER
IVIURAT BELGE
VakitNalat
K
oalisyon hükümeti, davranışlanyla olduğu ka-
dar yapısıyla da iyi niyetlilik konusunda sem-
bolik jestler yapmakta. Bu iyi bir şey de sembo-
lik değil gerçek eylemler hiç ortaya çıkmayacak
nr»j endişesigün geçtikçe ciddileşmeyebaşlıyor.
Önıeğin Eslcişehir'deki özel cezaevini kullanmama ka-
ra_n dumluydu; ama genel olarak cezaevlerinde kayda
ieğer bir düzelme olduğunu pek işitmedik. Örneğin Gö-
fcovadaki santral inşaatının durdurulması çok iyiydi;
ırna sahiden b u işin durduğundan hâlâ kesinlikle eminde-
ğiliz. Örneğir» Demirel ve Inönü'nün Diyarbakır'a gi-
derek "Kürt realitesi" üstüne konuşmalan son derece
»lumluydu; ama hükümet kurulalı o bölgede somut du-
rıxxn çok daha kötü oldu. Demirel "şeffaf karakol" diye-
relc çck önemli bir soruna parmak basmıştı; ama "şeffaf-
aşma", polisin bildiri dağıtıp "insan haklan" kavramına
Kvvmesi biçiminde tecelli etmeye başladı.
Devlet bakaniıklanndan ikisinin, biri insan haklan,
5t»ürii de kadın sorunlanyla ilgili olmak üzere düzenlen-
-nesi de bence tartışmalı olsa bile bir iyi niyet gösteriyor-
i u . Bu gibi alanlarda bir toplumun gelişme göstermesi
çin "bakanlık kurma"nın ne kadar anlamh olduğu tartı-
jilır. Gene de bu bakanlıklann var edilmesi herhalde hü-
tümetin bu alanlan cıddiye aldıânı ve bazı reformlar
^apmak istediğini gösteriyordu. Ote yandan, kadrosuz
/e bütçesiz devlet bakanhklanyla ne yapılabileceğini dü-
jününce, sonunda bunlann da birer "sembolik jest" ol-
iuğu sonucuna vanyorduk.
"Birikmiş"dediğimiz
sorunlar, öyle rafta,
duvarda durmuyor; bu
toplumu meydana
getiren somut insanların
üzerineyığılmışbir
halde duruyorlar.
Hükümetin genel
>orunu, bu jestlerin
ırkasını getirmekteki
/avaşlıktı; ama
'kadın bakanlığı"
;erçevesinde olanlar
'yavaşlıktan" farklı
pir durum yarattı.
<.ötü niyet var, yok,
lilemem, ama ancak
stifayla temizlenir bir
leceriksizlik olduğu ortada. Böyle beceriksizlikleri gi-
iermek için "stajyer bakanlık" diye bir kurum oluştur-
nak mümkün olmadığına göre olayı tevil etmeye çalış-
nanın da gereği yok.
İşin kötüsü, buradaki gaf, kadın eşitliğine karşı olan,
ıunu sindiremeyen sağa bir cephanelik kazandırmış ol-
iu. Bu tür insanlar şimdi bakanın yanlışını topa tutar-
ten, aslında kadın haklan kavramına karşı bir kampan-
a yürütmeye çalışıyorlar.
Hükümetin hâlâ yeni olduğu doğrudur. Türkiye'nin so-
unlannın fazlasıyla binkmiş olduğu, bu sorunlann bir
irpıda giderilemeyeceği de doğrudur. Ama zaten sorun
nirada: "Birikmiş" dediğimiz bu sorunlar, öyle rafta,
luvarda durmuyor; bu toplumu meydana getiren somut
nsanlann üzerine yığılmış bir halde duruyorlar, bu in-
anlann soluğunu İcesiyor, üzerlerinde ağır bir baskı ya-
îiyorlar. Çabuk, somut çözümlere ihtiyacımız var. Her
•eyi çözmek üzere değil, eyvallah, ama hiç değilse bazı
<akıcı sıkıntılan bir an önce gidermek üzere.
Sanınm hükümetin bunu anlaması, cesur davranması,
tötüye giden birçok duruma çok çabuk müdahale etmesi
•erekiyor. Şu tehlikeli konjonktürde, çözüm ve çarelerin
sabeti kadar çâbukluğu da önemli.
60-30 YIL ÖNCE CUMHURİYET
1932: tlk tohunı kongresi
Tohum kongresi bugün
Ziraatenstitüsündesaat 12
de Ziraat Vekili Muhlis Bey
tarafındanaçıldı. Muhlis
Bey bir nutuk söyliyerek
dedi ki:
"- Tohum ıslah kongresini
açıyorum. Bu içtimaı sizlere
bir ay evvel gönderdiğimiz
ruznamedeki maddelerı
görüşmek içın rica etmiştim. H er sene bu ayda, yahut
heyetinizin daha elverişlı göreceği diğer bir zamanda
toplanılacaktır. Bu toplanışlar sizlerin bir sene içindeki
sâyinizin semerelerini, neticelerini bir defa da kendi
ağzınızdan işitmek firsatını bizlere verecek, gelecek sene de
Jaha verimli, daha muvaffakiyetli çalışabilmenin
jsaslannı kurmak imkânı olacaktır.
1962: Hakikat serumu
Mewsweek mecmuası dün bir haberinde Sovyetler
izerinde düşürülen U-2 pilotu Francis Gary Povversa'in
/erdiği ifadesinde, Ruslann elinde çok yüksek irtifalara
ıtılan uçaksavar roketlerinin bulunması ihtimalineişaret
miğini bildirmiştir.
'ovvers. B. Amerika'nın merkez istihbarat teşkilâtı
ıjanlanndan birine verdiği ifadesinde, ani olarak
/anıbaşında bir infılâk duyduğunu ve uçağın çok kısa bir
raman içinde hasara uğradığını ve bunun farkına vardığı
/akit artık çok geç olduğunu anlatmıştır. Povvers, bu
cadar ani gelişmeler karşısında, uçağı berhava edecek olan
'yoket" düğmesine basacak vakit dahı bulamamıştır.
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
Ni MOOCL
TCLEFUNKEN 34O
Moro AMlMâıami omı*t$Tt*
0OUMLÜ BI
f
İSMETİNÖNÜ r£ SALDIRH.
1964 TE BU6UN, tSUET İNÖHÜ'YE
İÖÜ 'A/İ//V,
, ESME/Ç
65'L/K
. guyutc &/*e
39
YENt MESUr SC/A/S? OLOC/da
M/fTf. 8te OffGL/rE- &4ĞLf OUW>4Pf<§l
K/f/SE/L
Konservatuvar ve Çağdaş Polîtika
Prof. SAİM AKÇIL Mimar Sinan Üni. Devlet Konservatuvan öğretim Üyesi
•«- stanbul Belediye Konservatu-
I van 1924'te kurulmûştur ve ül-
I kemizin en eski müzik kurumu-
-*- dur. 1986 yılında da 'Devlet
Konservatuvan' olarak îstanbul Üni-
versitesi'ne bağlanmıştr. Senfonik bir
orkestrada bulunan tüm enstrüman-
lardan başka tiyatro, bale ve şan eğiti-
mi veren ve Türk Musıkisi ile Türk
Halk Müziği tcra Heyetleri'ni de bün-
yesinde banndıran konservatuvar, ne
yazık ki hala layık olduğu bir binaya
kavuşamamıştır.
Belediyeye bağlı bulunduğu süre için-
de belediyeler tarafından daima mali
bir külfet olarak görülmüş, konserva-
tuvar koşullanna uymayan bir bina-
dan diğerine itilip kakılmış, zaman za-
man öğretim elemanlannın aylıklannı
ödemede güçlüklerle karşılaşılmıştır.
Ne yazık ki konservatuvar, devlete
bağlanmasından altı yıl sonra ve de ye-
ni hükümetin düzeyli sanat ve kültüre
çok önem verdiği bu dönemde yine bi-
na sorunu ile karşı karşıyadır.
Bu çok yönlü sanat kurumu, binası
ve çalgılan kendisine ait olan İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından tah-
liye istemi ile yüz yüzedir; ne olacağı,
nereye taşınacağı belirsizdir. Bina ve
sazlann İstanbul Üniversitesi'ne sem-
bolik bir ücret karşılığı belirli bir süre
için verildiği, Saym Belediye Başkanı'-
nın "Kendi konservatuvanmı kuraca-
ğım" düşüncesi ile binanın tahliye da-
vasını kazandıgı söylenmektedir.
TMris t»ü ıfeMf Mr knstrvatmr
Saym Sözen, içindekilerle birlikte
binayı geri istemekte hukuken haklı
olabilir. Fakat ne olursa olsun, kendi-
sinin de mensubu olduğu partinin çağ-
daş kültür ve hoşgörü ilkeleriyle böy-
lesine önemli bir sanat kurumunun be-
lirsizliğe itilmesi veya kapısına kilit
vurulması bağdaşabilir mi?
En büyük şehrimizin konservatuvar
meselesinin uzun yıllar belediye baş-
kanlanmn inisiyatifine bırakılması,
ehven-i şer binalar için mücadele veril-
mesi, çağdaşhk ilkesinin ağızlara sakız
olduğu şu dönemde, sakızjn arkasm-
daki baklayı merak ettirmektedir.
Devlet konservatuvarlanndaki eği-
tim süreci aynı olduğu ve aynı değerde
hocalann eğitiminden geçtiği halde
yüksekokul diploması veremedigi için
Belediye Konservatuvan'nm üniversi-
teye bağlanması yerinde bir karar ol-
muştur. Ancak Belediye Konservatu-
van, kentin başka bir yerinde de kuru-
labilir. Zira kültürel gelişmeyi sağla-
yan kurumlar çoğaltılmalı veya büyü-
tülmelidir. Çünkü demokratikleşme
de kültürel gelişme ile oluşur.
Boylesine önemli bir
sanat merkezinin kapısına
kilitvurulması, çağdaş
kültür ve hoşgörü
ilkeleriyle bağdaşıyor mu
acaba?
Bunun aksine tutumlar bu süreci
uzatır. Yoksa Sayın Sözen'in 'kon-
servatuvan tahliye' istemine, sağır sul-
tanın da duyduğu İstanbul Üniversite-
si Rektörü ile arasındaki kişisel çe-
kişmeler mi neden olmaktadır? Şayet
böyle ise konservatuvar, tenis topu
gibi iki raket arasında kalmıştır ve ben
bunu bir savaşta iki generalin kişisel
çekişmesinden ötürü kaybedilen mu-
harebeye benzetirim.
Bir de madalyonun öbür yüzüne ba-
kalım: Altı yıldan beri İstanbul Üni-
versitesi'ne bağlı olan konservatuvar,
acaba üniversiteden gereken ilgiyi gör-
müş müdür? Konservatuvar binasının
ve içindeki sazlann belediyeye ait ol-
duğu bilindiği halde üniversite ne tür
önlemler almıştır? Yedi yüz elli kadar
öğrencinin tüm sazlan ile çıkarttığı
sesler nasıl duymazhktan gelinebil-
miştir? Bu konuda, sorumlu çeşitli
çevrelerden alınacak görüşler, konuya
bizim duygusal yaklaşımımızdan şüp-
hesiz daha somut açıklık getirecektir.
Koi*emnıvar ntpkızde olmalı
Yoksa konservatuvann Aycılar'-
daki Üniversite Kampusu'na mı alın-
ması düşünülmektedir? Böyle bir uy-
gulama, kurumu kapatmakla eşan-
lamlıdır.
Çünkü konservatuvar 'tam zamanlı'
ve 'yan zamanlı' olmak üzere iki eği-
tim birden yapmakta olup ilkokuldan
itibaren esas okullarından sonra mü-
zik eğitimi için konservatuvara giden
öğrencilerle doludur. Bu durumda
Avcılar'a gidip gelmek mümkün de-
ğildir.
Konservatuvarlar şehir merkezinde
olur. Şehrin gurur duyduğu bir bina ve
sanat kurumudur. Sanat ve kültürün
bir toplum için gerçek öneminin anla-
şıldığı ülkelerde bu hep böyledir.
T ahliye işlemi ile belirsizliğe itilen
İstanbul Üniversitesi Devlet Konser-
vatuvan, zaten çok zor koşullarda ve
herkesin üstün gayretleri ile eğitimini
sürdürebilmektedir. Ilkokula giden
yan zamanlı öğrencileri olduğu halde
bir bahçesi dahi olmayan, yansının
Haldun Taner Şehir Tiyatrosu'na ait
olduğunu bildiğimiz, eski hal ve ıtfaiye
binasıdır.
Bu bina konservatuvar eğitimi yapı-
labilecek hale getirilinceye kadar çok
uğraşılmıştır. Altı metrekarelik, ha-
vasız ve penceresiz odalarda ders yapıl-
Imaktadır. Oda yetersizliğinden öğ-
renciler koridor ve: tuvaletlerde çalış-
maktadır.
Çağdaş dünya ile bütünleşme politi-
kasına inandığımız yeni koalisyon hü-
kümeti, en büyük kentimiz tstanbul'-
un konservatuvar sorunlannı artık çö-
zümlemelidir ve bu gerçekleştiği za-
man eminim, ülkemiz çağdaş dünyaya
daha çok yaklaşmış olacaktır.
SEMIHBALaOĞLU
Boğaziçi'nin Bilgi Işlem Merkezi
Prof. Dr. ALİRIZA KAYLAN Boğaziçi Üni. Bilgi tşlem Merkezi Müdürü
nŞubat 1992 tarihinde
sayın Prof. Dr. Ersin Ka-
laycıoğlu'nun bu sayfada
yayımlanan "Denetim ve
Ceza" başlıklı yazısında.Boğaziçi Üni-
versitesi'nin Bilgi İşlem Merkezi
hakkında öne sürdüğü bilgiler, eksik
ve yanıltıcı niteliktedir.
Bilgi İşlem Merkezimiz şu anda bir
geçiş dönemi yaşamaktadır. Gelişme
planımız çerçevesinde öngörülen ve
tamamıyla bilgisayar teknolojisindeki
hızlı gelişmelere uyum sağlayacak bir
yeniden yapılanma söz konusudur. Bu
konuda son bir yıl yaşadığımız gerçek-
leri şöyle özetleyebiliriz:
Bilgi İşlem Merkezi Müdürlüğü'-
nün 26 Ağustos 1989 tarihli yazısıyla
söz konusu CYBER 170/815 model
bilgisayar sisteminin 63 aylık kira sü-
resinin sona erdiği tüm öğretim üyele-
rimize duyurulmuş ve gerekli görülen
program ve veri kütüklerinin manye-
tik ortama taşınması için en kısa za-
manda BİM SekreterliğTne başvur-
malan istenmiştir.
Ekonomik ömrünü doldurmuş ol-
ması nedeniyle çok verimli çalışama-
yan bu sistem, uyan yazısından yakla-
şık 14.5 ay sonra 16 Kasım 1990 günü
anzalanmış ve anında bakım desteğini
veren finna onanmı gerçekleştirmesi
için çağnlmıştır.
Bakım karşılığı fırmanın talep ettiği
ücretin, sistemin servise ahndığında
sağlayabileceği hizmetle karşı-
laştınldığında çok yüksek olduğu gö-
rülmüş ve yapılan maliyet/fayda ana-
lizi sonucu devre dışı kalması Bilgi
İşlem Merkezi ı Müdürlüğümüz tarafın-
dan daha uygun olarak önerilmiştir.
Söz konusu hizmetlerin aksamama-
sı için daha akılcı çözümlere gidilmiş-
tir.
Bu doğrultuda 1990 yılı bitmeden
iki yeni bilgisayar sistemi satın alına-
rak hizmete sokulmuştur. Bunlardan
VAX 3800 sistemi, özellikle araştır-
macılann yurtdışı bilimsel İlişkilerinde
elektronik haberleşme desteğini sağla-
maya devam etmiştir. Nitekim EARN
Akademik Araştırma Ağı bilgi trafıği
iştatistikleri incelendiğinde Boğaziçi
Üniversitesi'nin bu ağı en yoğun kul-
lanan üniversitelerden olduğu görül-
mektedir.
VAX 3300 sistemi üzerinde ise öğ-
renci kayıt işleriyle ilgili tüm faaliyet-
ler bütünleşik bir yapıda yürütülmeye
devam edilmiştir. Bu sistemlerin devre
dışı kalan Control Data'nın CYBER
815 sistemiyle güç karşılaştırması şöy-
ledir:
VAX 3800
Performans (MIPS): 4.75
Ana Bellek (M. Byte): 16
Disk (M. Byte): 550
VAX 3300
Performans (MIPS): 3
Ana Bellek (M. Byte): 12
Disk (M. Byte): 300
CYBER 815
Performans (MIPS): 0.75
Ana Bellek (M. Byte): 4
Disk (M. Byte): 1400
Boğaziçi Üniversitesi'nde
Bilgi İşlem Merkezi ile
ilgili kararlar uzman
bir komisyonda
hazırlanmaktadır.
Hızla gelişen teknoloji nedeniyle ye-
ni alınan bu iki sistem, bilgi işleme
gücü olarak altı yıl önce alınan
CYBER sisteminden doğal olarak da-
ha üstündür.
Bilgi İşlem Merkezi geliştirme planı
hazırlanırken şu temel ilkeler göz önü-
ne alınmıştır:
1. Açık sistem yaklaşımına ve en-
düstri standartlarına uyumluluk.
2. Mevcut bilgisayar kaynaklanyla
bütünleşebilirlik.
3. İleride gelişmeye ve büyümeye
açık olmak.
4. özellikle akademik ortamlarda
geliştirilen yazılımlardan yararlanma
olanağını sağlamak. Bu ilkeler doğrul-
tusunda 1991 yılı içerisinde iki büyük
ihale gerçekleştirilmiştir. Böylece üni-
versitemiz bilgisayar kaynaklannın
yerel bilgisayar ağı üzerinde bütünle-
şik bir yapıda çalışmasını sağlamak
için gerekli bilgisayar sistemleri ve ile-
tişim birimleri temin edilmiştir. Bu
ihalelerde seçilen ana sistemlerin temel
özellikleri şöyledir:
VAX6410
İşlem Gücü (MIPS): 8.75
Ana Bellek (M. Byte): 64
Disk (M. Byte): 3000
DEC 5500
İşlem Gücü (MIPS) :32.5
Ana Bellek (M. Byte): 32
Disk (M. Byte): 1000
VAX 4300
tşlem Gücü (MIPS): 10
Ana Bellek (M. Byte): 32
Disk (M. Byte): 1000
Aynca Bilgi İşlem Merkezimizde
1990 yılı sonunda pazarlanmaya baş-
layan, teknolojinin en son ürünlerin-
den Macintosh Classic bilgisayarla-
nndan oluşan bir laboratuvar, eğitim
ve araştırma faaliyetleri için 1990 yılı
sonunda hizmete açılmıştır. Benzer ki-
şisel bilgisayar laboratuvarlan fakül-
teler bünyesinde de mevcuttur.
Üniversitemiz bilgisayar olanaklan-
nın çağdaş birdüzeye ulaştınlması için
gerekli sistem odası ve binalar arası
altyapı çalışmalan da eldeki tüm
imkânlar kullanılarak hızla ilerle-
mektedir.
Sonuç olarak daha iyiye ulaşabil-
mek için çalışmalar yürütülmekte ve
bilgisayar kaynaklanmızın çağdaş dü-
zeye getirilmesi için elde bulunan tüm
kaynaklar seferber edilmektedir.
Boğaziçi Üniversitesi'nde Bilgi İş-
lem Merkezi ile ilgili kararlar bu konu-
da uzman öğretim üyelerinden oluşan
komisyonlarda hazırlanmakta, Üni-
versite Yönetim Kurulu'nda görüşül-
düktcn sonra işleme konulmaktadır.
Keyfı bir tasarruf söz konusu değildir.
AINKARA
AJNKA...
MÜŞERREF HEKİMOCLU
MasalTûPü
• nancını yitirmek ölüm türü bir olay kimi zaman.
"W" Güzel duygular ölüyor birden, içinizde bir bahçe
• soluyor. Sevdiğiniz, güvendiğiniz, özel bir kişi diye
_M- bağlandığınız biri sıradan insanlar arasına kanşı-
yor. Şaşkın bakıyorsunuz ardından! Yüreğinizde buruk
acılar, bir güzellik çirkinleşiyor, saydamlık bularuyor.
Bir sanatçı, bir politikacı, bir yazar belleğinizi altüst edi-
yor, inandığınız çizgilerini yitirip çelişik bir portre oluş-
turuyor karşınızda! Daha önce yazdıklannı, savunduk-
lannı, tepkilerini unutur gibi. O unutur ama siz unutmaz,
olayı içinize sindirememenin bunalımını yaşarsınız.
Düş kınklığını kolay aşamıyor insanlar, güvendikleri
dağlara kar yağınca iliklerine kadar donuyor, yeniden
ısınamıyorlar. Değer yargılan altüst oluyor. Oysa insan o
yargılarla yaşar ve güçlenir değil mi?
Son günlerde bu tür bir olayı Behice Boran nedeniyle
yaşadım ben. Gazetede okuduğum bir habere inanama-
dım. 1980'li yıllarda, yurtdışında bulunduğu dönemde
Sovyet Komünist Partisi'nden bilmem kaç dolar aldığını
bildiren bir haber. Içimde güzel bir müzik sustu bir anda,
Behice Boran öğrencilik yıllanmdan bu yana sevgiyle,
saygıyla izlediğim bir kişi. Dalında saygın bir bilim kadı-
nı, kürsüsünde saygın bir öğretim üyesi, düşüncelerini
yaşamıyla belgeleyen bir sol aydın, yiğit bir savaşçı. Acı
faturalan ödün venneden ödedi her zaman. Yaşamı poli-
tikasının kanıtı oldu. Bir haber bu kişiyi gölgeliyor şimdi.
İnanmak kolay değil doğrusu! Yaşam boyu, bağımsız-
lığı savunan Behice Boran'ın hangi ülkeden olursa olsun
yardım alması çok ters geliyor. Belleğimdeki Behice Bo-
ran'ı yitirmek duygusu bir yıldızı söndürüyor gecelerim-
de!
Elbet siz de yaşadınız, kimi zaman dünyayı durdurmak
ister insan, sonra ahp başını gitmek... Yaşama sevincini
solduran olayları o gidişle aşıvermek. Kuşkusuz kolay
bir yöntem. Asıl olan yaşamak çünkü. Umutsuzluğa gö-
mülmeden direnmek... Çamura batmadan yürüyebil-
mek. Böyle bunalımlı günlerimde kitabın sayfalannı ter-
sine çeviririm ben. Dünyamızda ve ülkemizde yaşanan
güzel olaylan düşünürüm, güzel kişileri düşünürüm. Bir
sanatçı, bir politikacı, bir yazar ya da bilim adamının
varhğıyla yaşadığım mutluluğu düşünürüm. Artık dün-
yamızda olmasalar da karanlığı aydınlatır onlar. O aydın
duygunun kararması gerçekten acı olay doğrusu.
Oysa kişiler de, toplumlar da yitik değerlerle yaşaya-
mâz değil mi? Sayfalan geriye değil, yannlara açmak ge-
rekir. Çamura, batağa karşın bahçede yeni çiçekler de
açacak, yeni güzellikler de oluşacak elbet. O değerlerin
oluşması için özeleştirilere, özdenetimlere yönelmek ge-
rekiyor her şeyden önce. Aynaya biraz eleştiriyle bak-
mak, çizgileri şaşırmadan görmek, derinleştirmek. Çok
uzun yıllar Ankara'da yaşayan, siyasal, sosyal olaylan
izleyen bir gazeteci için Güler İleri olayı bir ayrıntı nere-
deyse! Ama aynntı bütünü de etkiler ve gölgeler değil mi?
Sayın Inönü'nün Güler İeri'yi savunması da çok ters ve
acı geliyor bana. SHP Genel Başkanf nın toplumda belli
bir düzeyi, ödün vermeyen bir kişiliği var, Güler lleri'yi
savunması beklenemez? Bilgisizlik, umursamazlık ya da
eski iktidar dönemindeki görevlilerin oyunu bir yana, or-
tada çok çirkin bir olay var. Hoşgörüyle bakılamaz!
SHP yöneticileri hoşgörü yerine olayı özeleştiriye yö-
neltmeli bence. Kadın kontenjanına karşın Meclis'e bir
tek kadın girmesinin nedenlerineeğilmeli. Ülkemizde gü-
zel bir kadın birikimi var, SHP kadrosunda yer alan onca
kadın, ama parlamentoya bir kadın giriyor. Tokat'ın Zi-
le ilçesinden, kentsel yaşama yabancılığı tüm davranışla-
nna, sözlerine yansıyan bir kadın. Kadın Bakanlığı'na da
o kadın getiriliyor. O bakanlık bir başka SHP'liye veril-
seydi keşke! Sayın lleri'nin babasını çok seven bir evlat
olduğundan kuşku duyulamaz. Ama sevginin ölçüsü,
ölüm ilanının genişliği mi acaba? Yanlışlık çevresinden
kaynaklanıyorsa Sayın Bakan'ın hemen tepki gösterme-
si, yanlışlığı düzeltmesi gerekmez mi? Aynca çevresinde-
kilerin önerilerini nasıl içine sindirebiliyor. Bu da yürek
ve kişilik sorunu, bir bakana tersdüşen bir yaklaşım değil
mi? Güler İleri, Zile'de başkentten çok uzak kalsa da,
başkentte belli oyunlan, kulisi bilmese de bir sosyal de-
rnokrat olarak çok çelişik bir duruma düşüyor. Bu çeliş-
kiyi içine sindiremiyor insan. Yazım yayımlanıncaya ka-
dar Sayın İleri de görevinden aynlır belki. Saydam politi-
kayı savunan, yolsuzluk bakanlığı kuran bir hükümette
çelişkiye düşen bakanlann yeri olmamalı. Yoksa top-
lumda düş kmklığı önlenemez. Babalann düşleri gerçek-
leştirme sözleri de masal türü dinlenir.
Oysa masal dinlemeyi değil, gerçeği yaşamayı istiyor
insanlar. Ulusal banş yaşamayı, kanlı olaylan aşıp banş
içinde birlikteliği. Duyarlı olduğu konularda duyarsız-
lıklar görmemeyi. Söylentileri ayyuka çıkan yolsuzluklar
dönemini geride bırakmayı. Devlet yaşammda duyarlı,
say^gıh günlerin başladığma inanmayı ozlüyorlar...
Ozlemin tadını bozanlara hoşgörü olamaz değil mi?
OKURLARDAN
Sayın ÖzaPa Açık Mektup
Ülkemızin içinde
bulunduğu sorunlardan
birinin, belki de birincisinin
'Kürt' sorunu olduğunu
bilmeyenimiz yoktur. Bu
öncelikli sorunun üzerinde
sizin de daha sık
durduğunuzu görüyoruz.
Ne var kl üzerinde daha sık
durduğunuz bu konuda
söylediğiniz bazı sözleri
anlamada güçlük
çekiyoruz. Örneğin 31 Ocak
1992 günü TBMM'de kabul
ettiğiniz İdil Belediye
Başkanı eşliğindeki öğrenci
grubuna diyorsunuz ki:"...
benim de babaannemin
Kürt olma olasılığı yüksek"
ve "... ben Cumhurbaşkanı
olarak o bölgedenim. Bana
kızıyorlar, ama çekinmeden
söylüyorum."
Konuşmanızın son
bölümündede"...
korkuyorum bunun
karşıhğındaTürk
milliyetçiligi gelişir."
Bu sözleri siz söyledığinize
göre elbette rastgele
söylenmiş olamaz. Ülke
bütünlüğü söz konusu olan
bir konuda
Cumhurbaşkanı,
söyleyeceği her sözü secerek
ve tartarak söyler. Onun
söylediği sözler bize hiç de
böyle düşünme olanağı
vermiyor. Bu sözleri
dinleyen ya da okuyan
herkesin kafasına bir
'acaba' sorusu takılıyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız
Kürt mü, Türk mü ya da bir
başka kökten mi? Böyle
değilse durup dururken "...
bende o bölgedenim" ya da
"babaannemin Kürt olma
olasılığı yüksek" diye
söyleme gereğini neden
duyuyor? "Bana kızıyorlar
ama çekinmeden
söylüyorum" dediğine göre
Cumhurbaşkanımıza
kızanlar kim?ya da
Cumhurbaşkanı'mn
çekinmedikleri kimler?
Tüm bunlar kafamıza
takılan ve bizleri
düşündüren sorular.
Cumhurbaşkanı'nın Kürt
olması elbette bizi
etkilemez. Aksine
demokrasimiz adına
bundan övünç duyanz. Bize
göre bu ülkenin bir yurttaşı
ve Cumhurbaşkanı'sınız.
Bunu bilmek ve anlamak
bize yetiyor. Eğer size
yetmıyorsa o zaman,
kökünüzü'tam'
açıklayabilirsiniz.
Cumhurbaşkanı olmanın
zevkini ve onurunu
tattığınızgibi kökünüzü
açıklamanın zevkini de
tadabilirsiniz. Bunda yasal
ve sosyal bir sakınca
olmadığını herkesten iyi
biliyorsunuz. Ama
açıklamaz, işi ortada
bırakırsanız kafamızdaki
sorular daha da çoğalır.
NtYAZtÜNSAL/£s/t;
Cumhuriyet Senafosu Üyesi